İsveç Meclis Başkanı Andreas Norlen, 11 Eylül’de yapılan genel seçimler sonrası Muhafazakar Parti lideri Ulf Kristersson‘a hükümet kurma görevini verdiğini duyurdu.
Norlen, kararın İsveç’in parlamentosu Riksdag’daki parti temsilcileriyle yapılan görüşmeler ve başkan yardımcılarıyla yapılan görüşmelerin ardından alındığını söyledi.
349 sandalyeli İsveç parlamentosunun başkanı Andreas Norlén’in hükümet kurma görevini verdiği Kristersson ise bölücü değil, ülkeyi birleştiren bir hükümet kurmak istediğini aktardı:
“Ben bölen değil, bir araya getiren bir hükümet kurmak istiyorum”
Yeşiller Partisi‘nden Per Bolund, İsveç Demokratlarının liderinin hükümette yer almasını özellikle uygun bulmadığını söyledi.
İsveç Demokratlarının lideri Jimmie Åkesson ise “Çoğunluk hükümetine sahip olmak İsveç’e yakışır. Benim görüşüm bu” dedi.
İsveç’te 11 Eylül’de yapılan seçimlerde, ülkenin dört merkez sağ ve aşırı sağ partisinden oluşan sağ blok 176 sandalye kazanırken, iktidardaki Sosyal Demokratları içeren merkez sol koalisyon 173 sandalye kazandı.
Liberal muhafazakar olarak tanımlanan Ilımlı Parti lideri Ulf Kristersson, hafta başında kuracağı olası hükümette İsveç Demokratları’nın da yer alacağını açıklamıştı.
Kristersson 2019’da İsveç Demokratları ile partiyle bir ittifak kurmak için görüşmelere başlamıştı.
2015’te Avrupa’ya göç akınının yükselişe geçmesiyle ülkede göçmenlerle ilgili kaygılar artmış, İsveç Demokratları’nın oyunda hızlı bir artış gözlemlenmişti.
Aşırı sağcı, ırkçı parti Avrupa dışında ülkelerden göçe karşı çıkıyor. İsveç Demokratları, 2018 seçimlerine kıyasla oyunu üç puandan fazla yükseltmişti.
Ankara’nın Kızılay semtinde açtığı Saab adlı restoranda polislerin ırkçı saldırısına maruz kalan Somalili Muhammed Isse Abdullah gözaltına alındı.
Hakkında 24 Temmuz’da “sınırdışı edilme” kararı verilen ancak karara Anayasa Mahkemesi nezdinde itiraz eden Abdullah, gözaltına alındıktan sonra önce Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’ne, daha sonra Çankaya Karakolu ve buradan da Akyurt Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü.
Avukatları: Yargı süreci devam ediyor
Abdullah’ın avukatları Halil Yılmaz ve Salih Efe, müvekkilleri hakkında verilen “sınırdışı edilme” kararını idari mahkemeye ve Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıklarını, yargı sürecinin devam ettiğini belirtti. Avukatlar, müvekkillerinin serbest bırakılmaması halinde yeni başvurular yapacaklarını söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Abdullah’ın başvuru sürecinin devam ettiğine vurgu yaparak; “Özgürlük gasp ediyor, yasayı çiğniyorsunuz,” dedi. Gergerlioğlu, Abdullah’ın derhal serbest bırakılmasını gerektiğini kaydetti.
Kızılay'da SAAB Lokanta Sahibi Muhammed @xabxab32 gözaltına alınmış. Geri Gönderme Merkezi'ne götüreceklermiş. Ama @AYMBASKANLIGI başvurusu ve İdari davası devam ediyor!
Geçen yıl polisler tarafından dükkanında yer alan ve ülkesini simgeleyen sarı, kırmız, yeşil renkleri nedeniyle ırkçı saldırıya uğrayan Abdullah, Ağustos 2021’den bu yana polis baskısına maruz kalıyordu. Abdullah’ın restoranı Saab’ın, ülkesinin renklerini taşıyan tabelası da polisler tarafından beyaza boyanmıştı.
Irkçılığa maruz kaldığını belirten restoranın ortağı Mesaret Karakaya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini göstererek duruma tepki göstermişti ve şunları söylemişti:
“Tabela açmak yasak mı? Türkiye’de yasal olarak çalışmak suç mu? Bu kimliğim. Ben Türk olarak burada çalışamıyorum. Benim üç tane çocuğum var. Suçsa vereyim bu kimliği gideyim. Bu ırkçılık. Bu rengi Allah yaratmış. Siyah olmak suç mu? Allah verdi rengimi, yıkayamıyorum, silemiyorum.
Danıştay 8. Daire, 1 Mart 2022 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan zeytinlik sahaları madencilik faaliyetlerine açan yönetmelik değişikliğinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle açılan davayla ilgili kararını açıkladı.
İYİ Parti Muğla Milletvekili Prof. Dr. Metin Ergun’un açtığı davada, 13 Eylül’de kararını açıklayan yüksek mahkeme, zeytinlik yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulmasına hükmetti.
Metin Ergun yazılı bir açıklama yaparak başvurusuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Bildiğiniz gibi, 1 Mart tarihinde Resmi Gazete’de bir yönetmelik değişikliği yapıldı. Ne hazindir ki bu değişiklik, hukuka aykırı bir şekilde yapıldı. Bu yönetmelik değişikliği yapılırken Anayasa, Maden Kanunu ve zeytincilik faaliyetlerini koruyan ve düzenleyen 3573 sayılı Kanun yok sayıldı. Yani Anayasa’nın ve kanunların koruması altında olan zeytinlikler, yönetmelik değişikliğiyle ranta ve talana açıldı. Dolayısıyla kanunun ‘3 kilometre dahi yaklaşamazsın’ dediği zeytinlikler, büyük bir tehdit altına girdi. İktidar ise bu rant ve talan girişimini ‘kamu yararı var’ diyerek meşrulaştırmaya çalıştı. Halbuki bu yönetmelik değişikliğinde hiçbir kamu yararı yoktu. Tam tersine bu değişiklik, kamu yararından ziyade rantı ve talanı amaçlayan bir düzenleme mahiyetindeydi.
Bu düzenlemeyle fosil yakıtlara dayalı verimsiz enerji santralleri yaşatılmaya çalışılacak ve daha fazla hava kirliliği oluşmasının önü açılacaktı. ‘Söktüğümüz zeytinleri tekrar eski yerine dikeceğiz’ veya ‘ne kadar sökersek aynı sayıda zeytin ağacı dikeceğiz’ denilerek büyük bir çevre katliamı yapılacaktı. Kısacası iktidar, kanunen koruması gereken alanları yandaş şirketler için rant ve talana açacaktı.”
Danıştay: Yönetmelik değişikliği kanuna aykırı
Dava dilekçesinde bu düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep ettiğini belirten İYİ Parti’li vekil, “Danıştay 8. Daire, açtığımız davada, 13 Eylül 2022 tarihli kararıyla söz konusu yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasına hükmetmiş ve karar metninde bu yönetmelik değişikliğinin kanuna aykırı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, zeytinlik sahalarıyla ilgili yalnızca kanunla düzenleme yapılabileceği gerekçesiyle Bakanlığın bu konuda yönetmelik çıkarma yetkisinin bulunmadığını vurgulamıştır” dedi.
Ergun, bu kararla Türkiye’nin en önemli doğal zenginliklerinden birisi olan ve binlerce yıl yaşayan zeytin ağaçlarının ve zeytinliklerin talan edilmesinin önlendiğini kaydetti:
“Biz, doğal çevreyi korumayı, geliştirmeyi ve bu zenginliklerimizi gelecek nesillere aktarmayı vatanseverlik anlayışımızın gerektirdiği bir sorumluluk olarak gören insanlarız. Çevreciliğin aynı zamanda vatanseverlik olduğuna inanan bir anlayışa sahibiz. İktidarın yıllardan beri alışkanlık haline getirdiği rant, talan ve yağma siyasetiyle bundan sonra da hem siyasi anlamda hem de hukuki anlamda mücadelemize devam edeceğiz.”
İstanbul merkezli bağımsız radyo kanalı ve Yeşil Gazete‘nin partneri Açık Radyo, bu yıl da 17. İstanbul Bienali’nde.
Yaklaşık 28 yıldır yayın hayatını sürdüren ve bugüne dek sayısız ödüle layık görülen Açık Radyo’nun, tarihî Çemberlitaş semtinde bulunan Barın Han’da kurduğu açık stüdyo alanında canlı yayınlar, radyo performansları ve paneller gerçekleştiriliyor.
Açık Radyo, 17. İstanbul Bienali’ne, 2021 yılının mayıs ve ekim ayları arasında her hafta pazartesi günleri yayınlanan, ardından 2022’de İngilizce kayıtları da internete konan 26 haftalık Radyo Bienal programıyla katkıda bulunmaya başladı. Radyonun Bienal katılımcıları ve dinleyicilerle diyalogu Barın Han’da açık bir stüdyoda bu yıl da devam edecek.
Stüdyoda canlı yayınlara, radyo performanslarına ve tartışmalara yer verilecek, ayrıca radyonun yaklaşık 27 yıllık zengin işitsel ve görsel arşivinden derlenerek hazırlanmış bir yerleştirme çalışması gerçekleştirilecek. Bu kapsamda, ünlü uluslararası sanatçı ve akademisyen Antoni Muntadas’ın Açık Radyo hakkında 2010 yılında çektiği belgeselin de özel gösterimi yapılacak.
‘Açık Radyo: Şimdi ve Burada’
“Açık Radyo – Şimdi ve Burada” başlığını taşıyan bu multi-medya yerleştirmeyle, kendini geçmiş ile –şimdiden gelmiş görünen– gelecek arasındaki uzun ince yolun tam ortasında bir yere “konuşlandırma” hedefleniyor.
Bienal’deki “yerleştirme”, radyonun kuruluşundan bu yana, kültür, sanat ve edebiyatın toplumların hayatında en büyük dönüştürücü etken olduğunu müzik, sanat, felsefe, tarih, edebiyat, şiir, tiyatro, sinema, mimari, tasarım üzerine gerçekleştirdiği derinlikli programlarıyla her fırsatta dile getiren Açık Radyo aynı zamanda insanların ve tüm canlılarıyla doğa’nın temel hak ve özgürlükleri perspektifinin bir ifadesi niteliğinde.
19 Eylül – 13 Kasım tarihlerinde dinleyicilerin ve programcıların katılımıyla yapılacak paneller, podcast dinlemeleri, film gösterimi, dans gösterileri ve daha pek çok etkinlik, herkesin katılımına açık olacak.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen ağaç katliamı haberlerine Maltepe Başıbüyük’teki ormanlık alan da eklendi. Başıbüyük’te ormanlık bir alanda onlarca ağacın mesire alanını genişletmek için kesildiği iddia ediliyor. Daha önce mesire yeri için kesim yapılan alanda bir düğün salonu mevcutken, alana tekrar iş makineleri girdi.
Evrensel’den Özlem Songül Abayoğlu’nun aktardığına göre; Orman Genel Müdürlüğü’nün bünyesindeki alanda ne yapıldığına dair çevre halkı bilgi alamazken, bölgede keşif yapan Avukat Onur Cingil, büyük bir ağaç kıyımı olduğunu ve “İhaleyi mafya almış” söylentilerinin halkı tedirgin ettiğini, halkın bundan dolayı katliama karşı hukuksal işlemleri başlatmaya cesaret edemediğini söyledi. Buna rağmen ağaç katliamına karşı hassasiyet oluşması için eylemler yaptıklarını anlattı.
‘Neredeyse otoban gibi bir yol açılmış’
Alanın seyreltme adı altında 24 yıllığına kiralandığını belirten Avukat Onur Cingil ağaç katliamını şöyle anlattı:
“Alana girip baktığımızda seyreltme adı altında kiralanarak yapılan ağaç katliamını görmek mümkün. Girişten biraz ileride büyük bir alan neredeyse yok edilmiş. Zaten daha öncesinde, ormanın bir kısmına düğün salonu ve mesire alanı yapılmış. Ormanda bunlar mevcut. Geçtiğimiz günlerde başlanan ağaç kesme işlemleriyle beraber de yenileri yapılacak gibi duruyor.
Neredeyse otoban gibi bir yol açılmış. İlk baktığınızda kesim yapılan alanı sadece o kadar sanıyorsunuz ama daha da ileri gittiğinizde ağaçların kesilerek küçük bir aracın geçebileceği büyüklükte yol açıldığını görüyorsunuz. O yoldan gittiğimizde ise büyük dikdörtgen ya da oval şeklinde bir alanın kesilerek düzleştirildiğini ve bir yapı yapılması için hazırlandığını bariz bir şekilde gördük. Tahminimizce girişteki büyük alanla burayı birleştirecekler.”
‘Kim olduğumu söyleyemem’
Ormanın bu kısmının 2017’de ihaleye açıldığına fakat daha sonra durdurulduğuna değinen Cingil, “Ormanın içinde bir yere kadar ilerledikten sonra Orman Genel Müdürlüğü‘nün yasakladığı bölge olduğuna dair bir yazı ve orada geçişi engellemek için birinin beklediğini görüyoruz. Yazı bilgisayar çıktısı şeklinde. Bekleyen kişi oradan ileri geçemeyeceğimizi, yasak olduğunu söyledi bize. Neden geçemeyeceğimizi sorduğumuzda ise ‘Yangınları önlemek için giriş yasak’ dedi. Tekrar kim olduğunu sorduk ve ‘Kim olduğumu söyleyemem’ cevabını aldık. Üzerinde Orman Genel Müdürlüğü’nün personeli olduğunu belli eden bir kimlik ya da herhangi bir şey görünmüyordu” ifadelerini kullandı.
‘Bu işin aslı astarı ne?’
Orman Genel Müdürlüğü‘nün, ormanın bir kısmını 24 yıllığına kiraya verdiğini ve kiralayanların büyük bir ağaç katliamı yaptığını anlatan bölge halkından Sezgin Yurdakul, şunları aktardı:
“Kesimin sebebini Orman Genel Müdürlüğü’ne sorduğumuz zaman bize ‘Rutin bir ağaç seyreltme işlemi’ yapıldığı cevabını verdiler ama kesilen ağaçlar çok fazla. Belediye ise yetkileri dışında olduğunu söyledi. Kartal Orman İşletmesi’ni aradık, oradan da Kanlıca Orman İşletmesine yönlendirdiler. Kimi arasak bir başkasına yönlendiriyor ve kesin bir bilgi veren yok.”
Durumu öğrenmek ve ağaç katliamını engellemek için bölge halkının basın açıklaması ve eylem yaptığını söyleyen Yurdakul, “Bu işin aslı astarı ne? Vatandaş olarak net bir cevap almak istedik ve alamayınca da eylem hakkımızı kullanmaya karar verdik” dedi.
Kapadokya‘da Ortahisar-Göreme arasında devam eden yol çalışmasının son 500 metrelik kısmında yer alan Bizans Manastırı kompleksi, peri bacası ve kaya oluşumları çalışmalardan olumsuz etkilendi.
Manastırın tam önünde ağır iş makineleri ve kamyonlarla devam eden yol inşaatı, manastır yemekhane bölümündeki odacıklara ve etrafında bulunan kaya oluşumlarına titreşimler nedeniyle büyük zararlar verdi. Kaya oluşumlarının yıkıldığı görüntüleri, sosyal medya üzerinden paylaşan birçok kullanıcı yıkıma tepki gösterdi.
Bakan Ersoy, yol inşaatını savundu
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da katıldığı bir televizyon programında Kapadokya’daki yıkımı savundu. Ersoy, paylaşılan fotoğrafın, algı oluşturmak ya da dezenformasyon yapmak isteyenlerin yaymak istediği görüntüyü verdiğini belirterek yol çalışmasını görmezden geldi.
‘Yaptıkları suçları iki tuvalet üzerine yıktılar’
Bakanlığın açıklamalarını değerlendiren Kapadokya Çevre Platformu Koordinatörü Mükremin Tokmak, bakanlığın yanıltıcı bilgiler verdiğini aktardı. Bakan Ersoy’un Saklı Kilise‘yi gösteren krokisinin hatalı olduğunu belirten Tokmak, yolun yatık değil, artık dümdüz olduğunu ve kiliseye beş metre mesafede olduğunu anlattı.
Turizm Bakanı Ersoy’un görüntülerin paylaşımının “dezenformasyon amacıyla yapıldığı” sözlerini eleştiren Tokmak, “Bakanın verdiği bilgiler yanlış, dezenformasyonsa onun söylediği şeyler dezenformasyon. Yaptıkları suçları iki tuvalet üzerine yıktılar. Bu kadar da olmaz” dedi.
JMO: Tahribat sadece yol ile sınırlı değil
Çalışmaları yerinde gözlemleyen Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan da bölgedeki izlenimlerini Yeşil Gazete ile paylaştı.
JMO Genel Başkanı Hüseyin Alan, yolun Göreme Açık Hava Müzesi’nin giriş kısmında sonlandığını 3-4 tane peri bacasına zarar verildiğini bunların bir kısmının dozerlerle kazılmaya devam edildiğini ve tahrip edildiğini gördüklerini söyledi.
Alan, “Burada asıl sıkıntı ve sorun, bütün dünyada bu tür jeolojik miras alanlarına ziyaretçi ve trafik baskısını oluşturmayacak şekilde düzenlenmeler yapılırken, ülkemizde dünyanın sayılı jeolojik miras alanı olan Kapadokya‘da her tarafa yol yapmak suretiyle trafik ve insan baskısının arttığını, o alanların tahrip olmasına neden olacak. Burada trafik ve insan yoğunluğunu azaltacak regülasyonlar yapmak mümkünken, yollar yapılarak bu yoğunluğu ve baskıyı katbekat artıracaklarını biliyoruz. Önümüzdeki süreçte burada önemli bir tahribatın olacağını ifade edeyim” dedi.
Tahribatın sadece yol ile sınırlı olmadığını sözlerine ekleyen Alan şöyle devam etti:
“Uçhisar bölgesinde tespit ettiğimiz şeylerden bir tanesi bazı peri bacalarının üstten tıraşlanarak üzerine otel inşatlarının yapıldığı, bazı binaların inşaa edildiği, peri bacalarının amacı dışında kullanıldığı, vadideki yapıları yok edecek şekilde telesiyej inşaatlarına başlandığını yerinde tespit ettik.”
“Bölgede peri bacalarını korumak yerine, beton lobisinin taleplerini gerçekleştirdiğini ve çeşitli yapıların inşaa edildiğini gördük” diyen Hüseyin Alan, Kapadokya Alan Başkanlığı‘nın bu alanı koruyarak geleceğe aktarmak yerine beton lobilerinin işlerini hızlı görülmesi ve bitirmek, imar rantı ve talanını merkezden yönetmek düşüncesiyle çıkarılan bir yasal düzenleme olduğunu orada yapılan incelemede gördüklerini aktardı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kaçak yapılara ilişkin sözlerini yorumlayan Alan, yolun geçtiği güzergahta bir yapının veya kaçak bir yapının söz konusu olmadığını belirtti.
Hüseyin Alan, bölgede otoban benzeri bir yol yaptıklarını dile getirerek “Bu da oradaki trafik yoğunluğunu, insan sirkülasyonunu ve o bölgedeki doğal erezyonu ve yapıyı hızlı bir şekilde yok edecek ve ağır hasarlar meydana getirecek” dedi.
‘Korumak yerine imar ve talana açtılar’
Kapadokya’nın dünyanın sayılı jeolojik miras alanlarından biri olduğunu vurgulayan Hüseyin Alan şunları kaydetti:
“Dünyanın hangi alanına giderseniz gidin bu tür alanlar UNESCO’ya tescil edilip, UNESCOglobal jeopark ağı içerisine alınıp bir yandan dünya insanına tanıtılırken bir yandan da korunarak gelecek nesillere aktarılması gerekir. Ama şu an Türkiye’de Alan Yönetimi Başkanlığı burayı korumaktan ziyade resmen imar ve talana açmış durumda. Yağmalanıyor. Bu yağmanın bir şekilde durdurulması lazım. Bu yüzden sorumluları göreve davet ediyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün duruma el koyması, buradaki peri bacalarını tescillemeleri ve bu tescilli yapılara dokunmaması gayretinin olması gerekiyor. Aksi taktirde tamamen bir rant aracı haline dönüşmüş Alan Başkanlığı burayı tüketinceye ve yok edinceye kadar bu çalışmalara izin verecek.”
Kapadokya’nın ortasından geçirilen yol inşaatının durdurulmaması üzerine UNESCO’yu göreve çağıran TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye Milli Komitesi’ne bir mektup göndererek yol ile yapılaşmaların yerinde incelenmesi için bir Çalışma Komisyonu görevlendirilmesi talebinde bulundu.
Mektupta, yol ile çeşitli yapılaşmaların hem Türkiye’deki koruma mevzuatlarına hem de Avrupa Peyzaj Sözleşmesi‘ne aykırı olduğu bildirildi.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu: Kapadokya’daki çalışmaları görüşüyoruz
Aradığımız UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ise Kapadokya alanı ile ilgili olarak Kültürel Miras ve Doğa Birimleri olmak üzere iki tane ihtisas komitelerinin olduğunu ve bu komitelerin Kapadokya bölgesi ile ilgili çalışmaları devam ettirdiklerini aktardı.
Komisyon yetkilileri, “Görüş bildirebileceğimiz konular bu komitelerde görüşülüyor ve sonrasında da bu görüşler ilgili bakanlıklara iletiliyor. Türkiye’de UNESCO miras alanları ile ilgili olan icracı kurum Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır. Dolayısıyla onlar periyodik raporları UNESCO genel merkezine iletmekten sorumludurlar. Kapadokya’daki çalışmalar komitelerimizde görüşülüyor. Buradan çıkacak kararlar basın ile paylaşılmıyor ama ilgili bakanlıkların uzmanlarına iletiliyor” bilgisini paylaştı.
Hong Kong Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı, Dünya üzerindeki karıncaların sayısını hesapladı. Araştırmaya göre hayvanların hali hazırdaki nüfusu yaklaşık 20 katrilyon.
Karıncaların sayısını tespit etmek, bu hayvanların yaşam alanlarında iklim değişikliği gibi faktörlerden dolayı yaşanan değişikliklerin sonuçlarını öğrenmek için önemli.
PNAS adlı hakemli bilimsel dergide dün yayımlanan araştırma kapsamında, daha önce yapılan ve yapıldıkları yerlerdeki karınca sayısını belirleyen 489 çalışma incelendi.
Sonuçlara göre her bir insana karşılık, 2.5 milyon karınca yaşıyor. Karıncaların toplam ağırlığının 12 megaton kuru karbona ulaştığı düşünülüyor, ki bu da tüm yabanıl kuş ve memelilerin toplam ağırlığından fazla bir ağırlıkları olduğu anlamına geliyor
Makalenin başyazarı: Akıl almaz!
İncelenen çalışmalar bütün kıtalarda gerçekleştirilse de Orta Afrika ve Asya gibi bazı bölgelerde yeterli veri elde edilemediği için araştırma ekibi karınca sayısının daha yüksek olduğunu düşünüyor.
Makalenin başyazarı Patrick Schultheiss, bulgular için “akıl almaz” değerlendirmesini yaptı.
2019’da yapılan bir çalışma, böcek türlerinin yüzde 40’ından fazlasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu göstermişti. Ancak çalışmayı gerçekleştiren uzmanlar, karıncaların sayısının azalıp azalmadığından emin değil.
15 bin 700’den fazla türü olan karıncalar, hem av hem de avcı olarak bulundukları doğada önemli rol oynuyor; bitkilerin tohumlarının dağılmasında kritik bir role sahip.
Şehirlerdeki ağaçların küresel ölçekte risk değerlendirmesini yapan bir araştırmaya göre iklim krizinin etkisiyle artan sıcaklıklar ve düşen nem oranları binden fazla ağaç türünü tehdit ediyor.
Bu türler arasında şehirlerde sıklıkla görülen, akçaağaç, kavak, karaağaç, çam ve kestane gibi ağaçlar bulunuyor.
Nature Climate Change dergisinde yayımlanan araştırmaya göre risk altındaki türlerin oranı 2050’de yüzde 76’ya yükselebilir.
Araştırmanın baş yazarı Western Sydney Üniversitesi’nden Manuel Esperon-Rodriguez, kentsel alanlardaki çok sayıda ağacın iklim değişikliği nedeniyle hali hazırda stres altında olduğunu söylüyor. Buna göre hava daha da ısındıkça ve kurudukça risk altındaki türlerin sayısı da artacak.
Rodriguez, şehirlerdeki ağaçların fiziksel ve zihinsel sağlığı iyileştirdiğini, sosyal entegrasyon için önemli olduğunu ve sıcak hava dalgalarının etkilerini azalttığını söyledi.
BBC’yekonuşan Rodrigez, “Bütün bu faydalar esas olarak büyük olgun ağaçlar tarafından sağlanıyor, bu nedenle bugün diktiğimiz fidanların gelecek nesiller için tüm bu faydaları sağlayabilecek ağaçlar haline geleceğinden emin olmamız gerekiyor” dedi.
Trabzon’un ağaçları da incelendi
Araştırmacılar, küresel ısınmanın sokaklara ve parklara dikilen ağaçlar üzerindeki olası etkilerini değerlendirmek için 78 ülke ve 164 kentteki 4 bin 129 ağaç ve çalının kaydedildiği Küresel Kent Ağacı Envanteri veri tabanını kullandı.
Araştırma kapsamında incelenen şehirler arasında Türkiye‘den sadece Trabzon bulunuyor. Birleşik Krallık’da ise Belfast, Birmingham, Bristol, Londra ve York olmak üzere beş şehir raporda yer aldı.
İncelenen 164 şehrin bazılarında ağaç türlerinin yarısından fazlası artan sıcaklıklar ve yağışlardaki değişiklikler nedeniyle hali hazırda risk altında. Kentsel alanlarda ağaç türleri için iklim riski, özellikle tropik bölgelerdeki şehirlerde ve Hindistan, Nijer, Nijerya ve Togo gibi kırılgan ülkelerinde çok daha ülkelerde yüksek.
Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği’nin (MSG) Yönetim Kurulu Başkanı Ferhat Göçer, konser yasaklarına ilişkin dava açacaklarını duyurdu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy iptal edilen konser ve festivaller için ‘hukuki yollara başvursunlar’ demişti
Son zamanlarda birçok etkinlik ve konser ‘milli ve manevi hassasiyetler’ gerekçesiyle, özellikle de sosyal medyada muhafazakarlar tarafından hedef gösterilip valilik ve kaymakamlıklarca bir bir iptal ediliyor.
Son olarak şarkıcı Aleyna Tilki’nin 2022 Pırlanta Pirinç Kültür ve Sanat Festivali kapsamında Çorum‘un Osmancık ilçesinde 24 Eylül Cumartesi günü vereceği konserin, Tilki’nin önceki gün İstanbul’da yapılan LGBTİ+ karşıtı eyleme yönelik tepkisi nedeniyle MHP’li belediye tarafından iptal edildiği duyurulmuştu.
Belediye’den yapılan açıklamada, “Aleyna Tilki’nin röportajlarında ve 17.09.2022 tarihinde sosyal medyada yapmış olduğu kültürümüzle bağdaşmayan açıklamaları halkımızın nezdinde üzüntüyle karşılanmıştır. 4 Eylül Cumartesi günü düzenlenmesi planlanan konser bugün itibariyle iptal edilmiştir” denilmişti.
Tilki’nin yerine Kıraç’ın sahne alacağını duyuruldu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da katıldığı programlarda festival ve konser yasaklarına ilişkin sorular karşısında ‘hukuk yolunu’ göstermiş; “Eğer haksız bir uygulama olduğu düşünülüyorsa, hukuk yoluyla karar düzeltme talep edilebilir” demişti.
‘Tazmin edici davalar açacağız’
Cumhuriyet’e konuşan MSG Yönetim Kurulu Başkanı, müzisyen Ferhat Göçer dava açmaya hazırlandıklarını açıkladı:
“Bütün bu festivallerde eserler kullanılıyor, bunlar bizim üyelerimizin eserleri ve biz bunlardan telif alıyoruz. Dolayısıyla bu iptallerin tamamı mali, maddi olarak bizim bütün üyelerimizin telif alamamasına sebep oluyor ve maddi olarak bizi etkiliyor. Biz bunlara ilişkin olarak tamamen bunu iptal edenlere karşı zararımızı tazmin edici davalar açacağız. Eser sahibinin, yorumcunun, organizatörün, o organizasyonun, festivalin bütün emekçilerin hepsinin ciddi maddi ve hak kayıpları var burada, bunların yani eser sahiplerinin haklarının takipçisi olacağız. İptal ediliyor ise ilgili makamın bu zararı karşılaması lazım. Biz bu iptallerin tazminat davalarının takipçisi olacağız.”
İran’da sokağa taşan protestolar baskıcı rejime karşı devam ediyor. Protestoları başlatan bir kadının eziyetle ölümü oldu. Ahlak polisinin gözaltına aldığı 22 yaşındaki Mahsa Amini, iki gün sonra, 16 Eylül’de hayatını kaybetti.
Amini başörtüsü kuralına uymaması, saçının görünmesi nedeniyle gözaltına alınmıştı. Genç kadının ölmesiyle ülke çapında kadınlar eylemler başlattı.
In this video, we can hear women chanting: Woman, life, freedom… while this brave woman is removing her headscarf… a man tries to attack her while another man comes to her defence. #iran#Mahsa_Amini#MahsaAminipic.twitter.com/c25iPFGKaB
Amini başına ağır darbeler almış, bunun sonucunda hayatını kaybetmişti. Ancak kolluk kuvvetleri fiziki teması kabul etmemiş, genç kadının kalp krizi geçirdiği için hayatını kaybettiğini iddia etmişti. İran polisi Amini’nin ölümünü “talihsiz bir olay” olarak nitelendirdi.
Iran International’ın aktardığına göre, ahlak polisince gözaltına alındıktan sonra ölen Mahsa Amini’nin kafatasına aldığı darbeler nedeniyle kırıklar oluşması sonucu hayatını kaybettiği bir hacktivist grubu tarafından gönderilen hastane raporlarıyla ortaya koyuldu.
This is Iran today. A woman proudly burning the most visible symbol of religious dictatorship; compulsory hijab. Hijab police killed #MahsaAmini but now there are millions of Mahsa in Iran who are shouting NO to Forced hijab NO to gender apartheid regime.#مهسا_امینیpic.twitter.com/9tzd9IRwgB
Başörtüleri yakıldı, kadınlar sokaklarda toplumsal cinsiyet eşitliği için yürüdü. Kadın hakları savunucuları ve öğrenciler protesto çağrılarında bulundu.
Iranian women removing their hijabs in protest and chanting ‘death to the dictator’ at the funeral of 22yr old woman who was killed after being arrested for breaking the hijab rule. These women are simply inspirational! pic.twitter.com/JereUlsiW8
“Diktatöre ölüm”… Bu slogan İran sokaklarında haykırıldı. Amini’nin Sakkız’da hafta sonu gerçekleşen cenazesinde de aynı sloganlar atılmıştı.
Calling hijab a choice is a disservice to women who don’t have the luxury to choose. For the privileged or politically motivated, it may be a marker of identity, even self-expression, but for women like #Mahsa_Amini it becomes the difference between life and death.
Reuters’in aktardığına göre; protestolar sırasında beş kişi öldü.
Bir Kürt hakları grubu, ülke çapında düzenlenen toplumsal protestoların üçüncü gününde, İran’ın Kürt bölgesinde dün güvenlik güçlerinin protestoda ateş açması sonucu beş kişinin öldürüldüğünü söyledi.
Do you know why Iranian regime savagely crackdown the peaceful protests ofter the brutal death of #MahsaAmini? Because they know that, compulsory hijab is the main pillar of Islamic Republic, It’s like the Berlin wall. If we tear this wall down, the Islamic republic won’t exist. pic.twitter.com/lUjnu7XpYP
Hengaw İnsan Hakları Örgütü Twitter’dan yaptığı açıklamada, Amini’nin yaşadığı Kürt şehri Saqez’de güvenlik güçlerinin protestoculara ateş açması sonucu iki kişinin öldüğünü söyledi.
Güvenlik güçlerinin “doğrudan ateşiyle” Divandarreh’de iki kişinin daha öldürüldüğü ve yine Kürt bölgesi Dehgolan’da bir kişinin daha öldürüldüğü bildirildi.