Ana Sayfa Blog Sayfa 594

Hatay’daki Rönesans Rezidans’ın müteahhidi, yurtdışına kaçarken yakalandı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hatay‘daki Rönesans Rezidans inşaatının müteahhidin havalimanında yurtdışına kaçmak üzere yakalandığı açıklandı.

Rezidansı inşa eden Antis Yapı‘nın sahibi Hüseyin Yalçın Coşkun, Sabiha Gökçen Havalimanı‘ndan Karadağ‘a kaçarken yakalandı. Bir istihbaratı değerlendiren İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri Coşkun’u havalimanında gözaltına aldı.

Hatay’da bulunan 250 dairelik yapı, 2012 yılında Antis Yapı tarafından İnönü Bulvarı üzerinde inşa edilmişti. 12 katlı Rönesans Rezidans adlı projenin deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde ‘radye temel’ üzerinde yapıldığı belirtilmişti.

44 metrekareden 174 metrekareye kadar değişen büyüklüklerde 1+1, 2+1, 3+1 ve 4+1 tipinde daireleri inşa eden şirketin şimdiye kadar binden fazla konutu inşa ettiği öğrenildi.

BirGün yazarı Bahadır Özgür, Twitter paylaşımında, “Rönesans Rezidans’ı yapan şirketin sahibi Mehmet Y. Coşkun’un, yurtdışına çıkarken havalimanında gözaltına alındığı belirtildi. İstanbul Göztepe‘de yaşıyordu. Kardeşi Karadağ’da. Oradaki şirketin sitesini dün kapattılar. Umarım bunlar 99’un Veli Göçer’i gibi sembolik kalmaz” ifadelerini kullandı.

‘Cennetten bir kare’ diye satılıyordu

Yapımı 2013 yılında tamamlanan 12 katlı Rönesans Rezidans, 44 metrekareden 174 metrekareye kadar değişen büyüklüklerde 250 daireden oluşuyordu. Binada yaklaşık bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor.

Kahramanmaraş’ta merkezli 7,7 büyüklüğündeki Pazarcık depremiyle yıkılan Rezidansta, arama-kurtarma ekiplerince çalışmalar başlatıldı.

Yapı, 2013 yılında yapımı tamamlandığında basında “Cennetten bir kare, Rönesans Rezidans” olarak reklamları yer almıştı.

Sosyal medyadan pek çok kullanıcı, rezidans enkazının altında bin kişi olduğunu ve sesler geldiğini belirterek yardım çağrısında bulundu. Kat -2’deki sığınakta depremzedelerin olduğu ve vücut ısılarının tespit edilebileceği de sosyal medyada yer aldı.

Malatya: Yardım almak için karakola giden vatandaşın askerlerce darp edildiği iddia edildi

Haber: Fırat BULUT

*

Malatya Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü Jandarma Karakolu‘nda Celal Mezarcı isimli depremzede askerler tarafından darp edildi.

Karakolda bugün yardım dağıtıldığını ve kendisinin de saat 15.00 sularında yardım almak için karakola gittiğini söyleyen Mezarcı, askerlerin kendisine işkence yaptığını söyledi. Celal Mezarcı isimli depremzede yaşananları şu sözlerle anlattı:

“Karakolda yardım malzemeleri dağıtılıyordu. Saat 15.00 gibi yengem ve amcamın oğlu ile birlikte yardım almak için gittik. Yardım malzemelerini aldık karakoldan çıktık. O esnada bir jandarma kaba bir şekilde ismimi sordu. Ben de girip çıkan herkese ‘isim mi soruyorsunuz?’ diye cevap verdim. O esnada bana saldırdılar. Karakolun içine zorla sürükleyip götürdüler. Orada işkence yaptılar bana. Beş on dakika işkence yaptılar, daha sonra ön kapıdan dışarı çıkarttılar. Arabaya binerken tekrar içeri alıp işkence yaptılar. Darp ettiler.”

Vücudunun çeşitli yerlerinde ağrılar olduğunu belirten depremzede “Ailem ile birlikte gidip darp raporu almaya çalışacağım. Hastaneye başvuracağım. Karakol hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Bana neden saldırdıklarını bilmiyorum” dedi.

Diyarbakır’da yaşam savaşı: Soğukta, onlarca kişilik çadırda, kasalarda kalıyorlar

Video haber: İnanç YILDIZ

*

Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden dört gün geçti. Türkiye’de 10 ili etkileyen deprem, Suriye’de de ciddi yıkımlar oluşturdu.

Arama kurtarma çalışmaları devam ederken on binlerce insanın yaşamını yitirdiği ve on binlerce insanın da yaralandığı bildirildi.

Depremin etkisinin görüldüğü Diyarbakır’ın merkezinde altı bina olmak üzere ilçe ve köyleriyle birlikte toplamda 20 bina yıkıldı ve çok sayıda bina hasar gördü. Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun 10 Şubat sabah 9:30 itibariyle açıkladığı verilere göre; kentte yaşamını yitiren sayısı 242, hastanede yatan 133, yoğun bakımda olan 42, taburcu olan 768 kişiydi.

Diyarbakır’da depremle birlikte çok sayıda yurttaş köylerine ya da memleketlerine giderken, şehir merkezinde kalanlar ise ev, yurt, fabrika, okul, spor salonlarının yanı sıra AFAD tarafından kentin çeşitli parklarına kurulan 650’nin üzerinde çadırlarda kalıyor. Bütün alternatiflerin dışında çadır bulamayan kimi yurttaşlar ise kamyonetlerinin kasasını çadır ile kapatarak onun içinde kalıyor, kimileri de evlerini taşıyor.

Diyarbakır, Fotoğraf: İnanç Yıldız

Koşuyolu Parkı‘nda AFAD tarafından kurulan çadırlarda kalan yurttaşlar  Yeşil Gazete‘ye konuştu.

Kimi yurttaşlar, bir çadır içinde 26 kişiye varan şekilde kalmaya çalıştıklarını belirterek, geceleri rahat uyumadıklarını söylüyor. Yatmak için sünger ve battaniye dağıtılsa da kendilerine yeteri kadar verilmediğini söyleyen yurttaşlar, elektrikli soba almalarına rağmen ısınamadıklarını dile getiriyor.

Diyarbakır, Fotoğraf: İnanç Yıldız

Çadır alamayan kimi yurttaşlar ise kamyonet kasasını çadır ile kapattıklarını ama mağdur olduklarını ifade ederek, kendilerine destek verilmesini istiyor.
Soğuk havanın etkili olduğu Diyarbakır’da çadırlarda ısınamayan yurttaşlar, çadır önlerinde ateş yaksa da sorunun böyle çözülemeyeceğini belirterek, çözüm bekliyor.

Diyarbakır, Fotoğraf: İnanç Yıldız

TTB’den uyarı: Çöpler deprem alanından uzaklaştırılmalı, salgın riski var

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, deprem bölgelerinde çöplerin uzaklaştırılmasına dair bilgi notu yayınladı.

Depremin etkilediği 10 ilde çöp toplama işlerini hızla organize edilmesi gerektiği vurgulanan bilgi notunda, çöplerden kaynaklanacak bulaşıcı hastalık riskine karşı önlem alınması gerektiği kaydedildi.

TTB’nin bilgi notuna göre yapılması gerekenler şöyle:

  • Afetin yaşandığı bölgede çöp toplama hızla organize edilmeli ve çöpler düzenli olarak toplanmalıdır, çünkü çöpler bulaşıcı hastalıkları taşıyabilecek haşarat ve kemirgenlerin üreme alanlarıdır.
  • Ulaşımın zor ya da olanaksız olduğu durumlarda sokak aralarına ve dar yerlere erişebilecek el arabalarından yararlanılmalıdır.
  • Afetten önce bölgeye hizmet veren çöp dökme alanları uygun ise çöpler toplanarak buraya dökülmeye devam edilmeli, bu alanlara ulaşım mümkün değilse veya bizzat bu alanlar afet nedeni olmuşsa, aşağıda tarif edileceği üzere çöpler bu iş için belirlenmiş uygun biriktirme yerlerine dökülmelidir.
  • Afetzedelerin barındığı yerlerin uygun noktalarında çöp bırakılacak alanlar oluşturulmalıdır. Bu alanlar günlük olarak kireç kaymağı, klor eriyiği, çamaşır suyu vb. malzemelerle dezenfekte edilmelidir.
  • Karasineklerle mücadelede canlının yumurta bırakacağı çöp, gübre gibi ortamların üstlerinin açık olmaması gerekir (Uygun çöp kovası yoksa 20 santimetre kalınlığında toprakla çöp ve gübre yığınlarının üstü örtülebilir).

Toplama alanları su kaynaklarından uzakta oluşturulmalı

  • Çöp toplama alanlarının su kayaklarından en az 60 metre; mümkünse besin maddeleri dağıtım-depolama yerlerinden en az 1 kilometre uzakta, yaya ve araçların geçişine engel olmayacak bir yerde olmasına dikkat edilmelidir.
  • Çocukların ve hayvanların çöp toplama alanlarında dolaşmasına izin verilmemeli, buralara hayvan ölüleri atılmamalıdır.
  • Çöp yığınlarından şıra sızmasının önüne geçilmeli; sızma varsa bu yerler çamaşır suyu ya da benzeri bir dezenfektan ile yıkanmalıdır.
  • Çöp yığınlarında ve toplama alanlarında haşere ve kemiricilerin oluşması, üremesi önlenmeli, bu zararlılarla mücadele amacıyla kullanılan pestisit ve insektisitlerin de bir kirlilik unsuru haline gelmemesine dikkat edilmelidir.
  • Her 200 kişi için iki metre derinlikte ve 1,5 x 1 metre çukur açılmalıdır. Bu söz konusu nüfus için bir hafta yetebilir. Çukur içerisindeki organik materyalin bozunumu 4-6 hafta gerektirir. Çukurun üstü 40 santimetre kalınlığında sıkıştırılmış toprakla örtülmelidir.

GENSED’den depremzedelerin elektrik ihtiyacı için güneş enerjisi kampanyası

Kahramanmaraş merkezli depremlerle yıkıma uğrayan illerde yaşanan enerji ihtiyacı hayatı birçok yönden olumsuz etkilerken, Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği (GENSED), bölgenin elektrik gereksiniminin karşılanabilmesi için kampanya başlattı. 

Birçok kentte iki büyük deprem nedeniyle altyapı yerle bir oldu. Ayrıca artçı sarsıntılarının devam etmesi nedeniyle yangın gibi ikinci felaketlerin önüne geçilebilmesi için elektrik dağıtımı ya durduruldu ya da kısıtlandı.

Ancak elektrik, bölgedeki hastanelerin yanı sıra hayati önem taşıyan iletişim cihazları, ısıtıcılar ve gıdaların muhafazası için gereken soğutucuların çalıştırılması gibi nedenle afetzedelerin en temel ihtiyaçlarından biri.

Enerji ihtiyacı, paket enerji sistemleri ile karşılanacak

GENSED, bu koşullar altında, deprem bölgesinin elektrik ihtiyacını güneş enerjisiyle karşılamak için bir destek kampanyası başlattığını duyurdu. 

Açıklamada “Yaşadığımız bu zor günleri dayanışma ile aşmak için çalışıyoruz” ifadelerine yer veren GENSED, sektörden yüzlerce firmanın bölge halkı için ayni, nakdi yardımlarda bulunmak üzere hızla harekete geçtiğini ve birçok firmanın kurtarma çalışmalarına insan gücü ile katkı sunduğunu hatırlattı.

Dernek, bölgedeki konteyner ve çadır gibi yerlerde depremzedelerin aydınlatma ve telefon şarj ihtiyaçlarının karşılanması için şebekeden bağımsız enerji sistemleri oluşturulacağını duyurdu:

Sektör olarak seferber olduğumuz bu zor günlerde, deprem bölgelerinde bulunan konteyner, çadır vb. yerlerin aydınlatma ve telefon şarj ihtiyaçlarını karşılamak üzere şebekeden bağımsız Paket Enerji Sistemleri oluşturulacaktır.

GENSED, deprem bölgesinde enerji temini konusundaki çalışmalara destek verebilecek sektör paydaşlarını güneş paneli, off-grid inverter, batarya ve şarj cihazı gibi ürünler sağlamaya veya piyasadan temini konusunda yardım etmeye çağırdı.

Deprem, dayanışma, demokrasi

[email protected]

Düşünülebilmesi bile güç bir yıkım ve felaket… Yas ve üzüntü duygularımızı bağlıyor ve ağırlaştırıyor. Ama eylemli sosyal/ moral reflekslerimiz var ve hala güçlü, sağlıklı ve iş görür durumdalar…

Toplumun gösterdiği sosyal-psikolojik refleks ve zeka neredeyse depremle aynı anda belirdi ve birey olmanın ötesinde doğal ve doğaçlama iş gören bir örgüt gibi karşılaştığı her badireyle baş etme çabasına girişti. Pes etmeyen, kendisini zavallılaştırmayan, boynu bükük yardım beklemeyen ve her şeye rağmen güçlü duran, elinden geleni hemen yapmak için çırpınan bu tutum her şeye rağmen umut ışığı…

Bu ışık, en başta Mücella’nın, Mine’nin, Çiğdem’in ve Tayfun-Can-Ali- Hakan ve Osman’ın hapishanede değil, toplumun vicdanının ve davranışının, değerlerinin, gönlünün canlılığında yaşadığını gösterdi. Onlar tam da böyle yaptıkları, eğer yapılması gereken/ yapılacak bir şey varsa hemen yaptıkları/ yapmak istedikleri için bastırılmaya çalışıldı. Ama toplum apaçık bir tavırla, tam da öyle yaparak yaşamı ve geleceği savunabileceğini bildiğini ve bunu yapmaktan geri durmayacağını söylüyor/ gösteriyor.

Hantal devletin tercihi ‘korku salmak’

Devlet, o ağır kokan zulüm makinesi ise ne yapabiliyor? Onun en ön planda gelen derdi, temel tasası nedir? Yardım etmek mi? Kurtarmak mı? Öyle görünmek istiyor, ama bastırmak, susturmak ve toplumu kendisine tabi kılmak, zihnini uyuşturmaktan başka ne yapabiliyor? Ezici ve tutsak edici zorba, büyük ölçüde sorumlulukların gerçekleştirmemesinden kaynaklanan felaket karşısında topluma korku salmaktan, yalan söylemekten başka ne yapabiliyor?

Hantal ve tembel, kendini geliştirmek derdinde olmayan uyuşuk ve bilgisiz, yalpalayan aygıt, ne olursa olsun egemen olmak, tek güç ve kudret olduğunu kabul ettirmek istiyor. İşe yarar/ derman olan bir yanı olmayan bu ağırlık merkezinin, gösterişinden/ baskılayıcı ve acizleştirici tehditlerinin ötesinde bir anlamı var mı?

Eğer demokratikleşebilse, elindeki güç ve iktidarı yerel yönetimlere ve sivil topluma doğru yayarak/ paylaşarak işleyen bir mekanizmaya doğru dönüşebilse, baskı yerine toplumsal yarar sağlayabilmek/ dağıtabilmek için örgütlenebilse işlevsel olabilir. Ama devlet kapısını sadece bir çıkar sağlama, otoriteyi ele geçirme ve hükmetme yeri olarak gören körleşme ve çürüme, buna izin vermiyor.

Bu nedenle her afette/ felakette her depremde kendisine yardım etmek isteyen toplumu itmek, bastırmak ve iş yapamaz hale getirmek için tüm gücüyle çabalıyor. Susturmak istiyor, itaat ettirmek istiyor, en gerekli olduğu yerde işini yapamamış olsa da, işini etkin bir biçimde yapamıyor olsa da, otoritenin kusursuz olduğunu ve sarsılamayacağını, bunu benimsemeyenlerin kaos ve kargaşa istediklerini ve bu nedenle buna izin veremeyeceğini söylüyor.

Ama toplumun, bu canavar Leviathan’a aldırdığı yok. Gördüğü, sesini işittiği her acil duruma koşuyor, topluca, küçük gruplar halinde, bazen daha örgütlü sivil toplum kuruluşlarıyla…

Yaptığının devletten farklı olan yanları şöyle:

Diğer insanları/ her insanı önemsiyor ve gerçekten yardım etmek istiyor. Amacı somut bir yardım/ destek/ somut bir iyilik…

Bürokratik ve hareket etme yeteneği az olan bir mekanizmayı yardıma çağırmak için beklemiyor, hemen koşuyor, önü bir yasakçı tarafından kesilirse, kentlere mahallelere sokulmazsa, hemen arkadan dolaşıyor; izin istemiyor, yapılması gerekeni hemen yapmaya çabalıyor.

Yapabileceğine güveniyor ve yapabildiği kadarını da yapıyor. Eğer yapabileceğinin sınırlarına gelmişse, o zaman daha fazla yardım edebilecek başka bir yardımcı/ kurum arıyor.

Liste genişletilebilir; ama özeti, bütün dünyanın yaşadığı 68’in genç tutumu, Gezi’nin genç ve katılımcı, eşitlikçi ve demokratik tutumu değil mi? Özeti, toplumsal dayanışma ve toplumsal yarar, toplumsal bir iyi olma hali için uğraşma ve kurtuluş değil mi? Eğer yapılması gereken bir şeyi gördüyse, bulunduğu yerden ve hemen harekete geçme, toplumsal iyi için hiçbir yasaklamaya aldırış etmeden, yapma/ kurtarma/ yaratma ve ha bire dayanışarak yenilenme değil mi?

Mücella ve bütün arkadaşları, bütün Gezi katılımcıları ve dayanışmacıları, daha önceki depremlerde canını dişine takarak çabalamış olanlar bugün insan için/ insanlık/ yaşam için çırpınan herkes bir kez daha özgürlüğün, dayanışmanın, (acı ve keder dahil) paylaşmanın erdemiyle yeniden doğrulanmıyor ve parlamıyor mu?

Eğer bir “sınavsa” bu, sınavı onların çabası kazanıyor…

 

Deprem sonrası eğitim öğretimde yeni kararlar

Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası Malatya‘da bulunan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, İtfaiye Dairesi Başkanlığı‘nda alınan kararlara ilişkin açıklamada bulunan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “LGS‘yi sadece 8’inci sınıfın birinci dönem konularından yapacağız. Yine YKS‘de 12’nci sınıfın ikinci dönem konuları sınavda dahil olmayacak” dedi.

20 Şubat’a kadar tüm Türkiye’de eğitim öğretime ara verildiğini kaydeden Özer, 71 ilde depremle ilgili bir sıkıntı olmamasına rağmen, ara verme sebebinin tüm öğretmenlerin ve millî eğitim camiasının 10 ildeki yaraları sarmak için seferberlik halinde olması olduğunu dile getirdi.

Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan okulların, pansiyonların, yurtların ve öğretmenevlerinin depremzedelere tahsis edildiğini aktaran Özer, iki bin öğretmenin afet bölgesindeki 10 ildeki vatandaşlara psikolojik destek vermek için sahada çalıştığını kaydetti.

Özer, Türkiye’nin farklı illerinden on binlerce öğretmenin de gönüllü olarak sahada görev yaptığını ifade ederek, şunları aktardı:

Yani sadece 10 ilde değil, 81 ildeki tüm Milli Eğitim camiası 10 ilin yaralarını sarmak için seferber oldu. Dolayısıyla 81 ilde eğitim öğretime ara vermeseydik diğer bu lojistik destekleriyle ilgili aksamalar yaşanacaktı. Onun için 71 ilde de bu süreci eş güdümlü bir şekilde yürütüyoruz. Yavaş yavaş diğer birimler devreye girdikçe biz çekileceğiz.

10 ilde okula devam şartı yok

Özer, daha önce yaptığı açıklamalarda 10 ilde ikinci dönemde tüm sınıf ve kademelerde devam şartı aranmayacağını ve deprem bölgesindeki ailelerin isterlerse farklı illere öğrencilerini nakledebileceklerini belirtmişti.

Erdoğan: Can kaybı 18 bin 991’e yükseldi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremin ardından can kaybının 18 bin 991’e yükseldiğini, yaralıların sayısının ise 75 bin 523’e ulaştığını bildirdi. Erdoğan, Adıyaman‘da açıklamalarda bulundu:

“Pazartesi günü ardı ardına yaşanan depremlerle maalesef çok büyük kayıplarımız oldu. 10 ilimizde çok ciddi yıkımlar oldu. Önceki gün Kahramanmaraş, Hatay ve Adana illerini ziyaret ederek durum tespitleri yaptık. Dün Osmaniye, Kilis‘teydim. Şimdi Adıyaman’dayız buradan da Malatya’ya hareket edeceğiz.

Yaşadığımız acıyı tarif etmekte kelimelerin kifayetsiz kaldığını iyi biliyorum. Son tespitlere göre can kaybı 18 bin 991’e yükseldi. Kurtarılanların sayısı 75 bin 523’e ulaştı.

Ayrıca bölgeden 76 binin üzerinde vatandaşımız, talepleri üzerine ülkemizin diğer illerine tahliye edilmiştir, gönderilmiştir. Adıyaman’da ise yıkılan bin 944 binada 3 bin 225 vatandaşımız vefat ederken 12 bin 432 vatandaşımız da yaralı olarak kurtarılmıştır.

Deprem anından itibaren devletimiz alanda olmuştur. Depremin yıkım etkisi 10 ilimize ve 500 km’lik alana yayıldığı için işimiz çok zor oldu. Bölgede ilk müdahale ve organizasyonu yapacak olanların ya kendisinin ya ailesinin yıkımlar altında kalması da eklenmiştir.

Erdoğan: Müdahaleleri gerekli hıza ulaştıramadığımız bir gerçek

Şu anada kadar 94 ülkeden gelen teklifler çerçevesinde ekipler gelmeyi sürdürüyor. Yıkım öylesine büyük alanda öylesine çok binayı etkilemişti ki 140 binden fazla kişiyle dünyanın belki de en büyük arama kurtarma ekibini toplamamamıza rağmen müdahaleleri gerekli hıza ulaştıramadığımız gerçektir.

Devletimiz de tüm STK’larımız da vatandaşlarımızın her biri de dostlarımız ve kardeşlerimiz de depremzedelerin yanında olmak için var gücüyle gayret göstermiştir. 1 yıl içerisinde bu yıkılan binaları yeniden elimizdeki tip projelerle inşa edecek ve sahiplerine teslim edeceğiz. 10’ar bin lira vatandaşlarımıza vereceğiz. Çadırlarda kalmak istemeyen vatandaşlarımıza da kira bedelini ödemek suretiyle konutlara geçmelerini sağlayacağız. 1 yıl itibariyle vatandaşlarım kalabilecek.”

Hatay’da depremzede hayvanlar için sahra çadırı kuruldu

Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki yıkıcı deprem, evde yaşayan ve sokaktaki hayvanları da etkiledi.

Evlerde yaşayan cok sayıda hayvan, insanlarla birlikte  enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi, kaçabilenlerin çoğu yıkılmış kentlerde tek başına kaldı, sahiplerine ulaşamadı.

Depremden etkilenen 10 ilde yıkılan binalarda enkaz altından can kurtarmak için mücadele eden ekipler, hayvanları da kurtarıyor.

Hatay’da yıkıntılar içinden çıkarılan ve sahiplerine ulaşılamayan kedi ve köpekler için çeşitli illerden gelen hayvan hakları aktivistleri, hak örgütleri ve hayvanseverler seferber oldu.

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) da kurtarılan ya da sokakta kalan hayvanlar için bir  sahra çadırı kurdu.

Enkazdan çıkarılan hayvanlar HAYTAP’ın kurduğu çadırda tedavi ediliyor. Diğer hayvanlar da koruma altına alınıyor.

AFAD ekipleri de enkazdan çıkardığı hayvanları tedavileri için sahra çadırına ulaştırıyor.

Tedavisi tamamlanan hayvanlar sahiplerine teslim edilirken, sahibine ulaşılamayan hayvanlar Bursa‘da HAYTAP’ın bünyesinde bulunan çiftliğe götürülerek, burada sahiplendirilecek.

Sahipsiz kalan bazı hayvanlar da Türkiye’nin farklı yerlerinden deprem bölgesine gelen vatandaşlar tarafından sahiplendirilmek üzere İstanbul, Ankara, İzmir gibi illere götürülüyor.

Hataylı depremzede: Bizim bölgede yaşam bitti

Kahramanmaraş‘ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüklerindeki depremlerde, en fazla etkilenen illerden Hatay’da çok sayıda bina yıkıldı, birçoğunda da hasar oluştu.

DHA‘dan İsmail Akkaya ve Salih Büyüksamancı‘nın aktardığına göre, bazı caddelerde yarıklar oluşurken, kentte, elektrik, su ve doğal gaz da kesik. 21 bin 200 asker ve polis, beş binin üzerinde araka kurtarma ekibi ile 18 ülkeden de gelen ekipler, bölgede çalışmalarını sürdürüyor.

‘Göç etmeye çalışıyoruz’

Depremler nedeniyle 20 yakınını kaybeden Metin Durmaz, kendileri için yaşamını bittiğini belirtti.

Durmaz, ”Ailemizin 20 kişisi öldü. Evlerimiz yıkıldı. Hayatımız felç oldu. Bu sokakta yaşanamıyor. İş yerlerimiz gitti. Burada benim iş yerim var. İnsanlarımız çoğu göçük altında; çıkarmaya çalışıyoruz. Yaşam bitti bizim bölgede. Hepimiz başka yerlere göç etmeye çalışıyoruz. Ansızın saat 04.00 sıralarında böyle bir şey oldu. Ne olduğunu anlamadık. Bir baktık hepimiz gitmişiz. Çocuklarım ve eşim kurtuldu” diye konuştu.

‘Köpeğim iki gün mahsur kaldı’

Depremle birlikte dışarı çıkıp kurtulduklarını belirten Metin Üçyıldız ise ”Şans eseri kurtulduk. Böyle şiddetli bir depremden kurtulmak mucize desek daha doğru olur. Köpeğimizle birlikteydik, onu mahsur bıraktık, biz kaçtık. İki gün mahsur kaldı ve daha sonra onu kurtardık” ifadelerini kullandı.

Kardeşi, yeğeni ve eniştesinin enkaz altında olduğunu belirten Eda Portakal ise binalarındaki enkazda arama kurtarma çalışmaların depremin dördüncü günü başladığını belirtti.

Portakal, şöyle konuştu:

Enkaza dördüncü günü başlandı. Kimse buraya gelmiyor. Buralar atıl durumda bırakıldı. İnsanlar atıl durumda. İnsan hayatı bu kadar basit burada.

“Benim kardeşim, yeğenim, eniştem içeride. Biz kendi imkanlarımızla çalışmaya başladık ilk günlerde” diye konuşan Portakal, “İlk gün kendi imkanlarımızla yukarıdan en son kattan 13 kişi çıktı, kurtuldu. Ama diğer günlerde kimse gelmedi” diye ekledi.