Ana Sayfa Blog Sayfa 38

90 dakika

[email protected]

Son zamanlarda Türkiye’deki kentlerde, toplumun büyük bir kesiminin (yoksulların, yoksullaşan emekçi sınıf ve tabakaların, giderek alt-orta ve orta sınıfların) özellikle emeklilerin, asgari ücretle geçinmek zorunda olan kesimlerin, esnek çalışma koşullarına razı edilmiş/ razı olmak zorunda bırakılmış emekçilerin geçinmede karşılaştıkları en önemli sorunlar hemen hemen bütün kaynaklarda şöyle özetleniyor:

  • Gıda ve beslenme sorunları
  • Kira sorunları
  • Ulaşım sorunları

Bu sınıflar bütün ücretlerini veya kazanımlarını en çok bu üç kalemde harcıyor ve zaten gelirleri ona da yetmiyor. Onların metropollerden dışarı göç ya da kentin çeperlerine doğru yer değiştirme ve giderek daha az ve niteliksiz gıdayla yetinme vb. gibi yaşam stratejilerine başvurmakta olduğunu daha önce tartışmıştık.

Kentteki kamusal ulaşım ve genellikle ulaşım harcamaları da bu konunun bir parçası ve diğer iki konudan bazı bakımlardan ayrılıyor: Gıda ve konut/ kira sorunları çok daha karmaşık ve genel olarak kapitalist bir pazar ilişkisinin egemen olduğu alanlar. Ancak kent içi ulaşımda kamusal ulaşım hem kamu ekonomisi alanında ve varlığı/ gücü ve yaygınlığı/ en yoksul kesimlere hemen yansıyabilecek ve yaşam/ geçim mücadelesini (çok az da olsa) kolaylaştırabilecek bazı özellikler taşıyor.

Kent içi kamusal ulaşımda hızlı karar almak ve uygulamak oldukça kolay ve bunun için (örneğin konut sektöründe olduğu gibi) büyük sermaye yatırımlarına (yeni altyapı inşaatlarının dışında) gerek olmaması gibi avantajlardan bahsedilebilir. Ancak belediyelerin kamusal ulaşım altyapısını geliştirmek bakımından büyük bir ihtiyaç ve girişim içinde olduklarını, bu yatırımları finanse etmek için kaynak aradıklarını/ bunun merkezi yönetimin yarattığı engeller nedeniyle, zorluklarla dolu olduğunu biliyoruz. Yine de belediyelerin aradıkları finansman kaynağını kamu taşımacılığını kullananlara ödetme dışında seçenekler yaratabileceğini de biliyoruz.

Aktarmalı ulaşım çözüm olabilir mi?

Bu yazıda alternatif finansman kaynaklarını tartışmayacağız. Daha önceki yazılarımızda kent içi kamusal ulaşımın ücretsiz hale getirilmesi arayışının sosyal demokrat ve sosyalist belediyeler için önemsenmesi gereken bir kentsel politika alanı olduğunu tartışmış ve ücretsiz kamusal ulaşıma geçişe kadar bazı ara aşamaların da planlanabileceğini söylemiştik.

Aktarmalı kent içi yolculuklar bunlardan biri olabilir. “Aktarma” denildiğinde, kentte bir ulaşım aracı türünden diğerine (hafif veya ağır raylı ya da kablolu sistem, lastik tekerlekli sistem, varsa suyolları/ deniz ulaşımına) ya da aynı tür içinde ek bir ücret ödemeden veya daha düşük bir ücret ödeyerek araç değiştirme uygulamasından bahsedilmektedir.

Aktarmalı ulaşıma her biri farklı stratejilere dayanarak tasarlanabilecek iki açıdan yaklaşabiliriz:

  • Belediyenin, kamusal ulaşım sistemini ve yönetimini aktarmalı ulaşımı kolaylaştıracak biçimde ulaşım ağı altyapısını ve işletmesini planlaması ve
  • Bireysel bir yolcunun, kendi varış noktasına göre parasal, zamansal ve konfor açısından en elverişli seçeneği bulmak için kendi yolculuğunu planlaması.

Soruna şimdilik sadece kentli birey açısından bakalım.

Belediyelerin yukarıda değinildiği gibi, kentteki yoksullaşmanın yarattığı yıkımına karşı en hızlı ve en etkili biçimde yaklaşmasında aktarmalı düzenlemeler işlevsel bir araç olabilir. Belediyelerin aktarmalı düzenlemelerde,

  • aktarmanın geçerli olacağı süre,
  • kaç defa aktarma yapılabileceği ve
  • her aktarma için alınacak ücret

konularında politikalar geliştirmeyi önemsemekte çok fazla zorlanmayabileceğini düşünebiliriz. Bunun nedenlerini açıklamadan önce üç büyük metropoldeki en son uygulamaların durumuna (ancak belediyeler bu konuyu net bir biçimde açıklamadıkları için yanılma payını dikkate alarak) bakalım:

  • İstanbul’da 2 saatlik süre içinde, tam bilet ücretine göre azalan oranlarda ücret ödeyerek, beş kez aktarma yapabiliyorsunuz.
  • Ankara’da 75 dakika içinde, azalan oranda bilet ücretiyle, bir tek aktarma yapabiliyorsunuz.
  • İzmir’de 90 dakika içinde, hiçbir ücret ödemeden dilediğiniz sayıda aktarma yapabiliyorsunuz.

Bu kurallar bilet cinslerinin farkına göre (tam, öğrenci, vb.) aynı biçimde uygulanıyor.

Politikacıları sadece izlemek yetmez

Görüldüğü gibi İzmir, hemşerilerine en avantajlı aktarma olanağı sunarak gerçekten geçim sıkıntısı içinde olan kesimleri somut bir biçimde destekliyor. Bu desteğin önemsenmesi gerektiği kanısındayım.

İstanbul, bu bakımdan en karmaşık yapıya sahip. En büyük zorluk, (paralı geçişler nedeniyle sanırım) bütün kenti kapsayan tek tür bir tam yolculuk ücreti (bilet parası) yok. Hatlara göre ücret değişiyor ama kural geçerli. Ayrıca, İstanbul Belediyesi, aktarma sistemlerini kolaylaştırmak için “aktarma merkezleri” adlı bir altyapı ve sistemi, kendi açısından geliştirme arayışında olan tek belediye.

Ankara ise bu açıdan en az gayret gösteren ve yolcusunu en az gözeten belediye niteliğinde.

Ayrıca daha küçük kentlerde de 40 dakika içinde ücretsiz aktarma uygulamaları var. (Mersin ve Çorum, bulabildiğim örnekler)

Bütün bu küçük ve önemsiz gibi görünen bilgiler bir araya getirildiğinde Türkiye’deki bütün belediyelerin eğer kentteki yoksulluğun yaşam savaşına bir katkıda bulunmak istiyorlarsa “aktarma stratejileri” geliştirmesinin bunu başarmada en hızlı ve göreli kolay yaklaşım olacağını söyleyebiliriz.

Her belediyenin ayrı coğrafyası, sorunları, programları, kaynakları ve politikacıları var ve bunca çeşitlilik içinde kamusal ulaşımda tek tip bir aktarama stratejisi düşünemeyiz elbette. Ancak İzmir Belediyesi’nin yapabildiğinden, hatta bu uygulamaya geçiş için merkezi yönetimle uzun bir mücadeleyi göze almış olmasından diğer belediyelerin de bu konu için daha araştırmacı ve daha atak bir yaklaşım içinde olabilecekleri sonucunu çıkartabiliriz.

Belediyeler kentlerde kamu hizmeti olarak ulaşımda  (yatırım konusu hariç) kolayca ve merkezi yönetimden bağımsız biçimde karar alabilir ve uygulayabilirler. Mevcut planlama büroları bu alandaki iyileştirmeleri düzenlemek bakımından yeterli olacaktır. Ayrıca aktarma politikasını biraz daha genişletmek çok büyük finansman kaynakları gerektirmeyecek ama özellikle iş ve okul için zorunlu yolculuklarında yoksulların bütçesine marjinal katkısı hemen ve somut olacaktır.

Yukarıdaki küçük analizi her ne kadar parti politikaları karmaşası içinde belediyelerinde çalışan politikacılara güvenmiyor olmasam da daha çok metropollerde yaşayan kentli hemşehrilerim için yaptığımı söylemeliyim. Kentlerini ekolojik olarak daha az yıpratan/ zarara uğratan bir kamusal ulaşım sisteminin aynı zamanda kent yoksulluğuna karşı da “hemen şimdi ve olabildiği kadar etkili” somut bir katkı sağlayabileceğini bilen hemşeriler yeni kamusal ulaşım politikaları geliştirebilir ve bunu ısrarlı bir biçimde belediyelerden isteyebilir.

Perspektifinde ücretsiz kentsel kamusal ulaşımın nasıl gerçekleşebileceği olan kentliler (ve belediyeler) birçok ara aşama (veya hedef) içeren bir program benimseyebilir. Bu aşamalardan biri olabilecek aktarama politikalarındaki hızlı gelişmeleri hemen talep edebilir/ düzenleyebilir ve bu politikayı sağlam biçimde temellendirmek üzere tartışmalar geliştirebilir.

Belediyelerdeki yönetici politikacıları biz seçtik. Seçim bittikten sonra bir dahaki seçime kadar politikacıların yaptıklarını sadece izlemek zorunda mıyız? Güncel ve acil gereksinimler geliştikçe bu talepleri, seçtiklerimize neden her zaman iletmeyelim?

En azından, başta metropollerde olmak üzere, bütün kentliler, neden 90 ya da 120 dakika içinde istediği sayıda ücretsiz aktarmadan yararlanmasın?

Bu talep için mücadele etmek, gerçekten bir zorluk içeriyor mu?

Bunu sağlamak gerçekten çok zor olabilir mi?

NOT: 
Bu hafta, ülkenin tarihindeki en utanç verici, en korkunç olaylarından olan 6-7 Eylül günlerini, üzüntü ve utançla anıyoruz. Bunun sivil bir pogrom olduğu düşünülebilir, ama artık bunun devlet eliyle tasarlanmış ve uygulanmış bir “politika” olduğunu biliyoruz. Bu günlerde, devletlerin ve halkların daha uygarlaşmış ve bazılarının da demokratikleşmiş olduğuna kendimizi kandırmaya çalıştığımız ülkelerden, İngiltere’den/ Fransa’dan/ İtalya’dan ve Almanya’dan ve en kötüsü de Filistin’den gelen haberlere baktığımızda ve ABD seçimleriyle ilgili seçmen davranışlarını okuduğumuzda, dilimiz tutuluyor, geleceğe ne yüzle bakacağımızı bilemiyoruz. Türkiye ise, sadece 20. YY’ın başından beri, soykırımlarla, katliamlarla, devlet cinayetleriyle ve doruğa ulaştırdığı ayrımcılık politikalarıyla, dünya ülkeleri arasındaki olumsuz konumunu daha çok hak etmeye çalışıyor gibi…
Bir daha 6-7 Eylül’ler yaşamak istemiyoruz.

 

Bu konuda yazılmış çok sade ama insanın yüreğine işleyen ve burkan, pırıl pırıl ve yüz akı sayılabilecek bir yazı okumak isterseniz, T24’de Çağatay Anadol’un “Altı – Yedi Eylül 1955: Çocuklar yine koşuşturuyor, ama aralarında bir Efiça, Maki ya da Bobo yok” başlıklı yazısını öneririm.

 

1950’li yıllarda İstanbul’undan/ Haliç’ten masum bir çocukluk esintisi gibi…

 

 

Metin Lokumcu davasında 13 polis beraat etti: Biber gazının etkisi yokmuş!

Lokumcu’nun dosyası mahkeme mahkeme gezdi

Olayla ilgili Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada, aralarında dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan‘ın da bulunduğu 13 polis hakkında, ‘taksirle ölüme neden olma’ suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı. İddianame, Hopa Asliye Ceza Mahkemesi‘nde kabul edildi. Lokumcu’nun ölümüyle ilgili 10 yıl sonra açılan davanın ilk duruşması, Trabzon 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi‘nde görüldü. Ancak mahkemenin mevcut delil durumu göz önünde bulundurulup, görevsizlik kararı verdiği dosya, Trabzon 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi‘ne gönderildi.

Trabzon 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen 14’üncü duruşmaya Metin Lokumcu’nun ailesi, avukatları, arkadaşları ve vatandaşlar katıldı. Duruşmayı CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı, Sol Parti PM üyesi Alper Taş, Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Çervatoğlu, Hopa Belediye Başkanı Utku Cihan, DEM Parti Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun, DEM Parti PM Üyesi Zeynep Bayramoğlu, Halkevi Genel Başkanı Nebiye Merttürk de takip etti.

Duruşma öncesi adliye önü ve çevresinde polis ekipleri tarafından yoğun güvenlik önlemleri alınırken, mahkeme heyeti, duruşma salonunda yer kalmadığı gerekçesiyle birçok kişiyi duruşma salonuna almadı.

‘Bu ülke için adalete inanmak istiyoruz’

Karar beklenen duruşmada ilk konuşan Lokumcu ailesinin avukatı Meriç Eyüboğlu, “Biz maddi gerçeğe ulaşalım istiyoruz. Türkiye’de bu kararların vermenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ama heyetinizden umudumuzu kaybetmedik. Savcının mütalaasına rağmen sizden hukuki bir karar bekliyoruz. Bu kadar insan ‘Trabzon’da adalet var mı?’ diye geldi. Tüm rapor ve delillerin yeniden incelenmesini, mahkeme heyetinden bir kez daha keşif talebinde bulunuyoruz” dedi.

Eyüboğlu’nun yeniden keşif talebi, mahkeme tarafından reddedildi.

‘Yasaya uygun ölüm olur mu, oluyormuş’

Lokumcu Ailesi’nin avukatlarından Sercan Aran da savcı mütalaasından insanların yasalara uygun şekilde öldürülebileceği anlamı çıktığını ifade etti. Aran, “Yasaya uygun ölüm olur mu? Mütalaaya göre oluyormuş. Ancak bu durumu kabul etmiyoruz. Avukatlar ve yakınları 13 yıldır bunun için mücadele ediyoruz” dedi.

Duruşmada söz alan Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu da şunları söyledi:

“babasının kalp hastası olmadığını belirterek “Babamın kullandığı bir tane hariç kullandığı ilaç bile yoktu. Siz yazdınız bütün hastanelere, herkes burada anlattı. Kalp rahatsızlığı yüzünden ölmedi dedik. Hiç mi hükmümüz yok! Sayın savcıya soruyorum, buna rağmen mi yazdınız bu mütalaayı? Bu ülke için adalete inanmak istiyoruz. Daha 2 gün önce Hopa’da gariban köylüyü ‘ormanlarını koruyor’ diyor öldürdüler. İşin arkasındakiler yargılanacak mı? Biz adalet istiyoruz. Babam eğitimciydi kimseye de bir şey yapmadı. Polis de yetiştirdi, savcı da yetiştirdi. Bizim onlarla değil, adaletle derdimiz var. Mütalaayı anlayamıyorum; deli saçması bir şey. Hukukun, adaletin sağlanması gerekiyor. Umarım vicdan ve mantık çerçevesinde karar verilir. Sizin dik duruşunuz olsun istiyoruz.”

13 sanık polise de beraat

Duruşmada savcı, esas hakkındaki açıkladığı mütalaada yargılanan 13 polis için ayrı ayrı beraat talebini yinelerken, ifadelerin ardından mahkeme heyeti, duruşmaya ara verdi.

Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, yargılanan 13 polisin tümünün beraat etmesine karar verdi. Mahkeme Başkanı karar açıklamasında, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun ölümüyle polisin biber gazı kullanımı arasında ‘illiyet bağı bulunmadığını’ ifade etti.

Karar sonrası tepki: Haklıyız, kararı kabul etmiyoruz

Kararın ardından duruşmayı takip etmeye gelenler “Metin’den Reşit’e herkes için adalet”, “Metin Lokumcu ölümsüzdür”, “AKP halka hesap verecek” ve “Her yer Hopa her yer direniş” şeklinde sloganlar attı.

Adliye önünde karara tepki gösteren Ulaş Lokumcu, “Sonucun böyle çıkacağını tahmin ediyorduk ama son ana kadar bir umut dedik. Hukukun sınıfta kaldığını bugün izledik. Üzüldüğüm nokta, gerekçeli kararda bizi hiç dinlememeleri, adliye koridorlarda süründürmeleri. Biz inatla adalete, hukuka inanmaya çalışırken maalesef yargı güçlülerin yanında olmaya çalışıyor, haklının yanında olmuyor. Biz haklıyız, hiçbiri şekilde bu kararı kabul etmiyoruz. Takdiri kamuoyuna bırakıyorum” diye konuştu.

 

‘Süper tayfun’ Yagi Çin’e ulaştı: 1 milyondan fazla insan tahliye edildi

2024’ün en güçlü fırtınalarından biri olacağına kesin gözüyle bakılan Yagi Tayfunu, Çin‘in güneyindeki Hainan adasını vurdu. Bu hafta başında Filipinler‘in kuzeyinde büyük hasara yol açtıktan sonra gücü iki katına çıkan Yagi, bu yıl şu ana kadar görülen en güçlü ikinci tayfun oldu.

Çin devlet medyasına göre, süper tayfun, bugün (6 Eylül)  saatte 223 km hızındaki rüzgarın eşliğinde adanın kuzeydoğusundaki Wenchang kentinde büyük zarara yol açtı.

Tayfunun adaya varışından önce yaklaşık 400.000 kişi güvenli yerlere tahliye edildi. Trenler, tekneler ve uçuşlar askıya alındı, okullar kapatıldı. Haikou Meilan Uluslararası Havaalanı‘nda planlanan tüm uçuşları iptal edildi.

Yetkililerin “şiddetli ve yıkıcı rüzgarlar” konusunda uyarıdao bulunması üzerine çarşamba gününden bu yana Hainan’da tüm turistik yerler kapatılmış durumda. Beyaz kumlu plajları, lüks otelleri ve gümrüksüz mağazalarıyla ada, “Çin’in Hawaii’si” larak anılıyor ve tayfunun yaratacağı ekonomik kaybın büyük olacağı belirtiliyor.

Ortak Tayfun Uyarı Merkezi Yagi’nin, Güney Çin Denizi’nde “aşırı hızlı bir yoğunlaşma dönemi” sonrasında süper tayfun haline geldiğini söyledi. Süper tayfun, en yüksek kategori olan 5. kategorideki bir kasırgaya eşdeğer bir güç üretiyor. Merkez, süper tayfunu saatte 200 km veya daha fazla hıza sahip tropikal bir siklon olarak tanımlıyor. Çin’in hava durumu ajansı Yagi’nin sonbaharda karaya vuran en güçlü tayfun olduğunu söyledi.

Yagi’den önce Haian’a ulaşan en güçlü tayfun, 2014’te 46 kişinin ölümüne yol açan Rammasun‘du.

Bölgenin bazı kesimlerinde perşembe gününden bu yana yoğun yağış ve kuvvetli fırtınalar görülüyor. Çin’in hava durumu otoritesi yağış miktarının 500 mm’ye kadar çıkmasını bekliyor.

Hainan, tayfunlara yabancı değil. Ancak 1949’dan beri adayı vuran 106 tayfunun sadece dokuzu süper tayfun olarak sınıflandırılmıştı. Çinli yetkililer, Yagi’nin son on yılda ülkenin güney kıyılarını vuran en güçlü tayfun olarak kayıtlara geçmesinin çok büyük olasılık olduğunu  düşünüyor.

Hong Kong’un Guandong eyaleti de etkilendi

Meteorologlar, Yagi’nin Hainan ve Çin’in en kalabalık eyaleti olan komşu Guangdong’da yol açabileceği hasarın “felaket boyutunda” olabileceğini söylüyor. Hint-Pasifik Tropikal Siklon Uyarı Merkezi de dün yayımladığı duyuruda Yagi’nin “son derece tehlikeli ve güçlü” bir süper tayfun olduğunu ve karaya ulaşması halinde olayın “felaketle sonuçlanabileceği” uyarısı yapmıştı.

Guangdong eyaletinde de 670 binden fazla kişi yaşadıkları yerden tahliye edildi. Eyaleti Makao ve Zhuhai‘ye bağlayan dünyanın en uzun deniz köprüsü de Yagi nedeniyle kapatıldı.

Yagi Tayfunu’nun ilerlediği Vietnam’da olağanüstü önlemler

Yagi’nin önümüzdeki hafta sonu, biraz zayıflamış bir halde Kuzey Vietnam’a ulaşması bekleniyor. AFP’ye konuşan yerel yetkililer, Hai Phong ve Thai Binh eyaletlerinde on binlerce kişinin cuma günü sonuna kadar daha güvenli bölgelere tahliye edileceğini söyledi.

Vietnam medyası da  ordunun fırtınanın etkisiyle başa çıkmak için yaklaşık 460 bin subayı harekete geçirdiğini bildirdi.

Vietnam Tarım Bakan Yardımcısı Nguyen Hoang Hiep, bunun bölgenin “sosyo-ekonomik kalkınması açısından kritik önem taşıyan” bölgelerini etkileyebileceği konusunda uyardı ve “Dikkatsizlik, felaket boyutunda hasara yol açabilir” dedi.

Vietnam Sivil Havacılık Otoritesi de fırtına nedeniyle aralarında Hanoi‘deki Noi Bai Uluslararası Havalimanı‘nın da bulunduğu ülkenin kuzeyindeki dört havaalanının cumartesi günü kapatılacağını duyurdu.

Bu hafta başında Yagi’nin getirdiği sel ve toprak kaymaları Filipinler’in kuzeyinde en az 13 kişinin ölümüne, binlerce kişinin daha güvenli bölgelere tahliye edilmesine neden olmuştu.

Bilim insanları tayfunların ve kasırgaların iklim değişikliğiyle birlikte daha güçlü ve sık hale geldiğini belirtiyor. Daha sıcak okyanus suları, fırtınaların daha fazla enerji toplaması anlamına geliyor ve bu da daha yüksek rüzgar hızlarına yol açıyor. Isananr atmosfer de daha fazla nem tutuyor, bu da daha yoğun yağışlara yol açıyor.

Yagi tayfunundan bir hafta önce de Japonya‘yı Shansan Tayfunu vurmuş ve en az altı kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olmuştu.

Yeşil NoktaShanshan tayfunu Japonya’yı vurdu: Milyonlarca kişiye tahliye çağrısı

Borçkalılardan tüm orman ihalelerinin iptali için dilekçe

Artvin-Borçka‘nın Cankurtaran mevkiinde, mesire alanı projesi kapsamındaki çalışmalar sırasında Reşit Kibar’ın ağaçların kesimini engellemek isterken öldürülmesinin ardından kentte protesto eylemleri sürüyor.

Çifteköprü Köyü halkı, bugün Borçka Orman İşletme Müdürlüğü önünde bir eylem gerçekleştirdi ve müdürlüğe orman ihalelerinin ivedilikle iptal edilmesi için dilekçe verdi.

Dilekçede “Biz aşağıda isimleri bulunan Çifteköprü köyü sakinleri olarak köyümüz sınırları içinde yapılacak olan orman kesim faaliyetlerinin durdurulmasını ve mevcutta devam eden orman kesim ihalelerinin iptal edilmesini ivedilikle talep etmekteyiz. Kesimlerin devem etmesi durumunda yaşanacak olumsuz durumlardan kurumunuz sorumludur” denildi.

‘Bir kişiye daha zarar verilirse sabrımız yok’

Şirket elemanı Muhammet Ustabaş’ın köylülerin üzerine ateş açması üzerine Kibar’ın hayatını kaybettiği saldırıda iki kişi de yaralanmıştı.

Yeşil NoktaHopa’da ormanı koruyan köylülere ateş açıldı: Bir kişi hayatını kaybetti
Yeşil NoktaBorçka’da Reşit Kibar’ı öldüren Muhammet Ustabaş tutuklandı, ekolojistlerin tepkisi dinmiyor

Olayın tanıklarından Dursun Ali Koyuncu, köy halkı adına Orman İşletme Müdürlüğü önünde yaptığı konuşmada, “Yunus Merttürk‘ün emriyle Cankurtaran’a geldiler. Bu kurum, katil bir kurumdur. Bugün Çifteköprü ormanlarına bir daha girmemeleri için, Reşit abimizin hesabını sormak için buradayız. Çifteköprü ormanlarına bir tane ormancı daha giremeyecek. Eğer bir ormancı gelir, bir kişiye daha bir zarar gelirse artık sabrımız yok” dedi.

Koyuncu, güvenlik önlemenin alınmadığını ve cinayetin en büyük sorumlusunun Borçka Kaymakamı ve Artvin valisi olduğunu söyledi; “Bir Reşit Kibar olursa, binlerce Reşit Kibar olur geliriz” diye konuştu.

Yapılan açılmanın ardından imzalar Borçka Orman Müdürlüğüne teslim edildi.

Reşit Kibar’ı öldüren Muhammet Ustabaş’ına ait Hopa’daki kereste atölyesi de dün köylüler tarafından ateşe verilerek yakılmıştı.

Yasağa rağmen inşaatı süren Kızılbük’te Sinpaş GYO Oteli’nde yangın

Sinpaş GYO‘nun orman yangın mevsimi olmasından dolayı inşaat yasağı sürerken, Valilik tarafından inşaat faaliyetine izin verildiği öne sürülen Muğla Marmaris‘teki Milli Park sınırları içinde yer alan Kızılbük Koyu‘nda yaptığı otel inşaatında yangın çıktı.

Geçen mayıs ayında, açılan davalara ve yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen kanunsuz bir şekilde sürdürülen inşaat faaliyetleri, doğa savunucularının belediye ekiplerine haber vermesi üzerine incelemeye alınmış ve durdurulmuştu.

Yeşil Nokta‘Sinpaş Cumhuriyeti’nde geceyarısı mesaisi: İnşaat yasağına rağmen durmuyorlar
Yeşil NoktaSinpaş’ın Marmaris’teki kanunsuz inşaatı belediye baskını ile durduruldu

Muğla Valiliği’nin 28 Mayıs 2024 tarihli “Orman Yangın Tedbirleri Hakkında” yayınladığı emir gereği, orman kenarında her türlü inşaat atığı ve yanıcı patlayıcı madde bırakılması yasaklanmış; orman kenarında yapım faaliyetleri devam eden işletmelerin kaynak işleri sırasında ekstra yangın tedbiri alması emredilmişti.

 

Buna rağmen, dün inşaatın açık alanında yapılan kaynak işlemi sonucu yangın çıktı. İtfaiye ekiplerince yangının büyümeden söndürülmesi yeni bir facianın kıyısından dönülmesini sağladı.

Bölgeden çekilen video ve fotoğraflarda, inşaatın üzerine koyu bir duman tabakasının kapladığı görülüyor.

Muğla Kent Politikaları Derneği’nden yapılan açıklamada, “orman varlığının yüzde 16’sını yangınlarda kaybeden Marmaris’e hiçbir mevki ya da kurumun bu tehlikeyi yaşatmaya hakkı yok” denildi.

 

Dünya 2024’te kayıtlara geçen en sıcak yazı yaşadı

Avrupa Birliği‘nin iklim değişikliği gözlemleme kurumu Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S) 2024’ün haziran, temmuz ve ağustos aylarının, dünya genelindeki en sıcak yaz olarak kayıtlara geçtiğini duyurdu.

Son yayımlanan rapora göre, 1991ile 2020 yılları arasındaki referans ortalamasına kıyasla son üç ayda dünya genelindeki ortalama hava sıcaklığı 0,69 derece daha yüksek oldu.  Haziran-Ağustos 2023 dönemindeki önceki rekor, 0,66°C idi.

Dünya genelinde ağustos ayındaki ortalama sıcaklık 16,83 derece olarak kaydedilirken, haziran ile ağustos ayları arasındaki küresel sıcaklık, sanayileşme öncesindeki döneme kıyasla ortalama 1,5 dereceden fazla oldu. Avrupa karasal alanlarındaki ortalama sıcaklık, 1991-2020 ortalamasının 1,54°C üzerinde gerçekleşerek, bu sezon için kaydedilen en yüksek sıcaklık oldu ve 2022 yılındaki önceki rekoru (1,34°C) aştı. Böylece Dünya genelinde son 13 ayın 12’sinde kritik 1,5°C eşiği aşılmış oldu.

2024 yazında Batı ve Kuzey Avrupa ortalamanın üzerinde yağış alırken, Akdeniz bölgesinin büyük bölümü ve Doğu Avrupa’da sezon boyunca ortalamanın üzerinde kuraklık yaşandı.

Raporun ayrıntıları ve bazı önemli başlıklar şöyle:

  • Ağustos 2024, küresel olarak en sıcak ağustos ayı oldu. Ortalama RA5 yüzey hava sıcaklığı 16,82°C oldu. Bu değer 1991-2020 Ağustos ortalamasının 0,71°C üzerinde.    
  • Ağustos 2024, sanayi öncesi seviyenin 1,51°C üzerinde olup küresel ortalama yüzey hava sıcaklığının sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerinde seyrettiği 14 aylık dönemdeki 13’ncü ay. 
  • Geçen 12 ayın (Eylül 2023 – Ağustos 2024) küresel ortalama sıcaklığı, 1991-2020 ortalamasının 0,76°C ve 1850-1900 sanayi öncesi ortalamasının 1,64°C üzerinde olarak herhangi bir 12 aylık dönem için kaydedilen en yüksek değer oldu. Bunlar, haziran ve temmuz 2024’te sona eren önceki iki 12 aylık dönem için kaydedilen değerlerle aynı.  
  • Yılbaşından bu yana (Ocak-Ağustos 2024) küresel ortalama sıcaklık anomalisi, 1991-2020 ortalamasının 0,70°C üzerinde gerçekleşti. Bu, şimdiye dek tutulan kayıtlardaki en yüksek seviye ve 2023’teki aynı dönemden 0,23°C daha sıcak. Bu yılın kalan ayları için ortalama anomalinin, 2024’ün 2023’ten daha sıcak olmaması için en az 0,30°C düşmesi gerekiyor. Bu, ERA5 veri setinin tamamında daha önce hiç gerçekleşmedi ve bu da 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olma olasılığını giderek artırıyor. 

Avrupa’da en sıcak yaz yaşandı

  • Ağustos 2024’te Avrupa karasal bölgelerinin ortalama sıcaklığı, 1991-2020 Ağustos ortalamasının 1,57°C üzerinde gerçekleşti. Bu, Ağustos 2022’nin ortalamanın 1,73°C üzerinde olmasından sonra Avrupa için kayıtlardaki en sıcak ikinci Ağustos ayı oldu.  
  • Avrupa’da sıcaklıklar, Güney ve Doğu Avrupa’da ortalamanın üzerinde seyrederken, İrlanda ve Birleşik Krallık‘ın kuzeybatı kesimlerinde, İzlanda‘da, Portekiz‘in batı kıyısında ve Norveç‘in güneyinde ortalamanın altında seyretti.  
  • Avrupa dışında sıcaklıklar en çok Doğu Antarktika, Teksas, Meksika, Kanada, Kuzeydoğu Afrika, İran, Çin, Japonya ve Avustralya‘da ortalamanın üzerinde gerçekleşti.   
  • Sıcaklıklar Rusya‘nın doğusu ve Alaska’da, ABD‘nin doğusunda, Güney Amerika‘nın bazı bölgelerinde, Pakistan‘da ve Sahel’de ortalamanın altında seyretti. 

Deniz yüzeyi sıcaklıkları da arttı

  • Ağustos 2024’te 60°G-60°K’deki ortalama deniz yüzeyi sıcaklığı (SST) 20,91°C olarak gerçekleşti. Bu, ay için kayıtlardaki en yüksek ikinci değer olup Ağustos 2023’ten yalnızca 0,07°C daha düşük. 
  • Ekvatoral Pasifik‘te ortalamanın altında sıcaklıklar görüldü ve bu durum La Niña’nın yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu. Ancak okyanuslardaki deniz seviyesi ölçümleri birçok bölgede alışılmadık derecede yüksek kaldı. 

‘Acil önlem alınmazsa, gezegen için çok daha yıkıcı sonuçlar ortaya çıkacak’

Copernicus İklim Değişikliği Servisi  Müdür Yardımcısı Samantha Burgess  bu rekor sıcaklıklar dizisinin 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olma olasılığını artırdığına dikkat çekti: “Bu yaz tanık olduğumuz sıcaklıkla ilgili aşırı olaylar, sera gazı emisyonlarını azaltmak için acil önlem almazsak, insanlar ve gezegen için daha yıkıcı sonuçlarla daha da yoğunlaşacak. ”

2024’te Dünya iklim felaketleriyle boğuştu

C3S’nin raporunda, dünya çapındaki iklim felaketlerinin bazılarına da yer verildi:

  • İngiltere‘nin güneyi ve İrlanda, Alpler, Balkanlar, Rusya‘nın kuzeybatısı ve doğu Fennoskandiye dahil olmak üzere kıta Avrupası’nın çoğunda Ağustos 2024  ortalamadan daha kurak geçti. Güney ve doğudaki bölgelerde kuraklık ve orman yangınları yaşandı. 
  • İzlanda, İngiltere’nin kuzeyi ve İrlanda, Fennoskandiya’nın büyük bölümü, kıta Avrupası’nın kuzey kıyıları, Rusya’nın batısı ve Türkiye‘de sellere ve hasara yol açan ortalamanın üzerinde yağışlar görüldü.   
  • Avrupa dışında, Ağustos 2024, Kuzey Amerika‘nın doğusunda (kısmen Debby kasırgasıyla ilgili) Rusya’nın merkezinde, Çin’in doğusunda ve Avustralya’nın doğusunda ortalamadan daha yağışlı geçti. Hindistan alt kıtası muson yağmurları ve Asna Siklonu‘ndan etkilendi. Yoğun yağış Sudan, Etiyopya ve Eritre’de sellere yol açtı. Japonya, Shanshan Tayfunu’ndan etkilendi.  
  • Meksika ve Kuzey Amerika’nın güneyi, Rusya’nın bazı bölgeleri, Çin’in tamamı, Güney Amerika ve Güney Afrika‘nın büyük kısmı ortalamanın üzerinde kurak geçerken, Kanada, Sibirya ve Brezilya’da dev orman yangınları görüldü. 

Deniz buzu ortalamanın yüzde 17 altında kaldı

  • Kuzey Kutbu’nda deniz buzullarının kapladığı alan, Ağustos ayında uydu kayıtlarında ortalamanın yüzde 17 altında kalarak dördüncü en düşük seviyeye ulaştı. Bu, önceki üç yılın aynı ayına göre belirgin şekilde daha düşük bir ortalama .
  • Güney Okyanusu‘ndaki deniz buzu konsantrasyon anomalileri, Hint Okyanusu‘nda  ortalamanın çok altında konsantrasyonlar ve Weddell Denizi‘ndeki ortalamanın çok üzerinde konsantrasyonlar tarafından domine edildi.
  • Antarktika deniz buzu kapsamı, uydu veri kayıtlarında Ağustos ayının en düşük ikinci kapsamı olan ortalama yüzde 7’nin altında gerçekleşti ve 2023’te gözlemlenen -yüzde 12’lik Ağustos değerinin ardından bu ikinci en düşük değer.
  • Kuzey Buz Denizi’nin hemen hemen tamamında deniz buzu konsantrasyon anomalileri ortalamanın altında seyretti.

Copernicus hesaplamalarında uydu, gemi, uçak ve meteoroloji istasyonlarında yapılan milyarca ölçümü değerlendiriyor.

 

Afşin Elbistan santralinin genişletilmesi 88,4 milyar liralık sağlık maliyeti getirecek 

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun 7 Eylül Dünya Temiz Hava Günü öncesinde yayımladığı yeni rapor, kömür yakarak elektrik üreten Afşin Elbistan A Termik Santrali’ne ek iki ünite yapılması durumunda ortaya çıkacak hava kirliliğinin neden olacağı erken ölümleri, kronik hastalıkları ve bu sağlık etkilerinin yol açacağı toplam ekonomik maliyeti gözler önüne seriyor. 

Kahramanmaraş’ta bulunan kömür yakıtlı Afşin Elbistan A Termik Santrali’ne 688 MW’lık ek iki üretim ünitesi ile santralin genişletilmesi planlanıyor. Büyük ölçekli yeni bir santrale eşdeğer bu genişleme projesi bölgede santrallerin kurulması ile 1980’lerden beri yaşanan halk sağlığı sorunlarını daha da derinleştirecek. Projenin sağlık etkilerinin yol açacağı ekonomik yük ise çok büyük: 88,4 milyar Türk lirası yani 2,6 milyar ABD doları.

Rapora göre, santrale yapılacak iki ek üniteden kaynaklanacak hava kirliliği, 35 yıllık işletme süresi boyunca 2.268 erken ölüme yol açacak. 2.896 çocuk astım hastası olurken, kirlilik 907 bebeğin erken ve 514 bebeğin gelişimini tamamlamadan düşük ağırlıkla doğmasına yol açacak. Termik santralin yol açtığı hastalıklar nedeniyle 755.904 iş günü kaybı yaşanacak. 

Fotoğraflar: Umut Vedat/ turkiyedekomur.org

88,4 milyar TL ile 29 hastane kurulabilir

Yapılan modelleme çalışması, erken ölümler, hastane başvurularından kaynaklanan sağlık harcamaları ve diğer tıbbi harcamaların toplamının ortalama olarak 2,6 milyar ABD dolarına, güncel döviz kuru ile 88,4 milyar TL’ye ulaşacağını gösteriyor. 

88,4 milyar TL’lik bu sağlık maliyeti, kamu yatırımlarına aktarılsa, her biri 500’er yataklı 29 hastane kurulabilir.  

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Deniz Gümüşel sağlık etkilerini ve ekonomik maliyeti hesaplarken santralin hava kirliliğini önleyici tüm yatırımları eksiksiz yaptığını ve Türkiye’deki hava kalitesi mevzuatına tam olarak uyduğunu varsaydıklarını söyledi:

“Buna rağmen 88,4 milyar TL’lik bir sağlık maliyeti ortaya çıktı. Yani ne kadar ileri teknolojili filtre de taksanız, kömürü yakarak elektrik üretmek halk sağlığına ve ekonomiye çok büyük yük getiriyor. Sağlık kayıplarından oluşacak ekonomik maliyet engellenerek, bölgede yıllardır termik santraller nedeniyle yaşanan sağlık sorunlarının çözümüne kaynak yaratılabilir. 7 Eylül Dünya Temiz Hava Günü için çağrımız şu: Artık kömüre değil sağlığa ve temiz havaya yatırım yapmanın zamanı.”

Halkın 2022 yılından beri itirazlarını dile getirdiği proje ÇED raporuna dair Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı henüz kararını açıklamadı. 

Raporun tamamın ulaşmak için tıklayın

Yeşil NoktaAfşin’deki termik santralin kapasite artışı masada: 17 bin 500 erken ölüme neden olmuştu
Yeşil NoktaKapasitesinin artırılması istenen Afşin Termik Santrali’nde yangın: 3 işçi ağır yaralı
Yeşil NoktaAfşin Elbistanlılar kömürlü termik santrallere ek ünite istemiyor
Yeşil NoktaAfşin Elbistan’da termik santral planlarının iptali için 16 bin imza teslim edildi
Yeşil Nokta‘Afşin-Elbistan yeni bir santrali kaldıramaz’ diyen halk, kömürsüz gelecek istiyor
Yeşil NoktaHRW’den Çevre Bakanlığı’na çağrı: Afşin-Elbistan santralinin genişletilmesine onay vermeyin

Ne olmuştu?

Afşin Elbistan A Termik Santrali’ne yapılması planlanan 688 MW’lık ek iki ünite projesi için çevresel etki değerlendirme süreci 2022 yılında başlatıldı. Bu yıl 2 Nisan’da yapılan İnceleme ve Değerlendirme Kurulu toplantısında hem Afşin Elbistan bölgesinden gelen yurttaşlar ve sivil inisiyatifler, hem de ulusal düzeyde çalışan çevre ve iklim örgütleri projeye itirazlarını dile getirdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı henüz ÇED raporuna dair kararını açıklamadı. 

Bölgede, Türkiye’nin iki en büyük termik santrali bulunuyor: 1984 yılında işletmeye alınmış 1355 MW’lık Afşin Elbistan A Termik Santrali ve 2005’te çalıştırılmaya başlanmış 1440 MW’lık Afşin Elbistan B Termik Santrali.

Bu iki santral yarattıkları hava kirliliği ile geçtiğimiz 40 yılda toplamda 17 binin üzerinde erken ölüme neden oldu.

Anayasa Mahkemesi katliam yasasını esastan görüşecek

Anayasa Mahkemesi (AYM), Genel Kurul’u Resmi Gazete’nin 2 Ağustos’taki sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun‘a ilişkin CHP‘nin 15 Ağustos’ta bazı hükümlerin iptali ve yürürlüğün durdurulması istemiyle yaptığı başvuru hakkında bugün ilk incelemesini yaptı.

Başvuruya ilişkin eksiklik tespit etmeyen Genel Kurul, davanın, daha sonra belirlenecek bir günde esastan görüşülmesine karar verdi. AYM ayrıca, “yürütmeyi durdurma” talebinin de esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına hükmetti.

Yeşil NoktaHak savunucularından ‘katliam yasası’nı yarın görüşecek AYM önüne çağrı

Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından CHP, yasanın 17 maddesinden 16’sının iptali ve yürürlüğünün durdurulması adına 15 Ağustos’ta AYM’ye başvurmuştu

Milletvekili Nimet Özdemir, Yüksek Mahkeme’nin kararı açıklanmasının ardından  sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada, “Mahkemenin konuyu esastan incelemeye karar vermiş olması bizim için çok önemli bir aşamadır” dedi.

Başvuru, Genel Kurul’da görüşülürken, hayvan hakları savunucuları da sabahın erken saatlerinden itibaren mahkeme binasının karşısındaki Ahlatlıbel Parkı‘nda toplandı. Grup, Yüksek Mahkeme’den yasayı bir an önce iptal etmesini istedi.

Ankara Barosu’ndan destek

Ankara Barosu üyesi avukatlar ve Baro Başkanı Mustafa Köroğlu da eylemcilere destek için AYM önüne geldi.

Köroğlu yaptığı açıklamada baro olarak hukuki ve olgusal bilgileri içeren görüşleri ve dayanak belgelerini Anayasa Mahkemesi’ne dilekçe ile sunduklarını söyledi; iptal davası sonuçlanıncaya kadar iptali istenen hükmün yürürlüğünün durdurulmasını istedi.

Hak savunucuları kararın açıklanmasının ardından AYM önünde “yaşam nöbeti”ne başladı.

Yasa değişikliği AYM’de görüşülürken, İstanbul’da da Çağlayan Adliyesi’nin önünde de bir eylem gerçekleştirildi.

 

 

 

 

Köpek Boncuk’u döverek öldüren kişiye beş ay hapis cezası

Ankara Altındağ‘da, bahçede bağlı halde duran Golden Retriver cinsi Boncuk’u, bulunduğu yerde döverek öldüren Ahmet Hoca’ya beş ay hapis cezası verildi.

27 Haziran’da, Altındağ’da yaşayan Hasan Sarılar’ın sesler gelmesi üzerine dışarıya çıktığında, Ahmet Hoca’nın bahçede bağlı olan ‘Boncuk’u tekmeleyerek dövdüğünü gördü.

Sarılar yaralı hayvanı hemen veterinere götürdüyse de vücudunda ağır travmalar olduğu belirtilen Boncuk, müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Katil zanlısı başka hayvanlara da zarar vermiş

Olay yerinden kaçan Ahmet Haco hakkında iddianame düzenlenerek, Ankara 40’ıncı Asliye Ceza Mahkemesi‘nde dava açıldı. İddianamede, köpeğin yapılan fiziksel muayenesinde arka bacaklarda his kaybı görüldüğü, künt travmaya bağlı bir yaralanmanın meydana geldiği; ancak hayvanın yapılan tedaviye cevap vermeyerek öldüğü belirtildi.

Haco ise ifadesinde köpeği darp etmediğini ileri sürdü.

Duruşmada tanık olarak dinlenen Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu Başkan Yardımcısı Haydar Özkan, Boncuk’un dövülerek öldürüldüğü ihbarı aldığında olay yerine gittiğini anlattı:

“Olay yerine gittiğimde hayvan kliniğe kaldırılmıştı, dövülerek öldürüldüğüne dair veteriner raporları da mevcut. O bölgede yaşayan diğer komşular da bizimle iletişime geçerek söz konusu şahsın; sokak hayvanlarını taşlayarak, döverek zarar verdiğini söylediler.”

Mahkeme, karar duruşmasına katılmayan sanık Ahmet Haco’ya, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında “Bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldürme” suçundan beş ay hapis cezası verdi.

 

Burhaniyelilerin altınla sınavı: Koza Altın iptal edilen ÇED sürecini yeniden başlattı

Balıkesir‘in Burhaniye ilçesinde Avunduk köyü yakınlarında altın madeni açmak isteyen Koza Altın İşletmeleri A.Ş. için yeniden ÇED süreci başlatıldı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın internet sitesinden duyurulan süreçle ilgili bölge halkı da bir kez daha doğa mücadelesine başladı.

Koza Altın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Gülen Cemaati’ne yakın İpek Holding bünyesindeyken TMSF’ye aktarılmış; 20 Ağustos 2024’te de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın imzasıyla hisselerinin tamamı Türkiye Varlık Fonu‘na geçirilmişti.

Şirketin Bergama, Dikili, Eskişehir, Ağrı, Kayseri, Gümüşhane, Balıkesir, Kazdağları gibi pek çok bölgede altın madenleri bulunuyor.

Yeşil NoktaKayyımla yönetilen Koza Altın Madeni yöre halkını isyan ettirdi!
Yeşil NoktaKoza Altın salgın dinlemiyor: Eskişehir’e ikinci siyanürlü havuz hazırlığı
Yeşil NoktaKoza Altın’ın tarım alanında açmak istediği madene ‘ÇED gereksiz’ kararı
Yeşil NoktaKayyım atanan Koza Altın’a bir onay daha: Gümüşhane’de orman ve tarım alanına maden
Yeşil NoktaKoza Altın’ın Eskişehir’de açmak istediği atık barajı mahkemeden döndü: Çevre felaketine neden olabilir
Yeşil NoktaArdahan ve Kars’ın suları, meraları Koza Altın şirketinin tehdidi altında
Yeşil NoktaIstrancalar’da Koza Altın A.Ş.’nin altın madenine karşı dava açıldı
Yeşil NoktaKoza Altın için sekiz ayda sekiz ‘ÇED Gerekli Değil’ kararı 

Kuzey Ege bölgesindeki Ovacık ve Çukuralan altın madenlerindeki cevherin azalması üzerine yakın bölgelerde üretim arayışına giren Koza Altın, son olarak Burhaniye’deki Sübeylidere ve Avunduk mahallelerinde iki ayrı sahada altın madeni işletmek için Bakanlığa başvurmuş; Bakanlık da çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreci başlatmıştı.

Bu yılın mart ayında iki mahallede açılmak istenen yeni madenlerin ÇED sürecinin iptal edildiği duyuruldu. Bakanlığın gerekçesi; Balıkesir İl ve Tarım Orman Müdürlüğü‘nün olumsuz görüşü dikkate alınarak, başvurunun ÇED Yönetmeliği’ne aykırı bulunmasıydı.

Yeşil NoktaÇevre Bakanlığı’nden Koza Altın’ın ÇED sürecine ‘ibret’ gibi iptal

Ege Çevre ve Kültür Platformu Eş Sözcüsü Avukat İpek Sarıca o dönem, “Çok nadir de olsa olması gereken bir süreç işletilmiş. Sonlandırılması bizim açımızdan olumlu ama tehlike geçmiş değil, Avunduk’la ilgili süreç devam ediyor. Sübeylidere’de de dönem dönem Koza Altın Madeni şansını deniyor” demişti.

Doğa mücadelesi kaldığı yerden…

Burhaniye halkı, şirketin şimdi tekrar ÇED başvurusu yapması ve bakanlığın süreci başlatması üzerine Madra Dağı‘nda açılması planlanan maden için bir kez daha itiraz süreci başlattı.

Tarım İl Müdürlüğü’nün zeytinliklerin varlığından dolayı itiraz ettiği ÇED sürecinin yeniden başlatılmasına ilişkin itiraz süresinin (4 Eylül) bitmesine birkaç gün kala Burhaniye Çevre Platformu aktivistleri, Sübeylidere’de Avunduk köylüleriyle bir araya geldi.

Toplantıda alınan ortak kararla, 2 Eylül pazartesi günü madene yönelik itirazları yapmak üzere Burhaniye Kaymakamlığı‘na itiraz dilekçeleri verildi.

Platformdan yapılan açıklamada, “Şimdi bizi doyuran topraklara, havamıza, suyumuza, kısaca yaşama alanımıza, sahip çıkma zamanı. Koza’nın bölgemize yapacağı eko kırıma itiraz etme zamanı.”

Burhaniye Kent Konseyi‘nin de itirazlarını ifade ettiği süreçle ilgili kentteki Tarım İl Müdürlüğü gibi kurumların da ÇED Gereksiz veya Olumlu kararı çıkması halinde itiraz edecekleri belirtiliyor.

Burhaniye Çevre Derneği‘nden Süleyman Eryılmaz,  Koza Altın’ın 2014’ün kasım ayında maden için ruhsat aldığına da hatırlatarak, bu kasım ayında ruhsat süresinin bittiğine dikkat çekti.

İtirazların sonuç vermemesi halinde, 8 hektar olarak belirlenen bir proje olduğu için Balıkesir Valiliği’nin ‘ÇED gerekli değil’ kararı vermesi bekleniyor. Bu durumda Burhaniyelileri yeniden ‘Halkın Katılım Toplantısı’ ve davalar süreci bekliyor.

Eryılmaz, bu sürece hazır olduklarını, Valilik ve Bakanlığın ÇED oluru vermesi halinde, yeniden mücadeleye kaldıkları yerden başlayacaklarını vurguladı.

Tarım ve zeytinlik arazisi içinde

Koza Altın’ın iptal edilen ancak yenilenerek başvurusu yapılan “Balıkesir- Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı”na göre tarım arazilerinde kalan ocak sahalarında, patlatmalı altın madeni işletilmesi planlanıyor.

Sübeylidere’de açılmak istenen altın ve gümüş madeni için 2 milyon 928 bin TL proje bedeli belirlenmişti. Şirket, ÇED raporuna göre, tarım arazilerinin üzerinde patlatmalı maden ocağı işletilecek, bu sırada ANFO olarak bilinen dökme patlayıcı ve dinamit kullanacaktı.  Ekonomik ömrü 36 ay olarak belirlenen projeyle birlikte bu süre zarfında 315 bin ton cevher çıkarılması düşünülüyordu.

Avunduk Mahallesi’nde ise, zeytinlikler, tarım alanları, su kaynaklarıyla endemik bitki ve hayvan popülasyonuna ev sahipliği yapan 8 bin 167 hektarlık büyük bir alanda açılmak istenen maden için 7 milyon 871 bin TL yatırım yapılacağı yazılıyor.

ÇED başvurusunda her iki madenden çıkarılacak olan cevherlerin, yine Koza Altın’a ait olan ve siyanür havuzu bulunan Bergama Ovacık’taki altın madenine sevk edileceği belirtilmiş.

Ekonomik ömrünün 10 yıl olacağı öngörülen proje için bu sürede yapılacak kazı miktarı 505 bin 511 ton olarak hesaplanmış.

Maden sahası aynı zamanda yapımı süren Reşitköy Barajı’na 400 metre mesafede,  Karınca Deresi‘nin de yakınında. Açılması istenen yeni ocakların  birinci derece arkeolojik SİT alanına olan uzaklığı 1.1 kilometre, köye olan uzaklığı ise 1,8 kilometre.

Proje tanıtım dosyasına göre, maden projesinin 3 km çaplı alanı içerisinde birden fazla zeytinlik ve zeytin fidanlığı bulunuyor ve fıstık çamı yetiştiriciliği ile meyve sebze üretimi yapılıyor. Şirket ise zeytinlerin bakımsız olduğunu, tarımsal girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle köylünün bakım yapamadığı, fidanlığın ise ekonomik değerinin bulunmadığını öne sürerek, ÇED Olumlu Raporu verilmesini istiyor.

TÜMAD ve CVK şirketlerine karşı mücadele de devam ediyor

Burhaniye’de aynı zamanda Türkiye’nin ikinci büyük altın madeni olan TÜMAD şirketinin altın madeni bulunuyor ve bu madenin yakınlarındaki köylerde kanser vakalarının arttığı belirtiliyor.

2020’de Balıkesir Büyükşehir Belediyesi,  İvrindi ve Madra bölgesinde bulunan TÜMAD Madencilik’e ait altın ve gümüş madenleriyle ilgili, maden faaliyetlerinin olumsuz bir etkisinin olmadığına karar vermişti.

Yeşil NoktaMaden zehirliyor, belediye temize çekiyor 

Söz konusu maden sahaları, Çanakkale’de Kazdağları bölgesinde bulunan ve çevre aktivistlerinin yoğun protestolarıyla kamuoyuna yansıyan Kirazlı’daki 613 hektarlık maden sahasından yaklaşık 1/3 oranında daha büyük; toplam 856 hektar bir araziyi kapsıyor. Bu alan içinde İvrindi ilçesine bağlı Değirmenbaşı ve Küçük Ilıca mahallelerinin yanı sıra Burhaniye ilçesine bağlı Karadere ve Korucaoluk mahalleleri de bulunuyor. Burhaniye ilçesindeki birçok mahalleye içme suyu sağlayan Düdüklü Suyu’nun kaynağı da bu alan içinde yer alıyor.

Balıkesir’in İvrindi ve Altıeylül ilçelerinde ise 16’dan fazla köyü etkileyecek bir altın madeni projesi gerçekleştirmek isteyen CVK Madencilik’e karşı bölge halkının mücadelesi sürüyor. Proje kapsamında iki açık ocak, dört yeraltı galeri ocağı, kırma tesisi, zenginleştirme tesisi, atık barajı, pasa depolama alanları, bitkisel toprak depolama alanları ve cevher stok alanları kurulacak.

Geçen temmuz ayında da Balıkesirli yurttaşlar, madene karşı topladıkları binlerce imzayla Valiliğe yürümüş; sağlıklı bir ortamda yaşama taleplerini dile getirerek dört küfe içinde, 11 bin 317 imzayı içeren 1200 dilekçeyi Balıkesir Valiliği’ne teslim etmişti.

Yeşil NoktaTürkmen Dağı’nda altın madenine karşı valiliğe binlerce imzayla dilekçe verildi
Yeşil NoktaTürkmen Dağı, İliç olmasın diye dayanışma büyüyor: Siyanürlü sömürüye hayır!

Proje için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararlarına  karşı açılan davalar, Danıştay’a taşındı. Danıştay yeniden bilirkişi keşfi yapılmasına karar verdi.

Ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından verilmiş olan işletme ruhsatının iptali için de açılan dava da devam ediyor.