Ana Sayfa Blog Sayfa 231

Ax-3 uzay misyonu Türkiye’nin ilk uzay yolcusunu götürmek için yola çıktı

Türkiye‘nin ilk astronotu Alper Gezeravcı‘nın da içinde bulunduğu SpaceX‘e ait uzay aracı, ABD yerel saatiyle 16.49’da (TSİ 00.49) NASA‘nın Florida‘daki Kennedy Uzay Merkezi‘nden başarıyla fırlatıldı.

Türkiye’de heyecanla takip edilen fırlatma,  Gezeravcı’nın memleketi Mersin‘de ise ayrı bir heyecanla karşılandı.  Mersin’in Silifke ilçesinde Anıt Meydanı‘nda toplanan  Silifkeliler, kurulan dev ekrandan Dragon kapsülünü Uluslararası Uzay İstasyonu‘na (ISS) taşıyacak olan Falcon 9 roketinin fırlatılışını izledi.

Fotoğraf: DHA

Uluslararası Uzay İstasyonu‘na (ISS) doğru 36 saat sürecek yolculuğu başlayan Dragon kapsülünde, içlerinde Alper Gezeravcı’nın da bulunduğu Ax-3 ekibinin uzaydaki ilk cümleleri yayınlandı.

İlk Türk astronot unvanını alan Gezeravcı, yanında Türk bayrağı, aile fotoğrafları ve Yörük kültürüne ait objelerle birlikte uzay aracında yolculuğunun başlamasının ardından ilk mesajı ”Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün dahiyane sözü; İstikbal göklerdedir” şeklinde oldu.

Şu ana kadar yaşadıklarının harika duygular olduğunu ifade eden Gezeravcı, “Uzun zamandır bunun hayalini kuruyordum. Bu harika bir duygu. Başından itibaren şu ana kadar her şey çok iyiydi” dedi.

Gezeravcı, uzayda bulunduğu süre boyunca; başka hiçbir sesin olmadığı ortamda solunum, konuşma ve öksürme seslerini yapay zeka ile uzayda deneyerek, bununla ilgili bir algoritma geliştirilmekten, uzay ortamında radyasyona maruz kalmanın kanser hücreleri üzerindeki etkisi incelenemesini gibi projeleri içeren 13 farklı deney gerçekleştirecek.

17 Ocak’ta başlatılması planlanan uzay misyonu, son kontrollerin tamamlanması amacıyla bir gün ertelenmişti.

Ax-3 misyonunda İspanyol, İtalyan ve İsveçli astronotlarla birlikte görev alan Gezeravcı’nın da içinde olduğu Dragon kapsülünün 20 Ocak TSİ 13:15’te uluslararası uzay istasyonuna kenetlenmesi bekleniyor.

Alper Gezeravcı kimdir?

1979’da Mersin’in Silifke ilçesinde doğan Gezeravcı, babasının mesleği nedeniyle büyürken Türkiye’nin farklı illerinde yaşadı.

Gezeravcı, İstanbul Hava Harp Okulu‘nda Elektronik Mühendisliği alanında lisans eğitimini tamamladı. Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssü‘ndeki Hava Kuvvetleri Teknoloji Enstitüsü‘nde yüksek lisans yaptı.

Türk Hava Kuvvetleri’nde savaş pilotu olarak görev yapan Gezeravcı, aralarında F-16‘nın da bulunduğu birçok uçakta 15 yıllık uçuş tecrübesine sahip. Ayrıca Türk Hava Yolları‘nda yedi yıl kaptan pilotluk yaptı.

Gezeravcı,  en son  Adana‘daki 10. Üs Komuta Birimi‘nde Standardizasyon Filosu Akademik Kanat Komutanı olarak görevlendirildi. Bu görevi kapsamında, Filo standardizasyonu, eğitim dokümanlarının Hava Kuvvetleri standartlarına uygun düzenlenmesi, F-16 ve KC-135R pilotlarının kontrol uçuşları öncesi sınavlarının gerçekleştirilmesi ve filo dokümantasyon standartlarının denetimi gibi sorumlulukları bulunmaktaydı.

Rapor: Elektrik piyasasında dönüşüm mümkün

“Türkiye Elektrik Piyasasında Kapasite Mekanizması ve Yerli Kömür Santrallerinin Mekanizma İçindeki Yeri” başlıklı yeni rapor, Türkiye’nin iklim değişikliği hedeflerini de gözeterek elektrik piyasası için önemli bulgular paylaşıyor. APLUS Enerji tarafından hazırlanan ve yayınlanan raporda; Almanya, İngiltere, İspanya ve Polonya örneklerini de inceleyerek Türkiye’nin bugünkü ve gelecekteki elektrik talebini güvenli bir şekilde karşılayabilmesi için, neler yapılması gerektiğine dair öneriler de yer alıyor.

Raporda, Türkiye’nin elektrik piyasasında önemli bir dönüşümün mümkün olduğu vurgulanıyor. Enerji santrallerine sağlanan finansal desteklerin analizi yapılırken, özellikle kömürlü santrallerin çevresel ve ekonomik etkileri ele alınıyor. 

Raporda yer alan öneriler arasında yenilenebilir enerji kaynaklarının artışı ve elektrik talebindeki değişimler ışığında, kapasite mekanizmasının yeniden yapılandırılması gerektiği de yer alıyor. İhale yöntemiyle daha etkin ve rekabetçi bir kapasite mekanizmasının oluşturulmasının, hem maliyet etkinliği hem de çevresel sürdürülebilirlik açısından önem taşıdığı belirtilirken, Türkiye’nin iklim değişikliği hedefleriyle uyumlu bir enerji politikası benimsemesinin gerekliliğine dikkat çekiliyor ve bu bağlamda somut politika önerilerinde bulunuyor.

Raporda, Türkiye’de enerji santrallerine verilen finansal desteklere yönelik şu politika önerileri öne çıkıyor: 

  • “Kapasite ihalesi miktarının tespitinde uzun dönemli talep ve yatırım projeksiyonları gözetilmelidir.
  • Kapasite mekanizmasına katılımlarda ihale yöntemi tercih edilmelidir.
  • Bölgesel kapasite ihaleleri yapılmalıdır.
  • Serbest piyasa yapısına izin verilerek santrallerin gelirlerini piyasa üzerinden elde etmelerine olanak sağlanmalıdır.
  • Kapasite mekanizmasının mevcut santraller için geçerli olacak mekanizma ve yeni yatırımlara yönelik olacak mekanizma şeklinde ikiye ayrılmalıdır.
  • Gerekli kapasiteyi sağlayacak üniteler için teknoloji kısıtı koyulmamalıdır.
  • Gelecek dönemlerde kurulması beklenen depolama kapasitesi, arz güvenliği ve esneklik açısından değerlendirilmelidir.
  • Emisyon kısıtı kapasite mekanizması tasarımında yer almalıdır.
  • Yerine getirilmeyen yükümlülükler için caydırıcı ve uygulanabilir yaptırımlar koyulmalıdır.
  • Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizmasının beraberinde getirdiği koşullar mekanizma tasarımında dikkate alınmalıdır.
  • Yapılacak ödemeler şeffaf bir şekilde açıklanmalıdır.”

APLUS Enerji Yönetici Ortağı Volkan Yiğit, rapora ilişkin “Yenilenebilir enerji santrallerinin yaygınlaşması ve elektrik talebindeki artışın durağanlaşmasıyla, kapasite mekanizmasının 2018 yılında kurulmasını elzem kılan potansiyel arz güvenliğine ilişkin riskler, bugün koşullarında azalmış görünüyor” dedi.

Yiğit, Türkiye’de kapasite mekanizması sisteminde yapısal bir değişiklik yapılarak ihale sistemine geçilmesinin enerji güvenliğini ön plana alan daha rekabetçi, şeffaf ve ekonomik bir sistem sunacağını ifade ederken, “İhale sistemi, serbest piyasa koşulları gözetildiği sürece, kısa ve orta vadede daha az kapasite ödemesine gerek duyacak ve böylelikle arz güvenliği için daha az kamu harcaması yapılmasına olanak sağlayacaktır” şeklinde konuştu.

Çalışmada, Ulusal Enerji Eylem Planı’nda yer alan hedefler dikkate alınarak, APLUS Enerji tarafından geliştirilen enerji talebine yönelik modellemeler bu önerilerin geliştirilmesinde önem taşıyor.

2040 yılına gelindiğinde, Nisan’da toplam elektrik talebin yüzde 80 ila yüzde 100’ünün  yalnızca rüzgar ve güneş üretiminden karşılanabildiği ve kimi saatlerde talebin üzerinde üretim yapılabildiği vurgulanırken, güneş üretiminin nispeten düşük olduğu Ekim-Aralık döneminde ise talebin yaklaşık yüzde 70’inin güneş ve rüzgardan karşılanabileceği belirtiliyor. Bu sayısal analize dayanarak, depolamalı enerji yatırımları dışarıda bırakıldığında dahi, kömürlü termik santraller gibi uzun açma-kapama süresine ve maliyetine sahip santrallerin sistemde kalmasının zorlaştığı sonucuna varılıyor. 

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de çevre ve iklim mücadelesi büyüyor: 2023’te 600 binden fazla imza toplandı

Türetim Ekonomisi Derneği ve Change.org Türkiye‘nin “İklim Programı 2023 Değerlendirmesi” başlıklı raporu, 18 Ocak 2024’te yayınlandı. Rapora göre, geçen sene Türkiye’de çevre ve iklim mücadelesi için 70’ten fazla kampanya başlatıldı ve bu değişim taleplerine 600 binden fazla imza geldi. Yılın ve kampanyaların ana gündemi, Akbelen Ormanı mücadelesi, deprem ve iklim afetleri oldu.

Raporda iklim konusunun Türkiye için önemi, 2053 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdüne rağmen, bu hedefi destekleyecek yeterli politika ve mekanizmaların hala eksik olduğu belirtilerek vurgulanıyor. Özellikle Türkiye’nin güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı‘nın 2053 karbon nötrlüğü taahhüdüyle tutarsız olması ve 2030’a kadar sera gazı üretiminde yüzde 32,32’lik bir artış planlaması, yerel aktivistlerin mücadelesini daha da önemli kılıyor.

Türkiye’nin 2038’e kadar karbon emisyonlarını en üst seviyeye çıkaracağının açıklanması ve kömürden çıkış için net bir taahhüt verilmemesi de, yerel yönetimler için şehir bazında uyum stratejilerini belirleme ihtiyacını artırıyor.

Halk en büyük desteği ormanları korumak için verdi

Rapora göre, yılın en çok imzalanan kampanyası 62 binden fazla imza ile “İkizköy Akbelen’de Kömür Madenini Durdurun” kampanyası oldu. Diğer en fazla imza gelen kampanyalar, ormanların maden, santral ya da turizm gibi amaçlarla kullanılmasına değil, korunmasına yönelikti. Ayrıca, fosil yakıtlardan, özellikle kömürden çıkışa yönelik, maden ve santral karşıtı kampanyalar etki yarattı. Gençlerin, iklim ve gelecek haklarının korunmasına yönelik talepleri kamuoyunda karşılık buldu. Ayrıca halk, 6 Şubat depremleri sonrası afet dirençli kentlere yönelik de birçok imza kampanyası başlattı.

Türetim Ekonomisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Uygar Özesmi, “Ekibimiz birçok ilde yerel halkın başlattığı imza kampanyalarına destek oldu. Onlarla buluştu, kampanyacılık ve savunuculuk eğitimleri verdi, ilgili karar alıcılar ile bir araya gelmelerinde kampanya başlatanlara destek verdi. Bunların arasında çevre mücadelesinin simgesi haline gelen mücadele, 24 Temmuz sabahı Akbelen Ormanı’nda kömür madeni için ağaçların kesilmeye başlanması ile ortaya çıktı. Hızlıca Akbelen’e gittik ve sahadan güncel haberlerin basına ulaşmasına destek olduk” açıklamasında bulundu.

Çevre ve iklim mücadelesi için 72 yeni kampanya başlatıldı

Change.org Türkiye Direktörü Didem Korkut, “Ortak projemizde mücadelenin git gide artarak ve güçlenerek sürdüğünü görmek umut verici ve çok sevindirici. 2023’te 72 yeni iklim kampanyası açıldı ve bunların içinde net sıfır sera gazı salımı odaklı kampanyaların sayısı da artışta. Tüm bu kampanyaların farkındalığı artıracağı ve Türkiye’nin iklim hedefi üzerinde olumlu etkisi olacağından eminiz” dedi.

İkizköy Çevre Komistesi’nden Esra Işık ise, “Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri kuruldukları günden bu yana kömür madeni işletmek için havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirleterek, köylerimizi, yaşam alanlarımızı yok ederek çalışmaya devam ediyor. Bunu da yaşlı genç demeden, hasta mı değil mi bakmadan; şiddet ve darp ile baskılandığımız ve engellendiğimiz büyük bir barikatın arkasında, gözlerimizin önünde yapıyor. Bu haksızlıklar sırasında yanımızda olan, yaşadığımız şiddete karşı sessiz kalmayan, sesimize ses olan ve imza kampanyamıza destek veren herkese ve bu imkânı bizlere yaratan iklim ekibine sonsuz teşekkürler” dedi.

Change.org’dan ‘İklim için Kampanyacılık Rehberi’
İmza kampanyası: Memleket yanıyor, önlemler yetmiyor

Genç iklim aktivistleri karar alıcılara taleplerini iletti

Karar vericilerle iletişimin önemine vurgu yapan İklim Programı Yöneticisi Yaz Güvendi ise “Bu sene de genç kampanyacıların karar vericilerle bir araya gelmesine, genç iklim hareketine destek olmaya devam ettik: Gençler Eskişehir, Tepebaşı, Odunpazarı, Edirne ve Tunceli olmak üzere 5 belediye başkanıyla görüştüler. İklim aktivistleri, TBMM’de 15 milletvekilini ziyaret etti. Yerelde gençleri desteklemeye devam ettik. Yeni başlattığımız Değişim Elçileri programına yedi ilden, 14 üniversite öğrencisi, 11 yeni kampanya ile dahil oldu” dedi.

2023’te başarılı olan ve etki yaratan mücadeleler

Türetim Ekonomisi Derneği ve Change.org Türkiye tarafından hazırlanan raporda, 2023’te imza toplayan ve başarılı olan mücadeleler şöyle sıralandı:

  • Muğla Deştin’e çimento fabrikası iptal edildi.
  • Kastamonu’da sel alanına okul projesi iptal edildi.
  • Avdan’a kömür madenine yürütmeyi durdurma kararı verildi. 
  • Zonguldak’ta yer alan Çatalağzı Termik Santrali, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca koruma altına alındı. 
  • Latmos Dağları’na arkeolojik sit alanlarında madencilik yapılamaz kararı verildi. 
  • İzmir Belediyesi zehirsiz uygulamalara geçti. 
  • Sığla ağaçları kurtuldu. 
  • İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) artık vegan menü var. 
  • Plastik atık ihracatı konusunda umut verici kararlar alındı.

İklim alanında 2023’te en fazla imza toplayan kampanyalar

2023 boyunca dokuz farklı kampanya için on binlerce imza toplandı:

  • “İkizköy Akbelen’de Kömür Madenini Durdurun” – 62 bin 140 imza
  • “Deprem, Sel ve Tüm Afetlere Dirençli Kentler İstiyoruz” – 27 bin 663 imza
  • “Köyceğiz’de Sığla Ağaçları Kesilmesin!” – 27 bin 293 imza
  • “Avrupa’nın Plastik Atıkları Ülkemize Gelmesin” – 26 bin 884 imza
  • “Molozlar ve Diğer Atıklar Çevre ve Sağlık Felaketine Sebep Olmasın” – 19 bin 968 imza
  • “Türkiye’nin Zeytinliklerinin Ölüm Fermanına Hayır!” – 17 bin 50 imza
  • “Özel Ormanları İmara Açacak Olan Yasa Teklifi Geri Çekilsin” – 16 bin 542 imza
  • “Can’lar Yanmasın: Orman Yangınlarında Zarar Gören Hayvanlar İçin Tahliye Planı ve İlkyardım Merkezleri Oluşturalım” – 16 bin 309 imza
  • “Yargı Kararını Uygulayın, Muğla’daki Termik Santralleri Kapatın!” – 16 bin 106 imza
  • “Depremden Yıkılan Kentleri Kurmak İçin Orman ve Meraları Yok Etmeyin” – 15 bin 742 imza

Yayınlanan raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Akbelen - Fotoğraf: Hakan Tosun
Akbelen direniyor: Yeter, düşsünler gayri yakamızdan!

 

Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın uzay uçuşu 24 saat ertelendi

Türkiye’nin uzaya insan göndermeyi içeren ilk projesi olan Alper Gezeravcı‘nın Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) doğru bu gece 01.11’de başlaması beklenen yolculuğu yirmi dört saat ertelendi.

SpaceX konuya ilişkin, “Ek süre, ekiplerin araçta lansman öncesi kontrolleri ve veri analizini tamamlamasına olanak tanıyacak” açıklaması yaptı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kaçır‘ın, sosyal medya platformu X’ten (Twitter) yaptığı açıklamaya göre, fırlatma 19 Ocak cuma günü 00:49’da gerçekleşecek.

SpaceX Falcon 9 roketi, aralarında Gezeravcı’nın da yer aldığı “Axiom Görev 3” mürettebatını SpaceX Dragon isimli uzay aracıyla NASA‘nın Florida‘daki Kennedy Uzay Merkezi’ndeki Fırlatma Kompleksi 39 A‘dan ISS’ye fırlatılacak.

Uçuşu düzenleyen ve özel bir şirket olan Axiom Space‘in, Gezervacı’nın da dahil olduğu ticari uzay uçuşları kapsamında yer alan Axiom Görev 3 (Ax-3) seferi, çok uluslu bir mürettebat tarafından gerçekleştirilecek.

Daha önce ISS komutanlığı da yapmış olan ABD‘li havacı Michael López-Alegría‘nın uçuşun komutanı olduğu mürettebatta; Alper Gezeravcı dışında, İtalya Hava Kuvvetleri‘nden pilot Albay Walter Villadei ve İsveç Kraliyet Hava Kuvvetleri‘nden savaş pilotu Marcus Wandt yer alıyor.

Fotoğraf: Axiom Space

Gezeravcı tarafından 14 gün boyunca Uluslararası Uzay İstasyonu’nda üniversiteler ve araştırma kurumlarınca bu misyon için hazırlanan 13 deney ise şunlar:

  • Havacılık için yüksek sıcaklıklara dayanıklı yüksek mukavemetli alaşımlar üretme amacıyla TÜBİTAK MAM tarafından geliştirilen UYNA adlı deneyde metali ısıtarak katı halden sıvı hale getirme işlemi olan ergitme ve katılaşma sırasında yerçekimsiz ortamın etkileri araştırılacak.
  • TÜBİTAK’ın MİYOKA deneyi kapsamında, uzay istasyonunda elektronik kartlara kurşunsuz bileşen montajı gerçekleştirilecek ve bu kartlar daha sonra dünyaya geri getirilecek. TÜBİTAK, geri getirilen kartları detaylı bir şekilde inceleyerek deneyin sonuçlarını değerlendirecek.
  • TÜBİTAK’ın bir başka projesi olan, uzay araçlarının itki sistemlerinin daha verimli hale getirilmesini amaçlayan gMETAL deneyiyle kimyasal tepkimenin olmadığı koşullarda, katı parçacıkların akışkan içindeki durumuna yerçekiminin nasıl etki ettiğine bakılacak.
  • Boğaziçi Üniversitesi tarafından geliştirilen UZMAN isimli deneyle dünyada zorlu koşullara adapte olan mikroalg türlerinin yerçekimsiz koşullar altında büyüme ve dayanıklılık testleri gerçekleştirilecek. Metabolik değişikliklerinin incelenmesi, karbondioksit yakalama performanslarının ve oksijen üretim kabiliyetleri incelenecek.
  • Kutup alglerinin uzayda kullanımına yönelik ilk olduğu iddia edilen çalışma olan Yıldız Teknik Üniversitesi tarafında geliştirilen ALGALSPACE deneyiyle uzayda, Antarktik ve ılıman bölge mikroalglerinin büyüme verileri karşılaştırılacak.
  • Haliç Üniversitesi‘nin projesi olan VOKALKORD deneyiyle solunum sistemi fizyolojisi içerisinde yapay zeka desteğiyle seste meydana gelen frekans değişiminden rahatsızlıkların tespit edilmesi ve yerçekimsiz ortamın etkilerinin insan sesi üzerine etkileri araştırılacak.
  • Ege Üniversitesi tarafından tasarlanan EXTREMOPHYTE deneyinde uzayda ve yeryüzünde yetiştirilen ve  tuz stresine maruz bırakılan glikofitik ve halofitik bitkilerin (Arabidopsis thaliana ve Schrenkiella parvula) tuz stresine verdikleri bazı fizyolojik ve moleküler yanıtların karşılaştırması yapılacak.
  • Nişantaşı Üniversitesi tarafından tasarlanan OKSİJEN SATURASYONU deneyiyle de yapay zeka desteğiyle verilen havanın oksijen seviyesini hesaplayarak düşük yer çekiminin neden olduğu farklılıklar ve rahatsızlıklar belirlenecek.
  • Ankara Üniversitesi‘nin projesi olan METABOLOM deneyi ile uzay koşullarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri incelenecek.
  • Üsküdar Üniversitesi‘nde geliştirilen MESSAGE  deneyiyle de yerçekimsiz ortamdan etkilenen henüz işlevi keşfedilememiş genler ve bunların bağışıklık sistemiyle ilişkisi araştırılacak.
  • Muş Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri tarafından hazırlanan PRANET deneyiyle anti-bakteriyel özellikleriyle bilinen propolis maddesinin mikro yerçekimi ortamındaki bakterilerin yer çekimli ortamdaki bakterilerle benzer sonuçlar verip vermeyeceği karşılaştırılacak.
  • Uzay görevlerinde sürdürülebilir biyorejeneratif yaşam destek sistemleri tasarlamayı amaçlayan Yıldız Teknik Üniversitesi‘nin projesi olan CRISPR-GEM deneyi, bu sistemlerin temeli olan bitkilerin, uzayda karşılaştığı streslere karşı savunma mekanizmalarını anlamak ve geliştirmek için CRISPR’in mikro yerçekimi ortamında etkinliği araştırılacak.
  • Hacettepe Üniversitesi‘nin projesi olan MİYELOİD deneyiyle radyasyona maruz kalmanın kansere neden olan baskılayıcı hücrelere etkisi incelenecek.
Fotoğraf: SpaceX

Axiom Space

2016 yılında kurulan bir uzay şirketi olan Axiom Space, ilk uzay uçuşunu 2022’de “Axiom Görev 1” adıyla gerçekleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaştı.  2020’lerin sonlarına kadar kendi uzay istasyonunu kurma hedefi olan Axiom Space bünyesinde, deneyimli eski NASA astronotları ve yöneticileri bulunuyor.

Axiom Görev 3 görevi

Axiom Görev 3 (Ax-3), ISS’e gönderilecek ve tamamı Avrupalı mürettebatıyla gerçekleşecek ilk uzay uçuşu.

Şirketin internet sayfasında Ax-3’ün “mikroyerçekimi alanındaki keşif ve araştırmaların geliştirilmesinde ülkelerin uluslararası uzay uçuşları topluluğuna katılımı ve alçak irtifalı yörüngeye yerleşimi açısından yeni bir çığır açtığı” şeklinde betimleniyor.

Axiom Space’in lüks uzay turu

ABD’den düzenlenen uzay uçuşları, mali gücü olan herkesin katılımına açık.

Axiom Space’in Uluslararası Uzay İstasyonu’na düzenlediği bir haftalık uzay seyahati, kişi başına 55 milyon dolarlık bir ücretle gerçekleşiyor. Bu ücretin 10 milyon dolarlık kısmı her bir özel astronot için NASA’ya ödenmekte olup, bu ödeme planlama, görevlendirme, iletişim ve diğer hizmetleri kapsıyor. Ayrıca, yolculuk boyunca günlük 2 bin dolarlık yemek bedeli de kişi başına ek olarak ödeniyor.

Alper Gezeravcı kimdir?

1979’da Mersin’in Silifke ilçesinde doğan Gezeravcı, babasının mesleği nedeniyle büyürken Türkiye’nin farklı illerinde yaşadı.

Gezeravcı, İstanbul Hava Harp Okulu‘nda Elektronik Mühendisliği alanında lisans eğitimini tamamladı. Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssü‘ndeki Hava Kuvvetleri Teknoloji Enstitüsü‘nde yüksek lisans yaptı.

Türk Hava Kuvvetleri’nde savaş pilotu olarak görev yapan Gezeravcı, aralarında F-16‘nın da bulunduğu birçok uçakta 15 yıllık uçuş tecrübesine sahip. Ayrıca Türk Hava Yolları‘nda yedi yıl kaptan pilotluk yaptı.

Gezeravcı,  en son  Adana‘daki 10. Üs Komuta Birimi‘nde Standardizasyon Filosu Akademik Kanat Komutanı olarak görevlendirildi. Bu görevi kapsamında, Filo standardizasyonu, eğitim dokümanlarının Hava Kuvvetleri standartlarına uygun düzenlenmesi, F-16 ve KC-135R pilotlarının kontrol uçuşları öncesi sınavlarının gerçekleştirilmesi ve filo dokümantasyon standartlarının denetimi gibi sorumlulukları bulunmaktaydı.

‘İzmir’in Çernobil’i Gaziemir’de radyoaktif temizlik için 13 yıl hiçbir şey yapılmamış

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, İzmir’in Gaziemir ilçesindeki akü geri kazanım fabrika sahasındaki radyoaktif kirliliğin giderilmesi için geçen yılı ağustos ayında başlanacağını belirttiği çalışmaların 2024 yılı haziran ayında tamamlanacağını söyledi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’ın, 13 yıl önce çevreye zarar verdiği için kapatılan fabrika sahasındaki radyoaktif atıkların temizlenmesine ilişkin soru önergesine yanıt veren Bakan “Radyoaktif Kirliliğe Maruz Kalmış alanların Çevresel İyileştirme Faaliyetlerinin Yetkilendirilmesine İlişkin Yönetmelik kapsamında söz konusu alanda radyoaktif kirliliğin giderilmesi işlemlerine 2023 yılının Ağustos ayında başlanacağı ve çalışmaların 2024 yılı Haziran ayında tamamlanacağını belirtti.

CHP’li Taşkın, konuyu 1 Ekim 2023’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) taşımış ve 70 dönümlük arazide bulunan ve 500 bin tondan fazla olduğu tahmin edilen radyoaktif atığın önemli bir çevre ve halk sağlığı sorunu yarattığını belirtmişti.

Özel şirket, sadece bariyer çekmiş

Emrez Mahallesi’nde, 1940 yılında faaliyete başlayan Aslan Avcı Döküm Sanayi Ticaret A.Ş.’ye ait olan 70 dönümlük arazide semt sakinlerinin ihbarı üzerine Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından 2007 yılında yapılan araştırma sonucunda 100 bin ton radyoaktif atık gömülü olduğu rapor edilmişti.

İnceleme sonucunda yurtdışında getirilen nükleer çubukların (Europium 152) kurşun ve gümüş geri dönüştürüldüğü sonrasında da denetimsiz olarak araziye gömüldüğü ortaya çıktı. Ağır metal atıkların da tespit edildiği bölgedeki radyasyon miktarı ise normal değerin 219 katı ölçüldü.

Olayın ortaya çıkmasından yedi yıl sonra sahanın temizlenmesi ve rehabilitasyonu için çalışmalar başladı. Ancak denetimsizlik ve ihmal burada da devam etti. Nükleer atık bertaraf işi ÇED raporu olmadan hiçbir uzmanlığı olmayan Turanlar A.Ş isimli şirkete devredildi. Şirket ise bir yıl sonra ödenek almamasını gerekçe göstererek çalışmayı durdurdu.

2014 yılında mahalle sakinlerinin şikayeti üzerine şirket hakkında dava açıldı. Davacı vekili Arif Ali Cangı tarafından yürütülen adli süreç 5,7 milyon TL ile şirketin Türkiye tarihinin en yüksek çevre cezasına çarptırılmasına imkan verdi.

Fabrika sahipleri cezaya itiraz etti, nükleer temizliği de derme çatma yöntemlerle yapma girişiminde bulundu. Anayasa Mahkemesi ise cezanın yerinde olduğunu belirterek para cezasını onadı.

Cezanın tahsil edilip edilmediği ise bilinmiyor.

2012’de Serkan Ocak’ın haberiyle ilk kez kamuoyunun gündemine giren, 2020’de Pınar Demircan’ın makalesiyle yeniden gündeme gelen “İzmir’in Çernobili“nde yaşananlarla ilgili, HDP milletvekili Murat Çepni de Meclis’te soru önergesi verdi.

‣ Yeşil Gazete’nin haberleştirdiği Gaziemir’deki nükleer atıklar Meclis gündeminde
‣ Gaziemir’de bazı yeni gerçekler ve ihmalin otoriter hali – Pınar Demircan

Bundan bir sene sonra Belediye Başkanı Halil Arda, atıkların temizlenmesi için ilgili kurumlara  yaptığı çağrılarına defalarca yanıt alamayınca “Nükleer atık alanı 14 yıldır temizlenmiyor. Artık söz bitti, eyleme geçiyoruz” diyerek bölgede ‘duran adam’ eylemleri başlattı.

Önünden geçen yolun karşısında apartmanların, 75-100 metre mesafede bine yakın öğrenci nüfusuyla birer okulun yer aldığı yaşam alanlarının tam ortasındaki bu atıklar hala mahalle sakinleri için tehdit oluşturmaya devam ediyor.

‣Gaziemir, Nükleer Düzenleme Kurumu’nun ilk imtihanıdır! – Pınar Demircan
‣ ‘Gaziemir sorunu çözülmeden, nükleer atık sözleşmeleri kağıt üzerinde kalmaya mahkum’

Hrant Dink yarın vurulduğu yerde 17’inci kez anılacak

Hrant Dink, 19 Ocak Cuma günü saat 15.00’te, 17 yıl önce katledildiği; Agos Gazetesi’nin eski çalışma ofisinin bulunduğu  Sebat Apartmanı önünde anılacak.

Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi, anma için bir çağrı metni yayınladı.

Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hrant Dink cinayetinin tetikçisi 17 yıl önce Hrant Dink’i vurduğunda 17 yaşındaydı. Bugün serbestçe aramızda dolaşıyor. O gün vur diyenler hâlâ görevlerinin başında. Yargılama adıyla utanç verici bir müsamere sergilendi. Hrant Dink Cinayeti bu memleketin tarihinde koca bir leke olarak duruyor. İtiraz ediyoruz, isyan ediyoruz, adalet talep ediyoruz. Yan yana, daha çoğalarak, daha yüksek sesle isyanımızı dile getirmek ve cinayetin 17. yılında Hrant Dink’i anmak için 19 Ocak Cuma günü saat 15.00’te, 23,5 Hafıza Mekanı (eski Agos bürosu) önünde, onu vurdukları yerdeyiz.”

Hrant Dink, hafta boyunca farklı etkinliklerle de anıldı. Bugünkü (18 Ocak) ve yarınki etkinlikler şöyle: 

  • 18 Ocak Perşembe günü saat 19.00’da Pangaltı’daki Nostalji Kitap Cafe’de gerçekleşecek söyleşinin başlığı “Hrant Dink ve Türkiye’de Adalet Mücadelesi”. Masis Kürkçügil’in konuşmacı olduğu söyleşinin moderatörü Sesil Artuç. Adres: Teyyareci Fehmi Sokak, Şişli.
  • 18 Ocak Perşembe günü Agos Ermenice sayfalar editörü Pakrat Estukyan, Surp Haç Tıbrevank Okulu öğrencileri ile bir araya gelecek, Hrant Dink’in hayatından pasajlar paylaşacak.
  • Anadolu Müzik Kültürleri Derneği ve ODTÜ Mezunları Derneği de 19 Ocak Cuma günü saat 20:00’de ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Tesisleri’nde Hrant Dink için bir anma programı gerçekleştiriyor. “Göçün Sesten Şahitleri – Gomidas Türküleri/Ah Kilikya” başlığı ile gerçekleştirilecek programda Akis Müzik Topluluğu sahne alacak. L. Doğan Tılıç’ın konuşmacı olduğu etkinliğin konukları İsmail Hakkı Demircioğlu ve Sabri Ejder Öziç.
  • 19 Ocak’ta Berlin’deki  Gorki Tiyatrosu’nda her yıl olduğu gibi anma etkinliği düzenleniyor. Etkinlikte Cumhuriyet gazetesi eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, Hrant Dink anısına, François Regis‘in müziği eşliğinde Saro Emirze ve Sesede Terziyan ile birlikte Hrant Dink’in metinlerinden bir seçki okuyacak. Etkinlik, yerel saatle 19.30’da başlayacak.
  • Almanya’da çalışmalarını sürdüren Irkçılığa, Milliyetçiliğe, Ayrımcılığa Karşı  Aktivist Eylem Birliği (AKEBİ) 19 Ocak’ta Berlin’de yerel saatle 19.00’da bir etkinlik düzenliyor. Avukat Hülya Deveci ve Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi’nden Bülent Aydın’ın canlı bağlantı ile konuşmacı olduğu etkinlikte Stepan Gantralyan, Selim Kırılmaz ve Efe Bahadır’ın yanısıra Mozaik Berlin korosu da müzikal performanslarını sahneleyecek.
  • Köln’de Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun Alman-Ermeni Cemiyeti, Stimmen Der Solidaritat ve Tüday’ın ortak olarak düzenleyeceği anma etkinliği 19 Ocak akşamı saat yerel saatle 19:00’da başlayacak. Etkinlikte sanatçı Yaşar Kurt da bir müzik dinletisi sunacak.
  • 19 Ocak’ta Almanya Nürnberg‘deki anma etkinliğinin moderatörlüğünü Bayrueth Üniversitesinden Eylem Çamuroğlu Çığ yapacak. Panelde Agos’tan Vartan Estukyan ve yazar Kemal Yalçın konuşmacı olarak yer alacaklar. Yerel saatle 18.00’de başlayacak etkinliğin düzenleyicileri arasında Avrupa Sürgünler Meclisi (ASM) de yer alıyor.
  • Dialogues Without Borders İnisiyatifi 20 Ocak Cumartesi günü saat 20:00’de bir anma etkinliği gerçekleştiriyor. Youtube’de yayınlanacak etkinliğe  katılımcı olmak için kayıt gerekiyor. Başak Ertür moderatörlüğündeki etkinlikte Özgür Sevgi Göral, Rober Koptaş ve Adnan Çelik konuşmacı. Sanatçı Suna Alan da müzik performansıyla katkıda bulunacak.

Araştırma: Grönland saatte 30 milyon ton buz kaybediyor

Grönland’da buzul kaybı, küresel iklim değişikliğinin en gözle görülür sonuçlarından biri. ABD’li araştırmacılar tarafından yapılan ve Nature dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, son 40 yıla ait yaklaşık 240 bin uydu görüntüsünü değerlendirdi ve yaşanan buzul kaybının, düşünülenden yüzde 20 daha fazla olduğunu ortaya koydu. Bu, aynı zamanda iklim krizi nedeniyle saatte ortalama 30 milyon ton buzun kaybedildiği anlamına geliyor. 

Önceki çalışmalar, Grönland buz tabakasının yüzeyinden geçtiğimiz yirmi yılda yaklaşık 5.000 gigaton (5 trilyon ton) buzun eridiğini ve bu durumun deniz seviyelerinin yükselmesine önemli ölçüde katkıda bulunduğunu bulmuştu.

Yeni araştırmada, 1985’ten 2022’ye kadar olan döneme ait buzul terminus pozisyonları, yani buzulların okyanusla buluştuğu noktalar incelendi. Araştırmacılar, buzul bitiş noktalarının konumunu belirlerken hem elle yapılan hem de yapay zeka destekli gözlemleri kullandı. Çalışmada 1985’ten bu yana her ay için Grönland Buz Tabakası‘nın genişliği,  120 metre çözünürlüklü bir harita ile belirlendi.

Buzul kaybı
Yıllara göre Grönland’da buzul azalması. Kaynak: The Guardian

Araştırmacılar, bu süre zarfında Grönland Buz Tabakası’nın (GrIS) 5,091 ± 72 km2 alan (yaklaşık 5,019 km² ila 5,163 km² arası bir alan) kaybettiğini ve bu alan kaybının yaklaşık 1 trilyon ton buzun eriyerek okyanusa karışması ile sonuçlandığını buldu. 

Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, mevcut buzul kütlesi dengesi tahminlerinin, buzul cephesi geri çekilmesini dikkate almadığı için Grönland’dan son dönemdeki kütlesel kaybı yüzde 20 oranında hafife aldığını göstermesiydi. Bu durum Grönland’ın kenarlarında kaybolan buzun, küresel deniz seviyesi üzerinde doğrudan minimal etkisi olmasına rağmen, okyanus dolaşımını ve dünya çapında ısı enerjisinin dağılımını etkileyebileceği anlamına geliyor.

‘Buzullar geri dönülmez bir şekilde eriyor: Bu deliliği durdurmalıyız’
Peru, 50 yılda buzulların yarısından fazlasını kaybetti

Araştırmayı yürüten NASA‘nın ABD’deki Jet Propulsion Laboratuvarı‘ndan Dr. Chad Greene, “Grönland çevresindeki değişiklikler çok büyük ve her yerde oluyor; son birkaç on yılda hemen hemen her buzul geri çekildi. Kuzey Atlantik Okyanusu‘na tatlı su dökerseniz, Atlantik Meridyen Devridaim Dolaşımı’nda (AMOC) kesinlikle bir zayıflama olur, ancak ne kadar zayıflayacağı konusunda bir fikrim yok” şeklinde konuştu.

Amoc’un 1.600 yılın en zayıf seviyesinde olduğu zaten biliniyordu ve 2021’de araştırmacılar bir devrilme noktasının uyarı işaretlerini fark etti. Yakın zamanda yapılan bir araştırma da, en kötü senaryoda çöküşün 2025 gibi kısa bir sürede gerçekleşebileceğini ileri sürdü.

Çalışmaya katılmayan İngiltere Exeter Üniversitesi‘nden Prof. Tim Lenton, “Kuzey Atlantik’e gelen bu ek tatlı su girişi, özellikle alt kutuptaki Labrador ve Irminger Denizlerinde derin su oluşumu açısından bir endişe kaynağıdır” diyerek açıkladı. Lenton’a göre, diğer kanıtların da gösterdiği gibi bunlar ‘kapalı’ veya çökmüş bir duruma düşmeye en yatkın bölgeler olarak nitelendiriliyor.

Prof. Lenton, açıklamaya şöyle devam etti ve “Bu, kısmi bir AMOC çöküşü gibi olabilir, ancak daha hızlı gelişecek ve Birleşik Krallık, Batı Avrupa, Kuzey Amerika‘nın bazı kısımları ve Batı Afrika musonunun ciddi şekilde bozulabileceği Sahel bölgesi üzerinde derin etkilere sahip olacak. Daha önce açıklanmayan bu kaynağın bir fark yaratmaya yetecek kadar tatlı su olup olmadığı, kutup altı girdabın devrilme noktasına ne kadar yakın olduğumuza bağlı. Son modeller küresel ısınmanın halihazırda mevcut seviyesine yakın olabileceğini öne sürüyor” dedi.

İklim değişikliğinin en gözle görülür etkisi: Buzul kaybı

Grönland’da her yıl mevsimlere bağlı olarak büyük bir buzul kaybı yaşandığı biliniyor. Özellikle Mayıs’ta buzulların en geniş olduğu dönemden başlayarak, Eylül ve Ekim aylarında en az seviyeye indiklerinde, yaklaşık 195 kilometrekarelik bir alan kaybediliyor. Bu, ağırlıkça yaklaşık 65 gigaton buza denk geliyor.

Araştırmalar, buzulların mevsimlik genişleme ve çekilme oranlarının, uzun vadeli iklim değişikliklerine olan duyarlılıklarını gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu durum, buzulların mevsimlik değişimlerinin, onların daha geniş çaplı iklim değişikliklerine nasıl tepki verebileceğine dair önemli ipuçları verdiğini gösteriyor.

Ayrıca, araştırmacılar, bu eriyen buzulların Atlantik Meridyen Devridaim Dolaşımı (AMOC) gibi küresel hava durumu modellerinin ana sürücülerinden olan derin su akıntılarını nasıl etkileyebileceği konusunda da uyarılarda bulundu. Bu fazla tatlı suyun okyanusa erimesi, tropiklerden kuzey yarımküreye ısı transferini düzenleyen bu büyük sistem üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir.

Araştırma: İklim krizi Bangladeş’te on milyonlarca insan için kanser riskini artıracak

Plos One dergisinde dün (17 Ocak) yayımlanan çalışmaya göre, iklimin bozulması Bangladeş‘te on milyonlarca insanı kirli kuyu sularından kaynaklanan kanser riskiyle karşı karşıya bırakacak.

Bilim insanları, iklimin ısınmasının neden olduğu deniz seviyesindeki yükselmeler, öngörülemeyen seller ve aşırı hava koşullarının, ülkenin içme suyuna tehlikeli seviyelerde arsenik salınımını hızlandıracağını söylüyor.

Guardian‘ın aktardığına göre, araştırmacıların vardığı sonuç, arsenik zehirlenmesi nedeniyle milyonlarca kişinin cilt, mesane ve akciğer kanserine yakalandığı ülkede halihazırda yaşanan halk sağlığı krizinin daha da derinleşmesi olacak.

Norwich Üniversitesi‘nde fahri kimya profesörü olan baş araştırmacı Dr. Seth Frisbie, bulguların yakın tarihli bir sunumunda “İçme suyundan kaynaklanan kronik arsenik zehirlenmesi… teorik bir egzersiz değil, gerçek bir sorundur. Bir keresinde 30 yaşın üzerinde kimsenin bulunmadığı bir köye girmiştim” dedi.

Bangladeş’te 1970’lerden günümüze arsenikli su krizi

Arsenik su kirliliği krizinin kökenleri, Bangladeş’in kirli yüzey suyu nedeniyle dünyanın en yüksek bebek ölüm oranlarından birine sahip olduğu 1970’lere kadar uzanıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) yardım kuruluşları ve STK’lar evsel kullanım, ürün sulama ve balık yetiştiriciliği için temiz su sağlamak amacıyla geniş çaplı bir derin tüp kuyu açma programına sponsor oldu.

Yeni kuyular suyla bulaşan hastalıkların yayılmasını engelleyerek çocuk ölümlerini azalttı, ancak 1990’lara gelindiğinde Bangladeş’in altındaki tortul kayalardan çekilen suyun yüksek oranda doğal arsenik içerdiği anlaşıldı.

İçme kuyusu suyundan kaynaklanan ilk kronik arsenik zehirlenmesi vakası 1993 yılında Bangladeş’te teşhis edildi ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bunu “tarihteki en büyük kitlesel nüfus zehirlenmesi” olarak tanımlayacaktı.

Frisbie, “Arsenik doğal olarak oluşur ve Himalaya yükselmesinden gelen tortularla yıkanır. Dolayısıyla Ganj, Brahmaputra, Meghna, Irrawaddy ve Mekong nehir havzalarından gelen tüm tortular doğal olarak oluşan arsenik açısından zengindir” dedi ve ekledi:

“İnsanlar yüzey suyu içtiklerinde bu bir sorun teşkil etmiyordu, çünkü yüzey suyu atmosferdeki oksijenle iletişim halindeydi ve bu da arseniği çözünmez hale getirerek sudan uzaklaştırıyordu. Ancak derin kuyu suları atmosferdeki oksijenle o kadar iyi iletişim kuramıyor. İşte bu yüzden insanların birdenbire bu derin su kuyularına erişimini sağlamak devasa bir halk sağlığı krizi haline geldi.”

Barishal Division, Bangladeş, Temmuz 2022. Erozyona eğilimli su yolunu korumak için Kironkhola Nehri kıyısında yüzlerce jeotekstil torba duruyor. Yerel halka göre, son birkaç yıl içinde yaklaşık 120 aile yerinden edildi. Çevresel ve Coğrafi Bilgi Hizmetleri Merkezi tarafından hazırlanan bir rapora göre, 1973’ten 2017’ye kadar Bangladeş, en büyük üç nehri nedeniyle 162 bin hektardan fazla arazi kaybetti.
Fotoğraf: Niamul Rifat/Yılın Çevre Fotoğrafçısı – Yarına Uyum | Umut

Arsenik zehirlenmesinin etkileri

Kronik arsenik zehirlenmesi, etkilenen kişilerin vücutlarında arsenik birikmesine yol açıyor. Bu durum, avuç içi ve ayak tabanlarındaki derinin keratinleşmesi yoluyla dışarıdan kendini belli ediyor. Benzer süreçler içeride de devam ederek, birikintiler akciğerlerinde ve diğer iç organlarında toplanarak kansere neden oluyor.

Frisbie, bölgelerin yaklaşık yüzde 49’undaki kuyuların DSÖ’nün maksimum sınırı olan milyarda 10 parçayı aşan içme suyu içerdiğini söyledi.

Yaklaşık yüzde 45’i ise bunun en az beş katı arsenik içeren su içeriyor.

78 milyon Bangladeşli maruz kalıyor

Saha çalışması sırasında bir kuyudan alınan suyu test ederek, arsenik konsantrasyonunun milyarda 448 parça olduğunu tespit eden Frisbie, “Şu anki tahminim yaklaşık 78 milyon Bangladeşlinin maruz kaldığı yönünde ve ihtiyatlı bir tahminle yaklaşık 900 bin Bangladeşlinin akciğer ve mesane kanserinden ölmesinin beklendiğine inanıyorum” şeklinde ifade etti.

İklimin bozulması sorunu çok daha kötü hale getirme riski taşıyor.

Deniz seviyeleri yükselmeye devam ettikçe, dünyanın en büyük nehir deltalarından birinin üzerinde yer alan Bangladeş’in sellerden orantısız bir şekilde etkilenmesi ve bunun da ‘indirgeme’ olarak bilinen bir süreçle alttaki akiferin kimyasını değiştirerek tortusundan daha fazla arsenik sızdırması bekleniyor.

Aynı zamanda, yükselen deniz seviyelerinin bir başka sonucu olan deniz suyunun akifere girmesi, tuzluluk oranını artıracak ve bu da ‘tuz etkisi’ olarak bilinen bir süreçle arseniğin suya sızma oranını artırarak bir başka kimyasal değişikliğe neden olacak.

Frisbie ve meslektaşları, çalışmalarında, “Akifer kimyasındaki bu değişikliklerin Bangladeş’in içme kuyusu suyuna arsenik salınımını artırması bekleniyor… ve arseniğe artan maruziyetin kronik arsenik zehirlenmesinden kaynaklanan ölüm ve hastalık oranlarını artırması bekleniyor” diye yazıyor.

İklimdeki bozulmanın akifer suyunun kimyasında yol açtığı değişimin etkileri Bangladeş’le sınırlı kalmayacak, tüm dünyada hissedilecek diye vurgu yapan Frisbie şunları söyledi:

Bu kimyasal süreçler küreseldir. Manchester‘da arsenik azalması var, Louisiana‘da tuz etkisi var çünkü Katrina Kasırgası gibi seller var. Yani bunlar evrensel kimyasal süreçler olduğu için, bu küresel bir sorun.”

‣ Gemi söküm raporu yayında: Aliağa’da arsenik ve kurşun kirliliği hat safhada

AKOM İstanbulluları fırtına tehlikesine karşı uyardı: Soba zehirlenmelerine dikkat!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM), İstanbul’da yarın akşama kadar etkili olacak lodos fırtınası nedeniyle hava yolu ve açık deniz seferlerinde aksamalar, çatı ve tabela uçması, ağaç ve direk devrilmesi, soba ve baca gazı zehirlenmesi yaşanabileceği uyarısında bulundu.

AKOM’dan yapılan açıklamaya göre, İstanbul, 11 derece civarlarında seyreden hava sıcaklıklarının ardından bugün güne parçalı bulutlu gökyüzüyle başladı.

Öğle saatlerinden itibaren rüzgarın, lodostan (güney-batı) şiddetini artıracağı, akşam 21.00’den itibaren ise kısa süreli hamlelerle saatte 40 ila 80 kilometre hıza çıkarak fırtına şeklinde etkili olacağı bekleniyor.

Sıcaklık 8-10 derece azalacak

İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi genelinde hafta sonu itibarıyla Balkanlar üzerinden gelen soğuk ve yağışlı havanın etkisini göstermesi de beklenirken, 12-15 derecede seyreden sıcaklıklar, cumartesi gününden itibaren 8 ila 10 derece birden azalarak kış değerlerine gerileyecek.

Bu düşüşle beraber yer yer kuvvetli sağanak geçişleri yaşanacak.

Dikkat edilmesi gereken noktalar

Kentte, yarın akşama kadar etkili olması beklenen lodos fırtınası nedeniyle, hava yolu ve açık deniz seferlerinde aksamalar, çatı ve tabela uçması, ağaç ve direk devrilmesi ve benzeri hadiselerin yanı sıra soba ve baca gazı zehirlenmelerine karşı dikkatli olunması, yatmadan önce sobaların söndürülmesi gerekiyor.

6 Şubat’ın yıl dönümünde Hatay’da Büyük Buluşma: Affetmeyeceğiz!

6 Şubat Platformu depremin birinci yılında 6 Şubat’ta, depremde kaybedilen insanları anmak için buluşma gerçekleştirileceğini duyurdu. 6 Şubat’ta saat 15.00’da Maksim Park’tan Saray Caddesi’ne yürüyüş gerçekleştirilecek. Yurttaşlar onları yalnız bırakanlara karşı #UnutmayacağızAffetmeyeceğiz sözünü bir kez daha söylemek için bir araya gelecek. Platform “Bir yıldır bize insanca yaşam koşullarını sağlamayanları ne unutacağız, ne affedeceğiz. Hesap soracağız!” ifadeleriyle çağrıda bulundu:

“Bu yas ve öfkeyle depremin üzerinden geçen bir yılda yitirdiklerimizi anmak, memleketimize ve yaşamlarımıza sahip çıkmak için kentteki dernek, sendika, meslek odaları, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, platformlar ve bir bütün Hatay halkı olarak sesimizi buluşturarak yükseltmek için bir araya gelerek 6 Şubat Platformu’nu oluşturduk. 6 Şubat Platformu olarak; felaketi yaşadığımız gün ve saatte, 4.17’de, Köprübaşı‘nda sevdiklerimizi anmak, 15.00’da ise Maksim Alanı’nda toplanıp kentimizin kalbine yürüyerek memleketimizin sesini birlikte yükselteceğimiz anma ve yürüyüşe bütün Hatay halkını bekliyoruz. Sesimiz duyulana, acımız ve öfkemiz görülene, sorumlular hesap verene kadar haykırmaya devam edeceğiz. Hatay bizim memleket bizim. Hatay’ı yeniden kuracağız.”

‘Terazinin kefeleri bu duyguları taşıyabilir mi?’

6 Şubat Platformu üyelerince duyuru için gerçekleştirilen basın toplantısında o gün şu sözlerle yeniden hatırlatıldı:

“Yıl 2023… Takvim yaprakları 6 Şubat saat 04:17’yi gösteriyordu. Başta memleketimiz Hatay olmak üzere 11 ili sarsan büyük depreme uyananlarımız, uyanamayanlarımız oldu. Bilim insanlarınca, meslek odalarınca yıllardır öngörülen, tedbir alınmadığı vakit doğal bir afetin tam bir felakete dönüşeceği konusunda uyarılar yapılan, kaygılarla beklenen o depremi hepimiz yaşadık. Deprem öncesi konunun uzmanlarının bu haykırışlarını duymazdan gelenler deprem anında enkazın altında kalan binlerce insanın da sesine kulak tıkadı. Duysalardı belki eşimiz, dostumuz, sevdiklerimiz aramızda olacak, yıkılmış da olsa bu kentin sokaklarını birlikte arşınlayacaktık. Sevdiklerimizi kaybetmenin acısı mı daha ağır, sevdiklerimizin ölümüne neden olanlara duyduğumuz öfke mi? Hangi terazi ölçebilir bütün bu olanların ağırlığını ya da terazinin kefeleri bu duyguları taşıyabilir mi?”

‘Ölümlere neden olanlara karşı çok öfkeliyiz’

“Ben geliyorum diyen bir depreme dair önlem almayanlara ve on binlerce insanın kaybına yol açan yıkımlara, enkazlara, ölümlere neden olanlara karşı çok öfkeliyiz” denilen açıklamada ayrıca şunlar aktarıldı:

“Bitmek bilmez bu öfkenin içerisinden çıkamıyoruz, çıkmayacağız. Bu kayıplar, bu yıkımlar, bu duygular yaşanmamış gibi depremin üzerinden geçen bir yılda bu memleketin, bu memleketteki insanların nelere maruz kaldığı da herkesin malumu. Ne yaşadığımızı tek tek analatmaya kalkarsak öyle boğarız ki zamanı… Fakat 1 yıl geçmiş olmasına rağmen yaşadığımız sorunlar hâlâ duyulmuyor, görülmüyor ve yıkılmış koca bir kentin sorunları yok sayılıyor. Hatay’da eğitime dair sorunlar devam ediyor, birçok mahalle sağlık hizmetine erişemiyor. Hatay’da, yollar birer mayın tarlası. Geçici yaşam alanı denilen konteynerlerdeki yaşam koşulları da cabası. Depremin üzerinden bir yıl geçmişken sevdiklerinin cenazesini arayan bir yığın insan var bu kentte. Bilmelisiniz ki bu kentin koca bir mezarlığa dönmesine izin vermeyeceğiz. Bizler, ne yitirdiklerimizi ne yaşadıklarımızı ne de sorunlarımızı unutturmayacağız ve siz duymadıkça kentin taşıyla toprağıyla bu acı ve öfkeyi haykıracağız.”