Ana Sayfa Blog Sayfa 1965

Gençlerin yarısından fazlası yeşil enerji savunucusu şirketlerle çalışmak istiyor

İngiltere‘de, yaşları 18 34 arasında değişen 1000 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, gençlerin yüzde 50’sinin yeşil ekonomiden yana olduğunu ve yerküreyi korumak isteyen şirketlerle çalışmak istediğini ortaya koydu.

Fosil yakıt kullanmayan, yurtiçi ve şirketler arası enerji sağlayıcısı Good Energy tarafından finanse edilen araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 57’si, çevresel sürdürülebilirlikle uyumlu şirketlerle çalışmak istiyor.

Katılımcıların yüzde 58’i iklim değişikliğinin insanlığın küresel krizi olduğunu savunurken, yüze 45’i de sürdürülebilirliğin esas olduğu sektörlerin daha güvenli bir kariyer olanağı sunduğu görüşünde.

‘Gezegenimizin verebileceğinden fazlasını tüketiyoruz’

Anket ve sonuçlarını Ecologist için haberleştiren Tess de la Mare‘ye göre, sosyal medya ‘influencer’lığını çekici bulan yanıtların yüzde onu geçmemesi, “sürdürülebilirlik ve yenilenebilir enerji sektörünün, gelecek için, sosyal medya ‘influencer’lığından daha çekici bir sektör olduğunun” göstergesi.

Yine ankete göre, fosil yakıt kullanan sektörlerde çalışabileceğini söyleyen kişilerin oranı yüzde altıyı ancak buluyor. 

İngiltere ve Galler‘deki konseyleri temsil eden Yerel Yönetim Derneği (Local Government Association) tarafından yayınlanan araştırma, doğru biçimde desteklenirse, İngiltere’nin 2030 yılına kadar yaklaşık 700.000 yeni yeşil iş yaratabileceğini ortaya koyuyor.

Good Energy’nin kurucusu iklim bilimci Juliet Davenport, Dünya Limit Aşımı Günü‘nün önemini vurgulamak adına söz konusu Ağustos’ta yayınlanan anketle ilgili olarak şunları söyledi:

Dünya Limit Aşımı Günü, bize gezegenimizin verebileceğinden çok daha fazla kaynağı tükettiğimizi hatırlatıyor. Bu anlamlı günde, yeşil ekonomiye geçişin gelecek nesiller için ne anlama geleceğini vurgulamak istiyoruz.

Dünyanın 1,6 katına ihtiyaç var

Küresel Ayak İzi Ağı (GFN) tarafından verilere dayanarak hesaplanan ve sonuçların paylaşıldığı Dünya Limit Aşımı Günü, insanlığın, gezegenin bir yıl boyunca sağlayabileceği tüm kaynakları tükettiğine işaret ediyor. GFN, bu yıl karbon emisyonlarının ve ticari nitelikte ağaç kesiminde salgın nedeniyle yaşanan azalma nedeniyle Dünya Limit Aşım Günü’nün üç hafta ilerleyerek 22 Ağustos tarihine denk geleceğini duyurmuştu.

GFN, insanların halihazırda Dünya’nın yenilenebilir kaynaklarının tamamına ek olarak yüzde 60 fazlasını kullandığını hesaplıyor.

 

 

Eşik: İstanbul Sözleşmesi’nin tek bir maddesinden bile vazgeçmiyoruz

312 kadın ve LGBTİ+ örgütünün bir araya geldiği, 150’den fazla kurum ve kuruluşun destek sunduğu EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmalara dair bir açıklama yayımladı. 

Sözleşme’nin iptaline, içeriğinin değiştirilmesine, uygulanmasının önüne geçilmesine yönelik süren tartışmalara başından beri çok çeşitli yöntemlerle, defaatle yanıt verildiğini, taleplerin tüm başvuru yolları kullanılarak iletildiğine dikkat çeken EŞİK, bütün çabalarının yanıtsız kaldığını ifade etti. . 

AKP’li milletvekilleri ve ilgili bakanlıkların kadın hareketi temsilcileriyle görüşmeye açık olmadığını belirten Platform’dan yapılan açıklamada, “Talebimiz; yalnızca İstanbul Sözleşmesi’ne dokunulmaması değil, Sözleşmenin tüm gereklerinin acilen yerine getirilmesi için eylem planı açıklanmasıdır” denildi.

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun dile getirdiği beş acil talep şöyle: 

Eşit yurttaşlık hakkımızı aşındırmaktan vaz geçin 

Demokrasinin öncelikli kriterlerinden biri eşit yurttaşlık hakkıdır. Eşit yurttaşlık hakkının reddedildiği veya aşındırıldığı; kadınların erkeklerin baskı ve şiddeti altında yaşamaya mahkum edildiği, farklılıkların ayrımcılığa gerekçe yapıldığı toplumların bugününde huzur; geleceğine dair herhangi bir umut yoktur. Kadınlarla erkeklerin eşit olduğu, kimseye ayrımcılık yapılamayacağı fikrini kabul edin. Kadınların hayatın her alanında eşit temsilini sağlamak, eşitliği hayata geçirmek için somut adımlar atın.

Kazanılmış haklarımızı tehdit eden söylem ve girişimlere son verin

İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesi, 6284 sayılı Şiddet Yasası’nın değiştirilmesi, çocuk istismarcılarına af getirilmesi, boşanan kadının nafaka hakkının 2-3 yıl gibi sürelerle kısıtlanması, kadının ev içi emeğinden kaynaklanan miras hakkına el konulması, farklı cinsel yönelimlere ayrımcılık yapılması gibi tartışmalara derhal son verin. Kadın Bakanlığı‘nı tekrar kurun, bakanlıklar ve tüm devlet mekanizmalarında eşitlikle ilgili birimler oluşturun. Alanda çalışan bağımsız kadın örgütlerine ve kadınlara yapılan saldırıları önleyin. Hak örgütlerini engellemek yerine destekleyin.

Şiddetsiz bir yaşam hakkı için acil eylem planı uygulayın 

Fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetle ilgili acil bir eylem planı oluşturun. Şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasayı tartışmaya açmaktan vazgeçin.  7/24 çalışacak etkin bir Alo Şiddet Hattı, her 100 bin nüfusa en az bir sığınak, her 200 bin nüfusa en az bir cinsel şiddet kriz merkezi açarak şiddetle ilgili ulusal mücadele ağını bir an önce kurun. Şiddete uğrayan kadınların bağımsız bir yaşam kurmak için ihtiyaç duyduğu barınma, eğitim, sağlık, istihdam olanaklarını sağlayın. Göçmen kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önleme ve şiddete karşı korumada ayrımcılık yapmayın. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasayı eksiksiz uygulayın.

Eğitimi eşitlikçi, ayrımcılıktan uzak, bilimsel, parasız hale getirin

Özellikle kız çocuklarını örgün eğitimin dışına iten, çocuk yaşta evlendirmelerin ve çocuk işçiliğinin önünü açan 4+4+4 parçalı eğitim sistemine son verin. 12 yıl kesintisiz ve parasız eğitime geçin. Eğitim müfredatını eşitlikçi, insan haklarına saygılı, ayrımcılıktan arındırılmış bir içerikte, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, bilimsel yaklaşımlarla hazırlayın.

Eşit istihdam, kreş ve işyerinde şiddeti önleme mekanizmaları için etkin politikalar uygulayın 

Kamu ve özel sektör istihdam oranlarında ve yönetim kademelerinde cinsiyet eşitliğini sağlayacak önlemleri derhal devreye sokun. Babaların da çocuk bakım yükümlülüğü olduğunu unutmadan; cinsiyet ayrımcılığı yapılmadan her işyerine ve her mahalleye ücretsiz kreşler açılmasını sağlayın. İşyerinde şiddeti ve ayrımcılığı önlemek için etkin politikalar uygulayın.

Tüm kadınları ve LGBTİ+’ları birlikte mücadele etmeye çağıran EŞİK, açıklamanın sonunda “İktidarı hayatlarımızı ve geleceğimizi siyasi pazarlıkların konusu haline getirmekten vazgeçmeye, kadına yönelik şiddetle ve kadın cinayetleri ile mücadele için taleplerimiz çerçevesinde bir acil eylem planı hazırlayıp uygulamaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı. 

Siyah gencin vurulmasının ardından protestoların yapıldığı kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi

ABD’nin Wisconsin eyaletinin Kenosha kentinde geçen pazar Jacob Blake adlı siyah ABD vatandaşının polis tarafından vurulmasının ardından kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Blake’in sağlık durumu ise ciddiyetini koruyor.

Göstericiler ve güvenlik güçlerinin çatıştığı protesto eylemlerinde araçlar ateşe verilmiş, polis göz yaşartıcı gaz kullanmıştı.

Polis dün akşam 20.00 itibarıyla geçerli olan sokağa çıkma yasağının ardından, mahkemenin önünde 30 dakika boyunca “Adalet yoksa barış da yok” diye slogan atan kalabalığa gaz atmaya devam etti. Ancak yüzlerce kişi polise karşı direnmeye devam etti.

Polislerin kimlikleri açıklanmadı

Polisin Blake’i neden vurduğuna ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmış değil, olaya karışan memurların adları da açıklanmadı.

Wisconsin Adalet Departmanı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında ilgili memurların idari izne ayrıldığı duyuruldu. Kenosha polisi, olaya karışan polis memurunun soruşturacağını kaydetti.

Olay anının sosyal medyada dolaşıma giren görüntülerinde Blake’in arabaya binmeye çalıştığı sırada polisin arkasından yedi el ateş ederek Blake’i vurulduğu görülüyor.

Yeşil Kamp Dijital 1 Eylül’de başlıyor

Yeşil Düşünce Derneği’nin her yıl düzenlediği Yeşil Kamp‘ın formatı bu yıl Covid-19 pandemisi nedeniyle değiştirildi. Bu yıl 1-4 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek #YeşilKampDijital, çadır alanlarında değil, çevrimiçi ortamlarda yapılacak.

Kampın bu yılki teması Krizler Çağı:Ütopyalar, Distopyalar ve Kesişimler…Kamp programını aşağıda bulabilir, internet sitesini ziyaret ederek daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Kamp boyunca gerçekleşecek etkinliklerin tamamı YouTube kanalından belirtilen saatlerde yayınlanacak.Panel ve söyleşilere canlı yayında sorularınızı yorumlara yazarak katılabilir, fikir ve düşüncelerinizi belirtebilirsiniz.

Ekolojik yıkımlar ve Mücadele Örnekleri sergisi

Kamp boyunca internet sitesi ve instagram arşivlerinde kullanılmak üzere bir de sergi açılacak. ‘Ekolojik Yıkımlar ve Mücadele Örnekleri’ konulu sergi, sosyal medya takipçilerinden ve katılımcılardan gelecek katkılarla oluşturulacak.En çok etkilendiğiniz ekolojik yıkım olayları veya mücadele örnekleri ile ilgili görselleri (fotoğraflar, videolar veya çizimler) @yesildusun hesabını etiketleyerek gönderi olarak paylaşabilir, paylaştığınız görsel/olay/mücadelenin sizin için önemini anlatarak sergiye katılım sağlayabilirsiniz.  

Sergiye katılım süresi 30 Ağustos ile sınırlı olup, katılan görseller kamp boyunca web sitesinde yayınlanıp, instagram arşivlerinde  de saklanacak, açık bir arşiv olarak kaydolacak. 
 

YEŞİL KAMP DİJİTAL – 2020 PROGRAMI

1 Eylül 2020, Salı

19:00 – 19:15 Açılış Etkinliği
19:15 – 19:30 Mini Konser | Nilipek
19:30 – 20:00 Oyun Gösterimi | Tatavla Tiyatro
‘İnsan Çağı’ Oyunu | İlk Çevrimiçi Gösterim
 
20:00 – 21:30 Panel | ‘Kesişimsellik ve Mücadelede Buluşma’
Moderatör: Murat Can Tonbil
Katılımcılar: XR Türkiye, FFF Türkiye, Gençlik Örgütleri Forumu, Genç Yeşiller, İstanbul LGBTI+ Onur Haftası, Havle Kadın Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Plaza Eylem Platformu, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi, Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği
 
21:30 – 22:00 Masal Saati | Güneşin Aydemir
 
2 Eylül 2020, Çarşamba
 
15:00 – 15:30 Radyo Tiyatrosu | BGST Tiyatro | K’nın Sesi
Karanlık Gece
Kendime Mahsus Bir Odam Olsa
Herkes Nerede?
 
19:30 – 20:00 Oyun Gösterimi | BGST Tiyatro  | K’nın Sesi
Ben Yaşamak İstiyorum | İlk Çevrimiçi Gösterim
Bir Diyeceğim Var | İlk Çevrimiçi Gösterim
Ellerim Gözlerim Oldu | İlk Çevrimiçi Gösterim
 
20:00 – 21:15 Söyleşi | Tanıl Bora
‘Muhalefet Dili ve Kavramları Üzerine Düşünme’
 
3 Eylül 2020, Perşembe
 
15:00 – 15:05 Çizim Performansı | Eymen Aktel
‘Ütopyalar ve Distopyalar 1’ | İlk Çevrimiçi Gösterim
 
15:05 – 16:30 Panel | Krizler Çağı: Ütopyalar ve Distopyaların Günümüz Gerçekliğinde Buluşması
Murat Özbank, Sezin Öney, Ümit Şahin
 
16:30 – 16:35 Çizim Performansı | Eymen Aktel
Ütopyalar ve Distopyalar 2’ | İlk Çevrimiçi Gösterim
 
19:45 – 20:00 Mini Konser | Gökçe Coşkun
 
20:00 – 21:30 Atölye |‘Yüzleşme’
Aylin Ezgi Yılmaz, Melisa Kutluğ, Rudi Sayat Pulatyan
Bu atölye kayıt gerektirir. Kayıt formu için takipte kalın.
 
21:30 – 21:40 Video Performans | Eymen Aktel
‘Olamayız Artık Eskisi Gibi’
 
4 Eylül 2020, Cuma
 
15:00 – 15:10 Video Performans | Bahar Topçu ve Ceylan Schumacher
‘Çamlık’ | İlk Çevrimiçi Gösterim
 
15:10 – 16:40 Atölye ve Söyleşi | Yeşil Kampın Yaratıcı Direnişi
Bahar Topçu ve Yeşil Kamp Performans Sanatçıları
 
19:30 – 20:00 Kapanış Etkinliği: Söyleşi ve Konser | ‘Ekolojik Mücadelelerde Yaratıcı Eylemler ve Sanat’
Kazdağları Kardeşliği ve Ulupınar Çınar Nöbetçileri
 
 

Giresun’daki sel felaketinde can kaybı dokuza yükseldi

Giresun‘da günlerdir etkili olan sağanak nedeniyle yedi ilçede meydana gelen sel felaketinin ardından hayatını kaybedenlerin sayısı dokuza çıktı. Dün,  Tirebolu-Doğankent yolunda, menfezin çöktüğü bölgede yapılan arama çalışmalarında iki kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı. Ekipler, felaket sırasında kaybolan kişileri arama çalışmalarını sürdürüyor.

Kayıpları arama çalışmaları devam ediyor

Yağışlar sonrası beşi  jandarma ve biri iş makinesi operatörü olmak üzere ilk etapta altı kişi, Tirebolu- Doğankent yolunda menfezin çökmesi sonucu dereye düşerek kayboldu. Sabah saatlerinden yapılan arama çalışmalarında kayıp iki kişinin daha cansız bedeninin bulunmasıyla birlikte hayatını kaybedenlerin sayısı yediye yükseldi. Dün sele kapılan iki kişinin daha cenazesine ulaşıldı. 

Afetin yaralarının sarılmaya çalışıldığı bölgede ekipler, üçü jandarma sekiz kayıp kişiyi arama- kurtarma çalışmaları ise sürdürülüyor. Arama çalışmalarına AFAD, AKUT ve UMKE ekiplerinin yanı sıra özel dalgıç timleri de eşlik ediyor. 

Altyapının yok olduğu bölgeye elektrik jeneratörler yardımıyla aralıklı olarak veriliyor, su ve yiyecek yardımı yapılıyor. Selde ağır hasar alan binaların yıkımına da başlandı. Yolların yıkılması nedeniyle Giresun’un bazı köylerine ise halen ulaşım sağlanamadığı belirtildi. 

 

Büyükşehir Belediyesi’nde işler ne alemde?

Zor bir seçim sürecinin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti.  Bu süre sonunda bir muhasebe yapmak adettendir.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nde yapılan atamalar, kamusal alanlar için düzenlenen yarışmalar hakkında sosyal medyada tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalar yaşanırken İPA (İstanbul Planlama Ajansı), Enstitü İstanbul gibi Büyükşehir’in yönetsel kararlarını, etkinliklerini içeriklendiren fikir geliştirme organlarının nasıl bir yapıda kurumsallaştığı, bunlarla ilgili yöntem sorunları zannedersem pek bir tartışma konusu olmadı.

Margarin, parmak patates, İstanbul için vizyon ihalesi

Elimde İBB’nin çıkardığı İstanbul Bülteni var. Arka kapak içindeki ihale ilanlarına bakıyorum. Hizmetler Müdürlüğü için dondurulmuş parmak patates, margarin…  Şehir Planlama Müdürlüğü için de “vizyon ihalesi(*)“…

Demek ki İstanbul için ne kadar vizyon gerekiyorsa, o kadar da ondan alınacak, bu ihale ilanından anlaşıldığı kadarıyla.

Şartnamesi de hazırlanmış olduğu için merak edilmemesi gereken ise şu:  Acaba hangi evsafta, cinste ve özellikte kaç ton (ya da metreküp) “vizyon” satın alınacak? Öyle ya, madem ki ihale yapıyorsunuz,  bir de bunun teknik şartnamesi var.

Bunu hiç ama hiç merak etmiyorum, çünkü ihale şartnamesinin mutlaka içini çekmeceden çıkardıkları başlıklarla doldurmuşlardır: Çalıştaylar, atölye çalışmaları, yayınlar, anketler, kamuoyu araştırmaları, danışmanlık ücretleri…

Yönetime kim gelirse aynısını yapıyor. Nasıl olsa şartnameyi de kendileri hazırlıyor. Kendin pişir kendin ye.

Şunu da ekleyeyim: İhalenin adresi bile bellidir, büyük ihtimalle. Hiç merak etmeyin onun bunun elinde değil, ihale Büyükşehir’in iştiraki olan bir şirketin üzerinde kalacaktır. Üstelik bu ihalenin kimin için yapıldığı, nereye ve kimlere ne kadar bütçe aktarılacağı falan, bunların hepsi önceden bellidir. Böyle önemli bir konu tesadüflere bırakılamaz.

Yöntemler de bellidir. Kamu yönetiminlerin karakterini ise hangi konulara öncelik verdikleri belirler. Kimlerin, hangi kişilerin kamu adına hangi güç ilişkilerini kullandıkları, neler yaptıkları değil.  “İstanbul İçin Vizyon” gerekiyorsa, bu çalışma da gerektiği gibi hazırlanacak demektir.

Bu “İstanbul İçin Vizyon” ihalesi de bu rutin işleyişin küçük bir örneği.  Karşınıza “İstanbul İçin Çevre Düzeni Planları” ya da  falanca yerdeki “Kıyı Düzenlemeleri Mimari Tasarım Projesi”  de, şehirdeki plan ve proje işleri de olabilir. Bu çok sıradan bir uygulama. Şehir planları bile genellikle ihale ile, müteahhitlik hizmetleri biçiminde hazırlanır ya da kamu gücünü kullanan aktörler tarafından.

Bu model kamu adına üretilen bilgiyi ya da kamu kurumları içindeki örgütlenmeyi gene kamu adına (ya da bir şirketin altında) kamuya yeniden pazarlamak üzerine kurulur. Kolaysa bağımsız kurumlar, uzmanlar, araştırmacılar bu faaliyetlere katılsın. Onlar görevleri icabı “gönüllü” gibi düzenlenen toplantılara katılırlar, böylece katılım meselesi de halledilmiş olur. Ayrııca kamu adına bilgi üreten, kurullarda, kariyer fırsatları sağlayan kurumlarda köşe başlarını tutmuş kişileri de danışman olarak işe alırsınız, olur biter.  Büyükşehir’in şirketleri ile rekabet etmek kimin haddine?

‘Estetik rejimi’ kamunun karakterini belirler

Büyükşehir Belediyesi’nde planlama/projelendirme gibi fikir üretimi, ya da yaratıcı işler diyebileceğimiz faaliyetler için kullandığı yöntemler şunlar:

  1. Kendi kadrolarına yaptırmak: Fikir üretiminin bürokratik yapıların içinde gerçekleştirilmesi doğasına aykırı. Kapalı uçlu ve bağımlı bir ilişki fikir üretiminde bir sansür sistemi gibi görülebilir.  Hukuk devletlerinde kamu aktörleri yalnızca çerçevelendirme aşamasında katılımı düzenliyor. İçerik üretimini sivil topluma bırakıyor.
  2. Kamu üniversiteleri ile protokol yaparak kamu adına üretilen bilgiyi kullanmak: Burada daha çok kamu adına elde ettiği bilgiyi kullanan imtiyaz sahipleri ortaya çıkıyor.   Bu sistem de kapalı uçlu ve kamusal alanda tekelci bir paylaşım düzeni yaratıyor. Hukuk devletlerinde kamu adına üretilen bilgi herkese açık olmak zorunda. Kamuya tekrar satılması suç teşkil ediyor.
  3. İhale etmek: İçeriği belli olmayan bir şeyi ihale ile kamunun elde etmesi imkansız. Hukuk devletlerinde piyasa aktörleri ancak projeler ortaya çıktıktan, rekabet koşulları oluştuktan sonra, yani ne yapılacağı belli olduktan sonra katılabiliyor.

Elbette bir de fikir ürünlerini yarışma ile elde etme yöntemi var. Ancak yarışmalar hem çok zaman aldığı, hem de çok sınırlı bir alanda düzenlenebildiği için çok etkili değil.  Örneğin Büyükşehir Belediyesi kimi zaman yarışma açsa bile, bu mimari tasarım projesi gibi bir konuyla sınırlandırılıyor. Program geliştirme, proje yönetimi, planlama için yarışmacı yöntemler kullanılmıyor. Oysa iyi yönetilen şehirlerde bir kültür merkezinin yönetiminden bir sosyal hizmetin geliştirilmesine, sivil toplumun, bağımsız kurumların, yapıların katılım yöntemleri demokratik yönetimlerin temelini oluşturuyor.  

Siyasetçi gerçekten başarılı olmak ister mi?

İmamoğlu katılımcılıktan, özgürlükçülükten, eşitlikçilikten söz ediyordu. İtaat gibi şeylerden söz eden Binali Yıldırım‘dan bu nedenle daha fazla destek aldı, nefes almak isteyen seçmen kitlesinden. Tercihi yerel seçimlerde demokrasi talebi çerçevesinde bir koalisyonun oluşmasına yol açtı. Ekibiyle birlikte diğer adaydan farklı bir şeyden söz etmesi hiç şüphesiz iktidarın oluşturduğundan farklıydı, bir yenilikti. Demokrasi ve katılım talebi etrafında oluşan bu hissiyatın, bir araya gelmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu bir sene içinde yönetimin eski dönemin “estetik rejimi”ni devralmış olduğu görülüyor. Yönetimler değişiyor ama eski ilişkiler kurumların üzerine yapışıp kalıyor.

Çünkü kim seçilirse seçilsin, katılım siyasetçilerin tek başlarına yapabilecekleri bir iş değil. Bu nedenle yalnızca yönetimlerin ne yaptıklarına bakmak yetmiyor. Katılım süreci çoğu zaman siyasetçiler tarafından değil, “estetik rejimi”ni kontrol eden simgesel sınıflar ve kamu ile iç içe girmiş güç ilişkileri ve imtiyaz sahibi aktörler ve şebekeler tarafından şekillendiriliyor. Tasarımların, kararların içeriği bu “estetik rejimi” tarafından belirleniyor.  

Bu katılım yönteminin sonuç odaklı bir yaklaşım olduğunu, sürece ilişkin bir gelişme sağlayamayacağını söylemek gerekiyor. Gene yukarıdan bakan, “bilen özne” ve “katılımcılık” adı altında nesneleştirilen sivil toplum. Özellikle uzmanlık konularında kimi zaman konuları konukların perspektifiyle sınırlandıran, sanki kendisini görünmez kılan, farklı bakış açılarının olabileceğini yansıtan değil de sanki değişmez bir özü varmış gibi kendisini silikleştiren bir yaklaşım olduğu görülüyor.

Bu nedenle örneğin kamu gücünü arkasına alan imtiyaz sahipleri katılımı “halkın katılımı” gibi göstererek nesneleştirici bir bakışla popülist bir simgeleştirmeye indirgiyor, planlara katılımı . Çalıştaylar, anketler, toplantılar… Bunlar sanki daha demokratik gibi gözüken bir temsil yöntemi gibi gözüküyor. Ama bu bir kandırmaca.  

Örneğin “kriz ve afet yönetimi” ya da “pandemi” konusu… bunlar planlama süreci içinde öncelikli bir başlık. Çoğu zaman bu tür olağanüstü durumlarda yenilikçi deneyimlere kapılar aralanır. Büyükşehir tarafında sivil toplumla bir katılım ilişkisinin kurulmak şöyle dursun, tam tersine iletişimin bile askıya alındığı görülüyor. Elbette bunun bir de karşı tarafı var:

Sivil toplum da ağlar oluşturmaya çalışırken, çok yönlü bir yerel izleme, eylem planı oluşturmaya çalışırken acaba temsilcileri aracılığıyla köprüler kurmakta yeterli başarıyı sağlayabiliyor mu? Bu örnekte de olduğu gibi kararlar alınırken bunun planlama süreci ile hiç bir ilişkisinin olmadığı görülüyor. Oysa planların hazırlığı oldukça uzun bir süreye yayılıyor. Yani kararlar  aniden ortaya çıkmıyor. Burada gene sivil tarafın da yalnızca sonuçlar üzerinden gerçekleşen itirazlarını ve eşitlikçi olmayan bir modeldeki katılım talebini de sorgulamak gerekiyor.

Diğer bir konu kültür mirası envanteri/değer sisteminin oluşumu: Plan hazırlık sürecindeki gene ilişkisizlik örneği Büyükşehir tarafından hazırlanan İstanbul Kültürel Miras Envanteri. İçerik elbette ki önemli. Ancak farklı iddialar ve yönetim erkinin dışında sekülerleşmiş bir bilgi üretimi gerektiren değer sisteminin bir kaç danışman eşliğinde kapalı bir süreçte gerçekleştirilmesi koruma anlayışından nasıl bir bakışın hakim olduğunu gösteriyor. Böyle tepeden inmeci bir yaklaşımla,  mimarlık eserlerinin tescil edilerek korunacağını hayal etmek tam da uygulamada tepkisel güdüleri motive eden, nesneleştirici bir yaklaşımla yaratıcılığı felç engelleyen bir uygulama biçimi. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni, Kent Konseyi‘ni, STK’ları biraz sarsmak lazım. Nedir sorunları dile getirmemizi, tartışmamızı ve çözümler geliştirmemizi engelleyen?

 *

İstanbul Bülteni Haziran 2020 sayısı, sayfa: 97.  İhalenin başlığı şöyle: “İstanbul Vizyon Çalışması ve Bütünleşik Mekansal Gelişim Strateji Belgesi Oluşturulmasına Yönelik Araştırma, Veri Toplama, Analiz, Proje ve Yönetim Modeli Çalışmaları Hizmet Alımı İşi”

 

Adana’da üç gündür devam eden yangın kontrol altında

Adana‘nın Kozan ilçesinde önceki gün başlayan ve üçüncü gününe giren orman yangını kontrol altına alındı.

Bölgede bulunan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “ateşin etrafının tamamen çevrilmiş olduğunu” belirtti ve sonbaharda bölgenin ağaçlandırılacağını söyledi. Yangının kasıtlı çıkarılmış olabileceğini söyleyen Baran, konuyla ilgili çok yönlü soruşturma sürdüğünü kaydetti.

Kozan’ın Kuyubeli köyündeki ormanlık alanda, önceki gün öğle saatlerinde üç farklı noktada henüz bilinmeyen nedenle yangın çıkmış, rüzgarın da etkisiyle çevreye yayılmıştı. Bölgeye pek çok itfaiye ekibi sevk edilirken altı mahalle jandarma tarafından boşaltılmıştı.

Yangına, çevredeki belediyelerin itfaiye ekiplerinin yanı sıra Adana Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait iki uçak, 19 helikopter, 35 iş makinesi, 155 arazöz ve 750 personelle müdahale edildi.

 

Belçikalı avukatlar Timtik ve Ünsal’ı desteklemek için açlık grevinde

Belçika’nın Başkenti Brüksel‘de onlarca Belçikalı avukat yaklaşık 200 gündür ölüm orucunda olan cezaevindeki avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal‘ın serbest bırakılması için Türkiye’nin Brüksel Büyükelçiliği önünde eylem yaptı.

Euronews‘in aktardığına göre,dosyayı yakından takip eden yaklaşık 10 Belçikalı avukat 2018 yılından bu yana cezaevinde bulunan Ünsal ile  Timtik’e destek olmak amacıyla açlık grevine girdi.

Yıllardır Türkiye’deki duruşmalara katılan ve durumu yakından takip eden Liege Barosu‘na bağlı Avukat Sibylle Gioe şunları şöyledi:

“Bugün 10 avukat açlık grevi yapıyor. Bizler Ebru Timtik‘i ve Aytaç Ünsal‘ı bu şekilde destekleme kararı aldık. Ebru ile Aytaç, kendileri de açlık grevinde zira rejim tarafından kötü muamele görüyorlar, duruşmalar adil değil, ağır suçlamalarla hapse atıldılar, tek istedikleri adil yargılama. Hayatları tehlikede. Hem kendi hükümetimizi hem sivil toplum örgütlerini hem de Türk hükümetini uyarmak istiyoruz.”

 

International Alliance for Rights and Freedom kurumu üyesi Andy Vermaut ise yaptığı konuşmada, “Bizler halk olarak temel hak ve hürriyetleri savunuyoruz. Söz konusu avukatların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Avrupa neden susuyor ? Erdoğan bütün muhalifleri terörist ilan etti. Avrupa ve Türkiye bağımsız bir hukuk devleti için birlikte el ele çalışmalıdır.” ifadelerini kullandı.

Eylemi organize edenler arasında Belçika’nın Frankofon ve Alman bölgesinde bulunan toplam 8 bin avukatı temsil eden Avocats.be kurumu da bulunuyor.

Adil yargılanma talebiyle ölüm orucunda olan Avukat Ebru Timtik ve Avukat Aytaç Ünsal’ın sağlık durumları hızla kötüleşiyor. Timtik 234, Ünsal ise 203 gündür ölüm orucunda.

Rusya’da muhalefet lideri Alexei Navalny’nin zehirlendiği kesinleşti

Rusya’da muhalefet lideri Alexei Navalny‘nin zehirlendiği kesinleşti. Tedavi altına alındığı Almanya’nın başkenti Berlin‘deki Charite Hastanesi yazılı bir açıklama yaparak Navalny’nin ilk bulgulara göre zehirlendiğini ancak tam olarak maddenin ne olduğunun saptanamadığını belirtti.

Hastane, alınan ilk numunelerin sonucunda muhalif liderin vücudunda “kolinesteraz inhibitörleri” isimli aktif maddeler grubundan birine rastladıklarını söyledi.

Rus lidere “atropin” isimli bir ilaç verdiklerini söyleyen hastane, Navalny’in durumunun ciddi olduğu ancak hayati tehlikesinin şu an bulunmadığını duyurdu.

Ne olmuştu?

Alexei Navalny, seçim öncesi yaptığı şehir turu sırasında Sibirya’dan Moskova’ya uçarken kendini kötü hissetmeye başlamış ve uçağı acil iniş yapmıştı.

Basın sözcüsü Kira Yarmish Twitter üzerinden Navalny’nin içtiği çay sebebiyle zehirlendiğini iddia etmiş ve muhalif liderin yoğun bakıma alındığını duyurmuştu. Navalny, 22 Ağustos’ta Berlin’deki bir hastaneye transfer edildi.

Merkel ve Maas: En ince ayrıntısıyla araştırılmalı

Başbakan Angela Merkel ile Dışişleri Bakanı Heiko Maas ise Navalnıy’ın zehirlenmesine ilişkin ortak açıklama yaptı. AA’nın aktardığına göre açıklamada, “Navalny’nin Rusya’daki siyasi muhalefetteki önemli rolü göz önüne alındığında, oradaki yetkililer şimdi acilen bu suçu en ince ayrıntısına kadar araştırmalı ve bunu tam bir şeffaflıkla yapmalılar.” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada ayrıca Navalnıy’ın zehirlenmesinde sorumlu olanlar hakkında soruşturma açılması ve adalet önüne çıkartılması talep edildi.

 

Yeşil Gündem artık e-maillerinizde…

Bu haftadan itibaren her cuma, o hafta Yeşil Gazete’de yer alan özel haberler, ilgi çekici içerikler, videolar ve yazarlarımızın makalelerinden oluşan bir e-bülten hazırlamaya başlıyoruz. Böylece bütün haftaya Yeşil Gazete’nin vizöründen bakabilecek, hafta içinde kaçırdığınız, atladığınız, arşivlemek istediğiniz içerikleri derli toplu bir halde bulabileceksiniz.

Yakın zamanda yapacağımız anketler yoluyla size gelecek bültenleri ilgi alanınıza göre özelleştirmeniz, yalnızca seçtiğiniz belirli kategorilerdeki haberlere ulaşmanız da mümkün olacak.

Fotoğraflı, şenlikli, kolay anlaşılır ve rahat ulaşılır bültenimizi seveceğinizi; abone olarak ve dostlarınızın aboneliğini cesaretlendirerek, Yeşil Gazete’nin medyadaki ayrıcalıklı pozisyonunu güçlendirmemize destek vereceğinizi umuyoruz.

e-bültenimize abone olmak için giriş sayfamızdaki “Abone Olun” butonuna tıklayarak veya bu link üzerinden kayıt olmanız yeterlidir.

Hoş bulduk!