Ana Sayfa Blog Sayfa 1966

Türkiye’de koronavirüs: Yeni vakalar 1.500’e dayandı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 18 kişinin daha hayatını kaybettiğini, 1443 yeni vaka tespit edildiğini açıkladı. Böylece toplam ölü sayısı 6 bin 139’a, vaka sayısı 259 bin 692’ye yükseldi.
 
Bakan Koca’nın paylaşımı şöyle:
 

“Bugün yapılan yaklaşık 96 bin test sonucu 1.443 yeni hasta tespit edildi. Ağır hasta sayımız 800 civarında. Sağlık çalışanlarımız var gücüyle hastalarımızı iyileştirmeye çalışıyor. Hasta sayımızı düşürecek olan tedbirlerdir. Sonunda yenilen virüs olacak.”

 

Doğu Akdeniz gerginliğini azaltmak için bir öneri: Yeni Schuman Planı

Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları üzerine başlayan Türkiye ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlık uluslararası bir krize döndü. Gerilim hızlı bir şekilde tırmanırken Türkiye yeni bir navtex ilan ederek Oruç Reis sismik araştırma gemisinin Kıbrıs açıklarındaki sondaj çalışmasının dört gün daha süreceğini duyurdu.

Bir yanda ülkelerin karşılıklı gözdağları sürerken bir yandan da sorunun diyalog yoluyla çözülmesi için çeşitli öneriler gündeme gelmeye başladı. Avrupa İstikrar İnisiyatifi’nin (ESI) Başkanı Gerald Knaus’un ortaya attığı yeni bir Schuman Planı önerisi, son günlerde diplomasi kulislerinde en çok konuşulan öneriler arasında bulunuyor.

‘Askeri ihtilaf kimseye fayda sağlamayacak’

Görüşlerini DW Türkçe’ye anlatan Knaus, “Doğu Akdeniz’de, gerilimin daha da tırmanması, askeri bir ihtilaf, ekonomik yaptırımlar kimseye fayda sağlamayacak. Türkiye kadar Yunanistan ekonomisi de krizde, zorda. Bir iki yıllığına doğalgaz arama faaliyetlerine moratoryum uygulanmalı. Kazan-kazan formülü geliştirilmeli. Bu formül de yeni bir Schuman Planı olabilir” görüşünü dile getirdi.

Knaus 2016 yılında Avrupa Birliği ve Türkiye’nin üzerinde uzlaştığı Mülteci Mutabakatı’nın fikrini sunan kişiler arasındaydı.

Schuman Planı ne?

Schuman Planı ya da bir diğer ismiyle Schuman Bildirgesi, AB’nin kurulmasını sağlayan liderlerden, 1948-1952 yıllarında Fransa dışişleri bakanı olarak görev yapmış olan Robert Schuman’ın ismini taşıyor.

Schuman, AB’nin doğum günü olarak da kutlanan, 9 Mayıs 1950’de, Almanya ve Fransa arasında tarihsel gerilim ve anlaşmazlıkların geride bırakılarak, yakın bir iş birliği öngören kömür ve çelik birliğinin kurulmasını sağlayan bildirgeyi kamuoyuna açıklamış, bu bildirgeyle bugünkü AB’nin temelleri atılmıştı.

ESI Başkanı Knaus, Schuman Planı’na benzer bir inisiyatif ile Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin rekabet yerine işbirliğine yönelebileceğini, enerji konusunda alternatif enerji kaynakları için destek sağlanmasıyla da, doğalgaz arama konusundaki gerilimin geride bırakılabileceği görüşünde.

‘AB desteğiyle doğal gaz arama zorunluluğu kalkar’

Schuman Planı’nın da 1950’lerde ana enerji kaynağı olan kömür ile ilgili olduğunu belirten Knaus “Bu plan üzerinde anlaşma sağlanmasıyla, kömür bir ihtilafa yol açmak yerine, ülkeleri bir araya getirdi” dedi. Knaus, AB’nin, Akdeniz ülkelerinin, alternatif enerji kaynaklarına yönelmesine mali destek sağlaması halinde, tarafların doğalgaz aramak zorunda kalmayacağına işaret etti.

Knaus, “AB’nin giderek daha az fosil yakıt kullanma hedefleri varken, küresel ısınma nedeniyle iklim koruma hedeflerine uyulması gerekirken, boru hattı ve doğalgaz gerilimi yaşanması son derece garip. Gaz arama, sondaj faaliyetleri olmazsa gerilim de olmaz. İşte bu konuları, enerji ve diğer uzmanlarla, yetkililerle konuşuyor, analizler yürütüyor, nasıl bir yol haritası olabileceğini araştırıyoruz” şeklinde konuştu.

‘İklim koruma hedeflerine uygun bir plan’

İspanya, Fransa ve İtalya gibi Batı Akdeniz ülkelerinin zaten fosil yakıt sondaj çalışmalarına moratoryum getirdiklerine işaret eden Knaus , “Gaz şu anda çok ucuz, ayrıca uyulması gereken iklim koruma hedefleri nedeniyle ülkelerin önceliği alternatif enerji kaynakları. Çünkü bunlar, daha cazip olmaya başladı” görüşünü dile getirdi.

İhtilafın çözümünde Almanya’nın önemli bir rolü olduğuna dikkat çeken Knaus, “Almanya, Türkiye ile konuşabilen ve konuşmaya da devam eden bir ülke. Ekonomik krizden çıkmasına destek verdiği için Yunanistan’ın da saygı duyduğu bir ülke. Biz çalışmamızda, bölge ülkelerine, bu sondaj faaliyetlerinden vazgeçmeleri halinde AB’nin nasıl bir mali destek sunabileceğine bakıyoruz” diye konuştu.

Bilim insanlarına göre yeşil alanlar ile IQ seviyesi arasında doğru orantı var

Belçika Hasselt Üniversitesi’nin yürüttüğü bir çalışma, yeşil alanlar ile IQ seviyesinin orantılı olduğunu ve çocuklarda davranış bozuklukluklarını azalttığını ortaya koydu.

Diken’in aktardığına göre 10-15 yaş arası 600’ün üzerinde çocuğun dahil edildiği çalışmada mahalledeki yeşil alandaki yüzde üçlük bir artışın IQ seviyesinde ortalama 2.6’lık yükselme sağladığı görüldü. Bu etkinin hem yoksul hem varlıklı semtlerde gözlendiği belirtildi.

‘Yeşil alanlar kıymetli’

Araştırmacılar IQ’daki bu artışın özellikle spektrumun düşük tarafında yer alan çocuklar için çok önemli olduğunu, küçük artışların büyük değişiklikler yaratabileceğini vurguladı.

Üniversite’den çevre epideimyolojisi profesörü Tim Nawrot yeşil alanların insan zihni için önemini şu sözlerle anlattı:

Yeşil alanların hafıza ve dikkat becerileri gibi bilişsel fonksiyonlarımızla bağlantılı olduğuna dair kanıtlar giderek artıyor. Şehir planlamıcıları yeşil alan yatırımlarını öncelik haline getirmeliler. Çünkü çocukları potansiyelini gerçekleştirmeleri için optimal ortamın yaratılması açısından yeşil alanlar çok kıymetli.

Araştırmada parklar, bahçeler, sokaktaki ağaçlar ve diğer bitkilerin dahil olduğu yeşil alanları ölçmek için uydu görüntüleri kullanıldı.

Ortalama IQ puanının 105 olduğu çalışmada çocukların yüzde dördünün 80’nin altında skora sahip olduğu ve bu çocukların daha az yeşil alanların bulunduğu çevrelerde büyüdüğü görüldü. Daha yeşil alanda büyüyen çocukların hiçbiri 80’in altına inmedi.

Davranışsal sorunlarda azalma

Araştırmaya katılan çocuklarda dikkat dağınıklığı ve agresiflik gibi davranışsal bozukluklar da standart derecelendirme ölçeği kullanılarak ölçüldü ve otalama skor 46 olarak bulundu. Yüzde üçlük bir yeşil alan artışı bu davranışsal sorunlarda iki puanlık bir azalma sağladı.

Araştırmacılar çocukların ebeveynlerinin refah ve eğitim seviyelerini de hesaba katarak çocuklarına daha iyi bakım sağlayabilen ailelerin daha çok yeşil alana erişimi olduğu fikrini de büyük ölçüde elemiş oldu.

Yeşil alandaki artışın zeka ve davranışlar üzerindeki bu etkisinin daha az gürültü, stres ile fiziksel ve sosyal aktivite imkanlarının daha çok olmasıyla açıklanabileceği belirtildi.

DSÖ: 172 ülke aşı programına dahil oldu, tünelin sonunda ışık göründü

 
Ghebreyesus, düzenlediği basın toplantısında, koronavirüs aşısının eşit ve adil dağıtımını güvence altına almayı amaçlayan ortak mücadele platformu COVAX’a 172 ülkenin dahil olduğunu açıkladı. Bu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70’inin platforma dahil olduğu anlamına geliyor. Ancak  172 ülke arasında Rusya, Çin ve ABD‘nin olup olmadığı henüz bilinmiyor. 

‘Aşı milliyetçiliği virüse yardım eder’

Oluşturdukları mekanizmanın amacının, 2021’in sonuna kadar en az iki milyar doz güvenli ve etkili aşı sağlamak olduğuna işaret eden DSÖ Başkanı şunları söyledi:  Tünelin sonunda ışık göründü ve geçen hafta dediğim gibi, bunu birlikte yapabiliriz. Aşılar üzerinde araştırma ve geliştirmeye toplu olarak yatırım yaparken, şu anda bu virüsü kontrol altına almak için elimizdeki araçları da kullanmamız gerekiyor.”
 

Halen dokuz aşı adayının olduğu, güvenli ve etkili bir aşı için çalışmaların devam ettiği bilgisini paylaşan Ghebreyesus, Hatta şimdi dört ayrı üretici ile görüşmeler devam ediyor. Bir dizi aşı, şu anda klinik araştırmaların son aşamasında” diye konuştu.

“Aşı milliyetçiliği, sadece virüse yardım eder” ifadelerini kullanan Ghebreyesus,  COVAX sayesinde düşük,orta ve yüksek gelirli ülkelerin tamamının güvenli ve etkili bir aşıya aynı zamanda erişim sağlayacağını vurguladı. 

DSÖ geçen hafta aralarında Türkiye‘nin de olduğu üye ülkelere COVAX’a davet ve çağrı mektubu göndermişti. Ülkelerin COVAX’a katılmaları için 31 Ağustos’a kadar bunu teyit etmeleri gerekiyor.  

İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Meksika, Norveç, Fas, Suudi Arabistan, İspanya, Güney Afrika, Belçika ve Avrupa Komisyonu, COVAX aşı çalışmalarının da yer aldığı ‘ACT-Accelerator’ programına geçen hafta dahil olmuştu. 

‘ABD’nin plazma tedavisi için çok az kanıt var’

Basın toplantısında ABD’nin koronavirüs hastaları için plazma tedavisine verilen acil durum onayı da soruldu. DSÖ yetkilisi Dr. Soumya Swaminathan, bu yöntemin güvenli ve etkili olduğunu gösteren ‘çok az kanıt’ bulunduğunu belirterek şunları söyledi:

“Denemeler nispeten küçük çaptaydı ve bazı durumlarda sonuçlar bazı faydalara işaret etse de veriler kesinlik kazanmadı. Durumu takip ediyoruz.” 

Üç yılda 1 milyon 484 bin 257 kişi deneme süresi sonrası işsiz kaldı

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in ülkedeki işsizlik sorununun ulaştığı boyuta dikkat çekmek için verdiği soru önergesi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından yanıtlandı.

Bakan Selçuk verdiği yanıtta yalnızca 2017 ve 2019 yılları arasında “Deneme süreli iş sözleşmesinin işverence feshi” olarak bildirilen sigortalıların sayısının 1 milyon 484 bin 257 olduğunu açıkladı.

‘Gerçek işsizlik rakamları 10 milyonu geçiyor’

Evrensel’de yer alan habere göre Gürer verilen yanıta ilişkin değerlendirmesinde “Ülkemizde gerçek işsizlik rakamlarının, geniş tanımlı 10 milyondan fazla olduğu biliniyor. Her üç gençten biri işsiz. Üniversiteyi bitiren her dört gençten biri artık iş bulamayacağını tahmin ederek İŞKUR’a bile müracaat etmiyor. İşsizlik sorunu çığ gibi büyüyor. İnsanlar işsizlikten bunalıma giriyor. Sürekli işçilik yerine günlük yevmiyeli işçiliğe dahi razı hale geldi” dedi.

Gürer 3 yıl içinde 1.5 milyon kişinin, deneme süresi sonunda işten çıkarılmasının ayrıca üzerinde durulması gereken bir durum olduğunu belirterek gerekçe ve nedenlerinin irdelenmesi gerektiğine dikkat çekti. Bu verilerin “İşe al, dene, at” olarak ele alınamayacağını belirten milletvekili, konunun çok boyutlu bir şekilde incelenmesinin de şart olduğunu belirtti.

Gürer, deneme süresince, çalışanların TÜİK verilerine nasıl yansıdığının da açıklanmasını istedi.

‘İktidar işsizliğe çözüm üretmiyor’

Türkiye’de işsiz sayısının bazı Avrupa ülkelerinin nüfusundan fazla olduğuna dikkat çeken Gürer, “İşe girdikten sonra deneme süresi bitiminde işten çıkarılanların sayısı, üç yılda bazı Avrupa ülkelerindeki toplam çalışan sayısından daha fazla. Üretimin düştüğü, tüketim ve ithalata dayalı bir ekonominin uygulandığı Türkiye’de, işsizlik sorununun daha da vahim boyutlara ulaşacağını görmek olmasıdır. İktidar, sorunu çözmenin değil zamana yayarak günü kurtarmanın peşindedir” dedi.

Üniversite mezunu işsiz sayısında da ciddi artış olduğunu belirten Gürer,  “Görünen o ki, işsizlik konusunda iktidarın planlı bir çözüm önerisi yoktur. Ayrıca deneme süresi geçici işçilik alanı olarak kullanılmakta olup güvencesiz, sendikasız ve düşük ücretli çalışmayı olağanlaştıran bu anlayışın da önü kesilmelidir. Nasıl olur da 1.5 milyon kişi 3 yılda deneme sürecinde başarılı bulunmayıp işten çıkarılır? Bu başlı başına bir araştırma konusu olacak öneme sahiptir” ifadelerini kullandı.

 

ABD kıyılarına çifte fırtına yaklaşıyor: Binlerce kişi tahliye edildi

Haiti, Küba ve Dominik Cumhuriyeti‘nde hasara ve can kayıplarına yol açan Marco kasırgası ile tropik Laura fırtınası, ABD kıyılarına yaklaşıyor.
 
Farklı yönlerden gelerek ülkenin güneyinde kesişmesi beklenen fırtınalar şimdiden binlerce kişiyi yerinden etti. Marco kasırgasının Louisiana eyaletine bugün ulaşması beklenirken Laura’nın Perşembe günü Teksas eyaletinde etkili olacağı tahmin ediliyor. Ancak Laura’nın doğuya doğru yay çizmesi durumunda, tarihte ilk kez Louisiana eyaleti iki fırtınayı peş peşe yaşayacak.

‘Sular iki metreye yükselebilir’ uyarısı

BBC‘nin aktardığına göre, ülkenin güneyindeki kıyı bölgelerinden binlerce kişi tahliye edildi. Louisiana ve Mississippi kıyılarında suların iki metreye kadar yükselebileceği uyarısı yapıldı.
 

 

ABD Başkanı Donald Trump, Louisiana’yı afet bölgesi ilan etti. Yoğun yağışların etkisindeki Porto Riko da Cumartesi günü afet bölgesi olarak ilan edilmişti.

Laura’nın etkisine girmesi beklenen Florida‘da da teknelerde ve karavanlarda yaşayanlar için zorunlu tahliye emri çıkarıldı.

Milyonlarca kişiyi etkiledi

ABD kıyılarına doğru seyreden fırtınalar, şimdiye kadar geçtikleri Karayip ülkelerinde büyük hasara yol açtı. Dominik Cumhuriyeti‘ni vuran Laura fırtınası üç kişinin ölümüne neden olurken milyonlarca kişiyi elektriksiz bıraktı.
 

fırtınada deniz

Pazar günü şiddetini artıran Marco kasırgası, saatte 120 kilometre hızında rüzgarlara neden oluyor.

Laura da kasırgaya dönecek

ABD’nin dördüncü büyük şehri Houstan’a doğru ilerlemesi beklenen Laura’nın Çarşamba günü şiddetini artırarak kasırgaya dönüşeceği tahmin ediliyor.

Ülkeyi arka arkaya vurması beklenen fırtınalar nedeniyle ABD Ulusal Kasırga Merkezi uzun süreli risk uyarısında bulundu. ABD Sahil Güvenliği de New Orleans limanında demirleyen gemilerin bölgeyi terk etme planı yapmalarını istedi. 

Abdullah Aysu’nun yeni kitabı çıktı: Osmanlı’da Tarım Politikaları

Abdullah Aysu’nun yeni kitabı “Osmanlı’da Tarım Politikaları” Yeni İnsan Yayınevi’nden çıktı. Yayınevinin Yeşil Politika Kitaplığı’na eklediği kitapta Aysu, Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyo-politik tarihini toprağı kılavuz edinerek okuyuculara aktarıyor.

Sendikalı bir çiftçi ve yazar olan Aysu, kitabında altı yüzyılı aşkın bir süre hüküm süren ve merkezinde tarımın yer aldığı Osmanlı Devleti’nin kuruluş, yükseliş ve çöküş dönemlerini tarım üzerinden anlatıyor.

‘Tarımla yükselip tarımla çöken bir devlet’

Toplam 18 bölümden oluşan kitapta Abdullah Aysu, Osmanlı’nın ilk yıllarında toprak düzeninin yaklaşık olarak eşit ölçekte olması üzerinde duruyor ve toprakta özel mülkiyetin bulunmamasının etkilerini sorguluyor.

Özel mülkiyet eksikliğinin sömürünün olmaması anlamına gelmediğini savunan Aysu, her dönemde Osmanlı’da üretenlerin sırtından geçinen sınıflar olduğunu ortaya koyuyor. Toprakta daha önce olmayan kişisel mülkiyetin kendisini gösterdiği yükseliş dönemiyle beraber düzenin sarsıldığını belirten yazar şu tespiti yapıyor:

Özel mülk sahiplerinin köylüyü sömürmesiyle toprakları her geçen gün büyüdü, reayanın ise toprağı küçüldü, bazı reaya topraksız bile kaldı.

Arka kapak tanıtımında “Bu kitap bir tarih araştırması değil. Osmanlı’ya biraz sosyal, biraz politik bir nazar atan bir çalışma” şerhinin düşüldüğü eserde,  aslında geçmişte, yani Osmanlı’da yapılan hatalardan Cumhuriyet döneminde ne kadar ders alındığı sorgulanıyor.

Tam da bu nedenle İngilizlerin öncülüğünde yabancı ticaret burjuvazisinin tarım düzenini alt üst edecek şekilde Osmanlı pazarına giriş yaptığı İmparatorluğun son yıllarının anlatıldığı kısım büyük bir önem arz ediyor. İngilizlerin devlet katında kopardığı imtiyazlar, onları takip eden Batılıların tütün tarımını düzenleyip vergilendirmek için kurduğu Reji İdaresi ve alacak tahsilatçılığı yapan 20 bin çiftçinin katili Kolcular…

Osmanlı’da tarım kooperatifçiliği

Kitapta derinlemesine incelenen bu konular Osmanlı toplumunun hafızasına kazınan acı hatıralardan ibaret değil. “Osmanlı’da Tarım Politikaları” adlı eseri diğer tüm benzerlerinden ayıran en önemli noktaysa tarihin tozlu sayfalarına itilen İmparatorluğun tarım kooperatifçiliği deneyimine atfettiği önem. Abdullah Aysu, Osmanlı Anonim Aydın İncir ve Himaye-i Zürra Şirketi’ni ve Vali Rahmi Bey’i dışa bağımlı tarım politikalarına karşı cesaret örnekleri olarak okuyuculara sunuyor.

Abdullah Aysu’nun çalışması geçmişi hatırlatarak, gelecekte sömüren zalimlerin olmayacağı bir dünyanın umuduyla, okuyucuları tarihin tekerrürüne karşı uyarıyor.

Osmanlı tarihine ilginin tavan yaptığı bir dönemde, Yeni İnsan Yayınevi etiketiyle raflarda yerini alan “Osmanlı’da Tarım Politikaları” adlı eser, İmparatorluğun alternatif tarihine ilgi duyanların kayıtsız kalamayacağı bir eser.

Abdulllah Aysu kimdir?

Abdullah Aysu, 1954 yılında Ankara’da doğdu. Çiftçilik ile uğraşan bir ailenin sekiz çocuğundan birisidir. Beş yıllık eğitimini aldığı zirai öğrenimle beraber 39 yıldır tarımla uğraşmaktadır. Tarım Bakanlığı’nda yedi yılı aşkın süre çalışmış, 12 Eylül 1980’den sonra bakanlıktan ayrılmak durumunda kaldı. Türkiye Ziraatçılar Derneği İstanbul Şube Başkanlığı, Türkiye Tarımcılar Vakfı Genel Başkanlığı yaptı. Hububat Üreticileri Sendikası (HUBUBAT-SEN) ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu(ÇİFTÇİ-SEN) Kurucu Genel Başkanlığı’nı yürüttü.

İktisat fakültesi mezunu olan ve çeşitli uluslararası konferanslarda tarım, gıda ve ekoloji üzerine sunumlar yapan Aysu, Türkiye’de Tarım Politikaları (2001), Tarladan Sofraya Tarım (2002), Avrupa Birliği ve Tarım (2006), Küreselleşme ve Tarım (2008), Topraksızlar 25 Yaşında (2010), Modern Dünya’da Tarım ve Özgürlük, MST- Topraksız Kır İşçileri, İki Damla Hayat: Su ile Kooperatif adlı kitapların yazarı. Birgün Gazetesi ve bianet’te yazıları yayımlandı. Özgür Gündem ve karasaban.net’te tarım, gıda ve ekoloji üzerine haftalık yazılar üretti. Hâlen Yeni Yaşam Gazetesi’nde ekoloji ve tarım üzerine haftalık yazılar yazıyor.

Berlin Film Festivali, ödüllerde cinsiyet ayrımı yapmaya son veriyor

Berlin Film Festivali gelecek yıldan itibaren oyunculuk ödüllerinde cinsiyet ayrımı yapmama kararı aldı. 

Berlinale, yarışmada Uluslararası Jüri tarafından verilen ödülleri yeniden düzenledi. Buna göre, ilk kez performans ödülleri cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir şekilde tanımlanacak ve En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ödülleri yerine, “En İyi Performans için Gümüş Ayı” ve “En İyi Yardımcı Performans için Gümüş Ayı” verilecek. 

Bianet‘in aktardığına göre, Berlinale’den yapılan açıklamada, “Oyunculuk alanındaki ödülleri cinsiyete göre ayırmamanın, film endüstrisinde toplumsal cinsiyet duyarlılığı için bir sinyal oluşturduğuna inanıyoruz” denildi. 

Buna ek olarak festivalde, “Gümüş Ayı Jüri Ödülü” adıyla yeni bir ödül kategorisi oluşturuldu.

Nazi Almanyası’nda görev yapan Bauer adına verilen ödül kaldırıldı  

Bu arada festivalin 1951-76 yılları arasında ilk direktörlüğünü yapan Alfred Bauer adına verilen Alfred Bauer Ödülü‘nün de tamamen kaldırıldığı açıklandı.

Almanya’da haftalık olarak yayımlanan Die Zeit gazetesi, Alfred Bauer’ın Nazi Almanyası döneminde “Nazi film bürokrasisinde üst düzey bir görevli” olduğunu ortaya çıkaran bir makale yayımlaması üzerine Berlinale geçen şubat ayında, “sinema sanatına yeni bakış açıları getiren” bir filme verilen Alfred Bauer Ödülü’nü askıya alacağını belirten bir açıklama yapmıştı.

Festival bununla ilgili bir uzman kadroya yaptırılan tarihi bir araştırmayı yaz sonunda bir rapor haline açıklayacağını duyurdu.

Ekoloji Birliği: 766 sahanın maden işletmesine açılması için ihale süreci başladı

Ekoloji Birliği ülke çapındaki 766 sahanın maden işetmesine açılması için başlatılan ihale sürecine ilişkin yazılı bir açıklama yayınladı. Yapılan açıklamada söz konusu ihalelerin iptali istemiyle dava açacakları belirtildi.

Açıklamada “Bizler toprağımızı, suyumuzu zehirleyecek; tarımı yok edecek; dağların, ormanların yok edilmesiyle iklim değişikliğine neden olacak bu ihalenin iptal edilmesini istiyoruz” ifadeleri kullanıldı.

‘Yaşam alanları sermayenin pazar alanı oldu’

Ülke çapında ekolojik yıkımların hız kesmeden devam ettiğine vurgu yapılan açıklamada “Tarım arazileri, ormanlar, meralar; dereler, dağlar bir bir yok ediliyor. Maden işletmeleri, HES’ler, RES’ler, JES’ler, BES’ler, GES’ler, termik ve nükleer santraller, taş ocaklarıyla doğa ve yaşam alanları sermayenin yeni pazar alanları oldu” denildi.

İklim değişikliğinin hızlanmasının, halk sağlığının, tarım arazilerinin yok edilmesinin ve insanların göçe zorlanmasının iktidarın ve şirketlerin umurunda olmadığı belirtilen açıklamada    Karadeniz dağlarından Kazdağı’na, Murat Dağı’ndan Munzur’a, Ege’den Akdeniz’e, Güneydoğu’dan Trakya’ya her taraf talan ediliyor. Şu an topraklar, sular kirletilmiş ve gelecek risk altında. İklim değişikliği tehlikeli biçimde devam ediyor” ifadeleri kullanıldı.

Son olarak maden sahası için 766 sahanın ihaleye çıkmasına değinilen açıklamada “Yeraltının talan edileceği, yer üstünün yok edileceği bir süreç yaşanacak. Kabul etmiyoruz. Yerin üstü “ALTIN”dan değerlidir. Yerin üstü hepimize yeter, gelecek kuşakların emaneti olan topraklar korunmuş olur” ifadeleri yer aldı.

Sabancı Vakfı 5. Kısa Film Yarışması’nın bu yılki kanaat önderi Tamara Kotevska

Bu sene iklim krizini konu alan Sabancı Vakfı 5. Kısa Film Yarışması‘nın bu yılki kanaat önderi Makedon yönetmen Tamara Kotevska oldu.

Kotevska’nın iklim değişikliğinin önemini anlattığı video mesajı şu şekilde:

İnsanın açgözlülüğü doğayı dönüştürüyor. İnsanlar şunu anlamalı ki, iklim değişikliği bizim davranışlarımızın doğrudan bir sonucu ve davranışlarımızın bedelini geleceğimizle ödemeye devam edeceğiz. Unutmayın, bir kişi kuralı bozduğunda bunun bedelini herkes öder.

‘Genç yönetmenlere ilham verecek’

Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması ile toplumsal sorunlara dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için sanatın gücünü kullandıklarını belirten Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan, Kotevska’nın seçilmesiyle ilgili olarak şunları söyledi:

Kotevska kısa filmlerini çekmeye hazırlanan genç yönetmenlere ilham verecek. Kotevska, doğanın gücünü, insan ve doğa arasındaki dengeyi odağına alan özgün çalışmalarıyla tanınıyor. Bu yıl onun ilhamıyla tüm genç yönetmenlere ‘İklim Değişikliğini Kim Çekiyor?’ sorusunu yöneltiyoruz.

Kısa Film Yarışması Sanat Yönetmeni Zeynep Atakan ise Kotevska’nın “motivasyon verici ve çağdaş bir kanaat önderi” olduğunu belirtti.

Ödüllü yönetmen

Tamara Kotevska, Trice Films ve Skopje the Faculty of Dramatic Arts destekli mezuniyet belgeseli Studants (49’) ile Tirana Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde En İyi Balkan Filmi Ödülü’nü kazandı. Hem yazarı hem de ortak yönetmeni olduğu, ilk ekoloji konulu belgeseli UNDP destekli Lake of Apples (27’), Belçika’nın Namur şehrinde düzenlenen Festival International Nature’da, Prix de l’environnement (2017) ödülünü ve Çek Cumhuriyeti’nin Brno şehrinde düzenlenen T Film Festivali’nde Perseus ödülünü aldı. Bir senede çekilen bu belgesel, dünyanın en eski tatlı su göllerinden biri olan ve çoğu bu ekosisteme özgü 2.000’den fazla bitki ve hayvan türü için bir yaşam alanı sağlayan Balkanlarda yer alan Prespa Gölü’nün değişen servetlerini konu alıyor.

Kuzey Makedonya’da üç sene yaşayan Kotevska, bu dönemde yaban arıcısı olan Hatice Muratova’nın hayatına odaklanan Bal Ülkesi (Honeyland) belgesel-filmini yönetmen Ljubo Stefanov’la birlikte çekti. Bir kadının yaşamını merkezine alan belgesel-film, Kuzey Makedonya’daki ekolojik dokuyu da gözler önüne seriyor. Dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nden ödülle dönen belgesel hem En İyi Belgesel hem de En İyi Uluslararası Film kategorisinde ABD’nin Akademi Ödülleri’nde (Academy Awards) Oscar adaylığı kazanan ilk film oldu.

Son başvuru tarihi 20 Kasım

Sabancı Vakfı 5. Kısa Film Yarışması için başvurular 20 Kasım 2020’ye kadar devam edecek. Yarışmaya başvuracak eserlerin en fazla 5 dakika uzunluğunda olması ve iklim değişikliği konusunu ele alması gerekiyor. Eserler, öncelikle ön jüri tarafından değerlendirilecek ve finale kalan en az 10 en fazla 15 eser arasından jüri son değerlendirmeyi yapacak.

İklim değişikliğinin nedenlerini, hayatımızdaki etkilerini ve bu konuda yapılması gerekenleri en iyi şekilde sunan, kriterlere uyan, akılda kalıcı ve yaratıcı bulunan eserlerin birincisine 20 bin TL, ikincisine 15 bin TL, üçüncüsüne 10 bin TL ödül verilecek. Yarışmaya www.kisafilmuzunetki.org adresinden başvurulabiliyor.