Ana Sayfa Blog Sayfa 1772

Yeni tehdit: Biyokütle santralleri

Ülkemizde sayıları son birkaç yıl içinde giderek artan biyokütle santrallerine dair tartışmalar artarak devam ediyor. Şu ana kadar gerek özel sektörün gerekse belediyelerin 100’e yakın biyokütle ve biyogaz tesisi kurmaları teşvik edilip izin verilirken, tesislerin kurulduğu bölgelerde yaşayanlar ise santrallerin doğaya ve insan sağlığına zararlı olduğunu belirtiyor. Doğada bulunan çeşitli atıklar ve sanayi atıklarının yakılarak elektrik üretilmesine yarayan biyokütle ve biyogaz santrallerini atık yönetiminde bir devrim ve geri dönüşüm metodu olarak görüp savunanların sayısı ülkemizde hiç de az değil. Oysa biyokütle ve biyogaz santrallerinin düşünülenin aksine termik santrallerden işletme açısından daha maliyetli ve çevre ile insan sağlığı açısından daha zararlı olduğunu belirten çok sayıda bilimsel çalışma var.

Biyogaz tesisleri organik atıkların oksijensiz bir ortamda çıkarttıkları çok güçlü metan gibi gazları toplayıp yakarak elektrik üretiyor. Metan gazının yakılarak elektrik üretimi sırasında ortaya çıkan CO₂ gazı ise atmosfere bırakılıyor. Bu nedenle birçok iklim bilimci ve çevre mühendisi biyogaz santrallerine CO₂’den 23 kat daha fazla etkili bir sera gazı olan metanı CO₂’ye indirgediği için günümüzde olumlu bakmakta…

Biyokütle tesisleri ise temelde atık yakma tesisleri… Genelde termo-kimyasal yöntemi seçen bu tesisler atıkları yakarak elektrik elde etmekte… İşte temel sorun bu tesisler nedeniyle çıkıyor. Çok sayıda bilimsel araştırmaya göre ‘biyokütle santralleri kömürlü termik santrallerden daha fazla atmosfere CO₂, partikül madde, CO, NO₂’ bırakıyor. Bu nedenle ciddi hava kirliğine yol açarak insan sağlığı üzerinde tehdit oluşturuyor. Üstelik bu santraller atıkları yakmak için kömürlü termik santrallerden çok daha fazla enerji tüketiyor, bu nedenle verimliliği de oldukça düşük…

Biyokütle santralleri ve çöp ithalatı ilişkisi

Peki, ülkemizde neden bir anda bir merkezden işaret verilmişçesine gerek belediyeler, gerekse özel sektör tarafından biyokütle tesisleri kurulmaya ve ‘kentin çöplerini yakarak şu kadar eve elektrik sağlıyoruz’ benzeri bu tesislerin reklamı yapılmaya başlandı? Başlangıçta bu yaklaşım kulağa hoş gelse de gerçekler çok farklı.

Aslında sorunu biraz geriye giderek düşünmekte fayda var. Türkiye son yıllarda yurtdışından çöp ithalatını artırmıştı. Hatta ülkemiz Çin ve bazı Güney-Doğu Asya ülkelerinin evsel ve sanayi atığı ithalatına kısıtlamalar getirmesi üzerine dünyada en çok çöp ithal eden ülke durumuna gelmişti. Türk Tabipleri Birliği 06.11.2018 tarihinde yayınladığı bir basın bildirisiyle çöp ithalatı konusunda kamuoyunun dikkatini çekmiş ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bunun nedenlerini sormuştu.  Peki, hiç düşündünüz mü diğer ülkeler ihracatla çöplerinden kurtulmaya çalışırken biz niye bu çöpleri alıp biyokütle tesislerinde yakmaya kalkıyoruz? Bu çöpler zararsız olsa, ülkelerin ekonomisine katkısı olacak olsa o ülkeler bu çöpleri diğer ülkelere göndermez; değil mi?  Demek ki getireceği kar çevreye vereceği zararı karşılamıyor…

Üstelik ülkemizden çok önce biyokütle santralleri kuran bazı Avrupa Birliği ülkeleri, İngiltere, Tayland ve ABD günümüzde bu santrallerin özellikle hava kirliliği üzerine etkilerini tartışıyor. Hatta bu ülkeler yeni biyokütle santralleri kurmadıkları gibi kurulu santrallerini de kapatıyorlar ve evsel ve sanayi atıklarıyla, tıbbi atıklarını bizim gibi ülkelere göndermeye çalışıyorlar.

Enerji: Hangi alanlar ve kim için? 

Biyokütle santralleriyle ilgili Tayland’da yapılan bir çalışma bu santrallerin çevresinde yaşayanların sağlığı konusunda bazı acı gerçekleri ortaya koydu. Bu santrallerin yakınlarında yaşayanlarda kaşıntı/kızarıklık, göz tahrişi, öksürük, burun tıkanıklığı ve alerjik belirtiler ile kronik obstrüktif akciğer hastalığı görülme sıklığında, daha uzakta yaşayanlarla karşılaştırıldığında 2.4 ile 2.7 kat artış görülmüş. Araştırmayı yapan Tayland Naresuan Üniversitesi araştırmacılarına göre “biyokütle santrallerinden kaynaklanan kirlilik, yakınında yaşayanlar için önemli bir sağlık sorununa neden olabilir. Ayrıca biyokütle santrallerinin yarattığı kirlilik bitkileri ve tarımı da olumsuz etkileyebilir.”

Türkiye kömürlü termik santrallerden ve onun yarattığı başta sera gazı emisyonları ve hava kirliliği gibi çevre kirliliklerden kurtulmaya çalışırken diğer bir hataya düşmemeli. Son yıllarda Avrupa’nın çöpünün ithal edilerek ‘hammadde’ gereksinimi karşılanan,  torba yasalara eklenen maddelerle kurulmaları ve işletilmeleri teşvik edilen biyokütle santrallerinden yol yakınken vazgeçilmeli. Yurt dışından her türlü çöpün ithali kesin olarak yasaklanmalı. Ayrıca biyokütle santrallerinin kurulmasından vazgeçilirken biyogaz santrallerinin ise kurulmadan önce mutlaka çevresel ve sağlık etki değerlendirme çalışmaları yapılmalı…

En önemli nokta ise başta üniversiteler ve ilgili meslek odaları olmak üzere tüm taraflarla bir yuvarlak masa çevresinde buluşularak bir an önce “Türkiye’nin enerji politikaları ve gelecek için enerji planlaması”  tartışılmalı.  Bu tartışmalar enerjinin hangi alanlar için, kimler için gerekli olduğu konuları ile başlanmalı ve özellikle de bu tartışmalarda enerji kullanımı yoğun sanayi dallarının niçin ülkemizde yoğunlaştığı, bunda kimin yararı olduğu sorusunun yanıtları aranmalı. 

Bulunan çözüm kesinlikle merkezine kapitalizmi ve para kazanma hırsını değil, insanı ve doğayı koymalıdır. Aksi halde kapitalizmin yarattığı tüketim alışkanlıklarının ve kar hırsının esiri olursak ekosistemleri ve onun bir parçası olan insanı bitiren tehditlerin, kömürlü termik santral- biyokütle santrali olayında olduğu gibi adı değişir ama kendisi bitmez…

RSF: Dünyada 387 gazeteci hapiste, Türkiye basın özgürlüğünde 154’üncü sırada

Sınır Tanımayan Gazeteciler‘in (RSF) 2020 yılı için hazırladığı rapora göre dünya genelinde 387 gazeteci mesleği nedeniyle cezaevinde bulunuyor. Türkiye, raporda bulunan 180 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü listesinde 154’üncü sırada yer alıyor.

Tutuklanan kadın gazeteciler yüzde 35 arttı

Dünya çapında hapisteki kadın gazetecilerin sayısı 42 olarak açıklanırken, kadın gazetecilerin toplam tutuklu gazetecilere oranında geçen yıla göre yüzde 35’lik artış kaydedildiği kaydedildi.

Kadın gazetecilerin çoğu ağustos ayındaki tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Belarus‘ta (4) ve koronavirüs krizinin ifade özgürlüğüne baskıda belirgin bir artış getirdiği Çin (2), İran (4), Mısır (3), Kamboçya (2), Vietnam ve Guatemala‘da tutuklandı.

Kadınlar artık tutuklu gazetecilerin yüzde 11’ini oluşturuyor.

Türkiye’de 13 gazeteci ‘gazetecilikten’ hapiste

RSF verilerine göre Türkiye’de 1 Aralık itibarıyla 13 gazeteci mesleklerinden dolayı cezaevinde bulunurken, mesleği dışındaki gerekçelerle tutuklanan ya da tutuklanma gerekçesi net olmayan vakalar rakamlara yansıtılmıyor. Türkiye, RSF’in 180 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü listesinde 154’üncü sırada bulunuyor.

Rapora göre Covid-19’un yayılma döneminde (Mart-Nisan-Mayıs) gazetecilere yönelik keyfi tutuklamalarda dört katlık bir artış yaşandı.1 Şubat’tan bu yana gazetecilikle doğrudan bağlantılı 300’den fazla basın özgürlüğü ihlali yaşandı. Dünya çapında 130’u aşkın gazeteci koronavirüs pandemisiyle ilgili yaptığı haberler nedeniyle tutuklanırken, bu gazetecilerden en az 14’ünün şu an hâlâ cezaevinde bulunduğuna dikkat çekildi.

1 Aralık itibarıyla tutuklu beş gazetecinin ise idam cezasıyla karşı karşıya olduğu bildirildi.

Rapora ilişkin RSF’nin internet sitesinde görüşlerine yer verilen Genel Sekreter Christophe Deloire, “Yaklaşık 400 gazeteci, yılbaşı kutlamalarını sevdiklerinden uzakta, hayatlarını tehlikeye atan koşullarda, hapishanelerde geçirecek” dedi.

Siyanür havuzundaki sızmayı önleyemeyen maden şirketi ikinci bir tesis kurmak istiyor

Niğde Ulukışla Tepeköy‘de altın arama işlemi yapan Gümüştaş Madencilik, siyanür havuzundaki sızmayı önleyememesi bölgede tarımla uğraşan köylüleri zor durumda bıraktı.

Öte yandan, maden şirketi bölgede ikinci bir tesis kurmak istiyor ve insan sağlığını tehdit eden herhangi bir sorunun olmadığını iddia ediyor.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlı da Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde (TBMM) yaptığı konuşmada konuyu gündeme taşıdı.

İkinci tesis kurulmak isteniyor

Konuyla ilgili köy muhtarlığı adına açıklama yapan avukat Fahri Ertul, bölgede ikinci tesis kurulmak istendiğini belirtip şunları söyledi:

Niğde Ulukışla Tepeköy’de faaliyetlerini sürdüren Gümüştaş Madenciliğin patlayan siyanür havuzu sonucu, tarım arazilerine siyanürlü su sızması ve kurulmak istenen ikinci cevher ayrıştırma tesisi ile alakalı olarak 2019 yılı Haziran ayı itibari ile Tepeköy Muhtarlığı’nın 29 Kasım 2019 tarihinde Ulukışla Cumhuriyet Başsavcılığı ve Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtası ile yapmış olduğu şikayet ve başvuru ile cevher ayrıştırma havuzunda siyanürlü sızıntıları olduğu tespiti yapılmıştır. Bununla beraber kurulmak istenen siyanürle ikinci cevher ayrıştırma tesisini istemeyen Tepeköy halkı güven kaybından dolayı bu fabrikayla idari işlemleri yargıya taşımıştır.”

Fotoğraf: Tepeköy köylüleri

Hukuka aykırı bulundu

Ertul, açıklamasında ikinci tesisin kurulumuyla ilgili isteğin yargıya taşındığını, yapılan keşif ve bilirkişi raporuna göre hukuka aykırı olduğunun tespit edildiğini belirterek şunları söyledi:

İkinci cevher ayrıştırma tesisinin kurulumu ile ilgili Niğde İl Özel İdare Başkanlığı tarafından yapılan imar revizyonu Aksaray İdare Mahkemesinde yargıya taşınmış, yapılan keşif ve akabinde hazırlanan bilir kişi heyeti raporu ile revizyon işleminin hukuka aykırı olduğuyla ilgili rapor tanzim edilmiştir. Siyanür havuzlarından tarım arazilerine sızan su ile ilgili olarak Ulukışla Cumhuriyet Başsavcılığı ile Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından tayin edilen bilirkişilerin hazırladığı raporlar ile sızan suda siyanür ile ağır metallerin olduğuna dair rapor ilgili mahkemelere ulaşmıştır. Mahkeme süreci devam etmektedir. Bu çevre katliamının devam etmesi halinde Tepeköy halkına ve çevreye telafisi mümkün olmayan zararlar açacağı görülmektedir.”

‘Böyle bir sorun yok’

Gümüştaş Madencilik yetkilisi Ali Türkistanlı konuyla ilgili iddialara yönelik bir açıklama yaptı ve iddia edildiği gibi problemlerin yaşanmadığı söyledi:
İddianın kendisi sahiplerine aittir. Böyle bir sorun yoktur ve tamamen asılsızdır. Çünkü burası bir teknik işletme. Dedikoduya ya da oldu olmadı tartışmasına gerek yok. Ölçümler var. Bakanlıkların ve bizlerin ölçümleri var. Bu ölçümlerimizin sonucunda herhangi bir sorun görmüyoruz ve olmadı. Bundan sonra da olmaz diye düşünüyoruz. Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki insan sağlığını tehdit eden herhangi bir şey yok. Hatta bunun içerisinde şunu da söyleyebiliriz. Bu tesis dün kurulmuş bir tesis değil, 10 yıldan beridir burada çalışmakta. 10 yıl içerisinde kötü bir hikayesi olsa mutlaka duyardınız.”

İBB’den Paris Anlaşması’na destek: Saraçhane binası yeşil ışıkla aydınlatıldı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Paris Antlaşması’nın beşinci yıldönümünü Saraçhane’de bulunan belediye binasında kutladı. C40 şehirleri ile birlikte ortak gerçekleşen etkinlikte İBB binası yeşil ışıkla aydınlatıldı.

Aralarında İstanbul’un bulunduğu; Paris, New York, Los Angeles, Rio de Janeiro, Barselona ve Seul dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki toplam 17 şehir, simgesel yapılarını yeşil renkte aydınlatarak; dünyanın 40 mega kentinin oluşturduğu C40 İklim Liderlik Grubu’nun organize ettiği etkinliğe katıldı.

Paris Anlaşması’na küresel destek

Etkinlik, iklim değişikliğiyle mücadele için 2015 yılında imzalanan ve 195 ülke tarafından kabul edilen Paris Anlaşması’nın beşinci yıldönümünü kutlamayı amaçlıyor. Böylece İstanbul Paris Anlaşması’na verilen küresel destekte yerini aldı.

ABD Başkanı Donald Trump, 2017’de Amerika Birleşik Devletleri’ni Paris Anlaşması’ndan çekme niyetini açıkladıktan sonra, dünya çapında 50’den fazla şehir, anlaşmaya verdikleri desteği teyit etmek için sembolik yapılarını yeşil renkle aydınlatmıştı. O tarihten bu yana etkinlik devam ettiriliyor.

 

Avrupa Yeşil Mutabakatı, yeni bir mutabakat mı?

İklim değişikliği ve ekosistemdeki kötüleşme, dünya için büyük bir tehdit olmaya devam ederken, Avrupa Birliği (AB) tarafından kapsamı ve öncelikleri tanımlanan ‘yeni’ bir mutabakat bir süredir tartışmalara konu oluyor: Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM).

AYM, refahı azaltmadan düşük karbon ekonomisine geçişi, daha temiz hava ve su ile daha iyi hayat koşullarını hedefleyen, aslında yıllarca süren bir çabanın sonucu olup hedeflediği öncelikler eski, sadece adı yeni olan bir mutabakattır. AB sınırları içinde 1990 yılında enerji/karbon vergisi önerilmiş, 2005 yılında Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulmuş, 1990 yılından itibaren vergileri regülasyonlara ilave olarak çevre politikalarında da kullanmak için “Yeşil Bütçe Reformu” başlatılmış, iyinin değil (kişisel gelirlerin) kötünün (çevre sorunlarına yol açan aktivitelerin) vergilendirilmesi hedeflenmiş ve yıllar boyunca enerji, ulaşım, atıklar ve vergiler alanında binlerce direktif yapılmış ve üye ülkelerde bağlayıcı olarak uygulanmıştır.

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nda en ön plana çıkan hedeflerden biri, AB sınırları içinde 2050 yılına kadar karbon nötr bir ekonominin sağlanabilmesidir. Bu hedef, iddialı bir hedef olabilir. Zira, üye ülkelerin enerji kaynaklarında ve fosil yakıtlara bağımlılığında önemli farklar mevcuttur. Nötr karbon ekonomisinin önemini anlayan ve çok önceden yatırım yapan üye ülkelerin yanı sıra, kömüre hala teşvik veren üye ülkelerin olması bu hedefi iddialı bir hedef haline getirebilir.

Kömüre olan bağımlılık, yıllar önce gündeme gelen enerji/karbon vergisinin uygulanmasına engel olmuştu. AB, karbon vergisini AYM ile bu kez sınırda uygulanacak karbon vergisi olarak tekrar gündemine aldı. Ama aslında AB, karayolu ulaşımından kaynaklanan ve ETS ile regüle edilmeyen emisyonları da azaltabilmek için 2010 yılından bu yana bu vergiyi tartışıyor. Yeni bir politika önerisi gibi gözüken karbon vergisi, AB’nin gündeminden hiç bir zaman düşmedi. Sadece vergilendirme alanındaki oy birliği ilkesi, AB’nin elini kolunu bağladı.

Bu nedenle, gündeme sınırda karbon vergisi uygulaması geldi. Bu politika önerisinin hayata geçmesi ile AB, rahatlıkla sınırları içinde de karbon vergisi uygulamasına geçebilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu vergi çok uzun bir süreden beri bazı üye ülkelerde uygulanıyor. Hatta vergiden elde edilen gelirler de düşük karbon ekonomisini teşvik eden projelere kaynak sağlıyor.

Ülkeler arasında yük paylaşımı

AB’nin gündeminde düşük karbon ekonomisine geçiş çok uzun zamandır var. AB’nin yıllar önce bu soruna kafa yorduğunu, Kyoto Protokolü’nün belirlediği hedeften daha yüksek bir azaltım hedefi benimsediğini de hatırlamak gerekir. Protokol, OECD ve geçiş ekonomisine sahip olan ülkelerden 1990 yılı emisyon miktarları esas alınarak 2008-2012 yılları arasında yüzde 5,2 azaltım isterken, AB yüzde 8 oranında bir azaltımı benimsemiştir. Bu hedefi koyarken üye ülkelerin (o zamanlar üye sayısı 15 idi) farklı gelişmişlik seviyelerini dikkate almış ve “yük paylaşım anlaşması” çerçevesinde AB genelinde toplam emisyon azaltımının yüzde 8 olmasında mutabık kalmakla birlikte, bazı ülkelerde emisyon artışı olabileceğini kabul etmiştir.

Bir başka deyişle, “yük paylaşım anlaşması”, AB içinde gelişmişlik seviyesi düşük olan ülkelerde bu süre içinde emisyon artışı varsa, bunu daha gelişmiş üye ülkelerdeki azalış ile telafi etmek anlamına geliyordu. AB, daha sonra “20-20-20” olarak bilinen bir hedefi gündemine almıştır. Bu hedef, 2020 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 20, yenilebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin toplam elektrik üretimindeki payının yüzde 20 ve enerji verimliliğinin yüzde 20 artırılması için belirlenmiş bir hedefti.

“Yeşil Bütçe Reformu”, AB’nin çevre politikalarında dikkat çeken bir diğer gelişmedir. AB, vergi gelirleri içinde yeşil vergiler olarak bilinen vergilerden elde edilen gelirin oranını artırarak mali vergilerin, başka bir amaca daha hizmet etmesini istemiştir. Hepimizin bildiği gibi vergilerin ilk amacı, kamu harcamalarına kaynak sağlamak. Bu amaçla konulan vergiler, mali vergiler olarak adlandırılır. AB, “Yeşil Bütçe Reformu”nda iki farklı, ama birbirini tamamlayan bir yol izlemiştir. İlk uygulamasında üye ülkeler, halihazırda var olan mali vergileri çevre lehine yeniden yapılandırmıştır. İkinci uygulamada ise üye ülkeler, amacı bütçeye gelir sağlamak olmayan, tamamen belli bir çevre sorunu ile mücadeleyi amaçlayan yeni vergiler koymuştur.

Vergi koymak kolay değil

Yıllar boyunca bu vergilerin hem sayılarında hem de bütçeye sağladıkları gelirlerde artış olmuştur. Diğer taraftan, AB sınırları içinde yeni bir vergiyi koyabilmek için oybirliği ilkesine uymak zorundadır. 1990 yılında önerilen enerji/karbon vergisinin birlik genelinde uygulanamamasının nedeni, üç ülkenin (Portekiz, Yunanistan ve İngiltere) verdiği ret oyudur. Bununla birlikte, bir üye ülkenin yaptığı vergi düzenlemeleri, diğer ülkeleri de bu tür düzenlemelere teşvik etmiştir. Bunun en güzel örneği, yıllık araç vergilerinin bütçeye kaynak sağlamanın yanı sıra, gelişmelere göre çevreyi de koruyacak şekilde sürekli yeniden yapılandırılmasıdır.

AB, aynı zamanda bağlayıcı olan direktifleri ile vergi oranlarının da çevre lehine düzenlenmesini sağlamıştır. Vergi oranlarının çevre lehine düzenlenmesinin yanı sıra direktifler sayesinde hem su hem de hava kalitesinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Sürdürülebilir ulaşımda ise, AB özellikle yük taşımacılığında yük miktarı başına daha düşük emisyonlara yol açan demiryolu, nehir ve/veya denizyolu taşımacılığını teşvik eden “kombine taşımacılık”  politikalarını çok uzun bir zamandır uyguluyor.

Kısaca AB, bugüne gelene kadar AYM kapsamına giren konularda ve hedeflerde uzun yıllardır yoğun hazırlıklar içinde idi. AYM, yeni bir mutabakat olmayıp, AB’nin yıllardır üzerinde çalıştığı bir mutabakattır. Sadece adı yenidir ve hedefleri daha yüksektir. Diğer taraftan, hem bölgesel hem de ülkesel farklılıklar, bu hedeflerin uygulanmasında sıkıntılar çıkarabilir. Kendisi yeni olmayan, adı yeni olan mutabakatın uygulamasına ilişkin zorlukların konuşulması, mutabakatın yeni bir şeymiş gibi konuşulmasından çok daha önemlidir.

Komşusu tarafından ‘havladığı’ için öldürülen köpek Neoriçin takipsizlik kararı: Meşru müdafaa var

Geçtiğimiz temmuz ayında İstanbul Sarıyer‘de komşusu A.E. tarafından bahçede vurularak öldürülen Nero isim köpeğin davasında mahkeme A.E. için ‘Meşru müdafaa var’ diyerek takipsizlik kararı verdi.

Habertürk‘ten Emrah Doğru‘nun haberine göreŞ.E.‘nin köpek tarafından ısırıldığını iddia etmesinin üzerine Nero’yu silahla vurarak öldüren A.E. hakkında yedi yıl önce de başka bir komşusunun köpeğini ezerek öldürdüğü iddiasıyla suçlandığı ortaya çıktı.

Ancak, anayasada sahipli köpeğin can değil mal olarak görülmesiyle birlikte A.E. hakkında görülen davada mahkeme ‘Kovuşturmaya yer yoktur’ dedi ve takipsizlik kararı verdi.

‘Meşru müdafaa söz konusu mümkün değil’

Hukukçu Prof. Dr. Ersen Şen, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmelerde şu önemli noktalara dikkat çekti:

Köpeğin dışarıda saldırısı bulunmuyor ve köpeğin yanında sahibi olarak nitelendirilecek şahsın da herhangi bir saldırısı yok keza köpeği saldırtması yok. Köpek ve yanında bulunan kişi tamamen saldırısız, savunmasız ve içeride bulunuyorlar. Görüntülere göre kadın dışarıdan demir parmaklıklara hücum ediyor, kapıyı açıyor, girmeye çalışıyor ve köpek bunun üzerine yanında bulunan sahibinin yönlendirmesiyle ya da kışkırtmasıyla değil, tepkisel olarak havlamaya başlıyor. Bu tamamen köpeğin yaşadığı yerde ve konutta gerçekleşiyor. Meşru müdafaa konusu olması mümkün değil. Şahıs elinde silah olduğu anlaşılıyor, silahını çekiyor ve muhtemelen kurulmuş hazır bir silah ile ateş ettiği görülüyor görüntülerde. Şimdi bunun meşru savunma olarak değerlendirilebilmesi için köpeğin yanında bulunan şahsın yani sahibinin saldırması veya saldırtması gerekiyor.”

‘Saldırı dışarıdan geliyor’

Prof. Dr. Şen, olayda konut dokunulmazlığını ihlal etmeye teşebbüs ve sahipli hayvana zarar verme olduğuna dikkat çekti. Ayrıca, meşru müdafaa olacaksa bu ancak köpek ve bakıcısı tarafından düşünülebileceğini söyledi:

Bir an için burada meşru savunma varsa içeriye bir adım girmiş ya da girmek üzere bakımından ya da ateş eden yönünden değil, evi savunan ve girilmesini engelleyen kişi ve köpek tarafından olabilir. Neden çünkü haklı konumundakiler onlar. Dışarıdan saldırı geliyor ve buna karşın kendi hanesini koruyor içgüdüsel olarak. Yani burada bir meşru müdafaa olacaksa bile bir an için, bu ancak köpek ve bakıcısı tarafından düşünülebilir. Köpek eğer o sırada havlamış ve ısırmışsa bu bakıcıya veya köpeğe yönlendirilecek bir haksızlık değil. Köpekle ilgili bir şikayet varsa bu durum ilgili belediye görevlisine bildirilecekti.”

‘Hayvanları koruyan yasal düzenleme gelmeli’

Avukat Özgecan Sırma ise hayvanları koruyan yasal düzenlemelerin hayata geçmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları belirtti:

Son dönemlerde sıklıkla karşımıza çıkan ve kamu vicdanını derinden yaralayan ‘hayvana karşı şiddet vakaları’ ne yazık ki cezai anlamda yaptırımdan muaf kalmaktadır. Hayvanlar yasalarımızda can değil mal olarak değerlendirilmekte ve sahipli, sahipsiz ayrımı yapılmaktadır. Bu doğrultuda sahipli hayvana verilen zarar, mala zarar verme olarak değerlendirilirken sahipsiz hayvana karşı işlenen şiddet ise 5199 sayılı Hayvanları Korkuma Kanunu kapsamında yalnızca bir kabahat olarak nitelendiriliyor. Kamuoyu tarafından takip edilen ve beklenen hayvanları koruyan yasal düzenlemelerin bir an evvel gelmesini bekliyoruz.”

‘Kadına şiddet var’

Köpeğin sahiplerinden Deniz Özula, A.E.’nin silahını köpeğin yanında bulunan Hilal Özdemir’e de yönelttiğini, burada birçok suç olduğunu ifade etti:

Nero’ya öldürücü noktadan ateş edilmesinden sonra şahıs tarafından Hilal Özdemir’e doğru da ateş edilmiştir. Burada Hilal Özdemir’e karşı zaten bir kadının bir kadına şiddetini görüyoruz, arkasından A.E.’nin silahı Hilal Özdemir’e doğru ateşlediğini görüyoruz. Burada Hilal yaralanabilirdi ya da ölebilirdi. Orada öfke kontrolünü sağlayamayan insanlar yüzünden Hilal’in de canı yanabilirdi. Nero korkak bir köpek olup geriye kaçıp onu koruyamayabilirdi. Burada birçok suç mevcut. Kadına şiddet var, çok fazla hakaret var ve iki el ateş var. Hilal Özdemir kendisinin vurulduğunu zannedip kendisini kontrol ediyor. Ve silah ateşlendiğinde zeminin taş olması hasebiyle kurşun sekip oradaki bebeğe, Hilal’e ya da silahı ateşleyen kişiye gelebileceği aşikardır. Basitleştirilerek kapatılmaya çalışılan bu olayın içeriğinin bu kadar yoğun ve toplum adına da bu insanların zararlı olduğu göz önündedir.”

Ne olmuştu?

Geçtiğimiz temmuz ayında meydana gelen olayda iddiaya göre, Nero isimli köpek, Ş.E.’yi sol diz kapağından ısırdı. Olay yerinde bulunan Ş.E’nin eşi A.E ise Nero’yu yanındaki silahla vurarak öldürdü. A.E. eşini hastaneye götürürken, köpeğin sahipleri yaşananları polise bildirdi.

Olay yerine gelen polisler incelemelerde bulundu. Köpeği öldüren A.E. ise hastanede gözaltına alındı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Köpeğin sahibi Can Özula, A.E.’nin eşi Ş.E.’nin evlerinin bahçesinin kapısını zorlayarak girdiğini belirterek şunları söyledi:

Adam benim bahçemin içerisinde köpeğe ateş ediyor ve öldürüyor. Havlıyor diye ateş ediyor. Benim bahçeme girmişsin, ne yapıcak köpeğin işi o zaten.

 

2020 İklim Zirvesi’nde ülkelerin taahhütleri beklentileri karşılamadı

Birleşmiş Milletler, Birleşik Krallık ve Fransa’nın ortaklaşa ev sahipliği yaptığı 2020 İklim Zirvesi’nde 75 dünya lideri altı saat süren bir çevrimiçi konferansta bir araya geldi.

Paris İklim Anlaşması’nın beşinci yıl dönümüne denk gelen 12 Aralık’ta düzenlenen etkinlikte liderler iklim kriziyle mücadele için karbon kesme planlarına ve iklim etkilerine uyum sağlamak için geliştirecekleri yöntemlere ilişkin taahhütlerini sundu.

Türkiye davet edilmedi

Avrupa Birliği ve Papa Francis’in de yer aldığı etkinliğe 75 dünya lideri katıldı. Ülkesini Paris Anlaşması’ndan çekilmeye zorlayan Donald Trump sebebiyle, toplantıda ABD temsil edilmedi.

Ancak ocak ayında göreve başlayacak ABD’nin yeni devlet başkanı Joe Biden, görevdeki ilk 100 günü içerisinde iklimle ilgili önemli bir etkinlik düzenleyeceğini söyleyen bir bildiri yayınladı.

Türkiye de toplantıya davet edilmedi. Etkinliğin açıklamasında “İklim değişikliğiyle mücadele etmek ve Paris Anlaşması’nı hayata geçirmek için yeni taahhütler vermeye hazır liderleri bir araya getiriyoruz” denildi.

Guterres’den iklim acil durumu daveti

Etkinlikte konuşma yapan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, “Dramatik bir acil durumla karşı karşıya olduğumuzu hala inkar eden var mı?” diye sordu. Guterres, bütün ülkeleri iklim acil durumu ilan etmeye davet etti.

Şu ana kadar 38 ülke iklim acil durumu ilan etti. Bu ilan, herhangi bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen ülkelerin iklim konusunda etkili adımlar atacağı sözünü vermesi anlamına geliyor.

‘Kurtarma paketleri fosil yakıtlara ayrılıyor’

G20 ülkelerinin koronavirüs kurtarma paketlerinde fosil yakıt ve yoğun karbondioksit açığa çıkaran sektörlere düşük karbondioksitli sektörlere kıyasla yüzde 50 daha fazla harcama yaptıklarını belirten Guterres şu ifadeleri kullandı:

Covid’in zararlarının iyileştirilmesi için gereken trilyonlarca dolar, gelecek nesillerden ödünç aldığımız paradır. Bu ahlaki bir sınav. Bu kaynakları, gelecek nesilleri parçalanmış bir gezegende bir yığın borçla baş başa bırakacak politikalar için kullanamayız. Bu, kabul edilemez.”

Sharma: 1,5 derece hedefinden uzaktayız

Kasım 2021’de Glasgow ev sahipliğinde gerçekleşecek BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansı’na (COP26) başkanlık edecek Birleşik Krallık İş Dünyası Sekreteri Alok Sharma ise dünyanın hala Paris İklim Anlaşması’nın gerekliliklerini yerine getirme yolunda olmadığını söyledi. The Guardian’ın aktardığına göre Sharma, şu ifadeleri kullandı:

Dünyadaki ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak ve insanları ve doğayı iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için yeterince bir şey yaptık mı? Kendimize karşı dürüst olmalıyız. Bu sorunun cevabı şu anda hayır.”

Sharma, ülkelerden Paris Anlaşması kapsamında ülkelerin beş yıl sonra iklim hedeflerini güncellemesinin istendiğini hatırlatarak COP26 öncesinde Ulusal Katkı Beyanları’nı (NCD) göndermelerini talep etti.

Arjantin’den 2050 yılında karbon nötrlüğü hedefi

Climate Home News’ten Chloé Farand’ın haberine göre Arjantin 2050 yılına kadar karbon nötrlüğünü sağlama taahhüdünde bulundu. Eğer Joe Biden, gelecek yılki seçim vaadini yerine getirirse G20 ülkelerinin yarısından fazlasının net sıfır hedefi olacağı anlamına geliyor.

Anlaşma’yı dahi onaylamayan tek G20 ülkesi olan ve toplantıya davet edilmeyen Türkiye ise böyle bir hedefi olmayan ülkeler arasında yer alıyor.

Jamaika, Panama, Maldivler, Malavi, Nepal ve Vatikan, yüzyılın ilk yarısında emisyonları net sıfıra düşürmeyi amaçlayan ülkeler arasına katıldı.

Büyük karbon salıcıları iklim kararlılığını karşılamadı

Guterres, dünyanın en büyük karbon salıcı ülkelerinin bir kısmının henüz adım atmaya hazır olduklarını göstermedikleri uyarısında bulundu.

Avustralya, Suudi Arabistan, Rusya, Türkiye ve Brezilya zirvede bulunmayan ancak iklim krizine sebep olan sera gazı emisyonlarını en fazla salan ülkelerdendi. Bu ülkeler iklim kararlığını karşılayamayan ülkeler arasında yer aldı.

Fotoğraf: Xinhua

Çin’den kömüre ilişkin açıklama yok

Daha önce 2060 yılında karbon nötr olma hedefini açıklayan Çin ise bu hedefe nasıl ulaşacaklarını sunmakta yetersiz kaldı.  Başkan Xi Jinping merakla beklenen konuşmasında ülkedeki kömür üretimi ve tüketiminin azaltılmasından bahsetmeden Çin’in 2030 iklim planını kademeli olarak güçlendireceğini söyledi.

Devlet Başkanı yaptığı açıklamada ülkenin 2030’a kadar karbon emisyonunu 2005 seviyesine kıyasla yüzde 65 üzerinde azaltacağını söyledi. Ayrıca rügar ve güneş enerjisinin büyümesinin hızlanacağını belirten Xi Jinping, 2019’un sonunda 415 GW olan kapasiteyi 1.200 GW kapasiteye ulaştırma sözü verdi.

Guterres: Tam bir hayal kırıklığı

Etkinliğin ortasında gazetecilerle konuşan Guterres, Çin’in kömür enerjisini kısıtlama veya denizaşırı kömür finansmanını durdurma taahhüdünün eksikliğinin hayal kırıklığı yarattığını söyledi.

Guterres, “Biz ısrar etmeye devam ediyoruz. Her yerde yeni kömürlü termik santral inşa etmeme taahhüdü olmalı” ifadelerini kullandı.

Pakistan kömürlü termik santral inşaatını durduruyor

Çin’in aksine Pakistan tarafından yapılan açıklamada ülkedeki kömürlü termik santrallerin inşasının durdurulacağı belirtildi.

Açıklamada 2030 yılına kadar elektriğin yüzde 60’ının yenilenebilir kaynaklardan üretileceği taahhüdünde bulunuldu.

Diğer büyük yayıcıların da eli büyük ölçüde boş görünüyordu. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, ülkedeki yenilenebilir enerji kapasitesini 2022’ye kadar 175 GW’a, 2030 yılına kadar ise 450 GW’a çıkarmaya yönelik mevcut taahhütlerini tekrarladı.

‘Fransa COP21 mirasını onurlandırmıyor’

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise 2025’te petrol, 2035’te doğalgaza yönelik ihracat finansmanını sona erdirme sözü verdi.

Réseau Action Climat France Uluslararası Politika Sorumlusu Lucile Dufour “Hem ulusal hem de uluslararası eylem açısından Fransa, Cop21’in mirasını onurlandırmıyor” ifadelerini kullandı.

Greenpeace yönetici müdürü Jennifer Morgan zirve sonrasında yaptığı açıklamada, “İklim Hırsı Zirvesi’ne katkıda bulunan pek çok ülke ‘hırs’ kısmını görmezden geldi ve görünüşe göre hala fosil yakıt endüstrisine karşı koyacak ahlaki cesaretten yoksunlar” eleştirisinde bulundu.

Almanya yeniden kapanıyor: Koronavirüse karşı harekete geçmek zorundayız

Almanya‘da koronavirüs vakalarında yaşanan artış sebebiyle Başbakan Angela Merkel, yeniden kapanma kararı aldıklarını açıkladı. Dün, Merkel ve eyalet başbakanları bir video konferans düzenleyerek yeni kapanma önlemleri ele aldı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, toplantı sonrası yaptığı açıklamada mevcut kısıtlamalara rağmen vakalarda artış yaşandığını, kliniklerin ağır bir yük altında olduğunu vurguladı.

16 Aralık’tan itibaren kapanıyor

Merkel, ‘Bütün bunların Noel tatil günlerine etkisi olacağının farkındayız, ancak harekete geçmek zorundayız’ ifadelerini kullandı.

Ülkede Noel günlerine özel olmak üzere aile bireyleri dışında, aileye yakın kesimden en fazla dört kişinin daha eve davet edilmesine izin var. Yılbaşı için ise herhangi bir istisna uygulanmayacak.

16 Aralık tarihinden itibaren 10 Ocak’a kadar geçerli olacak yeni kapanma önlemlerinde perakende satış yapan tüm işletmeler kapalı olacak.

Kuaförler, kozmetik salonları, dövmeciler, masaj salonları da kapalı olacak işletmeler arasında. Yalnızca marketler, pazarlar, eve servis yapan işletmeler, içecek marketleri, eczaneler, temizlik ve hijyen ürünlerinin satıldığı mağazalar, gözlük, kulaklık gibi ürünlerin satıldığı mağazalar, benzin istasyonları, bankalar, postaneler, gazete satış bayileri kapanma uygulamasından muaf tutulacak.

Kamu yardımları artacak

Kapanan işletmelere yapılan kamu yardımlarının miktarının da artırılması planlanıyor.

Okul ve anaokullarının da belirtilen tarihler arasında kapalı olmasına karar verildi. Noel günleri olan 24-26 Aralık haricinde sosyal temasın iki haneden en fazla beş kişi olacak şekilde sınırlandırılması öngörülüyor. Bu süre zarfında da kamuya açık alanlarda alkol tüketimi yasaklanacak.

Alınan yeni önlemler çerçevesinde yılbaşında ülke genelinde toplantı yasağının uygulanması ve fişek satışının da yasaklanması planlanıyor. Öte yandan, huzurevlerinde ise koronavirüs testi zorunlu olacak.

‘Kapanma süresi uzayabilir’

Bavyera Başkanı Markus Söder, önlemlerin 10 Ocak’a kadar planlandığını ancak gerektiği müddetçe yürürlükte kalacağını ifade etti. Markus Söder, Başbakan Merkel ve eyalet başbakanlarının kapanma önlemleri üzerinde uzlaşmasının sevindirici olduğunu söyledi.

Almanya’da salgın ile ilgili en yetkili makamlardan Robert Koch Enstitüsü‘nün açıkladığı verilere göre, son 24 saatte 20 bin 200 kişide koronavirüs tespit edildi. Bu rakamla birlikte ülkede toplam vaka sayısı 1 milyon 320 bin 716’ya çıktı.

Son 24 saatte hayatını kaybedenlerin sayısı 321 olarak açıklanırken, koronavirüs kaynaklı ölüm sayısı 21 bin 787 oldu.

Millet bahçelerinin maliyeti 7 bakanlığa 2021 yılında ayrılan bütçeyi geçti

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, TBMM Genel Kurulu’nda, Bakanlığının 2021 yılı bütçesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Kurum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın seçim vaadi olan millet bahçelerinin maliyetini de açıkladı. Kurum’un açıklamasına göre millet bahçelerine ödenecek toplam tutar 16 milyar lira olacak.

Bakan Kurum “Şu anda yatırım değeri 16 milyar lira olan, 78 ilimizde 50 milyon metrekare büyüklüğünde, 278 millet bahçesi yapıyoruz; 42’sini tamamladık, inşallah öbürlerini de en kısa sürede tamamlayacağız” dedi.

Bakanlık bütçelerini geride bıraktı

Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre bu bütçe Türkiye’deki 7 bakanlığın 2021 yılı için ayrılan bütçesini de geride bırakıyor. Millet bahçelerinin, bir yıllık bütçesini geride bıraktığı bakanlıklar şöyle:

  • Ticaret Bakanlığı: 6 milyar 585 milyon
  • Dışişleri Bakanlığı: 5 milyar 786 milyon
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: 3 milyar 999 milyon
  • İçişleri Bakanlığı: 10 milyar 665 milyon
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı: 6 milyar 16 milyon
  • Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: 11 milyar 918 milyon
  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı: 3 milyar 378 milyon

 

CHP Jeotermal Enerji Araştırma Komisyonu kuruldu

CHP Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından yapılan açıklamada, Jeotermal Enerji Araştırma Komisyonu kurulduğu duyuruldu.

Komisyonun jeotermal enerji ile ilgili konularda bilgi toplama, araştırma yapma, tedbirler geliştirme ve önerilerde bulunması amaçlanıyor.

Buna ek olarak komisyon Aydın, Manisa, Denizli, İzmir ve Muğla şehirlerinde saha incelemeleri yapıp, yaşanan süreçleri araştıracak, sonraki süreçte de aktif olarak izlemesini gerçekleştirecek ve bu hususları raporlama ile kamuoyuyla paylaşacak.

‘Hak çatışmaları yaşanıyor’

CHP Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç tarafından yapılan açıklamada “Jeotermal enerji son zamanlarda ülkemizde yoğun olarak tartışılan bir başlık. Geçtiğimiz aylarda Muğla’da bu yönde yapılmak istenen ihaleden, topumsal tepki sonrasında vazgeçilmiştir. Aydın, Manisa, Denizli, İzmir illerimizde bu konuda bir çok toplumsal uyuşmazlık, hak çatışmaları da yaşanıyor” denildi.

Açıklamanın devamında “Tüm bu gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için CHP Doğa Hakları bünyesinde, söz konusu uyuşmazlıkların yoğun olarak yaşandığı illerden milletvekili temsilcilerinden oluşan Jeotermal Enerji Araştırma Komisyonu’nu kurduk” ifadeleri yer aldı.

Komisyon üyeleri

Komisyon tarafından yürütülecek çalışmaların, CHP’nin doğa hakları ve çevre politikalarını güçlendirmesinin amaçlandığı belirtildi. Açıklamada aktarıldığına göre komisyonda yer alacak ekip şu şekilde:

1) Ali Öztunç – Genel Başkan Yardımcısı – Kahramanmaraş Milletvekili

2) Süleyman Bülbül – Aydın Milletvekili

3) Haşim Teoman Sancar – Denizli Milletvekili

4) Mürsel Alban – Muğla Milletvekili

5) Mahir Polat – İzmir Milletvekili

6) Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu – Manisa Milletvekili

7) Gizem Özcan – Parti Meclisi Üyesi