ManşetKöşe YazılarıYazarlar

Yeni tehdit: Biyokütle santralleri

0

Ülkemizde sayıları son birkaç yıl içinde giderek artan biyokütle santrallerine dair tartışmalar artarak devam ediyor. Şu ana kadar gerek özel sektörün gerekse belediyelerin 100’e yakın biyokütle ve biyogaz tesisi kurmaları teşvik edilip izin verilirken, tesislerin kurulduğu bölgelerde yaşayanlar ise santrallerin doğaya ve insan sağlığına zararlı olduğunu belirtiyor. Doğada bulunan çeşitli atıklar ve sanayi atıklarının yakılarak elektrik üretilmesine yarayan biyokütle ve biyogaz santrallerini atık yönetiminde bir devrim ve geri dönüşüm metodu olarak görüp savunanların sayısı ülkemizde hiç de az değil. Oysa biyokütle ve biyogaz santrallerinin düşünülenin aksine termik santrallerden işletme açısından daha maliyetli ve çevre ile insan sağlığı açısından daha zararlı olduğunu belirten çok sayıda bilimsel çalışma var.

Biyogaz tesisleri organik atıkların oksijensiz bir ortamda çıkarttıkları çok güçlü metan gibi gazları toplayıp yakarak elektrik üretiyor. Metan gazının yakılarak elektrik üretimi sırasında ortaya çıkan CO₂ gazı ise atmosfere bırakılıyor. Bu nedenle birçok iklim bilimci ve çevre mühendisi biyogaz santrallerine CO₂’den 23 kat daha fazla etkili bir sera gazı olan metanı CO₂’ye indirgediği için günümüzde olumlu bakmakta…

Biyokütle tesisleri ise temelde atık yakma tesisleri… Genelde termo-kimyasal yöntemi seçen bu tesisler atıkları yakarak elektrik elde etmekte… İşte temel sorun bu tesisler nedeniyle çıkıyor. Çok sayıda bilimsel araştırmaya göre ‘biyokütle santralleri kömürlü termik santrallerden daha fazla atmosfere CO₂, partikül madde, CO, NO₂’ bırakıyor. Bu nedenle ciddi hava kirliğine yol açarak insan sağlığı üzerinde tehdit oluşturuyor. Üstelik bu santraller atıkları yakmak için kömürlü termik santrallerden çok daha fazla enerji tüketiyor, bu nedenle verimliliği de oldukça düşük…

Biyokütle santralleri ve çöp ithalatı ilişkisi

Peki, ülkemizde neden bir anda bir merkezden işaret verilmişçesine gerek belediyeler, gerekse özel sektör tarafından biyokütle tesisleri kurulmaya ve ‘kentin çöplerini yakarak şu kadar eve elektrik sağlıyoruz’ benzeri bu tesislerin reklamı yapılmaya başlandı? Başlangıçta bu yaklaşım kulağa hoş gelse de gerçekler çok farklı.

Aslında sorunu biraz geriye giderek düşünmekte fayda var. Türkiye son yıllarda yurtdışından çöp ithalatını artırmıştı. Hatta ülkemiz Çin ve bazı Güney-Doğu Asya ülkelerinin evsel ve sanayi atığı ithalatına kısıtlamalar getirmesi üzerine dünyada en çok çöp ithal eden ülke durumuna gelmişti. Türk Tabipleri Birliği 06.11.2018 tarihinde yayınladığı bir basın bildirisiyle çöp ithalatı konusunda kamuoyunun dikkatini çekmiş ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bunun nedenlerini sormuştu.  Peki, hiç düşündünüz mü diğer ülkeler ihracatla çöplerinden kurtulmaya çalışırken biz niye bu çöpleri alıp biyokütle tesislerinde yakmaya kalkıyoruz? Bu çöpler zararsız olsa, ülkelerin ekonomisine katkısı olacak olsa o ülkeler bu çöpleri diğer ülkelere göndermez; değil mi?  Demek ki getireceği kar çevreye vereceği zararı karşılamıyor…

Üstelik ülkemizden çok önce biyokütle santralleri kuran bazı Avrupa Birliği ülkeleri, İngiltere, Tayland ve ABD günümüzde bu santrallerin özellikle hava kirliliği üzerine etkilerini tartışıyor. Hatta bu ülkeler yeni biyokütle santralleri kurmadıkları gibi kurulu santrallerini de kapatıyorlar ve evsel ve sanayi atıklarıyla, tıbbi atıklarını bizim gibi ülkelere göndermeye çalışıyorlar.

Enerji: Hangi alanlar ve kim için? 

Biyokütle santralleriyle ilgili Tayland’da yapılan bir çalışma bu santrallerin çevresinde yaşayanların sağlığı konusunda bazı acı gerçekleri ortaya koydu. Bu santrallerin yakınlarında yaşayanlarda kaşıntı/kızarıklık, göz tahrişi, öksürük, burun tıkanıklığı ve alerjik belirtiler ile kronik obstrüktif akciğer hastalığı görülme sıklığında, daha uzakta yaşayanlarla karşılaştırıldığında 2.4 ile 2.7 kat artış görülmüş. Araştırmayı yapan Tayland Naresuan Üniversitesi araştırmacılarına göre “biyokütle santrallerinden kaynaklanan kirlilik, yakınında yaşayanlar için önemli bir sağlık sorununa neden olabilir. Ayrıca biyokütle santrallerinin yarattığı kirlilik bitkileri ve tarımı da olumsuz etkileyebilir.”

Türkiye kömürlü termik santrallerden ve onun yarattığı başta sera gazı emisyonları ve hava kirliliği gibi çevre kirliliklerden kurtulmaya çalışırken diğer bir hataya düşmemeli. Son yıllarda Avrupa’nın çöpünün ithal edilerek ‘hammadde’ gereksinimi karşılanan,  torba yasalara eklenen maddelerle kurulmaları ve işletilmeleri teşvik edilen biyokütle santrallerinden yol yakınken vazgeçilmeli. Yurt dışından her türlü çöpün ithali kesin olarak yasaklanmalı. Ayrıca biyokütle santrallerinin kurulmasından vazgeçilirken biyogaz santrallerinin ise kurulmadan önce mutlaka çevresel ve sağlık etki değerlendirme çalışmaları yapılmalı…

En önemli nokta ise başta üniversiteler ve ilgili meslek odaları olmak üzere tüm taraflarla bir yuvarlak masa çevresinde buluşularak bir an önce “Türkiye’nin enerji politikaları ve gelecek için enerji planlaması”  tartışılmalı.  Bu tartışmalar enerjinin hangi alanlar için, kimler için gerekli olduğu konuları ile başlanmalı ve özellikle de bu tartışmalarda enerji kullanımı yoğun sanayi dallarının niçin ülkemizde yoğunlaştığı, bunda kimin yararı olduğu sorusunun yanıtları aranmalı. 

Bulunan çözüm kesinlikle merkezine kapitalizmi ve para kazanma hırsını değil, insanı ve doğayı koymalıdır. Aksi halde kapitalizmin yarattığı tüketim alışkanlıklarının ve kar hırsının esiri olursak ekosistemleri ve onun bir parçası olan insanı bitiren tehditlerin, kömürlü termik santral- biyokütle santrali olayında olduğu gibi adı değişir ama kendisi bitmez…

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.