Hafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Kaybolan balıkçı ağları mı yoksa doğa mı?

0

Muhtemelen hatırlayanı da kalmamıştır ancak bahsetmekte fayda olduğunu düşünüyorum. 1940’lara kadar dünyanın hiçbir yerinde plastikten yapılma bir balık ağına rastlayamazdınız. Hatta birçok ülkede bu tarihi 90’lara kadar öteleyebilirsiniz. Tüm balık ağları ya kendir, ya pamuk ya da diğer bitkisel liflerden yapılırdı.

Ne zaman ki plastik hayatımıza girdi, tüm her şeyde olduğu gibi balık ağlarında da ana malzeme plastik oluverdi. İşte hayalet ağ meselesi de bu durumla paralel olarak ortaya çıktı. Eskiden kısa süre içerisinde çürüyen ya da kopan balıkçı ağları artık kopmayan ya da çürümeyen bir malzeme haline geldi. Yapımı kolaylaştı ve fiyatı da ucuzlaştı. Bozulanın yerine yenisi kolayca konuluverdi. Deniz dibinde bir yere takılanı kesilerek orada bırakılmaya başlandı çünkü çıkartmak için uğraşarak harcanacak süre kıymetli idi. Üstelik yerine yenisi de kolayca konuluveriyordu.

Tüm bu kolaylıklar, 1980’li yılların başından itibaren kayıp balıkçı ağlarının, okyanuslar ve biyoçeşitlilik için önemli bir sorun olarak tanımlanmasına neden oldu. Yani dost denilen ya da harika diye nitelenen plastik materyal yeni bir sorunun da doğmasına neden olmuştu. İşte geçen hafta yayımlanan bir rapor, bu kayıp ve terk edilmiş balıkçı ağlarından 640 000 tonunun her yıl denizlere karıştığını ortaya koyuyor. Yani 50 bin çift katlı otobüsün ağırlığına eşit. Korkunç bir değer. Bu ağların toplam deniz çöpü içerisindeki oranı da %10.

Balıkçılık faaliyetleri tek başına ciddi bir kirlilik kaynağı. Üstelik bununla ilgili etkili bir yaptırım mekanizması da yok. Yani atanın yanına kar kalıyor. Denizlere karışan bu ağlar sadece birer kirletici değil aynı zamanda birer ölüm makinesi! Plastiğin kolay kolay parçalanmama özelliğini düşündüğünüzde bu öldürme ödevinin yüzyıllarca süreceğini tahmin edebilirsiniz. İşte bu ödev 2018 yılında 300 deniz kaplumbağasının Meksika açıklarında ölmesine neden olmuştu. Bir balıkçının terk ettiği balıkçı ağına takılan 300 kaplumbağa boğularak ya da açlıktan acı çeke çeke can vermişti. 300 tane nesli tehlike altında olan kaplumbağa. Dile kolay!

Daha geçen ay Orkney’de hamile bir balina, yine terk edilmiş bir balıkçı ağına takılarak hayatını kaybetmişti.

İşte tüm bu cinayetlerin toplamı milyonlarla ifade ediliyor. Nedeni ise balıkçıların başıboşluğu ve karar alıcıların iş bilmezliği.

Her türlü işte sektörü, balıkçıyı, üreticiyi vs. düşünüp ekosistemi ve diğer canlıları geri plana atınca ortaya böyle sonuçlar çıkması oldukça doğal. Oysaki ekosistemi ve biyoçeşitliliği önceleyen yaklaşımları benimsemek bu sorunların birçoğunu ortadan kaldıracaktır. Örneğin balıkçıların her kafalarına estiklerinde balık ağı almalarının zorlaştırılması, balık ağı alımının kotaya tabii tutulması ve önüne gelen her av marketinde balık ağlarının kolaylıkla satılmasının önüne geçilmesi gibi basit önlemler bu problemin çözümüne katkı sağlayacaktır. Üstelik balıkçılara kaybolan ağları bildirim zorunluluğu getirilmesi ve balıkçıların ağlarla ilgili yapacakları her türlü işlemin sıkı takibi ve caydırıcı yaptırımlar getirilmesi de bu sorunun uzun vadede ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır. Zira terk edilmiş ya da kayıp balıkçı ağlarının birinci elden sorumlusu o ağı kaybeden ya da terk edendir.

Asıl sorumlunun sorumluluğunu görmeden yapılacak her türlü etkinlik, uygulama, proje vs. sadece günü kurtarma derdinde olanların ve projecilik oynayanların zamanını doldurmaktan başka işe yaramayacaktır. Sadece bilinçlendirme ya da terk edilmiş ağları toplamakla bu işin çözülemeyeceği/çözülemediği açık ve net ortada. Ciddi yaptırımlar ve önlemlerin gerektiği de artık yadsınamaz bir gerçektir.

Yanlış anlaşılma olmasın! Kayıp ve terk edilmiş balık ağları problemi sadece bizim problemimiz değil, tüm dünyanın problemi. Bu nedenle küresel önlem alınması kaçınılmaz. Bahsi geçen raporda da belirtildiği gibi bazı daha genel adımlar da atmakta fayda var. Nedir bunlar?

  • Balıkçılığın yapılamayacağı deniz koruma alanları ilan etmek ve buraları her türlü insan faaliyetine kapatmak,
  • Kayıp ağların toplanması için özel bir birim oluşturup daha önce kaybedilmiş olanları toplayıp yeni vakaların önüne geçecek yaptırım, düzenleme ve faaliyetlerin küresel organizasyonlarla (FAO, IMO GGGI) birlikte yürütülmesini sağlamak,
  • Henüz değiştirilen ve 18 m’ye çekilen avlanma sınırını 50 m’ye tekrar geri almak,
  • Deniz kirliliği için acil durum ilan etmek ve bu konudaki faaliyetleri artırmak.

Bu saydığımız önlemlere daha birçokları eklenebilir. Ancak, gerçek olan şu ki; her anlamda küresel bir insan kaynaklı doğa tahribatı krizi söz konusu. Kârlarımızı, paralarımızı, konforumuzu düşünmekten artık mümkün olduğunca vazgeçmemiz ve birlikte yaşadığımız canlılarla beraber doğanın bir parçası olduğumuzu hatırlamamız gerekiyor. Altıncı büyük yok oluş, üzerimize doğru gelen bir felaket ve etkilerini de gün geçtikçe daha fazla hissettiriyor. Bunun gelişini hızlandırmak değil yavaşlatmak için bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bu felaketi ilk fark eden ve aynı zamanda da son fark eden nesil olabiliriz.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.