Kadıköy’de 4 Şubat tarihinde Birleşik Mücadele Güçleri‘nin kuruluş deklarasyonunu açıklamak ve Boğaziçi Üniversitesiprotestolarına destek vermek için düzenlenen eylemde gözaltına alınan 53 kişi farklı adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
Düzenlenen eyleme polis sert bir şekilde müdahale etmiş, 65 kişiyi yerlerde sürükleyerek gözaltına almıştı. Dört kişi 18 yaşından küçük olduğu için doğrudan serbest bırakılmıştı.
33 kişiye tutuklama talebiyle sevk
Gözaltına alınan 61 kişiden 8’i Kartal‘da yer alan Anadolu Adalet Sarayı‘ndaki savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Savcılık 20 kişiyi adli kontrol talebiyle, 33 kişi de tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etmişti.
Hakimlikler, 53 kişi hakkında, “yurt dışına çıkış yasağı”, “konutu terk etmeme” ve “imza verme zorunluluğundan” oluşan değişik adli tedbirlerinin uygulanmasına hükmetti.
Kuzey Avrupa’nın büyük bölümü soğuk hava dalgasının etkisi altına girerken, İspanya, Andorra, Fransa ve İsviçre Alpleri dahil birçok bölgede turuncu kar yağışı görüldü.
Bilim insanları, Sahra Çölü’nden kalkan tozun rüzgarla birlikte Avrupa’ya gelmesi sebebiyle bu durumun yaşandığını açıkladı.
Hollanda‘da ise son 10 yılın ilk büyük fırtınası yaşanırken, ülkede kırmızı alarm verildi. Hollanda makamları, kötü hava koşulları nedeniyle tüm koronavirüs test merkezlerini de kapattı.
Singapur Parlamentosu’nda altı saat süren müzakerelerin ardından milletvekilleri iklim acil durumu ilan eden ve daha sıkı iklim eylemleri taahhüdünde bulunan önergeyi kabul etti.
İşçi Partisi tarafından sunulan önergede, “Bu Meclis, iklim değişikliğinin küresel bir acil durum ve insanlık için tehdit olduğunu kabul ediyor. Hükümete özel sektör, sivil toplum ve Singapur halkı ile birlikte iklim değişikliği azaltım ve uyum çabalarını hızlandırmak, derinleştirmek ve Singapur’un gelişiminde sürdürülebilirliği kucaklamak için çağrıda bulunuyor” ifadeleri yer aldı.
‘Singapur’un kararlılığına dair net bir mesaj’
İşçi Partisi’nden Dennis Tan, iklim acil durumu ilan etmenin “Singapurlulara ve dünyaya, ulusumuzun 21’inci yüzyılda karşılaştığımız en uzun vadeli tehditlerden birini ciddi şekilde ele almaya kararlı olduğuna dair net bir sinyal göndereceğini” söyledi.
Straits Time’ın aktardığına göre Tan açıklamasında “Bu nedenle, dünyanın ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlaması ve Singapur’da adaptasyon stratejilerimizi sağlam bir şekilde planlamamız için çok geç olmadan önce, iklim değişikliğini olduğu gibi acil bir durum olarak kabul etmek çok önemli bir ilk adımdır” dedi.
Singapur bu kararıyla birlikte 28 ülkeyi temsil eden Avrupa Birliği ile birlikte iklim acil durumu ilan eden 15’inci ülke oldu. 12 Aralık 2020’de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünyadaki tüm hükümetleri karbon nötrlüğüne ulaşılana kadar bir iklim acil durumu ilan etmeye davet etmişti.
Milletvekillerinden daha somut adım talepleri
Meclis’te süren tartışmalar sırasında milletvekilleri iklim kriziyle mücadele için somut taahhütlerde bulunma çağrısında bulundu. Louis Chua, ülkenin yenilenebilir enerji oranlarını artırmak için hedef koyması gerektiğini söyledi.
Güneş enerjisinin Singapur’un enerji ihtiyacının yalnızca yüzde 3’ünü karşılamasının beklendiğini hatırlatan milletvekili, “Gerçek manada sınırları zorluyor muyuz yoksa kolayca ulaşabileceğimiz hedefler mi koyuyoruz?” sorusunu yöneltti.
Milletvekili Gerald Giam ise konuşmasında elektrikli araç teşviklerinin artırılması gerektiğini öne sürdü. Ülkenin bu amaç için 2040 hedefi koyduğunu belirten Giam, bu hedefin 2030 olarak değiştirilebileceğini söyledi.
Fukuşima nükleer felaketinin 10’uncu yıldönümünde, Japonya hükümetinin santralde biriken radyoaktif suyun okyanusa boşaltılması girişimleri ve nükleer santrallerden vazgeçilmesi talebiyle imza kampanyası başlatıldı.
Japon hükümeti, 10 yıl önce ülkede meydana gelen şiddetli deprem ve tsunamide ağır hasar gören Fukişima Nükleer Santrali’nin radyoaktif maddeler içeren bir milyon tondan fazla atık suyunu okyanusa boşaltmayı planlıyor. Fukuşima eyaleti ve çevresindeki eyaletlerde yaşayan halk ise hükümetin bu planına karşı çıkıyor. Ülke çapında faaliyet gösteren Balıkçılar Birliği, eyaletteki şubeleri aracılığıyla plana itiraz ettiklerini hükümete bildirdi.
Fukuşima Eyaleti Tarım Kooperatifleri ve Ormancılar Birliği’nin bölgedeki 43 yerel yönetimin de desteğini alarak başlattığı kampanya, Japonya genelinde 450 bin yurttaş tarafından imzalandı. İmza kampanyası Japonya dışındaki ülkelere de açıldı. En çok imza veren ülkelerden biri de Nukleersiz.org öncülüğünde kampanyaya katılan Türkiye.
Radyoaktif su 1.24 milyon tonu geçti
Kampanya metninde şu ifadeler yer alıyor:
“Fukuşima Nükleer Santral tesisinde biriktirilmiş olan radyoaktif kirli suyun miktarı bugün 1,24 milyon tonu geçmiş bulunuyor. Bu suyun okyanusa boşaltılması halinde radyoaktivitenin gıda zincirine karışıp çevre ve insan sağlığı üzerine olumsuz etki etmesinden büyük endişe duyuyoruz ki balık ve kabuklu deniz hayvanları bu bölgede insanlarının temel gıda maddeleri arasında bulunuyor. Dolayısıyla biriktirilen bu radyoaktif suyun içindeki radyoaktif elementler yarılanma ömürlerini önemli ölçüde tamamlayana kadar tüm bu suyun muhafaza edilmesini Japon hükümetinden talep ediyoruz. Bununla beraber hükümetin bir yöntem olarak radyoaktif atık katılaştırma çalışmaları da yürütmesi kabul edilebilir.
Bu arada komşumuz Güney Kore’de hükümet kağıt üstünde nükleer enerjiden çıkış kararını destekleyebileceğinin işaretlerini vermişse de yeni nükleer santrallerin yapımı henüz sonuçlandırılmamış bulunuyor. Esasen Gyeongju’daki Wolseong Nükleer Santrali’nde meydana gelen tirityum sızıntısı ve Yeonggwang Hanbit Nükleer Santrali’nde reaktörün muhafaza kabında tespit edilen hava boşluğu önemli güvenlik açıklarıydı. Tayvan’da ise hükümet görünüşte “2025’te sıfır nükleer enerji üretimi” sloganı altında Asya’daki nükleerden çıkan ilk ülke olma yolunda ilerliyor. Ne var ki, Tayvan hükümeti, Ağustos 2021’de 4. nükleer santralin inşasına devam etmek için referandum yapmayı planlıyor.
Benzer şekilde, Türkiye ve Hindistan’da nükleer santrallerin inşası devam ederken, Filipinler de dahil olmak üzere diğer ülkeler nükleer santraller inşa etmek için yeni fırsatlar arıyor. Bununla birlikte yüzbinlerce yıldır gelecek nesilleri etkileyecek olan nükleer atıkların güvenli şekilde depolanması ve bertarafı konusundaki tartışmalar Kore, Japonya, Tayvan ve Avustralya’da devam ediyor.
Fukuşima Nükleer Felaketinin üzerinden on yıl geçmişse de Asya’da ve dünyanın diğer bölgelerinde nükleer enerjiyle yola devam etme girişimleri sürüyor. Öte yandan dünyanın yenilenebilir enerjiye yöneldiği bir dönemde, nükleer enerjinin miadını çoktan doldurmuş olduğu daha iyi anlaşılıyor.”
Kampanya kapsamında talep edilenler ise şöyle:
Japon hükümeti, Fukushima Nükleer Santralinin biriktirilen radyoaktif suyunu okyanusa boşaltma planını durdursun,
Kore hükümeti Wolseong Nükleer Santrali’nde meydana gelen radyoaktif sızıntının durumu hakkında açıklama yapsın,
Tüm hükümetler yeni nükleer santraller inşa etme planlarından vazgeçsin ve bunun yerine yenilenebilir enerjiyi genişletmeye odaklansın,
Tüm hükümetler, tehlikeli nükleer santrallerin işletimini durdursun ve nükleer reaktörlerin ömrünü uzatmak plan yapmasınlar.
Bölge sakinlerinin onayı alınmadan nükleer atık tesis ve alanları inşa edilmesin.
Change.org üzerinden devam eden kampanyanın yaygınlaştırıcıları ise şu şekilde:
Japonya, Kore, Tayvan, Filipinler, Avustralya, Hindistan, Tayland, Endonezya, Türkiye- Nukleersiz.org ([email protected]’a e posta göndererek kampanyayı destekleyen sivil toplum örgütünüzün adını bildirebilirsiniz), Fransa, Almanya, ABD
Kuzey Amerika Ortadoğu Çalışmaları Derneği (MESA) ve Akademik Hürriyet Komitesi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gözaltına alınmasına ilişkin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben bir mektup kaleme aldı.
Mektupta “Artan şekilde öğrencilerin rutin ve keyfî biçimde gözaltına alınmaları hakkında derinden endişe duyuyoruz, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini ‘LGBT sapkınlar’ şeklinde itham etmesini ise fevkalade çirkin buluyoruz” ifadeleri kullanıldı.
2 bin 800’den fazla üyesi bulunuyor
MESA, 1966’da Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerine araştırma ve öğretimi teşvik etmek amacıyla kuruldu. Alanında önde gelen kuruluş olan Dernek, International Journal of Middle East Studies’i (Uluslararası Ortadoğu Çalışmaları Dergisi) yayınlıyor ve dünya çapında 2 bin 800’den fazla üyesi bulunuyor.
Mektupta, “MESA, hem bölgede hem de Ortadoğu ve Kuzey Afrika çalışmalarına dair konularda Kuzey Amerika’da ve başka yerlerde akademik hürriyet ve ifade özgürlüğünü garanti altına almak konusunda kararlıdır” ifadeleri yer alıyor.
MESA’dan mektup
George Washington Üniversitesi’nden MESA Başkanı Dina Rizk Khoury ile Güney Kalifornia Üniversitesi’nden Akademik Hürriyet Komitesi Başkanı Laurie Brand imzası taşıyan mektubu Yeşil Gazete için Türkçeleştirdik:
Kıymetli Cumhurbaşkanı Erdoğan:
Size, Kuzey Amerika Ortadoğu Çalışmaları Derneği (MESA) ve bunun Akademik Hürriyet Komitesi adına geçtiğimiz günler zarfında Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gözaltına alınmasıyla alakalı olarak yazıyoruz.
Partinizin bir üyesini rektör olarak üniversiteye atamanız hakkında protestolarla geçen bir ayın ardından, ki bu mesele hakkında size 7 Ocak 2021 günü yazmıştık, 29-30 Ocak günlerinde beş Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi (İçişleri Bakanınıza göre) “LGBT sapkınlar” oldukları için tutuklandı ve ardından 1 Şubat’ta 159 öğrenciden müteşekkil daha büyük bir grup, önceki gözaltıları protesto ettikleri için gözaltına alındı. 2 Şubat’ta öğrencilerin tutuklanmasına karşı protestolar ülke çapına yayıldı, bu da Ankara, İstanbul ve İzmir’de 279 öğrencinin daha gözaltına alınmasına yol açtı.
‘Soylu’nun ifadeleri fevkalade çirkin’
Artan şekilde öğrencilerin rutin ve keyfî biçimde gözaltına alınmaları hakkında derinden endişe duyuyoruz, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini “LGBT sapkınlar” şeklinde itham etmesini ise fevkalade çirkin buluyoruz. Bu sapkınlık ithamı, bazıları kendilerini LGBTİ+ tanımlayan Boğaziçi Sanat Kolektifi üyelerinin yarattığı bir sanat çalışmasına dair.
O üniversite öğrencilerinin ifade özgürlüğünü korumak üzere uluslararası ve anayasal mükellefiyetleri olan hükümetinizin onların tutuklanmasını emretmiş olması karşısında hayret içindeyiz. Daha ötesi, tutuklamalar, hükümetinizin destekçilerinin mülkiyetinde olan ve söz konusu eserin dinî hassasiyetlerini rencide edici olduğu iddialarını yayınlayan medyanın çağrısına cevaben gerçekleşmiş görünüyor.
‘Akademik hürriyeti ehhemmiyetsizleştiriyor’
20 Ocak 2021 tarihli mektubumuzda işaret ettiğimizi gibi, Türk üniversitelerinin faaliyetleri hakkında hükümetin tayin edeceği ahlak standartları getirmenin ve kendilerini LGBTİ+ tanımlayan bireyleri ve bu şekilde tanımlanacak araştırma konularını hak ihlalleri için hedef göstererek endişe verici şekilde seçip öne çıkarmanın, yaratıcılığa ket vurma ve ifade özgürlüğünü ve akademik hürriyeti ehemmiyetsizleştirme tesiri vardır.
Bu tutuklamalar ve hükümetinizce kolaylaştırılıcılığı yapılan, öğrencileri dinî hassasiyetler çerçevesinde damgalayan medya iklimi, geçen aya kadar dile getirdiğimiz korkularımızın vücut bulmuş hâlidir.
‘Üniversite öğrencilerine düşman muamelesi’
1 Şubat’ta yaşanan toplu gözaltı, öğrenciler sizin Melih Bulu’yu demokratik olmayan bir şekilde Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atamanız ve sanat eseriyle alakası olan beş öğrencinin gözaltına alınması protesto edilirken gerçekleşti. Haber kaynaklarına göre, polis kampüsü bastı ve 159 öğrenci ve öğretim elemanını bina girişlerini engelledikleri ve kanunsuz protestoya katıldıkları gerekçesiyle gözaltına aldı.
İletilenlere göre, öğrenciler şiddetli kötü muameleye tabi kaldılar, aralarında darp sonucu kemikleri kırılan ve yine hastaneye kaldırılmalarını gerektirecek başka şekillerde yaralananlar oldu. Gözaltına alınanlar yiyecek ve sudan mahrum bırakıldı, başka öğrenciler ise kampüse hapsedildi ve ayrılmalarına izin verilmedi.
‘Protestoları bastırma huyunuz endişe verici’
Kampüse komşu binaların çatılarında keskin nişancılar olduğu görülen huzursuz edici fotoğraflar, hükümetinizin üniversite öğrencilerine düşman muamelesi yaptığının simgesidir. Gözaltıların haberi 2 Şubat’ta ek protestolara sebep oldu; bu sefer İstanbul ve Ankara’da yüzlerce öğrenci ve diğer protestocu gözaltına alındı. Protestolara gittikçe artan bastırma ile yaklaşma huyunuz çok endişe verici, hele ki hedef üniversiteler olduğunda.
Fotoğraf: DHA
Öğrencilere ve yüksek eğitime bu yaklaşım, daha genel olarak hükümetinizin muhalefeti bastırma ve protestoyu suç gösterme siciliyle istikrar içinde. Gerçekten de geçtiğimiz ay hükümetiniz, olağan şekilde gözaltına alabilecekken Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin evlerine polis komando birlikleri gönderip kapılarını kırdı, bunlar oturma ve yatak odası duvarlarını kırarak şafak saati meskenlere girdi.
Hükümetinizin öğrencilere karşı sergilediği muhteşem şiddet, hükümetinize olan herhangi bir eleştiriye azami tahammülsüzlüğünüzü ve siyasi muhaliflere ne derece tehlikeli suçlular muamelesi ettiğinizi vurguyla faş ediyor. Gözaltına alınan öğrenciler o sırada polis tarafından kötü muameleye ve tutuklandıktan sonra da kolluk kuvvetlerince cinsel saldırı tehditlerine maruz kaldıklarını bildirdiler; aralarında en şiddetli kötü muamele ve cinsel taciz ise LGBTİ+ öğrencilerce bildirildi.
Önce ‘elit’ sonra ‘terörist’ etiketi
Hükümetinize karşı protestoyu suç saymanın yanı sıra, tarafınız ve hükümetiniz üyelerince kamuoyuna yapılan, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini şeytanlaştıran açıklamalar son derece kaygı verici. Muhtelif konuşmalarda, bu öğrencilere “elitler” olarak etiket yapıştırdınız, onları politikalarınıza karşı çıktıkları için “teröristler”e benzettiniz ve ardından “ahlaksız” diyerek hedef aldınız; burada özellikle kendilerini LGBTİ+ tanımlayan öğrencilerin “sapkın” olduğu imasında bulundunuz.
Benzer şekilde, İstanbul Valisi 1 Şubat’ta açıklama yayınlayarak Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ klubü üyelerinin gözaltına alınanlar arasında olduğunun altını çizdi. Başka kulüplerin üyelerinin protestolara katılan ve tutuklananlar arasında olmalarına rağmen LGBTİ+ Kulübünün öne çıkarılması, hükümetinizin benimsediği sıradanlaşmış ve karşılıksız homofobinin örnekleridir.
Fotoğraf: Elif Ünal
‘Gayri-demokratik koşullar’
En son haberlere göre, 3 Şubat günü, atadığınız rektör Melih Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’nde LGBTİ+ Öğrenci Klubü’nün kapatılmasını emretmiş. Üniversite’nin yönetmeliklerine göre, bu Rektör’ün tek taraflı olarak verebileceği bir emir değil, sıralanmış şartları olan bir prosedür.
Daha ötesi, haberlere göre LGBTİ+ Öğrenci Klübü’nün kapatılması için gerekçe gösterilen fiiller, temeli olmayan bir şekilde kulübe atfedilmişlerdir. Böylece, hatalı bilgi üzerine harekete geçmek ve üniversite prosedürlerinin hilafında davranmak suretiyle, Melih Bulu, üniversiteyi idare görevini Boğaziçi’nde hoşgörüsüz ve homofobik bir iklim yaratacak şekilde gayri-demokratik ve uygunsuz bir şekilde kullanmış, atanması etrafındaki gayri-demokratik koşulları ziyadesiyle pekiştirmiştir.
‘Gün be gün daha beter hal alıyor’
Daha önceki mektuplarımızda ifade ettiğimiz üzere (yine, bkz. 7 Ocak 2021 ve 20 Ocak 2021 tarihli mektuplarımız), hükümetinizin akademik hürriyet ve eğitim hakkı ihlali kalıpları gün be gün daha beter hâl almakta. Boğaziçi Üniversitesi hükümetinizce sıkça öne çıkarılıp itham edildi. Şimdi görüyoruz ki hükümetinizin Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini, öğretim üyelerini ve yönetiminin özerkliğini hedef tahtasına yerleştirmesi her geçen yıl daha da şiddetlenmiş, nihayetinde üniversite kampüsünün fiilen kelepçeye vurulmasına, öğrencilerin evlerinin fiziken tarumarına ve öğrenci ve öğretim üyelerine doğrudan saldırıya vardı.
Boğaziçi Üniversitesi’nin hem öğretim üyeleri hem de öğrencilerini geçtiğimiz ay boyunca maruz bıraktığınız hoşgörüsüz ve şiddet içeren muamele, hükümetinizin utanılası akademik hürriyet ve ifade özgürlüğü ihlali siciliyle ve sizin azimle Türkiye’de yüksek öğretimin özerkliği ve kalitesinin altını kazma çabalarınızla uyum içindedir.
‘Uluslararası sözleşmelere aykırı’
Avrupa Konseyi’nin bir üyesi ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi’nin imzacısı olarak Türkiye, düşünce, ifade ve toplanma özgürlüğünü korumakla mükelleftir.
Türkiye ayni zamanda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Helsinki Nihai Senedi’nin de imzacısıdır, ki bunların hepsi akademik hürriyetin kalbinde yatan ifade ve örgütlenme özgürlüklerini güvence altına alır. Hükümetinizin ayaklar altına aldığı haklar ayni zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25-27 ve 42. maddelerinde de sabittir.
‘Rektör atamayı bırakın’
Hükümetinize 29-30 Ocak ve 1 Şubat 2021 tarihlerinde gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim elemanları ve daha önceki gözaltıları protesto ediyor oldukları için 2 Şubat 2021’de gözaltına alınan öğrenci, öğretim elemanı ve protestocu diğer tüm şahısların derhal serbest bırakılmasını temin etmesi çağrısında bulunuyoruz.
Daha ötesi, hükümetinizden üniversitelerin kendi kendini yönetme geleneğini Türkiye’de yeniden tesis etmesini, bunu sadece Bulu’nun Boğaziçi’ne rektör olarak atamasını geri çekerek değil, 7 Kasım 2016 tarihli mektubumuzda çağrısını yaptığımız üzere, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle üniversitelere rektör ataması yapmanıza imkân veren yasal çerçeveyi de yürürlükten kaldırarak yapsını istiyoruz.
Size ayni zamanda yüksek öğrenimde demokratik ilkelere sadık kalmanız, öğrenci ve öğretim üyelerinin insan haklarına saygı göstermeniz ve gözaltındaki öğrencilerin kötü muameleye maruz kalmasından sorumlu görevlilerin hesap vermesini sağlamanız çağrısında bulunuyoruz.
Bu husustaki ilginiz için teşekkür ederiz. Müspet cevabınızı bekliyor olacağız.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, CHP’li Enis Berberoğlu hakkında yeniden yargılama talebinin kabulü ve infazın durdurulmasına karar verdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sabah saatlerinde Enis Berberoğlu hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı doğrultusunda yeniden yargılamanın kabulü, verilmiş mahkumiyet hükmüne ilişkin infaz işlemlerinin durdurulması, sanığın hükümlü statüsü sona erdirilerek hakkında yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi ve TBMM’den dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezleke düzenlenmesi istenmesini talep etmişti.
Talebi kabul eden 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Berberoğlu hakkında kesinleşmiş bütün hükmün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına hükmederek, yasama dokunulmazlığı kaldırılıncaya kadar yargılamanın durmasına karar verdi.
Mahkeme, Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlığının yeniden kaldırılması için Adalet Bakanlığına yazı yazacak ve sanık hakkında fezleke düzenlenmesini isteyecek.
AYM kararı TBMM’ye de gönderilmişti
Anayasa Mahkemesi’nin HSK ve Adalet Bakanlığı’yla birlikte TBMM’ye gönderdiği ikinci hak ihlali kararında ‘Bir hukuk devletinde anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağı’ bildirilmiş; ancak TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Yüksek Mahkeme’nin Meclis’e öneride bulunamayacağını belirterek, kararı geri göndermişti.
Ne olmuştu?
Enis Berberoğlu, MİT tırları görüntülerini Can Dündar’a verdiği gerekçesiyle 13 Şubat 2018’de “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılmış; cezaevindeyken milletvekili seçildiği için infazı durdurularak tahliye edilmişti.
Yargıtay’ın verilen 5 yıl 10 aylık hapis cezasını da onaması üzerine 4 Haziran 2020’de milletvekilliği düşürülen ve yeniden cezaevine gönderilen Berberoğlu, aynı gün koronavirus tedbirleri kapsamında izinli olarak cezaevinden çıkmıştı.
AYM, milletvekilliğinin düşürülmesinden dört ay sonra Berberoğlu hakkında ihlal kararı verdi. Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmeden AYM, yeniden yargılama istemesine rağmen, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi AYM kararına direndi.
Berberoğlu’nun avukatları, Anayasa Mahkemesine ikinci kez bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi, yeniden ihlal kararı vererek, bu kez kararı yerel mahkemenin yanı sıra TBMM, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile Adalet Bakanlığı’na da gönderdi.
Fransa‘nın başkenti Paris‘te 13 yaşındaki kız çocuğuna iki yıl boyunca cinsel istismarda bulunan 20 itfaiye görevlisinin yargılanması için düzenlenen protestolara yüzlerce kişi katıldı. “Julie için adalet” pankartlarını taşıyan göstericiler Adalet Sarayı yakınlarında toplandı.
Fransız basını tarafından gerçek ismi açıklanmayan ancak Julie olarak anılan ve şimdi 25 yaşında olan kadın, 2008 yılında 13 yaşındayken geçirdiği şiddetli anksiyete nöbeti sırasında okuldaki görevlilerin itfaiyeye haber verdiğini, Pierre isimli bir itfaiyecinin ise kişisel bilgilerini alarak defalarca kendisiyle iletişime geçmeye çalıştığını söylemişti.
FEMEN aktivistleri de Julie için adalet istemiyle Paris Adliyesi önünde protesto gösterisi gerçekleştirdi.
Bu kişinin kişinin, Julie’nin telefon numarasını başka itfaiye görevlilerine de verdiği, Julie’nin 2010 yılına kadar 20 itfaiyeci tarafından birçok kez cinsel istismara uğradığı tespit edildi. Soruşturma kapsamında yalnızca üç itfaiyecinin ‘cinsel saldırıyla’ suçlandığı kaydedilirken, 17 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
Julie’nin avukatı Marjolaine Vignola, “Tecavüzle ilgili her klişe bu davada mevcut: Hakimler ve psikiyatristler Julie’nin bir yalancı olduğunu, bu erkeklere cinsel ilişki izin rıza verdiğini ancak şimdi utandığı için yalan söylediğini savunuyor” dedi.
Tecavüzcülerin cezasız kalmasına öfkelenen yüzlerce Paris’li de Julie için adaletin yerini bulması talebiyle doldurdukları sokaklarda, olaya karışan tüm itfaiyecilerin yargılanmasını istedi. 17 itfaiye erinin mesleklerine geri dönmesini “Adaletsizlik ” olarak nitelendiren göstericiler, Çarşamba günü yargılanacak olan üç itfaiye erinin yanı sıra diğerlerinin de yargılanıp ceza alması gerektiği çağrısında bulundu.
CHP’li milletvekili, Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, partisinden istifa etti. Kuracağı yeni partinin kuruluş hazırlıklarının devam ettiğini söyleyen İnce, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda en çok oyu alan muhalefet adayının CHP’li olması durumunda ikinci turda destek vereceklerini de söyledi.
istifa açıklamasında “Parti içindeki demokrasiyi yok edip ülkeye demokrasi vadedersen kimse sana inanmaz. Kendi partisinin evlatlarını kucaklayamayanlar, bütün toplumu kucaklayamaz” diyen Muharrem İnce, CHP’nin kendisi için artık sadece ‘tabela’ olduğunu kaydetti.
‘Erdoğan istifa etsin’
Bulunacakları son yerin ‘Cumhur İttifakı’ olacağını belirten İnce, buna karşın muhalefetin iktidara meydan okuyamadığını, onların söyleyemediğini kendisinin söylediğini öne sürdü. İnce “Erdoğan istifa etsin. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğim dedi. Ne oldu bu 3Y katlandı. Hatta 4Y oldu, yüzsüzlüğü de ekleyelim. Biz Türkiye’ye bir fırsat olacağız. Bizim yaptığımız her işte vicdan olacak” diye konuştu.
‘CHP artık tabeladan ibaret’
CHP’nin parti içi demokrasiyi yok ederek millete demokrasi vaat ettiğini ifade eden İnce, sözlerini şöyle sürdürdü:
“CHP’de Atatürk diyemeyen CHP’li yöneticilerin olması içimizi kan ağlatmaktadır. Muhalefet, 18 yıldır ülkeyi uçurumu sürükleyen Cumhurbaşkanına yürekleri yetmediği için istifa et diyememektedir. Bu iktidardan da muhalefetten de ülkeye hayır gelmez. Bugün bir yol ayrımındayım. ABD’den demokrasi dilenenlerle ben artık yolumu ayırıyorum. CHP artık bir tabeladan ibaret. Hedefimiz 50+1. Tek adam partisi değil, ortak aklında partisi olacağız. ”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesini yanıtlayan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 3 milyondan fazla kişinin elektrik ve doğalgaz faturalarını ödeyemediği için kesinti uygulandığını açıkladı.
Buna göre, 2020’nin ilk 10 ayında 2 milyon 530 bin elektrik faturası, 579 bin 642 doğalgaz faturası ödenmediği için bu abonelere geçici olarak kesinti uygulandı. Aynı dönemde 53 bin 840 elektrik abonesi ile 123 bin 657 doğalgaz abonesinin faturalarını ödeyemediği için haklarında yasal işlem başlatıldı.
200 bine yakın yasal işlem
Bakan Dönmez, Gürer’in soru önergesine verdiği cevapta şunları kaydetti:
2020 yılı Ekim sonu itibariyle 3 milyon 586 bin 566 elektrik aboneliği, 2 milyon 779 bin 916 doğal gaz aboneliği başvurusu yapılmıştır.
Türkiye’de 2020 yılı,
Eylül sonu itibariyle üretilen 269 milyon 203 bin 49 elektrik faturasından sözleşmesine göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen muhtelif elektrik abone gruplarının yüzde 0.02’sinde,
Eylül sonu itibariyle üretilen 128 milyon 809 bin 427 doğal gaz faturasından, sözleşmesine göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen muhtelif doğal gaz abone gruplarının yüzde 0.096’sında yasal takip işlemleri başlatılmıştır.
Türkiye’de 2020 yılı,
Eylül sonu itibariyle üretilen 269 milyon 203 bin 49 elektrik faturasından, sözleşmesine göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen muhtelif elektrik abone gruplarının yüzde 0,94’ünde,
Eylül sonu itibariyle üretilen 128 milyon 809 bin 427 doğal gaz faturasından, sözleşmesine göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen muhtelif doğal gaz abone gruplarının yüzde 0,45’inde mevzuata bağlı kalınarak geçici olarak kesinti uygulanmış olup, mevzuat kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getiren bütün abonelere tekrar elektrik ve doğal gaz arzı sağlanmıştır.
Önergeye konu su abonelerine ilişkin hususlar Bakanlığımız görev alanına girmemektedir.”
‘Sosyal devletçilik anlayışına ters’
Bakan Dönmez’in cevabı hakkında konuşan CHP’li Gürer, pandemi nedeniyle uygulanan kısıtlamalar nedeniyle insanların evine ekmek bile götüremez bir duruma geldiği dönem yaşadığını belirterek şunları söyledi:
“Elektrik ve doğalgaz faturalarını ödeyemediği için kesinti uygulanması ve hatta haklarında yasal işlem başlatılması üzüntü vericidir. Sosyal devletçilik anlayışı gereği böyle durumlarda hayati öneme sahip elektrik ve doğalgaz kesintisi yapılmamalı ve faturalarını ödeyemedi diye insanlar hakkında yasal takip başlatılmamalıdır” dedi.
Gürer ayrıca doğal gaz ve elektrik faturalarından en az bir yıl vergi, fon ve farklı kesintilerin alınmaması için kanun teklifi de verdiğini ve yurttaşların büyük ölçüde ödeme güçlüğü içinde olduklarını söyledi.
İstanbul’un son kalan yeşil alanlarından biri olan Beykoz’daki DeresekiMahallesi’nde 111 dönümlük ormanlık arazi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kararıyla imara açılmak isteniyor.
2018 yılında çevresindeki arazide de 553 villa yapılmak istendiğini hatırlatan Beykoz Çevre Dayanışması’ndan Barış Mustu Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada “Bu projeye itirazlar olmuştu ancak yürürlükten kalkmadı. Şimdi ise bu parsel imara açılmak isteniyor” dedi.
Plan ile arazinin yüzde 55’inin ticaret alanı olarak belirlendiğini söyleyen Mustu, “Geri kalanında ise cami, ilkokul gibi yapılar kurulmak isteniyor” ifadelerini kullandı.
‘21 farklı türde 1443 ağaç bulunuyor’
Barış Mustu, “İmara açılmak istenen 111 dönümlük arazide 21 farklı türde 1443 ağaç bulunuyor” bilgisini paylaştı. Üstelik bu alanlar aynı zamanda Anadolu’nun daha iç bölümleri ile Beykoz ve Boğaz‘ı bağlayan yeşil koridor oluşturuyor.
Beykoz halkının da karara tepkili olduğunu anlatan Mustu, “Beykoz halkı, Türk-Alman Üniversitesi öğrencileri, Kuzey Ormanları Savunması ve 2018’de kurulan Beykoz Kent Dayanışması gibi oluşumların bir araya gelmesiyle Beykoz Çevre Dayanışması’nı kurduk” dedi.
Çevre ve Diyanet ‘kamu yararı’ görmüş
5403 sayılı yasa kapsamında alan mutlak tarım alanı niteliğinde gösteriliyor. Normal şartlarda alanın tarım faaliyetleri dışında kullanılmasının mümkün olmadığını belirten Beykoz Çevre Dayanışması şu bilgiyi paylaştı:
Ancak bu alan için özel olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “kamu yararı” kararı alınmış ve bu kamu yararı kararları doğrultusunda Tarım ve Orman Bakanı onayı ile alınan bu karar ile tarım dışı kullanıma izin verilmiş.
‘Kamu yararı değil rant’
Barış Mustu yaptığı açıklamada “Kamu yararı gözetilerek alındığı söylenen bu kararda elzem olmayan cami, ilkokul ve ticaret alanı yapılması söz konusu. Bunun kamu yararından çok rant için olduğunu düşünüyoruz” dedi.
267 parsel konumu
‘İtirazlar için son gün bugün’
“267 Nolu Parsele İlişkin 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı” Bakanlık tarafından onaylanarak 8 Ocak tarihinde itirazlar için askıya çıkarıldı.
8 Şubat tarihine kadar askıda kalan plan değişikliği için itirazlarını sunduklarını belirten Barış Mustu, “Beykoz Çevre Dayanışması olarak plana itirazlarımızı sunmak için dilekçelerimizi teslim ettik” dedi.
Görsel: Yasemin Akyüz
26 bin üzerinde imza toplandı
İtirazlar kabul edilmediği taktirde ise Mimarlar Odası ile birlikte dava süreci yönetilecek. İklim krizi ve su krizi kapıdayken bu boyutta bir tahribata sessiz kalamayacaklarını belirten Mustu, herkesi bu imar değişikliğine itiraz etmeye ve tepkilerini ortaya koymaya davet etti.
Bunlara ek olarak konuyla ilgili change.org üzerinden başlatılan bir imza kampanyası da bulunuyor. Şu ana kadar 26 binin üzerinde imza toplanan kampanyaya bu link üzerinden destek olabilirsiniz.