Ana Sayfa Blog Sayfa 1675

İlk insan gübreleştirme tesisi ABD’de açıldı

ABD‘nin Washington eyaleti, Seattle şehrinde kurulan insan gübreleştirme (kompost) tesisi hizmet vermeye başladı.

2017’de insan kompostlama şirketi Recompost‘u kuran ABD’li tasarımcı Katrina Spade, mimarlık doktorası yaparken temellerini attığı fikri fon toplama, fizibilite ve hukuksal süreçlere ilişkin çalışmalarını tamamlayarak bu yıl hayata geçirdi.

Geleneksel cenaze töreninin çok zehirli ve pahalı, ceset yakmanın fazla karbon yoğun;  kırsalda yapılacak yeşil bir cenaze töreninin ise çoğu şehirli için ulaşılamaz olduğunu belirten Spade, insan kompostlamayı bir tür toprak temelli “kremasyon” olarak nitelendiriyor. Spade, konuyla ilgili 2013’de bir de yüksek lisans tezi yazmış: “Kir ve Ayrışma: Kent Ölüleri İçin Bir Yer Önermek.”

2015 yılı boyunca Kuzey Karolina Üniversitesi‘ndeki Adli Antropoloji Bölümü üyeleri ve 2018’de Washington Eyalet Üniversitesi’nden toprakbilimci Lynne Carpenter-Bogss ile bilimsel ve fizibilite çalışmaları yapan Karen Spade, insan kompostlamaya izin veren yasanın 2019’da imzalanmasıyla birlikte,  6.75 milyon dolar sermaye ile Recompost’u hayata geçirdi. 

‘Geleneksel yöntemlere göre 1 ton karbon salımının önüne geçiyor’

Bu yıl itibarıyla ticari hizmet vermeye de başlayan tesiste cansız bedenler içi odun, yonca ve saman dolu, çelikten yapılma altıgen şeklindeki yapıların içine yerleştiriliyor. Burada vücudun çürümesi için gerekli sıcaklık, su, karbon, nitrojen ve oksijen oranları sağlanıyor.

Sonraki 30 gün içinde doğal şekilde oluşan bakteriler ve hamur kancasına benzer bir aletin de yardımıyla ceset parçalara ayrılıyor. Sürecin sonunda elde edilen gübreyse iki hafta ila bir aylığına kurumaya bırakılıyor. Tüm işlem tamamlandıktan sonra gübre ya ailelere dağıtılıyor ya da çevreci restorasyon projelerine bağışlanıyor.

Ölen kişinini ailesi ve arkadaşları, bir canlı yayın üzerinden veya koronavirüs kısıtlamaları kaldırıldığında süreci izleyebiliyor. 

Şirkete göre gübreleştirilen her cansız beden, toprağa gömme ya da yakma gibi geleneksel yöntemlere kıyasla 1 ton karbon salımının önüne geçiyor.

Herşey dahil 5.500 TL

Bedeni bulunduğu yerden alma, evrak işleri, sürecin kendisi ve isteğe bağlı bir hizmeti kapsayan ‘kompost paketi’nin bedeli her şey dahil, 5.500 $. (yaklaşık 39 bin TL)  

Şirketin müşteri ve iletişim yönetiminden sorumlu Anna Swenson, şu anki tesiste yalnızca 10 cansız beden üzerinde gübreleştirme işlemi yapabildiklerini fakat daha geniş bir alana taşınarak bu kapasiteyi 40’a kadar çıkarmayı planladıklarını belirtti.

Washington, 2019’da ölü gübreleştirmeye izin veren yasa tasarısını eyaletin Demokrat valisi Jay Inslee‘nin imzasıyla kabul etmiş, ABD’de buna izin veren ilk eyalet olmuştu.

Geçen yıl Klickitak County‘deki bir gemide kurulan Herland Ormanı ve Return Home şirketleriyle birlikte, insan gübreleme “piyasası”nın giderek daha da gelişeceği tahmin ediliyor. 

 

Konya’da bulunan Acıgöl alarm veriyor: Su seviyesi azaldı, göl etrafında derin çatlaklar oluştu

Konya‘nın Karapınar İlçesi‘nde bulunan ve volkanik patlama sonucu oluşan Acıgöl’ün su seviyesi kuraklığa bağlı olarak gün geçtikçe önemli ölçüde azalırken, yer altı sularının aşırı kullanılması sebebiyle göl etrafında da derin çatlaklar meydana geldi.

300 metreden fazla derinliğe sahip olan ve bu özelliğiyle Türkiye’nin birinci dünyanın ise en derin üçüncü gölü olan Acıgöl’ün magnezyum sülfat zengini olmasından dolayı suyu acı ve tuzlu olduğu için gölde yaşayan bir canlı bulunmasa da birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor.

Su seviyesi son yıllarda yedi metre düştü

NTV‘nin haberine göre, Konya Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi ve bölgedeki obrukları araştıran ekibin başkanı Prof. Dr. Yaşar Eren gölün su seviyesinin son yıllarda yedi metre düştüğünü belirterek şu açıklamalarda bulundu:

Göle yakın yerlerde yer çekimi etkisiyle marın içerisinde geniş yarıkları gördük. Orta ve Batı Anadolu’da yer altı suyunun alçalmasına bağlı olarak çökmeler, yüzey deformasyonları meydana geliyor. 2000’li yılların başından günümüze kadar Acıgöl’de yaklaşık en az 7 metrelik su seviyesinde düşme var. Teras veya balkon şeklinde dediğimiz gözenekli kireç taşı oluşumlarının bir kısmı büyük ihtimalle boş. Bunlar organik oluşumlu desteklerle duruyor. Yer altı suyu çekildiği için bu destek ortadan kalktığında bu şekilde yarılmalar volkanik gölün içerisine doğru göçmeleri görüyoruz. Orta ve Batı Anadolu havzalarında gördüğümüz çökmelere bağlı olarak gelişen yarılmalar var. Gölün kıyısında gördüğümüz yarılmalar, bu yer altı su seviyesinin düşmesine bağlı olarak oluşan yüzey çökmeleridir.”

‘Bu şekilde devam ederse çökmeler artacak’

Prof. Dr. Yaşar Eren, yer altı su seviyelerinin bu şekilde kontrolsüz bir biçimde kullanılmaya devam edilmesi durumunda çökmelerin artacağını kaydetti:

Yer altı su seviyesinin düşmesi bu şekilde devam etmesi yüzeyde çökmeleri artırıyor. Bunların bir kısmını yeni oluşan obruklar şeklindeyken, bir kısmı da daha önce oluşmuş obrukları aktif ettiğini tekrar çökmeye başladığını görüyoruz. İl merkezi de dahil olmak üzere Konya havzasında yer altı su seviyesinin düşmesinden dolayı bölgesel çökmeler ve farklı olarak yüzey faylanmalarına yaygın olarak rastlıyoruz. Yer altı su seviyesini dengeye getirebilecek tedbirler almamız gerekiyor. Gelen su belli, kullanılan su belli. Bu şekilde devam ederse yer altı su seviyesi daha da alçalmaya devam edecek ve çökmeler de artarak gelişecek. İleride bu çökmeler, Konya havzasında ve Karapınar havzasında yüzey faylanmaları şeklinde gördüğümüz çökmeler daha büyük problemler oluşturmaya başlayacak. Yer altı su seviyesinin alçalmasını, dengede tutmayı sağlayamazsak maalesef bu çökme olayları bütün Batı ve Orta Anadolu havzalarında olduğu gibi Konya ve Karapınar havzalarında büyüyerek devam edecektir.”

Alınabilecek önlemler

Konuyla ilgili bazı tedbirlerin alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Eren, şu açıklamalarda bulundu:

Belirli tedbirler alarak havzaya ekstra suları getirip, yer altı sularını dengeye getirecek beslemeler yapmamız gerekiyor. Çok geç kalmadan deniz sularının arıtılarak havzalara kullanımını, tarımsal faaliyetinin çok yoğun olduğu bölgelere iyice arıtıldıktan sonra mutlaka aktarılması hatta yapılması düşünülen yeraltı barajlarına bu suların kullanılmadan önce iyice arıtıldıktan sonra depolanması ve buna yönelik araştırmaların yapılması gerekiyor diyoruz. Yoksa bu şekilde devam ederse tarımsal faaliyetlerden vazgeçmemiz mümkün değil.”

Ayrıca, Prof. Dr. Yaşar Eren, Meke Gölü’nün sulak alanlarının büyük ölçüde yok olmaya devam ettiğini hatırlatarak “O bölgede yer altı suyunun alçalmasına bağlı olarak yüzeyde gördüğümüz sulak alanların büyük bir bölümü gözümüzün önünden yok olmaya devam ediyor. Acıgöl, bu bakımdan kalan son temsilci gibi ve umarız onu kaybetmeyiz” dedi.

147 yazardan Boğaziçi öğrencilerine destek: Aşağı bakmayacağız

Cumhurbaşkanı kararıyla Prof. Melih Bulu‘nun rektör olarak atanmasının ardından protestoların başladığı Boğaziçi Üniversitesi’ne, aralarında Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Oya Baydar, Ahmet Ümit, Elif Şafak, Murathan Mungan, Ece Temelkuran, Zeynep Oral, İhsan Oktay Anar‘ın da bulunduğu 147 yazardan “Aşağı bakmayacağız” başlıklı destek açıklaması geldi.

Demokratik haklarını kullanan öğrencilere polisin yönelttiği  ‘aşağı bak’ komutu, millet iradesini dilinden düşürmeyen iktidarın ülkeyi nasıl yönetmek istediği ve yurttaşlıktan ne anladığını açıkça ortaya koymaktadır.

En üst kamu otoritelerince kullanılan nefret söylemi, öğrencilerin terörist diye yaftalanması, hukuksuz gözaltılar ve polis şiddeti ülkemizin anayasal bir hukuk devleti olmaktan çoktandır uzaklaştığının yeni bir kanıtıdır.

Bizler günlerdir direnenlerin ölü kelimelerin yükünü aldığını, dili canlandırdığını, tahakkümün pasını silip attığını, ülkenin önünde bin bir olasılıkla dolu yollar açtığını görüyoruz. Edebiyatçılar olarak bu şenliğe coşkuyla katılıyoruz.  

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişin yanındayız. Zulme ve baskıya boyun eğmeyeceğiz. Aşağı bakmayacağız.”

İmzalayanlar: 

A.Ömer Türkeş, Abdullah Yılmaz, Adnan Gerger, Ahmet Telli, Ahmet Tulgar, Ahmet Ümit, Akif Kurtuluş, Alper Akçam, AlperBeşe, Altay Öktem, Anıl Mert Özsoy, Aslı Erdoğan, Aslı Ilgın Kopuz, Ataol Behramoğlu, Atilla Dorsay, Attila Aşut, Aydın Şimşek, Ayfer Tunç, Ayhan Geçgin, Ayşe Sarısayın, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Işık, Barbaros Altuğ,Barış Bıçakçı, Belma Fırat, Betül Dündar, Burak Acar, Burhan Sönmez, C. Hakkı Zariç, Can Dündar, Celal Çimen, Cem Erdeveciler, Ceren Cevahir Gündoğan,Ceren Olpak, Çetin Yiğenoğlu,Çiler İlhan, Cuma Boynukara, Cüneyt Ayral, Deniz Durukan, Doğuş Sarpkaya, Ece Temelkuran, Elçin Poyrazlar, Elif Durdu,Elif Şafak, Emel İrten, Emel Kayalı, Emirali Yağan, Erdoğan Kahyaoğlu, Eren Aysan, Erendiz Atasü, Eylem Ata Güleç, Fadıl Öztürk, Ferhan Şensoy, Gaye Boralıoğlu, Gökçer Tahincioğlu, Gonca Özmen, Gülce Başer, Gün Zileli, Güray Öz, Hakan Bıçakcı, Hasan Özkılıç, Hasan Öztoprak, Hatice Meryem, Haydar Ergülen, Hayri K. Yetik, Hicri İzgören, Hidayet Karakuş, Hülya Deniz Ünal, Hüseyin Bul, Hüseyin Şahin, İbrahim Baştuğ, İhsan Oktay Anar, İlhami Algör, İnci Asena, Irmak Zileli, İsa İnan, Jaklin Çelik, Kemal Gökhan Gürses, M. Mahzun Doğan, Mahir Ünsal Eriş, Mahmut Temizyürek, Mehmet Yaşın , Mehtap Ceyran, Mesut Kimsesiz, Mesut Varlık, Metin Cengiz, Müge İplikçi, Mukaddes Erdoğdu, Murat Özyaşar, Murat Uyurkulak , Murathan Mungan, Mustafa Köz, Namık Kuyumcu, Nazmi Bayrı, Necmiye Alpay, Nermin Yıldırım, Neşe Yaşın, Nesimi Aday, Nevzat Çelik, Niyazi Zorlu, Nurcan Baysal, Nurdan Arca, Olcay Özmen, Onur Orhan, Orhan Alkaya, Orhan Pamuk, Oya Baydar, Oylum Yılmaz, Ömer Faruk Ciravoğlu, Önder Kızılkaya, Öner Yağcı, Özge Doğar, Özlem Doğan Kasırga, Pınar Öğünç, Rahmi Emeç, Sedat Yurttaş, Sema Aslan, Sema Kaygusuz, Semih Çelenk, Semih Gümüş, Semrin Şahin, Seray Şahiner, Sevim Korkmaz Dinç, Sezen Ünlüönen, Sezgin Kaymaz, Sibel Oral, Şaban Ol, Şebnem İşigüzel, Taçlı Yazıcıoğlu, Tarık Günersel, Tuğrul Keskin, Tülin Dursun, Turan Parlak, Turgay Fişekçi, Ümit Kıvanç, Ünal Ersözlü, Vecdi Erbay, Yaprak Zihnioğlu, Yaşar Seyman, Yekta Kopan, Yeşim Dinçer, Yiğit Bener, Yücelay Sal, Zeynep Altıok, Zeynep Oral, Zülfü Livaneli. 

 

‘Birleşik Krallık’taki kömür madeni projesi COP26 öncesi ülkenin inandırıcılığını zedeliyor’

Aralarında Friends of the Earth (Yerküre’nin Dostları), Greenpeace ve Cumbria Vahşi Yaşam Vakfı gibi kurumların bulunduğu çevre örgütleri Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson’a yerel yönetimin onayından geçen Cumbria kömür madeni projesinin durdurulması talebiyle bir mektup yazdı.

Mektupta, hükümetin maden ocağının durdurulmamasına ilişkin tavrının, , bu yılın Kasım ayında Glasgow‘da gerçekleşecek COP26 zirvesinin ev sahibi olarak Birleşik Krallık’ın inandırıcılığına gölge düşürdüğü belirtildi.

‘Düşük karbon teknolojilerinin önü açılmalı’

BBC Türkçe’nin aktardığına göre kömür madeni ocağıyla yeni iş alanları yaratılacağını “kabul eden” örgütler, hükümetin geçmişte kalması gereken kirletici sanayi biçimlerine yönelmek yerine düşük karbon teknolojilerinin önünü açması gerektiğini savunuyor.

Kömür madenleri, önemli derecede arazi bozulması, ekosistem tahribatı, su kirliliği, toprak kirliliği ve hava kirliliğine yol açması dolayısıyla dünya genelinde tepkilere neden oluyor.

Kömürün çıkarılması, taşınması ve yakılması aşamalarında ortaya çıkan sera gazlarının, iklim değişikliğinin önemli faktörlerinden biri olduğu değerlendiriliyor.

Hükümet iptal etmeye yanaşmıyor

Başbakanlık ofisi ise İngiltere’nin iklim politikalarında dünya lideri olduğunu ancak yerel konseyin maden ocağının yapılmasına ilişkin kararının önüne geçilmeyeceğini söyledi.

Kömür madeni projesinin yerel planlama konusu olduğunu savunan yetkililer, çelik üretimi gibi alanlarda kok kömürüne ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Hükümete göre, ihtiyaç duyulan kok kömürü eğer Birleşik Krallık’ta üretilmezse, ithal edilmek zorunda kalınacak.

Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, Johnson’ın COP26 zirvesinin ev sahibi olarak iklim hedeflerini sürdürmekte kararlı olduğu bildirildi.

Son 30 yıldaki ilk derin kömür madeni

Cumbria bölgesinin batı kıyısındaki Whitehaven‘da 165 milyon sterlin değerindeki proje, Cumbria Belediyesi tarafından ekim ayında onaylandı. Proje, İngiltere’nin son 30 yıldaki ilk derin kömür madeni olacak.

Bölgedeki Copeland Belediyesi’nin muhafazakar başkanı Mike Starkie, “Olağanüstü bir proje. Bölgede ciddi bir iş sahası yaratacak ve bölgeyi kalkındıracak” dedi. Strakie, “Bölge sakinleri tarafından çok iyi karşılandı. Bu kadar büyük bir halk desteği gören başka bir proje hatırlamıyorum” ifadelerini kullandı.

‘Kaybedecek vakit yok’

Çevreciler ise hükümete “kaybedecek vakit olmadığını”, belediyenin maden ocağıyla ilgili nihai kararını çok yakında vereceğini söylüyor.

Birleşik Krallık Yerel Yönetim ve İskan Bakanı Robert Jenrick‘e seslenen çevreciler, Jenrick’ten projenin onaylanmasına engel olmama yönündeki kararını gözden geçirmesini istedi.

 

[Hayvan hakları yasası nerede?] Köpeği yaraladı, ardından tepki gösterdi: Gören de adam öldürdük sanır

Çorum‘da esnaflık yapan 50 yaşındaki Mehmet K. iş yerinin yakınında bulunan ve kendisine saldırdığını iddia ettiği köpeğe av tüfeğiyle üç el ateş etmesi üzerine köpek, tüfekten çıkan saçmaların sırtına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı.

Mehmet K. olaydan sonra bölgeden uzaklaşırken, çevredekilerin ihbarı üzerine adrese gelen polis ekipleri Mehmet K.’yi yakalayarak gözaltına aldı.

Yaralı köpek ise götürüldüğü barınakta tedavi altına alındı. Köpeğin hayati tehlikesinin bulunduğu açıklandı.

Tepki gösterdi

İfadesi alınmak üzere Bahçelievler Polis Karakolu‘na götürülen Mehmet K. kendisini görüntüleyen gazetecilere tepki göstererek “Ne çekiyorsunuz, gören de adam öldürdük sanır” dedi.

İstanbul Başsavcılığı: Berberoğlu yeniden yargılanmalı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Enis Berberoğlu hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı doğrultusunda yeniden yargılamanın kabulü, verilmiş mahkumiyet hükmüne ilişkin infaz işlemlerinin durdurulması, sanığın hükümlü statüsü sona erdirilerek hakkında yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi ve TBMM’den dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezleke düzenlenmesi istenmesini talep etti.
 
Başsavcılıkça İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi‘ne gönderilen talep yazısında, eski CHP Milletvekili’nin AYM’ye yapmış olduğu bireysel başvurunun 21 Ocak’ta karara bağlanarak oy birliğiyle başvurusunun kabul edilebilir bulunduğu belirtildi.

‘AYM kararı bağlayıcıdır’ 

Yazıda, “AYM kararında sanık Kadri Enis Berberoğlu’nun Anayasa’nın geçici 20. Maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra yapılan seçimlerde milletvekili seçilmesi nedeniyle tekrardan yasama dokunulmazlığını elde ettiğini, ancak yargılamaya devam edilmesi nedeniyle sanık Kadri Enis Berberoğlu’nun Anayasal siyasi faaliyette bulunma ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar verildiği” kaydedildi.

“Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kabul ve karara bağlama noktasında Anayasaya tarafından yetkilendirilmiş olup kararları Anayasal olarak bağlayıcı niteliktedir” vurgusu yapılan yazıda şu ifadeler kullanıldı: “Anayasa Mahkemesi’nin 21 Ocak 2021 tarihli kararında da belirtildiği üzere sanık Kadri Enis Berberoğlu hakkında yeniden yargılamanın kabulü, hakkında verilmiş mahkumiyet hükmüne ilişkin infaz işlemlerinin durdurulması, sanığın hükümlü statüsü sona erdirilerek hakkında yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi ve sanık Kadri Enis Berberoğlu hakkında TBMM’den dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezleke düzenlenmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur. 

Şimdi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vereceği karar bekleniyor. 

AYM “Hak ihlali var” demişti

Anayasa Mahkemesi’nin geçen hafta Resmi Gazete‘de yayımlanan gerekçeli kararında, Berberoğlu hakkında ilk kararı uygulamayan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeni bir hak ihlaline yol açtığı belirtilmişti.

Kararda, Berberoğlu hakkında, “yeniden yargılama işlemlerine başlanması, mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, hükümlü statüsünün sona erdirilmesi, yeniden yapılacak yargılamada durma kararı vermesi” işlemlerinin zorunlu olduğu belirtilerek, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bunu yerine getirmekle yükümlü olduğu vurgulanmıştı.

Erdoğan’ın hedef gösterdiği Prof. Dr. Buğra’nın öğrencileri: Hocamız Türkiye’nin kıymetli bir değeridir

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu’ya yönelik protestolara ilişkin açıklamasında öğretim üyesi ve tutuklu insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı hedef göstermesine Buğra’nın öğrencilerinden tepki geldi.

Erdoğan cuma günü yaptığı konuşmada “Osman Kavala denilen, Soros’un temsilcisi olan kişinin karısı da aynı şekilde bu provokatörlerin içerisinde yer alıyor” ifadelerini kullanmıştı.

Bu hedef göstermenin ardından 1986 ile 2020 yılları arasında Ayşe Buğra’nın Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü, Atatürk Enstitüsü ve Sosyal Politika Yüksek Lisans Programı’nda dersini alan öğrenciler bir açıklama yayınladı.

‘Türkiye’nin kıymetli bir değeri’

Açıklamada “40 seneyi aşkın akademik yaşamında yetiştirdiği, Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, akademide, iş dünyasında ve kamuda çalışan öğrencileri olarak ona destek vermek üzere bu metni kaleme alıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Hocalarının hedef gösterilmesinden büyük endişe duyduklarını belirten öğrenciler, “Ayşe Buğra, yetiştirdiği binlerce öğrenci, sosyal politika disiplininin gelişmesine sunduğu katkılar, bilimsel üretkenliği ve uluslararası saygınlığı ile Boğaziçi Üniversitesi’nin ve Türkiye’nin kıymetli bir değeridir” dedi.

‘Birçok çalışmaya öncülük etti’

Ayşe Buğra’nın sosyal politikadan kimlik siyasetine, devlet-piyasa ilişkilerinden emek hareketlerine kadar uzanan geniş bir çalışma sahasında, birçok dilde onlarca kitap ve makale yazdığı hatırlatılan açıklamada “Çalışmaları Türkiye’nin ve dünyanın birçok üniversitesinde temel kaynak olarak kullanılmaktadır. Ayşe Buğra, bugün dünyanın en prestijli üniversitelerinde akademik çalışmalarını sürdüren yüksek lisans ve doktora tez öğrencileriyle, sosyal bilimler içerisinde önemli bir gelenek yaratmıştır” denildi.

Kurucusu olduğu Sosyal Politika Forumu’nda, Türkiye Cumhuriyeti Bakanlıkları, TÜBİTAK gibi kamu kurumları, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarla birlikte sayısız araştırma projesi yürüttüğünü belirten öğrenciler “Ülkemizde, sosyal politika, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele, kadınların güçlenmesi, sosyal adaletin sağlanması ve insan hakları temelli politikaların geliştirilmesine öncülük etmiştir. Ayşe Buğra hocamız, bu değerli çalışmalarıyla Dünya Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Ödülü (TWAS- Celso Furtado Prize 2015) dahil hem uluslararası hem de ulusal çeşitli ödüllere layık görülmüştür” dedi.

‘Bu saldırılar bir an önce dursun’

Açıklama “Ancak tüm bunların ötesinde, Ayşe Buğra iyi kalpli, nazik, sağduyulu ve tevazu sahibi bir insandır. Bunu, yaşamının en zor yıllarında dahi üretmekten, öğrenmekten ve biz öğrencilerine dokunmaktan vazgeçmemesinden biliyoruz. Biz Ayşe Buğra’ya şahidiz” ifadeleriyle devam etti.

“Ayşe Buğra’nın öğrencileri” imzasıyla yayınlanan açıklama “Hocamızın hedef gösterilmesinden duyduğumuz üzüntü ve rahatsızlığı yineliyoruz. Bu saldırılar bir an önce dursun istiyoruz” ifadeleriyle son buldu.

Aktivistlerin Eray ablası, Burak’ın annesinden eşit ve adil bir dünya için Yaşam için Yasa…

Söyleşi: Tolga Öztorun

 Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, 9 Kasım 2019’da aramızdan ayrılan, hayvan hakları aktivisti Burak Özgüner’in annesi Eray Özgüner’in çağrısıyla bir araya gelen, eşit, adil ve yaşanabilir bir dünya için çalışan aktivistler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve araştırmacılar tarafından kuruldu. 

 “Temel iddiamız ve bizleri bir araya getiren ortak ilkemiz; “eşit, adil ve yaşanabilir bir dünyanın en temel ve gerekli koşulu, hayvanların yaşam haklarının korunması” diyerek yola çıkan Eray Özgüner ile Yeşil Gazete için kurulmasına ön ayak olduğu Yaşam için Yasa İnisiyatifi’ni konuştuk.  

Eray Abla bize Burak’ın sözleri ile seslenerek başladı;

“Hayvanlar, insanlar ve doğa için yani istisnasız herkes için topyekûn özgürlük isteyenler olarak, bulunduğumuz yerden dünyayı değiştirmeye devam edeceğiz.”

Tolga Öztorun: Burak gideli bir yılı aşkın zaman oldu ama Burak’sız bir hak mücadelesi nasıl oluyor? Onu sormak istiyorum, tam da sözlerinde olduğu gibi hala bulunduğu yerden devam ediyor mu hak aramaya?

Eray Özgüner: Burak’sız bir hak mücadelesi çok eksik. Bunu annesi olarak sadece ben söylemiyorum. Onu tanıyan, tanımayan herkes söylüyor. Burak’ın mücadelesini örnek aldıklarını söylüyor insanlar. Burak hep aramızda ve çok temiz bir dünyadan yine hak arayanlara ilham oluyor. O, mücadelesine sekiz yaşında başlamıştı. Mahallemizde belediye tarafından zehirlenen hayvanları bahçemize toplayarak yola çıktı. Hayvanlara uygulanan şiddet karşısında belediye binasına taş atarak aktivizmin ilk adımlarını attı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e mektuplar yazarak, şikâyet ederek bölgemizde belediyenin zehirlemelerini durdurdu ancak bu defa da mahalleli ile savaşmaya başladı. Ardından hayvan hakları derneklerini beldemize çağırarak dev bir kısırlaştırma çalışması başlattı. Sekiz yaşında bir çocuk için inanılmaz işler başlattı. Ömrünce hayvanları kötü koşullardan korumak istedi.

 Hayvan haklarını korumak adına bunca inisiyatif, bunca dernek, federasyon varken neden yeni bir oluşum için kolları sıvadığını merak ediyorum. Nedir bu #yaşamiçinyasa inisiyatifi?

Burak sekiz yaşından otuz iki yaşına kadar birçok kişi ile omuz omuza mücadele etti. Çeşitli topluluklardan çok sayıda insanı bir arada tutmak için insan üstü bir gayret sarf etti. Bu süreçte kendisine hep haksızlık etti. Hep uyarmamıza rağmen dinlenmesine, yeme içmesine hiç dikkat etmedi. Bu hak mücadelesi onun yaşamıydı. Bize her zaman tüm diğer hak örgütlerinin STK’ların, çevre örgütlerinin, hayvan hakları örgütlerini görmediğini söylerdi. Kendisi hep hak mücadelelerinde yer aldığı için diğer toplulukların da hayvanları fark etmelerini ve çektikleri acıları fark etmelerini isterdi. Bu konuda bir birlik oluşturmak için kafa yorardı.

İlk kez Kısırkaya Barınağı eyleminde çevreciler ve hayvan hakları savunucularını bir araya getirdi. “Kısırkaya Ölüm Kampıdır” eylemi büyük ses getirdi. Ben de annesi olarak bu çağrıyı tam da Burak’ın olduğu yerden yapmak istedim. Tüm yaşam hakkı savunucuları örgütlerine seslendim. Tüm hakların bir bütün olduğuna dikkat çekmek istedim. Amacım yaşam hakkı savunucularını ortak bir noktada toplamaktı. Verilen mücadelenin dayanışma ile daha da yükseleceğine olan inancımdandı. Bu çağrımdan sonra yaşam hakkı savunucusu gençler #yaşamiçinyasa inisiyatifi ‘ni kurdular ve bir birlikte bir kampanya yürütüyoruz. Hayvanların haklarını savunurken yaşam hakkını savunmak önceliğimiz. Yaşam hakkını gözetirseniz her sorun kendiliğinden hallolur.

Nasıl bir Hayvan Hakları Yasası bekliyorsunuz? Talepler nelerdi?  

Ben hayvan hakları alanında daha önce çalışmadım. Hayvan haklarını Burak’tan öğrendim. Bu nedenle bu konuda bilir kişi olarak konuşmam doğru olmaz. Beklediğimiz tek şey kanun yapanların hayvanlardan yana saf tutmalarıdır. AKP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Özlem Zengin’in medyaya yansıyan açıklamalarından sonra, hayvana şiddet ve tecavüze verilen alt sınırın altı aydan dört yıla kadar olması kesinlikle şiddeti durdurmayacaktır. Birinci önceliğimiz ertelemesiz hapis cezasının gelmesidir. Hayvanlara karşı şiddeti sadece cezalandırma ile durdurabiliriz. Hayvana, insana ve çevreye uygulanan şiddetin bir farkı yok.  Birini kollayıp birinden vazgeçmek imkansız. Verilecek cezanın alt sınırdan olmaması gerekiyor.

Peki Meclisten çıkacak yasa ile hayvanların yaşam hakkı anayasal güvenceye kavuşabilecek gibi görünüyor mu?

Haberlere göre hayvanseverlerin evlerinde en fazla üç hayvan bakabilecekleri yönünde bir düzenleme yapmak istiyorlar. Bu hayvanseverler ile sevmeyenleri karşı karşıya getirecektir. Engelli hayvanlara evlerinde bakan çok sayıda insan var. Bu görev esasen belediyelerin olmasına karşın, insanlar belediyelere güvenmiyor. Rehabilitasyon merkezlerinde hayvanların yaşam haklarının yeterince gözetildiğini düşünmüyoruz. Yapılan açıklamalar bizleri tedirgin etmiştir. Bu yönde çıkan kararlar kabul edemeyeceğimiz bir şeydir.

Hayvanat bahçeleri, yunus parkları, avmlerde hapsedilmiş hayvanlar ve hatta petshoplarda satılan hayvanlara yönelik yerinde bir güncelleme yapılmayacağına karşı endişelerimiz var  

Ülke genelinde ekoloji, kadın hakları, LGBTİ+ hakları, cinsel şiddetin önlenmesi, insan hakları, engelli hakları, toplum sağlığı, çocuk ve yaşlı haklarına ilişkin sorunlara adaletli bir çözüm bulunmadan  hayvan haklarının düzene gireceğine inanıyor musun?

“İnsan hakları görülmezken hayvan hakları nasıl savunulsun” şeklinde bir inanış var. Ben hak mücadelelerinin bir bütün olduğuna inananlardanım. Hepsi birbiriyle paralel gitmeli. Birinin diğerinden daha önemli olduğu bir durum yok. Biz insanlar olarak dünyayı hayvanlar ve tüm doğa ile paylaşıyoruz. Buradaki önemli nokta yaşam hakkı. Doğanın özgürce yaşaması, hayvanın özgürce yaşaması, insanın özgürce yaşaması temel felsefemiz olmalı.

Son olarak BURHAK’tan (Burak Özgüner Hayvan Hakları Çalışma ve Etkinlik Merkezi) bahsedelim. Neler oluyor BURHAK’ta?

Maalesef BURHAK’ın açılışını pandemi nedeni ile duyuramadık. BURHAK lise ve üniversitede öğrenim gören, hayvan hakları alanında çalışan ve bu konuyla ilgili gençlere ve tüm hayvan hakları topluluklarına açık olacak ve BURAK gibi çocukları gençleri bekleyecek. Ayrıca diğer yaşam hakkı savunucularına da toplantı ve etkinlik alanı yaratmayı hedefliyoruz. Online olarak ilk hayvan hakları tartışmasını gerçekleştirdik. Burak’ın mücadelesini örnek almayı hedefleyen bütün yaşam hakkı savunucularını ortak bir mücadeleye çağıracağımız bir mekân olmasını hedefliyoruz. Biliyoruz ki bu hak bizim için çok önemli.

Bu harika sohbet için Eray Özgüner’e ve en çok Burak Özgüner’e teşekkür ediyorum.

Burak Özgüner

Lise yıllarından beri hayvan hakları için mücadele eden Burak Özgüner, Kasım 2019’da hayatını kaybetti. Hayvan hakları için yasa çıkartılması konusunda uzun yıllar boyunca mücadele eden Özgüner, 2011’de Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde TSK tarafından katledilen katırlar için mücadele etmişti. Katırlar için verdiği mücadele sonuçsuz kalıp hayvanlara yönelik silahla yaralama, öldürme fiilleri devam edince 2015’te vicdani reddini açıkladı. Bunun üzerine askerlik şubesi, Özgüner hakkında soruşturma başlatarak dosyayı savcılığa gönderdi. Savcılık da hakkında iddianame hazırladı ve Konya Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Özgüner vefatından iki gün önce Konya’da hakim karşısına çıkarak, “Kimse hakkını kullandığı için cezalandırılamaz” demişti.

Gezi’den altı yıl sonra hakkında dava açıldı

Özgüner, Gezi Parkı eylemleri sırasında polis şiddeti nedeniyle ölen ve yaralanan hayvanları gündeme getirmek için de eylem yapmış; bu nedenle de hakkında ‘terör soruşturması’ başlatılmıştı. Gezi Parkı eylemleri sırasında, hem Burak Özgüner’in o dönem çalıştığı kliniğe hem de başka kliniklere birçok yaralı ve saldırıdan etkilenen hayvan getirilmiş; Özgüner ve arkadaşları, hayvan hakları ihlalleriyle ilgili bir rapor hazırlayarak Cenevre’deki Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi’ne başvurmak için hazırlık yapmıştı.

Hayvan Hakları Raporu’nun mimarlarından

Burak Özgüner, TBMM Hayvan Hakları Komisyonu’nunun da katılımcılarındandı. Komisyona Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu Kurucular Kurulu üyesi ve Hayvan Hakları ve Etiği Derneği temsilcisi olarak katılan Özgüner, hazırlanan yasa taslağı hakkında gazetemize yaptığı değerlendirmede, Komisyon’un raporunun 300’den fazla STK ve oluşumun ortak taleplerini büyük ölçüde karşıladığını belirtmiş, ancak etik çelişkiye dikkat çekmişti.

Himalayalar’dan düşen buz kütlesi sele yol açtı: 14 kişi öldü, 150 kişiden haber alınamıyor

Hindistan‘ın kuzeyindeki Himalaya Dağları‘ndan bir buz kütlesinin kopup baraja düşmesi sel felaketine yol açtı. Rishiganga Hidroelektrik Santrali tamamen yıkıldı, Dhauliganga Santrali ise ağır hasar aldı.

Bu barajın yakınlarındaki bir tünelde 14 kişinin cesedine ulaşıldı. Enkaz altında kalan bir tünelden 16 kişi kurtarıldı, bir başka tünelde de 35-40 kişinin mahsur kaldığı belirtildi. Her iki barajda görev yapan 150 kişidense haber alınamıyor.

Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor

Nanda Devi buzulundan kopan kütlenin barajı taşırmasının ardından Hindistan Hava Kuvvetleri mobilize edildi, arama kurtarma çalışmaları için afet bölgesine ekipler sevk edildi.

Durumun yakından takip edildiğini duyuran Başbakan Narendra Modi sosyal medya hesabındaki paylaşımında “Tüm ülke Uttarakhandlılar için dua ediyor” diye yazdı.

Sel ve toprak kayması yaygın

Yetkililer Alaknanda Nehri‘nin çevresinde yaşayanlara güvenli bölgelere sığınmaları için uyarıda bulundu. Komşu eyalet Uttar Pradesh‘te de nehir yataklarının bulunduğu bölgelerde alarm verildi.

Batı Himalayalar’daki Uttarakhand eyaletinde aniden ortaya çıkan sel ve toprak kayması yüzünden ortaya çıkan felaketler sık yaşanıyor.

Uttarakhand’da 2013 yılında yılında aşırı yağışların yol açtığı sel ve toprak kaymalarında 5 binden fazla kişi can vermiş, “Himalaya tsunamisi” olarak bilinen olayda binlerce ev de kullanılamaz hale gelmişti.

LGBTİ+ ailelerinden çocuklarına destek: Ne hakla çocuklarımızı ötekileştirirsiniz?

Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanan Melih Bulu‘ya karşı protestolar sırasında iktidar tarafından LGBTİ+’ların hedef gösterilmesi üzerine, LGBTİ+ aileleri yayınladıkları basın açıklamasıyla çocuklarının yanında olduklarını kaydetti.

Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER), LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG), Akdeniz Antalya Aileleri Grubu, Denizli LGBTİ+ Aileleri Grubu, İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu tarafından yapılan açıklamada “Çocuklarımız ne yanlıştır ne de yalnızdır, bu ülkenin eşit, özgür ve onurlu yurttaşlarıdır” denildi.

‘Hepimiz eşit haklara sahibiz’

Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Çocukları lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve + olan anne babalar olarak son dönemde LGBTİ+’lara yönelik aşağılamalara, sözlü ve fiziksel saldırılara, hedef göstermelere karşı açıklamamızdır: Çocuklarımız ne yanlıştır ne de yalnızdır, bu ülkenin eşit, özgür ve onurlu yurttaşlarıdır.

Son günlerde sık sık duyduğumuz LGBTİ+ kısaltması hep birlikte yasadığımız, hepimiz gibi eşit haklara sahip olan lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve + olan çocuklarımızı ifade etmektedir. LGBTİ+’lar bazılarınızın komşusu, bazılarınızın iş arkadaşı, bazılarınızın bizim gibi akrabasıdır. Her gün yanı başınızdadırlar. Birlikte işe gidersiniz, yolda selamlaşırsınız, okula gidersiniz, otobüste yan yanasınızdır, Herkes gibi günlük hayatın içindedirler, yaptıkları her alışverişte vergi verirler, mutludurlar, mutsuzdurlar, belki canları sıkkındır, belki keyiflidirler, belki güler, belki ağlarlar. Uzun lafın kısası, sizden biridirler.

‘Ne hakla nefret objesi haline getirirler?’

Açıklamada, sadece son zamanlarda değil, uzun zamandır LGBTİ+’ların terör örgütü ve sapkınlık gibi kelimelerle bir araya getirildiği de belirtildi:

Sadece son günlerde değil, uzun zamandır LGBTİ+ kısaltması terör örgütü’ ifadesiyle, ‘sapkınlık’ gibi kelimelerle bir arada kullanılıyor. Bu söylemler en çok biz çocukları LGBTİ+ olan anne ve babaların canını yakıyor. Bu ülkede yaşayan herkesin temel hak ve özgürlüklerini korumakla yükümlü olan merciler, milyonlarca insanla aynı dilleri konuşan, aynı şarkıları söyleyen, aynı fıkralara gülüp, aynı şekilde dans eden çocuklarımızı, herkes gibi birer insan olan çocuklarımızı, cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimleri yüzünden ne hakla hedef gösterirler? Ne hakla ötekileştirir, ne hakla nefret objesi haline getirirler?”

Fotoğraf: AFP

‘Vicdani sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz?’

Yapılan açıklamada hedef haline getirilen çocuklarının saldırıya uğrayabilecekleri dile getirilirken “Bunun hesabını kim verecek? Vicdani sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz?” diye soruldu:

Bütün dünyada LGBTİ+ onurunun ve özgürlüğünün simgesi olan gökkuşağını, hani güneşin açtığı her yağmurlu havada gökyüzünde beliren o yedi rengi bile suçlu ilan ediyorsunuz. Bir üniversite kulübünde bulunması son derece normal olan gökkuşağı bayrağını ‘ele geçirildi’ diye lanse ediyorsunuz.

Sosyal medyada, görsel ve işitsel medyada çocuklarımıza yönelik nefret söylemlerinin, nefret suçlarının haddi hesabı yok. Bunlara karşı en küçük bir işlem yapılmıyor, aksine, bir kısım devlet yöneticisi bunu daha da tahrik ediyor, nefretin önünü açıyor. Yarın çocuklarımızdan biri, bu tahriklere kapılan bir kendini bilmez tarafından zarara uğratılsa, bunun hesabını kim verecek? Vicdani sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz?”

‘Gelin, çocuklarımıza sapkın, terörist demekten vazgeçin’

Çocuklarına karşı nefret söylemi dilinden vazgeçilmesi gerektiğini belirten aileler, herkesi dayanışmaya çağırdı:

Çocuklarımızı hedef gösterenlere, nefret objesi haline getirenlere sesleniyoruz: Biz anneler ve babalar ve kardeşler ve akrabalar her zaman çocuklarımızın yanındayız. Hepimiz eşitiz, hepimiz farklıyız. Gökkuşağının renkleri zenginliğimizdir, sizin de zenginliğinizdir. Sizin tek renkli dünyanızı da aydınlatır. Gelin, çocuklarımıza sapkın, terörist, şu, bu demekten vazgeçin. Hep söylediğiniz gibi, sadece kendiniz gibi düşünenlerin değil, herkesin temsilcisi olun!

Demokratik değerlerin işlediği bir ülkede yaşamak isteyenlere sesleniyoruz: Gün, birleşme ve dayanışma günüdür! Özgür ve onurlu bir yaşam sürmekten başka bir şey istemeyen çocuklarımızın yanında olalım. Dünyanın ve ülkemizin de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1. Maddesi ‘Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar’ der. Bu maddenin hayata geçirilmesi bizim elimizde. Hepinizi çocuklarımıza destek olmaya, bunu yüksek sesle dile getirmeye davet ediyoruz!”