Ana Sayfa Blog Sayfa 1652

İlaca yüzde 20’lik zam kapıda

Resmi Gazete‘de bugün yayımlanan “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar“a göre, ilaç fiyatlandırılmasında kullanılacak olan Euro kurunun bu yıl 2020 seviyesinin yüzde 20’sini aşamayacağı belirtilirken, eczacılar alınan bu yeni kararın kan ürünleri hariç ilaçlarda yüzde 20 zam uygulanması anlamına geldiğini kaydetti.

Bloomberg HT‘de yer alan habere göre, bahsi geçen karara eklenen maddede “Beşeri tıbbi ürünlerin fiyatlandırılmasında kullanılacak TL cinsinden 1 Euro değeri, 2021 yılı için bir önceki dönemde uygulanan 1 Euro değerinin yüzde 20 fazlasını geçemez. Bu kararın yayımı tarihinde Fiyat Değerlendirme Komisyonu toplanır ve Euro değerini ilan eder” ifadelerine yer verildi.

2019 yılında yapılan değişiklikte ise ilaç fiyatlarının belirlenmesinde dikkate alınan kur değişiminde, Euro’nun yüzde 70’i değil, yüzde 60’ı baz alınmıştı.

Ankara Eczacılar Odası’ndan açıklama

Ankara Eczacılar Odası Başkanı Taner Ercanlı, Bakanlık ve ilaç sektörü arasında yapılan görüşmelerde yüzde 20 fiyat artışına karar verildiğini belirtirken, 2020’de tıbbi ürünler için 3,81’lik Euro kur sabitlemesi dikkate alındığında yüzde 20 artışla 4,57’ye çıkmış olacağını kaydetti.

Ancak, Ercanlı güncel kur dikkate alındığında yüzde 50’ye yakın artışa karşın, sektörle Bakanlığın anlaşma yoluna gittiğini ifade etti.

Ankara Eczacılar Odası Başkanı Taner Ercanlı, yüzde 20’lik fiyat artışının yıl içinde kura göre fiyat değişimi yapılan kan ürünleri dışında tüm ilaçlara uygulanacağını vurguladı.

Facebook İklim Değişikliği Bilgi Merkezi’ni genişletme kararı aldı

Dünyanın en büyük sosyal paylaşım platformunu Facebook, bünyesinde faaliyet gösteren İklim Değişikliği Bilgi Merkezi’ni geliştireceğini duyurdu.

Şirket tarafından yapılan açıklamada merkezin birkaç ülkede daha faaliyete geçeceği ve ortak iklim mitlerini çürüten gerçekleri içeren bir bölüm oluşturmak gibi yeni özellikler ekleyeceğini söyledi.

Eleştiriler üzerine kurulmuştu

Sosyal medya devi, konuyla ilgili yanlış bilgilerin yayılmasındaki rolü nedeniyle kendisine yöneltilen eleştirilerin ardından geçtiğimiz Ekim ayında güvenilir kaynakların rolünü artırmak amacıyla bu merkezi kurmuştu.

Fotoğraf: Facebook

Fransa, Almanya, Birleşik Krallık ve ABD’de yer alan merkez genişleme kararıyla birlikte perşembe gününden itibaren Belçika, Brezilya, Kanada, Hindistan ve Endonezya’da da faaliyet göstermeye başladı.

Platform ayrıca Birleşik Krallık’taki bazı iklim gönderilerine kullanıcıları merkeze yönlendirecek bilgi etiketleri de ekleyecek

2020 yılında hava kirliliği New Delhi’de 54 bin erken ölüme yol açtı

Yeni yapılan bir araştırma Hindistan’ın New Delhi şehrinde hava kirliliğinin 2020 yılında 54 bin erken ölüme neden olduğunu tespit etti. Böylece şehir, dünyanın herhangi bir metropolünde hava kirliliğinin neden olduğu ölüm sayısını geride bırakmış oldu.

Greenpeace Güneydoğu Asya ve İsviçre merkezli IQAir firması tarafından yürütülen araştırmada kanser ve kalp sorunları dahil ölümcül hastalıklara neden olabilecek zehirli PM2.5 partiküllerinin konsantrasyonu ölçüldü.

Sınır değerin 30 katına kadar çıktı

Çalışmada Delhi’de 2020 Kasım ayında hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün güvenli ilan ettiği sınır değerinin 30 kat üzerine çıktığı tespit edildi. 2020 yılının yıllık ortalaması ise sınır değerin altı katı fazlası olarak ölçüldü.

Sebep olunan ölümlerin sayısı konusunda 2019 ile bir karşılaştırma yapılmadı. Ancak The Lancet’e göre, 2019’da Hindistan’ın tamamında zehirli hava nedeniyle 1,67 milyon insan hayatını kaybetmişti.

Fotoğraf: Shutterstock

‘Koronavirüse daha duyarlı hale getiriyor’

Araştırmaya göre, geçtiğimiz yıl hava kirliliği insanları koronavirüs enfeksiyonuna daha duyarlı hale getirdi.

Greenpeace Hindistan İklim Kampanyacısı Avinash Chanchal raporda “Kirli hava kanser ve felç nedeniyle ölüm olasılığını artırıyor, astım ataklarında ani artışlar ve COVID-19 semptomlarının şiddetini artırıyor” dedi.

Delhi’deki kirlilik geçen yılın başlarında, hükümetin koronavirüsü kontrol altına almak için ülke çapında bir tecrit uyguladığında neredeyse ortadan kalkmıştı, ancak hükümetin ağustos sonunda kısıtlamaları kaldırmaya başlamasıyla geri döndü.

‘Fosil yakıtlara son verilmeli’

Rapora göre, kirlilik ayrıca 2020’de Hindistan’ın finans merkezi Mumbai‘de yaklaşık 25 bin erken ölüme yol açtı.

Hindistan da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki büyük şehirlere atıfta bulunan raporda, “Zamanımızın getirdiği ihtiyaç yenilenebilir enerjiyi hızla artırmak, fosil yakıt emisyonlarına son vermek ve sürdürülebilir ve erişilebilir ulaşım sistemlerini artırmaktır” ifadeleri kullanıldı.

Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan: Restoranlarda HES kodu istenebilir 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, kısıtlamaların kademeli olarak azaltılacağı açıklamasının ardından, normalleşme sürecine nasıl geçileceği merak konusu oldu.

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, kafe ve restoranlarda zaman kısıtlamasının getirilebileceğini ve HES kodu istenebileceğini aktardı.

‘Restoranlarda HES kodu istenebilir’

Prof. Dr. İlhan, kafe ve restoranların açılması durumunda müşterilerden HES kodu istenebileceğine dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı:

Restoranların açılması söz konusu olduğunda içeriye girildiğinde HES kodu istenebilir, çalışanlardan belli aralıklar ile PCR testi istenebilir. Vatandaşlarımızdan mesafeli oturması istenebilir, sırt sırta, çarpmaz olacak şekilde 1,5 metre mesafe ile oturması söz konusu olabilir. İç mekanda diyelim ki kapasitenin belli yüzdesi kadar insan girişine izin veriliyorsa, dış mekanda ondan biraz daha fazla; ama çok yan yana, dip dibe olmamak koşulunda izin verilebilir.”

‘Zaman kısıtlaması gelebilir’

Sosyal alanlarda içeride bulunulan süreye zaman kısıtlaması getirilebileceğini kaydeden Prof. Dr. İlhan, sözlerine şu şekilde devam etti:

Sosyal alanlarda, restoranlarda, kafelerde de zaman kısıtlamasına gidilebilir. İçeride bulunma zamanına kısıtlama getirilebilir. Vatandaşlarımızın da bunu anlayışla karşılaması gerektiğini düşünüyorum.

Örneğin denebilir ki, ‘yemek yenecek yerlerde 1 saate kadar, 45 dakikaya kadar oturulabilir’. Olabildiğince sade, hızlı bir şekilde yemeğin yenilip başka insanlara da fırsat tanınması gerekiyor. Şu da olmamalı, kapıda insanlar yemek için sıra yapmamalı, beklememeli, içeride çok fazla oturup virüse maruz kalınmamalı. Yemek yerken maske çıkarılmalı, yemek yedikten sonra maske takılmalı, mekanda işi bitince kalkılmalı.”

‘Üniversiteler karar verecek’

Prof. Dr. İlhan, üniversitelerde yüz yüze eğitime ilişkin de açıklamalar da bulundu:

Üniversiteler kendi imkanları dahilinde, teoriklerde çevrimiçi tercih etmekle birlikte, uygulamalı eğitim, uygulamalı staj gibi bileşenleri düşündüğümüzde öğrencilerin eksikleri kalmaması şeklinde programlar geliştirmesi gerekiyor.

Tabii her üniversitenin kendi imkanları farklı olduğu gibi öğrencilerin kendi imkanları da farklı, bunlara göre üniversitelerin karar vermesi gerekiyor. Üniversiteler, bu hafta içinde hızla karar vereceklerdir.

Biz YÖK Başkanımızın açıklamasının ardından Gazi Üniversitesi Senatosu’nu rektörümüz başkanlığında topladık. Her fakültemiz, her programımız bir araya gelerek kendi programlarında planlamalarını yaptılar ve bu haftadan itibaren de öğrencilerimize duyuruyoruz.”

Salda Gölü ile Mars’taki Jezero Krateri arasında nasıl bir benzerlik var?

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi‘nin (NASA) uzay aracı Perseverance (Azim), yedi aylık yolculuğunun ardından Mars’a sıkıntısız bir iniş yaptı. Mars’ın kuzey yarımküresinde yer alan Jezero Krateri’ne gönderilen uzay aracının Kızıl Gezegen’de yaşam izleri araması planlanıyor.

NASA tarafından yapılan açıklamada “Bu kritere daha önce kimse ayak basmadı ancak Türkiye’deki Salda Gölü sağ olsun ne bekleyeceğimize dair düşüncelerimiz var” ifadeleri kullanılmıştı.

Peki Salda Gölü ile Jezero Kriteri arasında nasıl bir benzerlik var?

Dünyada bilinen tek göl

NASA, “Türkiye’nin güneybatısındaki bir gölün, Mars’taki bir çarpma krateri ile çok fazla ortak yanı olduğunu düşünmeyebilirsiniz, ancak iki havza benzer mineraloji ve jeoloji içeriyor” ifadelerini kullanıyor.

Salda Gölü, bir zamanlar bir göl içerdiği düşünülen Jezero Krateri’nde bulunanlara benzer karbonat mineralleri ve biriktirme özellikleri (deltalar) içeren dünyadaki bilinen tek göl.

Salda Gölü’nde araştırma yapıldı

Purdue Üniversitesi‘nde gezegen bilimci ve Perseverance bilim ekibinin bir üyesi olan Briony Horgan ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden meslektaşları, kıyı şeritlerini ve çevresini incelemek için 2019 yazında Salda Gölü’ne gitti.

Bu çalışmada Jezero’daki yaşam arayışına rehberlik etmek için Salda Gölü’ndeki mikrobiyal ve jeolojik süreçleri daha iyi anlamak amaçlandı.

Kaya çeşitleri

Salda Gölü çevresindeki kıyı şeridi ve çevresindeki ana kaya, farklı kökenlerden çökeltiler içeriyor. Aşağıdaki fotoğraf, gölün kuzeydoğu kenarı boyunca sahil çökeltilerini gösteriyor.

Daha koyu tonlu tortular, çevredeki ana kayanın dik yüzeylerinden aşınmış. Açık tonlu tortular ise karbonat mineral hidromagnezitten oluşuyor. Okyanuslardaki resif veya mercan kayalıklarına benzeyen bu oluşumlara mikrobiyalit deniyor.

Fotoğraf: Bradley Garczynski

Mikrobiyolitler

Araştırmacılar, NASA’nın Mars Keşif Gezgini’nden alınan verileri kullanarak, bilim insanlarının eski bir gölün kıyı şeridi olduğuna inandıkları Jezero Krateri’nin batı kenarlarında bir su havzası mineralleri ve muhtemelen karbonat karışımı tespit ettiler.

Horgan ve meslektaşları, bu birikintilerin Salda Gölü’ndekilere benzer olup olmadığını öğrenmek istiyor. Bu yapıların kendileri, mikropların bir zamanlar aktif olduklarının iyi göstergeleri. Bu nedenle araştırmacılar, Mars kraterindeki kayalarda bunların işaretlerini arayacaklar.

Fotoğraf: Bradley Garczynski

Deltadaki kaya yatakları

Jezero Krateri yakınlarındaki delta, bir zamanlar burada bir göl olduğuna dair kanıt sunuyor. Benzer şekilde, Salda Gölü, çevredeki ana kayadan aşınmış ve yıkanmış kaya birikintileriyle dolu deltalar içeriyor.

Farklı katmanlar, farklı çökelme dönemlerini temsil ediyor çünkü burada farklı boyutlarda ve türde kaya birikintileri yer alıyor. Ekip, jeolojik geçmişi hakkında daha fazla bilgi edinmek için Jezero’da da benzer yatakları arayacak.

Fotoğraf: Bradley Garczynski

Yeraltı sızıntıları

Salda Gölü’ndeki yeraltı suyu kaynakları gölün kimyasını değiştirmede ve mikroplar için çevreyi etkilemede önemli bir rol oynamakta.  Aşağıdaki görüntü, Salda Gölü’nün kuzeydoğu kenarında çamur ağırlıklı bir kıyı şeridini gösteriyor.

Çamur muhtemelen yakındaki bir yeraltı suyu sızıntısından kaynaklanıyor. Jezero’da yeraltı suyunun nasıl bir rol oynadığı bilinmiyor. Salda Gölü gibi analog ortamların incelenmesi, araştırmacılara Jezero’daki geçmiş yeraltı sularının kanıtlarını ararken daha iyi bağlam sağlamaya ve potansiyel biyo-imzalar için araştırmayı daha da ilerletmeye yardımcı olacak.

Fotoğraf: Bradley Garczynski

Mars’ta cevaplanmayı bekleyen sorular

Salda Gölü’nde yapılan bu gözlemlerle Horgan ve meslektaşları, araştırma sorularını daha iyi odaklayabildiler. Araştırmacılar Mars’ta şu sorulara odaklanacak:

Antik Jezero gölünde mikroplar varsa, nerede yaşıyorlardı? Bu mikroplar nerede mikrobiyal yapılar inşa ediyorlardı? Bunların geçmiş kanıtlarını aramak için en iyi yerler nerede? Yeraltı su kaynaklarının yakınında mı yoksa deltaya yakın mı?

[Hayvan hakları yasası nerede?] TPD: Yunusla terapi hem çocuklara hem hayvanlara zararlı

Türk Psikologlar Derneği, (TPD) yunus parklarında özel gereksinimli çocuklara terapi adı altında uygulanan çalışmalarla ilgili görüşlerini paylaştı.

Dernek tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’deki (TBMM) ilgili komisyonlara ve milletvekillerine iletilmek üzere Yunuslara Özgürlük Platformu aracılığıyla hayvan hakları aktivistlerine gönderilen mektupta, bilimsel verilere atıfta bulunularak, yunus parklarının özel gereksinimli çocuğu olan ailelerin maddi ve manevi olarak sömürülmesine zemin hazırlayabileceği kaydedildi.

Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılması planlanan değişikliklerin yer aldığı yasa teklifinde, TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nda alınan kararların aksine, mevcut 10 yunus parkının kapatılmayacağı ve ticari faaliyetlerine dair açıklamalar STK’ler ve hayvan hakları aktivistleri tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

“Türler arası eşitliğe dayanılarak hareket edilmeli”

TPD Genel Merkez Yönetim Kurulu adına Genel Koordinatör Aras Onur’un imzasıyla paylaşılan mektupta, haklar arasında hiyerarşi oluşturulmamasına vurgu yapıldı:

Haklar arasında hiyerarşi oluşturulmamasının; tüm tarafların refahı düşünülerek hareket edilmesinin önemi bilinmektedir.

Özel gereksinimli çocukların tedavisi için mevcut yunus parklarının kapatılmaması ya da yeni yunus parklarının açılması bilimsel gerçeklikten uzak bir yaklaşımdır; çünkü yunusla tedavinin özel gereksinimli çocukların tedavisinde herhangi bir yararının olduğu kanıtlanmış bir bilgi değildir. Aksine yunus parklarında tedavi başlığı altında gerçekleşen eylemler çocuklara ve hayvanlara zarar verme potansiyeline sahiptir.

Bu durum karşılıklı bir zararın yanı sıra özel gereksinimli çocuğu olan ailelerin maddi ve manevi olarak sömürülmesine de zemin hazırlayabilmektedir. Bilimsel veriler ışığında ve türler arası eşitliğe dayanan bir şekilde hareket edilmesi gerekmektedir.”

‘Bu terapilerle otizm tedavisinin gerçekleştiğine dair veri yok’

Mektupta, yunus destekli terapilerin otizm gibi hastalıkların tedavisinde işe yaradığı genel kanısının olduğu, ancak bu kanının bilimsel verilerle desteklenmediğine dikkat çekildi:

Biz psikologlar olarak biliyoruz ki yunus destekli terapilerle birlikte otizmin tedavisinin gerçekleştiğine ilişkin bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Ayrıca bir türün iyilik halinin sağlanması için başka bir türün şiddete uğraması, sömürülmesi, en temel hakkı olan yaşam hakkı ihlaliyle karşı karşıya gelinmesi kabul edilemez bir gerçekliktir.

Yunus destekli terapilerin her ne kadar otizm gibi yaygın gelişimsel bozuklukların tedavisinde işe yaradığına ilişkin genel bir kanı olsa da, bu kanı bilimsel verilerle desteklenmemektedir.

Ülkemizde Yunus Destekli Terapilerle ilgili yapılan araştırmaya rastlanmamıştır. Yurtdışında yapılan araştırmalarda ise otizmin tedavisinde bir farklılık yaratmadığı bulguları dikkat çekmektedir.”

‘Hem çocuklar hem de yunuslar için zararlı’

“Hayvanlarla sağlıklı iletişim konusunda okul öncesi dönemden itibaren eğitimler verilmelidir. Bu eğitimler okul müfredatına konulmalıdır” diyen TPD, bu tür terapilerin hem çocuklar için hem de yunuslar için neden zararlı olduğunu şöyle anlattı:

  • Kırılgan grupların istismarı: Balina ve Yunus Koruma Birliği tarafından Ekim 2007’de yayınlanan bir rapora göre, Yunus destekli terapilerde sadece yunuslar değil, aynı zamanda insanlar da kırılgan iki grubu temsil etmektedir. Doğal yaşam alanlarından koparıldıkları ve esaret altına alındıkları için yunuslar kırılgan grup olarak ele alınırken; terapiye gelen insanlar da hem psikolojik hem fizyolojik zorlukları olan insanlar olmaları nedeniyle kırılgan grup olarak ele alınmıştır. Bu durum da hem insanlar hem de yunuslar için endişe verici bir durum haline gelebilmektedir.
  • Ulaşılabilir değil: Yunus destekli terapiler yurtdışında da ülkemizde de ekonomik olarak oldukça pahalı ve bu nedenle ulaşılabilir görülmemektedir.
  • İçsel ve dışsal kaynakların tüketilmesi: Otizmli bireylerin aileleri tarafından etiyoloji tam bilinmediğinden dolayı pek çok tedavi yöntemine başvurabilmektedir. Ancak kanıta dayalı olmayan tedavi yöntemleri ailelerin umut, zaman, para gibi içsel ve dışsal kaynaklarını tüketebilmektedir. Bu durumun ailelerin tedavilere ilişkin güvenini sarsma ve ailenin tedavileri bırakması açısından risk taşıdığı düşünülmektedir.

  • Hayvan istismarı: Hayvan destekli terapiler için uygulama ve etik standardının olmaması durumu taraflardan biri için istismar edilen eylemler haline getirebilmektedir.
    Yunusların seçilmesiyle başlayan süreç, deniz parklarına getirilmesiyle devam
    etmektedir. Eğitim başlığı altında yunusların ölü balık yemeye alıştırılması, sağlıklarını etkileyen ve kendileri için dar olan havuzlarda yüzmeleri, yüzgeçlerinin yapılan aktiviteler sırasında zarar görmesi, doğum süreçlerinin sekteye uğraması gibi pek çok basamakta istismarla karşı karşıya kalınmaktadır.
  • Stres faktörü ve yaralanma, kaza riski: Doğal olmayan yaşam ortamlarının yarattığı stres yunusların hayatlarını erken kaybetmesine neden olmaktadır. Sadece stresin değil, otizmli çocukların stereotipik davranışlarının da hayvanlara zarar verebileceği ileri sürülmektedir. Ayrıca terapilerin yararlanıcıları olarak belirlenen çocuklar yüzme sırasında yaralanma, ısırılma, enfeksiyon gibi tehditlerle karşılaşabilmektedir.

Gezegen Buluşmaları’nda bu hafta ‘gıda krizi ve güvenliği’ konuşulacak

P24 bağımsız gazetecilik platformunun çevre ve iklim sorunlarını merkezine alan yeni mecrası Gezegen tarafından düzenlenen çevrimiçi buluşmaların bu haftaki konusu ‘Gıda Krizi ve Gıda Güvenliği’.

19 Şubat Cuma (bugün) saat 20.00’da düzenlenecek etkinlikte Buğday Derneği Gıda Çalışma Grubu Sorumlusu Yasemin Kireç ve Gazeteci Can Koyuncu konuşmacı olarak yer alacak.

Video konferans uygulaması Zoom üzerinden gerçekleşecek ve herkesin katılımına açık olan söyleşiye bu adres üzerinden ulaşılabilecek.

Gezegen nedir?

P24 bünyesinde faaliyet gösterecek Gezegen, iklim ve çevre tartışmalarının rutin, “kullan at” bir habercilik anlayışıyla sınırlı kalmaması gerektiği inancıyla kuruldu. gezegen24.com adresi üzerinden yayın yapması planlanıyor.

Türkiye’nin dört bir yanında yaşam alanları için mücadele veren yurttaş hareketlerinin, STK’ların, medya kuruluşlarının, avukatların, mühendislerin, akademisyenlerin ve çevre konusunda uzmanlığı olan herkesin buluşabileceği bir platform olması amaçlanıyor.

‘Sınırımızdaki saatli bomba kapatılmalıdır’

HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik, Türkiye sınırına sadece 16 kilometre uzaklıkta olan ve dünyanın en tehlikeli santrali  ilan edilen Ermenistan‘da yer alan Metsamor Nükleer Santrali‘nin kapatılması için çağrı yaptı.

“Sınırımızdaki saatli bomba” kapatılmalıdır diyen HDP’li Eksik, Metsamor Nükleer Santrali’ne ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na yazılı soru önergesi verdi.

Bir ayda iki deprem yaşandı

Son zamanlarda meydana gelen depremleri de hatırlatan Eksik, “5 Şubat tarihinde Merkez üssü Ermenistan devletinin Arbarat kenti yakınlarında 4.7 ve 13 Şubat tarihinde Ermenistan’ın Armavir kentinde 4.9 şiddetinde olmak üzere, son bir ay içinde iki ciddi deprem meydana gelmiş ve artçı depremler de halen devam etmektedir” dedi. Eksik, şu cümleleri kullandı:

Bir deprem veya başka bir sebeple kaza geçirmesi durumunda santral Ermenistan, Nahçıvan, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’a ve Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesine büyük zarar vereceği öngörülmektedir. Türkiye sınırındaki bu santralden sadece 16 kilometre uzaklıkta olan Iğdır şehri ise nükleer bir kaza anında yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.”

‘Kanser oranlarında artış var’

“Santralden insan sağlığını tehdit eden birçok radyoaktif sızıntı olduğunu belirten diyen HDP’li milletvekili şu ifadeleri kullandı:

Ayrıca Arpaçay ve Aras Nehirlerinden çekilerek santralın soğutulmasında kullanılan su yeraltına geri verildiği söylenmektedir. Iğdır il Tarım Müdürlüğü’nün verilerine göre son yıllarda hayvanların sakat doğumlarında artış bulunmaktadır. Bölgede kanser hastalıklarında büyük bir artış olduğu gözlenmektedir. Halk yetiştirdikleri meyve ve sebzelerde de santralin yarattığı etkilerin olduğu ifade edilmektedir.”

Metsamor Nükleer Santrali fay hattı üzerinde

Iğdır merkeze 15 kilometre, sınır köylere 100-200 metre uzaklıkta bulunan Ermenistan’da yer alan Metsamor Nükleer Santrali’nin fay hattı üzerinde yer alması uzun zamandır büyük bir endişe kaynağı.

Bu santralde meydana gelecek olası bir sızıntının Iğdır, Kars ve Ağrı illerimiz başta olmak üzere, Erivan, Nahçıvan, Gürcistan, İran gibi sınıra komşu ülkeleri de doğrudan etkileyeceği düşünülüyor.

Söz konusu nükleer santral, 1977 yılında Çernobil ve Fukuşima ile aynı teknoloji kullanılarak Rosatom tarafından inşa edilmişti. 2005 yılında ömrünü tamamlamasına rağmen santal ısrarla faaliyetine devam ettiriliyor.

En tehlikeli santral

1979 yılında üretime başlayan santral 1988 yılında yaşanan depremde ciddi derecede zarar görerek uzun süre kullanım dışı kaldı. 1995 yılında Ermenistan Devleti’nin enerji ihtiyacını gerekçe göstererek tekrar üretime geçti.

Ancak Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından dünyanın en tehlikeli santrali ilan edildi.

AKP’li Özlem Zengin’den çıplak arama açıklaması: Onurlu, ahlaklı kadın bir sene beklemez

Cezaevi ve gözaltı merkezlerinde çıplak arama olmadığını iddia eden ve sonrasında bu sözleri çıplak aramaya doğrudan maruz kalan pek çok kişi tarafından yalanlanan AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin konuya ilişkin Meclis’te yeni bir açıklama yaptı.

Çıplak arama tartışmalarına yanıt veren Zengin, “Bu kurgusal bir harekettir. Biliyoruz ki size ve o kadınlara bir aferin geldi” ifadelerini kullandı.

‘Onurlu kadın bir sene beklemez’

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu‘nun Meclis’te dile getirdiği Uşak Emniyet Müdülüğü‘ndeki çıplak aramanın gerçek olmadığını bir kez daha yineleyen Özlem Zengin,  “O dediğiniz yerde böyle bir şey olmadı. Görüntülerle ispatlandı. Bakan Yardımcısı gitti ilan etti. Bir kadını çıplak arayacaksın, dakikasında bundan rahatsızlığını beyan eder, bir sene beklemez. Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez”dedi

Zengin, açıklamasında”Ben bir avukatım ve hukuk kaidelerinin ne olduğunu iyi bilirim. Bütün hukuki mevzuatın yanlış uygulaması olabilir, hayatın içinde vardır. Hukuka uygun olarak yapılmıyorsa ben itirazın karşısında sonuna kadar varım” ifadelerini kullandı.

‘FETÖ’cülerin malzemesi değilim’

Zengin, “Vakti zamanında bu başörtüsü yasakları varken, malum FETÖ’cülerin başındaki adam ne demişti, ‘Başörtüsü füruattır’ demişti. Sonuna kadar baltalamıştı. Şimdi ne kadar hapisanedeki FETÖ’cü kadın varsa başörtüsü savunucusu olmuşlar. Ben AK Parti Grup Başkanvekiliyim, FETÖ’cülerin malzemesi değilim” dedi.

Açıklamasında “Demek isteniyor ki, bir sürü başörtülü kadına bu iğrençlik yapılıyor ve Özlem Zengin buna müsaade ediyor. Siz bunu yapmaya çalışıyorsunuz. Bu yetmiyor, ne kadar yurt dışına kaçmış FETÖ’cü varsa, beni Twitter’dan etiketleyerek haber paylaşıyor” ifadelerini kullandı.

Ne yaşanmıştı?

HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu‘nun, Uşak Emniyet Müdürlüğü‘nde üniversite öğrencisi 30 kadının çıplak aramaya maruz bırakıldığını açıklamıştı.

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin de çıplak arama iddialarının doğru olmadığını ileri sürmüştü. Bu açıklamayı takiben çıplak aramaya maruz kalan pek çok kişi açıklama yapmıştı.

Kenter Tiyatrosu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Meclisi’nin 15 Ekim 2020’de aldığı kararla Şehir Tiyatroları’na devredilen Şişli’deki Kenter Tiyatrosu’nda incelemelerde bulundu.

“Artık Kenter Tiyatrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin” diyen İmamoğlu, Türk Tiyatrosu’nun duayen sanatçıları Yıldız-Müşfik Kenter kardeşlerin adının bu şekilde yaşatılacağını söyledi.

‘Bu, İstanbul’un zenginliği’

İmamoğlu, “Bu tabii İstanbul’un zenginliği. Bu zenginliğin, İBB çatısı altındaki varlığının çok değerli ve çok kalıcı olacağını düşünüyorum. Bu manada işimiz yeni başlıyor” dedi.

Müşfik Kenter’in kızı, Yıldız Kenter’in yeğeni Elvan Kenter de duygularını, göz yaşları eşliğinde, “Şu anda çok heyecanlıyım, kelimeleri söyleyemiyorum. Biz de çok heyecanlıyız, tiyatronun isminin, halamın, babamın bu şekilde devam etmesinden dolayı. Çok mutluyum” sözleriyle dile getirdi.

2019’da yaşamını yitirdi

Türk tiyatrosunun duayen sanatçısı Yıldız Kenter, 17 Kasım 2019’da, akciğer rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmişti.

Kenter için, adıyla özdeşleşen Kenter Tiyatrosu’nda, 19 Kasım 2019’da düzenlenen anma töreninde konuşan İmamoğlu, “Alkışlarınızın dinmeyeceği bir salonu İstanbul şehrine hızlıca hediye etmek istiyoruz. Elbette ki tüm maneviyatını koruyarak, ismine layık, özgün ve özgür biçimiyle, ilelebet var olacak teminatıyla İstanbul halkına hediye etmek istiyoruz” demişti.

İBB Meclisi oy birliğiyle karar aldı

İBB Meclisi, 15 Ekim 2020 tarihli oturumunda oy birliğiyle aldığı kararla, Şişli’deki Kenter Tiyatrosu’nun Şehir Tiyatroları bünyesinde faaliyetini sürdürmesine karar verdi.

İmamoğlu, yeniden yapım çalışmalarının başlayacağı Kenter Tiyatrosu’nda, İBB Sözcüsü Murat Ongun ve Genel Sekreter Yardımcısı Şengül Altan Arslan ile birlikte incelemelerde bulundu.

İnceleme gezisinde, Türkiye tiyatrosunun bir başka duayen ismi merhum Müşfik Kenter’in kızı Elvan Kenter ile Kenter Tiyatrosu’na yıllarca oyuncu ve yönetmen olarak hizmet veren İstanbul Aydın Üniversitesi Tiyatro bölüm başkanı Mehmet Birkiye de yer aldı.