Şiddetli sağanak yağışın sel felaketine ve heyelana neden olduğu Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde karadan ve denizden arama-kurtarma çalışmaları devam ediyor.
Sel sonucu taşan Ezine Çayı’nın denizle birleştiği noktada çalışmalar yürüten Sahil Güvenlik Komutanlığı ekipleri, bugüne kadar denizde beş kişinin cansız bedenine ulaştıklarını aktardı.
Denizdeki çalışmalar devam edecek
AFAD, Kastamonu’da 62 kişinin, Sinop’ta 14 kişinin ve Bartın’da bir kişinin hayatını kaybettiğini duyururken, yedi kişinin de tedavilerine hastanelerde devam edildiğini açıklamıştı.
Dalgıçlarla birlikte deniz kenarında yürütülen çalışmaların yaklaşık bir buçuk ay daha devam edeceği öngörülüyor.
Deniz rengi kahverengiye döndü
Abana ilçesindeki Karadeniz sahilinde heyelan sonucu oluşan toprak kayması denizin büyük bir bölümünde renk değişmesi yaratmış durumda. Yaklaşık 100 metrelik deniz şeridinde kahverengi tonları hakim.
Ekipler kahverengi rengin selin yaşandığı 11 Ağustos tarihinden itibaren görüldüğünü ilerleyen günlerde etkisinin biraz daha azaldığını belirtti.
Çöpler buraya bırakılıyor
Ezine Çayı boyunca sürüklenen çöplükler ile ağaç parçaları da burada denizle karışıyor. Ancak çöp yığınlarının büyük bir kısmını belediye tarafından kıyıya bırakılan çöpler oluşturuyor.
Çöplerin çoğunluğunda ise plastik poşetler ve ambalajlar ağırlıklı. Ayrıca kamyonlar, gün içerisinde belirli periyotlarla ilçe merkezinde toplanan çamur ve toprak yığınlarını da gene bu alana boşaltıyor.
İspanya’nın Castilla ve Leon bölgesindeki Avila şehrinin kırsal bölgesinde geçtiğimiz cumartesi günü çıkan orman yangınında 12 bin hektarlık ormanlık alanın küle döndüğü açıklandı. Yangının, bu yıl ülkede çıkan en büyük orman yangını olduğu kaydedildi.
Yunanistan’da ise başkent Atina’ya 55 kilometre uzaklıktaki Villia bölgesinde ve 41 kilometre uzaklıktaki Keratea bölgesinde çıkan orman yangınları halen söndürülemedi. Yangınlar nedeniyle dört yerleşim yeri tahliye edildi.
Yangın kontrol altına alındı
İspanya’da itfaiye ekiplerinin iki günlük çalışmasının ardından kontrol altına alınan yangını söndürmek için havadan da müdahale edildi.
Solosancho, Riofrio ve Sotalbo şehirlerine bağlı sekiz kasabada yangın sebebiyle yaklaşık bin kişinin tahliye edildiği öğrenildi.
Afet bölgesini ziyaret edip çalışmaları takip eden Castilla ve Leon eyaleti Çevre Bakanı Juan Carlos Suarez-Quinones, yangının yüzde 90 oranında söndürülerek kontrol altına alındığını açıkladı.
Castilla ve Leon eyaleti Çevre Bakanı, yangının yanan bir araçtan çıkan alevlerin yol kenarındaki ağaçlara sıçraması üzerine çıktığını da belirtti.
‘İklim krizinin en dramatik etkisi orman yangınları’
İspanya Ekolojik Geçiş ve Demografik Zorluktan Sorumlu Bakan Teresa Ribera ülkede çıkan yangınlara değinerek, iklim krizinin en dramatik etkisinin orman yangınları olduğunu belirtti. Ribera, iklim kriziyle savaşılmadığı takdirde çölleşme, kuraklık ve orman yangınları gibi büyük sorunların kapıda olduğunu da ifade etti.
Yüzlerce dönümlük zeytinlik alan etkilendi
Yunanistan’da şiddetli rüzgar nedeniyle yangınların kontrol altına alınmasının zorlaştığı kaydedilirken, yüzlerce dönümlük zeytinlik alanın da çıkan yangınlardan etkilendiği kaydedildi.
Keretea’da yangınların kısa sürede büyümesi üzerine Synterina, Markati, Dimolaki ve Agios Konstantinos’ta bulunan halk bölgelerden tahliye edildi.
Saronikos Belediye Başkanı Petros Filippou, yangının Sounio Milli Parkı’nı da tehdit ettiğini açıkladı. Filippou, “Ateş bir yokuşu ve büyük bir vadiyi yaktı. Yokuşu tırmandı ve kuzey yönünde hareket ediyor. Sounio Milli Parkı’na ulaşırsa büyük sorunumuz olacak. Burada belirli alan büyük ağaçlara sahip” ifadelerini kullandı.
Yunanistan da15 günü aşkın süredir ülkeyi saran yangınlarla mücadele ediyor. Yangınlar nedeniyle ülkede tahminen 1 milyon 300 bin dönüm alanın kül olduğu açıklanmıştı.
Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, ülkede yangınlarla mücadeledeki herhangi bir başarısızlık için halktan özür dilemiş ve hataların tespit edilip düzeltileceğine dair de söz vermişti.
Şehir hastanelerinin sayısı arttıkça devletin kira giderleri de katlanıyor. 2020’nin ilk yedi ayında 2,5 milyar TL olan şehir hastaneleri içeren bina kira giderleri, 2021’in aynı döneminde 6,4 milyar TL’yi aştı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı‘na bağlı Muhasebat Genel Müdürlüğü temmuz ayı merkezi bütçe verilerini açıkladı. Buna göre, bütçe açığı 45,8 milyar TL, bütçeden faiz harcamaları 23,6 milyar TL ile rekor kırarken, birçok gider kaleminde de rekorlar dikkat çekti.
Sözcü‘den Emre Deveci’nin aktardığına göre rekor kıran kalemlerden biri de şehir hastanelerinin kiralarının içinde yer aldığı “bina kiralaması giderleri.” Geçen sene temmuzda 1 milyar 298 milyon TL olan bu kalem, bu sene aynı ayda 2 milyar 271 milyon TL ile aylık bazda rekor kırdı.Şehir hastanesi müteahhitlerine devlet, üç ayda bir kira ödüyor. Ödemeler ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında yapılıyor.
16.4 milyar TL ödenek ayrılmış
Ocak-temmuz dönemleri baz alındığında 2020’de 2 milyar 522 milyon TL olan bina kiralaması giderleri, 2021’de aynı dönemde neredeyse üçe katlanarak 6 milyar 437 milyon TL’ye yükseldi. Bu rakam 2019’da 1 milyar 377 milyon TL, 2018’de 432 milyon TL, 2017’de 174 milyon TL olmuştu.
Şehir hastanelerinde kiracı olan Sağlık Bakanlığı, 2018’de 2,2 milyar TL, 2019’da 5 milyar TL, 2020’de 8,7 milyar TL kira ve hizmet bedelleri olarak ödemişti. 2021 yılı için de kira ve hizmet bedellerinin karşılığı olarak Sağlık Bakanlığı bütçesinde 16,4 milyar TL ödenek ayrılmıştı.
Müteahhitlere yedi ayda 30.4 milyar TL
Açıklamada, merkezi bütçeden müteahhitlere yapılan ödemelerin yüksekliği de dikkat çekiyor. Bütçede müteahhit giderleri 2021 yılı Temmuz ayında 7,8 milyar TL, Ocak-Temmuz döneminde 30,4 milyar TL oldu.
Bu kalem Temmuz 2020’de 4,1 milyar TL, 2020 yılının Ocak-Temmuz döneminde 27,9 milyar TL olmuştu. Müteahhitlere ödemelerde yedi aylık dönemde ilk sırada 13 milyar TL’lik ödemeyle ‘karayolu yapım giderleri’ yer aldı.
Bakanlık verilerine göre, ilk şehir hastanesi 2017’de açılırken, sayı şu an 13’e ulaşmış durumda. Bu yıl sonunda bu sayının 18’e yükselmesi planlanıyor. Şehir hastanelerinin sayısı arttıkça, merkezi bütçeden “bina kiralama giderleri” de katlanıyor.
2020’de ödenen rakam 8.7 milyar TL
Sağlık Bakanlığı, şehir hastanelerine 2020 yılında kira olarak 5,5 milyar TL, hizmet bedeli olarak 3,2 milyar TL olmak üzere toplamda 8,7 milyar TL ödediğini açıklamıştı. Bakanlığın 2020 yılı toplam giderleri 58,5 milyar TL olurken, bu rakamın yüzde 15’ini şehir hastaneleri oluşturmuştu.
Personel giderleri toplam 27,5 milyar TL, SGK primi giderleri 6,2 milyar TL, mal ve hizmet alımı giderleri 19,3 milyar TL olmuştu.
Aşılama hizmeti giderleri 1,8 milyar TL olarak açıklanmıştı.
Türkiye, Batı Karadeniz’de tarihinin en büyük sel felaketini yaşadı. Kastamonu, Sinop ve Bartın’da yaşanan sel felaketinde Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’nın (AFAD) yaptığı açıklamaya göre en az 77 kişi hayatını kaybetti. Arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü kentlerde afetzedelerin tahliyeleri de sürüyor. Kaç kişinin kayıp olduğuna ilişkin ise resmi bir açıklama ise yapılmadı.
Batı Karadeniz’de yaşanan bu sel felaketinden en çok etkilenen yer Kastamonu’nun Bozkurt ilçesi oldu. Can kaybının en yüksek olduğu bu ilçede meydana gelen yıkımın nedeni konusunda çeşitli iddialar var. İlçede bulunan Hidroelektrik Santrali (HES) iddiaların merkezinde yer alıyor. HES kapaklarının patladığı ya da kasıtlı olarak açıldığı gibi çeşitli iddialar öne sürülüyor. Peki, HES böyle bir sele neden olabilir mi? Selin esas nedeni nedir?
Minnesota Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde doktora tezini Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki alt yapı yatırımları ve ekoloji mücadeleleri üzerinden Türkiye’de dönüşen doğa, toplum, devlet ve sermaye ilişkileri üzerine yapan Mekanda Adalet Derneği’nden, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Sinan Erensu ve Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Kahraman’a sorduk. Her iki uzman isme göre de tek nedeni HES değil.
Uzman isimlerin değerlendirmelerine geçmeden Bozkurt ilçesinin ve HES’in yapısına yakından bakalım.
Kastamonu’na bağlı Bozkurt ilçesi denizden iki kilometre içeride, Ezine Çayı‘nın vadisine kurulmuş 5 bin 400 nüfuslu bir yerleşim. İmara açılan bu alanda kurulu iki HES bulunuyor; Ebru Regülatörü ve HES’i ile Aybige HES. Patladığı iddia edilen HES de Ebru HES’i. Berke Elektrik Üretim A.Ş. tarafından işletilen santral 30,62 MWe kurulu gücü ile Türkiye’nin 375. Kastamonu’nun ise en büyük enerji santrali olarak biliniyor. Tesis ayrıca Türkiye’nin 156. büyük hidroelektrik Santrali.
Ebru HES, ortalama 31.390.710 kilovatsaat elektrik üretimi ile 8.643 kişinin günlük hayatında ihtiyaç duyduğu (konut, sanayi, metro ulaşımı, resmi daire, çevre aydınlatması gibi) tüm elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayabiliyor. Sadece konut elektrik tüketimi dikkate alındığında ise 10.509 konutun elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayabilecek elektrik üretimi yapıyor.
Bu HES’in sele neden olduğu iddiaları hem Kastamonu Valiliği hem de işleten şirket tarafından yapılan açıklamalarla yalanlandı. Şirket açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Bölgede gerçekleşen aşırı yağışlar sonucu hidroelektrik santralinin kapağının patlayarak sele yol açtığının belirtilmesi hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Bozkurt’taki santral su depolaması olmayan regülatör tipi bir hidroelektrik santraldir. Özetle açılabilecek veya ani gelen suyun şiddetiyle patlayacak bir kapağı bulunmamaktadır. 4 metre yüksekliği ve 12 metre uzunluğuyla savaklı bir yapıya sahip olan santralin ardında tutulan suyun miktarı ise sadece 45 bin metreküp kadardır. Bu miktar Bozkurt ilçe merkezinden yüksek debi ile uzun süre akan suyun tahminen 10 binde birine tekabül etmektedir.”
Santralin inşaatı sırasında, 2013 yılında karşı dava açılmış. Avukat Seçil Ege, Twitter hesabından yaptığı açıklamada Ebru Regülatörü ve HES Projesine karşı açılan iptal davasında, Kastamonu İdare Mahkemesi’nin “Evlerin zarar görebileceği” gerekçesi ile yürütmeyi durdurma kararı verdiğini ve santral sahasına “Acele Kamulaştırma” ile el konulduğunu belirterek; “Belli ki sonra dava aleyhe dönmüş HES kurulmuş…” diyor.
HES nedir?
Peki, HES nedir, nasıl işler? Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), HES’i şöyle kısaca şöyle tanımlıyor: “Elektrik enerjisi üretmek amacıyla kurulan “nehir tipi tesisler”e kısaca HES deniliyor. Barajlarda olduğuhttps://www.dha.com.tr/ gibi HES’ler de nehir yataklarına kuruluyor. Akarsu üzerinde “su toplama yapısı” yani “regülatör”e ulaşan su, cebri borulara aktarılyor ve burada elektrik üreten alternatörlere bağlı bir türbinin çarklarını döndürmekte kullanılıyor. Elektrik üretiminin gerçekleştiği bu birime “santral” deniyor.
HES’lerdeki regülatör yapısı aracılığıyla su seviyesi kabartılıyor, böylece bir miktar düşü kazanılması sağlanıyor. Düşünün artması, üretilecek elektrik miktarının da artması anlamına geliyor. HES’ler “çevirmeli” ya da “çevirmesiz” olarak gruplandırılırıyor. Çevirmesiz HES’lerde, elektrik enerjisinin elde edileceği santral binası, akarsu üzerinde veya akarsu yakınında planlanırken, çevirmeli HES’lerde ise su, regülatörden alındıktan sonra iletim kanallarında taşınarak santrale iletiliyor. Burada hedef düşünün ve dolayısıyla elektrik üretiminin artması.
‘Bozkurt’taki HES’in böyle bir sel etkisi yaratması mümkün değil’
Sinan Erensü.
Bu noktada, Ebru HES’in yapısı, HES’lerin barajlarla farkını, böyle büyük bir sele neden olup olamayacağı konunun uzmanı Dr. Sinan Erensü’ye soruyoruz.
“Bölgeye gitmedim, ama şimdi ilk yapılması gereken şey bağımsız bir heyet tarafından inceleme yapılmasıdır. Tüm alt yapılarda olduğu gibi HES’ler de çok çeşitlilik gösteriyor. Büyük, küçük; barajlı, barajsız; nehir tipi, boru tipi ya da tünel tipi denilen küçük HES’ler; çeşitli vadileri birbirine bağlayan gibi çeşitli HES yapıları mevcut. Bozkurt’taki HES hangisindendir, mutlaka incelenmeli. Bu yapılmadığı için temkinli konuşma ihtiyacı duyuyorum. Ancak burada iki şey söylemek gerekiyor. Bunun barajlı değil, nehir tipi, tünel tipi ya da boru tipi denilen bir HES çeşidi olduğunu öğrendik. Dolayısıyla bunlarda büyük baraj gölleri, rezervuarlar söz konusu değil. Görece küçük olan su tutma yapısına bir zarar gelirse bundan kaynaklı taşmalar, patlamalar olabilir. Bunun olduğu örnekleri mevcuttur. Ancak bunun verdiği zarar görece kısıtlı olur. Böyle büyük bir sele neden olmaz.”
Uydu görüntülerine göre, bölgede meydana gelen patlamanın böyle bir sel etkisi yaratmasının mümkün olmadığını anlatan Erensü, şöyle devam ediyor: “Bunda vadideki yapılaşma, suyun akışını etkileyen çeşitli yapılar gibi çeşitli faktörlerine etkisi var. HES’in su alma borularının zarar gördüğü iddiaları var ki bunun görüntüleri de mevcut. Ancak bunun tek başına sele bağlamak doğru değil. Burada doğru tartışma alanı HES’in patlayıp patlamadığından ziyade HES’in yapımı, işletmesi ve sonrasında vadilere verdiği etkidir. HES’ler yapılırken yol yapılıyor, arazi değiştiriliyor, bu örnekte olduğu gibi bazen birden fazla vadideki su bir araya getiriliyor, ağaçlar kesiliyor ve taş ocağı gibi başkaca yapı çalışmaları yapılıyor, molozlar zaman zaman vadi içlerine atılıyor, derenin yolu üzerine çeşitli yapılar inşa ediliyor. Bütün bunları bir arada düşündüğümüz zaman olası etki üst kotlardan toplanan su haznesinin patlamasından çok daha fazla etki söz konusu olabilir.”
‘İklim değişikliğinin etkisi göz ardı edilmemeli’
Erensü’ye göre, sonuçta Bozkurt yerleşim yeri su yatağının içinde değil de daha yamaçlara, tepelere doğru olsaydı ne kadar taşkın olursa olsun bu sonuç ortaya çıkmayacaktı. Ancak iklim değişikliğinin etkisi de göz ardı edilmemeli:
“Arka plandaki kocaman iklim krizini bırakıp sadece zarara odaklanırsak eksik bir iş yapmış oluruz. Buna göre önlemler de üretemeyiz. İklim değişikliğini kabullenmemiz, bunu önemli bir politika gündemi yapmamız ve mekânlarımızı buna göre dizayn etmemiz gerekiyor. Ülkenin taşkın haritası zaten var. O noktalarda iklim değişikliğine adaptasyonu nasıl sağlayabileceğimize hızlıca karar vermemiz gerekiyor.”
Barajla arasındaki farkı ise Dr. Erensü şöyle açıklıyor: “Sulama barajları su depolamak için kullanılır. Atatürk Barajı da bir HES’tir. Son dönemde barajsız HES’ler daha çok yaygınlaştığı için 20 yıl önce baraj dediğimiz yapıların hepsine HES der hale geldik. Sudan enerji elde edilen yapıların büyük ırmaklar üzerine inşa edilenleri var, bir de son 10-15 yıl içerisinde özellikle Karadeniz coğrafyasında yaygınlaşan, dar vadilerde ve daha güçsüz çaylar üzerinde yapılan küçük HES dediğimiz yapılar var. Bunlara aslında barajsız HES dememiz gerekiyor. Nehir tipi HES demek lazım. Bunlar çok fazla su biriktirmiyor. Akan suyu vadiye paralel tüneller eşliğinde taşıyıp cepli borular içerisinde serbest düşüş yaratarak santrale taşıyıp enerjiye dönüştürüyor. Elektriğe dönüştürdükten sonra tekrar nehrin havzasına geri bırakıyor. Son yıllarda insanımızın maruz kaldığı yapılar bunlardır. Bu konuda terminolojide bir karşılık var. Bu karışıklığı önlemek için barajlı ve barajsız HES demek gerekir.”
‘Bu katliamın sebebi oradaki yapılaşmadır’
Çevre Mühendisleri Odası Ahmet Kahraman’la Bozkurt’taki yapılaşmayı konuşuyoruz. Kahraman’a göre sorun “siyasi irade”:
“Bir kere selin nedeni ne değildir diye başlamak lazım. Tek başına iklim değişikliği değildir. Etkisi vardır ama tek nedeni değildir. Sel bir doğal afettir. Doğal olmayan şey ise can kaybıdır. Bunu can kaybına, katliama dönüştüren nedir? İklim değişikliği gibi global bir sorunu görmezden gelen ve bunu hesaba katmayan sermayenin güdümüne girmiş rant ve yıkım politikalarıdır. Sorunun kendisini bir defa ortaya koyalım. Oradaki yapılaşma gökten zembille inmedi. Tıpkı Marmara Denizi’ne kirliliğin gökten zembille inmediği gibi… HES’lerin doğal akışı bozduğu, HES’lerin olduğu yerlerde bu tür yıkımlara rastlandığı gözlemlenmiştir.”
Peki selin nedeni HES mi? Kahraman’ın yanıtı şöyle:
Ahmet Kahraman.
“Sebebi sermaye güdümlü siyasi bakıştır. Siyasi irade orada iki, üç dakikalık HES’in durumunu gösteren bir video yayınlar ve bu siyasi tartışmayı bitirir. Fakat bitirmemiştir. Böyle bir tartışmanın olması bundan da bir beklentileri olduğunu düşündürüyor. Örneğin bir bakan, “Bu tür olayların mağduru HES’ler oluyor” demiştir. Bakan bu yıkımın içinden mağdur olarak HES’leri çıkarmıştır. Beklentileri oradan bir mağduriyet yaratmaktır. Bozkurt’un yerleşimine baktığımızda 400 metrelik bir dere yatağı 15 metreye indirilmiş. Binalara baktığımızda hepsi yeni, eski bina yok. Yerleşim yeni zaten. Şimdi bunu bırakıp iklim krizine odaklanırsak hata olur. Sadece iklim krizini konuşmak şunu doğuruyor; “hepimiz suçluyuz.” Böyle bir şey yok. Böyle olunca suç ortada kalıyor. Tepkiyi azaltmaya yönelik siyasi bir söylemdir bu.
Buna yol açan siyasi irade suçunun bedelini ne zaman ödeyecek? Asıl suçlular bir bedel ödememiştir. O yapılar oraya gökten zembille inmemiştir. Burada asıl sorun toplum yararını düşünmeyen, yaşam hakkını, doğal kaynakların, çevrenin sakınımını gözetmeyen siyasi politikalardır. Siyasi irade sermayenin güdümünde hareket etmektedir. Sıkıntı buradadır. Sorunun kendisi budur. Sorun tektir, bellidir. Bu katliamın sebebi oradaki yapılaşmadır. HES’te bir sıkıntı varsa o bu katliamı arttırır, katkıda bulunabilir. Bir görüntü olmadığı için biz ancak yorum yapabiliyoruz. HES’te gerçekten bir sorun varsa kaybı attırıcı etkisi olabilir ama esas sorun oradaki yapılaşmadır. Sorunun kendisinden çözüm de bekleyemeyiz.”
Türkiye’de kaç HES var?
enerjiatlasi.com‘da yer alan bilgiye göre, Türkiye’de bulunan HES’lerin toplam kurulu gücü 31.336 MW. 2019’da bu santraller ile 88.850.170.000 kilovatsaat elektrik üretimi yapıldı.
Kars, Erzurum, Muğla, Adıyaman, Sivas, Mersin, Denizli, Osmaniye, Artvin, Adana, Giresun, Diyarbakır, Trabzon, Maraş, Hakkari, Eskişehir, Bayburt, Antalya, Isparta, Bilecik, Erzincan, Zonguldak, Bingöl, Rize, Düzce, Iğdır, Bolu, Malatya, Nevşehir, Ankara, Muş, Tokat, Konya, Ordu, Van, Bursa, Şırnak, Niğde, Kayseri, Dersim ve daha fazla şehirde toplam 685 HES bulunuyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi‘nin 22. yıl dönümünde beklenen İstanbul depremiyle ilgili açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Özener, olası Marmara Depremi’nin şiddetinin yedinin üzerinde gerçekleşmesini beklediklerini ifade etti.
‘Türkiye’nin birçok yeri deprem tehlikesi altında’
DHA‘da yer alan habere göre Prof. Dr. Haluk Özener, vatandaşların kendilerinden depremin nerede ve ne zaman olacağı yönünde bilgi beklediklerini, ancak kendilerinin sadece hangi bölgelerde ve ne büyüklükte deprem olabileceğini söyleyebildiklerini kaydetti ve “Zaman verme şansımız yok” dedi.
Prof. Dr. Haluk Özener, Türkiye’nin birçok yerinin deprem tehlikesi altında olduğunun da altını çizdi:
Diri fay haritasına baktığımızda Türkiye’de 550 civarında aktif fay bulunuyor. Bunlar tespit edilebilen faylar, bir de tespit edilemeyen faylar var. Dolasıyla Türkiye’nin birçok yeri deprem tehlikesi altında. Yani Türkiye’nin herhangi bir yerinde deprem olması sürpriz değil.
Ancak kuzey Anadolu fayının 1939 Erzincan depreminden sonra depremlerin batıya doğru bir göçü var. Bu göçün Marmara Denizi’ne kadar geldiği tespit ediliyor. Bir de 1912 Şarköy Mürefte Depremi var. Dolayısıyla aradaki boşluğu bir Marmara Denizi boyunca yaklaşık 130 kilometrelik bir alanda sismik boşluk olarak değerlendirebiliyoruz. Erzincan Yedisu segmenti ve Doğu Anadolu’da bulunan belli bölgeleri uzun süredir deprem üretmiyor. Bu bölgelerin deprem tehlikesi altında diyebiliriz.”
‘Önemli olan depreme ne kadar hazır olduğumuz’
Olası Marmara depreminin şiddetinin yedinin üzerinde gerçekleşmesinin beklendiğini ifade eden Prof. Dr. Özener, depreme ne kadar hazır olunduğunun önemli olduğunu dile getirdi:
Olası Marmara Depremi’nin 7’nin üzerinde olması bekleniyor. Burada önemli olan depreme ne kadar hazır olduğumuz. Bu noktada hem vatandaşa hem de karar vericilere önemli yollar düşüyor. Türkiye’nin depreme yüzde yüz hazır olan bir ülke olduğunu sanmıyorum. Ancak deprem olduğunda dünyanın en gelişmiş ülkesi de olsa can ve mal kayıpları olabiliyor. Aynı zamanda vatandaşlarımızda bilinç olarak bir eksiklik var. Çünkü kaderci bir milletiz. Hep ‘Allah korusun’ deriz ama Allah’ta insana bir akıl vermiş. Allah’ın vermiş olduğu bu aklı da kullanmamız lazım.”
‘Doğa olayı oldu diye deprem olmuyor’
Depremin genelde doğa olaylarına bağlandığını, ancak bunun da yanlış olduğunu ifade eden Prof. Dr. Haluk Özener, sözlerini şöyle sürdürdü:
Depremler genelde doğa olaylarına bağlanıyor. ‘Hava deprem havası, güneş tutulması ya da ay tutulması oldu deprem olacak’ gibi söyleyenler doğru değil. Yani doğa olayı oldu diye deprem olmuyor. Zaten depremler kendi kendine oluyor. Bir de ‘küçük küçük depremler olduğunda fay hatları rahatlıyor’ deniliyor. Bu durum teorik olarak doğru, ancak pratikte bu durum mümkün değil. Çünkü her depremin arasında 32 kat enerji farkı var.”
‘Her yıl 25 bin deprem kaydı yapıyoruz’
2017 senesinden itibaren deprem sayılarında bir artış yaşandığını ifade eden Prof. Dr. Özener, her yıl 25 bin deprem kaydı yaptıklarını da dile getirdi:
Merkezimiz tarafından Türkiye ve yakın çevresinde olan deprem sayılarına baktığımız zaman günde 80 ila 100 tane deprem oluşuyor. 2017 senesinde deprem sayılarında bir artış söz konusu. 2017 yılında toplam 36 bin deprem olmuştu. Her yıl biz deprem izleme sistemimizin genişlemesiyle 25 bin deprem kaydı yapıyoruz. Bu da çok ciddi bir sayı. 2021 yılının ilk 6 ayında ise bu sayı 16 bin civarında. Bu yılın sonuna kadar bu sayının 25- 30 bin civarlarına yaklaşacağını ön görüyoruz.”
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ve ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’ye seyahat uyarısını güncelledi ve Türkiye’yi yüksek risk grubu olan ülkeler arasına ekledi. Türkiye, daha önce “Seviye 3: Seyahati gözden geçirin” listesindeydi.
ABD’nin Türkiye’den gelen yolculara yönelik herhangi bir seyahat kısıtlaması ise bulunmuyor.
Tüm seyahatlerden kaçının tavsiyesi
CDC, Türkiye’yi tüm seyahatlerden kaçının tavsiyesinin verildiği Seviye 4 gurubuna dahil edince, Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlarını Türkiye’ye seyahat etmemeleri konusunda uyardı ve bazı bölgelerde riskin arttığına vurgu yaptı.
CDC’nin kılavuzunda, çok yüksek (Seviye 4), yüksek (Seviye 3), orta (Seviye 2), düşük (Seviye 1) ve “Bilinmeyen” olmak üzere toplam beş seviye bulunuyor.
ABD şu anda son 14 gün içinde Birleşik Krallık, 26 Schengen ülkesi ve İrlanda, Çin, Güney Afrika, İran, Hindistan ve Brezilya’da bulunan ve ABD vatandaşı olmayan çoğu kişinin ülkeye girmesini engelliyor.
Türkiye’de günlük vaka sayıları
Türkiye’de 16 Ağustos itibariyle günlük vaka sayısı 18 bin 163, test sayısı 287 bin 947 olarak açıkladı. Salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin günlük sayısı da 165 oldu.
Türkiye’de birinci doz koronavirüs aşısını olanların sayısı 44 milyon 357 bin 493 olarak açıklanırken, ikinci doz aşısını olanların sayısı da 33 milyon 342 bin 431 oldu. Üçüncü doz aşı olanların sayısının ise 6 milyon 815 bin 458 olduğu kaydedildi.
Taliban Sözcüsü Suhail Shaheen, Türkiye’de bir televizyon kanalına konuk olarak katılıp, Taliban ile ilgili soruları yanıtladı.
Shaheen, Türkiye’yi kardeş ülke olarak tanımlarken; Türkiye ile iş birliğine sıcak baktıklarını ifade etti.
Taliban son olarak Kabil’i ele geçirdiklerini açıklamış ve ülkede savaşın bittiğini ileri sürmüştü.
‘Kimse için tehdit oluşturmuyoruz’
Suhail Shaheen kimse için tehdit oluşturmadıklarını iddia etti ve açıklamalarını şöyle sürdürdü:
Bizim mesajımız dünyaya şudur; Afganistan’da bir hükümet kurulacak ve bu hükümet dünyadaki düzene uyum sağlayacak. Bölgesel olarak da herkesle uyum içinde olacağız. Pakistan, Afganistan ve çevremizdeki için temel hakları tanıyarak yönetim kurmak istiyoruz. Herkesin içi rahat olsun. Kimse için tehdit oluşturmuyoruz.”
‘İş birliği için Türkiye ile yakın olmak isteriz’
Türkiye için kardeş ülke vurgusu yapan Taliban sözcüsü, Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmak istediklerini de ifade etti:
Türkiye bizim için kardeş ülkedir, İslami bir ülkedir. Burada kardeş ülkenin bizimle olması çok güzel. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Herhangi bir parasal yardım ya da iş birliği için Türkiye ile yakın olmak isteriz.”
11 Ağustos tarihinde Batı Karadeniz’de başlayan şiddetli yağışların sebep olduğu sel nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 77’ye yükseldiği kaydedildi.
AFAD, 62 kişinin Kastamonu’da, 14 kişinin Sinop’ta ve Bartın’da bir kişinin hayatını kaybettiğini duyururken, yedi kişinin de tedavilerine hastanelerde devam edildiğini açıkladı.
43 milyon TL nakdi ödenek
AFAD, Kastamonu’ya 5 Milyon TL, Sinop’a 3 Milyon TL ve Bartın’a 2 Milyon TL olmak üzere illere acil yardım ödeneği gönderildiğini duyurdu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan ise Kastamonu’ya 15 Milyon TL, Sinop’a 13 milyon TL ve Bartın’a 2 milyon TL ödenek gönderildiği, Bartın’a İller Bankası tarafından altyapı hasarının giderilmesi için 3 Milyon TL olmak üzere toplam 43 milyon TL nakdi ödenek gönderildiği belirtildi.
Ayrıca, hayvanlar için Kastamonu’ya 42,5 ton yem, 380 kg köpek-kedi maması ile Sinop’a 19 ton yem, 190 kg köpek-kedi maması sevkiyatı yapıldığı da ifade edildi.
Bartın’da 341 kişinin, Kastamonu’da bin 480 kişinin, Sinop’ta ise 560 kişinin tahliyesinin yapıldığı bilgisi paylaşılmıştı.
Bugünlerde Kastamonu’nun Bozkurt ilçesindeki sokaklarda belki de en çok rastlanılan cümlelerden birisi “Kokuyu alıyor musunuz?” cümlesi.
Bahsi geçen koku ise ne sel felaketiyle yollarda ve evlerde biriken balçıktan geliyor ne de taşan Ezine Çayı’ndan. Kokunun enkaz altında kalan ve günlerdir kurtarılmayı bekleyen insan ve hayvan ölülerinden kaynaklandığı düşünülüyor.
Can kaybı sayısı çok daha yüksek
Jandarma, AFAD, Belediye ekipleri ve gönüllüler sabah erken saatlerden akşam geç saatlere kadar yoğun bir şekilde çalışıyor.
Birinci öncelik ise kimi yerlerde binaların ikinci katlarına kadar ulaşan balçıkları temizleyerek enkaz altında kalmış olduğu düşünülen kişilere çok geç olmadan ulaşabilmek.
Fotoğraflar: Elif Ünal
AFAD şu ana kadar Karadeniz’deki sel nedeniyle ölenlerin sayısının 77’e yükseldiğini duyurdu. Açıklamada Kastamonu’da 62, Sinop’ta 14, Bartın’da ise bir kişinin hayatını kaybettiği, sekiz kişinin ise tedavilerinin sürdüğü belirtildi.
Ancak bölgedekiler ve çalışmalara katılan ekipler sayının çok daha fazla olduğu konusunda hemfikir. Denize vuran cesetler ve ilçede bittiği için sipariş edilen yüzlerce ceset torbası sayının önümüzdeki günlerde daha da artacağına işaret ediyor.
‘Ne olduğunu bile anlamadan su içerisinde kaldık’
Sel sularının yükseldiğini gördüğünde dördüncü kattaki evinde olan Ezgi Akın, “Ne olduğunu bile anlamadan suyun içerisinde kaldık. Üst katta olmak şansımız oldu” dedi. Dalgıçların eşlik ettiği kurtarma ekipleri tarafından bir bot ile kurtarılmış.
Kastamonu Merkez’deki tanıdıklarının yanında kalan Akın evdeki eşyalarının bir kısmını kurtarabilmek için Bozkurt’a geri döndüğünde evine ulaşabilmek için birçok farklı rota denemek zorunda kaldı. Sebebi ise yolların hala birçoğunun ulaşıma kapalı olması.
Sadece yollar değil binaların çoğunda da ilk kat tamamen balçık ve sel sularının sürüklediği eşyalar ile kaplanmış durumda. Bu da selin geldiği sırada içeride kalmış kişiler olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Ezgi Akın
‘Birçok kişinin suya kapıldığını gördüm’
Akın, “Sadece bizim sokağımızda bile birçok kişinin suya kapılıp gittiğini gördüm. Çayın kenarındaki insanlar ise görüntü almaya çalışıyordu. Yukarıdaki köprü tomrukların etkisiyle yıkılınca burayı da sel bastı” dedi.
Evinin önündeki yol çökseydi içinde bulunduğu binanın da çökmüş olacağını belirten Akın, “Gerçekten ucuz kurtardık. Ancak şu anda bile binanın halini görüyorsunuz. Büyük ihtimalle bu bina da yıkılacak. Ne yapılacaksa onu bekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Ezgi Akın apartman girişindeki enkaz üzerinden tırmanarak evine ulaşmaya çalışıyor.
Neler yaşandı?
Batı Karadeniz’i etkisi altına alana şiddetli sağanak yağışın ardından 11 Ağustos tarihinde meydana gelen sel felaketi Kastamonu’nun Bozkurt ve Azdavay ilçelerinde büyük bir yıkıma neden oldu.
Ezine Çayı’nın taştığı Bozkurt’ta dere yatağına kurulu ilçe sular altında kaldı. Fatih ve Ölçer apartmanları tamamen yıkılırken birçok bina yaşanılamaz hale geldi, bir köprü çöktü. Haberleşmenin, elektriğin ve ulaşımın kısıtlandığı ilçede günler süren arama-kurtarma çalışmaları yürütüldü.
Afet bölgesi ilan edildi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kastamonu, Bartın ve Sinop’un “Genel hayata etkili afet bölgesi” ilan edildiğini duyurdu.
Bu ilan felaketin etkili olduğu bölgede mülkiye amirlerine olağanüstü yetkiler verilmesinin yanı sıra felaketten etkilenen kişilere yardımların ulaştırılması için gerekli hizmetlerin sağlanmasını kapsıyor.
Bir kişi hakkında gözaltı kararı
İnebolu Cumhuriyet Başsavcılığı, İnebolu, Bozkurt, Abana ve Küre ilçelerinde yaşanan sel felaketinin ardından yıkılan binalarla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Açıklamada soruşturma sonucunda yıkılan bir binanın müteahhitti hakkında gözaltı kararı verildiği belirtildi.
Sel nedeniyle yıkılan Fatih Apartmanı’nın yıkımına başlandı.
Sel felaketine ne sebep oldu?
Karadeniz’de etkili olan şiddetli yağışlar neticesinde Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde Türkiye tarihinin en büyük sel felaketlerinden birisi yaşandı.
Öne sürülen bir iddiada ilçedeki Ezine Çayı üzerinde faaliyet gösteren hidroelektrik santralinin (HES) kapaklarının patladığı ve ilçeyi bu sebeple sel bastığı iddia edildi.
Tesla Enerji: Patlayacak bir kapağı bulunmuyor
Ancak Zülfikarlar Holding bünyesindeki Tesla Enerji, yaptığı açıklamada iştiraki Berke Enerji lisansıyla kurulu HES’in su depolaması bulunmayan, regülatör tipli bir hidroelektrik santrali olduğunu söyledi.
Açıklamada “Özetle, açılabilecek veya ani gelen suyun şiddetiyle patlayacak bir kapağı bulunmamaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Köprüyü tıkayan tomruklar
Bir başka iddia ise yasa dışı şekilde depolanan tomrukların ve ağaç parçalarının köprüyü tıkaması ve sel sularını ilçeye yönlendirmesi üzerineydi.
Bu duruma dikkat çeken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Burada bir köprü var. Yukardan aşağı gelen tomruklar köprü önünde barajlama yapıyor. Ondan sonra hem sağa hem sola ciddi bir şekilde şehrin içerisine akım oluyor. O rüsubat ve tomruk böyle bir sürecin oluşmasına sebebiyet veriyor” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç da “Yukarıda vadinin başına bir tomruk deposu kurmuşlar. O gelen tomruklar aşağı inmiş ve köprüleri tıkamış. Köprüler doğal baraj görevi görmüş, bir anda patlamış ve şehir bu hale gelmiş” ifadeleriyle bu iddiayı destekledi.
Dere yatağına yapılaşma
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eski müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ise 5 bin nüfuslu Bozkurt ilçesindeki yapılaşmanın sıkıntılı olduğuna dikkat çekerek “Görüntüler ilçedeki yapılaşmanın plansız olduğuna işaret ediyor” dedi.
Öztürk açıklamasında “Aşırı yağışlar, dere üzerine yapılan yanlış yerleşim, köprüler, tomruklar hepsi afeti büyüten nedenler. Su akarken birden metal köprü yıkılıp, ileride bariyer kurup suyu biriktiriyor; tomruklar depodan yayılarak suyun akışını daraltıyor ve çevreye yayılmasına neden oluyor” ifadelerini kullandı.
Bozkurt’taki dere yatağının 400 metreden 15 metreye daraltıldığı belirtiliyor.
Endüstriyel odun üretiminde artış
Orman Mühendisi Doç. Dr. Cihan Erdönmez ise yaptığı paylaşımda “Endüstriyel odun üretimindeki artışların yaşanan taşkınlarda çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Sinop ve Kastamonu’daki ortalama üzerindeki endüstriyel odun üretimi grafiklerini paylaşan Erdönmez, “Üst yağış havzalarında yağışların yüzeysel akışa geçmek yerine toprağa sızarak yer altı sularına karışması, alandaki ağaç miktarı ile doğrudan ilişkili. Odun üretimi için kesilen ağaç sayısı arttıkça yüzeysel akışa geçen su miktarı artar, bu da taşkın riskini artırır” dedi.
Endüstriyel odun üretimindeki artışların yaşanan taşkınlarda çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki şekilleri dikkatlice inceleyelim. Soldaki bazı illerde hektar başına yapılan end. odun üretimini, sağdaki ise o illerde end. odun üretiminin artışını gösteriyor (1/4). pic.twitter.com/L6ow8ZJNcv
Öte yandan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO),ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ve birçok bilimsel kuruluş sel felaketlerinin iklim değişikliği ile ilişkili olduğunu belirtiyor.
Raporlarda atan sera gazı emisyonları nedeniyle küresel ortalama sıcaklıkların artacağı ve bunun da kuraklık riskini, düzensiz ve aşırı yağış sıklığı ve miktarını ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sıklık ve şiddetini yükseltebileceği ortaya konuluyor.
Türkiye’de artan afetler
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “2020 Meteorolojik Afetler” raporuna göre Türkiye’de de iklim krizi sel ve su baskını gibi afetlerin sayısını her geçen yıl artırıyor.
Rapora göre Türkiye’de 2020 yılında 297 sel olayı meydana geldi. Son 10 yılda her yıl yaklaşık olarak 100 ve daha fazla sayıda sel olayı gerçekleşti. 2020 yılı 1940 yılından bu zamana kadar sel afetinin en fazla görüldüğü üçüncü yıl oldu.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, Afganistan’da Taliban’ın iktidara el koymasının ardından hükümetin düşmesi ve Kabil Havalimanı’nda binlerce kişinin ülkeden kaçmaya çalıştığı görüntüler üzerine bir açıklama yayımladı.
Callamard, Afganistan’da tanık olunan trajedinin önceden düşünülmesi ve önlenmesi gerektiğine vurgu yaptı.
‘Durum daha da ağırlaşabilir’
Uluslararası toplumun hızlı ve kararlı adımlar atmaması halinde durumun daha da ağırlaşacağına işaret edilen açıklamada, Afganistan’da yaşayan binlerce kişinin Taliban tarafından misillemeye uğrama riski altında olduğu kaydedildi:
Afganistan’da tanık olduğumuz trajedi önceden düşünülmeli ve önlenmeliydi. Uluslararası toplum hızlı ve kararlı adımlar atmazsa durum daha da ağırlaşacaktır. Akademisyenlerden gazetecilere, sivil toplum aktivistlerinden kadın insan hakları savunucularına kadar Taliban tarafından misillemeye uğrama riski altında olan binlerce Afgan, tamamen belirsiz bir geleceğe terk edilme tehlikesiyle karşı karşıya.”
ABD’ye çağrı
Açıklamada, ABD hükümetine tahliyeler devam ederken, havalimanında kesintisiz olarak güvenliği sağlama çağrısı yapıldı:
Yabancı hükümetler, Taliban’ın hedefi olabilecek herkese, Afganistan dışına güvenli bir çıkış yolu sağlamak için gerekli tüm adımları atmalıdır. Buna vize verilmesi, Kabil Havalimanı’ndan tahliyelere destek olunması, üçüncü ülkelerde yeniden yerleştirme imkanı sunulması ve tüm sınır dışı ve zorla geri gönderme uygulamalarının askıya alınması dahildir. ABD hükümetine, tahliyeler sürerken havalimanında kesintisiz olarak güvenliği sağlama çağrısı yapıyoruz.”
Sivilleri koruma ve misilleme saldırılarına son verme çağrısı
Agnès Callamard, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nin Taliban’a uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterme, sivilleri koruma ve misilleme saldırılarına son verme çağrısında bulunan acil bir karar çıkartması gerektiğini kaydetti:
BM Güvenlik Konseyi, Afganistan halkının yeni ve sert bir hakikatle karşı karşıya olduğu ve geçici düzenlemelerle ilgili müzakerelerin sürdüğü bu dönemde, mevcut durumda ülkeyi etkin biçimde kontrol altına almış olan Taliban’a uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterme, sivilleri koruma ve misilleme saldırılarına son verme çağrısında bulunan acil bir karar çıkartmalıdır.”