Ana Sayfa Blog Sayfa 1324

Küresel Müşterekler Anketi: G20 vatandaşlarının dörtte üçüne göre Dünya kritik eşikte

Marmara Depremi’nin 22’nci yılı: Yaşananlar siyasi iktidara hiçbir şey öğretememiş

17 Ağustos 1999’da meydana gelen Marmara Depremi‘nin 22’nci yılı sebebiyle açıklamalarda bulunan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, devlet politikası olmadan kişilerin bireysel olarak alacağı önlemlerin yeterli olmayacağını ifade etti.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu da beklenen İstanbul depremine değindi ve İstanbul’da her üç binadan birinin dayanıksız olduğunu ifade etti.

Öte yandan, Marmara Depremi’nin 22’nci yılı nedeniyle birçok ilde anma programları gerçekleştirildi.

Yalova’da anma programı

Depremin 22’nci yılında Kocaeli-Gölcük, Yalova, Sakarya ile İstanbul’un Avcılar ve Kadıköy ilçelerinde depremde hayatını kaybedenler için anma etkinlikleri düzenlendi.

Yalova’da katılımcılar, kent meydanından sahildeki Deprem Anıtı‘na kadar sessiz yürüyüş yaptı.

Depremde hayatını kaybedenlerin isimlerinin yazılı olduğu mermer blokların bulunduğu anıta gelen katılımcılar, deprem günü çekilen fotoğrafların bulunduğu salonları gezdi ve dualar okudu.

Program, deprem saati 03.02’de son buldu.

Avcılar ve Kadıköy’de programlar

İstanbul’un Avcılar ilçesinde de Marmara Caddesi’ndeki deprem anıtı önünde bir etkinlik gerçekleştirildi.

Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli, 1999 yılındaki Marmara depreminde, ilçede 246 kişinin hayatını kaybettiğini, 28 binanın yıkıldığını ve binlerce binanın hasar gördüğünü söyledi. Programın sonunda deprem anıtının önüne karanfil bırakıldı.

Kadıköy’deki anma etkinliği ise Kozyatağı Afet Eğitim ve Bilinçlendirme Parkı’nda gerçekleşti.

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, “Ülkemizdeki deprem gerçeğini hepimiz biliyoruz ve inşallah bir daha böyle hazin sonlu olan, insanların canını kaybettiği afetler yaşamayız” dedi.

Açıklamanın ardından park içerisindeki ışıklar söndürülerek, depremde hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

17 Ağustos Mezarlığı’na ziyaret

Depremde yakınlarını kaybedenler, Gölcük ilçesinin Saraylı Mahallesi’ndeki 17 Ağustos Mezarlığı‘na sabahın erken saatlerinde gelmeye başladı.

Öte yandan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı Zemin ve Deprem İnceleme Şube Müdürlüğü, deprem konusunda bilgilenilmesi için bu yıl da Yürüyüş Yolu’na stant kurdu ve “Deprem Eğitim Kitapçığı” dağıttı.

‘Yaşanan felaketlerde binlerce insan hayatını kaybetti’

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Marmara Depremi’nin yıl dönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, bilim ve meslek çevreleri tarafından hazırlanan risk ve afet yönetimine ilişkin görüşlerin, alınması gerekli önlemlerin siyasi iktidar tarafından görmezden gelindiğini söyledi:

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden bugüne geçen 22 yılda, üzülerek görüyoruz ki; meydana gelen depremler ve diğer doğal afetler sonucunda yaşanan can kayıpları, sosyal ve ekonomik travmalar siyasal iktidara hiçbir şey öğretmemiştir. Bilim ve meslek çevrelerince ortaya konan risk ve afet yönetimine ilişkin görüşlere, alınması gerekli önlemlere dikkat çeken açıklamalara itibar edilmemiş, yıllar süren çalışma ve raporlar göz ardı edilmiştir. Bu ihmal ve umursamazlık nedeniyle yıllar içinde yaşanan felaketlerde binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir.

2020 yılında dünyanın farklı ülkelerinde 6.5 üzerinde gerçekleşen depremlerin tamamında sadece 13 kişi hayatını kaybederken, bu 13 kişiden 10’u 23 Haziran’da Meksika’da meydana gelen 7.4 büyüklüğünde depremde, 1’i ise 17 Temmuz’da Papua Yeni Gine’de gerçekleşen 7.0 büyüklüğündeki depremde, 2 si de 18 Ağustos’ta Filipinlerde gerçekleşen 6.6 büyüklüğündeki depremde yaşamını yitirmiştir. Japonya, Şili, Endonezya, Yunanistan, Solomon Adaları ve ABD’de gerçekleşen 6.5 ile 6.9 büyüklüğü arasındaki depremlerde hayatını kaybeden kimse olmamıştır.”

‘Bireysel önlemler yeterli olmaz’

“Devletin asli görevlerinden biri doğa kaynaklı afetlerin oluşturacağı zararları en aza indirmek olmalıdır” diyen Emin Koramaz, devlet politikası olmadan kişilerin alacağı yöntemlerin yeterli olmayacağına dikkat çekti:

Devlet politikası olmaksızın, yurttaşlarımızın bireysel olarak alacağı önlemler, afet durumlarında güvenli ve sağlıklı yaşamak için yeterli değildir. Afetlerin zararlarının en aza indirilmesi için bilimsel ve teknik gerekliliklerin ikirciksiz olarak uygulanmalıdır. Afetler sonrası yurttaşlarımızın üstlenmek zorunda kaldığı büyük acıların, maddi kayıpların engellenmesi başka bir şekilde mümkün olmayacaktır.

Depremler başta olmak üzere, afetlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için, ülkemizin yeni büyük sosyal afetler, sosyal yıkımlar yaşamaması için gereken önlemlerin ivedilikle alınmasını, yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın, TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.”

‘Her üç binadan biri dayanıksız’

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da, KİPTAŞ Loca Mahal Anahtar Teslim Töreni‘nde depremin yıl dönümü sebebiyle bazı açıklamalarda bulundu.

Depremin Türkiye’nin ve İstanbul’un en önemli gerçeği olduğunun altını çizen İmamoğlu, İstanbul’da her üç binadan birinin depreme dayanıksız olduğunu da ifade etti:

17 Ağustos’un 22. yıl dönümünde yani biliyoruz ki İstanbul’un büyük depreminin günü saati belli değil, her an olabilir. Böyle bir ortamda Allah bize yardım ediyor, yirmi iki yıl şans verdi bize. Ve dua ediyoruz ki bu şans uzun yıllar daha devam etsin. Ama bilim öyle söylemiyor. Bilim her an kapımızda olduğunu da bize hatırlatıyor. Bu anlamda İstanbul’un tehlike ve risk haritalarını çıkarttığımızda envanterimiz bizi mutlu edecek seviyede değil. İstanbul’da biz bina tespit çalışmalarını başlattık. Yapılan tahmin çalışmasında İstanbul’da 50 bin civarında bina, konut demiyorum. 50 bin bina ağır ve çok ağır hasar alacak bina olarak 2018 raporunda büyükşehir belediyesinin yaptığı çalışmada yayınlanmıştı. Ancak bir buçuk yıldır yaptığımız tespitle, bina tespit çalışmalarıyla, yenilediğimiz çalışmalarla şunu görüyoruz. İstanbul’da her üç binadan biri ne yazık ki depreme dayanıksız.”

‘Deprem, birinci mesele haline gelmeli’

Deprem meselesinin İstanbul’un ve Türkiye’nin birinci meselesi haline gelmesi gerektiğine vurgu yapan İBB Başkanı, bu işte ortak hareket edilmesi gerektiğini söyledi:

Sadece yirmi iki binadan, yirmi iki ilçeden yola çıktığımızda az önce söylediğim, 2018’deki raporda bütün İstanbul için 50 bin bina diye tarif edilen çok ağır ve ağır hasarlı olması ihtimali şeklinde tanımlanan sayı sadece 22 ilçede 83 bin bina sayısına ulaşıyor. Elde ettiğimiz veriler ne yazık ki 2018’e göre daha fazla olduğu ortaya çıkıyor. Bu aslında çok ağır ya da ağır hasarlı diye tanımlayacağımız bina sayısının 130 binlere, ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu çok ağır bir fatura. Sadece 22 ilçede örneğin 131 bin bina bakın bu aynı zamanda yüz binlerce konut anlamına geliyor. Acil bir biçimde bu meselenin deprem meselesinin İstanbul’un ve Türkiye’nin birinci meselesi haline gelmesini biz istiyoruz. Sivil toplum kuruluşlarını hatta ve hatta önemli ve çok önemli bir parçası olan özel sektörü de bu sürecin içinde iyi tanımlamazsak buna çözüm olma şansımız mümkündür gözükmüyor. Biz bu işte ortak hareket etmek zorundayız ve bu işle ilgili bakanlık, büyükşehir belediyesi ilçe belediyesi de yetmiyor, bütün yapıları içine katan bir merkezde bu süreci toplamalı bir seferberlik ilan etmeli ve herkesin elini taşın altına koymasını sağlamalıyız.”

ABD doğal gaz finansmanını kısıtlama kararı aldı

Fosil yakıt finansmanından küresel çıkış devam ederken, ABD Hükümeti, dün gece, aralarında Dünya Bankası‘nın da bulunduğu Çok Taraflı Kalkınma  Bankaları’ndaki doğal gaz ve kömür finansmanı desteğini kısıtlayacağını duyurdu.

Doğal gazdan çıkış, Paris Anlaşması’ndan bu yana 1000 GW’a yakın kömür kapasitesinin iptal edildiği kömürden çıkış eğilimiyle paralellik gösteriyor. Buna ek olarak, bankalar, sigortacılar ve varlık yöneticileri tarafından yönetilen 2,5 trilyon ABD dolarının üzerinde fon, kömüre yatırım yapmayı bırakma taahhüdünde bulundu.

COP26’ya sinyal

ABD, dünyanın en büyük gaz tüketicisi konumunda ve yerel rezervleri destekleyen hidrolik kırılma yönteminin artışıyla, şu anda en büyük ihracatçılar arasında yer alıyor.

Enerji uzmanlarına göre bu hareket, ABD hükümetinin doğal gaz ihracatını ve yurtdışında gaz altyapısını teşvik eden politikalardan uzaklaştığına dair ciddi bir değişikliği işaret ediyor ve bu Kasım ayında İskoçya‘nın Glasgow kentinde yapılacak uluslararası iklim müzakereleri (COP26) öncesinde güçlü bir sinyal gönderiyor. Uzmanlara göre bu, aynı zamanda fosil yakıtları finanse etmeye devam eden Çin, Japonya, Kore ve Kanada gibi diğer G20 hükümetlerine de bir baskı unsuru oluşturuyor.

Doğal gaz finansmanı 2020’de Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’ndan sağlanan fosil yakıt finansmanının %75’inden fazlasını oluşturdu ve Urgewald’a göre Dünya Bankası Grubu’nun fosil yakıt projeleri için finansmanı Paris Anlaşması’ndan bu yana 30’dan fazla ülkede toplam 12 milyar doları aştı.

Doğalgaz’ın ‘geçiş yakıtı’ olarak görülmesini zorlaştıracak

ABD hükümetinin bu kararı, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2050 yılına kadar net sıfır karbona ulaşılması için yeni doğal gaz yatırımlarının derhal durdurulması gerektiğini belirten raporunun ardından geldi. Enerji uzmanlarına göre ABD’nin bu kararı, küresel doğal gaz endüstrisi üzerinde daha fazla baskı oluşturacak ve doğal gazın bir ‘geçiş yakıtı’ olarak değerlendirilmesini zora sokacak.

Oil Change International analisti Bronwen Tucker kararla ilgili şunları söyledi:

“ABD’nin Çok Taraflı Kalkınma Bankaları üzerinde büyük bir etkisi var ve bu nedenle Başkan Biden ve Sekreter Yellen‘ın önerilen doğal gaz finansmanı koşullarına derhal net ve katı ayrıntılar eklemesi kritik önem taşıyor. En kötü ihtimalle, ABD’nin üyesi olduğu bankalarda fosil yakıt finansmanı %40 oranında devam edebilir. Bu, iklimin ve toplumların baş etmesinin mümkün olmayacağı, 1,6 milyar dolar değerinde doğal gaz boru hatları, enerji santralleri ve LNG terminalleri anlamına geliyor.”

Temmuzda bir yanda aşırı yağış, bir yanda 60 yılın en düşük seviyesi

2021 Yılı Temmuz Ayı Alansal Yağış Raporu‘na göre, Türkiye geneli temmuz ayı yağışları normaline göre artış gösterdi. Temmuz ayı yağışı 19 mm, normali (1981-2010) 16.4 mm ve 2020 yılı temmuz ayı yağışı 14.1 mm olarak belirtilen raporda, bu yıl temmuz ayında yağışlarda normaline göre %16, geçen yıl temmuz ayı yağışlarına göre %35 artma kaydedildiği belirtildi.

Bölge genelinde yüzde 80 azalma

Bölge geneli yağışlarda ise Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri ise normallerinin altında yağış aldı. Yağışlar Batı Trakya, İzmir, Balıkesir, Kuşadası, Marmaris, Kemer, Silifke, Anamur, Ankara’nın güneyi, Nevşehir, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa çevreleri ile Van Gölü‘nün batı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nin doğu kesimlerinde normallerine göre yüzde 80’den fazla azalma gösterdi.

En çok yağış alan Doğu Karadeniz, en az Şırnak Hatay ve Siirt

Çanakkale, Sakarya, Düzce, Dersim çevreleri ile Doğu Karadeniz, normalinin iki katından fazla yağış aldı. Temmuz ayı il geneli yağışlarda en fazla yağış 235 mm ile Rize‘de, en az yağış 1 mm ile Şırnak, Hatay ve Siirt‘te kaydedildi. Normaline göre en fazla azalma yüzde 89 ile Hatay ve yüzde 88 ile Edirne‘de gerçekleşti.

Bazı bölgelerde ay boyunca sadece bir gün yağdı

Ay boyunca yağışlı gün sayılarının Ege, Batı Trakya, Akdeniz Bölgesi sahil kesimi, İç Anadolu‘nun iç kesimleri ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer yer bir  güne kadar düştüğü, Kars ve Ardahan çevrelerinde ise 20 günün üzerine çıktığı gözlendi.

Marmara’da geçen yıla göre yüzde 100’ün üzerinde artış

Marmara Bölgesi’nde temmuz ayı yağışı 20.6 mm ölçülürken, 23.3 mm normaline göre yüzde 12 azaldı, ancak 4.8 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 100’den fazla artış gösterdi.

Ege’de temmuz ayı yağışı 7.7 mm ölçülürken, 11.1 mm normaline göre yüzde 31 azaldı, 6.6 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 17 arttı.

Akdeniz’de temmuz ayı yağışı 5.8 mm olurken, 8.7 mm normaline göre yüzde 33 azaldı, 2.3 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 100’den fazla arttı.

 

İç Anadolu’da temmuz ayı yağışı 7.5 mm ölçüldü. 12.4 mm normaline göre yüzde 40 azaldı, 5.7 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 32 yükseldi.

Karadeniz’de temmuz ayı yağışı 61.8 mm olurken, 37.4 mm normaline ve 37.4 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 65 arttı. Doğu Anadolu’da temmuz ayı yağışı 17.1 mm ölçüldü. 15.7 mm normaline göre yüzde 9 arttı, 23.1 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 26 azaldı.

Güneydoğu Anadolu’da temmuz ayı yağışı 2.3 mm olurken, 1.2 normaline göre yüzde 92 arttı, 2.6 mm 2020 yılı temmuz ayına göre yüzde 12 azaldı.

Son 60 yılın en düşük seviyesi 

Bazı bölgelerde geçen yıla göre yağış artışı görülmesine rağmen, Temmuz sonu itibarıyla 2020-2021 Su Yılı 10 Aylık Alansal Kümülatif Yağış Raporu‘na bakıldığında ise, 1 Ekim 2020-31 Temmuz 2021 dönemini kapsayan 2021 su/tarım yılı yağışları, normali ve geçen yıl aynı dönem yağışlarının altında gerçekleşti.

Türkiye geneli 10 aylık su/tarım yılı yağışlarının son 60 yılın en düşük seviyesinde olduğu açıklandı.

Buna göre, kümülatif yağışlar 415.2 mm olarak gerçekleşirken, normali (1981-2010) 538.4 mm ve 2020 su/tarım yılı aynı dönem yağışı ise 531.1 mm oldu.
Yağışlar normaline göre yüzde 23, 2020 su/tarım yılı yağışlarına göre yüzde 22 azaldı.

 

Bölge geneli yağışları ise Marmara haricinde tüm bölgelerde normalleri ve geçen yıl yağışlarının altında seyretti. En fazla azalma yüzde 39 ile Güneydoğu’da. Kümülatif yağışlar İzmir, Kuzey Ege, Trakya‘nın kuzeyi, Batı Karadeniz ve Giresun civarlarında normallerinin biraz üzerinde, diğer tüm bölgelerde altında kaldı. Şanlıurfa’nın doğusu ve Mardin‘in batı kesimlerinde azalma oranı yüzde 60’ın üzerine çıktı.

10 aylık periyotta il geneli yağışlarda en yüksek yağış 1250 mm ile Rize’de, en düşük yağış 234 mm ile Iğdır‘da, normallerine göre en fazla azalma ise yüzde 54 ile Mardin’de gerçekleşti. 2021 su/tarım yılının 10 aylık periyodunda en çok yağışlı gün, İstanbul, Batı ve Doğu Karadeniz ile Bilecik, Samsun çevrelerinde 125-150 gün aralığında gerçekleşti. Bölgesel olarak ise Marmara haricindeki tüm bölgelerde su/tarım yılı yağışı azaldı.

İklim uzmanları ve meteorolojistler, aşırı yağışların sıklığı ve yoğunluğunun artması ile yağış azlığına bağlı kuraklığın, iklim krizine bağlı olduğunu belirtiyor.

 

Muğla’da yanan ormanlık alanlarda ekolojik tespit çalışması başladı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile bazı üniversitelerden bilim insanları, Muğla’da yanan ormanlık alanların ekosisteminin geri kazandırılması için hazırlanan acil eylem planı kapsamında ekolojik tespit çalışması başlattı.

Ekip, Marmaris ve Köyceğiz’de yanan ormanlık alanlarda inceleme yaptı ve ilk verileri de raporlamaya başladı.

Numuneler toplandı

Çalışmada, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ekipleri, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi‘nden akademisyenler yer aldı.

Marmaris ve Köyceğiz’deki orman felaketi sonrası ekolojik tespit” adı verilen çalışmada bu bölgelerde son günlerde meydana yangınlarla birlikte aynı çevrede yakın zamanda meydana gelen yangın alanlarından da numuneler toplandı.

Ekolojik kurtarma operasyonu

Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve Doğal Sit Alanlarında ekolojik kurtarma operasyonu başlattıklarını söyleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü Araştırma Tescil Daire Başkanı Ümit Turan, operasyonla ilgili şu bilgileri verdi:

Bu kapsamda endemik, nadir ve nesli tehdit altında olan türlerin tohumlarını toplayarak onları hem gen bankasına ulaştırmak hem de yangın sonrası uygun habitatlarda bunları ekmek suretiyle bu türlerin devamlılığının sağlanması son derece önemli. Türkiye’de ilk kez böyle bir ekolojik kurtarma operasyonu yürütülüyor. Bu çalışmaları farklı üniversitelerden akademisyenlerle yürütüyoruz.”

Eymir Gölü’nde müsilaj benzeri kirlilik

Sel felaketi sonrası Bozkurt’ta kaymakam değişikliği

Kastamonu‘nun Bozkurt ilçesinde meydana gelen sel felaketinin ardından arama kurtarma ve temizlik çalışmaları devam ederken kaymakamlık görevinde değişikliği gidildi.

İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla daha önce sel tecrübesi olduğu belirtilen Giresun‘un Dereli ilçesi kaymakamı Murat Atıcı, Bozkurt Kaymakamlığı görevine atandı. Bozkurt Kaymakamı Okan Yenidünya ise Dereli ilçesi kaymakamlığı görevine getirildi.

Elazığ depremi sonrası Kemaliye’de ve geçen yıl sel bölgesinde görev yapan Giresun Dereli Kaymakamı Murat Atıcı, selin vurduğu Bozkurt’un yeniden ayağa kaldırılması sürecinde görev yapacak.

Okan Yenidünya.

Bakan Yardımcısı: Farklı şekilde değerlendirmek gayri ahlaki

İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, Bozkurt ilçesindeki kaymakam değişimine ilişkin Twitter’daki hesabından açıklama yaptı. İnce, afet bölgesindeki iftira ve dezenformasyonlara, bölge halkı düşünülmeden ve hız kesmeden devam edildiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Yapısal hasarlı afetlerde, bu konularda tecrübesi olan kaymakamlar görevlendirilir. Bozkurt Kaymakamlığı’na da Kemaliye Kaymakamı iken Elazığ depreminde ve bir yıldır, sel felaketi yaşanan Dereli’de görevlendirilen Kaymakam Murat Atıcı, daha önce bu konulardaki tecrübesine binaen görevlendirilmiştir. Burada yapılan, Bozkurt Kaymakamı ile Dereli Kaymakamı’nın karşılıklı becayiş uygulamasından ibarettir. Bunu farklı bir şekilde değerlendirmek gayri ahlakidir.”

PAN’dan uyarı: Fetüse kadar ulaşan pestisitlerden uzak durun!

Gıdamız başta olmak üzere tükettiğimiz ürünlerin içeriğini ve üretim süreçlerini sorguladıkça hayatımıza giren kimyasalların arttığını ve bu kimyasalların, özellikle büyüme çağındaki çocuklar ve yetişkinler ile birlikte tüm doğal varlıklarda neden olduğu tahribata tanık oluyoruz. Gıda üretiminde kullanılan zararlı kimyasalların bir kısmından etiketlerine bakarak kaçınmak mümkün, ancak yeterli değil. Çünkü hiçbir etiket, soframıza getirdiğimiz gıdalarda tarım zehirlerinin kullanıldığını yazmıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin yürüttüğü Zehirsiz Sofralar projesinin ortaklarından Pestisit Eylem Ağı’nın (Pesticide Action Network – PAN) yeni yayımladığı rehber, endokrin sistemi bozucu kimyasalların (EBK’ların) hamile ve bebekler için daha toksik olduğundan söz ediyor ve zehirli kimyasallardan nasıl korunabileceğine yönelik önerilerde bulunuyor.

Özellikle fetüslerin çok düşük miktarda olsa bile EBK’ya maruz kalmaması gerektiğine işaret eden rehberde, hamilelik sürecinde bir zar ile korunan fetüsün, sentetik kimyasalların geçişini engellemediği belirtiliyor. Bu nedenle birçok kimyasal madde fetüse ulaşabiliyor. PAN, anne karnındaki çocuk (ve dolayısıyla hamile kadınlar) için tam anlamıyla bir sıfır tolerans yaklaşımının benimsenmesini tavsiye ediyor.

Çocuklarda 10 kat daha toksik

Böcekler, yabani otlar ve hastalıklara karşı mücadelede kullanılan tarım zehirlerinin (pestisit) çocuklar üzerindeki etkisine ilişkin, ABD Çevre Koruma Ajansı’na göre, “Nispeten küçük boyutları nedeniyle, aynı miktardaki bir kimyasalın bir çocuk için, yetişkinlere kıyasla 10 kat daha fazla toksik olması muhtemel.” 2017 yılında BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunulan Gıda Hakkı Özel Sözcüsü Schutter’in raporu da tarım zehirlerinin bebeklere yönelik risklerine dikkat çekiyor:

“Pestisitlere maruz kalan hamile kadınların düşük yapma, erken doğum ve doğuştan gelen bozukluklarla karşılaşma riski daha yüksek. Yeni doğanların göbek kordonu ve ilk dışkılarında birçok tarım zehirinden oluşan bir karışım bulunuyor. Hamile kadınlardan aktarılan pestisit etkileri, lösemi ve diğer kanser türlerinin yanı sıra, otizm ve solunum hastalıkları riskini de artırıyor.”

Kuzey Amerika Pestisit Eylem Ağı’nın çeşitli bilimsel makalelerden derlediği rapora göre ABD’de bir ulusal incelemede, okullarda en yaygın kullanılan 40 pestisitten 28’inin muhtemel veya olası kanserojen olduğu, 26’sının üreme sistemi etkileri yarattığı, 26’sının sinir sistemine hasar verdiği ve 13’ünün doğum kusurlarına neden olduğu tespit edilmiştir.

Düşük dozları da zararlı

Sağlık ve Çevre İttifakı’na (HEAL) göre,‘‘her şey zehirdir, mühim olan dozdur’’ yaklaşımı genel kabul görse de, endokrin sistemimizi bozan kimyasallar bu geleneksel yaklaşım ile çelişen özelliklere sahip. Uluslararası Organik Tarım Hareketi Federasyonu (IFOAM) da birçok kimyasalın endokrin sistemi bozucu, dolayısıyla düşük dozlarda bile çok zehirli olduğunu gösteren araştırmaları işaret ediyor. Ayrıca bu testler tek bir kimyasala maruz kalınması durumunda yapılıyor ve kokteyl etki olarak bilinen birleşik etki hesaba katılmıyor.

2,4-D, Deltamethrin, Epoxiconazole, Ioxynil, Lambda-cyhalothrin, Picloram, Quizalofop-p-tefuryl, Quizalofop-p-tefuryl, Tebuconazole gibi üreme sistemi başta olmak üzere, hormon sistemimize zarar veren çok sayıda tarım zehiri Türkiye’de de kullanılıyor.

Geçici bir verimlilik sağlayıp sözde açlığa çare olarak sunulan tarım zehirleri; değil çare olmayı, açlık sorununu daha da derinleştiriyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2020 yılında yayınladığı rapor, 2014’ten beri açlık ve yetersiz beslenmenin tekrar tırmanışa geçtiğine dikkat çekiyor. Tarımda kullanılan zehirler, sadece mücadelesi yapılan canlıları değil, tüm ekosistemi zehirliyor; toprağın fakirleşmesine, suların kirlenmesine, yararlı organizmaların yok olmasına, kısacası topyekûn bir çöküşe neden oluyor.

Pestisitler, parklarda, sokaklar ve okullarda da kullanılıyor

Tarım zehirlerinin kullanımı tarımsal alanlarla sınırlı değil. Parklar, okullar, siteler, yol kenarları, piknik alanları ve ticari alanlar dahil pek çok yerde tarım zehirleri ve aynı aktif maddelere sahip (Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan) biyosidal ürünler kullanılıyor. 2018 yılında, İtalya’da, Güney Tirol’deki 19 çocuk oyun alanından, dört okul bahçesinden ve bir pazar yerinden alınan 96 çim örneği pestisitlerin yaşam alanlarına nasıl yayıldığını gözler önüne seriyor. Güney Tirol Eyaleti Sağlık Hizmetleri tarafından analiz edilen örneklere bakıldığında, düşük miktarlarda olsa da tespit edilen 32 pestisit etken maddesinin %76’sında endokrin sistemi bozucu kimyasallar bulunduğu belirtiliyor.

Tarımda kullanılan pestisitlerden uzak durmanın yollarından biri organik gıdalar tüketmek olsa da başka alternatifler de var: Zehirsiz üretim yapan çiftçilerden ürün satın alarak, bu çiftçilerin listelerinden alışveriş yapan gıda topluluklarına katılarak ve ürünlerine alım garantisi vererek zehirsiz üretimin yaygınlaşmasını sağlayabilirsiniz.

Evinizde dikkat etmeniz gereken kimyasallar

PAN’ın yayımladığı rehberde, pestisitlerin yanı sıra günlük hayatımızda yeri olan birçok ürünün endokrin sistemi bozucu kimyasallar içerdiği belirtiliyor. Bu konuda çok az sayıda üretici firma hassasiyet gösteriyor. Çoğu firma ise bu tehlikeli kimyasallara gereken önemi vermiyor. Bu tehlikeli kimyasallardan korunmak için yapmanız gerekenler şöyle:

  • Beyazlatıcı iddiası olan birçok diş macunu, triclosan ve propylparaben adlı hormon bozucular içerir. Bu diş macunlarından uzak durmaya çalışın.
  • Kozmetik merhemler ve kremler, propylparaben ve butylparaben adlı hormon bozucular içerir. Dikkat edin.
  • Çocuk paltolarında, PFOA adı verilen hormon bozucu bulunabilir ve bunu öğrenmesi zordur. Satın aldığınız dükkâna sorun.
  • Kulaklıklar phthalate (fitalat) adlı hormon bozucu içerebilir. Üretici firmaya danışın.
  • Su şişelerinde bisphenol A ve phthalate aldı hormon bozucular bulunabilir. Bu plastik ürünlerden kaçınmak gerekir. Ayrıca, teneke içecek kutularında da bisphenol A olabilir.
  • Sakızlar, hormon bozucu etkileri olabilen katkı maddeleri içerebilir; tıpkı al-götür türü gıda ambalajlarında olduğu gibi.
  • Oyuncak ayılar, nonylphenol ethoxylate adlı hormon bozucu içerebilir.
  • Paraben içeren ıslak mendiller, anti-aging yüz kremleri ve benzeri birçok ürün daha bu listeye girebilir.

Tüm bu ürünlerin içeriklerini ve tehlikelerini satın aldığınız dükkân sorumlularına sorarak ya da üretici firmayla iletişime girerek öğrenebilirsiniz. En güvenli yollardan biri de evimize aldığımız her ürünün üreticisini tanımak ve hangi malzemelerle, kimler tarafından, hangi yöntemlerle üretildiğinin farkında olmak.

Zehirsiz Kampanya

İnsana ve çevreye zarar veren tarım zehirlerinin yasaklanması için Buğday Derneği öncülüğünde bir araya gelen 100’ü aşkın kurum ve inisiyatifin oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Pestisit Eylem Ağı’nın, 23 Kasım 2019’da başlattığı Zehirsiz Kampanya’ya bugüne kadar yaklaşık 160 bin kişi imza vererek katıldı. Bu katılım sayesinde 25 pestisit etken maddesinin yasaklanması, 7 etken maddenin de kullanımına kısıtlama getirilmesi sağlandı. Ancak kampanya talepleri arasında yer alan, Dünya Sağlık Örgütü’nün “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 etken maddeden 9’u hâlâ yasaklanmadı.

Zehirsiz Sofralar Pestisit Eylem Ağı, bu 9 etken madde ile birlikte tahıl, baklagil çeşitleri, patates, soğan, şeker pancarı ile çok sayıda meyve ve sebzenin içinde soframıza gelen; özellikle bebeklerin ve çocukların hormon sistemine zarar veren diğer tüm tarım zehirlerinin ivedilikle yasaklanmasını talep ediyor.

  • Endokrin sistemi bozucu kimyasalların (EBK’lerin) listesi’ne buradan ulaşabilirsiniz.
  • EBK’lerin neden olduğu hastalıklar ve etkilerine buradan ulaşabilirsiniz.

Sosyal Medya Başkanlığı geliyor: ‘Yalan haber’e beş yıla kadar hapis

AKP‘nin, sosyal medya üzerinde çalıştığı yasal düzenlemede sona gelindi. Yeni dönemde Meclis’e getirilmesi planlanan yasal düzenleme ile sosyal medyada “yalan haber yapan, yayan ve hakaret edene”,  Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ceza tanımlanması yapılacak. TCK’da, “dezenformasyon ve mizenformasyon gibi yeni suçlar yer alacak.

Kanundaki mevcut suçlarda uygulanan artırım sebepleri sosyal medya aracılığıyla işlenen suçlar için de geçerli olacak. Örneğin, TCK’nın 125’inci maddesinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işleyenlere verilecek cezanın bir yılın altında olamayacağı hüküm altına alınıyor. Ayrıca suçun ağırlığı, sonucu, kişinin konumu, sosyal statüsü ve kastı gibi kriterlerin de ceza yaptırımında dikkate alınması konusunda değerlendirmelerin yapıldığı belirtiliyor.

‘Denetleme’ mekanizması

Çalışmada “yalan haberi” üreten ve yayanları denetleyecek bir mekanizmanın kurulması da öngörülüyor. Buna göre, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ya da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) içerisinde sosyal medyayı denetleme görevini yürütecek “Sosyal Medya Başkanlığı” kurulacak.

BTK bünyesinde zaten İnternet Daire Başkanlığı‘nın bulunduğunu, söz konusu başkanlık içerisinde bir ‘sosyal medya’ biriminin oluşturulabileceğini aktaran AKP kurmayları “‘Sahte gerçeklik’ üzerinden toplumlar üzerinde çok ciddi algı operasyonları yapılıyor. O yüzden AB, dezenformasyonla mücadeleye çok büyük önem atfediyor. Almanya başta olmak üzere birçok AB ülkesinde bu konuda önemli yasal düzenlemeler var” dedi.

Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nı koruma planı rafa kalktı

Reuters ajansı, Afganistan‘ın başkenti Kabil‘in Taliban tarafından ele geçirilmesinin ardından Türkiye‘nin Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı‘nın güvenliğini üstlenmeyle ilgili planını iptal ettiğini bildirdi. 

Ajansın iki Türk güvenlik kaynağına dayandırdığı haberine göre, Türkiye Kabil Havalimanı’yla ilgili planını rafa kaldırdı.  Haberde görüşlerine yer verilen kaynaklar, planın iptaline rağmen, Ankara’nın “Taliban’dan talep geldiği takdirde teknik destek ve güvenlik desteği sunmaya hazır olduğunu” söyledi.

Bloomberg de, Türkiye’nin ABD destekli bir misyon kapsamında havalimanının güvenliğini devralma planlarının bozulduğunu kaydetmiş; Türk yetkililere dayandırdığı haberinde, Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesinin, havaalanının ülkede kalan diplomatik misyonlar için bir kapı olarak açık kalıp kalamayacağını belirsiz bıraktığını söylemişti.

Çavuşoğlu: Taliban’ın verdiği mesajları olumlu karşılıyoruz

Öte yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Afganistan’daki gelişmelerle ilgili “Şu ana kadar Taliban’ın verdiği mesajları olumlu karşıladığımızı söylemek isteriz” dedi.

Ürdünlü mevkidaşı Eymen es-Safedi ile lortak basın toplantısında  konuşan Çavuşoğlu, “Afganistan’ın ekonomik kalkınmasını, istikrarını, barışını, huzurunu desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Bakan Çavuşoğlu, Kabil’den binlerce kişinin kaçmaya çalışmasıyla havalimanında ortaya çıkan izdiham görüntülerini ise ‘çok üzücü’ olarak değerlendirdi.