Ana Sayfa Blog Sayfa 1086

İçkiye yüzde 43 oranında zam

Alkollü içeceklere yüzde 43 oranında zam geldiği öğrenildi.

Türkiye Tekel Bayiler Platformu Başkanı Özgür Aybaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla rakı, viski, votka, cin, likör, tekila, rom ve bourbona zam geldiğini duyurdu.

‘Bunlar zam değil resmen özel yaşama müdahaledir’

İçkiye gelen zamları sosyal medya hesabından duyuran Özgür Aybaş, bu zamların özel yaşama müdahale olduğunu ifade etti:

Öyle büyük zamlar geldiki. Biralara ve Ağır alkole bunlar zam değil resmen özel yaşama müdahaledir. Ülkemiz adına geçmiş olsun. Listeler pdf olarak geldiği için paylaşamıyorum renkli listeler gelince paylaşacağım.”

Geçtiğimiz günlerde sigara ve içki grubundan alınan Özel Tüketim Vergisi’nde (ÖTV) yüzde 47,39 oranında artış yapıldığı duyurulmuştu.

22 avukatın yargılandığı ÇHD davasını dünya baroları takip etti

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı‘nın da aralarında olduğu 22 avukatın yargılanmasına bugün Silivri‘de devam edildi.

Duruşma, üç gün boyunca devam edecek.

Duruşmayı birçok kurum takip etti

Davayı, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Amsterdam Barosu, Avrupa Barolar Federasyonu, Avrupa Barolar ve Hukuk Birlikleri Konseyi, Avrupalı Demokratik Avukatlar, Hollanda’dan Avukatlar İçin Avukatlar, Fransa Avukat Sendikası, Berlin Barosu, Bologna Barosu, Brüksel Barosu, Demokraside Araştırma ve Detaylandırma Merkezi/Uluslararası Hukuki Müdahale Grubu, Dünya’da İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupa Avukatlar Birliği, Fransa Baro Başkanları Konferansı, Fransa Barolar Birliği, Haute de Seine Barosu, İtalya Hukuk Ekibi, İsviçreli Demokratik Avukatlar, Liege-Huy Barosu, Lucca Barosu, Norveç Barosu, Paris Barosu, Plovdiv Barosu, Rotterdam Barosu, Seine Saint Denis Barosu, Sınır Tanımayan Avukatlar, Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlem Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA-IROL) temsilcileri de takip etti.

İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri Kapalı Cezaevi Yerleşkesi’nde görülen davanın kasım ayında yapılan duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan Savcı Haluk Tunç, birleştirilen iki ayrı davada yargılanan tüm avukatların “örgüt yöneticiliği”, “örgüt üyeliği” ya da “örgüt propagandası” suçlarından cezalandırılmasını talep etti. Mahkemenin, “gizli tanık belgeleri” yönünden kovuşturmanın genişletilmesi kararı vermesinin ardından ertelenen duruşmaya bugün (5 Ocak 2022) Silivri’de devam edildi. Üç gün sürecek olan duruşmada mahkeme avukat Barkın Timtik ve Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Duruşmaya yarın devam edilecek.

T24‘te yayımlanan habere göre, Mahkeme Başkanı, “Dün ikindi vakitlerinde dijital materyalleri buldum. Ramazan Akyürek imzalı. 6 hard disk, 3 DVD, 2 CD var; sabah tarattım,  birbiriyle tutarlı, tutanak tutuldu. Emanete alındığı 25 Ocak 2007’den hiç istenmemiş. Dijital deliller açılınca bozulabilir mi, Adli Tıp’a göndereceğim. Bu celsede sadece tahliye taleplerini alayım. Çünkü esasa giremiyorum” dedi.

“Öne sürülen delillerin köküne gidilerek araştırılsın”

Duruşmada, tutuksuz yargılanan avukatlardan Taylan Tanay’ın müdafii olarak söz alan eski Cumhuriyet Başsavcısı ve eski CHP Milletvekili İlhan Cihaner, “öne sürülen delillerin köküne gidilerek araştırılmasını” istedi “Dijital delilllerin altındaki imza bile bu delilleri geçersiz hale getiriyor” diyen Cihaner sözlerini şöyle sürdürdü:

Altındaki imza (Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen FETÖ davasında 45 yıl hapse mahkûm edilen eski EGM İstihbarat Daire Başkanı) Ramazan Akyürek. Malum, Fethullahçı çetenin dijital uydurma deliller sürecini Oda TV davasından Ergenekon davaları sürecine kadar gördük. Delil torbası yaratılıyor, ihtiyaç duyulunca çıkıyor, sonra başka yere konuyordu. İnsanların hayatlarının mahvına neden olan durumlar yarattılar. Şimdi bu bahsedilen delillerin usulüne uygun elde edilip edilmediğinin, köküne gidilerek araştırılması lazım. Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur, diyoruz. Hollanda makamlarına da yazı yazılarak arama kararı var mı, kendilerine nasıl intikal etti, kendilerinde örneği var mı, bunların sorulup araştırılması gerekir. Bu araştırmayla delilin ilk ortaya çıktığı andan emanete gelene kadar hiçbir aşamasında soru işareti kalmamalı ve süreç kesintisiz olarak ortaya konmalı.”

Kozağaçlı: ‘Kanarya’ burada ötsün!

Barkın Timtik’le birlikte davanın tutuklu yargılanan iki isminden biri olan avukat Selçuk Kozağaçlı, özetle şunları söyledi:

Değerli meslektaşlarım, sayın savcı, sayın mahkeme heyeti, sayın başkan evvela çok teşekkür ederim… Sizin de hakkınızı teslim ederek başlamak istiyorum. 8 yıldır kayıp olan bir şeyi buldunuz. Teşekkür ediyorum.

Tanık meselesiyle ilgili söyleyeceklerimi şimdi söyleyeyim. Sayın savcıya da sitem etmek istemiyorum ama sekiz yıldır kayıp olan delil bulundu. Delil değerlendiriyoruz, mahkemenin savunmanın gayretidir. İddia makamının da bu gayrete dahil olması gerekiyor. Olmazsa nasıl eşit bir değerlendirme yapılacak. Güçler eşitsizliği var.

Savcılık bundan aylar önce hazırladığı mütalaayı, yazım hataları dahil iddianameyi kopya ederek hazırlamış. Sayın başkan yine savcılıktan çok tehlikeli bir şey var, tanıklarını duruşmada ikame etmekten vazgeçti. Duruşma savcısı canı istediği gibi 13 tanıktan vazgeçebilir mi, geçemez. Neden vazgeçtin? Neden bir tanığı bile getirmiyorsun buraya? Tanıkları dinletmekten vazgeçti. Bu şu demek; tanığın gösterdiği şeyden de vazgeçiyorsunuz demek.

Kanun diyor ki; tanık ölmüş mü? O zaman dinleyemezsiniz. Öldü mü bizim tanıklarımız? Bu tanık ‘Selçuk DHKPC yöneticisi’ dedi ve öldü mü? Soralım savcılığa, nerede gizli tanık, akıl hastalığına mı tutulmuş.   Sekiz yıldır ilk defa heyecanlıyım, ilk defa dinleniyoruz. Bu tanıkları getirin, 13 tane tanığa ne oldu? Gizli tanıklardan birinin mahlası ‘Kanarya.’ Nerede, kim bu Kanarya. Ne güzel mahlas bulmuş; kim bu Kanarya, getirin mahkemeye burada ötsün.

Getiremiyorlar, çünkü böyle kişiler yok, bir kısmı ‘gerçek insan’ değiller. Tanıklarını dinletemiyor çünkü yalan söylediler, bir kısmı sanal ve sahte. Bir kısmı savcı, bir kısmı polis müdürü, amiri, memuru; başsavcı vekili bazıları da. Birkaç kez bu duruşma salonunda ‘Kimseyi tanımıyorum’ diyen cumhuriyet savcıları gördüm. Dosyayı bilen bir savcı olsa daha iyi yol alırız.

Bir sanık mahkemeye kendi aleyhinde olan tanık getirmeye çalışır mı? Ben çalışıyorum. Korkuyorum, emniyet ifadesini okuyup ciddiye alırsınız diye. Bu kişileri gerçek sanırsınız diye endişeliyim. O yüzden 13 tanığın peşinde biz koşuyoruz.

Benim dosyadaki o cezaevine gittiğime dair kayıt yok ve yalan, hiç gitmedim hayatımda. Böyle bir adam var mı, o da bilinmiyor. Adam utanmadan “Selçuk bana geldi talimat verdi” diyor.  Bu adamı savcı getirmiyor.

Dilovası mahlaslı tanık; savcılık eklemiş; kim bu? Gerçek mi böyle bir insan? Çok net söylüyorum fikrimi. Bunlar ‘gerçek insan’ değil, savcılık o yüzden getiremiyor. Bu çok net.‘Yüzleşme’ isimli biri var. Bunun da adı güzel. Buraya gelsin yüzleşelim de öyle isim takalım. Bu talep değil, ‘bir olay iddia ediyorsan o tanık dinlenecek’ diyen yasanın hükmü.

Tanık şişede durduğu gibi durmaz. Buraya gelince Aziz gibi olur. Şu dosyada tek tanık dinlenebilmiş, Aziz. Onun da durumu dosyada belli.  Tanıklardan İsmet Özdemir diyor ki ‘Ben şizofrenim, uyuşturucu kullanıyorum, halüsinasyon görüyorum…’ Durum bu.”

Daha sonra söz alan avukatları, yaklaşık altı yıldır cezaevinde olan Kozağaçlı’nın tutukluluğunun peşin cezaya döndüğünü vurgulayarak tahliye talep ettiler. Bazı avukatlar da, savunmanın talepleri dikkate alınarak sekiz yıl sonra ilk kez “dijital delil” olarak öne sürülen belgelerin mahkemeye getirilmesinin “adalet adına umut verici” olduğunu vurguladılar.

Ne olmuştu?

Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının yargılanma süreci, dokuz sene önce gerçekleşen polis operasyonuyla başladı. Ocak 2013’te, ÇHD İstanbul Şubesi Bürosu ve Halkın Hukuk Bürosu’na yönelik operasyonda 15 avukat gözaltına alındı. “Örgüt üyeliği” ile suçlanan avukatlar farklı tarihlerde tahliye edildi. Ardından bir başka soruşturma başlatıldı. 2017 yılında Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu’na yönelik bir operasyon daha yapıldı. Eylül ayındaki operasyonda tutuklanan avukatlar bir yıl sonra hakim karşısına çıktıkları ilk duruşmada tahliye edildi ancak serbest bırakılmalarının hemen sonrasında savcının yaptığı itiraz üzerine haklarında yakalama kararı çıkarıldı. Operasyonun ardından açılan davada 2’si tutuklu 22 avukat yargılanıyor. Dava dosyasında, Hollanda ve Belçika’dan elde edildiği iddia edilen ama halen dosyaya sunulmayan bazı belgeler, itirafçı ve gizli tanık ifadeleri delil olarak yer alıyor.

Mütalaasını 15 Kasım 2021’de hazırlayan ve 21 Kasım’daki duruşmaya sunan savcının cezalandırılmasını istediği avukatlar şöyle:

Selçuk Kozağaçlı, Taylan Tanay, Barkın Timtik, Oya Aslan, Günay Dağ, Betül Vangölü Kozağaçlı, Güçlü Sevimli, Gülvin Aydın, Güray Dağ, Efkan Bolaç, Serhan Arıkanoğlu, Mümin Özgür Gider, Metin Narin, Sevgi (Özer) Sönmez, Alper Tunga Saral, Rahim Yılmaz, Selda (Kaya) Yılmaz, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Şükriye Erden.

Hakkında yakalama kararı infaz edilemeyen avukat Zeki Rüzgâr yönünden de davanın tefrik edilmesi (ayrılması) talep edildi.

Sağlık Bakanı illere göre haftalık vaka sayısını açıkladı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, illerde 100 bin nüfusa karşılık gelen haftalık vaka sayılarını gösteren haritayı sosyal medya hesabında yayınladı.

Bakan Koca’nın yayınladığı haritaya göre; 468,85 vaka ile Kırklareli hastalığın en yoğun görüldüğü il olurken; onu sırasıyla 462,01 vaka ile Çanakkale, 427,42 vaka ile Eskişehir izledi.

Bu illeri 333 vaka ile Tekirdağ ve 329,11 vaka ile Edirne takip etti.

Her 100 bin kişide koronavirüs vaka sayısı İstanbul‘da 303,51, Ankara‘da 129,82, İzmir’de 68,54 oldu.

Hastalığın en az görüldüğü iller ise 2,09 vaka ile Van, 3,92 vaka ile Hakkari, 5,35 vaka ile Muş oldu.

Maçlara girişte 3’ncü doz aşı şartı getirildi

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) maçlara girişte 3’ncü doz koronavirüs aşısı şartının getirildiğini açıkladı.

Yeni uygulamayla, maçlarda stadyumlara girişte artık 3’ncü doz aşı olmayanların alınmayacakken; hatırlatma dozunu olanlarda 14 günlük bağışıklık süresi aranmayacak.

Kurumun sitesinden yapılan açıklamada şöyle denildi:

Bilindiği üzere karşılaşmalara seyirci olarak sadece aşı takvimini (T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanan aşılardan iki doz aşı olmak ya da Covid-19 hastalığını geçirmiş olup, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanan aşılardan bir doz aşı olmak) tamamlamış olan kişiler veya Covid-19 hastalığı geçirip üzerinden 180 gün geçmemiş olan kişiler katılım sağlayabilmektedir.

Aşı takviminin tamamlanmasını takip eden 180 günü doldurmuş olan kişilerin kombine veya bilet almak sureti ile karşılaşmalara girebilmesi için hatırlatma aşılarını olmaları gerekmektedir. 180 günlük süreyi tamamlamış olmasına rağmen hatırlatma aşılarını olmayanların müsabakalara katılmaları mümkün olmayacaktır. 3. aşılarını veya daha sonraki aşılarını yaptırmış olan kişiler için 14 günlük bağışıklık süresi aranmayacaktır.”

Almanya’da halkın çoğunluğu et fiyatlarının artmasını destekliyor

Almanya‘da yapılan bir ankette halkın çoğunluğu, hayvanların yaşam şartlarının iyileştirilmesi karşılığında et ve et ürünlerine daha fazla para ödemeyi desteklediklerini kaydetti.

Almanya Çiftçiler Birliği Başkanı Joachim Rukwied de sadece etin değil diğer gıda ürünlerinin de fiyatlarında artış yapılması gerektiğini belirtti.

Ankete katılanların yüzde 61’i destekliyor

DW Türkçe‘nin haberine göreAugsburger Allgemeine gazetesinin, kamuoyu araştırma şirketi Civey‘e yaptırdığı ankete katılanların yüzde 61’i, hayvanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi karşılığında et ürünü fiyatlarının artmasına neden olacak bir yasal düzenlemeyi destekliyor. Yüzde 32’lik bir grup ise bu duruma destek vermiyor.

Almanya Çiftçiler Birliği Başkanı Joachim Rukwied de sadece etin değil diğer gıda ürünlerinin de fiyatlarında artış yapılması gerektiğini dile getirerek, “Biz çiftçiler için çiftliğimize daha çok para girmesi belirleyici bir konu” dedi. Rukwied, “Bunun için, tüketiciler dahil herkes üzerine düşeni yapmalı” diye de ekledi.

Almanya Çiftçiler Birliği Başkanı, Almanya Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir‘in kısa süre önce gıda ürünlerinin düşük fiyattan satılmasına yönelik eleştirilerine de destek verdi.

Joachim Rukwied, “Yüksek kaliteli gıda ürünlerimiz daha yüksek bir fiyatlandırmayı hak ediyor. Bu da şu demek: Etin fiyatı artmalı” ifadelerini de kullandı.

Cem Özdemir’in açıklamaları

Cem Özdemir, aralık ayı sonunda Bild am Sonntag gazetesine verdiği röportajda, çiftlikleri ve üreticileri iflasa sürüklediği için gıda ürünlerinin çok ucuz fiyatlara satılmaması gerektiğini kaydetmişti. Özdemir, düşük fiyatların, kesim hayvanlarının yaşam koşullarını olumsuz etkilediğini, canlı türlerinin yok oluşunu hızlandırdığını ve iklime de zarar verdiğini ifade etmişti.

Gıda ürünlerinin “lüks mallar” sınıfına girmesine kendisinin de karşı olduğunu belirten Cem Özdemir, öte yandan “ekolojik gerçeğin daha güçlü bir biçimde ifade edilmesi gerektiğini” dile getirmişti.

Bakan Özdemir’in bu açıklamalarına çok sayıda örgüt destek olsa da, önemli bir kesim, özellikle sosyal yardıma muhtaç insanların maddi durumuna dikkat çekerek, fiyatlandırmada sosyal dengenin gözetilmesi çağrısında bulunmuştu.

Google reklamlarına en çok harcama yapanlar fosil yakıt firmaları

Fosil yakıt şirketleri ve onlarla yakın işbirliği içinde çalışan firmalar, aktivistlerin “endemik yeşil yıkama” olarak nitelendirdiği Google arama sonuçlarına benzeyecek şekilde tasarlanmış reklamlara en çok harcama yapanlar arasında yer alıyor .

The Guardian, kirletici endüstrilerin lobicilik çabalarını izleyen bir düşünce kuruluşu olan InfluenceMap ile işbirliği içinde, iklimle ilgili 78 terim için Google arama sonuçlarında sunulan reklamları analiz etti.

Sonuçlar, araştırmada saptanan beş reklamdan birinin -toplamda 1.600’den fazla- fosil yakıtlarla ilgili şirketler tarafından yerleştirildiğini gösteriyor.x

Kullanıcılar normal sonuçla reklam arasındaki farkı anlayamıyor

Reklamverenler, bir kullanıcı belirli terimleri sorguladığında, reklamlarının arama motorunda görünmesi için ödeme yapıyor. Söz konusu reklamlar, görünüm olarak arama sonuçlarına çok benzedikleri için işletmelere çekici geliyor: 2020’de yapılan bir ankete katılan kullanıcıların yarısından fazlası, ücretli bir listeleme ile normal bir Google sonucu arasındaki farkı anlayamadıklarını bildirdi.

ExxonMobil, Shell, Aramco, McKinsey ve Goldman Sachs, arama terimlerinde ilk 20 reklam veren arasında.  Diğer bazı fosil yakıt üreticileri ve finansörleri de sık ve düzenli reklam veriyor.

InfluenceMap’te kıdemli veri analisti Jake Carbone “Google, fosil yakıtların sürekli kullanımında çıkarı olan grupların, insanların kendilerini eğitmeye çalışırken başvurdukları kaynakları etkilemek için ödeme yapmasına izin veriyor. Petrol ve gaz sektörü, iklim değişikliği bilimine itiraz etmekten vazgeçti. Ancak şimdi bunun yerine karbonsuzlaştırma konusundaki kamuoyu tartışmalarını kendi lehine etkilemeye çalışıyor” dedi.

Petrol devi Shell’in reklamları – toplamda 153 – “net sıfır” için yapılan aramaların %86’sında görünüyor. Bunların birçoğunda da şirketin 2050 yılına kadar net sıfır şirket olma taahhüdü ve kendisini 1,5 derecelik bir ısınma hedefine göre “hizaladığından” bahsediliyor.

Bununla birlikte, Carbon Brief analizine göre, Shell’in net sıfır stratejisi büyük ölçüde karbon yakalama ve dengelemeye dayanıyor: “’Son derece iddialı’ çerçevesine rağmen… Shell’in yüzyılın sonuna kadar petrol, gaz ve kömürün devam eden rolüne ilişkin vizyonu temelde aynı.”

Shell’in bir sözcüsü de şunları söylemişti: “Shell’in hedefi, 2050 yılına kadar topluma ayak uydurarak net sıfır emisyonlu bir enerji işi haline gelmek. Kısa, orta ve uzun vadeli yoğunluk ve mutlak hedeflerimiz, Paris Anlaşması’nın iddialı 1.5C hedefi ile tutarlıdır.”

Yenilebilir enerji ve sürdürülebilirlik en sevilenler

2020’de fosil yakıt endüstrisine yaklaşık 19 milyar dolarlık kredi sağlayan Goldman Sachs ise en yüksek üçüncü reklam sayısına sahip. Bankanın reklamları, “yenilenebilir enerji” için yapılan 10 aramanın neredeyse altısında görünüyor ve bunların birçoğunda da “sürdürülebilir finansa sürekli bağlılığını” vurgulanıyor.

Danışmanlık firması McKinsey’in reklamları da “enerji geçişi” için yapılan 10 aramanın sekizinden fazlasında ve “iklim riskleri” için yapılan 10 aramanın dördünde görünüyor. Firmanın reklamlarında şu ifadeler yer alıyor: “McKinsey, sürdürülebilirliği geliştiren inovasyon ve büyüme konusunda müşterilerle birlikte çalışıyor.”

Sürdürülebilir yatırım konusundaki çalışmalarının yanı sıra şirket, fosil yakıt müşterilerinden önemli gelirler elde ediyor. New York Times’a göre, son yıllarda McKinsey dünyanın en çok kirleten 100 şirketinden 43’üne danışmanlık yaptı .

Şirketin sözcüsü de bir yönetici ortak tarafından yazılan ve “Hızlı geçiş için bu endüstrilerle çalışmadan emisyon azaltımlarını sağlamanın hiçbir yolu yok” diyen bir köşe yazısına işaret etmişti.

Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan, devlete ait Suudi petrol şirketi Aramco, “karbon depolama”, “karbon yakalama” ve “enerji geçişi” anahtar kelimeleriyle ilgili 114 reklama sahip. Reklamlarının bir kısmı, şirketin “biyoçeşitliliği desteklediğini” ve “gezegeni koruduğunu” iddia ediyor.

‘Yeşil yıkama, endemik hale geldi’

Rutgers Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Melissa Aronczyk konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “En azından ABD’de 1980’lerden beri, halkla ilişkiler firmaları kirletici şirketlerin işlerini her zamanki gibi sürdürürken ‘çevreci’ olma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olmak için çok uyumlu bir çaba gösterdi.

Şirketlerin aldığı inisiyatiflerin çoğu çok parçalıdır ve bunlar herhangi bir uzun vadeli veya sistemik değişim anlamına gelmeyecektir.”

Çevre hayır kurumu ClientEarth‘te avukat olan Johnny White ise kirletici endüstriler tarafından verilen reklamlara daha güçlü bir düzenleme getirilmesi için çağrıda bulundu. “Fosil yakıt şirketleri inanılmaz derecede karmaşık reklam kampanyalarına milyonlar harcıyor, bu nedenle gerçeği kurgudan ayırmak halk için gerçekten zor olabilir.

Zarar veren yeşil yıkama endemik hale geldi – bunu ortadan kaldırmak için, tıpkı tütünde olduğu gibi, tüm fosil yakıt reklamlarını yasaklamamız gerekiyor.”

Analiz ayrıca, ödeme yapılmayan ancak Google’ın algoritması tarafından en alakalı sonuç olarak seçilen “snippet’lere” de baktı. Guardian, “fracking” (hidrolik kırma)  için seçilen snippet’in bir petrol ve gaz lobisi grubu olan Amerika Bağımsız Petrol Birliği‘nin web sitesine bağlı olduğunu buldu.

IPAA sayfasında, “Fracking halk sağlığı için bir tehdit midir?” sorusuna yanıt olarak, “Hayır. Aslında, artan doğal gaz kullanımının … son yıllarda hava kalitesini önemli ölçüde iyileştirerek halk sağlığını iyileştirdiğine dair çok sayıda kanıt var” deniyor.

ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından yıllarca süren bir araştırma 2016 yılında bazı durumlarda kırılmanın içme suyu kaynaklarına zarar verdiği sonucuna vardı.

Google: Kaldıracağız

Facebook’tan farklı olarak Google’ın herkese açık bir reklam kitaplığı yok, bu da platformdaki reklamları analiz etmenin zor olduğu anlamına gelir. AB ve Birleşik Krallık’ta Google, yalnızca doğrudan politikacılardan veya siyasi partilerden bahseden veya bir referandum sorusu içeren reklamlar hakkında kapsamlı veriler sağlıyor.

Google sözcüsü şunları söyledi: “Yakın zamanda, iklim değişikliği inkarını teşvik eden reklamları açıkça yasaklayacak yeni bir politika başlattık. Bu politika, enerji şirketleri ve finans kurumları da dahil olmak üzere tüm reklamverenler için geçerli ve ihlal edici içerik barındıran tüm reklamları engelleyeceğiz veya kaldıracağız.”

ExxonMobil’in sözcüsü ise şöyle konuştu: “ExxonMobil, iklim biliminin gelişimine onlarca yıldır katkıda bulundu ve çalışmalarını kamuya açık hale getirdi. Ve bilim camiasının iklim değişikliği anlayışı geliştikçe, ExxonMobil buna göre yanıt verdi.”

Aramco ve Goldman Sachs, yorum taleplerine yanıt vermedi.

2021 en sıcak beşinci yıl olarak kayıtlara geçti

Buna göre, on iki ay boyunca Kasım 2021’e kadar ortalama sıcaklıklar:

  • Çoğu kara alanında ve okyanus yüzeyinin çoğunda ortalamanın üzerinde,
  • ABD ve Kanada‘nın batı kıyısından kuzeydoğu Kanada ve Grönland’a uzanan bir bantta 1991-2020 ortalamasının belirgin şekilde üzerinde,
  • Ayrıca Orta ve Kuzey Afrika, Orta Doğu, Afganistan, Tibet Platosu ve Güney Amerika‘nın uzak güneyi ve Antarktika Yarımadası‘nın çoğunda ortalamanın oldukça üzerinde kaydedildi.
  • Avrupa’nın çoğunda ortalamaya yakın olsa da daha fazla alan ortalamadan biraz daha sıcak olarak belirlendi.
  • Sibirya, Alaska ve Avustralya ve Antarktika‘nın büyük bir kısmı dahil olmak üzere diğer birçok kara bölgesinde sıcaklıklar ortalamanın altında kaldı.
  • 2020’nin sonlarında zirveye ulaşan La Niña olayının son aylarda yeniden yoğunlaştığı Doğu Ekvator Pasifik‘te ve
  • Doğu Kuzey Pasifik‘in bazı kısımları ile güney yarım küredeki birkaç okyanus bölgesinde de sıcaklıklar ortalamanın altında kaydedildi.

Bodrum Barajı için ‘ÇED Olumlu’ kararı

Muğla’nın Bodrum ilçesinde Devlet Su İşleri (DSİ) 21’inci Bölge Müdürlüğü tarafından yapılmak istenen Bodrum Barajı projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından olur verildi. Proje hakkında sunulan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvurusunu değerlendiren bakanlık “ÇED olumlu” kararı verdi.

Proje için verilen ÇED dosyasında, bölgenin yüzde 78’lik kısmının ormanlık yüzde 11’inin ise sulu-kuru tarım alanı olduğu belirtilerek bu alanların olumsuz etkilenmeyeceği iddia edildi. Dosyaya göre, baraj sahası, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 83 No’lu koruma alanı içerisinde bulunuyor. İnşaat için gerekli malzeme ocakların ve işletmelerin (kırma, eleme, yıkama ve beton santralı) ise beş farklı alanda toplam 1 milyon 86 bin metrekare yer kaplayacağı belirtiliyor.

Raporda, baraj çevresinin proje sonunda ağaçlandırılacağı belirtildi.

Milas’ı da olumsuz etkileyecek

Çevre aktivistleri  ise projeyle Bodrum’un yanı sıra Milas ilçesindeki orman ve su kaynaklarının da ciddi şekilde olumsuz etkileneceğini belirtiyor.  Muğla Çevre Platformu, projeye karşı yürütmeyi durdurma davası açmaya hazırlanıyor.

Bodrum Yarımadası hem kuraklık hem de aşırı nüfus yüzünden su sıkıntısı çeken bir bölge. Türkiye’nin en fazla yağış alan ikinci şehri olan Muğla  genelinde de son dönemde kuraklık hakim.  Kentte 2017 yılında 34, 2020 yılında 46, 2021 yılında ise 88 olmak üzere son dört yılda 168 kuyu tamamen kurudu.

Geçen yıl başında yapılan halkı bilgilendirme toplantısında konuşan Muğla Çevre Platformu Bodrum Meclisi Eş Sözcüsü Umay Karabaş, proje dosyasında 2065 yılı için Bodrum’da öngörülen 730 bin kişilik nüfusa su sağlamak için yapılacağı söylendiğini belirterek, bunun zaten yerleşik nüfus olduğunu ve binlerce yataklık turistik tesisin hesaba katılmadığını söylemişti.

“Bodrum kendini iyiden iyiye tüketircesine betonlaşmaya devam ederken, bu yanlışa dur demek yerine, bu tüketime komşu ilçeleri de katıp tüketecek mi? Buna nasıl razı olabiliriz?” diye konuşan Karabaş, hem Milas’ın hem Bodrum’un kullanabileceği suyu termik santraller gasp ettiğine dikkat çekmişti:

“Termik santraller suyu gasp etmeye devam etsin, Bodrum lüks tüketimlerinden vazgeçmek şöyle dursun bunları artırsın ama Milas’ın derelerine baraj kurup, Güllük deltasına kadar kurutalım öyle mi? Bu size adil, kabul edilebilir geliyor mu?”

MUÇEP’ten Itri Levent Erkol da barajın yöredeki endemik canlılar üzerindeki etkilerine raporda yer bile verilmediğini söylemişti.

Gülistan Doku iki yıldır kayıp: Toprağa basmaya kıyamıyorum kızım içinde olabilir mi diye

Munzur Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü öğrencisi olan Gülistan Doku, 5 Ocak 2020 tarihinden beri hala bulunamadı.

Gülistan’ın bulunması için yapılan tüm girişimler sonuçsuz kalırken, intihar ettiği iddiaları üzerine baraj gölünde yapılan arama kurtarma çalışmalarından da bir sonuç elde edilemedi.

Doku ailesi ise ilk günden itibaren Gülistan’ın en son görüştüğü kişi olan eski erkek arkadaşı Zainal Abarakov‘un kızlarının kaybolmasından sorumlu tutuyor. Gülistan’ın anne ve babası Bedriye ve Halit Doku, Zainal Abarakov’un baş şüpheli olduğunu söyleyerek tutuklanması talebini yineliyorlar.

‘En başından itibaren birileri onu koruyor’

BBC Türkçe’de yayımlanan habere göre, Gülistan’ın başına neler geldiğinin ancak Zainal’ın bildiğini söyleyen Bedriye Doku, kızını onun öldürdüğünü öne sürdü:

Ancak o biz doğru bilgiyi verebilir, en son görüştüğü kişi o ama ilk günden itibaren gerçeği gizliyorlar, böylesi bir olayda 24 saat bile gözaltına alınmaz mı, bilgisayarına, telefonuna el konulmaz mı, buna yapmadılar, üç gün sonra ifadesini alıp serbest bıraktılar. Bu olaydaki baş şüpheli o ama en başından itibaren birileri onu koruyup duruyor. Adını anmak istemediğim ve kızımın sebebi olan bu adam tutuklanıncaya kadar da biz buradan ayrılamayacağız.”

Kızının kaybolduğu günden beri hayatlarının altüst olduğunu ifade eden Bedriye Doku, “Ne gecem kaldı ne günüm” dedi.

Gülistan’ın ailesi daha önce de Dersim’de birçok oturma eylemi gerçekleştirdi, çoğu sonuçsuz kalsa da, kızlarının akıbetini öğrenmek için sorumlu gördükleri Zainal’ın tutuklanarak ailesi ile birlikte sorgulanması talepleri değişmedi.

“Biz kızımızı devlete teslim ettik ve onun ölüsünü ya da dirisini bulmak devletin görevi” diyen Bedriye ve Halit Doku, bu taleplerini sosyal medyadan da dile getirdi.

Geçtiğimiz yıl İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Gülistan’ın anne ve babası, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen somut herhangi bir adımın atılamadığından yakınıyor.

‘Her tarafı kamerayla izlenen şehirde kızım kuş olup uçmadı ya?’

”Geçen yıl cumhurbaşkanıyla görüştük, o da Gülistan’ın bulunmasını istediklerini bunun için barajın suyunu boşalttıklarını ama bir şey bulamadıklarını söyledi’ diyen Bedriye Doku, iki hafta önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül‘ün Dersim ziyaretine de değiniyor.

“Bakan buraya gelmiş, valilin özel kalemi gazetecileri arayıp basın toplantısında bakana Gülistan Doku ile ilgili soru sorulmasın diye uyarmış. Gülistan’ın akıbetini devletin bakanına sormayacağız da kime soracağız, adaletin başındaki insandan adalet beklemeyeceğiz de kimde bekleyeceğiz? Ben kızımı önce Allah’a sonra devlete emanet ettim, onu bulmak, canına kıyanları yargılamak devletin görevi, her tarafı kamerayla izlenen bu şehirde kızım kuş olup uçmadı ya?” ifadelerini kullandı.

Bu iddiayı Gülistan’ın ablası Aygül Doku da sosyal medya hesabından paylaştı. Bedriye Doku, oturma eylemini bu nedenle Adliye Binası önünde yaptıklarını söylüyor.

‘Toprağa basmaya kıyamıyorum kızım içinde olabilir mi diye’

Dersim’e her gelişinde acısının daha da arttığını söyleyen Bedriye Doku, yaşadığı duyguları şu sözlerle ifade etti:

Buraya her gelişimde üzerine bastığım taşla toprakla konuşuyorum, anca siz bilirsiniz Gülistan’ımın başına ne geldi diye. Ağaçlara soruyorum, Gülistanımı silahla mı vurdular, bıçakla mı kestiler, ne olur bari siz söyleyin diyorum. Kuşlarla konuşuyorum, Gülistanımı bir yerlerde gördünüz mü, yok mu bana müjdeli bir haberiniz, siz bana söyleyin diyorum, toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye, geçtiğim her yerde fidanımla konuşuyorum ama ses yok…iki yıldır hep böyleyim, hepimizin psikolojisi altüst oldu.”

Bugüne kadar bu yönlü bir ilerleme sağlanamadı

Gülistan’ın kaybolmasıyla ilgili başlayan soruşturmada gizlilik kararı devam ediyor. Suda 300 gün yapılan arama çalışmaları sonuçsuz kalınca, Gülistan’ın suya atladığı iddia edilen köprünün 4 Ocak 2020 tarihine ait kamera görüntülerini inceleyen ulusal kriminal büro, saat 12.25 sıralarında tutulan tutanağın doğru olmadığını, suya düşenin bir nesne değil; efekt olduğunu belirtmişti. Bu gelişmeden sonra BBC Türkçe’ye konuşan avukat Ali Çimen, bu raporla Gülistan’ın intihar ettiği tezinin çürüdüğünü savunmuştu.

Soruşturmada herhangi bir ilerlemenin olmadığını belirten ailenin avukatı Ali Çimen, baş şüpheli Zainal Abarakov’un polis olan üvey babası Engin Y‘nin, Gülistan’ın “intihara meyilli bir kişi olduğu algısı yaratmak ve bu kanıyı güçlendirmek için Gülistan’a ait kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ele geçirip bu suçu kamu görevlisi sıfatıyla yaymak” suçları nedeniyle meslekten ihraç edildiğini hatırlattı.

Ağustos ayında yaşanan bir diğer gelişme ise Gülistan’ın intihar ettiği iddiasının çürüdüğüne delil olarak gösterildi. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, 81 il cumhuriyet başsavcılıklarına, emniyet müdürlükleri ve jandarma komutanlıklarına bir talimat yazısı göndererek, illerinde 5 Ocak 2020 tarihinden itibaren kimliği tespit edilemeyen buluntu kadın cesetlerinin araştırılmasını ve bununla birlikte bir müracaat ya da soruşturma kaydının olup olmadığı bilgisinin ivedilikle paylaşılmasını talep etmişti.

Avukat Ali Çimen, başsavcılığın bu talimatla “Gülistan’ın intihar etmediğini, öldürülmüş olduğunu düşündüğünü” savunarak karadan da ceset arama çalışması yapılması gerektiğini açıklamıştı ama bugüne kadar bu yönlü bir ilerleme sağlanamadı.

Ne olmuştu?

5 Ocak Pazar günü, eski erkek arkadaşı Zainal Abarakov ile bir pastanenin önünde tartıştıktan sonra üniversiteye giden bir minibüsüne bindiği anlar mobese kameralarına takılan Gülistan’dan bir daha haber alınamadı.

Uzunçayır Baraj Gölü üzerindeki Dinar Köprüsü‘nden geçen bir başka aracın kamera görüntüsünde, Gülistan’ın köprü korkulukları ve bariyerler arasında otururken tespit edildiği görüntüler de basına yansıdı ve Gülistan’ın intihar etmiş olabileceği şüpheleri üzerine AFAD ve Jandarma ekipleri tarafından arama çalışmaları başlatıldı.

21 yaşındaki Gülistan için ailesi, 6 Ocak’ta kayıp başvurusunda bulundu ve en son birlikte görüldüğü eski erkek arkadaşı Zainal Abarakov’un bu olayda baş şüpheli olduğunu iddia ederek hakkında suç duyurusunda bulundu.

17 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık 30 metre derinliğe sahip baraj gölünde farklı tarihlerde birçok arama yapıldı.

Baraj gölünde, 187 gün boyunca kıyıya yakın alanlarda, baraj kapaklarının bulunduğu bölümlerde yapılan arama çalışmalarında, farklı tarihlerde kaybolan iki kişinin cesedine ulaşılmasına rağmen, ağustos ortalarına kadar devam eden arama çalışmalarında Gülistan’a dair herhangi bir iz bulunamadı.

23 Eylül’de Gülistan’ın annesi, dayısı ve ablası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdi ve görüşmenin ardından barajın suyu azaltılarak 15 Ekim’de yeni bir arama çalışması başlatıldı ama 38 günlük son arama da sonuçsuz kaldı. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma ise halen devam ediyor.

İstanbul Adalet Komisyonu‘na kayıtlı Ulusal Kriminal‘in Temmuz ayında tamamladığı bilirkişi raporuna göre Gülistan’ın atladığı iddia edilen Sarısaltuk Viyadüğü‘nde suda söz konusu gün ve saatte “yüksekten düşmeye bağlı bir hareketlilik olmadığı” tespit edildi.

Ailenin avukatı Ali Çimen de yaptığı açıklamada, bu raporla Gülistan’ın intihar ettiği tezinin çöktüğü; şüpheli Zainal Abarakov’un eylemini kararlı bir şekilde tekrarladığı; Gülistan’ı alıkoyup tehdit ettiği; ona fiziksel baskıda bulunduğunun ortaya çıktığını söyleyerek şüphelinin tutuklanması gerektiğini savundu. Bu açıklamadan sonra, devam eden soruşturmanın belgelerini basınla paylaştığı için Doku ailesinin avukatı Ali Çimen hakkında da soruşturma açıldı.

Hakkında soruşturma açılan bir diğer isim, baş şüpheli Zainal Abarakov’un üvey babası. Gülistan’ın kaybolduğu tarihte Tunceli Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Birimi polislerinden biri olan üvey baba Engin Y. dosyada yer alan bazı belgeleri basınla paylaştığı için “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve bu suçu kamu görevlisi sıfatıyla yapmak” gerekçesiyle açığa alındı ve Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında kamu davası açıldı, meslekten ihraç edildi.

Üniversite öğrencisi Gülistan’ın durumu ise HDP milletvekillerinin soru ve araştırma önerge talepleri ile meclisin gündemine taşındı.

Gülistan Doku’nun ailesi, suda bulunamayan kızlarının Zainal Abarakov tarafından öldürülmüş olabileceğini söyleyerek Abarakov’un tutuklanmasını istiyor.

İki yıl önce kaybolduğu günün yıl dönümünde, başta Dersim olmak üzere birçok ilde yapılacak basın açıklamaları ve etkinliklerle kadın dernekleri, hak kuruluşları Gülistan Doku’nun akıbetini sormaya devam edecek.

https://yesilgazete.org/kadinlar-sormaktan-vaz-gecmiyor-500-gun-gecti-gulistan-doku-nerede/

https://yesilgazete.org/gulistan-doku-sorusturmasi-supheli-abarakov-ifade-verecek/

https://yesilgazete.org/gulistan-dokuya-arama-calismalari-yeniden-baslatildi/

https://yesilgazete.org/gulistan-doku-sorusturmasinda-onemli-gelisme-supheli-engin-yucel-hakkinda-kamu-davasi-acildi/

Metin Lokumcu Davası öncesi çevre örgütlerinden çağrı: Ekoloji mücadelesi şimdi bizlere emanet

Artvin’in Hopa ilçesindeki protesto sırasında polisin sıktığı biber gazından etkilenerek hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun 6-7 Ocak’ta görülecek davası öncesi 42 çevreci örgüt, duruşmaya çağrıda bulundu.

Ağır ceza mahkemesinde ilk duruşma 20 Aralık’ta görülmüş, mahkeme heyeti, SEGBİS’te yaşanan aksaklıkların sürmesi nedeniyle sanıkların bir dahaki celsede mahkemede hazır bulunmalarına karar verip, duruşmayı 6-7 Ocak’a ertelemişti.

‘Ekoloji mücadelesi şimdi bizlere emanet’

Önümüzdeki perşembe ve cuma günü Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülecek duruşma öncesi, çevre ve ekoloji örgütleri bir çağrı yaptı. Yapılan çağrıda şu ifadelere yer verildi:

Suyuna, toprağına, yaşam alanlarına sahip çıkan emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun, 31 Mayıs 2011’de Hopa’da polisin kullandığı kimyasal gaz sonucu hayatını kaybetmesinin üzerinden 10 yıl 7 ay geçti.

Öğretmen Metin Lokumcu, hayatı boyunca doğadan ve yaşamdan yana oldu, bu uğurda bizlerle birlikte mücadele etti.

O’nun bu mücadelesinde ve dik duruşunda ne kadar haklı olduğu, şimdi her selde, her heyelanda yeniden hatırlanıyor; ‘Yeter be yeter’ sözleri bir kez daha kulaklarda çınlıyor.

Metin Öğretmen şimdi;

Elinde bastonuyla taş ocağına karşı direnen İkizderelilerle,

‘Munzur özgür akacak’ diyenlerle,

‘Kanalı değil İstanbul’u’ savunanlarla,

‘Nükleere inat yaşasın hayat’ sloganı atanlarla,

Kömür solumak istemeyenlerle sokaklarda, dere başlarında, meydanlarda mücadelesine devam ediyor.

Metin Lokumcu’nun ekoloji mücadelesi şimdi bizlere emanet.

O, daima doğayı ve yaşamı savundu… Bizler de onu her alanda savunacağız!

Metin Lokumcu öğretmenin ölümünden sorumlu olan 13 polisin yargılandığı davanın, 6-7 Ocak 2022 tarihlerinde Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan duruşmasına;

Doğadan ve yaşamdan yana olan herkesi davet ediyoruz.

Biliyoruz ki Metin Lokumcu;

biz O’nu unutursak…

Doğayı ve yaşamı savunmaktan vazgeçersek…

Adalet için mücadele etmezsek asıl o zaman ölür!”

İmzacı dernekler

Metni imzalayan dernekler ise şöyle:

Yeşil Artvin Derneği, Derelerin Kardeşliği Platformu, Karadeniz İsyandadır Platformu, Arhavi Doğa Koruma Platformu, Artvin Çevre Platformu, Alakır Nehri Kardeşliği, Aydın Çevre ve Kültür Platformu, Ayvalık Tabiat Platformu, Bartın Platformu, Bakırtepe Çevre Platformu, Bursa Su Kolektifi, Çekerek Irmağı Özgür Akacak Platformu, Çine Yaşam Platformu, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), Fatsa Çevre Derneği, Fatsa Ünye Doğa Koruma Platformu, Fırtına İnisiyatifi, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği, Hemşin Yaşam Derneği, İkizdere Çevre Gönüllüleri, İkizköy Çevre Komitesi, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği, Kuzey Ormanları Savunması, Loç Vadisi Koruma Platformu, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Mersin Çevre ve Doğa Derneği, Muğla Çevre Platformu, Munzur Koruma Kurulu (DEDEF), Munzur Çevre Derneği, Ordu Çevre Derneği, Polen Ekoloji, Pilarget Doğa ve Yaşam Derneği, Samsun Çevre Platformu, Sinop Nükleer Karşıtı Platform, Sinop Nükleer Karşıtı Platform Derneği, Validebağ Gönüllüleri, Validebağ Savunması, Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, Yeşilırmak Çevre Platformu, Yenişehir Çevre Platformu