Ana Sayfa Blog Sayfa 106

Dünyanın iklim sınavını kavrayabilmek için uzaya bir haftada iki uydu gönderildi

Dünyanın iklim krizi karşısındaki elini güçlendirmek ve çalışmaları daha kapsamlı hale getirmek üzere iki ayrı uydu bir hafta içerisinde fırlatıldı.

Önce 25 Mayıs’ta NASA, kutuplardaki ısı emisyonlarını incelemek üzere özel hazırlanan küçük iklim uydularından ilkini fırlattı. Ardından 29 Mayıs’ta ESA‘nın EarthCARE uydusu, bulutların ve aerosollerin Dünya iklimindeki rolünü incelemek üzere fırlatıldı.

Fotoğraf: ESA

NASA’nın küçük iklim uydularından ilki fırlatıldı

NASA için Dünya’nın kutuplarındaki ısı emisyonlarını incelemek üzere tasarlanan bir çift iklim uydusundan ilki, Rocket Lab‘ın Electron roketiyle Cumartesi günü NZST saatiyle 7:41’de Yeni Zelanda‘nın Māhia kentindeki Fırlatma Kompleksi 1‘den havalandıktan sonra yörüngeye oturdu.

Ajansın PREFIRE (Polar Radiant Energy in the Far-InfraRed Experiment) misyonu, Dünya’nın gezegendeki en soğuk ve en uzak iki bölgeden uzaya yaydığı ısı miktarını ölçecek iki ayakkabı kutusu büyüklüğünde küp uydudan, CubeSat‘lardan, oluşuyor.

PREFIRE görevinden elde edilecek veriler, araştırmacıların ısınan bir dünyada Dünya’nın buzlarının, denizlerinin ve hava durumunun nasıl değişeceğini daha iyi tahmin etmelerine yardımcı olacak.

Fotoğraf: NASA

PREFIRE’ın baş araştırmacısı Wisconsin Üniversitesi, Madison’dan Tristan L’Ecuyer, “Gezegenimiz hızla ve Kuzey Kutbu gibi yerlerde insanların daha önce hiç deneyimlemediği şekillerde değişiyor” dedi ve ekledi:

“NASA’nın PREFIRE’ı bize Dünya’nın kutuplarından yayılan uzak kızılötesi dalga boylarının yeni ölçümlerini verecek ve bu ölçümleri iklim ve hava durumu modellerini iyileştirmek ve dünyanın dört bir yanındaki insanların iklim değişikliğinin sonuçlarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmak için kullanabileceğiz.”

EarthCARE bulutların arkasındaki gizemi çözmek için fırlatıldı

ESA’nın bulutların ve aerosollerin iklimimizi nasıl etkilediğine ilişkin var olan bilgilerde devrim yaratmaya hazırlanan EarthCARE uydusu dün fırlatıldı. Bu olağanüstü uydu, 29 Mayıs’ta TSİ 00:20’de ABD‘nin Kaliforniya eyaletindeki Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü‘nden bir Falcon 9 roketiyle uzaya doğru yolculuğuna başladı.

Sadece 10 dakika sonra uydu, roketten ayrıldı. Ardından, 1:14’te, Güney Afrika‘daki Hartebeesthoek yer istasyonu EarthCARE’in Dünya’nın yörüngesinde güvenli bir şekilde bulunduğunu gösteren çok önemli sinyali aldı.

‘İlk verileri almayı dört gözle bekliyoruz’

İklim krizi giderek daha fazla etkisini hissettirirken, Dünya Bulut Aerosol ve Radyasyon Kaşifi ya da kısaca EarthCARE, yakında Dünya atmosferindeki bulutlar, aerosoller ve radyasyon arasındaki karmaşık etkileşimlere yeni bir ışık tutmak üzere önemli bilgiler getirecek.

Bu heyecan verici yeni görev, ESA ve Japonya Havacılık ve Uzay Keşif Ajansı JAXA’nın ortak girişimi.

ESA’nın Dünya Gözlem Programları Direktörü Simonetta Cheli, “EarthCARE, ESA’nın bugüne kadarki araştırma misyonları arasında en karmaşık olanı. Geliştirilmesi ve şimdi fırlatılması, uydunun bulut profilleme radar cihazına katkıda bulunan JAXA ortaklarımızla ve ilgili tüm uzay endüstrisi ekipleriyle yakın işbirliği sayesinde gerçekleşti” dedi ve ekledi:

“Bu görev, iklim değişikliğini anlamak ve bu konuda harekete geçmek için bilimsel bilgimizi geliştirmenin her zamankinden daha önemli olduğu kritik bir zamanda gerçekleşiyor ve ilk verileri almayı dört gözle bekliyoruz.”

JAXA’nın bulut profilleme radarı Proje Yöneticisi Eiichi Tomita ise şunları söyledi:

“EarthCARE verilerini kullanarak küresel iklim modellerinin doğruluğunu arttırmak, gelecekteki iklimi daha iyi tahmin etmemize ve dolayısıyla gerekli hafifletme önlemlerini almamıza olanak sağlayacak. JAXA, bulutlar içindeki yukarı ve aşağı akış hızını ölçebilen dünyanın ilk radarı olan bulut profilleme radarını sağladı. Bu EarthCARE veri ürünlerinin olağanüstü olmasını bekliyoruz.”

Fotoğraf: ESA

Bulutlarda gizlenen bilgiler

Çoğumuz bulutları muhtemelen gökyüzündeki yumuşak varlıklar ya da yağmurun habercisi olarak algılıyoruz, ancak görünürdeki basitliklerinin ardında bilim son derece karmaşık ve nispeten az anlaşılmış durumda.

Bulutların atmosferik ısınma ve soğumada son derece önemli bir rol oynadığı bilinmesine rağmen, atmosferin iklim sistemini nasıl yönlendirdiği ve daha da önemlisi gelecekteki iklimimizi nasıl şekillendireceği konusundaki mevcut bilgimizdeki en büyük belirsizliklerden biri olmaya devam ediyor.

Bulutlar gelen güneş enerjisini uzaya geri yansıtırlar, ancak aynı zamanda giden kızılötesi enerjiyi de hapsederler. Bu da net bir soğutma ya da ısıtma etkisine yol açar. Ancak bulutların Dünya’yı ne ölçüde ısıttığı ya da soğuttuğu şekil, konum, yükseklik, su içeriği ve parçacık boyutu gibi çeşitli faktörlere bağlı.

Aerosol nedir ve iklimle ne ilgisi var?

Fotoğraf: ESA

Aerosoller, Dünya atmosferinde asılı duran toz ve kirleticiler gibi küçük parçacıklar olarak tanımlanabilir.

Aerosoller gelen güneş radyasyonunu yansıtarak, emerek ve giden radyasyonu hapsederek ‘doğrudan’ ve bulut oluşumu için çekirdek görevi görerek ‘dolaylı’ olarak Dünya’nın iklim sisteminde önemli bir rol oynarlar – iklimimizi en çok bu şekilde etkilerler.

Endüstriyel süreçler, ulaşım ve tarım da dahil olmak üzere insan faaliyetleri atmosferdeki aerosol konsantrasyonlarını önemli ölçüde değiştiriyor ve böylece bölgesel iklim modellerini etkiliyor.

Bulutların ve aerosollerin halihazırda genel bir soğutma etkisi gösterdiği anlaşılmış olsa da, iklim krizinin getirdiği değişiklikler ve geri besleme döngüleri soğutma potansiyellerini azaltarak iklim değişikliğini daha da şiddetlendirebiliyor.

EarthCARE uydusu da son teknoloji ürünü dört araçtan oluşan bir set taşıyor, güneş radyasyonunu ve Dünya’dan gelen kızılötesi radyasyonu ölçüyor.

Rapor: Temiz teknolojilerin yaygınlaşması, daha ucuz enerjinin anahtarı

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) yeni özel raporuna göre, temiz enerji teknolojilerine geçişin hızlandırılması enerjinin satın alınabilirliğini artırıyor ve daha geniş anlamda yaşam maliyeti üzerindeki baskıları hafifletebiliyor.

Raporda hükümetlere düşen temel görevin, ‘temiz enerji teknolojilerini, ön maliyetleri karşılamakta zorlanabilecek kişiler için daha erişilebilir kılmak’ olduğu belirtiliyor.

Uygun Fiyatlı ve Adil Temiz Enerji Geçişleri için Stratejiler (Strategies for Affordable and Fair Clean Energy Transitions) başlıklı rapor, dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma yolunda ilerlemesinin nasıl ek yatırım gerektirdiğini, ancak aynı zamanda küresel enerji sisteminin işletme maliyetlerini bugünkü politika ayarlarına dayalı bir yörüngeye kıyasla önümüzdeki on yıl içinde yarıdan fazla azalttığını gösteriyor. Net sonuç, daha uygun fiyatlı ve daha adil tüketiciler için bir enerji sistemi.

Raporda aynı zamanda birçok durumda, temiz enerji teknolojilerinin, kömür, doğal gaz ve petrol gibi geleneksel yakıtlara dayananlara kıyasla kullanım ömürleri boyunca daha rekabetçi maliyetlere sahip olduğu da belirtiliyor.

Güneş ve rüzgar, yeni üretim için en ucuz seçenekler olarak görülüyor. İki ve üç tekerlekli araçlar da dahil olmak üzere elektrikli araçların ön maliyetleri daha yüksek olsa bile, ki bu her zaman geçerli değildir, genellikle daha düşük işletme giderleri nedeniyle tasarruf sağlıyorlar. Rapora göre klimalar gibi enerji verimli cihazlar da benzer maliyet avantajları sağlıyor.

Bununla birlikte, temiz enerji geçişlerinin kazanımlarını gerçekleştirmek, daha yüksek seviyelerde ön yatırımın kilidini açmaya bağlıdır. Bu durum, özellikle yeni projeleri ve finansmana erişimi engelleyen gerçek veya algılanan riskler nedeniyle temiz enerji yatırımlarının geciktiği yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler için geçerli görülüyor.

‘Fosil yakıt sübvansiyonları temiz enerji yatırımlarını zor hale getiriyor’

Ayrıca, mevcut küresel enerji sistemindeki fosil yakıt sübvansiyonları şeklindeki çarpıklıklar, görevdeki yakıtları destekliyor ve temiz enerji geçişlerine yönelik yatırımları daha zor hale getiriyor. IEA raporuna göre; dünya çapında hükümetler 2023 yılında fosil yakıtların kullanımını sübvanse etmek için toplu olarak yaklaşık 620 milyar dolar harcadı. Bu rakam tüketiciye yönelik temiz enerji yatırımlarını desteklemek için harcanan 70 milyar dolardan çok daha fazla.

Daha hızlı bir enerji dönüşümünün ve fosil yakıt alternatiflerine göre daha düşük işletme maliyetlerine sahip olan güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artmasının faydalarının tüketicilere yansıyacağı da ayrıca vurgulanan bir başka nokta.

‣ Rapor: Bankalar 8 yılda fosil yakıt şirketlerine 7 trilyon dolar sağladı
‣ Fosil yakıtların neden olduğu ‘küresel kararma’ nedir?
‣ Shell’den U dönüşü: İklim taahhütlerimizi yerine getirdik, üretimi kısmayacağız

‘Tüketici enerji harcamalarının yaklaşık yarısı petrol ürünlerine gidiyor’

Öte yandan perakende elektrik fiyatları genellikle petrol ürünleri fiyatlarından daha az değişken ve daha öngörülebilir maliyetler sağlıyor. Yine de günümüzde toplam tüketici enerji harcamalarının yaklaşık yarısı petrol ürünlerine, diğer üçte biri ise elektriğe gidiyor.

Hızlı geçişlerde, elektrik fiyatları tüketiciler ve hane halkları için ana ölçüt haline geliyor. Elektrikli araçlar, ısı pompaları ve elektrikli motorlar ulaşım, binalar ve sanayi talebinde daha büyük bir pay aldıkça petrol ürünlerinin yerini büyük ölçüde elektrik alıyor. 2035 yılına gelindiğinde elektrik, nihai tüketimde önde gelen yakıt kaynağı olarak petrolü geride bırakıyor.

‘Sektör liderleri bugün harekete geçmezse, yarın hepimiz daha fazla ödeme yapacağız’

IEA İcra Direktörü Fatih Birol, “Veriler, temiz enerjiye geçişte ne kadar hızlı hareket edilirse, bunun hükümetler, işletmeler ve hane halkları için o kadar uygun maliyetli olduğunu açıkça ortaya koyuyor” diyor ve ekliyor:

“Politika yapıcılar ve sektör liderleri bugün harekete geçmeyi ve harcama yapmayı ertelerse, yarın hepimiz daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacağız. Yeni raporumuzda yer alan ve türünün ilk örneği olan küresel analiz, enerjiyi daha fazla insan için daha uygun fiyatlı hale getirmenin yolunun geçişleri yavaşlatmak değil hızlandırmak olduğunu gösteriyor. Ancak yoksul hane halklarının, toplumların ve ülkelerin yeni temiz enerji ekonomisinde bir yer edinmelerine yardımcı olmak için çok daha fazlasının yapılması gerekiyor”.

2022’de küresel enerji krizi sırasında, dünya genelindeki tüketiciler, hükümetlerin sübvansiyonları ve acil durum destekleri fiyatlandırıldıktan sonra bile enerjiye yaklaşık 10 trilyon dolar harcadı – dünyadaki her kişi için ortalama bin 200 dolardan fazla. Bu, önceki beş yılın ortalamasından yüzde 20 daha fazla ve yüksek fiyatlar hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonomilerde en kırılgan kesimi en çok etkiledi.

Rapor, özellikle yoksul haneleri hedef alan teşviklerin ve daha fazla desteğin temiz enerji teknolojilerinin benimsenmesini artırabileceğini ortaya koyuyor. Buna göre, bu tüm tüketicilerin, özellikle de daha az varlıklı olanların, bu teknolojilerin faydalarından ve maliyet tasarruflarından tam olarak yararlanmasını sağlarken, aynı zamanda uluslararası enerji ve iklim hedeflerine ulaşma çabalarını da destekleyecek.

IEA’nın raporu, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin kanıtlanmış politikalarından yararlanarak, hükümetlerin temiz teknolojileri tüm insanlar için daha erişilebilir hale getirmek üzere uygulayabilecekleri bir dizi önlem ortaya koyuyor.

Bunlar arasında şunlar yer alıyor:

  • Düşük gelirli hanelere enerji verimliliği güçlendirme programlarının sunulması;
  • Kamu hizmetlerinin daha verimli ısıtma ve soğutma paketlerini finanse etmeye zorlanması;
  • Yüksek verimli cihazların daha kolay temin edilebilir hale getirilmesi;
  • Toplu taşıma ve ikinci el elektrikli araç pazarları için daha fazla destek de dahil olmak üzere uygun fiyatlı temiz ulaşım seçeneklerinin sağlanması;
  • Fosil yakıt sübvansiyonlarının en savunmasız kesimler için hedefli nakit transferleriyle değiştirilmesi ve enerji geçişleri sırasında ortaya çıkabilecek potansiyel sosyal eşitsizliklerin üstesinden gelmek için karbon fiyatı gelirlerinin kullanılması…

Uygun fiyatlı ve sürdürülebilir enerji teknolojilerinin birçok insan için ulaşılamaz olduğu mevcut enerji sisteminde halihazırda var olan keskin eşitsizliklerin giderilmesi için politika müdahalesinin çok önemli olacağı da ayrıca belirtiliyor.

En yoksul kesim, gelirinin dörtte birini ev ve ulaşımdaki enerji harcamalarına ayırıyor

En temel eşitsizlikler, yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde elektriğe erişimi olmayan yaklaşık 750 milyon insan ve temiz pişirme teknolojileri ve yakıtları olmayan 2 milyardan fazla insan tarafından yaşanıyor.

Aynı zamanda, gelişmiş ekonomilerdeki hanelerin en yoksul yüzde 10’luk kesimi, en zengin yüzde 10’luk kesimin yarısından daha az enerji tüketmelerine rağmen, harcanabilir gelirlerinin dörtte birini ev ve ulaşım için enerji harcamalarına ayırıyor.

Rapor, temiz enerji geçişlerinde fiyat şoku riskinin ortadan kalkmadığı ve hükümetlerin enerji güvenliğini ve satın alınabilirliğini etkileyebilecek yeni risklere karşı dikkatli olmaya devam etmeleri gerektiği konusunda uyarıyor.

Jeopolitik gerilimler ve çalkantılar, hem geleneksel yakıtlarda hem de daha dolaylı olarak temiz enerji tedarik zincirlerinde önemli potansiyel dalgalanma etkenleri olmaya devam ediyor. Daha elektrikli bir enerji sistemine geçiş, özellikle şebekelere, esnekliğe ve talep yanıtına yapılan yatırımların geride kalması durumunda, daha yerel ve bölgesel olan yeni bir dizi tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

Güç sistemleri, aşırı hava olayları ve siber saldırılardaki artışa karşı savunmasızdır, bu da dayanıklılık ve dijital güvenlik için yeterli yatırımları çok önemli hale getiriyor.

İklim paradoksu: Hava kirliliğiyle mücadele okyanusları ısıtıyor

Çin‘deki hava temizliği çalışmalarının ardından, Pasifik Okyanusu‘ndaki aşırı sıcak dalgalarının artışıyla bilim insanları yeni bir paradoksla karşı karşıya kaldı. Hava kirliliğini azaltmak, halk sağlığı için hayati önem taşırken, aynı zamanda atmosferi de ısıtıyor.

Pasifik Okyanusu’nda Alaska‘dan Kaliforniya‘ya kadar uzanan geniş bir alan, “The Blob” olarak adlandırılan ısınma olayına maruz kaldı. Bu alan, balık stoklarının tükenmesine, deniz kuşlarının aç kalmasına, zehirli alg patlamalarına ve balinaların yiyecek bulmak için gemi yollarına girmesine neden oluyor. İlk olarak 2013’te görülen bu olgu, son olarak geçen yaz tekrar ortaya çıktı.

Çin Okyanus Üniversitesi‘nden meteorolog Xiaotong Zheng ve uluslararası meslektaşları, bu olağanüstü ısınmanın Çin’deki hava kirliliği temizliğinden kaynaklandığını öne sürüyor. Uzmanlara göre azalan smog (duman) partikülleri, güneş ışınlarını engelleyerek gezegeni soğutma işlevini kaybetti ve bu da Pasifik’te zincirleme atmosferik olaylara yol açarak okyanusu ısıttı.

hava kirliliği
2019’da oluşan ‘The Blob’, Kuzey Amerika’nın Pasifik kıyılarında uzun süreli bir deniz ısı dalgasına yol açtı. Kaynak: NASA

Bu bulgular, gelecekteki iklim değişiklikleri açısından kritik öneme sahip olabilir. Aerosol olarak bilinen küçük partiküllerin salınımı, Güney Asya ve Afrika dışında dünya genelinde azalıyor. Bilim insanları, bu temizliğin hem global atmosferi ısıtacağını hem de bölgesel okyanus sıcak hava dalgalarını artıracağını düşünüyor.

Texas A&M Üniversitesi‘nden atmosfer bilimci Yangyang Xu, aerosol azaltımının iklim sistemini daha önce deneyimlemediğimiz şekillerde değiştireceğini belirtiyor. Atlantiğin kuzeyinde geçen yıl boyunca yayılan aşırı sıcak hava dalgasının da aerosol emisyonlarının azaltılmasına bağlı olabileceği düşünülüyor.

Aerosoller, güneş ışınlarını dağıtarak gezegeni soğutma işlevi görürken, atmosferde sadece birkaç gün kalıyor. Ancak bu kısa süre içinde sera gazlarının ısıtıcı etkisinin üçte birini engelliyorlar. Son yıllarda, bu soğutma etkisi dünya genelinde azalmaya başladı. Temiz hava yasaları, Avrupa ve Kuzey Amerika’da aerosol emisyonlarını azaltırken, Çin’de de benzer yasalar uygulandı.

NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü‘nden iklim modelleyicisi Susanne Bauer, bu yüzyılın ilk on yılında aerosol dönemi sona erdiğini ve bu durumun devam edeceğini belirtiyor. Bilim insanları, aerosol maskesinin kaybolmasıyla birçok bölgede küresel ısınmanın arttığını söylüyor. İngiltere Meteoroloji Ofisi’nden iklim modelleyici Ben Booth, sera gazlarıyla birleşen aerosol azaltımının global ısınmayı hızlandırdığını ifade ediyor.

Hava kirliliğine maruz kalan bebeklerde mental hastalık riski artıyor
[İklim Masası] ‘Görünmez katil’ hava kirliliği İstanbul’u tehdit ediyor
Hava kirliliği raporu: 134 ülkenin 120’si kirli hava soluyor

Sera gazı emisyonlarını azaltmak en iyi çözüm

Çin’deki hava temizliği çalışmalarının etkileri Pasifik boyunca yayılarak, Aleutian Low olarak bilinen düşük basınç alanını şiddetlendirdi ve okyanusun soğumasını engelleyerek aşırı okyanus ısınmasına yol açtı. Bilim insanları, gelecekte daha büyük ve sık ısınma olaylarının yaşanabileceğini öngörüyor.

Aerosoller, kısa ömürlü ve atmosferde hızla dağılan partiküller oldukları için ulusal kirlilik temizliği farklı bölgelerde farklı ısınma etkileri yaratıyor. Bu da atmosferik dolaşım düzenlerini istikrarsızlaştırabiliyor. Bilim insanları, sera gazı emisyonlarını azaltmanın en iyi yol olduğunu belirtiyor.

hava kirliliği

Ayrıca, kısa ömürlü sera gazı olan metanın azaltılması da hızlı bir çözüm sunabilir. Metan emisyonlarının önlenmesi, aerosollerin kaybolmasıyla oluşan etkileri hafifletebilir. Ancak, kimse aerosol temizliğinin durdurulmasını önermiyor, çünkü bu durum büyük bir ölüm oranına yol açabilir.

Bilim insanları, temiz hava yasalarının halk sağlığı için hayati öneme sahip olduğunu ve aerosol azaltımının iklim değişikliğine olan etkilerini dikkatlice değerlendirmeye devam edeceklerini belirtiyor.

İzlanda’da yeni volkanik patlama: Grindavík ve Blue Lagoon boşaltıldı

İzlanda’nın güneybatısında yer alan Reykjanes Yarımadası‘nda yeni bir volkanik patlama meydana geldi. Sundhnuksgigar yakınlarında açılan yeni çatlak, aralık ayından bu yana bölgedeki beşinci patlama olarak kaydedildi. İzlanda Meteoroloji Ofisi (IMO), çatlağın uzunluğunun iki buçuk kilometreden fazla olduğunu ve büyümeye devam ettiğini bildirdi.

Olağanüstü hal ilan edilmesine rağmen, İzlanda’ya olan hava trafiğinin etkilenmeyeceği açıklandı. Grindavík Belediye Başkanı Fannar Jónasson, devlet televizyonu RUV’ye yaptığı açıklamada, lav akışının kasabaya doğru yöneldiğini ve hacminin son patlamalardan çok daha büyük olduğunu ifade etti.

Enerji sağlayıcısı HS Veitur, tedbir amacıyla Grindavík’e olan elektrik akışını kesti. Yerel medya, üç kişinin kasabayı terk etmeyi reddettiğini bildirdi. Yetkililer, Grindavík’te bulunan herkesin bölgeyi terk etmesi ve güvenli bir mesafeye gitmesi gerektiğini belirtti.

Kasabaya giriş ve çıkış yollarının çoğu ulaşıma kapandı. Patlama bölgesinden gelen görüntülerde, elli metre yüksekliğe kadar fışkıran lav duvarları ve gökyüzünü kaplayan devasa kül bulutları görüldü. Doğal tarih sinematografı Benjamin Hardman, patlama anında volkanın yakınında bulunuyordu ve BBC’ye yaptığı açıklamada, “Burada olmak tamamen gerçeküstü” dedi.

İzlanda

Grindavík’e yaklaşan magma tehlikesi

Yetkililer, magmanın Grindavík kasabasına daha da yaklaştığını bildirdi. Bölgedeki Svartsengi elektrik santrali de tahliye edildi. Santral, yarımadadaki binlerce kişiye elektrik ve su sağlıyordu. Lav akışını engellemek amacıyla santral, Grindavík ve Blue Lagoon çevresinde bariyerler inşa edildi. Keflavik Uluslararası Havalimanı, normal faaliyetlerine devam ettiğini ve patlamadan etkilenmeyi beklemediğini açıkladı.

İzlanda’da bir volkan patlaması daha: Üç km’lik yarık oluştu
İzlanda’da Grindavik yakınlarında volkanik patlama

Patlama öncesinde “yoğun deprem faaliyeti” yaşandığı bildirildi. Jeofizikçi Ari Trausti Gudmundsson, bilim insanlarının bir süredir yeni bir patlama beklediklerini söyledi. Grindavík’in dört bin sakininin çoğu, Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarındaki patlamalardan önce Kasım ayında kalıcı olarak tahliye edilmişti. Ocak ayındaki patlama sırasında lavlar sokaklara akmış ve üç evi yutmuştu. Bazı sakinler, riskin daha az olduğu bölgelere geri dönmüştü.

İzlanda, dünyanın en büyük iki tektonik plaka sınırı olan Mid-Atlantic Ridge üzerinde yer alan otuz üç aktif volkanik sisteme sahip. Reykjanes Yarımadası’nda en son sekiz yüz yıl önce bir volkanik faaliyet dönemi yaşanmış ve bu dönem onlarca yıl sürmüştü. 2021 yılından bu yana sekizinci patlama gerçekleşmiş olup, bilim insanları bölgenin on yıllar veya hatta yüzyıllar sürecek yeni bir volkanik döneme girdiğine inanıyor.

İkizköy muhtarı Nejla Işık’a kesilen para cezası iptal edildi

Muğla İkizköy muhtarı Nejla Işık‘a pankart asma iddiasıyla kesilen 40 bin TL para cezasının iptali için açılan dava, Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde kazanıldı. İkizköy halkı, bu kararın haklı mücadelelerinin bir zaferi olduğunu belirtti.

Nejla Işık, davayı kazandıktan sonra yaptığı açıklamada, “Bu ceza, haklı mücadelemize kesilmiş bir cezaydı. Yalnızca bize değil; toprağını, ağacını, köyünü, yaşam alanlarını savunan herkese bir gözdağıydı. Bu davayı kazanmış olmaktan mutluyuz. Fakat bizim asıl mutluluğumuz, sonuna kadar haklı olduğumuzu bildiğimiz asli davamızı ve mücadelemizi kazanmak; köyümüzü, zeytinliklerimizi, topraklarımızı, tarihimizi madenin kirli elinden kurtarmak olacak. Beş sene önce çıktığımız bu yola istedikleri kadar taş koysunlar, asla vazgeçmeyeceğiz. İrademize, mücadelemize, haklı davamıza sahip çıkan; bizleri yalnız bırakmayan, Akbelen için adalet sesine ses olan tüm kamuoyuna kendim ve köyüm adına teşekkür ederim. Direne direne, birleşe birleşe, eninde sonunda bu davayı kazanacağız” dedi.

İkizköy Muhtarı Nejla Işık’a, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Akbelen Ormanı’nda pankart astığı gerekçesiyle 40 bin TL para cezası kesilmişti. Bu cezanın iptali için açılan davanın duruşması 27 Mayıs’ta Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde görülmüştü. Duruşma öncesinde İkizköylülerin mahkeme binasına alınmadığı ve yaklaşık 20 dakika bekletildikten sonra içeriye girebildikleri bildirilmişti.

İkizköy muhtarı Nejla Işık’ın duruşmasında İkizköylüler mahkemeye alınmadı
Termik santral yüzünden susuz bırakılan İkizköylüler Milas Kaymakamı’nı şikayet etti
Akbelen Ormanı’ndaki kıyım Anayasa Mahkemesi’ne taşındı 

Akbelen Ormanı’nın kömür madeni için kesilmesine karşı beş yıldır mücadele eden İkizköylüler, tarım arazilerini ve köylerini koruma mücadelesini sürdürüyor. İkizköy Mahallesi Muhtarı Nejla Işık’a pankart astığı gerekçesiyle kesilen para cezası, İkizköylülerin nöbet alanında devam eden mücadele sırasında verilmişti.

İkizköylülerin gönüllü avukatları, Nejla Işık’a kesilen para cezasının usulsüz tebliğ edildiğini ve resmi evrakta tahrifat yapıldığını öne sürerek, cezaya karşı hukuki süreç başlatmıştı. Mahkeme, Nejla Işık’a kesilen para cezasını iptal etti.

Duruşma sırasında İkizköylüler, görevli polis memurlarının davayla ilgili vatandaşları içeri almayarak adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini belirterek tutanak altına aldı. Mahkeme başkanının izin vermesi üzerine İkizköylüler mahkeme binasına alındı.

Nejla Işık, afiş asmadığını ve kendisine bulaşık yıkarken pankart astığı gerekçesiyle ceza kesildiğini belirtti. İdari para cezasını iptal etmek için yürütmeyi durdurma kararı aldıklarını söyleyen Işık’ın avukatı İpek Sarıca, para cezasının tutanaklarda belirtilen gerekçelerinin gerçeği yansıtmadığını ve yasalara aykırı olduğunu savundu.

Mahkeme, kararını 15 gün içinde taraflara tebliğ edeceğini bildirdi. Duruşmanın ardından İkizköylüler mahkeme önünde basın açıklaması yaparak bu zaferi kutladı.

Muğla’da su kaynaklarının ticarileştirilmesi protesto edildi

Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde yaşayan vatandaşlar ve Muğlalılar, Muğla Valiliği‘nin yeraltı sularını ticarileştirme girişimine karşı bir araya gelerek protesto düzenledi. Muğla Su İnisiyatifi olarak dün (29 Mayıs’ta) Köyceğiz’de suların kiralanması ihalesine ve ticarileştirilmesine karşı yapılan basın açıklamasına Köyceğiz ve ve çevre ilçelerden çok sayıda yurttaş katıldı. Basın açıklaması Muğla Su İnisiyatifi eş sözcüsü Serdar Denktaş tarafından okundu.

Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Bir kez daha Muğla Valiliği’ni uyarmak ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz: Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı‘nın görev ve yetkileri arasında yeraltı sularının kiraya verilmesi yer almamaktadır. YİKOB’un görevi ve yetkisi olmadan su varlıklarının özelleştirilmesi için ihale açması yönetmeliğe aykırı ve suç niteliğindedir.

Muğla Su İnisiyatifi olarak yaşam hakkı olan suyun ticarileştirilemeyeceğini, Türkiye‘nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya ve yasalara aykırı bu ihalenin yapılamayacağını söylüyoruz ve Muğla Valiliği’ni suç niteliğindeki bu ihaledeki ısrarından vazgeçmeye davet ediyoruz. Suyun her türlü özelleştirme girişimine karşı yasal ve meşru haklarımızı kullanarak sonuna kadar mücadele edeceğimizi kamuoyuna duyururuz.”

muğla

İptal edilen proje yeniden gündemde

Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) Yayla Mahallesi‘nde yeraltı sularının içme suyu olarak satılması için ihale açtı. İhalenin 30 Mayıs 2024 tarihinde yapılacağı duyuruldu.

Geçmişte yerel seçimler öncesinde de gündeme getirilen bu ihale, Muğla Su İnisiyatifi’nin yaptığı basın açıklaması sonrası iptal edilmişti. İnisiyatif, yeraltı sularının özelleştirilmesi girişiminin YİKOB’un görevi ve yetkisi dışında olduğunu belirterek ihalenin iptal edilmesini talep etmişti. Ancak, seçim sonrasında ihale yeniden gündeme getirilerek iptal edilmediği ortaya çıktı, ihalenin halkın tepkisi nedeniyle seçim sonrasına ertelendiği ortaya çıktı.

Muğla Su İnisiyatifi yaptığı açıklamada, YİKOB’un görev ve yetkileri arasında yeraltı sularının kiraya verilmesinin bulunmadığını belirtti. YİKOB’un yetkisi olmadan su varlıklarının özelleştirilmesi için ihale açmasının yönetmeliğe aykırı ve suç niteliğinde olduğunu vurgulayan inisiyatif, Muğla Valiliği’ni bu hukuksuz girişimden vazgeçmeye çağırdı.

Muğla Su İnisiyatifi: Çare desalinasyon değil, adaletsiz su yönetimine son vermek
Su hakkı için 72 örgüt bir araya geldi, Muğla Su İnisiyatifi kuruldu
Yurttaşın yeraltı su kaynağı satışına karşı tepkisi sonuç verdi: Valilik geri adım attı

İnisiyatif, suyun ticarileştirilemeyeceğini ve bu ihalenin Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olduğunu ifade etti. Muğla Su İnisiyatifi, suyun her türlü özelleştirme girişimine karşı yasal ve meşru haklarını kullanarak mücadele edeceklerini kamuoyuna duyurdu.

muğla

Muğla Akköprü Barajı’nın özelleştirilmesine tepki

Muğla Su İnisiyatifi, bölgede suyun özelleştirilmesine yönelik bir başka girişime de dikkat çekti. 30 Mayıs, Akköprü Barajı’nın özelleştirilmesi için açılan ihalede teklif toplamak için son gün. Çiftçilikle geçinen halkın tarım alanlarının sulanması amacıyla yapılan Akköprü Barajı’nın sulama sistemi tamamlanmadan satışa çıkarıldığını belirten inisiyatif, barajın özelleştirilmesi durumunda bölge halkının sulama suyunu parayla mı alacağı sorusunu gündeme getirdi.

Ayrıca, baraj suyunun başka amaçlarla kullanılması planlarının olup olmadığını sorgulayan Muğla Su İnisiyatifi, kamu yararı olmayan bu ihalenin de iptal edilmesini talep ediyor. İnisiyatif, sulama sisteminin yapımının bir an önce bitirilerek barajın amacına uygun olarak tarımsal alanların sulanmasında kullanılmasını istiyor.

Suyun yaşam hakkı olduğunu vurgulayan halk, suyun ticari bir meta haline getirilmesine karşı sonuna kadar mücadele edeceklerini belirtiyor.

İtalya’nın Po Deltası doğalgaz sondajı tehdidi altında

İtalya’daki hassas doğa alanlarından biri olan Po Deltası, doğalgaz çıkarma faaliyetleri nedeniyle ciddi bir tehdit altında.

İtalya’nın kuzeydoğusunda, Venedik‘in bir saat güneyinde yer alan ve yaklaşık 500 km²’lik bir alanı kaplayan Po Deltası, Akdeniz‘in en büyük ve en zengin sulak alanlarından biri. UNESCO tarafından biyosfer rezervi olarak kabul edilen bu alan, doğal ve insan yapımı bir mozaik oluşturan lagünler, bataklıklar, plajlar ve tarım arazileriyle dolu. Ancak Po Deltası, uzun yıllardır Adriyatik Denizi‘nin yükselen sularına karşı mücadele ediyor. Şimdi ise yeniden gündeme gelen açık deniz gaz sondajı projeleri, bölgeyi yeni bir sel tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor.

Euronews’in aktardığına göre Po Deltası’nın ağzında, kanallar ve lagünler arasında dağılan topraklarda, yarı su altında kalmış bir tuğla depo binası bulunuyor. Bir zamanlar Batteria Adası‘nda bulunan bu bina, adanın 1970’lerde denize terk edilmesine neden olan toprak çökmesi sürecinin bir parçasıydı. 1930’lar ve 1960’lar arasında bölgede yapılan gaz çıkarma işlemleri, zaten istikrarsız olan toprağın daha hızlı çökmesine neden oldu.

po deltası

1959 yılına kadar bölgede bin 424 kuyu açılmış ve yılda 300 milyon metreküp gaz çıkarılmıştı. 1965 yılında yapılan bir hükümet soruşturması, sondajın toprak çökmesine neden olduğunu belirledi ve çıkarma faaliyetleri durduruldu.

Po Deltası aynı zamanda iklim değişikliğinin neden olduğu çeşitli sorunlarla da mücadele etmek zorunda. Bölge, son yıllarda uzun süren kuraklıklarla karşı karşıya kaldı ve ardından gelen şiddetli yağışlar, sertleşmiş toprağın suyu emememesi nedeniyle ciddi sellere yol açtı.

İklim Krizi: İtalya’nın en uzun nehri Po kuruyor, tarım alanlarını deniz suyu basıyor
Gediz Deltası’nı tehdit eden jeotermal projesine dava açıldı
‘Petrol çıkarırken yakılan gazı, Orta Doğu’da milyonları riske atıyor’

Buzul sularının azalması ve deniz seviyesinin yükselmesi, nehirlerin tatlı sularının tuzlu deniz suyu ile kirlenmesine neden oluyor. Bu durum, deltada yaşayan 350’den fazla kuş türü ve binin üzerinde bitki türü gibi zengin biyolojik çeşitliliğe sahip habitatları yok ediyor.

 

Tüm bu risklere rağmen, Ukrayna savaşı nedeniyle gaz arzının kesilmesi, İtalyan hükümetinin üst Adriyatik‘te sondaj faaliyetlerine yeniden başlama kararı almasına neden oldu. Bu karar, çevresel zarar risklerine karşı birçok uyarıya rağmen alındı.

Polesine No Drills Komitesi sözcüsü Vanni Destro, “Tuz artışının tarıma zarar verdiği gibi somut sorunlar konusunda herkesin farkındalığını artırmaya çalıştık. Ancak bazen, Venedik’in de çökmekle karşı karşıya kalabileceği belirtilmedikçe birçok kişi alarma geçmiyor” dedi. Yeni sondaj kuyuları denizde yer alacak olsa da, uzmanlar bunların yine de kara üzerindeki etkilerinin olabileceğini belirtiyor.

Porto Tolle kasabasının belediye başkanı Roberto Pizzoli, “Zaten istilacı mavi yengeçler tarafından bunalmış durumdayız, şimdi de sondajlar: Kesin bir çöküş riski taşıyoruz” dedi. Birçok çevre grubu ve yerel politikacı için, sondajın potansiyel faydalarından çok daha büyük tehlikeleri var. Sondaj faaliyetleri, İtalya’nın yıllık tüketiminin sadece küçük bir kısmını karşılayacak kadar gaz çıkaracak, ancak çevre üzerinde büyük bir etki yaratacak.

Veneto bölgesi başkanı Luca Zaia, “Sondaj konusu döngüsel olarak gündeme geliyor ve delta, korunması gereken hassas bir bölge olduğunu giderek daha fazla gösteriyor” dedi. Ariano del Polesine kasabasının belediye başkanı Luisa Beltrame ise, “Bu çevrenin geleceğini ve halihazırda başka acil durumlarla mücadele eden topluluklarımızın yaşanabilirliğini korumak için kesinlik ve garantilere ihtiyacımız var” dedi.

Sokakta yaşayan hayvanlar için adalet mitingi düzenlenecek

AKP’nin sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili hazırladığı ve hayvanların öldürülmesini de içeren düzenlemelere karşı çıkan yaşam hakkı savunucuları, 2 Haziran Pazar günü İstanbul Yenikapı’da miting düzenleyecek.

Yeni düzenleme çalışmaları, parti içinde bile bölünmelere neden oldu. Sokakta yaşayan köpeklerin “uyutma” adı altında insan eliyle öldürülmesini öngören yasa teklifi, önümüzdeki günlerde Meclis‘e sunulacak.

Temmuz 2021’de yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu‘nda yapılan değişikliklerle sokakta yaşayan hayvanların ‘uyutulması’ seçeneği, büyük tartışmalara neden olmuştu. AKP, son dönemde sokaktaki köpeklerin saldırılarından mağdur olan vatandaşların artışını gerekçe göstererek bu düzenlemeyi hızla hayata geçirme kararı aldı.

Bahçeşehir Üniversitesi’nden ‘sokakta yaşayan hayvanlar’ raporu: Katliam çözüm değil
İlk tasarılar ‘sızdı’: Katliam yasasına karşı eylemler sürüyor
Hak savunucuları katliam yasasına karşı sokakta: Dostlarımızın yanındayız, artık yeter!

AKP’nin hazırladığı yasa teklifine göre, başıboş hayvanlar öncelikle sahiplendirilmeye çalışılacak ve otuz gün boyunca sahiplenilmeyen köpekler öldürülecek. Bu tasarı, kamuoyunda büyük bir öfke ve tepkiyle karşılandı. Haytap ve diğer hak örgütleri, bu acımasız düzenlemeye karşı sokakta yaşayan hayvanlar için adalet talebiyle 2 Haziran’da İstanbul Yenikapı’da saat 13:00’te bir miting düzenleneceğini duyurdu.

 

Kolombiya Parlamentosu boğa güreşlerini yasakladı

 

Güney Amerika ülkesi Kolombiya‘da 2027’den itibaren boğa güreşlerini yasaklayan yasa tasarısı onaylandı.

Karar, ülkedeki “geleneksellik” taraftarlarına ve boğa güreşini destekleyenlere karşı mücadele eden hayvan hakları savunucularının  kazandığı çok önemli bir zafer olarak nitelendirildi. 

Boğa güreşi, Kolombiya’ya sömürge dönemlerinde İspanyollar tarafından getirildi ve zaman içinde çok popüler hale geldi. Ülkedeki Bogotá, Medellín ve Manizales gibi şehirlerindeki gösteriler, çok büyük kalabalıkları topluyordu. 

Salı günü, 93 kongre üyesi boğa güreşinin yasaklanması lehinde oy kullandı. Kongre üyelerinin sadece ikisi tasarıya karşı çıktı. Yasa nihai onay için Başkan Gustavo Petro’ya gönderildi.

Petro, sosyal medya hesabından hak savunucularının zaferini kutladı: “Ölümün artık bir gösteri olmamasını başaranları tebrik ediyorum. Hayvanların ölümüyle eğlenenler, sonunda insanların ölümüyle eğlenirler. Tıpkı kitapları yakanların sonunda insanları da yakmaları gibi…”

Kanun yürürlüğe girdikten sonra, boğa güreşi “sektöründe” olan kişilerin yeni gelir kaynakları bulmasına yardımcı olmak için üç yıllık bir geçiş dönemi olacak.

Halen sekiz ülkede hayvanlar ‘spor’ diye öldürülüyor

Kolombiya, boğa güreşlerinin hâlâ yapıldığı sekiz ülkeden biri.

Diğerleri ise Fransa, Portekiz, Meksika, Ekvador, Peru, İspanya ve Venezuela. Mexico City‘de 2022’de yasak getirilmişti, ancak iki yıl sonra yasak kaldırıldı. Bu ülkelerde “spor” adı altındaki hayvan istismarı ve cinayeti hala kayda değer biz izleyici kitlesine sahip, ancak zamanda hak savunucularının sıkı muhalefeti nedeniyle buralarda da yasakların gündeme gelmesi bekleniyor.

Yasanın görüşmeleri sırasında Kolombiyalı boğa güreşi destekçileri, bu vahşetin bir tür “sanat” olduğunu ve boğa yetiştiricileri ile arenaların dışındaki sokak satıcıları için önemli bir gelir kaynağı olduğunu savundu. Ancak hayvan hakları savunucularının, boğaları sırf insan eğlencesi için  yavaş ve acı dolu bir ölüme maruz bıraktığı için “kanlı ve barbarca” olan bu eyleme son verilmesi için çok etkili bir kampanya ve lobi yürüttü.

Yasağın savunucularından biri olan Kongre Üyesi Alejandro Garcia, yasanın onaylanmasının ardından Temsilciler Meclisi’ne hitaben,  “Tüm hayvanların refahına ve savunmasına öncelik veriyoruz. Bütün dünyaya, Kolombiya’nın tüm varlıkların onurunu koruduğu bir kültürel dönüşüm sürecinde olduğunu söylüyoruz” diye seslendi.

Milletvekili Juan Carlos Losada da “İşkence ve barbarlık ifadesinin kültürel olarak kabul edilebileceğine inanmıyoruz” dedi.

Boğa güreşi, Güney Amerika’da hali hazırda Brezilya ve Arjantin’de de yasaklanmış durumda.

Bartın Üniversitesi kentteki taşkın ve su kıtlığı risklerine karşı harekete geçiyor

Haber: Mehmet CEYLAN

*

BARTIN- Bartın Üniversitesi‘nin (BARÜ) hazırladığı proje sayesinde hemen her yıl Bartın Irmağı‘nın taşması sonucu meydana gelen sel ve taşkın olayları ile kentin su kıtlığı riskinin en aza indirilmesi hedefleniyor.

Avrupa Birliği (AB) IPA II Çerçeve Anlaşması kapsamında hayata geçirilecek “İklim Değişikliğine Uyum Stratejileri: Bartın’da Taşkın ve Su Kıtlığı Risklerinin Azaltılması (BİRUS) proje için ilk adımlar atıldı.

Proje ile iklim değişikliğine bağlı olarak taşkın ve su kıtlığı problemlerini aynı anda yaşayan ve son iki yılda üst üste afet bölgesi ilan edilen kentte, küresel olarak etkisini giderek daha fazla hissettiğimiz iklim değişikliği etkilerinin en aza indirilmesi yönünde çalışmalar yürütecek.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı uhdesinde yürütülen projenin ortakları arasında Bartın Valiliği İl Özel İdaresi ve Bartın Belediyesi de yer alıyor.

Bartın’ın iklim değişikliğine uyumu ve dayanıklılığı artırılacak’ 

Proje hakkında bilgiler veren BARÜ Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, kent  özelinde bölgenin ve ülkenin iklim değişikliği ile mücadele stratejilerine yeni bir soluk getirecek çalışmalar yapılacağını kaydetti.

İklim değişikliğinin bir sonucu olarak Bartın’da yaşanan taşkın ve su kıtlığı risklerinin en aza indirilmesi için gayret göstereceklerini ifade eden Uzun, şunları söyledi:

“Küresel iklim, büyük ölçüde insani faaliyetlerden kaynaklanan sebeplerle giderek bozuluyor. Türkiye de bundan etkilenerek, yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacak. Biz de bu durumu göz önünde bulundurup üniversite olarak olası etkileri azaltacak çalışmalar yürütüyoruz. Bartın Valiliği İl Özel İdaresi ile Bartın Belediyesinin proje ortağı olarak yer aldığı disiplinlerarası bir konsorsiyumla oluşabilecek doğal afet risklerini en aza indirmeyi hedefliyoruz.”

Taşkın için ‘erken uyarı sistemi’, suyun verimli kullanılması… 

BARÜ Mühendislik, Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Ercan Gemici de iklim değişikliğinin sonuçlarının özellikle Batı Karadeniz özelinde taşkınlar ve su kıtlığı olarak kendini gösterdiğine dikkat çekerek şu bilgileri verdi:

“Son yıllarda Bartın merkezinde yaz döneminde taşkınlar yaşanırken köylerimizde ise su kıtlığı yaşanıyor. Geliştirdiğimiz projeyle ‘Taşkın Erken Uyarı Sistemi’ kurarak erkenden önlem alma fırsatı sunacağız. Bununla beraber akıllı sistemleri de projemize adapte etmiş olacağız. Gelen veriler anlık olarak ana bilgisayarda işlenebilecek. Böylece taşkının zararlarını önlerken, suyu geçici olarak depolayabilecek ve gerektiğinde rekreasyon alanlarına çevirebileceğimiz çeşitli uygulamaları hayata geçireceğiz. Okullarımız, köylerimiz ve şehir merkezinde düzenleyeceğimiz bilgilendirme toplantılarıyla halkımızı da iklim değişikliğinin etkilerine karşı farkındalık oluşturmayı hedefliyoruz”

Yeşil Çatı uygulaması için iki pilot alan belirlendi

Proje kapsamında Bartın’da iki pilot binada yeşil çatı uygulaması hayata geçirilecek.

BARÜ Kutlubey Yerleşkesi’ndeki Kütüphane ile Yalı mevkiinde bulunan  Bartın Belediyesi Gazhane Parkı’ndaki yapıda bitkilendirilmiş yeşil çatılar oluşturulacak. Bu uygulamayla yağmur suyu hasadının yanı sıra çevresel ve görsel zenginliğin artırılması, atık şebeke suyu yükünün hafifletilmesi, yağmur suyuna karışan ağır metallerin arındırılmasıyla sera gazlarının salımının azaltılması ve kentsel boyutta ses izolasyonunun sağlanması gibi doğrudan ya da dolaylı birçok kazanım sağlanacak.

İlkokulun su kıtlığı problemi çözülecek

Saha çalışmalarının başladığı projenin üçüncü aktivitesinde Bartın Merkeze bağlı Budakdüzü İlkokulu’nun yaşadığı su problemi giderilecek. Pilot uygulama alanı olarak seçilen okuldaki su kıtlığı problemi yağmur suyu hasadı ile giderilecek. Uygulama tamamlandığında yağmur suyunun biriktirilmesi, depolanması ve aktarımı ile birlikte su sorununun en az az seviyeye indirilmesi hedefleniyor.

Projeyle yağmur suyu hasadı, yeşil çatı çözümlerinin dışında; BARÜ’nün “Akıllı Lojistik ve Bütünleşik Bölge Uygulamaları” ihtisaslaşma alanını da kapsayan haritalama, mobil gözlem platformu ve erken uyarı sistemi gibi uygulamalarla ilgili çalışmalar da devam ediyor.

2024 Ocak ayında başlayan projeyle ilgili uygulamalar toplamda 18 ay sürecek.