Ana Sayfa Blog Sayfa 1038

Marmara Belediyeler Birliği ve UNDP’den ortaklık: Sürdürülebilir kalkınma yerelden başlar

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Marmara Belediyeler Birliği (MBB) arasında bugün imzalanan anlaşma kapsamında, birliğin 192 üye belediyesinin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA’lar) ulaşma çabalarını destekleyecek bir ortaklık kurdu.

GSYH’nin yüzde 45’ini ürettiği belirtilen MBB’nin üye belediyeleri ve 25 milyonu aşkın nüfusu, ülke nüfusunun yüzde 30’unu barındırıyor.

‘Yerel düzeyde katılım olmazsa küresel amaçları gerçekleştirme şansımız hiç yok’

Ortaklığa ilişkin yapılan açıklamada ilk adımda UNDP, MBB ve üye belediyelerinin SKA’ları “yerelleştirmesi”nin destekleneceği belirtildi. Buna göre; süreç, Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ni yerel planlar, politikalar ve uygulamalara dönüştürecek. Bu çaba kapsamında, ülkelerin SKA’lar konusunda kaydettikleri ilerlemeleri BM Genel Kurulu’na bildirdikleri Gönüllü Ulusal Gözden Geçirme raporlarının yerel muadili olan Gönüllü Yerel Gözden Geçirme raporlarını hazırlamada belediyelere yardım da yer alacak.

“SKA’ları başarmaktan sadece ulusal hükümetlerin sorumlu olduğu sık sık dile getiriliyor” diyen UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, şu ifadeleri kullandı:

“Ancak yerel düzeyde enerji ve katılım olmazsa Küresel Amaçları gerçekleştirme şansımız hiç yok. Bunun içindir ki Türkiye’de işletme ve sanayinin büyük kısmına ev sahipliği yapan MBB ile ortak olmaktan kıvanç duyuyoruz. Bu kapsamda ortaya koyacağımız örneklerin, SKA’lar için güçlü bir yerel momentum yaratacağına inanıyoruz.”

‘Ortaklık kentsel kalkınmada küresel çözümlerin tespit edilmesini kolaylaştıracak’

SKA’ların, insanların yaşam kalitesini artırmak ve gelecek nesiller için gezegeni korumak açısından iddialı bir çerçeve sunduğunu ifade eden MBB Başkanı ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın ise ortaklığa ilişkin olarak şöyle konuştu:

“Marmara Bölgesi genelinde çabalarımızı yaygınlaştırdığımız süreçte, UNDP’nin ortak olarak yanımızda yer alması, üye belediyelerimizi daha da motive edecek, kentsel kalkınma zorluklarına yönelik denenmiş küresel çözümlerin tespit edilmesini ve başarı öykülerimizi paylaşmamızı kolaylaştıracak.”

Kararlaştırılan diğer işbirliği alanları, bölgede Suriyelilere ev sahipliği yapan belediyelerin desteklenmesi, Marmara Denizi’nde müsilaj gibi çevre sorunlarına çözümler tasarlanması, doğal afetleri önleme ve müdahaleye hazır bulunuşluğu artırmayı içeriyor.

UNDP ayrıca, Marmara Urban Forum (MARUF – Marmara Uluslararası Kent Forumu), sürdürülebilir kent yaşamı için iyi belediyecilik uygulamalarına verilen Altın Karınca Ödülleri gibi MBB girişimlerini de destekleyeceğini ve ortak ilgi alanlarında araştırma yapan üniversite öğrencilerine destek vereceğini duyurdu.

UNDP Türkiye ve MBB daha önce, yenilikçi katılımcı tasarım ve işbirlikçi öğrenme süreci yoluyla Gökçeada’da açık toplum merkezi oluşturma çalışmasında işbirliği yapmıştı.

Güney Amerika’da heyelan zinciri: Kolombiya’da en az 14 kişi hayatını kaybetti

Güney Amerika ülkelerinde son birkaç haftadır devam eden yoğun yağışlar bu sefer Kolombiya‘yı vurdu. Sağanak yağış sonucunda meydana gelen heyelanda en az 14 kişi toprak altında kalarak hayatını kaybetti.

Geçtiğimiz haftalarda Brezilya ve Ekvador‘da da yoğun yağışlar can kayıplarına yol açmıştı.

Ekvador’da son 20 yılın en şiddetli sağanak yağışı sonucunda meydana gelen heyelanda en az 11 kişi öldü. Brezilya’da da son haftalarda yaşanan aşırı yağış olayları ülkenin farklı bölgelerinde en az 40 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Kolombiya’da ise önceki gün, ülkenin batısındaki Risaralda eyaletinin  Dosquebradas ilçesinde,  heyelan sonucunda 14 kişi hayatını kaybederken birçok ev enkaz altında kaldı,  yaklaşık 35 kişinin hastaneye sevk edildiğini açıkladı.

Bölgedeki Afet ve Acil Durum yetkilileri, kurtarma ekiplerinin çamurlu alanlarda kayıp insanları aramaya devam ettiğini bildirdi. Enkaz alanının yakınında yağış sebebiyle taşmak üzere olan bir nehrin kenarında yaşayanlar ise bölgeden ayrılmak zorunda kaldı.

AFP‘ye konuşan Dubernei Hernandez adlı taksi şöförü, “Çok yüksek bir gürültü duyduk ve dışarıya çıkıp baktığımızda dağdan bir parçanın evlerin üzerine düştüğünü gördük. Olayın olduğu yere gittim, korkunçtu, insanlar yıkıntının içinde hapsolmuştu” dedi.

Bölgede arama kurtarma çalışmaları devam ediyor, yetkililer ölüm sayısının artacağından endişe ediyor.

İklimin ‘yeni normal’i öldürüyor

Kolombiya’da yağış mevsiminde sık sık heyelan oluyor, bu yüzden dağ yamaçlarındaki evler her zaman tehlike altında bulunuyor. 2017 yılında ülkenin güneyindeki Mocoa eyaletinde meydana gelen heyelan sonucu en az 250 kişi hayatını kaybetmişti.

Ancak iklim krizi yaşanan aşırı hava olaylarının sıklığını ve yoğunluğunu da artıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2021 İklimin Durumu Raporu’nda yoğun sıcak hava dalgaları ve yıkıcı seller gibi aşırı hava olaylarının dünyanın “yeni normali” olduğunu belirtmişti.

Raporda 2002’den sonraki 20 yıllık sıcaklık ortalamasının, sanayi devri öncesine kıyasla 1 dereceyi aşma yolunda olduğuna ve küresel deniz seviyelerinin de 2021 de rekor düzeylere çıktığına dikkat çekilmiş; “artan sıcaklıkların gezegenimiz üzerindeki etkisi nedeniyle dünya daha önce görülmemiş bir yere doğru gidiyor” denilmişti. 

WMO’dan Prof. Petteri Taalas “Aşırı hava olayları artık yeni norm. Bunların bazılarında insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğinin ayak izlerinin rol oynadığına dair büyüyen bilimsel kanıtlar var” değerlendirmesini yapmıştı.

Okyanuslardaki yüzey sıcaklığının da giderek arttığını belirten son araştırmanın baş yazarı Dr. Kyle Van Houtan da, “İklim değişikliği ileride meydana gelecek bir olay değil. Gerçek şu ki, bizi bir süredir zaten etkiliyor” demişti.

Bilim insanları, bu yeni “aşırı sıcak normali”nin, iklim değişikliğinin itici gücü olan fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan emisyonları kayda değer oranlarda azaltmaya yönelik aciliyetin bir diğer kanıtı olduğunu belirtiyor.

CHP yurdun dört bir yanında elektrik zamlarını protesto etti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 81 ilde eş zamanlı “Zamları geri al” eylemi başlattı. CHP örgütü il başkanlarının yer aldığı protestolarda iktidara seslenildi. Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu da Sultanbeyli‘den elektrik zamlarını protesto etti.

CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu, basın açıklamasının ardından, esnaf ziyaretlerinde bulunarak Sultanbeyli esnafın sorunlarını dinledi. CHP kentin dört bir yanından zamlı faturalara karşı kara kış fonu kurulması, faturalara yapılan zamların geri alınması ve KDV’yle ÖTV’nin en azından kış aylarında sıfırlanması gerektiği çağrısında bulundu.

Birgün’ün haberine göre; CHP’nin basın açıklamasında, “Saray iktidarı, ekonomik krizin yanı sıra enerji buhranı yaşatıyor” denildi. Açıklamada zamlı faturalar nedeniyle 83 milyonun kaybederken yalnızca Saray ve yandaşlarının kazandığı belirtilirken, yapılan zamların cumhuriyet tarihinin en büyük zamları olduğu vurgulandı. Basın açıklamasında, konutlarda uygulanan kademeli elektrik faturaları için “kademeli zülüm politikası” ifadesini kullanılırken, kademinin en az 230 kw olması gerektiği belirtildi.

‘Elektrik insan hakkıdır’

Ankara’da da CHP İl Başkanlığı’nca elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar, düzenlenen basın açıklaması ile protesto edildi.

CHP Ankara İl Başkanlığı tarafından elektrik ve doğal gaz zamlarını protesto için Ulus Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. Alanda toplanan partililer adına konuşan CHP İl Başkanı Ali Hikmet Akıllı, hayat pahalılığı ile halkın yoksullaştığını söyleyerek, “Elektrik insan hakkıdır, ulaşılabilir ve insani yaşam koşullarında ödenebilir bir ücreti olmalıdır. Elektrik ve doğal gazda fahiş zamlar derhal geri çekilmeli, 2021 yılının tarifelerine geri dönülmelidir. KDV ve ÖTV hiç değilse kış aylarında sıfırlanmalıdır. Aralık 2021-Ocak 2022 döneminde vatandaşlarımızdan tahsil edilen yüzde 127’ye varan fahiş zamlı elektrik tüketim bedelleri iade edilmelidir” dedi.

‘Zamları geri çekin ve sandığı hemen getirin’

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın ise yapılan zamların geri alınması çağrısında bulunarak, “Vatandaşlarımızın iktidara iki talimatı var. ‘Bu zamları geri çekin ve sandığı hemen getirin’ diyorlar. Vatandaşlarımızın tahammülü kalmadı. Enerji bir insan hakkıdır, ulaşılabilir ve ödenebilir olmak zorundadır. Isparta’da gördüğünüz gibi ulaşılabilir olmaktan çok uzaklaşmıştır, bir eziyete dönüşmüştür. Bu zamlar maalesef ödenebilir olmaktan da çıkmıştır. Aynı zamanda iktidar şimdi bir formül arayışı içine geçmiş. Formül var, formül açık, formül net ve ortada. Bu zamları derhal ama derhal geri çekin” diye konuştu.

Faturalar yakıldı

Basın açıklamalarının ardından partililer, ellerindeki doğal gaz ve elektrik faturalarını yakarak, ‘Zamma ve zulme hayır’ sloganları attı.

ANKA Haber Ajansı’nın haberine göre; CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Mersin’in Toroslar ilçesinde esnafın sorunlarını dinledi. Tarım araçları tamiri yapan bir esnaf, “Çaresiziz aslında. Ağlanacak halimize gülüyoruz” dedi. Kızının 85 puanla atanamadığını anlatan esnaf, “Devlet alımı çok az. Özel sektörde bu çocuğun emeğine saygı duyulmuyor. Yalvarıyoruz bir çocuğu bir işe koymak için, torpil nedir ya? Çalışan adamı hak ettiği yere koyacaksın. Ben, bileğimle geldim bugüne kadar, çöplükten yetiştim geldim. Çok sinirleniyorum. Bakın, MHP’nin davasını güdüyordum, yanlış düşünmüşüm. Çünkü parti davası yok, ekmek davası var. Net. Geçinemiyoruz. Ben, arazimi satmak zorunda kaldım. Yoksa şu an batmıştık biz. Arazimi sattık, getirisiyle ayakta durmaya çalışıyorum” dedi.

Beykoz’daki doğal sit alanında değişiklik: Yapılaşmanın önü açıldı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Beykoz, Zerzevatçı Mahallesi Etabı Doğal Sit Alanında değişikliğe gitti. Bakanlık tarafından dün aldığı kararla alanın bir kısmı ”sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı”na alınırken, bir kısmı ise ”nitelikli koruma alanı”na dönüştürüldü.

Duvar’dan Hazal Ocak’ın aktardığına göre; TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen, bakanlığın kararını değerlendirerek ”Zerzevatçı mahallesi’nin tamamı orman alanıydı. 2B ilan edilerek orman dışına çıkarılan bölgelerde sit dereceleri de değiştirilerek (düşürülerek) yapılaşmanın önü açılıyor” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğal sit alanları için koruma ve kullanım koşullarını yeniden düzenleme kararı tepki çekmişti. Bakanlık bu karar kapsamında Boğaziçi Üniversitesi ve yakın çevresine ilişkin sit değişikliğine de gitmişti. Ayrıca yine bu karar kapsamında doğal sit alanı olan Kaşık Adası ve Sedef Adası’nın bir bölümü ile Beşiktaş‘taki Yıldız Parkı da “Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescil edilmişti.

‘Beykoz Ormanları göz göre göre talan ediliyor’

Resmi Gazete’de 2019’da yayımlanan doğal sit alanları koruma ve kullanma koşulları ilke kararına göre “Nitelikli Doğal Koruma Alanı’’na iskele, balıkçı barınağı ve bekçi kulübesi yapılabiliyor. Yine aynı karara göre “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’’na ise doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin verilebiliyor. Aynı zamanda bu alanlara koruma amaçlı imar planına uygun olması koşulu ile turizm tesisleri yapılabiliyor. Bakanlık kararında bölgedeki “Doğal Sit-Kesin Korunacak Hassas Alan” tesciline yönelik yürütülen idari sürecin devam ettiğini de ifade etti.

Türk Alman Üniversitesi, Nun okulları, kuzey -güney kirazlı özel orman alanlarında yapılan planların, millet bahçesi vs. uygulamalarla Beykoz Ormanları’nın göz göre göre talan edildiğini belirten Köymen ”İtirazlarımız ve davalarımız devam etmesine rağmen ısrarlı bir biçimde Beykoz Ormanları’nı yok edecek sit derece değişiklikleri ve imar planları ısrarlı bir biçimde bakanlık tarafından yapılmaya devam ediliyor” dedi.

Ne olmuştu?

Beykoz Belediyesi, Ocak başında Danıştay 6’ncı Dairesi’nin kararı ile imar planlarının iptali kesinleşen Gümüşsuyu ve İncirköy Mahalleleri için yeni imar planı hazırlamıştı.

Beykoz Belediyesi’nin söz konusu iki mahalle için 2015’te hazırladığı imar planlarını Şehir Plancıları Odası, askı süresi itiraz etmiş, itiraz dikkate alınmayınca da mahkemeye başvurmuştu. Oda, imar planlarının 1/100 bin ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘na aykırı olduğu, öngörülen nüfus için yeterli donatı alanı yaratılmadığı, ayrıcalıklı imar hakları oluşturulduğu gerekçesiyle itiraz etmişti.

Bunun üzerine, İstanbul 4’ncü İdare Mahkemesi, Şehir Plancıları Odası’nın itirazına karşılık bilirkişi raporu hazırlatmıştı. Bilirkişi raporu doğrultusunda Beykoz Belediyesi’nin 2015 yılında hazırladığı imar planları 2018’de iptal edilmişti.

Bu kararın üzerine ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Beykoz Belediyesi önce İstanbul Bölge İdare Mahkemesi‘ne başvurmuş, buradan istedikleri sonucu alamayınca temyiz için Danıştay’a gitmişlerdi.

Akiş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin de Bakanlık ve Belediye yanında müdahil olarak katıldığı davada, Danıştay 13 Haziran 2019’da, temyiz isteminin reddine oy birliği ile karar vermişti.

RTÜK uluslararası haber sitelerine 72 saat süre verdi: Lisans almayanlara erişim engellenecek

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşçı, kurulun uluslararası haber siteleri için denetim yetkisini kullandığını açıkladı.

Taşçı’nın açıklamasına göre Amerika’nın Sesi, Deutsche Welle ve Euronews sitelerine lisans başvurusu yapmaları için 72 saat süre tanındı. Başvuru yapmamaları durumunda sitelere erişim engellenecek.

‘Hedef basın özgürlüğü’

 Taşçı, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

“Ulusal basının ardından sıra uluslararası haber sitelerinin denetlenmesine ve sesinin kesilmesine geldi. RTÜK’ün “sitede video var lisans almalı” bakışıyla denetlenmeyecek hiçbir haber sitesi kalmaz! Asıl hedef basın özgürlüğü ve çok seslilik. İstenen basın sussun, eleştirmesin.

RTÜK’e İnternet yayınlarını denetleme yetkisine veren yasa 2019 yılında yürürlüğe girdi. Üç yılın ardından RTÜK’ün aklına yabancı haber sitelerinin gelmesi hayli ilginç. Anlaşılan devamı da gelecek!”

‘SETA Raporu’nun uygulaması’

https://twitter.com/okonuralp/status/1491348596213821441

RTÜK Üst Kurul Üyesi Okan Konuralp da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda kararı eleştirerek, “RTÜK, VOA, DW ve Euronews’e lisans başvurusu için 72 saat süre tanıdı. Oy çokluğuyla alınan karar SETA’nın 2019’daki fişleme niteliğindeki uluslararası medya raporunun bir uygulaması. Lakin, uluslararası medyanın baskılanmasına yönelik bu hamle de başarısızlığa mahkumdur” dedi.

2019’da yürürlüğe girdi

RTÜK’e 2019 yılında internet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisini veren yönetmelik, Resmi Gazete‘de “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” adı altında yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Yönetmeliğe göre internet üzerinden radyo, televizyon veya isteğe bağlı yayıncılık yapan tüm mecralardaki içerikleri RTÜK denetliyor, yayınlarını internet üzerinde sunmak isteyen medya hizmet sağlayıcılarının RTÜK’ten yayın lisansı alması gerekiyor.

Düzenlemeyle Netflix, BluTV ve Puhutv gibi internet televizyonları RTÜK’ün denetimi altına alındı ancak o dönemde uzmanlar YouTube üzerinden yayın yapan içeriklerin de RTÜK tarafından denetlenebileceği konusunda uyarıda bulunmuştu.

İnternet yayıncılığı yapan ve yazılı içerik üreten haber siteleri yönetmeliğin denetim kapsamında yer almasa da haber sitelerinin sosyal medya hesaplarından yaptığı canlı video yayınları ya da belirli bir takvim dahilinde yapılan görsel yayınların da RTÜK denetimi kapsamına girme olasılığı bulunuyordu.

Afrika Boynuzu’nda 40 yılın en kurak dönemi: 13 milyon insan açlık tehditi altında

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP), Afrika Boynuzu‘nda tahminen 13 milyon insanın şiddetli açlıkla karşı karşıya olduğunu söyledi.

Peşpeşe üç yağış döneminde de beklenenin altında yağış alınması nedeniyle kıta genelinde görülen aşırı kuraklık, özellikle güney ve güneydoğu Etiyopya, güneydoğu ve kuzey Kenya ile güney-orta Somali‘deki kırsal nüfusu ve çiftçi popülasyonlarını olumsuz etkiledi. Ortalamanın ardında yağış tahminleri, önümüzdeki aylarda da zaten korkunç hale gelmiş koşulları daha da güç hale getirebilir.

Milyonlarca insan ve hayvan ‘iklim tehditi’yle boğuşuyor

WFP Doğu Afrika Bölge Bürosu bölge müdürü Michael Dunford salı günü yaptığı açıklamada, “Hasatlar mahvoldu, çiftlik hayvanları ölüyor ve tekrarlayan kuraklıklar Afrika Boynuzu’nu doğrudan etkilediğinden açlık artıyor” dedi.

Dunford, söz konusu bölgelerde yaşayan toplulukların geleceğe yönelik direncini inşa etmek için acil insani eylem ve tutarlı desteğin gerektiğine vurgu yaptı.

İklim değişikliğine bağlı yağış rejiminin düzensizliği ve yağış azlığından en çok etkilenenler başında gelen Afrika kıtasında, su kıtlığı ve mera kaybı nedeniyle mahsuller büyük ölçüde azaldı, hayvan ölümleri ise anormal boyutlara ulaştı.

Birleşmiş Milletler geçen yıl ekim ayında, Afrika genelinde 100 milyondan fazla “aşırı yoksul” insanın, 20 yıl içinde kıtanın birkaç buzulunu da eritebilecek şekilde hızlanan  iklim değişikliği tehdidi altında olduğu konusunda uyarmıştı.

Bunlara ek olarak, temel gıda fiyatlarındaki artışlar, enflasyon ve tarım işçiliğine yönelik düşük talep, insanların gıda satın alma kabiliyetini azalttı.

Uluslararası örgütlerden acil önlem uyarısı

WFP, ailelerin evlerinden çıkmaya zorlandıklarını ve bunun topluluklar arasında artan çatışmaya yol açtığını açıkladı. Yetersiz beslenen insanların sayısı da gün geçtikçe artıyor ve acil önlem alınmazsa durumun çok daha kötüleşeceğine dair art arda uyarılar yapılıyor.

Bu ayın başlarında UNICEF, Etiyopya‘da altı milyondan fazla insanın mart ortasına kadar acil insani yardıma ihtiyaç duymasının beklendiğini açıkladı.  Somali STK Konsorsiyumu‘na göre de ülkede yedi milyondan fazla insanın acil yardıma ihtiyacı var.

‘Buzullardaki buz, tahmin edilenden yüzde 20 daha az’

Dünyadaki buzul alanları önceden düşünülenden çok daha az buz içeriyor. Bilim insanları, okyanuslarda erime ve deniz seviyelerini yükseltme potansiyeli olan yüzde 20 daha az buzul buzunun bulunduğunu tahmin ediyor.

“Nature Geoscience” dergisinde yayımlanan araştırmada, uydu teknolojisindeki gelişmelerle birlikte dünyadaki buzul alanları incelendi. 2017 ile 2018 arasında çekilen 800 binden fazla buzul görüntüsünün analiz edildiği araştırmada, pek çok buzulun daha önce değerlendirildiğinden daha sığ olduğu dikkati çekti.

En çok etkilenecek bölge And Dağları

İklim değişikliğinin su kaynakları ve deniz seviyesinin yükselmesi üzerindeki etkisi, büyük ölçüde dünyadaki buz rezervuarlarının boyutu ve belirsizliğini koruyan buz kalınlığı dağılımı tarafından belirleniyor.

Araştırma, Asya‘daki Himalayalar‘ın önceden tahmin edilenden yüzde 37 daha fazla buz içerdiğine işaret ederken, Güney Amerika‘daki And buzullarının ise kabaca yüzde 27 daha az buz içerdiğini saptadı. Buna göre, Peru‘nun buzulları, 1970’lerden bu yana yüz ölçümlerinin yüzde 40’ını şimdiden kaybetti.

Buzulların ne kadar hızlı hareket ettiğini ölçmeye çalışan araştırmanın baş yazarı, Grenoble Alpes Üniversitesi’nden Romain Millan, son yıllarda konuşlandırılan yüksek çözünürlüklü uyduların, And Dağları’ndaki küçük buzullardan Svalbard ve Patagonya‘daki büyük buzullara kadar dünyadaki buzulların yüzde 98’inin nasıl hareket ettiğinin ilk analizine olanak tanıdığını söyledi.

Millan, dünyanın en çok etkilenecek bölgenin And Dağları olduğunu belirtti.

Araştırmanın Grönland ve Antarktika’yı kapsamadığını belirten Milan, Antarktika’nın tamamının erimesi halinde deniz seviyesinin 50 metreden fazla artma potansiyelinin olduğunu kaydetti.

‘Avrupa’nın plastik çöpü Türkiye’ye zehir oldu’

Greenpeace‘nin Nisan 2021’deki saha araştırmasında, çoğunluğu İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen plastik atıkların Adana’da yasa dışı olarak çevreye döküldüğünü ve açıkta yakıldığı tespit edilmesinin ardından döküm alanlarından örnekleri üzerinde inceleme gerçekleştirildi. Yasa dışı plastik döküm alanlarından toplanan toprak, kül, su ve tortu örnekleri, hem Greenpeace Araştırma Laboratuvarları’ndan hem de bağımsız bir laboratuvardan bilim insanları tarafından incelendi.

Greenpeace tarafından yapılan analizler sonucu ortaya çıkan bulguların ise ‘sarsıcı’ olduğu bildirildi. Araştırmaya göre; Adana’da tespit edilen dioksin furan miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey. Dioksin-furanların bilinen en önemli özelliği ise kanserojen olması. Greepeace tarafından yapılan açıklamada bu kimyasalın, anne karnındaki bebekler için toksik olabileceği, tümörleri tetikleyebileceği, hormon ve bağışıklık sistemlerini etkileyebileceği belirtildi.

Bugün başlattığı imza kampanyasıyla İngiltere’ye hesap soran Greenpeace Akdeniz, özellikle Adana’da tespit edilen yasa dışı plastik atık bertarafının yarattığı çevre sorunlarına karşı sorumlu bulduğu devletlerin, İngiltere başta olmak üzere, kirleten öder ve önleme ilkeleri gereğince çevre maliyetine dahil olmasını istiyor.

Tespit edilen diğer kirleticiler ve neden oldukları hastalıklar

Analizi gerçekleştiren bilim insanlarından Dr Kevin Brigden şunları söyledi:

“Kül ve alttaki toprak örneklerinde bulunan kimyasal kirleticilerin çoğu, çevrede parçalanmaya karşı oldukça dirençlidir ve besin zinciri yoluyla hayvan ve insanlara geçebilir. İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan gelen plastik atıkların yoğun olarak tespit edildiği alanların bazılarında bu kirleticilerin seviyeleri çok yüksekti.

Geri dönüşümsüz hayatlar

Greenpeace Akdeniz araştırmasında incelenen 5 farklı çöp döküm alanı, Adana’nın verimli tarım, hayvancılık ve sulama arazileri içinde yer alıyor. Plastik atıkların yasa dışı yakılması sonucu ortaya çıkan ağır metal, dioksin ve furan ve kalıcı organik kirleticilerin toprağa, suya, havaya ve besin zincirine karışarak kansere neden olabileceği gerçeği, insan sağlığı için de geri dönüşümü olmayan zararlar içeriyor. Adana’lı narenciye yetiştiricisi İzzeddin Akman’ın konuyla ilgili ifadesi ise şöyle:

“Ben Avrupa’ya vitamin gönderiyorum, onlar bize zehir gönderiyor”

‘Bu hasar geri döndürülemez’

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş şunları söyledi:

“Türkiye’nin toprağı, havası ve suyu, Avrupa’nın plastik atık ihracatının çevre ve insan sağlığı için yarattığı tehlikeye tanıklık ediyor. Plastik çöplerini denizaşırı ülkelere gönderen İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Türkiye’nin verimli topraklarında zehirli bir iz bırakıyor. Bu hasar geri döndürülemez. Başta İngiltere olmak üzere ihracatçı ülkeler sorumluluk almalı ve Türkiye’ye plastik göndermeyi bırakmalı. Türkiye plastik çöplüğü değil ve bu zararlı atık oyunları sona ermeli.”

Greenpeace İngiltere Siyasi Kampanyacısı Megan Randles ise “Bu, İngiltere’nin plastik atıkları gözden uzaklaştırma şeklindeki tehlikeli modelinin zehirli parmak izi. Plastiğimizin denizaşırı yerlere atıldığında ve yakıldığında neden olabileceği zarara dair kanıtımız, hükümeti doğru olanı yapmaya ve plastik atık ihracatını yasaklamaya teşvik etmelidir” dedi.

Türkiye’nin plastik atık ithalatı

Greenpeace tarafından yapılan açıklamaya göre; Türkiye’nin plastik atık ithalatı, 2018 başında Çin tarafından alınan yasak kararıyla beraber hızla artmış ve Türkiye, 2019 ve 2020 yılında Avrupa’dan gelen plastik atıkların en büyük alıcısı olmuştu. 1 milyonu aşkın plastik atığın üçte birinden fazlası İngiltere’ye aitti. Adana’daki yasa dışı çöp yakma alanlarında bulunan plastik çöplerin büyük çoğunluğu yine İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ait hazır gıda ambalajlarıydı. Ağustos 2020’de yayınlanan INTERPOL raporu, 2018’den bu yana, yasa dışı plastik kirliliği ticaretinde endişe verici bir artış olduğunu tüm detaylarıyla ortaya koyuyordu.

Almanya, Greenpeace yöneticisi Jennifer Morgan’ı iklim elçisi olarak atadı

Almanya, Avrupa‘nın en büyük ekonomisi ve en büyük CO2 yayıcısı. Morgan’ın söz konusu görevi devralmasıyla, uluslararası iklim krizi diplomasisini ele almak için belirlenmiş elçileri olan küçük bir ülke grubuna Almanya’nın da katılması, bu nedenle büyük önem taşıyor.

Geçen yıl John Kerry, Amerika Birleşik Devletleri’nin iklim için ilk başkanlık özel elçisi olmuştu. Çin, Danimarka, Hollanda, Birleşik Arap Emirlikleri ve Marshall Adaları‘nın da iklim elçileri bulunuyor.

Aralık ayında Yeşiller ve liberal Hür Demokratlarla koalisyon kurarak göreve başlayan Şansölye Olaf Scholz, iklim değişikliğiyle mücadelede daha iddialı eylemler yapılması için baskı uygulayacak, büyük ekonomilerden oluşan bir “kulüp” kurma sözü vermişti. Almanya, bu yıl G7’nin başkanlığını da yürütüyor.

Tufts Üniversitesi- Fletcher Okulu Dekanı ve Dünya Bankası ile Birleşmiş Milletler’de üst düzey iklim pozisyonlarında bulunan Rachel Kyte, atamayı, “Bence bu Almanya’nın G7 liderliğinde, iddialı bir iklim eylemi yürüten ve dünyadaki farklı ülke ve toplulukların önümüzdeki görevin büyüklüğünü nasıl gördüğünü anlayan birinin olacağı anlamına geliyor” şeklinde değerlendirdi. 

Radikal aktivist

İklim değişikliği düşünce kuruluşu E3G‘nin kıdemli politika danışmanı Jennifer Tollmann da Reuters’e şunları söyledi: “Jennifer Morgan, Paris Anlaşması müzakerelerinin merkezinde yer alan bir kadın. Scholz’un kurmak istediği iklim kulübüyle ilgili vizyonunun… gerçekten ortakları bir araya getirdiğinden emin olmak için en iyi seçim.”

Morgan, Greenpeace aktivistlerinin eylemlerine sık sık katılan bir yönetici. Geçen yıl da Shell’a ait bir rafineriye yönelik gemi trafiğini engellemek için eylem yapan 40 Greenpeace aktivistine katılmıştı.

Atanması aynı zamanda Avrupa’nın, birliğe ithal edilen kirletici mallara CO2 emisyonu maliyetlerini dayatan ve dünyanın ilk karbon sınır tarifesi de dahil olmak üzere uluslararası iklim politikalarını uygulamaya çalışmasıyla aynı zamana denk geliyor.

Avrupa’nın tavrı, Rusya ve Çin de dahil olmak üzere ticaret ortaklarının hoşuna gitmemişti. Bu nedenle ülkeleri verginin korumacı bir araç değil, iklim değişikliğiyle mücadele için tasarlandığına ikna etmek için büyük bir diplomatik çaba yürütülmesi gerekecek.

Bakan Baerbock, Morgan’ı kabine tarafından onaylandıktan sonra medyaya tanıtacak.

Uluslararası iklim politikasının belirlenmesi ve yürütülmesi yetkisi, yeni iktidar koalisyonunda Çevre Bakanlığı’ndan Dışişleri Bakanlığı’na geçmişti.

İlk kez vahşi bir hayvanda Omicron varyantı tespit edildi

New York‘un Staten Island ilçesinde yakalanan 131 geyikten alınan kan ve bazı burun sürüntü örnekleri, geyiklerin yaklaşık yüzde 15’inin virüs antikorlarına sahip olduğunu ortaya koydu.

Bilim insanları, New York Şehri Parklar ve Rekreasyon Departmanı ve Beyaz Buffalo Koruma Grubu’nun ortak çalışmasından yola çıkarak bulgunun hayvanların daha önce koronavirüs enfeksiyonlarına sahip olduğunu ve yeni varyantlarla tekrarlanan enfeksiyonlara karşı savunmasız olduklarını öne sürdü.

‘Yeni mutasyon endişelerini artırdı’

Reuters’den Barbara Goldberg’in haberine göre;  önde gelen bir araştırmacı dün yaptığı açıklamada, New York’taki ak kuyruklu geyikte Omicron varyantının tespit edilmesinin, Amerika Birleşik Devletleri‘nde 30 milyonu bulan türün yeni bir koronavirüs varyantına ev sahipliği yapabileceği endişelerini artırdığını söyledi.

Pennsylvania Eyalet Üniversitesi Veteriner Mikrobiyoloğu Suresh Kuchipudi, “Virüsün bir hayvan popülasyonunda dolaşımı her zaman insanlara geri dönme olasılığını artırır, ancak daha da önemlisi virüsün yeni varyantlara dönüşmesi için daha fazla fırsat sağlar” dedi.

‘Aşının değiştirilme ihtimali ortaya çıkabilir’

Kuchipudi, “Virüs tamamen mutasyona uğradığında, mevcut aşının korumasına yanıt vermeyebilir. Bu nedenle aşıyı tekrar değiştirmek zorunda kalırız” ifadelerini kullandı.

Araştırmayla birlikte Omicron ilk kez bir vahşi hayvanda tespit edilmiş oldu. ABD Tarım Bakanlığı’na (USDA) göre, hayvanların virüsü insanlara bulaştırdığına dair bir kanıt bulunmuyor.

USDA daha önce köpekler, kediler, kaplanlar, aslanlar, kar leoparları, su samurları, goriller ve vizonlar dahil olmak üzere hayvanlarda COVID-19 tespit edildiğini bildirmişti.