Ana Sayfa Blog Sayfa 1037

Kavala için ‘aylık inceleme’ kararı: Tutukluluğunun devamına…

Birleştirilen Gezi Parkı ve Çarşı davalarının tek tutuklu sanığı hak savunucusu, iş insanı Osman Kavala hakkında yapılan aylık tutukluluk incelemesinde oy çokluğuyla tutukluluk halinin devamına karar verildi. Bir hâkim karşı oy kullandı. Bir sonraki duruşma 21 Şubat’ta yapılacak.

Bir sonraki duruşma 21 Şubat’ta yapılacak

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde en son 17 Ocak’ta görülen duruşmada da, mahkeme heyeti oy çokluğuyla Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar vermişti. Kavala’nın bir sonraki duruşması 21 Şubat’ta yapılacak. Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu olarak Silivri Cezaevi’nde tutuluyor.

Ne olmuştu?

2013’te Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye geneline yayılan olaylarla ilgili dava, sekiz yıl sonra sil baştan, üstelik torba dava halinde yeniden görüldü. Gezi’yi organize ettikleri iddia edilen aralarında tutuklu Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın da bulunduğu 16 sanık hakkındaki beraat kararının bozulmasından sonra dava torba davaya dönüştü.

Kavala’nın serbest kalmasını engellemek amacıyla daha önce tahliye edildiği, Türkiye’nin AİHM’de mahkum edilmesine yol açan aynı iddialar, Türk Ceza Kanunu’ndaki farklı maddelerden yeniden dava konusu yapıldı. Bu dava, Gezi davası ile birleştirildi. Altı yıl önce beraatle biten Çarşı davası da Yargıtay tarafından bozuldu ve bu dosya da Gezi davasına eklendi. Böylece, Gezi davası, her biri daha önce yargılama konusu yapılan, iddiaları defalarca tartışılan ayrı dosyaların birleştiği bir torba dava haline geldi. Mahkeme heyeti avukatların dosyaların ayrılması talebi dahil tüm taleplerini reddetti.

Geçtiğimiz duruşmada hukuki durumda değişiklik olmadığı gerekçesiyle Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi.

Osman Kavala, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkında “Soros artığı” ifadesini kullanmasının ardından yaptığı yazılı açıklamada duruşmalara katılmayacağını duyurmuştu.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’in kararına rağmen Osman Kavala’nın tahliye edilmemesi nedeniyle başlattığı ihlal sürecinde ikinci ve kritik oylamayı yaptı. Komite, oy çokluğu ile dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi yönünde karar aldı.

Erdoğan bu karara karşı da, “AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş bu da bizi çok ilgilendirmiyor. Mahkemelerimizi tanımayanları biz de tanımayız” dedi. 

Otuz yıllık bir doğa mücadelesi: Muğla’da çimento fabrikası istemiyoruz

Muğla‘da 1992’de ilk girişimlerin başladığı, açılmaması için köylülerin 30 yıldır mücadele ettiği entegre çimento fabrikasının kurulması için girişimlerin sürdürülmesine karşı tepkiler devam ediyor.

Menteşe Kent Konseyi ile MUÇEP Menteşe Meclisi ve Deştin Çevre Platformu tarafından bugün konuya ilişkin olarak kamuoyuna şöyle sesleniyor:

“25 Aralık 2021 tarihinde ortak olarak gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasında ve sonrasında yaptığımız açıklamalarda: çimento fabrikası ile ilgili bir yandan hukuki süreci yürüteceğimizi, diğer yandan da fiili ve meşru bir ekolojik mücadele pratiği geliştireceğimizi duyurmuştuk. Bu kapsamda Menteşe Belediyesi tarafından verilen yapı ruhsatının ve dayanak imar durum belgesinin iptali için dava açılmış olup Muğla 1. İdare Mahkemesi 2022/178 Esas numarası ile derdesttir. Yine Çevre, Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 2014’te verilen ‘ÇED Olumlu’ kararının iptali için de dava açılmış olup Muğla 2. İdare Mahkemesi 2022/140 Esas numarası ile derdesttir.”

Çimento fabrikasının ilk girişimi otuz yıl önce gerçekleşti

‘ÇED Olumlu’ kararının iptali için açılan davaya Menteşe Belediye Başkanlığı tarafından, davacılar yanında ve ÇED kararının iptali talebi ile müdahil olunduğunun hatırlatıldığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Çimento fabrikasına ilişkin ilk girişimin 1992’de başladığı, 2006’da 1. ÇED sürecinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED Olumlu kararı verilmesi ile tamamlandığı bilinmektedir. Akabinde, bu karara karşı Deştin köylüleri tarafından açılan dava sürerken 2. ÇED sürecinin başlatıldığı ve bu sürecin de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2014’te 2. kez ÇED Olumlu kararı verilmesi ile tamamlandığı görülmektedir. 2007 ile 2019 tarih aralığında çimento fabrikasının inşa edilmesini olanaklı kılacak Mevzi ve Uygulama imar planlarının iptali için açılan davalar sürmüş, 2019’da verilen nihai kararla plan iptal talebi reddedilmiştir.”

‘Kentimizde çevreye olumsuz etki yaratacak çok sayıda proje var’

Gelinen aşamada çimento fabrikasının kurulacağı alana ilişkin, Kasım 2020’de Yatağan Belediye Başkanlığı tarafından imar durum belgesinin verildiğine, yine Menteşe Belediye Başkanlığı tarafından da imar durum belgesinin verildiğine, en son olarak da yapı ruhsatının düzenlendiğine değinilen açıklamada “Kentimizin son yıllarda giderek artan oranda çevre üzerine olumsuz etkiler yaratacak benzer nitelikli projelerin gündeminde olduğu bilinmektedir” ifadelerine yer verildi.

Muğla‘da 36 farklı projeye ‘ÇED gerekli değildir’ ve ‘ÇED olumlu’ kararı

Muğla’daki çevreye olumsuz etkisi bulunan projelere karşı mücadelelerini kamuoyuna duyuran ve bu konuda destek bekleyen çevre savunucuları sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“E-ÇED sistemi üzerinden yapılan kontrolle Çevre Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığı ve/veya İl Müdürlüğü tarafından 01 Ekim 2021 ile  01 Şubat 2022 tarih aralığındaki 4 aylık süre içinde 6 tanesi Menteşe’ye ilişkin olmak üzere Muğla geneline yönelik 36 farklı projeye ÇED gerekli değildir yada ÇED olumlu kararı verildiği, daha fazla sayıda projeye yönelik olarak da ÇED sürecinin aynı zaman aralığında başladığı tespit edilebilmektedir. Aktarılan sayıların Muğla’ya yönelik bir çevre krizinin habercisi olduğu açıktır.”

‘Fabrikaya ilişkin tepkiler, siyasal odaklar tarafından faydaya dönüştürülmeye çalışılıyor’

Menteşe Kent Konseyi ile MUÇEP Menteşe Meclisi ve Deştin Çevre Platformu’nun açıklamasında ayrıca şu ifadeler yer aldı:

“Durum böyle iken çimento fabrikasına ilişkin kamuoyunda büyüyen tepkinin kimi siyasal odaklar tarafından siyasal bir faydaya dönüştürülmeye çalışıldığını, yürütülen tartışmanın siyasal bir hesaplaşma aracı kılındığını kaygıyla gözlemlemekteyiz. Çimento fabrikasına karşı olduğunu ifade eden siyasi odakların ifade edilen kurumlardan kendilerine yakın olanlar nezdinde çaba göstermesi siyasi hesaplaşmanın ötesinde ekolojik kaygı taşıyıp taşımadıklarının temel göstergesi olacaktır.

Bu koşullar altında Çimento fabrikası girişimine karşı büyütmeye çalıştığımız mücadelenin ekolojik temelli bir mücadele olduğunu, bu girişimden kent adına kaygı duyan tüm öznelerin güçlerini ‘Muğla’da Çimento Fabrikası istemiyoruz‘ ortak hedefine yönlendirmelerinin çözüm için kaçınılmaz olduğunu hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz.”

Çimento fabrikasının açılmaması için imza kampanyası

Çimento fabrikasının açılmaması için Change.org’da başlatılan imza kampanyası ise devam ediyor. Kampanyada şu ana kadar 10 binin üzerinde imza toplanmış durumda.

TÜİK: İşsiz sayısı 3 milyon 794 bine çıktı ama işsizlik oranı azaldı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Aralık 2021’e ait işgücü istatistiklerini açıkladı. Buna göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı Aralık 2021’de bir önceki aya göre 2 bin kişi arttı. İşsiz sayısı 3 milyon 794 bin kişiyi buldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık azalış ile yüzde 11,2 oldu.

İstihdam oranı yüzde 47

TÜİK verilerine göre; istihdam edilenlerin sayısı ise Aralık 2021’de bir önceki aya göre 236 bin kişi artarak 30 milyon 141 bin kişi, istihdam oranı ise 0,3 puanlık artış ile yüzde 47 oldu.

İşgücü ise Aralık’ta bir önceki aya göre 238 bin kişi artarak 33 milyon 935 bin kişiye yükseldi. İşgücüne katılma oranı ise 0,3 puanlık artışla yüzde 52,9 olarak gerçekleşti.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 20,8

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 1,6 puanlık azalışla yüzde 20,8 oldu. İstihdam oranı 0,6 puanlık artışla yüzde 34,1’e çıktı. Bu yaş grubunda işgücüne katılma oranı ise bir önceki aya göre 0,2 puanlık azalışla yüzde 43,0 seviyesinde gerçekleşti.

Temel işgücü göstergeleri, 15-24 yaş, (%), Aralık 2021

İstihdamın yüzde 55,4’ü hizmet sektöründe

Aralık’ta istihdam edilenlerin sayısı bir önceki aya göre tarım sektöründe 10 bin kişi azalırken sanayi sektöründe 108 bin kişi, inşaat sektöründe 5 bin kişi, hizmet sektöründe 134 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde e16,8’i tarım, yüzde 21,7’si sanayi, yüzde 6’sı inşaat, yüzde 55,4’ü ise hizmet sektöründe yer aldı.

Atıl işgücü oranı yüzde 22,6

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı Aralık’ta bir önceki aya göre 0,5 puan artarak yüzde 22,6 oldu. İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 1,7 puan azalarak yüzde 11,3 oldu. İşsiz sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre 195 bin kişi azalarak 3 milyon 749 bin kişi olarak gerçekleşti.

İşgücüne ilişkin tamamlayıcı göstergeler, Aralık 2019-Aralık 2021

İstihdam oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 4,3 puan artarak yüzde 46 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 3 milyon 223 bin kişi artarak 29 milyon 550 bin kişi oldu. İşgücüne katılma oranı bir önceki yılın aynı ayına göre 4,0 puan artarak yüzde 51,9 oldu. İşgücüne katılan sayısı 3 milyon 27 bin kişi artarak 33 milyon 298 bin kişi olarak gerçekleşti.

Bağımsız kitapçılar örgütlendi

Haber: Erol MALÇOK

*

Alışverişin çok büyük kısmının internet tekelleri tarafından gerçekleştirildiği günümüzde, pandemi ve arkasından gelen ekonomik krizle birlikte, ayakta kalma şansı neredeyse kalmayan küçük işletmeler adeta yaşam savaşı veriyor. Bunların başında da toplumsal yoksullaşmanın en çok vurduğu alanlardan birisi olan, bağımsız kitabevleri bulunuyor.

Kentlerin en önemli sosyalleşme alanları olan kitabevleri birer birer yok oluyor ve bu alanın nitelikli emekçileri geçim zorluğu yaşıyor. Kitapçıların yokluğunda ise okur, internet tekelleri, kargolar ve kendi yalnızlığı üçgenine sıkışıyor.

Bağımsız kitabevleri, bu ortamda sosyal sorumluluğunu üstlenmek ve ayakta kalabilmek için örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi seçti. Tüm okurlara ulaşabilmek amacıyla aşağıdaki metin kaleme alındı:

Bağımsız kitapçı ve kırtasiyecilerden mesajınız var

“Şehir kültürünün vazgeçilmezi olan, kültürel iklimin oluşmasında önemli rol oynayan, okura kitap sevgisini kazandırmada başat rol sahibi biz kitabevleri uzun süredir zorlu bir mücadelenin içindeyiz. Her gün kepenk indiren, faaliyetlerini durduran, en iyi ihtimalle küçülmek durumunda kalan biz kitabevi emekçileri, sesimizi karar vericilere, paydaşlara ve okurlara duyurmak için bir bildiri hazırladık. Dayanışmamızı göstermek ve sesimizi duyulur kılmak için bir ilk adım olan bu bildiriyi kamunun ilgisine ve dikkatine sunuyoruz.

Biz Kitapçılar,

  • Kitabevlerimizde yalnızca kitabı değil, kitap görgüsünü, sevgisini, alışkanlığını da okurla paylaşıyoruz, okur kitabevinde yalnızca kitabı almıyor aynı zamanda önerilerimize, yönlendirmelerimize, gönüllü danışmanlığımıza ulaşıyor. Bu yönüyle kitapçının okuma kültürüne olan katkısının altını çiziyor ve indirim konusuna sıkıştırılmış bir kitapçılık anlayışını reddediyoruz.
  • Kitabevlerinin yapacağı kültürel etkinliklere kurumların destek vermesini, kitabevlerinin bulundukları bölgelerde birer kültür adacığı olduklarının kabul edilmesini istiyoruz. Bu yönüyle bağımsız kitabevlerinin önemi ve kültürel çeşitlilikte rolü üzerine tüm paydaşları düşünmeye davet ediyoruz.
  • Kitabevlerinin satışlarına olumsuz etki yapan internet web sitelerinde yapılan yıkıcı indirimlerin yarattığı ticaret savaşlarına bir düzen getirecek düzenlemeleri acilen talep ediyoruz.
  • Kitap satışlarında birçok ülkede uygulanan ve uluslararası büyük tekellerin yazılı kültürlere olan tehdidini ortadan kaldıran sabit fiyat uygulamasına geçişin sağlanmasını talep ediyoruz.
  • Kitap fuarlarında etkin olarak yer almayı, şehrin kültürünü, okurunu en iyi bilen kitapçılar olarak yayınevlerinin kitaplarının satışını bizler aracılığıyla yapmasını talep ediyoruz.

  • Fuar yapılan bölgelerde bölgenin kitabevlerine ücretsiz yer verilmesini talep ediyoruz.
  • Korsan kitap, üreticiyi yok ettiği gibi kitapçıları da yok etmektedir. Korsan kitap satılan fiziki ve dijital tüm alanlarla etkin mücadele edilmesini talep ediyoruz.
  • Kurumların bölgenin kültürel yapısına katkı sunmalarını önemsiyoruz, belediyelerin, kurumların kitap ihtiyaçlarını yerel kitabevlerinden tedarik etmelerini talep ediyoruz.
  • Kitabevlerinin lojistik operasyonlarında, kargo işlemlerinde belirli indirim ve kolaylıklar yapılmasını talep ediyoruz. Bu noktada kargo firmalarıyla ortak projeler üretmek için çağrıda bulunuyoruz.
  • Dünya örneklerinde olduğu gibi devletin kültür politikası çerçevesinde kitabevlerine kira yardımı yapmasını, sigorta ve vergi ödemelerinde teşvik uygulamasını, temel giderlerde kolaylaştırıcı bir yaklaşımla kitabevlerinin yanında olduğunu göstermesini talep ediyoruz.
  • Yeni kitapçıların yetişmesi için yayıncı birliklerinin ve kurumların eğitimlere öncü olmasını, bizleri de içine katan planlamalarla kitapçılığın bir meslek olarak gençlerin gündemine girmesini istiyoruz.
  • 2019 yılında Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Projesi OKUYAY kapsamında kaleme alınan Bağımsız Kitabevleri Raporu’nu önemsiyoruz, bağımsız kitabevlerini odağına alan çalışmaların, anketlerin ve raporların düzenli bir şekilde belirli periyotlarda yapılmasını, verilerin sağlıklı bir şekilde tutulmasını talep ediyoruz.
  • Kitapçılar arası dayanışma ve etik kuralların uygulanması konusunda birlikteliğimizi güçlendirmeyi kendi ödevlerimiz arasında görüyoruz.
Şair ve yazar Betül Tarıman ile Mücellit Kenan Şimşirgil 

Biz Kırtasiyeciler,

  • ​Marketlerde kırtasiye ürünlerinin satışına düzenleme getirilmesini talep ediyoruz.
  • ​Belli firmalara ihale edilen okul kitaplarının dağıtımı işinin okullar civarındaki kırtasiyeciler/kitapçılar aracılığıyla yapılmasını talep ediyoruz.
  • Belediyelerin kitap ve kırtasiye alımları yapıp öğrencilere dağıtması yerine öğrenciye hediye çeki vererek bölgesindeki kırtasiyeciye giderek çek karşılığında almasının sağlanmasını, bu yaklaşımla projeler üretilmesini talep ediyoruz.
  • ​Hazırlık kitaplarında müfredatın sık sık değiştirilmemesini istiyoruz.
  • ​Kitap ve kırtasiye ürünlerinin eğitim ve kültür yaşamında önemine binaen vergi ve kargo indirimleri sağlanmasını istiyoruz.
  • ​E-ticaret satışları ile ilgili düzenleme talep ediyoruz.
  • ​Marketlerde kitap kırtasiye satışının önlenmesi ile ilgili düzenleme talep ediyoruz ve ilgili düzenlemelerin kitapçılar için en önemli sezona yetiştirilmesini talep ediyoruz.”

Bağımsız Kitapçılar ve Kırtasiyeciler

Twitter: @bagimsizkitapci
Instagram: @bagimsizkitapci
İletişim: [email protected]

#yaşasınbağımsızkitapçı #bağımsızkitapçıyaşasın

ORÇEV: Ordu Büyükşehir Belediyesi mahkeme kararına uymuyor 

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV), Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin (OBB) kıyı dolgu ve düzenleme projesi çalışmasını durdurmaması üzerine ORÇEV Ordu Valiliğine ve İl Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne dilekçe verdi.

Yürütmeyi durdurma kararına uymayan OBB’ye suç duyurusu

Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“1. Ordu İdare Mahkemesi’nin verdiği “Yürütmeyi Durdurma” kararı OBB’ye de gitti. Ancak biz dernek olarak kendimiz de teslim ettik. Buna rağmen çalışmayı durdurmadılar. Hukuksuz olarak çalışmayı sürdürüyorlar. Bu nedenle Ordu Valiliğine ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne de çalışmanın durdurulması ve mahkeme kararına uyulmadığı için gereğinin yapılmasını talep ettik. Ayrıca mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına uymayan OBB hakkında mahkeme kararına uymadığı için suç duyurusunda bulunacağız.”

ORÇEV, Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan “Kıyı Düzenleme ve Rekreaktif Amaçlı Dolgu” projesi için 1.Ordu İdare Mahkemesi’ne açmış olduğumuz ‘Yürütmeyi Durdurma ve ÇED iptal davası‘nda 1.Ordu İdare Mahkemesi, ESAS NO 2019/456 kararla proje hakkında, “…2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca açıkça hukuka aykırı olan ve uygulaması halinde davacı açısından telafisi güç zararlara yol açılabileceği anlaşılan dava konusu işlemin teminat alınmaksızın dava sonuna kadar yürütülmesinin durdurulması, aynı zamanda 20/A maddesinin ikinci fıkrasının e bendi uyarınca itiraz yolu kapalı olmak üzere 21 Ocak 2022 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi” ifadelerinin kullanıldığına dikkat çekti.

‘Kumsala beton dökülerek tesis yapılıyor’

ORÇEV tarafından yapılan açıklamada ilgili kararı dilekçe ile Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne iletildiği belirtilerek “Ancak mahkeme kararına uyulmamakta ve Civil Irmağı kenarında Tayfur Gürsoy Parkı önünde kumsalda beton dökülerek tesis yapılmaktadır. Ayrıca proje içinde olan Melet Irmağı doğu yönünde mendirek ve balıkçı barınağı yapımı da devam etmektedir. Mendirek, yürütmenin durdurulması kararı verilen projede de bulunmaktadır. Yapılması durdurulmalıdır” ifadelerine yer verildi.

ORÇEV’in talebi şöyle:

“Mahkeme kararının uygulanması, uygulamayanlar hakkında işlem yapılmasını; hukuksal ve yasal haklarımızı kullanacağımızın bilinmesini ve yapılan incelemenin ve sonucunun bilgi edilme yasası gereği derneğimize bildirilmesini talep ediyoruz.”

İnsan faaliyetleri nedeniyle nesli tükenme tehlikesi altında olan Akdeniz foku Hatay’da görüntülendi

Türkiye kıyılarında yaşayan nesli tükenme tehlikesi altındaki Akdeniz foku, Hatay sahilinde görüntülendi.

Hatay Tabiatı Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Öğünç, “Akdeniz fokları 20’nci yüzyılın başına kadar bin birey sayısına sahipti ve serbestçe yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ancak zamanla aşırı avlanma, yaşam alanları kaybı ve deniz ekosisteminin bozulması nedeniyle türün dünya dağılımı daraldı ve birey sayısı hızla azaldı” dedi.

‘Nesli tehlike altında bulunan türler içinde ilk sırada yer alıyor’

DHA’nın haberine göre; Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) son verilerine göre Akdeniz fokunun bugün dünyada sadece Yunanistan, Türkiye, Fas, Moritanya ve Maderia Adaları‘nda yaşamakta olduğunun ve dünya toplam nüfusu 700 kadar olduğunun tahmin edildiğini bildiren Abdullah Öğünç, “Akdeniz foku bütün dünyada nesli tehlike altında bulunan türler içinde ilk sırada yer alıyor. İnsan baskısı nedeniyle Akdeniz foku popülasyonları önceleri koloni şeklinde yaşamaktayken günümüzde ise birlikte bulunmak yerine çoğu zaman tek tek dolaşma ve yaşama şeklini seçmeye zorlanmışlardır” diyor.

Öğünç, Akdeniz foklarının sahillerde görülmesinin, ülkenin biyolojik çeşitliliği açısından önem arz ettiğini kaydederek, “Akdeniz foklarının ülkemizde popülasyonlarının devamlılığının sağlanması için özellikle yaşam alanlarının tahribinin önüne geçilmeli ve koruma çalışmaları yapılmalıdır. Akdeniz foklarının yuvaları, evleri kıyı mağaralarıdır. Türün üreme başarısını artırmak ve onlara evlerinde rahatsızlık vermemek için mağaralarına girilmemesi ve dalınmaması gerektiğini kuvvetle hatırlatıyoruz” diye konuştu.

ABD ordusunda bir ilk: İklim krizine karşı güvenlik tedbirleri hedefi 2050’de net sıfır emisyon

Fotoğraf: Kaliforniya’da çıkan orman yangınlarının ısı dalgası ve yoğun dumana neden olduğu sırada bölgenin yakınındaki ABD ordusu tatbikatından. (Jason Sweeney)

ABD Ordusu, üsleri küresel ısınmanın neden olduğu hasara karşı korumaya yardımcı olmayı ve askerleri daha şiddetli sıcak hava dalgası, kuraklık ve sel ile başa çıkması için eğitmeyi amaçlayan ilk iklim stratejisini yayımladı.

İklim Haber’in aktardığına göre; ordunun iklim stratejisi, seragazı emisyonlarını 2030’a kadar 2005 seviyelerine göre yarıya indirmeyi ve 2050 yılına kadar net sıfıra getirmeyi hedefliyor.

‘İklim değişikliği için harekete geçmemiz gerekiyor’

Ordu Sekreteri Christine Wormuth stratejide, “Çalışma alanımızda her türlü tehditle karşı karşıyayız, ancak bunlardan birkaçı gerçekten varoluşsal olarak adlandırılmayı hak ediyor. İklim krizi öyle. İklim değişikliği dünyayı daha güvensiz hale getiriyor ve harekete geçmemiz gerekiyor” dedi.

Askeri simülasyonlarda iklim değişikliği

Savunma Bakanı Lloyd Austin, Biden’ın geçen yıl göreve gelmesinden kısa bir süre sonra, Pentagon’un askeri simülasyonlarda ve savaş oyunlarında iklim değişikliği riskini içereceğini söylemişti.

Biden’ın eylemleri, askeri ve istihbarat teşkilatlarının iklim değişikliğinin ulusal güvenlik riski oluşturduğuna dair raporlarına karşı çıkan eski Başkan Donald Trump’ın gidişatını tersine çevirdi.

İklim değişikliği bir güvenlik tehdididir

ABD askeri ve istihbarat yetkilileri, dünya çapındaki Amerikan askeri üslerine verilen hasar, doğal kaynaklar üzerinde artan küresel rekabet ve silahlı çatışma riski bulunan yerler de dahil olmak üzere, iklim değişikliğinin güvenlik tehdidi olması konusunda fikir birliği içerisinde.

ABD askeri üslerinde milyarlarca dolarlık aşırı hava olayları hasarı

Nebraska’daki Offutt Hava Kuvvetleri Üssü ve Florida’daki Tyndall Hava Kuvvetleri üssü de dahil olmak üzere ABD askeri üslerinde, son yıllarda yoğun sel ve kasırgalar nedeniyle milyarlarca dolarlık hasar oluştu.

Teksas ve diğer güney eyaletlerindeki ordu üslerindeki yüksek sıcaklıklar da acemi askerlerin eğitimini daha tehlikeli hale getirdi.

Bağımsız enerji sistemi

Strateji, ordunun, binalardan kaynaklanan emisyonları kesmesini, 2035’e kadar tamamen elektrikli bir araç filosu geliştirmesini ve 2035’e kadar kurulan her mikro şebekede yenilenebilir kaynaklar dahil birçok güç kaynağını kullanabilen bağımsız bir enerji sistemi yerleştirilmesini gerektiriyor. Ordunun şu anda Kentucky’deki Fort Knox’taki 2.1 megavatlık güneş enerjisi sahası gibi 950 yenilenebilir enerji projesi ve 2024’e kadar planlanan 25 mikro şebeke projesi var.

İklim ve Güvenlik Merkezi ve Stratejik Riskler Konseyi’nin kurucu ortağı Francesco Femia, ordunun emisyonları azaltma ve küresel ısınmanın stratejiden operasyonlara kadar her şey üzerindeki etkisini göz önünde bulundurma taahhüdünün “iklim değişikliğinin değişen güvenlik risklerinde hem acil hem de geniş kapsamlı gerçek bir yer edindiğini” söyledi.

Alevi dernek ve vakıfları elektrik faturalarından muaf tutulmak için dava açtı

Alevi Dernekleri Federasyonu‘nun bileşenleri ve bağımsız Alevi kurumları, elektrik faturalarıyla ilgili tespit davası açtı. Alevi vakıf ve dernekleri, mahkemeden binalarının inanç merkezi ve ibadethane olarak kullanıldığını belirterek elektrik faturası ödemekten muaf tutulması gerektiğinin tespitini istedi.

Alevi dernek ve vakıflarının temsilcileri bugün, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na giderek ibadethane olarak kullanılan binalarına gelen elektrik faturalarına yönelik borçlu olmadıklarının tespitini istedi.

Başvuru öncesinde basın açıklaması yapan Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat, şunları söyledi:

“Biz bu ülkede eşit yurttaşlık istiyoruz. Türkiye’nin her yerinde yurttaşlık hizmetleri bizden alınıyor. Ama gelin görün ki cemevlerimize ibadethane statüsü verilmiyor, tanınmıyor. Türkiye Cumhuriyeti artık bizleri ikinci sınıf vatandaş olarak görmekten vazgeçmelidir. Aleviler bu ülkenin asli unsurudur, azınlık değildir. Devletin yapması gereken cemevlerinin hukuksal statüsünü Aleviler tanımlar. Devlet bunu kabul etmeli. Bütün cemevlerimiz Cuma günü mahkemelere başvuracak. Türkiye’deki kurumsal kimliği olan kurumlarımız bundan sonra hiçbiri faturalarını ödemeyecek. Devlet sorumluluğundan kaçmamalı. Alevilerin ibadethanesi cemevidir, ticarethane değildir.”

Alevi Dernekleri Federasyonu ve Garip Dede Dergâhı Vakfı Başkanı Celal Fırat.

Avukat Nuran Aslaner de şubat ayı itibaren tahakkuk ettirilmiş olan elektrik faturalarından dolayı cemevlerinin borçlu olmadığının tespiti ve bu faturaların ödenmemesi ve bundan sonra düzenlenecek faturalar bakımından da hiçbir cemevinin de fatura ödemek zorunda kalmaması gerektiğine yönelik tespit davası açtıklarını ifade etti. Aslaner, Başakşehir Cemevi’nin statüsünün faturada ibadethane olarak geçmesine rağmen ödettirilmeye çalışıldığını, ödenmemesi üzerine kaçak işlemi ve icra takibi yapılmasının da düşündürücü olduğunu belirtti.

‘Milyarlık faturaları ödemeyeceğiz’

Adliyeye giden Halk Müziği sanatçısı Tolga Sağ da şöyle konuştu:

“Alevilerden vergi adı altında karşılıksız para alan devlet bu parayı, gelir dağılımını kontrol etmek amacıyla aldığını beyan etmektedir. Ancak harcamaları ve finansı taraflı yaparak, vergilerimizi Sünni vatandaşların dini gereksinimleri için rahatça ve helalmiş gibi kullanmaktadır. Devletten mali kolaylık yerine Alevi toplumunun haklarını istiyoruz, yani eşit vatandaşlık mücadelesi veriyor ve bundan asla vazgeçmeyeceklerdir.” Sağ, “Bizler, halkımızla paylaştığımız milyarlık elektrik, doğal gaz ve su faturalarını ödemeyeceğiz. Bu bir haktır ve özgürlük mücadelemizin sembolüdür” dedi.

Menfi tespit davası

Basın açıklamasının ardından elektrik dağıtım şirketleri aleyhine Alevi dernek ve vakıfları adına avukat Nuran Aslaner dava açtı.  Dilekçede, Garip Dede Dergahı Vakfı,  Erikli Baba Eğitim ve Kültür Vakfı, Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Tanıtma Vakfı, Arnavutköy Hacı Bektaş-ı Veli Kültürünü Yaşatma ve Tanıtma Derneği, İkitelli Cemevi Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği, Esenler Cemevi Derneği, Habipler Cemevi Hacı Bektaş-ı Veli Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, Başakşehir Hacı Bektaş-ı Veli Cemevi, Şahkulu Cemevi Şahkulu Sultan Külliyesi, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma Eğitim ve Kültür Vakfı, Yunus Emre Samandıra Cemevi Kültür ve Sosyal Yardım Derneği “davacı” olarak yer aldı.

“Alevi inancına mensup olanların bir araya geldikleri, ibadetlerini ve inançlarının gereği olan vecibeleri yerine getirdikleri bir ibadethanedir” denilen dilekçede, düzenlenen faturaların haksız ve hukuka aykırı olduğu, Alevi dernek ve vakıflarının borçlu olmadığının tespiti ve elektrik faturası ödemekten muaf tutulması gerektiğinin tespiti isteniyor.

Ne olmuştu?

Alevi Dernekleri Federasyonu ve Garip Dede Dergâhı Vakfı Başkanı Celal Fırat, önceki gün cemevlerinin ‘ticarethane’ sayılarak gönderilen 30 bin liralık elektrik faturasına tepki göstermişti.

“Biz eşit yurttaşlık istiyoruz, cemevlerimiz kesinlikle ticarethane değil ibadethanedir. Bu ülkede diğer ibadethanelerine ne hak tanınıyorsa bize de onun sağlanmasını istiyoruz “diyen Fırat, sorunun devlet nezdinde cemevlerinin yasal ibadethane statüsünde görülmemesinden kaynaklandığını söyledi.

Fırat, “Ya diğer ibadethanelere bir hak tanınmasın ya da onlara veriliyorsa, giderleri karşılaşıyorsa bizim de giderlerimizin karşılasın” demişti.

2002 yılında çıkarılan 4736 sayılı kanunla, kamu kurum ve kuruluşlarının üretilen mal ve hizmet bedellerinde herhangi bir kişi veya kuruma ücretsiz veya indirimli tarif uygulayamayacağı kuralı getirilmiş; ancak 12 Nisan’da Bakanlar Kurulu kararıyla elektrik abonesi kişi ve kuruluşlardan kimlerin düzenlemeden muaf tutulacağı belirlendi. Bu kapsama ibadethaneler de alındı. Kararda, ibadethaneler sayılırken cami, mescit, kilise, havra ve sinagog yer aldı.

2008’de Elektrik Piyasası Kanunu‘na eklenen geçici 17. maddeyle de  “toplumun ibadetine açılmış ve ücretsiz girilen ibadethanelere ilişkin aydınlatma giderlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacağı” hükmü getirildi.

Ancak Alevilerin yıllardır talep etmesine ve AİHM kararına karşın  cemevleri, 20 yıldır AKP iktidarı tarafından ibadethane olarak sayılmıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 2014’te Cem Vakfı’nın açtığı dava üzerine cemevlerinin ibadethane olduğuna hükmetmiş; Yenibosna Pir Koca Ahmet Yesevi Cem Kültür Merkezi’nin elektrik faturasından muaf tutulmaması nedeniyle AİHS’nin ayrımcılık yasağı ile din ve vicdan hürriyeti başlıklı 9. ve 14. maddelerinin ihlal edildiğine karar vermişti.

Bu kararının ardından Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de, AİHM’in kararını uygulayarak, yerel mahkemeden cemevinin ibadethane kapsamında değerlendirilmesini ve aydınlatma giderlerin tam olarak tespit edilerek buna göre karar verilmesini istedi.

Ancak bu kararlar sadece dava açan cemevleri özelinde uygulandı.Tüm cemevlerinin bundan yararlanması için yasalara cemevinin de ibadethane olarak eklenmesi gerekiyor. 

 

Boğaziçi sergi davası ertelendi

Boğaziçi Üniversitesi’nde anonim olarak toplanan eserlerin yer aldığı serginin LGBTİ+’lara nefret söylemiyle hedef gösterilmesi ve iki öğrencinin tutuklanmasının ardından hedef gösterilen öğrencilere açılan davanın dördüncü duruşması bugün Çağlayan adliyesinde görüldü. İstanbul 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada karar çıkmadı. Dava, 30 Mart’a ertelendi.

İlk duruşmada tahliye edilen Doğu Demirtaş’ın avukatının bir önceki duruşmada mahkemeye sunduğu yargılamaya konu edilen görseli güvenlik görevlilerinin astığına ilişkin video dosyası bilirkişiden geldi.

Kaos GL’den Yıldız Tar’ın aktardığına göre; duruşmada, mahkemenin Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden “şahmeran figürlü Kabe posteri asılması” sebebiyle oluşan olumlu ve olumsuz tepkilerin tespit edilmesi için açık kaynak araştırması yapılması talebinin henüz karşılanmadığı da ortaya çıktı. Aynı şekilde Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden el konulduğu iddia edilen materyallere ilişkin de mahkemeye henüz bilgi verilmedi.

Ne olmuştu?

Boğaziçi Üniversitesi‘ne rektör olarak Melih Bulu‘nun atanmasına karşı başlayan protestolar kapsamında hazırlanan sergide “Kabe görseli ve LGBTİ+ bayraklarının bir arada kullanılması” gerekçe gösterilerek yedi kişi yargılanmıştı.

Eski atanmış rektör Melih Bulu‘ya karşı protestolarda 2 Şubat’ta Güney Kampüs girişindeki kapıya gökkuşağı bayrağı açan ve hakkında soruşturma açılan öğrenci N.D.’nin Rektörlüğe 25 Mart’ta savunma vermesi istendi. N.D.’ye destek olmak isteyen öğrencilerin, 25 Mart’ta disiplin soruşturması toplantısının yapılacağı Kuzey Kampüs Eğitim Fakültesi binasına N.D. ile birlikte yürümesi sonrası 12 öğrenci gözaltına alındı. Ardından serbest bırakılan öğrenciler hakkında da “toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet” gerekçesiyle dava açıldı. İlk duruşması 3 Haziran’da yapılan davanın ikinci duruşması 28 Haziran’da gerçekleştirildi.

Öte yandan hedef gösterme ve nefret söylemine karşı Twitter’da “#LGBTİHaklarıİnsanHaklarıdır” kampanyası başlatıldı. Boğaziçi Dayanışması’nın, “kayyum siyasetine, LGBTİ+fobiye, öğrenci tutuklamalarına, anti-demokratik tüm uygulamalara karşı” 1 Şubat’ta üniversitenin güney kapısında yapmak istediği basın açıklamasına polis müdahale etti.

Ek olarak kampüs içinde olan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, okulun polis ablukasına alınmasının ve dışarıya çıkmalarının engellenmesinin sonra, Rektörlük binasının etrafında toplandı, “İstifa” sloganları attı. Öğrenciler, Melih Bulu ile görüşme talep etti. Gün boyu devam eden polis müdahalesinde 159 öğrenci gözaltına alındı.

Hayvan Deneyleri Yönetmelik Taslağı’nın düzenlenmesi için imza kampanyası başlatıldı

Deneye Hayır Derneği, Hayvan Deneyleri Yönetmelik Taslağı’nın yeniden düzenlenmesi için Change.org’da bir kampanya başlattı.

Dernek tarafından başlatılan kampanyaya ilişkin açıklamada geçen yıl revize edilen  5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, çoğu maddenin yanında Hayvan Deneyleri maddesiyle de bir hayal kırıklığı yarattığı bildirildi.

‘2021’deki revizyonda istisna olmayacak ibaresi koyulmadı’

2014’teki değişiklik sürecinde “sokak veya bakımevlerindeki hayvanlar üzerinde hiçbir koşulda deney yapılamaz” cümlesinin, sonrasında “bir istisna olmayacak” şekilde eklendiğini ancak aynı yasama yılında kanunlaşmadığı için bu tasarının kadük olduğu hatırlatılan açıklamada, “2021’deki revizyondan beklentimiz, benzer bir ibarenin konulmasıydı ancak bu yapılmadı” ifadeleri kullanıldı.

‘Yönetmelik taslağı hayvanların denek olarak laboratuvarlara gönderilmesini yasaklamıyor’

Deneye Hayır Derneği tarafından yapılan açıklamada, “Ocak 2022’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı Yönetmelik (Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik) taslağı da sokak ve bakımevlerindeki hayvanların denek olarak laboratuvarlara gönderilmesini yasaklamıyor” sözlerine yer verildi.

‘Deneyleri serbestleştiren düzenlemeleri kabul etmemiz mümkün değildir’

Hayvan deneylerini denetleyen ve düzenleyen en üst merci olan Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu’ndan (HADMEK) Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve hayvanları koruma alanında çalışan dernek temsilcinin çıkarıldığının yinelendiği açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“HADMEK’in yetkileri daraltılarak, yerel etik kurullara daha fazla serbestlik tanınıyor, gizlilik ilkesi gibi maddelerle bilgi edinme hakkımız kısıtlanıyor. Her yıl ortalama 270 bin (yani her gün ortalama 740) hayvanın deneylerde kullanıldığı ülkemizde, yeni düzenlemelerle hayvan kullanılmayan bilimsel alternatif yöntemlere daha fazla yönlendirme yapılması gerekirken, deneyleri daha da serbestleştiren düzenlemeleri kabul etmemiz mümkün değildir.”

Açıklamasında “Bakanlığın sadece seçtiği kişilere gönderip görüş istediği, hayvanları koruma alanında faaliyet gösteren ve konunun birincil muhataplarından olan sivil toplum örgütlerini ise zaten yok saydığı yönetmelik taslağı, uygulamada hayvanların aleyhine birçok sorun içermektedir” sözlerine yer veren Deneye Hayır Derneği taslağın tüm muhataplarla birlikte görüşülmesini ve gerekli düzeltmelerin yapılmasını talep ediyor.