Ana Sayfa Blog Sayfa 1008

Taraf çalışanlarına ‘gizli belgeleri temin etme ve yok etme’den hapis cezası

Taraf Gazetesi‘nin eski çalışanları Mehmet Baransu, Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Yıldıray Oğur ve firari sanık Tuncay Opçin’in yargılandığı “Egemen Hareket Planı Davası”nda bugün 39’uncu celse görüldü.

‘Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme ve yok etme’ suçlarından yargılanan kapatılan gazetecilerden Mehmet Baransu 13 yıl hapis, diğer sanıklar Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur ise 3’er yıl 4’er ay hapis cezasına çarptırıldılar.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuklu sanık Mehmet Baransu getirildi. Diğer sanıklar ise duruşmaya katılmadı. Duruşmada davanın müdahillerinden emekli albay Suat Aytın ile sanık avukatları da hazır bulundu.

Duruşmada Baransu’nun avukatı Çiğdem Koç, müvekkilinin evinde yapılan arama  görüntülerinin dosyaya gelme talebinin reddedildiğini hatırlattı, arama yapan polis amiriyle ilgili suç duyurusunun dosyaya eklenmesini istedi. Talepleri reddedilen Koç ve Baransu, savunma yapmayı reddederek  duruşmayı terk etti.

Yasemin Çongar ve Ahmet Altan’ın avukatı Figen Albuga Çalıkuşu ise, “Egemen Harekât Planı hiçbir yerde yayınlanmadı. Yayınlandığını gösterir hiçbir delil bu dosyanın içinde yok” diyerek müvekkillerinin beraatini talep etti.

Şikayetçilerin avukatı: Eylem örgütsel faaliyet

Mahkeme Başkanı, dosyayı karar bağlayacaklarını belirterek taraflara diyecekleri olup olmadığını sordu. Şikayetçi Çetin Doğan‘ın avukatı Hüseyin Ersöz, ‘Davaya konu eylemin örgütsel faaliyet olduğu açıktır’ diyerek Mehmet Baransu’nun cezalandırılmasını istedi.

Mahkeme heyeti müzakere arasının ardından kararını açıkladı. Heyet oy birliğiyle aldığı kararda, sanık Mehmet Baransu’yu ‘Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme’ suçu sabit görüldüğünden 6 yıl hapis cezasına çarptırdı. Baransu ‘Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama’ suçundan ise 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Heyet, Baransu hakkında pişmanlık göstermemesi, davranışları, cezanın geleceği üzerinde olumsuz bir etkisi olmayacağı dikkate alınarak herhangi bir indirim uygulamadı.

Mehmet Baransu hakkında ‘Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ve vesikaların kısmen veya tamamen yok edilmesi, tahrip edilmesi veya bunlar üzerinde sahtecilik yapılması veya geçici de olsa bunların tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanılması, hileyle alınması, çalınması’ suçundan ise yeterli delil bulunmadığından beraat kararı verildi.

Diğer sanıklar Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur’un, ‘Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme’ suçundan cezanın gelecekleri üzerindeki olası etkileri dikkate alınarak 3’er yıl 4’er ay hapis cezasına çarptırıldılar. Aynı sanıkların ‘Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma’ ve ‘Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama’ suçlarından ise beraatlerine karar verildi. Sanık Tuncay Opçin hakkında ise yakalama emri infaz edilemediğinden dosyasının ayrılmasına karar verildi.

Ne olmuştu?

2 Haziran 2021 tarihinde görülen celsede esas hakkındaki mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, sanıklar Mehmet Baransu ile Tuncay Opçin’in  Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yönelik operasyonların zemininin hazırlanması, kamuoyu oluşturulmasına yönelik “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün basın ayağını oluşturduklarını” ifade etmişti. Mütalaada, Tuncay Opçin’in gizli kalması gereken, ifşası halinde devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini, askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek nitelikte Egemen Harekat Planı’ndaki belge ve bilgileri ele geçirerek Mehmet Baransu’ya verdiği anlatılmıştı. Mehmet Baransu tarafından Taraf Gazetesine getirilen belgelerin gazete içerisinde Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yasemin Çongar ve Yazıişleri Müdürü Yıldıray Oğur tarafından incelendiği, taranan ve çıktısı alınan belgelerin orijinallerinin ise Mehmet Baransu tarafından yok edildiği iddia edilmişti.

İddianamede Baransu hakkında 35 yıl 9 aydan 67 yıl 6 aya kadar, Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Yıldıray Oğur hakkında ise 11’er yıldan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istenmişti.

Siyanür saçan maden şirketinin buharlaştırıcıları meclis gündeminde

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde kullanılan buharlaştırma makinelerini Meclis gündemine taşıdı.

Ali Kenanoğlu, Yeşil Gazete‘nin daha öncesinde gündeme taşıdığı, Erzincan İliç’te 12 yıldır faaliyet gösteren Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold altın madeni şirketinin zehirli sularını buharlaştırmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşıdı.

Anagold altın madeni şirketinin 66 milyon ton siyanürlü ve sülfürik asitli suları buharlaştırmak istediğini belirten Kenanoğlu, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na verdiği soru önergesinde “197 futbol sahası büyüklüğündeki bir zehir barajında biriken zehirli sular taşmasın diye, ‘evaporatör’ denilen bir aletle atmosfere buhar salmak insan sağlığını tehdit değil midir?” diye sordu.

Kenanoğlu Bakanlığın yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti:

  1.  Bakanlığınız, Erzincan İliç’te Anagold şirketinin siyanürlü ve sülfürik asitleri buharlaştırarak atmosfere bıraktığından haberdar mıdır?
  2.  Erzincan İliç’te faaliyet yürüten Amerikan Anagold Altın Madeni şirketinin 10 evaporator vasıtasıyla 66 milyon ton siyanürü buharlaştırarak atmosfere vermesi nedeniyle haklarında inceleme başlatılacak mıdır?
  3.  Türkiye’nin can damarı Fırat Nehri’nin dibinde yılda 8 bin 900 ton sülfürik asit, 6 bin 500 ton siyanür, nitrik asit, silika ve bilumum kimyasalları kullanmak o bölgedeki canlıların yaşamına bir tehdit etmiyor mu?
  4.  197 futbol sahası büyüklüğündeki bir zehir barajında biriken zehirli sular taşmasın diye, “evaporatör” denilen bir aletle atmosfere buhar salmak insan sağlığını tehdit değil midir?
  5.  İşletmedeki 21 farklı kimyasalın olduğu atık barajın, yıl boyunca 1 milyon 720 bin ton zehirli, yakıcı, dağlayıcı ve boğucu kimyasal madde kullanılması bölge insanlarının ve o bölgede yaşayan bütün canlıların yaşamına yönelik bir tehdit değil midir?
  6.  İnsanların yaşam ve geçim alanlarına, su kaynaklarına, tarım arazilerine, kültürel geçmişe, doğaya ve canlılara zarar vermeye devam eden Anagold şirketinin bu faaliyetleri durdurulacak mıdır?

Ne olmuştu?

Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı Çöpler Köyü’ndeki Çöpler Altın Madeni 2010’dan beri faaliyette. Maden işletmesinin atıkları çevreye yıllardır büyük zararlar veriyor. Dolayısıyla vatandaşlar ve ekosistem için büyük çevre ve sağlık sorunları silsilesine neden oluyor. Anagold bünyesindeki Alacer Gold ve AKP’ye yakın bir şirket olan Çalık Holding yaşamı zehirleyen madenin sahibi.

Konunun yıllardır takipçisi olan ve maden sahasının yakınlarındaki bölgede yaşayan Sedat Cezayirlioğlu, şirketin altın madeni için birden çok Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu çıkarıldığını, Erzincan Belediyesi dahil bölgede sorumlu kamu kuruluşlarının siyanür üretilen madene şirketin CEO’sundan daha özenle yaklaştığını, şirketin bölgede yaşayan vatandaşlara ‘sus payı’ olarak milyonlarca lira verdiğini, kendisine sırf mücadele ettiği için “Emekliliğini yakarız” diye tehditler yağdırıldığını anlatmıştı.

2001’de sondaj çalışmalarına başlanan maden işletmesinde 2010’da siyanürle altın üretimine geçilmişti. 2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarılmıştı. 2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

Altın madeni için bölgedeki 197 futbol sahası büyüklüğündeki atık barajını 640 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayacaklarını söyleyen Sedat  Cezayirlioğlu 25 yılda dolacağı belirtilen atık barajının iki yılda dolması üzerine sıvı atıkları buharlaştırma yoluna gittiklerini belirtmişti. Bu işlemin beş ay önce söz konusu buharlaştırıcıların, evaporatörlerin kullanılmaya başladığını belirten Cezayirlioğlu bu şekilde atmosfere zehir saçtıklarını söylemişti.

Edremit Belediyesi, Van Gölü sahilini çok katlı yapılaşmaya açıyor

Van Gölü sahilindeki, mevcut haliyle kentin en yeşil alanını oluşturan  Edremit ilçesi kıyı şeridi, belediye eliyle yapılaşmaya açılıyor.

AKP‘li Edremit Belediyesi‘nin ilçenin sahil şeridini kapsayan 66 hektar alanın imara açılması için  1/5000 ölçekli Revizyon Nazım İmar Planı değişikliği, belediye meclisinde oy çokluğuyla kabul edildi. Değişiklik kayyım tarafından yönetilen Van Büyükşehir Belediyesi’ne sunuldu. Talep, Van Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı Mekansal Planlar Şube Müdürlüğü’nce de onaylanarak 1 Şubat’ta askıya çıkarıldı.

Duvar‘dan Salih Sertkal‘ın aktardığına göre,  Edremit Belediyesi, yaptığı yeni imar planıyla gölün sahil kısmında çok katlı yapılaşmaya kapı aralıyor. Şu an için sahil kısmında bulunan mevcut yapılar, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na aykırı olmasına rağmen belediye hazırladığı yeni imar planıyla kıyı kanununda belirtilen ilk 50 ve ikinci 50 olarak belirtilen yerleri de dahil ederek yapılaşmaya açıyor.

TMMOB dava açma hazırlığında

TMMOB Van Şubesi ve ilgili odalar  imar planına yargı önünde itiraza hazırlanıyor. TMMOB tarafından hazırlanan detaylı raporda, belediyenin yeni imar planıyla Edremit sahil şeridinin çok katlı yapılaşmaya açılacağı, buradan kamu yararı olmadığı bundan inşaat firmalarının yararlanacağını belirtiliyor. Askıda olan planının, kıyı kanunu ve mevzuata uygun olmadığı vurgulanarak bu yanlıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiği ifade ediliyor.

Raporda, Van Gölü sahilinde bulunan halihazırdaki resmi kurum ve kuruluşlarla özel teşebbüse ait yerlerin varlığının gölün doğal dokusuna büyük zarar vererek kirliliği daha da tetiklediği; hayata geçirilmesi düşünülen imar planıyla söz konusu zarar ve kirliliğin daha da artacağına dikkat çekiliyor.  TMMOB raporunda ayrıca göl kıyısındaki sulak alanların, sazlık ve bataklıkların kurutulmasıyla ekolojik yapıya da büyük zarar verileceğine dikkat çekiliyor.

Çeşme Altınkum’da madencilik firmasına sahilde büfe izni

İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı Altınkum Mahallesi Çavuşkuyu mevkiindeki kıyı kesimi birinci derece SİT alanı olmasına rağmen Yeşilköylü Atık Yönetimi Madencilik Tic. Ltd. Şti.‘ne üç yıllığına beach club işletilmek üzere kiralandı. Alanda kum zambakları, ardıç ağaçları ve kayalıkların altında balık yumurtlama alanları bulunuyor ve doğa yeniden bir madencilik firması tarafından bu kez ‘büfe’ adı altında tahrip ediliyor. Firmaya üç yıllık büfe izni veren ise Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü.

Çevre Çeşme Platformu Sözcüsü Ahmet Güler, bölgenin sürekli olarak böyle işletmeler tarafından tahrip edildiğini ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı dahil bölgede yetkili kurumlara yaptıkları şikayetlerin sonuç vermediğini belirtiyor.

Ahmet Güler, şirketin yoğun bir kalabalığın olmadığı kış aylarında faaliyete geçtiğini vurgulayarak 20 Ocak’ta maden şirketinin Çeşme’nin dünyaca ünlü Altınkum’daki sahil kesimine iş makinalarıyla girdiğini söylüyor.

Ardıç ağaçları, kum zambakları yok edildi

Güler, “Burası en güzel kumsalların olduğu ve halkın yoğun olarak bedava kullanabildiği bir bölgeydi. Ocak’ta buraya iş makinalarıyla girilip 5-6 dönümlük alan dümdüz edildi, tarandı. Dokunulması yasak olan ardıç ağaçlarından, kum zambaklarına kadar bitkiler yok edildi. İnşaat malzemesi getirildi ve inşaat temeli kazıldı. Temele bakıldığında 600 metrekarelik bir inşaat yapılacağı izlenimini bırakıyordu” diyor.

Olayın üzerine çevredeki sakinlerle birlikte Çevre Çeşme Platformu’nun 22 Ocak’ta savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu aktaran Platform Sözcüsü Ahmet Güler,  Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü dahil bölgedeki tüm yetkili kurumlara şikayetlerini bildirdiklerini söylüyor. Güler, Çeşme Belediyesi dahil olmak üzere; Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün de 26 Ocak’ta alanda tutanak tuttuklarını bildiriyor.

Ahmet Güler, kendilerine sadece şirketin Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü‘nden üç yıllık kira kontratı yaptığının, kontratta yıllık 360 bin liralık kira ödemesine yer verildiğinin, 6 metrekarenin sadece kapalı meşrubat satma büfesi yapma hakkı için alındığının ve 21 metrekarelik de teras alanının şirkete öngörüldüğünün söylendiğini aktarıyor.

Müdürlük tarafından kumsal şemsiye ve şezlong alanı için bin 328 metrekare, büfe alanı için altı metrekare, cankurtaran alanı için dört metrekare, duş ve kabin alanı için 30 metrekare ve gölgelik alanı için 25 metrekare olmak üzere şirkete bin 393 metrekarelik alan üç yıllığına kiralanıyor. Şirketin sahibi ise Adana Demirspor‘un eski yöneticilerinden, Türkiye ve ABD‘de faaliyet yürüten Eat&Go restoranlarının sahibi Hasan Surözü. Görüntüler Altınkum’dan:

Birinci dereceden SİT alanına büfe

Kontratın şirkete bölgede on dönümlük araziyi yok etme, denize kadar kanalizasyon döşeme hakkını tanımadığının altını çizen Güler, “Bakanlıktan geldiler, tutanak tuttular. Savcılık birkaç defa tutanak tuttu. Belediye durum tespitlerinde bulundu. Altı metrekarelik alanı geçerlerse müdahale edeceklerini söylediler. Ama belediyeden geldiklerinde inşaat zaten altı değil 600 metrekareydi. İnşaatı görüp dalga geçerek bize böyle söylediler” diyor.

Alana inşa edilen demirlerin, kanalizasyon çalışmalarının, yeraltı foseptik depolarının fotoğraflarını da savcılığa verdiklerine değinen Ahmet Güler, ”Birçok defa kurumları uyarmamıza rağmen hiçbir müdahalede bulunulmadı. Bu bölge birinci dereceden SİT alanı, çivi çakmaya dahi izin verilmiyor. Ancak şu anda şirket demir konstrüksiyonları kayalara bağlayabilmek için kayaları delmekle meşgul. Kayaların altında balık yumurtlama yuvaları var. Buralar da geri döndürülemez şekilde tahrip ediliyor” ifadelerini kullanıyor. Sahilin eski hali:

 

‘Ardıç ağaçları kesildi’

Platform sözcüsü Ahmet Güler son olarak inşaat alanında bulunan ardıç ağaçlarının köklerinden sökülerek kumların altına saklandığını aktararak “Ciddi bir ağaç katliamı da söz konusu. Ayrıca burada kum zambakları vardı ve bu zambaklara dokunmanın cezası 69 bin lira. İş makinaları toprağı çok derin bir şekilde kazdığı için bir tane kum zambağı kalmamış” şeklinde konuşuyor.

Bölgede sık sık kaçak işletmeler yapılarak normalde halkın ücretsiz girdiği alanlar ücrete tabi tutarak işletmeler açılıyor. Altınkum’un çevre sakinleri tarafından oldukça beğenilen halk plajı da büfe işletmesi adı altında üç yıllık kira sözleşmesiyle söz konusu madencilik şirketine verilmiş durumda. Bölgede yaşayan vatandaşlar da durumdan şikayetçi.

‘Doğa tamamen tahrip oldu’

Çeşme Çevre Platformu’ndan Emekli Matematik Öğretmeni Ali Özbalık da olayı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne bildirdiğini ve kendisine Tabiat Varlıkları Koruma Müdürlüğü tarafından platformun projeye uygun olduğunun söylendiğini ancak bu açıklamanın kendisini tatmin etmediğini aktarıyor.

İnşaat nedeniyle bölgedeki makilik alanın bozulduğunu söyleyen Özbalık, “Tahrip ettikleri alan yaklaşık 10-12 dönüm alan. Kayaları delerek profilleri yerleştirmişler. Platformdan bir tane daha yapacaklarmış. İki büfe yerleştirecekler. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) şikayette bulunmuştum, proje dışındaki kısımlarla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu söylendi” diyor. Altınkum sakini Özbalık şu ifadeleri kullanıyor:

“Tabiat Varlıkları Koruma Müdürlüğü tabiatı korumakla görevli. Ama bunların düşündüğü para. 360 bin liraya vermişler bu alanı. Para gelsin de ne olursa olsun. Ama doğa tamamen tahrip oldu. Geri gelmeleri 50 yılı bulmaz ve bizim ömrümüz buna yetmez. Mahvettiler”

‘Devlet kendisini mafyaya teslim etmiş’

Sahil kesiminde benzer yapılar inşa eden şirketlerin halkın denize girmesini de engellediğini söyleyen Özbalık “Başta kumsala girilmesini engellemeyecekleri, kumsalın açık olacağını söylüyorlar ama bırakın kumsalı, her yerini işgal ediyorlar ve insanları sokmuyorlar. Her sene bu tarz yapılarla mücadele ediyoruz. Sahili işgal ediyorlar. Daha önce bizim denize girmemizi yasaklamışlardı. Mücadele ettik, onları defettik. Onlar gitti, bunlar geldi. Devlet tamamen kendisini mafyaya teslim etmiş. Bu yağmaya bir an önce devletin son vermek gerek” diyerek şikayetlerini sıralıyor.

Genç iklim aktivistlerinden barış için eylem çağrısı: Fosil Yakıt Savaşları’na hayır!

Rusya‘nın Ukrayna‘ya karşı gerçekleştirdiği saldırıya karşı genç iklim aktivistleri de barışın yanında yer aldıklarını açıkladı.

Fridays For Future Ukrayna’dan iklim aktivistlerinin çağrısına, Youth For Climate Türkiye (İklim için Gençlik) olarak yanıt verdiklerini duyuran aktivistler, “Ukrayna’da yaşanan insanlık dramı karşısında susmuyoruz ve Fosil Yakıt Savaşlarına karşı herkesi birlik olmaya davet ediyoruz” dedi. 

Genç aktivistler 5 Mart Cumartesi günü saat 15.00‘da Rusya Konsolosluğu önünde buluşacak ve “Savaşa hayır” diyecek. 

‘Ukrayna savaşı fosil yakıtların gücünden besleniyor’

İklim için Gençlik’ten yapılan açıklamada,  başta petrol ve doğal gaz olmak üzere kaynaklar üzerindeki mücadelenin tüm dünyada şiddetlenerek arttığına ve daha büyük çatışmalar ve savaşlar yarattığına dikkat çekilerek, “Büyük bir insani krize neden olan Ukrayna savaşı da diğerleri gibi fosil yakıtların gücünden besleniyor” denildi. 

Açıklamada şunlar dile getirildi:

Dünya, Güney Sudan, Irak, Nijerya ve son on yılda emperyalist ve fosil yakıt savaşlarından etkilenen küresel güneydeki birçok bölgede yaşanan savaşları görmezden geldikten sonra bugün de Ukrayna’yı izliyor.

Ukraynalılar acil barışı ve tüm desteğimizi hak ederken, Afganistan, Libya, Suriye, Filistin, Yemen ve savaşın parçaladığı tüm bölgelerdeki insanlar da bunu hak ediyorlar. Empati, adalet ve merhameti herkes hak ediyor.. Mültecilerin duyulması ve görülmesi için beyaz ırk olmaları gerekmemeli.

Bunun, dünyanın fosil yakıtların neden olduğu yeni ve eski savaşlarla tutuştuğunu görerek insanlığın gözünü açtığı bir an olduğunu görüyoruz. İnsanlar sadece güvenli bir şekilde yaşamak ve var olmak istiyorlar. Bizler bunun, uyruğu ve ten rengi ne olursa olsun herkes için adalet talep ederek kapıyı araladığımız bir an olmasını istiyoruz.”

“Fosil Yakıt Savaşları”na karşı acil ve kararlı eylem ihtiyacını vurgulamak için dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde sokaklara çıkacaklarını duyuran aktivistler, “Bu sistemik baskılara izin veren fosil yakıt, kapitalizm ve emperyalizm çağına son verilmesini istiyoruz. Liderlerin #KȃrDeğilİnsanlara öncelik verdiği bir dünya talep ediyoruz” dedi.

Açıklamada eyleme katılacak gençlere öneriler de bulunuyor: “#UkraynanınYanındayız #SavaşlarOlmasın etiketlerini kullanabilir, bir pankart hazırlayabilir veya avucunuzu/ yüzünüzü Ukrayna bayrağı renkleri ile boyayabilirsiniz.”

Atom Enerjisi Kurumu: Zaporijya Nükleer Santrali’nde sızıntıya rastlanmadı

Rusya‘nın Ukrayna‘ya saldırısı dokuzuncu gününde ve çatışmalar devam ediyor. Dün gece, Enerhodar kentindeki Zaporijya Nükleer Santrali’nde Rus askerlerinin saldırısı sonucunda çıkan yangın söndürüldü. Reuters sabah saatlerinde santralin Rus birlikleri tarafından ele geçirildiğini duyurdu.

Çatışmalar, santralin kontrolünde de sorun yaratıyor. Dün gece  çatışmalar sırasında itfaiyeciler söndürme işlemine başlayamamıştı. Ancak ilerleye saatlerde itfaiye müdahale etmeye başlamıştı ve karmaşanın ardından yangın kontrol altına alınabilmişti.

Rusya Savunma Bakanlığı‘ndan yapılan açıklamada, “Zaporijya Nükleer Santrali’nde kontrolü ele geçirdik, santral normal faaliyetlerine devam ediyor. Santralde çıkan yangından Ukrayna sorumlu” denildi.

Dünyanın endişeyle izlediği yangına ilişkin bir açıklama yapan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, olayda iki kişinin yaralandığını ve herhangi bir radyoatkif sızıntı olmadığını duyurdu.

“Santraldeki durum hala son derece gergin ve zorlu” denilen açıklamada, santralin radyasyon izleme cihazlarının tamamen çalıştığı belirtildi.

Türkiye’ye 677 kilometre uzaklıkta

Avrupa‘nın en büyük santrali Sinop üzerinden yapılan ölçüme göre Türkiye‘ye 677 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Patlaması sonucu serpintisi Türkiye’ye ulaşan Ukrayna topraklarındaki Çernobil ise 1100 kilometre uzaklıktaydı.

Yangının ardından yapılan ölçümler Zaporijya Nükleer Santralinde radyasyon seviyesinin normal olduğunu gösteriyor. Ukrayna Nükleer Enerji Kurumu da 1 numaralı reaktörde güvenlik riski yaratmayan hasar olduğunu, tesisteki diğer ünitelerde sorun olmadığını açıkladı. Bir kriz ekibi santrali sürekli kontrol etmeye başladı.

Zelenski: Avrupa’nın sonu olur

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Rus birliklerinin santrale yönelik saldırısı ve çıkan yangına ilişkin sosyal medya hesabından video ile açıklamalarda bulundu.

Santralin Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olduğuna dikkati çeken Zelenski, “Avrupa artık uyanmalı. Avrupa’nın en büyük nükleer santrali yanıyor. Şu anda Rus tankları nükleer üniteleri vuruyor. Bu tanklar, termal araçlarla donatılmış. Yani onlar nereye ateş ettiğini biliyor. Onlar bunun için hazırlandılar” dedi.

Zaporijya’daki santralde altı enerji ünitesi olduğunu söyleyen Zelenski, Çernobil Nükleer Santrali’nde geçmişte sadece bir enerji ünitesinin patladığını hatırlattı.

Ukrayna’daki nükleer santrallerde toplam 15 enerji ünitesi olduğunu kaydeden Zelenski şunları söyledi:  “Rus ordusunu derhal durdurmalıyız. Bir patlama olursa bu her şeyin sonu, Avrupa’nın sonu olur. Bu Avrupa’nın tahliyesi demektir. Sadece Avrupa’nın müdahalesi Rus askeri birliklerini durdurabilir. Avrupa’nın bir nükleer santraldeki felaketten ölmesine izin vermeyin” diye konuştu.

Santral yangınının ardından Zelenski ile ABD Başkanı Joe Biden bir telefon görüşmesi yaptı.  Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Biden yangına ilişkin bilgi aldı; Rusya’ya nükleer santral çevresindeki askeri faaliyetlerini durdurarak itfaiye güçlerinin ve acil durum ekiplerinin bölgeye erişiminin sağlanması için çağrı yaptı.

Avrupa’nın en büyüğü

Zaporijya Nükleer Santrali, Avrupa’nın en büyük ve dünyanın en büyük 10 nükleer santralinden biri olarak biliniyor. Rusya-Ukrayna savaşının ilk günlerinde ülkenin kuzeyindeki Rus güçleri Çernobil Nükleer Santrali’nin kontrolünü ele geçirmişti.

Ülkedeki dört tesiste 15 faal nükleer reaktöre sahip olan Ukrayna, kullanılan elektriğinin yaklaşık yarısını bu santrallerden sağlıyor.

Türkiye ekonomisinde enflasyon ve ‘işgal’in yankıları: Benzin, ekmek ve yağ krizi yakın

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)‘in dün açıkladığı enflasyon rakamlarının ardından bugün de benzine ikinci kez zam geleceği açıklandı.

Buna göre, dün gece  motorine 1 lira 51 kuruş, benzine 88 kuruş gelen zammın ardından benzin ve motorine 5 Mart’tan itibaren geçerli olacak ikinci bir zam daha yapılacak. Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası’nın (EPGİS) belirttiğine göre Ankara’da ortalama 17,55 liradan satılan benzinin litre fiyatı 18,08 lira olacak. Benzinin litresi İstanbul’da 17,46 liradan 17,99 liraya, İzmir’de 17,58 liradan 18,11 liraya çıkacak.

Dün açıklanan enflasyon rakamlarına göre, Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) göre yıllık bazdaki en büyük enflasyon artışı yüzde 213,7 ile ham petrol ve doğal gaz sektöründe görülmüş Tüketici Fiyat Endeksi’ne (TÜFE) göre de enflasyonunun en yüksek olduğu grup 75,75 ile ulaştırma olmuştu.

Tarım ithalatında ‘savaş önlemleri’

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, buğday ve ayçiçek yağı ithalatında bu iki ülkeye bağımlı Türkiye’yi de doğrudan etkileyecek. Ekmek fiyatlarının giderek artması beklenirken, bugün Cumhurbaşkanı kararnamesiyle ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ihracat kısıtlama yetkisi genişletildi. Bakanlığın ihracatını kısıtlayabileceği ürünlere, savaş yüzünden arz sıkıntısı yaşanılacağı düşünülen un ve yağ çeşitleri (pirinç, buğday ve mısır unu, ayçiçek tohumu yağı vb.) dışında büyükbaş ve küçükbaş hayvan eti de eklendi. Bakanlığın ihracatı kısıtlama yetkisi getirebileceği ürün sayısı geçen ay yirmiye çıkarılmıştı. 

Ayrıca teknik ve sınai amaçla kullanılan yağların ithalatında gümlük vergisi sıfırlandı. Resmi Gazete‘de yayımlanan karara göre, 30 Haziran’a kadar ithalatında sıfır gümrük vergisi uygulanacak ürünler arasında ham, prina, soya, aspir, ayçiçek tohumu ve mısır yağları bulunuyor.

İki ülke arasında çıkan savaş Türkiye’nin ham yağ ithalatını büyük oranda durdurdu. Türkiye bitkisel yağ üretiminde ihracatçı konumunda olsa da ham madde konusunda kendine yetemiyor, tükettiği ayçiçeğin yüzde 36’sını ithal ediyor. Dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatçısı olan Türkiye, bu ithalatı da ağırlıklı olarak Ukrayna ve Rusya’dan gerçekleştiriyor. Türkiye’ye gelen buğdayın da %65’i Rusya’dan, %13’ü de Ukrayna’dan ithal ediliyor.

CHP milletvekili endüstri mühendisi Ömer Fethi Gürer de, arzın karşılanamamasının ürünlerdeki tağşişi artırabileceği uyarısını yaparak kontrollerin arttırılması gerektiğini belirtti.

Dünya Gazetesi‘nden Ali Ekber Yıldırım‘ın aktardığına göre ,Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil, “Mevcut durumda bitkisel yağ sektörü diğer gıda sektörlerine göre çok daha stratejik duruma gelmiştir. Ülkemizin stokları, market rafları dahil mart sonu veya nisan ortasına kadar yetecek düzeydedir. Hali hazırda sektörümüzün Rusya ve Ukrayna siparişli 15-16 adet gemisi Karadeniz limanlarında beklemektedir”  dedi.

Gıda enflasyonunda dünyada dördüncü sıradayız

TÜİK’in dün açıkladığı TÜFE yıllık bazda yüzde 54 olan enflasyonda tüketici bazında en çok artış %75,7’le ulaşım, %64,8’le ev eşyası, %64,5 ile gıda ve alkolsüz içecekler gruplarında yaşandı.

Türkiye bu gıda enflasyon rakamıyla Venezuela, Lübnan ve Zimbabve‘nin ardından dünyada gıdada enflasyonun en yüksek olduğu dördüncü ülke oldu.

Toprak Mahsulleri Ofisi, (TMO2 Ocak 2022 günü yaptığı açıklamada, toplam 1 milyon 220 bin ton hububat ürününü (buğday, arpa, mısır) satış fiyatlarında ton başına 450 ile 700 TL arasında değişen zamlı fiyatla satışa sunulacağını duyurulmuş, gelen tepkiler üzerine ise eski fiyattan satmaya karar verdiğini açıklamıştı.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, mali disiplin içerisinde enflasyonla mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını belirterek “Döviz kurunu kapsamlı ve yenilikçi metotlar ile düşürdüğümüz gibi enflasyonu da önümüzdeki dönemde düşüreceğiz. 2023 Haziran seçimlerine de tek haneli bir enflasyon rakamı ile gireceğiz” açıklamasını yapmış, ekonomistlerden tepki almıştı.

Türkiye’nin dış ticaret açığı da Şubat ayında geçen aya kıyasla yıllık yüzde 142 artışla 8,1 milyar dolara ulaşmıştı.

Kriz, turizmi de vuracak

TÜİK verilerine göre 2021’de Türkiye’ye gelen 29 milyon 357 bin turistin %19’u Rusya, %8’i ise Ukrayna vatandaşlarından oluşuyor. Savaşın Türkiye’ye yakın olması sebebiyle Avrupalı turistlerin sayısının da azalabileceğinden endişe eden turizmciler, işgalden önce artmakta olan yurtdışı rezervasyonlarının şimdiden azaldığı, savaşın devam etmesi halinde daha da azalacağını belirtiyor.

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’ni (TÜRSAB) eleştirdi. TÜRSAB Başkanının sabah bizimle, sonrasında ise Rusya BE ile görüşmesi iki yüzlü politikanın göstergesidir.

DİSK-AR: Asgari ücret yeniden belirlensin

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma grubu DİSK-AR‘ın resmi gıda enflasyonunu baz alarak yaptığı araştırmaya göre emeklilerin gıda enflasyonu %82,1, en düşük gelirli yüzde 20’nin gıda enflasyonu % 95,2 olarak hesaplandı. DİSK-AR asgari ücretin acilen yeniden belirlenmesi gerektiğini belirterek “Asgari ücret iki ayda enflasyona yenildi. AKP Aralık 2002’de yüzde 29,7 ile devraldığı enflasyonu 20 yıl sonra yüzde 55,44’e yükseltti. AKP’nin 20 yıldır izlediği ekonomik politikalar emekçileri pahalılığa mahkum etti” denildi.

Sosyal medya hesabındaki paylaşımda ayrıca TÜFE ve ÜFE arasındaki farkın 50,6 puana ulaştığı vurgulanarak, “Bunun anlamı ÜFE’nin önümüzdeki aylarda da artmaya devam edecek olmasıdır. Üretici fiyatları tüketici fiyatlarına da yansıyacak” ifadesi yer aldı.

 

Güney Kore’de nükleer santral yakınında orman yangını

Güney Kore‘nin doğu kıyısındaki Uljin ilçesinde çıkan orman yangını yayılıyor. Yangının, yakınlardaki nükleer santral için bir tehdit oluşturmasından endişe edilse de rüzgarla birlikte sahile sıçrayan alevlerin, santrale ulaşmadan söndürüldüğü bildirildi.

Tesisin işletmecisi Kore Hydro ve Nükleer Enerji‘nin Hanul Nükleer Enerji Genel Merkezi, “Beş Hanul nükleer santrali, reaktörün kapatılması dahil, tesislere herhangi bir zarar vermeden güvenli durumda ve herhangi bir can kaybı veya radyasyon sızıntısı yok” dedi.

Ancak yangın Hosan-ri, Samcheok, Gangwon-do‘daki LNG üretim alanının çevresine yayıldı. İtfaiye ekipleri, tesislere zarar gelmesini engellemek için çalışıyor. Bölgedeki yetkililer ise, “doğal afet” alarmı verilmesini istedi.

Kore Orman Servisi‘ne (KFS) göre yangın, Seul‘ün yaklaşık 330 kilometre güneydoğusundaki Kuzey Gyeongsang Eyaleti’ndeki bir dağın yakınında başladı ve dağın zirvesine doğru yayılıyor. Bölgeye yakın dokuz köyde yaklaşık dört bin vatandaş tahliye edildi. Şimdiye dek bir can kaybı ise bildirilmedi.  

KFS ve Ulusal İtfaiye Teşkilatı (NFA) ise acil durum uyarısı yayınladı. Yangını söndürmek için 28 yangın söndürme helikopteri, 105 itfaiye aracı ve 400’den fazla itfaiyeciyi çalışıyor. Ancak yetkililer, saniyede 25 metreyi aşan kuvvetli rüzgar ve kuru hava nedeniyle itfaiyecilerin yangını kontrol altına almakta güçlük çektiğini söyledi.

Nükleer santral için önlem

NFA şefi Lee Heung-kyo, yangının çıktığı sabah saatlerinde eyaletin bölgesel itfaiye teşkilatına, yangının altı basınçlı su reaktörünün bulunduğu Uljin’deki Hanul Nükleer Santrali‘ne doğru yayılmasını önlemek için tüm gücüyle çaba göstermesini emretmişti.

Tesisin işletmecisi de, yangından kaynaklanan olası bir arızaya hazırlanmak için, çalışmakta olan beş reaktörün üretim kapasitesini yüzde 50 oranında azalttığını, ancak şimdilik herhangi bir hasar bildirilmediğini açıklamıştı.

Yangının sıçradığı Bu-guri, Buk-myeon bölgesinde, Hanul nükleer santrali ve iki Shin-Hanul nükleer santrali dahil olmak üzere sekiz nükleer santral bulunuyor.

Önümüzdeki hafta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılacak erken oylama da yangının yol açtığı elektrik kesintisi nedeniyle Uljin’deki sandıklardan birinde askıya alındı.

İklim değişikliğinin de etkisiyle sayıları ve etkilediği alanlar artan orman yangınlarının, ormanlık alanların içine veya yakınına inşa edilmiş enerji santralleri için yarattığı tehlikeyi Türkiye de geçen yaz, Milas’ta çıkan  orman yangınlarında büyük zarar gören Kemerköy Termik Santrali’nde yaşamıştı.  

Kadınlar istihdamda, mecliste ve akademide erkeklerin gerisinde bırakıldı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan veriler, kadınlara yine istihdamda, eğitimde, akademide ve mecliste yer verilmediğini gösterdi. Kadınlar evde ve sokakta kendilerini güvensiz hissettiklerini söyledi.

2020’de Türkiye’de 15 ve üzeri yaşta istihdam edilen kadınların oranı yüzde 26,3’te kaldı. Erkeklerin istihdamdaki yeri ise kadınların toplam istihdamdaki yerlerinin iki katının da üzerinde oldu. Aynı zamanda işsizlik oranı da kadınlarda yüzde 15’ken; erkeklerde yüzde 12,3 oldu. TÜİK verilerine göre; istihdam pastasının dörtte birinde yer alabilen kadınların en yüksek istihdam edildiği bölge yüzde 34,7 ile Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane oldu. En düşük istihdam ise yüzde 12,6 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt bölgesinde.

Kadınlar kendilerini güvensiz hissediyor

Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre; 2021’de yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı toplamda yüzde 25,0 iken bu oran kadınlarda yüzde 35,5, erkeklerde yüzde 14,2 oldu. Evde yalnız otururken kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı 2021’de kadınlarda yüzde 9,1, erkeklerde yüzde 4,0 oldu.

Nüfusun yüzde 49,9’unu oluşturan kadınlardan en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki bireylerin nüfusa oranının 2020’de yüzde 92,9 olduğu bildirildi. En az bir eğitim düzeyini tamamlayanların oranı cinsiyete göre incelendiğinde; 2020’de bu oran kadınlarda yüzde 87,7 , erkeklerde yüzde 98,1 oldu. En az üniversite mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı 2020’de yüzde 19,9 olurken; bu oran erkeklerde yüzde 24,4 oldu.

Kadınlara eğitimde daha az yer verildi

Kadınlar okuryazarlık olmayan nüfusta, yüksekokul veya fakülteden mezun nüfusta, istihdamda, işgücüne katılmada ve işsizlik oranında da erkeklerin gerisinde bırakıldı. 25 yaş üstü okuryazar olmayan kadınlar yüzde 6,5 oranındayken bu rakam erkeklerde yüzde 1 oldu.

25 yaş üstü yüksekokul veya fakülteden mezun nüfus verileri kadınların burada yüzde 17,3’lük paya, erkeklerinse yüzde 26,3’lük paya sahip olduğunu gösterdi. İşgücüne katılma oranı 15 yaş üstü nüfusta kadınlarda yüzde 30,9’ken erkeklerde yüzde 68,2 olan bu ölçümde de kadınların erkeklerin işgücüne katılma oranının kadınlarınkinin iki katının da üzerine olduğu görüldü.

Eğitim hakkı ve işgücü istatistikleri

Eğitim hakkı ve işgücü istatistikleri ise eğitim seviyesinin yükselmesinin işgücüne katılan kadınların oranını artırdığını ortaya koydu. Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 65,6 oldu.

Kadınlar erkeklerden daha çok yarı zamanlı çalıştılar. Yarı zamanlı çalışma istatistikleri kadınların yüzde 19,5’inin erkeklerin ise yüzde 9,3’ünün yarı zamanlı çalıştığını gösterdi. Ancak işgücüne katılımda bireylerin bakıma ihtiyacı olan çocuklarının olması oldukça etkili oluyor.

Çocuklarla birlikte kaybedilen kadın istihdamı

TÜİK’in istatistikleri üç yaşın altında, bakıma ihtiyacı olan çocuklara sahip bireylerin istihdamında da erkeklerin kadınlardan daha çok yere sahip olduğunu gösteriyor.

2020’de üç yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranı yüzde 25,2 olurken erkeklerin istihdam oranı yüzde 85,5 olduğu görülüyor. Bu da çocuğun bakımının kadınlar tarafından yapıldığını ve dolayısıyla kadının istihdamda yer alamayarak ekonomik olarak bağımlı hale gelmesine sebep olduğunu ortaya koyuyor.

Kadınlar meclise de alınmadı

Dışişleri Bakanlığı verilerine göre; kadın büyükelçi oranı 2021’de yüzde 26,5 oldu. Erkek büyükelçi oranı ise 2021’de yüzde 73,5 oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) verilerine göre; 2021 yıl sonu itibarıyla 582 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısının 101, erkek milletvekili sayısının ise 481 olduğu görüldü. Meclise giren kadın milletvekili oranı, 2007’de yüzde 9,1 iken bu oran 2021 yılında yüzde 17,4 oldu. Oran 14 yılda ancak erkeklerin dörtte birinden de daha az bir orana denk gelen yüzde 17,4’e ulaşabildi.

Kadın profesör oranı yüzde 32,4

Yükseköğretim istatistiklerine göre; yükseköğretimde görevli profesörler içinde kadın profesör oranı 2020-2021 öğretim yılında yüzde 32,4 oldu. Doçent kadrosunda görev yapan kadın oranı yüzde 40,1, öğretim görevlisi kadrosunda görev yapan kadın oranı ise yüzde 50,6 oldu.

Öte yandan şirketlerde üst düzey ve orta kademe yönetici pozisyonundaki kadın oranı 2020’de yüzde 19,3 oldu

Ortalama evlenme yaşı

Evlenme istatistiklerine göre; resmi olarak ilk evliliğini 2021’de yapmış olan kadınların ortalama evlenme yaşı 25,4 iken erkeklerin ortalama evlenme yaşı 28,1 oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en yüksek olduğu il, kadınlarda 28,9 yaş, erkeklerde 31,6 yaş ile Tunceli oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en düşük olduğu iller ise kadınlarda 22,5 yaş ile Ağrı, erkeklerde 26,1 yaş ile Şanlıurfa oldu.

Evlilikte eğitim farkı

ADNKS sonuçlarına göre; resmi evliliklerde eşler arasındaki eğitim farkı incelendiğinde, 2020’de kadınların yüzde 39,8’inin kendilerinden daha yüksek eğitimli erkeklerle evli olduğu, eşlerinden daha yüksek eğitimli olan kadınların oranının ise yüzde 15,4 olduğu görüldü.

Boşanma rakamları

Boşanma istatistiklerine göre; evlilik süresine göre boşanmalar incelendiğinde, 2021’de gerçekleşen boşanmaların yüzde 33,6’sı evliliğin ilk 5 yılı, yüzde 20,9’u ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşti. Evliliğin ilk 5 yılında boşanan kadınların  yüzde 25,8′ inin, erkeklerin ise yüzde 38,7’sinin 30-39 yaş grubunda olduğu görüldü.

İnternet kullanım oranları

Hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre; 2021’de 16-74 yaş grubundaki bireylerin İnternet kullanım oranı yüzde 82,6 oldu.  Bu oran, kadınlarda yüzde 77,5 iken erkeklerde yüzde 87,7 oldu.

Verilere göre; internet üzerinden kişisel kullanım amacıyla mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan 16-74 yaş grubundaki bireylerin oranı, 2021 Mart’ına kadarki 12 aylık dönemde yüzde 44,3 oldu. Cinsiyete göre internet üzerinden mal veya hizmet siparişi verme ya da satın alma oranı, kadınlarda yüzde 40,3 iken erkeklerde yüzde 48,3 oldu.

Erdoğan kadına yönelik şiddet için reform paketi açıkladı: Kadın cinayetleri Avrupa’nın gerisinde

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KADEM 4. Olağan Genel Kurulu‘nda konuştu. Kadına karşı şiddeti sıfırlamak istediklerini söyleyen Erdoğan, taslak çalışmaları biten yeni reform paketini duyurdu.

Erdoğan reform paketinin detaylarına ilişkin olarak şu düzenlemeleri aktardı:

  • Yeni düzenleme ile artık kadına yönelik saldırılarda faillerin somut pişmanlık emaresi içermeyen hiçbir davranışı indirim nedeni olarak kabul edilmeyecektir. Sadece takım elbise giyip kravat takarak ellerini  önünde birleştirip başını yana eğerek sergilenen tiyatrovari görüntüler takdiri indirim gerekçesi olmayacaktır.
  • Kasten öldürme yaralama işkence ve eziyet gibi suçlar kadına karşı işlenmişse cezalar daha da artırılacaktır.
  • Nikâhlı veya boşanmış eşe karşı işlenen tehdit suçlarına verilecek cezaların da alt sınırı altı aydan dokuz aya çıkarılacaktır.
  • Fiziken veya iletişim araçları vasıtasıyla yapılan ısrarlı takip eylemleri artık cezası artık 6 aydan 2 yıla kadar hapisle sonuçlanacak bir suç olarak işlem görecektir.
  • Aynı şekilde eşe veya boşanılan eşe karşı işlenen kasten yaralama suçları da katalog suç düzenlemesine dahil edilerek tutuklama kararları  kolaylaştırılacaktır.
  • Şiddet mağduru kadınlara talep etmeleri  halinde baro tarafından ücretsiz avukat görevlendirilebilecektir”

‘İnsanın bir yarısı…’

KADEM’de yaptığı konuşmada, kadının temel hak ve özgürlükleri konusunda yaşanan sıkıntıların tamamen zamanın ve şartların ürünü toplumsal kabullerin eseri olduğuna dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:

“Kadını anne, eş, kardeş, evlat vasıflarıyla insanın bir yarısı erkeği de yine aynı vasıflarla insanın diğer yarısı görmeden bu meseleyi sağlıklı ve sürdürülebilir dengelere oturtmak bir hayli zordur. Elbette ilahi takdirden kaynaklanmayan her meselenin çözümü idrakle, gayretle, sabırla mümkündür. Bu anlayışla ülkemizdeki kadınların dünyadaki  genel yönelimlerden farklı bir seyir izleyerek bugüne gelen şiddetten eğitim ve iş hayatındaki adaletsizliklere kadar geniş bir yelpazeye yayılan mücadelelerinde her zaman yanlarında olduk.

Kadınların haklarını savunmak onları küçümseyerek metalaştırarak meseleyi sadece birkaç başlığa indirerek değil onların  insan sıfatıyla zaten sahip oldukları haklarını teslim etme anlayışıyla yapılır. Biz ülkeyi yönetme sorumluluğu ürettiğimiz günden beri işte bunun mücadelesini veriyoruz.”

6284 göndermesi

Türkiye’deki kadın cinayetlerinin Avrupa’daki pek çok ülkenin gerisinde olduğunu öne süren Cumhurbaşkanı, karar alma mekanizmaları ve istihdamda kadın temsili konusunda da mesafe kat edildiğini ancak arzuladıkları seviyeye ulaşamadıklarını söyledi.

Erdoğan, kadına yönelik şiddetle mücadelede, 6284 Sayılı Kanunu, tarihi bir evrim ve dünyaya örnek oluşturan bir düzenleme olarak nitelendirdi; Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan reform paketinin en kısa sürede TBMM‘nin gündemine getirileceğini kaydetti.