Dış Köşe

Neyi hatırlamak, neyi unutmak – Hrant Dink

0

‘90. yıl’ tartışmaları arasında geliştirilmeye çalışılan karşı argümanlardan bir diğeri de ‘kendi kayıplarımız, kendi acılarımız’ vurgulamasıydı.

“Unutmalı mıyız yoksa unutmamalı mıyız?” sorusunu temel alan köşe yazılarında dile getirilen iddia, özetle şuydu: “Sadece Ermeniler acı yaşamadı, Türkler de büyük kayıplar verdi. O dönemde ölen Müslümanların sayısı birkaç milyonu aşar. Balkanlar’da ve Kafkaslar’da yerlerinden edilen Müslümanların başına gelenlerin her biri, Ermenilerin başına gelenlerden hiç de aşağı kalmaz. Biz, bugüne kadar bu acılarımızı unutmayı yeğledik. Peki hata mı ettik? Biz de mi acılarımızı ve kayıplarımızı öne çıkaralım? Peki, bunun kime ne yararı olacak?..”

Ermeni halkının kendi acısını unutamamasını, Türk halkının kendi acısını unutmak zorunda bırakılışıyla kıyaslamaya çalışmak ve buradan da Ermenilerin bir tür ‘acı çığırtkanlığı’ ya da ‘acı sömürüsü’ yaptığını ima etmek, her iki topluma yönelik olarak da gerçek anlamda bir ayıptır. Bu tür haksız kıyaslamalarla, yaşanmış olanları sıradanlaştırmak ve önemsizleştirmek, en hafif deyimiyle bir başka ‘usul hatası’dır. Usul hatasıdır, çünkü hiçbir acı bir diğer acının varlığı nedeniyle yok sayılamaz ve önemsizleştirilemez. Usul hatasıdır, çünkü birinin unutulmuşluğa itilmesi diğerinin anımsanışını ortadan kaldıramaz… Gerçek şu ki, birinin unutması, diğerinin de unutmaması için kendine göre sebepleri var ve asıl sır da bu sebeplerde.

Türkiye’nin sırları ise çok açık… Toplumun kendi yakın tarih acılarını unutmaya itilmiş olmasının kökeninde, bir hür irade ya da erdem tercihi değil, Osmanlı enkazını yok sayan ve sıfırdan başlamayı düstur edinmiş olan yeni bir Cumhuriyet anlayışının yepyeni bir toplum oluşturma siyaseti yatar. Ne var ki bu siyaset bir dayatmadan ibarettir ve yaşanan zikzaklar, Osmanlı’nın şanlı günlerini anma, hatalarını inkâr etme yoluna girince, toplumsal bellek de ‘eski’yle ‘yeni’ arasında bocalamaktadır. Böylesine karışık bir ortamda, ne ‘eski’ unutulabilmekte ne de ‘yeni’ tesis edilebilmektedir.

Bugün bir Susurluk davasının ve faili meçhullerin toplumsal vicdanlarda layıkıyla yargılanamayışının da nedeni aynı unutturma siyasetinin devam eden bir ürünüdür. Eğer bu ülkede halen İstanbul’un fethi aradan bunca asır geçmesine rağmen ihtişamlı törenlerle anılıyorsa, ama Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında kaybedilen milyonlarca insanın acısını unutmuş olmak da, kimi çevrelerce bir erdem gibi sunuluyorsa, bizatihi bu ruh halinde bir aksaklığın var olduğu açıktır. Türkiye’de unutmanın nedeni erdem değil, baskı, korku ve dayatmadır. Ve bugün hâlâ unutmayı savunanlar, aslında sadece geçmişten değil gelecekten korkanlardır. Unutulmamış geçmiş, geleceğin de teminatıdır.

Hrant Dink, Agos, 10 Haziran 2005

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.