Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Marmara Denizi kurtarılabilir mi?

0

Adalı Dergisi tarafından 18 Mayıs’tan bu yana gerçekleştirilmekte olan “Marmara’yı Konuşuyoruz” youtube canlı yayınlarının moderatörü Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, 15 Haziran’da yapılan beşinci oturumda Prof. Dr. Derin Orhon’u ağırladı. “Marmara Kurtulur mu?” başlıklı konuşmasında Derin Orhon Çevre Bakanlığı’nın İstanbul ile ilgili bir takıntısı olduğunu, aslında İstanbul’un kentsel atık suları temizleyerek denize bırakmak konusunda üzerine düşeni yaptığını söyledi. Profesör Orhon’a göre İstanbul atık sularının yüzde 55’i arıtılarak Boğaz alt akıntısına veriliyor ve bu derin deşarj suları Karadeniz’e geçiyor. Sulardaki organik yük, su altında bir miktar ‘denitrifikasyon’a uğradığından Karadeniz’e vardığında kirliliği de azalmış ya da kalmamış oluyor.

Profesör Orhon’un bu savına karşılık 1954 yılında İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Enstitüsü’nü kuran ve 1982’ye kadar başında görev yapan İlham Artüz, İstanbul Yenikapı kolektöründen örneğin derin deşarj ile verilen suların yalnızca yüzde yirmilik bir bölümünün Karadeniz’e ulaştığını 1989 yılındaki bir yazısında ileri sürmekte. Bunu Levent Artüz’ün yakında yayımlanan kitabında okuyoruz (Artüz, 2021, s. 196). [1]

İki farklı bilimsel sav ile karşı karşıyayız. Birisi İstanbul kaynaklı kentsel kirli atık suların yüzde 55’inin Marmara Denizi’ni kirletmediğini söylüyor. Öbürü ise bu oranı çok daha düşük bir seviyede veriyor. Bu fark önemli, zira TBMM Müsilaj Komisyonu Raporu’na göre, İstanbul, Marmara Denizi’ne kıyısı olan illerden Marmara’ya yapılan kentsel/evsel kirli atık suları deşarjlarının yüzde 70’den fazlasının kaynağı durumunda. İstanbul’u sırasıyla Kocaeli ve Bursa takip ediyor (s. 105). Yine aynı Rapor’un Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan aldığı 2022 verilerine göre İstanbul nüfusunun 9,9 milyonun kanalizasyonu sadece fiziksel arıtmadan geçirilerek denize veriliyor. Bu rakamların gelip dayandığı nokta “derin deşarj” meselesi. Fiziksel arıtmadan geçirilerek Marmara Denizi Boğaz’ının derinliklerine deşarj edilen kirli suların sorunsuz bir şekilde hal edildiği argümanına karşılık bunun tamamen yanlış bir uygulama olduğunu söyleyen argüman ile karşı karşıyayız. Karşı argüman için Levent Artüz’ün kitabı okunabilir.

Derin deşarj tartışması

Profesör Derin Orhon’un “Marmara Kurtulur mu?” başlıklı söyleşisinde İstanbul derin deşarjı ile ilgili söyledikleri üzerinde durmak gerekiyor. Eğer İstanbul kanalizasyon sularının yüzde 55’i denizde sorunsuz hal ediliyorsa ileri arıtma tesisleri ihtiyacı açısından İstanbul’un çok da baskı altına alınmaması gerekir. Oysa 15 Haziran tarihinde yayınlanan Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7410 sayılı Kanun”a bakılacak olursa Marmara havzasında yer alan iller arasında İstanbul, Bursa ve Kocaeli için büyükşehir, il ve ilçe belediyelerinin üç yıl sonunda ileri atık su arıtma tesislerini işletmeye almaları zorunluluğu getirilmekte. TBMM Müsilaj Komisyonu’nun İSKİ’den aldığı verilerle derlediği bilgilere göre İstanbul’daki mevcut atık su arıtma tesislerinin toplam kapasiteleri itibarıyla sadece yüzde 30’u ileri atık su tesisi, yüzde 70’i ise fiziksel arıtma tesisi (s. 108). 7410 sayılı Kanun’unu takip edecek olursak fiziksel arıtma tesislerinin ileri arıtmaya döndürülmesi İstanbul yerel yönetimi açısından büyük bir mali tablo anlamına geliyor olsa gerek. 

İstanbul ilinin kanalizasyon sularının Marmara Denizi’nin kirlenmesindeki payı meselesini şimdilik bir kenara koyup Profesör Derin Orhon’un işaret ettiği ikinci bir konuya, sanayinin Marmara’ya döktüğü kirli sular meselesine bakacak olursak, bu konuda 7410 sayılı yeni Kanun’un herhangi bir düzenleme getirmediğini söylemeliyiz. Sanayi atık suları ile ilgili olarak şimdiye kadar gerçekleştirilen tek önlem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca bir sene önce yayınlanan 2021/13 sayılı Marmara Denizi Eylem Planı Kapsamında Deşarj Standartlarında Kısıtlama Genelgesi.

Atıksu tesisleri için 50 milyon Euroluk kaynak gerekiyor

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan Marmara Denizi Bütünleşik Stratejik Planı 2021- 2024 Raporu’nda Marmara Denizi Havzasında yer alan 61 Organize Sanayi Bölgesi’nden 45’inin atık sularını  doğrudan ya da dolaylı olarak denize verdiği belirtiliyor. OSB’lerin üst kuruluşu ÖSBÜK Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Rahmi Türker’in TBMM Müsilaj Komisyonu’na verdiği bilgilere göre de “bölgedeki OSB’lerin atıksu arıtma tesisi revizyon, bakım-onarım, kapasite artışı ve yeni tesis yapımı için yaklaşık 50 milyon euroluk bir kaynağa” ihtiyacı bulunmakta (s.110). Bu rakam OSB’lerin yanı sıra münferit sanayi tesisleri, endüstri bölgeleri ve serbest bölgelerde yer alan sanayi tesislerinin hepsi düşünüldüğünde çok daha artacaktır. 2021’de Bakanlık tarafından açıklanan Marmara Denizi Koruma Eylem Planı’nda [2] sanayi kirli su atıkları ile ilgili tariflenen eylemler “atıksu arıtma tesislerini gerektiği gibi işletmeyen OSB’lerin rehabilitasyon ve iyileştirme çalışmalarıyla ileri arıtma teknolojilerine geçişinin hızlandırılacağı” ve soğutma sularının Marmara Denizi’ne etkilerinin azaltılmasına yönelik tedbirlerin” alınacağı başlıklarından ibaret.

Sanayinin yarattığı kirliliğin boyutlarını bu söylenenlerden ve eylem başlıklarından anlamak mümkün değil. İzmit Körfezi’ndeki deniz hayatının nasıl sona ermiş olduğunu kavramak bir başlangıç olabilir. TBMM Müsilaj Komisyonu Raporu’nda belirtildiği gibi “İzmit bölgesinde gelişen ötrofik koşullar sudaki çözünmüş oksijen miktarını ciddi oranlarda azaltmış ve 2016 yılında ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırmada İzmit’in doğu baseninde mikromolar seviyelerde H2S [çürümüş yumurta kokan sülfür] kimyasalına rastlanmıştır.” (s. 78)  İzmit Körfezi petrol rafinerileri, tersaneler, çimento, gübre, tarım ilacı, metal, deterjan ve boya fabrikaları ve gemicilik, liman faaliyetlerinin çok yoğun olduğu bir sanayi bölgesidir.

Sanayinin Marmara Denizi’ne bıraktığı kirli su, miktar olarak kentlerden gelen kentsel/evsel atık su miktarından az olmakla birlikte bu su ağır metaller ve zehirli maddelerle yüklü. Konuşmasında, Orhon, endüstriyel atık sularda azot ve fosfattan oluşan organik yükten ziyade toksik kimyasalların ağırlık taşıdığını belirtti ve sanayi kirli sularını taşıyan Ergene Nehri’nin Marmara’ya akıtılmaması gerektiğini ifade etti. Oysa Tekirdağ ve havzasındaki OSB’lerden toplanan tüm sanayi atık suları Marmara’ya yönlendirilmiş vaziyette.

Marmara Denizi kurtarılabilir mi? Bu soruya mevcut ekonomi politikalar içinden cevap vermeye çalışıldığında ileri arıtmaya geçmek dışında önlemler masaya gelmiyor. Bir önceki yazıda bu konuya değinmiştim. İleri arıtma önlemlerinin mali yükünün nasıl karşılanacağı da belli değil. Profesör Orhon’un önerisi radikal: Marmara’nın kurtarılması için havzaya yığılmış 25 milyon nüfusun havza dışına dağıtılması gerekiyor. Bu bir nüfus mühendisliğinden ziyade yeni bir sosyal-ekonomik- ekolojik refah/mutluluk yaklaşımı ve yaşama bakış açısı şeklinde yorumlanabilir. Toprak, su, canlılar ve insanların birbirlerinin değerlerini bildiği ve koruduğu, küçük mutlulukların birleşerek ortak refaha açıldığı yepyeni bir iyi yaşam felsefesi.

*

[1] Levent Artüz, Marmara Denizi’nin Kirletilmesinin Yakın Tarihi, 2021, Kırmızı Kedi Yayınevi.
[2] Marmara Denizi Eylem Planı için tıklayın. 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.