Hafta SonuKöşe YazılarıManşet

Alternatif yaklaşımlar için zamanı yavaşlatmamız ve birbirimizle konuşmamız lazım 

0

Marmara’nın bir bütün olarak acilen korumaya alınması için sivil toplum harekete geçti. “Marmara Yaşasın” diyen insanlar ve sivil toplum kuruluşları 26 Mayıs’ta dört günlük bir “kervan” etkinliği düzenledi.

Kervana Katıl Marmara’ya Umut Ol!” diyen Marmara Yaşasın Kervanı, Marmara Denizi’nin kuzey sahillerinde Marmara Ereğlisi’nden başlayıp ardından güney sahillerine geçerek etkinliği İstanbul Adaları’nda sonlandırdı.

Marmara, müsilaj ve sanayi atıkları

Dört gün boyunca Marmara Denizi’nin ve denize açılan havzaların nasıl ve hangi etkenlerle kirletildiğine dikkat çekmek üzere Çorlu, Biga, Bandırma, Bursa, Kocaeli ve Burgazada’da yapılan Kervan buluşmalarında yerel halk, çevre mücadelesi yürüten yerel sivil toplum kuruluşları ve kervan katılımcıları bir araya geldi. Marmara ve havzasındaki ekolojik yıkımı belgeleyen, bu konularda davalar açan ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan yerel sivil toplum girişimleri tarım ve hayvancılık alanlarında kullanılan kimyasalların yaygın etkilerine, havzada yer alan sanayi tesislerinin atık sularının karıştığı kirli derelere ve deniz hayatının neredeyse sona erdiği körfez alanlarına dikkat çekti.

2021 yazında Marmara Denizi’nin her noktasında ortaya çıkan müsilaj, denizin topyekun hastalanmış olduğunu fark etmemize yaramıştı. Marmara’da ekolojik kırıma son diye bu kervan hareketi ile birlikte havzadaki tek tek kirletici etmenlerin bir araya geldiğinde deniz hayatını toptan nasıl tehdit ettiğini görmeye başladık. Müsilaj bu yıkımın sadece bir görünümüydü. Kervan, durduğu yerlerde düzenlediği forumlarda bir zamanlar biyoçeşitlilik açısından çok zengin olan bu denizin nasıl yok oluşa sürüklendiğini, kirleticilerin neler, kimler, hangi dinamikler olduğunu tartışmaya açtı.

Ölümün eşiğine gelen Marmara

Marmara Denizi’nin ölümün eşiğine neden geldiğini TBMM Müsilaj Komisyonu Raporu’nda ve bu rapora eklenen şerh metinlerinde, bu konuda yayınlanan birçok akademik yayında okuduk. 

Marmara kıyı şeridi boyunca ve havzasında artan kentleşme ve sanayileşme sonucu kentsel ve sanayi atık sularının arıtılmadan deniz ortamına veriliyor olması, tarımda kullanılan kimyasal gübrelerin nehirlere ve toprağa karışarak su kaynaklarını kirletmesi, deniz taşımacılığı kaynaklı kirleticilerin çoğalması, kıyıların betonlaştırılması, temel nedenler.

Marmara Denizi etrafında Türkiye nüfusunun yüzde 25’i yaşıyor ve bu nüfusun günde 2,1 milyon metreküpü bulan kirli atık suyu, büyük oranda sadece ön arıtmadan geçirilip derin deşarj ile denize veriliyor.

Yılların kirliliği Marmara’da

Marmara havzası imalat sanayisi Türkiye’nin toplam gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 47,83’ünü karşılıyor. Türkiye’deki Organize Sanayi Bölgelerinin yüzde 30’u Marmara Bölgesi’nde yer alıyor: Bursa’da 15, Kocaeli’de 13, Tekirdağ’da 13, İstanbul’da 8, Balıkesir’de 4 ve Çanakkale’de 2 olmak üzere Bölge’de toplamda 57 adet OSB bulunuyor. Bu rakamlar TBMM Müsilaj Komisyonu Raporu’ndan. Sanayi tesislerinin kirli atık suları da evsel atık sularda olduğu gibi yeteri şekilde arıtılmadan derin deşarj ile denize veriliyor. Ergene’ye akıtılmakta olan bu kirli suların Marmara’ya akıtılmasını içeren projenin özü bu. Ayrıca sanayi tesisleri su kaynaklarından çektikleri soğutma suyunu ısınmış bir şekilde denize veriyor. Bu da deniz ısısının artmasına sebep oluyor. Müsilajı tetikleyen etmenlerden birisi deniz suyu sıcaklığının artışı. 

Ekonomi politik diliyle bu bilgileri yorumlayacak olursak Marmara Denizi’nin kirlenmesi özellikle 1980’li yıllardan bu yana, son 40 yıldan beri, bölgenin sanayi ve küresel lojistik merkezi olarak konumlandırılmış olması ve buna paralel olarak da iç göç için büyük bir çekim merkezi haline gelmesi nedeniyle meydana gelmiştir. Türkiye’nin sanayi üretiminin önemli bir kısmını gerçekleştiren tesisler havzaya yerleştirilmiş, İstanbul’un ve ardından tüm Marmara Havzası’nın küresel mal ve turizm akışkanlığında ana lojistik merkezi haline getirilmesine yönelik limanlar, havaalanları, otoyollar ile Marmara Denizi çevrelenmiş ve hızlı nüfus artışına bağlı olarak kentleşme tüm havzaya yayılmıştır.

Neoliberal büyüme politikasının sonuçları 

Marmara Havzası’na konuşlanan sanayi sektörü ve ihracata yönelik ürün üreten sektörler için küresel ekonomide rekabetçi pozisyonlarını güçlendirmek arayışı maliyetleri en aza indirmeye çalışmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kirli atık suların Marmara Denizi’ne pahalı arıtma tekniklerine yönelmeden gönderilmesinin arkasında maliyetleri en aza indirme arayışını görebiliriz.

Tüm Türkiye ihracatının yüzde 61’inin Marmara Havzası’ndan yapılmakta olduğu dikkate alındığında yıllardır denize atılan kirli suyun miktarını tahmin edebiliriz. Marmara Denizi, Türkiye’nin son 40 yılına damgasını vurmuş olan ucuz işgücü ve ucuz maliyetler odaklı neoliberal büyüme politikasının sonucu olarak üretilen pisliğinin akıtıldığı alıcı ortam olarak kullanılmıştır. Denizin suları ile yetinilmemiş, kıyıları da kentleşme baskısıyla ve lojistik kullanımlar gerekçe gösterilerek doldurulmuştur. Sümeyra Kurt’un 2016 yılında yayınladığı çalışmaya göre; 2008 – 2011 arası 27 yıllık sürede Güney Marmara kıyılarında, “Çanakkale -Çardak ile Yalova arasında 5,76 km2’lik alan doldurulmuştur” (Kurt, 2016). 

Marmara Denizi’nin hesabı ‘kişi başı gelirimizi yükselteceğiz’ vaadi ile iktidarı elinde tutan serbest piyasacı devlet politikaları ile kesilmiştir. Denizin biyoçeşitliliğini bitirenin de halk ucuza beslensin diye teşvik edilen ve denetlenmediğinden “aşırı balıkçılık” tabiri ile anılan endüstriyel balıkçılık olduğunu da unutmamız gerekiyor.

1985’ten itibaren denizin çığlığının sesi olmaya çalışmış sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmamış ve denize kıyılmış. O dönem özellikle İstanbul Hidroloji Enstitüsü şefi M. İlham Artüz’ün çabalarını hatırlamak çok önemli. Artüz’ün 1980’li yıllarda yayınladığı makalelere oğlu Levent Artüz’ün “Marmara Denizi’nin Kirletilmesinin Yakın Tarihi” başlıklı yeni kitabında ulaşmak mümkün.

İlham Artüz ölmeden önce 1993 yılında yazdığı yazısında ‘Marmara Denizi’nde ölüm kol geziyor’ diye uyarır. Levent Artüz de kitabında dönemin belediye başkanı Bedrettin Dalan’ın yüksek maliyeti gerekçe gösterip kolektör projesinde biyolojik arıtma kısmını nasıl gerçekleştirmediğini anlatıyor. Maliyetleri düşürmek ve ucuz yoldan “çözmek” sadece özel sektörde değil kamu politikasında da hakim anlayıştır.

Marmara ölüm döşeğinden kalkamadı

Marmara Yaşasın Kervanı da 1980’lerdeki taleplerin ve uyarıların tekrarlanmasına vesile oldu. 1985’ten bu yana neoliberal olarak kestirmeden karakterize ettiğimiz bu devlet politikasında bir değişim yok, tam tersine Marmara Havzası’nı Avrupa’nın dibinde ve Ege ve Karadeniz arasındaki bu koridorda bir üretim, dağıtım üssü olarak şekillendirme politikası zirvede. Kanal İstanbul projesinin arka planında da bu hedef yatıyor. Marmara Denizi o günden bu yana, ölüm döşeğinden kalkamamış vaziyette.

Sivil toplumun bu ekonomi politika manzarası karşısındaki argümanları ne olmalıdır? Bu soruyu bir sonraki yazıda ele alacağım. Gelmiş olduğumuz durum öyle vahim ve zamanımız da o kadar azalmış bir durumda ki araştırma ve müzakere gerektiren sistemin temeline ve temel varsayımlarına yönelik alternatif bakış açılarını ortaya koyamıyoruz. Marmara’nın bu şekilde kirletilmeye dayanacak bir günü bile kalmadı denilince Marmara Denizi’ni iyileştirmek için bir an önce bilim insanları ve uzmanlarca tekrarlanan teknokratik önlemler dışında bir şey diyemez hale geliyoruz. Üstelik bu teknokratik önerilerin mevcut ekonomi politika çerçevesinde uygulan(a)mayacağını bile bile. Alternatif yaklaşımlar için zamanı yavaşlatmamız ve birbirimizle daha çok konuşmamız gerekiyor.  

Kaynaklar

  • Kurt, Sümeyra, “Marmara Denizi Güney Kıyılarında Kıyı Çizgisi ve Kıyı Alanda Meydana Gelen Zamansal Değişim Analizi”. Gaziantep University Journal of Social Sciences. 2016. 15(3):899-924
  • Artüz, M. Levent, Marmara Denizi’nin Kirletilmesinin Yakın Tarihi, Kırmızı Kedi Yayınevi. 2021. 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.