‘Ermeni yalanına sessiz kalma’ diye koca koca harflerle duyurulan miting çağrısından bir türlü kaçamıyoruz son günlerde. Yerin üstünde, en işlek caddelerdeki billboard’larda; yerin altında metro istasyonlarında, nereye gitsek oradalar. Tedirgin adımlarla uzaklaşıyoruz çoğu zaman. Olur a, birileri büyük günahımızı, Ermeni olmaklığımızı anlar, ‘Vay seni gidi yalancı!’ diye üzerimize çullanır…
26 Şubat’ta 20. yıldönümü nedeniyle anılacak olan Hocalı Katliamı için, Taksim Meydanı’ında bir miting düzenlenecek. “Hocalı soykırımı bir daha yaşanmasın, sen de katıl!” çağrısına yer verilen afişte, 26 Şubat 1992’de ne oldu sorusunun altında, şu cümleler yer alıyor: “Ermeni ordusu bir gecede Hocalı şehrini yok etti. Hocalı’da bir soykırım yaşandı. Azerbaycan toprağı, Türk yurdu Hocalı, 22 yıldır Ermenistan işgalinde. 1 milyon insan sürüldü. Binlerce masum katledildi. Bir daha Hocalı, Srebrenitsa, Hama ve Humus yaşanmasın diyorsanız, 26 Şubat Pazar, saat 14’te Taksim’de olalım.”
Hocalı’da öldürülen masum canlar için acı duymamak elde mi? O fotoğraflardaki parçalanmış bedenlere yürek sızısı duymadan bakabilmek mümkün mü? İster Azeri, ister Kürt, ister Türk olsun, masum insanların katledilmesinden sevinç duymak insanlığa sığar mı?
Ama gelin, eğri oturup doğru konuşalım. Ben diyorum ki, Türkiye’de bugün Hocalı’nın bu kadar büyük bir kampanyayla anılmasının ardında, 1915’in konuşulmasını engellemek, bu konudaki tartışmayı bastırmak ve bu konuda milliyetçi bir yığınak yaparak milliyetçi-ulusalcı söyleme yeni cephaneler sağlamak çabası var. Yok diyebilir misiniz?
Azerbaycan ve Karabağ meselesi, Türkiye’de yıllardır derin devletin cirit attığı verimli bir saha oldu. Soydaşlık, kardeşlik, iki devlet – tek millet söylemleriyle oluşturulan sıkı bağlar, Türkiye’nin iç ve dış siyasetine ambargo koymak için kullanıldı daima. Kardeş Azerbaycan’da darbe girişimlerine destek vermek bu siyasanın en belirgin örneklerinden biri değil miydi? Daha dün Ermenistan’la diplomatik ilişkileri başlatan, sınırların açılmasını sağlayacak protokoller, Azerbaycan lobisi kozunun ileri sürülmesi ve Başbakan Erdoğan’ın bile isteye kendini bu milliyetçi-ulusalcı politikaya rehin vermesi sonucunda tarihin çöp sepetini boylamadı mı?
Bugün kalabalıkları Hocalı’yı anmak için Taksim’de toplanmaya çağıranlar gerçekten masum insanları mı anıyorlar? Yoksa başka masum ölülerin anılmasını engellemeye mi çalışıyorlar? Hocalı’yı soykırım olarak adlandıranlar, Azerbaycan Ermenilerinin benzer travmalarının, mesela Sumgayit’in lafının edilmesine tahammül edebilir mi? Madem ki Hocalı bir soykırım ve onlar soykırımların tekrarlanmasını istemiyorlar, 1915’in masumlarını da aynı kalp acısıyla anabilirler mi? Hocalı soykırımı bir daha yaşanmasın dileğinin yanına, Ermeni soykırımı bir daha yaşanmasın cümlesini eklemeyi zihinlerinden geçirebilirler mi? “Ermeni yalanına sessiz kalma” diyenler, kendi yalanlarının üstünü örtmeye çalışıyor olmasın.
Hocalı, Sumgayit, Karabağ, Uludere, Der Zor… Yaşadığımız coğrafyanın bahtsızlık nişaneleri. Oralarda ölen onlarca, binlerce, yüzbinlerce masum insan, bizlerin vicdanında, halkların barışçı geleceğine dair umudu borçlu olduğumuz kurbanlar… Bizim tek samimiyet testimiz, onların hiçbirini diğerine yeğ tutmamaktan geçiyor. Ne yazık ki, Hocalı katliamının 20. yıldönümünde, Taksim böyle bir samimiyete sahne olmayacak.