Yeşeriyorum

Hayvancılık Endüstrisi 2: İşçiler ve Mezbahalar – Umut Tasa

0

FABRİKA İŞÇİLERİ

Fabrika çiftliklerdeki koşullar, burada çalışan işçilerin kendi işlerine gittikçe yabancılaşmalarına neden oldu. “Gerçek” hayvancılar, geleneksel hayvancılıktaki gibi hayvanlarını tanıyan, anlayan, tek tek sağlık durumlarıyla ilgilenmek durumunda olan çiftçiler, geçmişte kalıyor. Şimdiki fabrika çiftliklerde, o kadar çok hayvanla o kadar kısa zamanda baş edilmek durumunda ki, hayvanlar sahiplerinin tek tek tanıdığı birer “birey” olmaktan çıkıp, total rakamlara dönüşmüş durumdalar. Hasta olup olmadıkları bile kontrol edilmiyor, bir sürü hayvan olduğu yere yığılıp can çekişerek ölürken, çalışanların bu hayvanları kaldıracak, onların bakımını sağlayacak, veya acısız bir şekilde ölmelerine yardımcı olacak ne “zamanları” var, ne de yükümlülükleri…

1950’lerde Amerika’da hayvancılık yapan bir çiftçi, 15-16 müşteriye et tedarik edebilirken, bugün bu rakam, endüstriyel hayvancılıkla uğraşan kişi başına 140’a çıkmış durumda. Bu artış’ın bedelini sadece hayvanlar değil, hayvancılar da ödüyor. Amerika’da hayvancılık sektöründe çalışanlar arasındaki intihar oranı, ortalamanın 4 katı.

Gizli kameralara yansıyan görüntüler, endüstriyel çiftliklerdeki ağır çalışma koşullarının, hayvanların sadece mal verakam olarak görüldükleri bu sistemin, çalışanların da psikolojilerini bozduğunu ve hayvanlara yönelik ciddi şiddet vakalarına yol açtığını gözler önüne sermekte.

Endüstriyel çiftlikler hayvanlara kötü muameleyi önlemeye yönelik yasalardan ya muaf tutuluyor, ya şiddet ve zulmün sınırları bu çiftlik sahibi sermayedarlar tarafından belirleniyor, ya da kapalı kapılar ardında olduğu için cezasız kalıyor.

 

—Sopalar ve hatta çekiç gibi aletlerle, hamile olanları dahil hayvanlara sistematik bir dayak,

—Demirlerle tecavüz,

—Hayvanlar henüz uyuşturulmadan bacaklarının ayrılması ve derilerinin yüzülmesi,

—Hayvanların vücutlarında sigara söndürülmesi,

—Boğazlamalar,

—Gübre çukurlarına atılıp boğularak öldürülmeleri,

—Kulak, ağız, vajina ve anüslerinden elektrik verilmesi,

 

gibi vakaların hepsinin kamera kayıtları mevcuttur.

Örneğin Türkiye’de de restoranları bulunan KFC’nin önde gelen tedarikçilerinden Tyson Foods’un çiftliklerinde, işçilerin canlı hayvanların üzerine işedikleri, piliçler tamamen uyanıkken kafalarının koparıldığı, kayıtlara yansımış.

Bu yaşananlardaki sorumluluk sadece tek tek bireyler olarak çalışanların üzerinde değil. Daha fazla olarak hem insanları, hem de hayvanları “sermaye”, mal ve makineler olarak gören ekonomik zihniyette.

 

Civcivler 

PEKİ YA TÜRKİYE?

Daha çok hayvan taşımacılığı esnasındaki içler acısı durumlar ve sokak hayvanları itlafları ile adını duyuran Türkiye’de de çiftlikler ve mezbahaların, koşulların getirdiği bu ahlaki ve vicdani çöküntülerden uzak kalabilmeleri hiç akıl kârı değil. Nitekim Bursam Et Entegre adlı kuruluşun mezbahalarındaki hamile bir ineğin, ve onun karnından çıkarılan buzağının, vahşice  öldürülmesi olayı, cep telefonuyla gizlice çekilmesi sayesinde, ortaya çıktı da, hayvanlara kapalı kapılar altında “helal kesim”le uzaktan alakası olmayan ne acılar yaşatılabildiğine tanık olduk. Kaldırabilecekler için videoları, internette mevcuttur.

Kapalı kapılar ardında olan bitene dair su yüzüne çıkan bu olay, bir “istisna” tabi ki değil…

 

MEZBAHALAR

Hayvanlar uyuşturulmadan kanları akıtılıyor, derileri yüzülüyor, ve parçalara ayrılıyorlar.

Temple Grandin 1996’da yaptığı denetimlerde, mezbahaların büyük çoğunluğunun hayvanları tek bir vuruş ile uyuşturamadığını açığa çıkarmıştı. Bizde zaten uyuşturulmuyorlar… Peki ‘helal kesim’in gerektirdiği biçimde, tek seferde ve en az stres ile öldürülmeleri, bir işçinin bir vardiyada onlarca hatta yüzlerce hayvanı kesmek zorunda olduğu bir sistemde, nasıl mümkün olabilir?

Amerika’daki mezbaha bant hızı son yüzyıl içinde 8 katına çıkarkenişçilerin vasıflarında ve ücretlerinde düşüş yaşandı ve hata yapmak kaçınılmaz oldu. Nitekim mezbaha işçilerinin yaşadıkları yaralanmalar, tüm sektörlerdeki iş kazalarının %27’sini oluşturuyor.

 

Bir işçi bir vardiyada 2050 hayvanı kesiyor.

 

Bu sürekli kesim işleminin insanların psikolojilerini bozup onları sadist eğilimlere yönelttiği sadece Temple Grandin ve gizli kameralara yansıyan görüntülerle değil, bizzat bazı işçilerin ağzından dile getirilmiştir.

Bir mezbahada çalışan bir grup işçinin yaptığı gizli kayıtlar Washington Post gazetesine gönderildi. Bu videoda hayvanlar uyuşturulmadan mezbaha bantlarına konuyor, bir dananın ağzına elektrik veriliyor. 20’den fazla işçinin verdiği yeminli beyanda, bu yaşananların “normal” sayıldığı ve şef ve yöneticilerin de farkında olduğu ifade edilmiş. Bir işçinin beyanatında şöyle anlatılıyor:

“Binlerce ve binlerce hayvanın bilinçliyken kesime gönderildiğine tanık oldum… Hayvanlar hatta 7 dakika kadar hala bilinçli kalabiliyorlar. Deri yüzülme kısmında çalışıyorum ve benim önüme geldiklerinde hala bilinçli oluyorlar…”

Başka bir mezbaha çalışanı:

“Çoğu zaman, derileri yüzülme aşamasına geldiğinde, bu işi yapan kişi hayvanın yüzünün yarısını yüzdüğünde, deli gibi tekmelemeye başlamasıyla hala canlı olduğunu anlar. Eğer böyle bir şey olursa, veya daha yüzme işlemi başlamadan hayvan zaten tekmeliyorsa,işçi hayvanın omiriliğini kafasının arkasından bir bıçak saplayarak keser.” Bu işlem, hareket imkanını ortadan kaldırırken, hayvan hala hayatta ve acı çekebilir halde kalır.

Temple Grandin mezbahalardaki kötü muameleleri tespit etmek üzere yaptığı ilk “haberli” denetimlerde, mezbahaların neredeyse üçte birinde “düzenli olarak belirgin şiddet vakaları” tespit etmişti. Üstelik bu denetim haberliydi, yani kendilerine çeki düzen verdikleri koşullarda bile durum böyleydi.

Çiftçiler, yaptıkları işle, ve hayvanlarıyla olan doğrudan ve insani ilişkiyi yitirdiler. Onun yerine gelen insanlık dışı çiftlik ve mezbaha koşullarıysa, bir insanın yaptığı işe yabancılaşmasının en uç örneğini oluşturuyor. Bu koşullarda insanların insaniyetlerini korumalarını beklemek zaten haksızlık.

 

Bizler et yiyebilelim, deri ayakkabılar giyinebilelim diye, bir takım insanlar hayatlarını hayvanları öldürmek üzerinden kazanıyorlar. Bugün mezbahalarda çalışan işçiler, hastalık ve yaralanmaya en fazla maruz kalan iş grubunu oluşturdukları gibi, fabrika koşulları ve yapmak zorunda bırakıldıkları yüzünden şefkat duygularını gittikçe yitiriyorlar.

İşin sorumluluğunu başkasına atarak, başkasının öldürdüğü, yüzdüğü bir hayvanı yiyerek veya giyerek, öldürme eylemiyle aramıza mesafe koyuyor, öldüremeyeceğimiz halde yediğimiz hayvanların vicdani yükünü de, başkalarının omuzlarına yüklemiş oluyoruz.

 

Kimse hayatını öldürmek üzerinden kazanmamalı.

 

Kaynaklar:

Eating Animals, Jonathan Safran Foer, 2009.
Hayvan Özgürleşmesi, Peter Singer, (orj: 1975).

 

Yazı yeryuzusakinleri.org ‘dan alıntılanmıştır.



 

Umut Tasa

twitter.com/#!/umuttasa

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.