İstanbul’da kar yağınca hayat yavaşlar. Okullar tatil olur, araçlar trafiğe çıkamaz, bembeyaz olur ortalık ve biraz olsun temizlenmiş hava sessizleşir. Sokaklarda oynamayı öğrenemeden çocukluğunu geçirmek zorunda olan çocuklar dökülür sokaklara, bir onların kahkahası çınlar, sokaklar onlara kalır. Tabii bir yere gitmesi gerekenler için işkenceye döner tüm bu durum. Keza yolları açması, tuzlaması gereken belediyeler bunu hakkıyla yerine getirmez; ama bu başka bir konu.
Roma Bostanı insanları olarak toprağı ve yeraltı sularını besleyecek karı hevesle bekliyorduk. Kar yağışının başlamasından önce EM (etkin mikroorganizma) çözeltisi ve kül ile bitkilerimizi besledik. Pazar günü bostana gittiğimizde ise bembeyaz kardan başka hiçbir şey görünmüyordu.. Fidanlarımız karın ağırlığıyla eğilmişler, neyse ki hiçbiri kırılmamış. Hep beraber bitkilerimizi gün ışığına kavuşturduk, bağlanması gereken fidanları bağladık.
Bu arada içimizdeki çocuk durur mu? Kartopları kahkahalara karışıp havalarda uçuştu. Soğuktan en çok etkilenen hayvan dostlarımızı da unutmadık, arkadaşlarımız Cihan ve Hasan önderliğinde kediler için kartondan, yalıtılmış yuvalar yapıp kedi maması bıraktık. Gerçi kediler tahta kompost kutularımızı çoktan ev bellediler. Bir de komşumuzun bostanda gezen tavuklarına marul gibi yeşil artıklarımızı verdik.
Ve tabii ki kardan korkuluk diktik. Bostanın hiç korkuluğu olmamıştı. Doğa Ana’ya da selam olsun dedik, yapraklardan tacıyla, dev kardan kadını bostanın ortasına kondurduk.
Hep diyoruz; sayılı yeşil alanlarımızı korumak yapabileceğimiz en iyi savunma. Kar yağdığında doya doya oynayabileceğimiz bir alan Roma Bostanı. “İyi ki bostan var” dediğimiz günlerden birinin sonunda biraz yorgunluk, bolca mutlulukla dağıldık.
Rana Söylemez