Hafta SonuKitapManşet

Garajdaki Giz: David Almond – Güzin Öztürk

0

Çocuk kitaplarının, okuru kendisine bağlamasında, kitabın tümünde merakın canlı tutulması ve çocuğun yaşına uygun bir dille yazılması, çocuğa neyin nasıl anlatıldığı kadar, giriş cümlesinin çarpıcı ve merak uyandırıcı olması da önemli.

“Onu bir pazar öğle sonrasında garajda buldum.”

David Almond, daha romanın başında okurunu kendisine bağlayan bir cümle ile kitaba giriş yapmış. Bu elbette ilham perilerinin gelmesi ile öylesine yazılmış bir cümle değil ve çocukların iç sesleri şöyle diyecek,

Acaba garajda bulduğu şey ne? Acaba şimdi ne olacak?”

Bu şekilde çocuk okur, gözlerini sayfalardan ayırmak istemeyecek belki de hayatım boyunca unutamayacağım kitap dediği kitaba kavuşacak. Hepimizin öyle bir kitabı vardır değil mi? Michael Ende’nin Momo’su, Frank  Cottrell Boyce’un Benim Adım Hiçkimse’si, José Mauro De Vasconcelos’un Şeker Portakal’ı, yakınlarda kaybettiğimiz saygı ve sevgiyle andığımız kıymetlimiz Muzaffer İzgü’nün hangi birini sayacağımı bilemediğim kitapları gibi. Daha pek çok var tabii, hepsi de çocukluğumuzun birer parçası olarak kaldılar.

İyi çocuk edebiyatı eserleri, çocukların kişiliklerinin oturmasında, empati kurmasında, bir dünya görüşü kazanmasında, güzel konuşup güzel anlatabilmesinde, en önemlisi düşünmelerinde ve düş kurmalarında, bir birey olmalarında çok önemliler. Bu açıdan, ödüllü roman Garajdaki Giz, yetişkin bir okur olarak bende sıcak, yumuşak, kalbimin attığını hissettiren bir duygu bıraktı. Keşke bitmeseydi dediğim romanlardan.

Roman, Michael’in ağzından anlatılıyor. Ailesi kentin öteki ucunda uzaklarda bakımsız, eski bir eve taşınan Michael’in yeni doğan kız kardeşi çok hastadır ve annesi sık sık hastanede kalmak zorundadır. Michael’in yaşamında bir çok değişiklik aynı anda gerçekleşmektedir. Bebeğin her an ölebileceği korkusu ailesini ve kendisini perişan etmektedir. Michael, hem yeni taşındıkları ve pek de memnun olmadığı bu eski püskü eve, yeni okuluna uyum sağlamaya hem de bebeğin aralarından ayrılabileceği korkusu ile baş etmeye çalışır. Onun bu duyguları babası ile aralarında geçen şu içimizi titreten konuşmalarından da anlaşılır:

“Dediklerine göre, sen bir melekken kürek kemiklerinin olduğu yerde kanatların varmış.” dedi. “Bir gün yine kanatlarının çıkacağı yer orasıymış.”

“Bu bir hikaye ama yalnızca,”dedim. “Küçük çocuklar için bir masal. Değil mi?”

“Kim bilir? Ama belki de bir zamanlar hepimizin kanatları vardı ve belki bir gün yine olacak.”

“Sence bebeğin kanatları var mıydı?”

“Ah, eminim onun kanatları vardı. Bir bakmakla bile anlaşılıyor. Bazen henüz Cennet’ten tam kopamadığını, dünyaya ulaşamadığını düşünüyorum.”

Gülümsedi, ama gözlerinde yaşlar vardı.

“Belki bu yüzden burada kalmakta böyle zorlanıyor,” dedi. 

Michael, garajdakinin ne ya da kim olduğunu anlamaya çalışırken, bahçenin çitlerinin ardındaki bir ağacın dalına oturmuş kızı görür. Kızın elinde kalem vardır ve düşünceli düşünceli sürekli defterine bir şeyler not eder. Mina ile tanışır. Mina çok ilginç bir kızdır ve kuşlara tutkundur. Tanışmalarının ardından kısa bir süre sonra aralarında şu konuşma geçer ve yazarın çocukların eğitim hayatları ile ilgili  dünya görüşünü de yansıtan bir diyalogtur:

“Bugün okula gitmedin,” dedi.

“İyi değildim.”

Başıyla onayladı.

“İçinde bulunduğun koşullara bakılırsa çok normal.”

“Sen de okula gitmedin,” dedim.

“Ben okula gitmiyorum.” Ona bakakaldım.

“Beni annem eğitiyor,”dedi. “Biz okulun çocukların doğal merakını, yaratıcılığını ve zekasını körelttiğine inanıyoruz. Zihnin, kasvetli bir sınıfta kapanmak yerine, dünyaya açılması gerek.”

“Sevinç için doğan bir kuş/ Nasıl ötebilir bir kafeste?”  William Blake.” Ağacın yukarısını göstererek, “ Yuvadaki yavruların uçmayı öğrenmeleri için bir sınıfa gereksinimleri yok. Öyle değil mi?” dedi. 

Michael, zor günlerinde ona destek olacak komşu evdeki Mina ile dost olur. Bu kısmı okuduğumda aklımı kurcalayan eğitim sistemi ile ilgili düşüncelerim zaman zaman derinlere gömülse de yine su üstüne çıktı. Bir kuş nasıl ötebilir kafeste?

Garajdaki gizemin ne olduğu kitabın sonunda anlaşılıyor. Ama yazar, bu gizemi arada ipuçları verse de kitabın sonuna kadar oldukça başarılı bir şekilde saklamış. Ah diyorsunuz! Hayatta bazı şeyleri tam olarak anlayabilmek mümkün değil. Hayatın kendisi bir gizem…

David Almond, çocuklara okumayı sevdirecek ve bir kitaba bağlanmanın ne olduğunu hissettirecek bu romanıyla sevginin bir çok şeyi iyileştirebileceğini küçük ama tatlı bir sızı ile kalbimize dokunarak gösteriyor. Hayatlarımızın ne denli kırılgan olduğunu, değerli olduğunu, bir çocuğun duygularının da bir yetişkinin duyguları kadar önemli ve gerçek olduğunu…

“Sevgi insanı iyileştirebilir mi?” diye sordum.

“Sevgi,” dedi doktor. “Hmmm. Biz doktorlar sevgi üzerine ne bilebiliriz ki? Sevgi soluğumuzu soluyan çocuktur/Sevgi ölüm bulutlarını dağıtan çocuktur.”

“William Blake mi?” dedim. Güldü.

Kitabın son sayfasını kapadıktan sonra, tıpkı Michael gibi kalbime dokunuyorum ve onun atışlarını hissedebiliyorum. Oğlumun kalbi de benimkinin tam altında atıyor. Usulca oğlumun kürek kemiklerinin tam üstünü kontrol ediyorum…   

 

Garajdaki Giz

Yazan David Almond

Kapak Tasarımı Suzan Aral

Yaş Grubu 10+

Günışığı Kitaplığı

199 sayfa karton kapak

 

Güzin Öztürk

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.