[FotoÖykü] Independenta – Esma Taylan

“Independenta Yanıyor! ”

15 Kasım 1979. Öğleden sonra. Deniz dibinde yaşayan canlıların tahmini ölüm oranı %96.

Resmi rakamlara göre ölen mürettebat sayısı, 51.

“Esma…” “Esmaaa…” “Esmaaaaa…”

Babaannemin sesini duyuyorum ama gözlerimi açamıyorum. Ilık bir soba sıcaklığında ucuna kıvrılıverdiğim divan sanki cennet.  Rüyalarım, mutluluğu tecrübe ettiğim yer. Bırakmak istemiyorum. En sonunda eliyle tutup bir kolumu sallıyor.

“Uyan Esma!” Öfleye püfleye açıyorum gözlerimi. “Kalk kızım kalk” diyor, “duymuyor musun?”.

Allah, diyorum içimden, annem geldi herhalde. Yanımıza birkaç parça giysi alıp hemen fırlamamız gerektiğini söylüyor. “Bak” diyor, penceremize akan denizi göstererek, “iki tanker çarpıştı, cayır cayır yanıyor birisi. Camlar böyle zelzele olmuş gibi gitti geldi. Her an patlayabilir. Hadi çabuk çabuk…”

“Ne diyorsun babaanne???” Doğrulup sürmeli pencerelere doğru uzatıyorum başımı.

Denizle gökyüzünün arası resmen alev topu. Elimi uzatsam, o da yanacak sanki. Ara sıra küçük patlama sesleri duyuluyor. Akıntıdan olsa gerek, sanki her an bize daha çok yaklaşıyor alevler. Babaannem evin içinde anlamsız hareketlerle bir o yana bir bu yana koşuyor.

“Aman sobaya bir maşrapa su dökeyim, ne olur ne olmaz,” diye mırıldanıyor. O telaşla maşrapanın içindeki suyun yarısını sobanın üstüne döküyor. Kaynayan su damlacıklarının cıslayarak sönüşünü seyre dalıyorum. Hâlâ divandayım. Hâlâ yarı uykulu.  Maşayı eline almasıyla irkiliyorum. Alimallah babaannem maşayı eline aldı mı, en yakın divanın altına girdin girdin, yoksa kaderine razı olursun! Bu kez maşayı soba borusundaki çamaşır kurutma çubuklarından birine asıyor. İdam edilmiş gibi görünüyor maşa.  İçimden kikirdiyorum.

Tam o sırada, tankerden büyük bir patlama sesi geliyor. Camlar zil zil titriyor. Ahşaplar tir tir titriyor. Babaannem beni çekiştirip sokak kapısından yokuşa doğru silkeliyor.  Çabucak yanıma gelip sol elimi sıkı sıkı tutuyor. Daha iki adım atmadan, “Ben gelmiyorum! ” diye haykırıyorum. Babaannem duymazlıktan geliyor ilkin. Bir daha haykırıyorum ve bacaklarımı öne doğru uzatıp topuklarımla fren yapıyorum. İncecik, damarları görünen ve kahverengi lekeleri her gün artan kolunu sıkarak, acıtarak soruyorum:

“Hala… hala ne olacak peki?”

16

Üç katlı ahşap evimizin üçüncü katına açılan, arka taraftaki bahçemizden geçerek ulaşılan kapıya doğru yöneliyoruz. Elindeki üç çantadan birinin fermuarlı gözünde rastlıyor babaannem görümcesinin yuvasının anahtarına. Açar açmaz, kesif bir kedi kokusu karşılıyor bizi. Karşımıza çıkan dört basamağı ikişer ikişer geçip, sınırsız boğaz manzaralı oturma odasına varıyoruz. Alevlerden kızarmış pencerenin önündeki tek kişilik koltukta buluyoruz Belkıs Halayı yine. Tüm koltukların kolluklarını, başlıklarını, yemek masasının üstünü, sandalyeleri ve halanın kucağını sayıyorum; hepsi tastamam mevcut. Elli bir kedi.

Halanın üstünde haftada bir değiştirdiği pembe renkli geceliklerinden yakası az oyalı olanı var. Gözünü camdan ayırmadan, “Hoş geldin” diyor babaanneme. Bana dönüp, “Bonjour chérie.”*

Babaannemin onu bırakıp gidebileceğini bildiğini hissediyorum. Kedilerden birini -Servet’ini-,  kucağından yollayıp, beni davet ediyor makamına. “Ça-va?”**  diye soruyor. “J’ai peur!” *** diye yanıtlıyorum, alevleri gözlerimle işaret ederek ve onun bana öğrettiği Fransızcayla. “Mais comment?  Tu es trop courageuse.”  ****  diyor, bu kez o, babaannemi gözleriyle işaret ederek.

Babaannem çok telaşlı. Bir an önce evden çıkmamız gerektiğini tekrar edip duruyor.
Hala, “Ben gelmiyorum, sen çocuğu al ve git!” diye noktayı koyuyor. Israr edilemeyeceğini üçümüz de biliyoruz.

 

Merdivenlere doğru yürürken geri dönüp soruyorum, “Hala, şu yanan tanker, adı… Indepppp…”

“Independenta” diye kesiyor sözümü.

“Hah! O ne demek?”

“Hür” diye yanıtlıyor.

Biraz bekleyip, “Peki hür?”  diye soruyorum.

“Senin beni bırakmaman, benim kedileri bırakmamam demek…” diye cevaplıyor.

Independenta tam 27 gün boyunca denizde yanmaya devam ediyor.

*Merhaba tatlım.

**Nasıl gidiyor?
*** Korkuyorum!
** “Nasıl olur? Sen fazlasıyla cesursun.”

NOT: Fotoğraflı kısa öykülerinizi (öykü yazarı ve fotoğrafı çeken farklı kişiler olabilir) ‘[email protected]’ adresine gönderebilirsiniz.

17-Esma-Tavlan

 

Öykü ve Fotoğraf : Esma Taylan

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Karacasöğüt’te 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na marina için ÇED gerekli değilmiş

Marmaris'te 1. Derece Arkeolojik Sit alanına yat iskelesi ve turizm tesisi projesine valiliğin verdiği 'ÇED gerekli değil' kararı İdare Mahkemesi'nce de uygun bulundu.

[COP29] Petrol zengini Suudi Arabistan müzakereleri sabote ediyor

Suudi Arabistan delegeleri, Bakü'deki iklim zirvesinde fosil yakıtlardan uzaklaşma, adaptasyon, iklim taahhütleri gibi kritik konulardaki müzakereleri her fırsatta engelliyor.

[COP29] Fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırma koalisyonuna üç ülke daha katıldı

Birleşik Krallık, Yeni Zelanda ve Kolombiya'nın katılmasıyla 'Sübvansiyonlar Dahil Fosil Yakıt Teşviklerinin Aşamalı Olarak Kaldırılması Uluslararası Koalisyonu'na üye ülke sayısı 16'ya yükseldi.

Yerel örgütler ‘nefes alan Türkiye’ için kömürden adil çıkış istiyor

16 yerel iklim ve çevre örgütü, COP29'a kalabalık bir heyetle katılan Türkiye'den kömürden adil bir çıkış takvimini açıklamasını talep etti.

‘Süper zenginlere vergi’ G20 Zirvesi’nin sonuç bildirisine girdi

Rio'da yapılan G20 Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde dünyayı en çok kirleten süper zenginlere ek vergi, iklim finansmanının artırılması yer aldı; 1.5C hedefi teyit edildi

EN ÇOK OKUNANLAR