Doktorlar ilk kez yenildi – Mehmet Uhri

Bu ülkede doktorlar ilk kez yenildi. Doktorlar mesleki bağımsızlıklarını yitirip büyük oranda yenilgiyi kabullendi ve teslim oldu. Sağlığı piyasaya emanet etmenin insanlık dışı uygulamalara yol açacağını haykırıp, onca direniş ve ortak eyleme karşın ülkenin sağlık sisteminin piyasalaşmasına, piyasa kurallarının mesleklerini ve ülkeyi teslim almasına engel olamadılar. İtibarlı meslek sahibi olup hayata bir adım önde başlayabilmek için ülkenin kapasiteli çalışkan insanlarının özellikle tercih ettiği tıp doktorluğu eski debdebeli günlerini arar hale geldi. Hayata bir adım önde başlama hissi ise yerini giderek hastasından şiddet görme korkusuna ve yenilmişlik hissine bıraktı.

Kalkınmanın ideolojik baskıya dönüştüğü, tüketim, verimlilik, kalite ve hız üzerine kurulu yenidünya düzeninde insanın yine insan olarak kalabilmesi için ayak direyen, mesleki bağımsızlıklarını yitirmemek için eylem yapıp sokaklara dökülen hekimler kendilerini yenilmiş hissediyor. Yenilmişliğin getirdiği teslimiyet içinde birlikte hareket etmek yerine hastalarının sırtından kazanacağı parayı arttırmak için meslektaşlarıyla rekabete girmekten çekinmemeye, hastasının elini tutmamaya, gözünün içine bakmamaya başladı. Bu ülkede doktorlar ilk kez yenildi. Ülkenin tümden yenildiği, işgal edildiği dönemde bile mesleki bağımsızlık yitirilmediği için böylesine yenilgi yaşanmamıştı. 13 kasım 1918‘ de İstanbul’un işgalinden birkaç ay sonra 3 Şubat 1919′da İngiliz birlikleri, karargah yapmak üzere Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye el koydu. Dahası dersler dışında üç öğrencinin bile bir araya gelmesi yasaklandı. Öğrenciler, okullarını kurtarmak ve eğitimlerine devam edebilmek için çare aradılar. Üçüncü sınıf öğrencilerinden Kazım İsmail, Sırrı, Müfit, Yusuf ve Hikmet Boran bir araya gelerek, İngiliz işgaline karşı protesto toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdılar. Maksatları işgal kuvvetlerine karşı ayaklanmaktı. II. Mahmut zamanında Tıphane-i Amire ve Cerrahhane adı altında 14 Mart 1827 de eğitime başlayan Tıbbiyenin, o güne kadar hiç yapılmayan 92. yılını kutlama toplantısı düzenleyeceklerini bildirdiler. Okulun iki kulesi arasına Türk bayrağı asarak, öğrencileri büyük salonda toplantıya çağırdılar. İşgal kuvvetleri, olaya müdahale etse de engel olamadı. Tüm tıbbiyeliler 14 Mart 1919  günü büyük salonda toplandı. İlk tıp bayramı 14 Mart 1919’da, işgal altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri tarafından kutlandı. Tepkilerini dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da katıldı. Büyük coşku ile, hem Tıphane-i Amire’nin açılışı anıldı hem de işgal protesto edildi.  İngiliz bahriyelileri toplantıyı şiddet kullanarak dağıttı, birçok öğrenciyi tutukladı. O günden beri 14 Mart‘lar ülkemizde “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Ülkenin teslim olup işgal edilmesine direnen tıbbiyelilerin devamı olan hekimler o gün bile yaşamadıkları yenilmişlik hissini bugün yaşıyor.

Dünya değişiyor, değerler, kavramlar, davranış kalıpları yeniden tanımlanıyor, yeni bir dünya kuruluyor hatta tüm bunlar evrimsel bir sürecin parçası bile olabilir ancak doktorlar insanın beden olarak değişmediğini, mesleki bağımsızlığın piyasa kurallarına terk edilmesi ile sağlık hakkının insanların elinden alınmakta olduğunu haykırsalar da seslerini duyuramadılar. Bu yenilmişlik duygusuyla hastaneden çok ticarethaneyi andıran yabancılaşmış ortam içinde hekimler, hastasının sırtından sisteme para kazandırmaya, ürettiği hizmetten nemalanmaya ve ayakta durmaya çalışıyor.

Bu ülkenin doktorları ilk kez yenildi. Onca direniş ve eyleme karşın mesleki bağımsızlıklarını yitirip piyasa oyuncusuna dönüşmek zorunda kalan hekimler ileride toplumun aleyhine sonuçlanabilecek süreçlere karşı durup ses çıkarabilme yetilerini de büyük oranda yitirdi. Ülkenin aydın ve nitelikli beyinleri teslim alındı. Gerçek yenilgi ve bir anlamda işgal böyle başladı. Ülke kaynaklarına küresel sermayenin göz diktiği, doğal kaynakların yağmalanıp derelerin, yağmurun rüzgarın bile alınıp satıldığı, direnen insanların gereksiz maliyet unsuru olarak görülüp göçe zorlandığı, baskı altına alındığı yeni bir ülkeye yelken açıldı.  Aralarında tek tük direnen olsa da hekimler kendilerini yenilmiş hissediyor. Genç hekimlerin hayata önde başlama beklentileri de kalmadı. Eskisi kadar itibarlı olmasa da işverenine kazandırdığı paradan kazancını çıkaran mesleği olmasını yeterli bulup kendine çalışıyor ülkenin nitelikli ve çalışkan beyinleri. Sağlık sistemindeki riyakarlığı görüp hastasını iyileştirecek doktor bulamayan hasta yakınlarının hekimlere yönelik şiddete başvurması da boşuna değil.

Kolay değil, bu ülkede doktorlar ilk kez yenildi. Şimdi küresel yenidünya düzenini kutsayanların, zafer şarkıları söyleyip hekimleri çağ dışı, eklektik kalma ile suçlayanların sesi daha gür çıkıyor. Kalkınmanın ideolojik baskıya dönüştüğü bu yeni düzende tüketim, verimlilik, kalite ekseninde hayat daha hızlı akıyor görünse de doktorlar insan kalbinin binlerce senedir aynı hızda atmakta olduğunun farkında. Ancak görünen o ki, onların sesi bundan sonra daha az duyulacak. Çünkü doktorlar mesleki bağımsızlıklarını yetirip yenildi ve teslim oldu. Kazananlar ise; gerçek kaybedenin kim veya ne olduğunu, gidilen yolun gelecek nesilleri de ipotek altına alacak biçimde insanı ve çevresini tüketip içindeki insani özü ve değerleri yok etmekte olduğunu gün gelip anlayacaklar. Bu ülkede doktorlar ilk kez yenildi.

Mehmet Uhri ( Dr. )

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR