Hafta SonuManşet

[Gözlem] Sıcak günler – Selim Altınok

0

Termometreler yükseliyor! Nemden bunalıyoruz. Hava kararıyor, gök gürlüyor. Yağmur beklerken, bir de bakıyoruz ki bulutlar dağılmış. Bulunduğumuz mahalleye damla düşmezken, şehrin diğer yanında seller gidiyor, dolu haberleri geliyor, su baskınları! İşe güce gidenler saatlerce yollarda. Alt geçitleri geçmek için yüzmeyi göze alanlara rastlanıyor. Gece boyu devam eden gök gürültüsü ve şimşeklerden hayvanların ürktüğü hatta uyuyamadığı bilgisini veriyor veterinerler. Bir tuhaf iklim vesselam!

Ordu ilimiz sular altında, evler, işyerleri kullanılmaz halde. Fındık denize dökülmüş! Tunceli’de orman yangını. Yakın komşumuz Yunanistan da yürekleri yakan amansız orman yangını ile mücadele etmedi mi? İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, doğa yok oluyor. Tam bir felaket!

İsveç tarihinde görmediği sıcakları yaşıyor, onlar da hiç alışmadıkları orman yangınlarıyla boğuşuyor. Belçika kuraklığın etkilerini azaltmak amacıyla, gereksiz su harcaması yapanlar için para cezası öngörüyor. Her zaman ıslanan İngiltere’ye aylardır yağmur yağmıyor. Orada da hortumla bahçe sulamak yasak. Japonya’da bu yaz ısı 41 derecenin üzerine çıktı, bu nedenle çok sayıda insan hayatını kaybetti. Sıcak hava nedeniyle doğal afet ilan edildi. Bu yaz Kuzey yarım kürede siklonlar görülüyor. Bu fırtınalar, ancak tropikal iklimde yaşanan doğa olaylarıyken nasıl oluyor da kuzeyde meydana geliyor?

Bu tablo hepimizi düşündürmeli…Neler yapıyoruz güzel dünyamıza? Mevsimlerin dengesini bozduk, havayı kirlettik, denizleri çöplük yaptık.

Eskisi gibi İstanbul’un her tarafından gönül rahatlığı ile mavi sulara dalamıyoruz…Çocukluğumun yaz aylarından aklımda kalan, Kumburgaz’ın, Celaliye’nin pırıl pırıl denizini arıyorum doğrusu. Bu sahillerin özel bir kokusu vardı. Çok değil, birkaç yıl öncesine kadar o kokuyu az da olsa duyabiliyordum. Artık giremiyorum denize. Daha ayağınızı bile sokmadan tuhaf bir koku karşılıyor sizi ve keyfiniz kaçıyor. Zorunlu olarak, il dışına seyahat planları yapıyoruz denize girmek için. Bayramlarda güney illerimize tatil merakı biraz da bu nedenle artıyor belki.

Birey olarak üzerimize neler düşüyor? Çevreyi temiz tutmalı, iklime zarar vermemeliyiz. Benim tek başıma yapacağım iş değil diye düşünmemeliyiz asla. “Herkes kendi evinin önünü süpürürse şehir temizlenir”, Klasik bir söylem ama doğru! Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız, çocuklarımızı da uyarmalıyız. Gelecek onların… Klimalar iklime zarar veriyor. Mümkünse kullanmayalım ya da kullanımını azaltalım. Klima yaz günü ilk anda serinletiyor ve iyi geliyor ama sağlıklı soğutmuyor, hastalığa da davetiye çıkarıyor.

Evlerimizde, iş yerlerinde bilgisayar, yazıcı, televizyon, uydu alıcısı gibi birçok elektronik alet kullanıyoruz. Bunları genellikle üçlü ya da altılı priz çoğaltıcılara bağlıyoruz. Prize taktığımız her alet, elektriğe bağlı kaldığı sürece ısı üretiyor. Bu da iklim üzerinde olumsuz etki yapıyor. Küresel ısınmaya neden oluyor. Kolayı var. Priz çoğaltıcıların anahtarlı olanları satılıyor. Büyük elektronik mağazalarında bulunabiliyor. Ben evde tüm prizleri anahtarlı yaptım. İşim bittiği zaman anahtarı kapalı konuma getiriyorum. Böylelikle, prizlere bağlı bir sürü aletin elektriği aynı anda kesilmiş oluyor. Bu önlem, çevreyi korumaya katkı sağladığı gibi, elektronik cihazların ısınmasını engelleyerek kullanım ömürlerini de uzatıyor.

Gürültü kirliliği de önemli! Büyük şehirlerin sesi de büyük. İstanbul hiç susmuyor. Gece gündüz bir uğultu, bir gürültü. Otomobiller, kamyonlar, boyundan büyük ses çıkaran motorlar, korna-klakson sesleri, dev beton makinelerinin gürültüsü, uçak sesi. Hepsi şehir seslerine katılıyor.

Sabah yataktan yorgun kalkıyoruz çoğu kez. Sağlıklı bir uyku olmuyor şehir uykusu. Köyde, kırsal bölgelerde yaşayanlar bu açıdan şanslı… Deliksiz uyku çekebiliyorlar ve erken saatte zımba gibi ayağa kalkıyorlar.

Yüksek ses üretenler sadece motorlu araçlar değil. Gürültücü bir toplumuz. Kavgamız gibi eğlencemiz de gürültülü. Düğünlerde havaya sıkılan mermilerin yarattığı hayati tehlike malum. İnsanlar yaralanıyor hatta ölüyor bu yüzden. Havai fişek gösterisinde yangınlar çıkıyor.  Hiçbiri olmasa, en azından gereksiz bir gürültü.

Yeri gelmişken bir anımı anlatayım: Yıllar önce, güneyde bir otelde tatil yapmıştık. O dönem misafirlerin çoğunluğu yabancıydı. Havuz başında uzanırken dikkat ettim, yüzenlerin çoğu çocuktu ve havuzdan hiç ses gelmiyordu. Bir süre sonra tekrar aynı yere tatile gittiğimizde, müşteri profili değişmişti. Sorduk, yabancı turist azalınca otel iç piyasaya dönmüş. O tatilde otelin bahçesinde, havuz başında oturamadık. Ortalıkta bir feryat figan! Yabancı çocukların sakinliğinin yerini bizim afacanların bağıra çağıra koşuşturmaları, yüzmeleri almıştı. Düşündük o zaman, neden böyle bizim evlatlarımız diye. Çocukluğunda bağıra çağıra oynamaya alışanlar büyüdüğünde, evde, işte, trafikte, hatta siyasette kavga eden insanlara dönüşüyor ne yazık ki.

Arabaları içinde müzik sistemini sonuna dek açıp, bunu marifetmiş gibi sergilemek üzere camlarını aralayan gençlerimiz hala çok. Müziğin bas vuruşlarını evde oturduğumuz yerden güp güp duyabiliyoruz. Eğitim gerekiyor ama çocuklarımızdan önce ailelere galiba.

Dünyada durum: Büyük şirketler çevreyi koruma ilkesinden önce, kendi kazançlarını artırmayı düşünüyor. Bu durum ülke yönetimleri tarafından da bir şekilde destekleniyor. Çok değil, yirmi yıl sonra küresel ısınmanın boyutları artacak. 2040’ları yaşarken yaz ayları daha sıcak olacak. Termometreler 50 dereceleri gösterecek. Dünyanın birçok bölgesi kurak topraklar haline gelecek. Ülke yönetimlerine, belediyelere çok iş düşüyor. Kötü gidişi değiştirmek hala insanların elinde. Bu sıcak günlerde ülkemize umut dolu bir şarkıcı gelip konser veriyor ve yüreklerimize bir nebze de olsa su serpiyor. Joan Baez, “Geleceğin bugünden daha iyi mi olacağını bilemem ama biz işimizi en iyi şekilde yapmalıyız “diyor. Konserinde umut veren şarkılarını seslendiriyor.

Müzik dinlemeye, okumaya, öğrenmeye devam edeceğiz. Gelecek için, çocuklarımız için çalışacağız, umudumuzu hep koruyarak.

 

Selim Altınok

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.