Hafta SonuManşet

[Babil’den Sonra] Barışa bir şans ver!

0

John Lenon’un, bizlere, bakanlara, günahkarlara, korkuluklara, teneke kutulardan bahseden piskoposlara vs. seslendiği şarkısında, söyleyebileceğimiz biricik şeyin, bütün söylediklerimizin “barışa bir şans vermek” olduğunu vurguluyordu.

İnsanla diğer insanlar arasında ve insanla doğa arasında barışa bir şans daha vermek!

Bugün insanlık ve gezegende yaşayan bütün canlılar bir kez daha toptan bir yok oluşun eşiğindeyiz. Genel anlamıyla yok oluş riskini, insan kaynaklı nedenlerle gelişen İklim yıkımına bağlıyoruz. Susuzluk, kuraklık, çölleşme, ardından gelecek olan açlık, ekonomik krizler, yoksulluk, büyük insan göçleri… ve benzeri birçok küresel problemin yıkıcı sonuçlarının ip uçlarını epey bir zamandan beri yaşıyoruz.

Nükleer savaş riskinin sürüyor olması, özellikle Ortadoğu’da yaşanan savaşlar canımızı çok yakıyor. Daha geçen hafta Filistin’de onlarca insan hayatını kaybetti, yüzlerce-binlerce insan yaralandı. Bütün bunlar olurken umut hala insan da ama. Silah seslerinin gölgesinde barış sesleri de başta İsrail’den olmak üzere dünyanın birçok yerinden yükselmeye devam ediyor.

Sizleri bilmem ama ben kendimi Araf’ta kalmış gibi hissediyorum. Ne tam olarak cennetteyim ne de cehennemde. Arada bir yerdeyim ve insanlığın her iki tarafa da yakın olduğunu düşünüyorum. Elbette cehennemi işaret eden gelişmelere karşı çaresiz değiliz. Tarihte her zaman barış insanlığın biricik talebi oldu. Bugün de İklim yıkımına ve savaşlara karşı her birimizin yapabileceği şeyler var.

Ben müziğin bu anlamda çok etkili bir araç olduğunu düşünüyorum. Barış için şarkılar söylemek, barış şarkıları söyleyenlere kulak vermek bile bazen bu kaos içerisinde tek başına olduğumuz duygusundan sıyrılmamızı sağlayabiliyor.

Geçtiğimiz hafta Açık Radyo (94.9) Babil’den Sonra programımda sizlere bir madenci şarkısı çalmıştım: Sixteen Tons. 19. Yüzyılın başlarında Rockefeller madenlerinde çalışan bir madencinin şarkısıydı. Şarkının sonunda: Onaltı ton yüklersin, eline ne geçer/ Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın/ Aziz Peter beni çağırma çünkü gidemem/ Ruhum şirkete zimmetli… diyordu. Şirketler- küresel markalar… Dünyaya hükmediyorlar… Hayatımızı-ruhumuzu zimmetliyorlar. Pahalı telefonlar kullanıyoruz, marka otomobillere biniyoruz… Onlara sahip olmak için bankalara borçlanıyoruz. Sonra yeni bir model çıkıyor. Ona sahip olmak için yine borçlanıyoruz… Bu çark böyle dönüp duruyor. Biz de 19. Yüzyılın başlarındaki bu madenci gibi hayatımızı- ruhumuzu-geleceğimizi bugünden bu şirketlere zimmetliyoruz bir anlamda. İklim yıkımına karşı, savaşa karşı şarkı söylerken belki de bu çarktan da çıkmayı becerebiliriz. Bilemiyorum. Bildiğim ihtiyacımız kadar tüketme becerisini bir an önce kazanmamız gerektiğidir. O zaman ancak Araf’tan cennete doğru bir adım daha yaklaşabiliriz diye düşünüyorum. Denemeye değer bence!

Bugün 15.00’de Açık Radyo (94.9) Babil’den Sonra programında Amerikalı halk şarkıları topluluğu Peter, Paul ve Mary’den barış ve emek şarkıları dinleteceğim.

Kısaca grubun hikayesinden de söz etmek istiyorum: Grup 1961’de kurulmuş. Peter Yarrow bir tenor ses. Grupta vokal yapıyor. Gitar ve banço çalıyor. Paul Stokey bir bariton ses. Grubun vokallerinden. Aynı zamanda gitar çalıyor. Vokalde de bir alto ses var: Mary Travers.

Telli çalgılardaki ustalıkları ve nefis vokalleriyle kulaklarımda her dem taze kalan, tartışmasız yer edinen bu grubu uzun yıllardan beri bıkmadan dinliyorum.

Müzik yapımcısı Albert Grosmann, 1950-60’lı yılların Amerika’sında, halk şarkıcılarının buluşma mekânı olan New York- Greenwich Village’de onları keşfetmiş. O yıllar Woody Guthrie, Pete Seeger, Dave Van Ronk gibi halk müziği sanatçılarının fırtına gibi estiği yıllar. Bon Dylan yeni yeni tanınmaya başlıyor.

Peter, Paul and Mary, 1963’de Martin Luther King’in konuştuğu büyük mitingde, Dylan’ın Blowing İn The Win şarkısıyla büyük kitlelerin karşısına çıkıyorlar. Sonra uzun yıllar süren beraberliklerine plaklar, TV programları, konserlerle devam ediyorlar.

Beraberlikleri Mary Travers’ın 2009 yılında lösemiden ölmesiyle sona eriyor. Grubun erkek üyeleri bugün yaşıyorlar. Ömürleri uzun olsun. Mary Travers’in da ruhu şen olsun. Sesi bugün de rüzgârın önünde, yer yüzünü dolaşmaya, barış umutlarımızı diri tutmamıza yardım ediyor.

 

Ercüment Gürçay

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.