Dış Köşe

Rio dersleri – Nihal Kemaloğlu

0

1992’de kapitalist oksimoron sürdürülebilir kalkınma kavramı Rio’da BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kullanıma sokulduktan yirmi yıl sonra 20-22 Haziran’da Rio+20 zirvesi yapıldı. 20 yıl önce binbir yüzlü kapitalizmin ‘sürdürülebilir kalkınma’ adıyla pazarlanması sonucu dünya kaynakları hızla tüketilmişti. Bugün de ‘yeşil ekonomi’ diye yeşil kep giyerek enerji tekelleri, GDO’lu tohum tröstleri, karbon piyasalarıyla içli dışlı, kalkınmış ve gelişme hırsıyla yanıp tutuşan ülkelerle zirvede arzı endam ediyordu.
Bu yirmi yılda Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki doğal kaynaklar, bütün eko sistemiyle geriye dönüşsüz ‘finanslaşarak’ paraya dönüşürken, bilim adamları ‘yenilenebilir’ özelliğini kaybeden gezegenimizin kaynaklarına 2030 yılına kadar ömür biçiyordu.

Dünyanın en büyük yirmi ekonomisinin yani dünyayı en çok tüketenler ve kirletenlerin, ortak vizyon oluşturmak amacıyla BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı için Rio de Janeiro’da toplanmaları manidardı.

Çünkü BRIC’in yabancı yatırımcı dostu Brezilya, Latin Amerika’nın ‘yükselen güvenilir gücü’ olarak yeşil ekonominin ve sürdürülebilir kalkınma kavramlarının yeşil maskesinin düştüğü coğrafyaydı..

Her yıl Amazon’da 2 milyon hektar yağmur ormanını yok edip tarım arazisine çevirerek ama küçük köylülere değil küresel tarım tekellerine devreden Brezilya, yıllardır GDO’lu tohum tekeli Monsanto’nun ticari ortağıydı.

30 milyon hektarlık tarım alanında GDO’lu mısır, soya ve pamuk ekimi yaparak dünyanın en büyük GDO’lu tarım ambarı ve ihracatçısı olan Brezilya, 20 milyon topraksız tarım işçisine tarım reformu yapmamakta da direniyordu.

Ama bilim adamları Brezilya’nın Cerrado bölgesinde küresel tarım tekellerine kiralanan GDO’lu tohum, gübre ve tarım ilacı kullanılan milyonlarca hektar toprağı ve bitki örtüsü şimdiden yüzde 50 değer kaybına uğradığı ve 2030 yılında tümden yok olacağını belirtiyorlardı.

Yine dünyanın önde gelen etanol üreticisi Brezilya, GDO’lu mısır ve soyadan üretilen ‘yeşil ekonominin yenilenebilir enerjisi’ diye iştahla pazarlanan agroyakıt yani etanol üretimiyle dünya birincisiydi.
Ve GDO’la zehirlenmiş toprakları agro yakıt yapmak için tükettiği kömür enerjisi ve agroyakıt yanarken çevreye yayılan karbondioksit miktarı müthiş bir doğaşinas ekonomi yalanını gösteriyordu.

Elbette agro yakıt üretirken fosil enerji kullanımı ne kadar da kapitalizmin tüketici mantığına uygundu değil mi?

Ya da ‘yeşil ekonomi’ ve ‘sürdürülebilir kalkınma’ kavramları sözde kapitalizmi doğayla uzlaştırma iddiası taşırken, doğayla barışan sistemin nasıl yüksek kar, birikim ve tüketim yaratacağı çelişkisine cevap veremiyordu.

Bir taraftan Rio’da zirve devam ederken Amazonlu yerliler Xingu Nehri’nin kenarında ‘Pare Belo Monte’ diye bağırıyorlardı.

Çünkü Belo Monte, dünyanın karbondioksitini temizleyen Amazonların binlerce yıllık Xingu Nehri’nin üzerine inşa edilen gövdesi 7 km’lik beton olan bir hidro elektrik barajının adıydı.
Ve eski Devlet Başkanı Lula bu barajın anlaşmasını ‘bu Brezilya’nın enerji sanayiinde bir zaferdir’ sözleriyle imzalarken, bu barajın yapımıyla 700 kilometrekarelik orman alanı yok olurken, 20 binden fazla bölge sakini toprağından atılmaya mahkum edilmişti.

Doğal kaynaklarının pervasızca ‘finanslaşmasına’ izin veren Brezilya’yı öykünerek ve gıptayla takip eden Türkiye’nin Rio Zirvesi’nden heyecanla ve bagajında yeşil ekonomi jargonuyla döndüğünü söylemeye gerek yoktu…

Nihal Kemaloğlu – Akşam

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.