Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır
Suriye sınırında düşürülen Rus savaş uçağının yarattığı gerilim bize kesin olarak gösterdi ki, Akkuyu’yu Rusya’ya ikram eden anlaşma ile ilgili karar, sadece enerji çeşitliliği ve enerji güvenliği gibi kamusal fayda hedefleri açısından değil, ülkemizin stratejik güvenliği açısından da külliyen hatalıdır.
Bundan henüz 10 ay kadar önce, Mart 2015’te Türkiye büyük bir lansman kampanyasına şahit olmuştu. “Güçlü Türkiye’nin Yeni Enerjisi: Akkuyu Nükleer” adını taşıyan bir reklam filmi hepimize büyük müjde veriyordu: “Türkiye, tarihinin en büyük yatırımını gerçekleştiriyor, enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtuluyor”
Buyrun önce o filmi birlikte izleyelim:
Filmde anlatılanlar doğru muydu? Gerçekten tarihinin en büyük yatırımını Türkiye kendisi mi gerçekleştiriyordu? Daha da önemlisi, gerçekten enerjide dışa bağımlılıktan kurtuluyor muyduk?
Rusya ile yaşamakta olduğumuz kriz, bu filmin temel argümanlarının yeniden tartışılmasını zorunlu kılıyor…
“Son 30 yılda bu ülkeyi yöneten iktidarlar, en hatalı kararları hangi alanlarda verdiler?” diye sorulsa, herhalde cevapların en başında enerji alanı ile ilgili kararları gelir. Çünkü, Türkiye günümüzde enerjide % 75’in üzerinde dışarıya bağımlı. Oysa 30 yıl önce bu oran sadece % 25’ler seviyesindeydi.
Dışa bağımlılığın yarattığı en iki temel sorun, ödemeler dengesinin açık vermesi ve ülkenin stratejik güvenliği. Yani enerji için yurtdışına petrolün varil fiyatına bağlı olarak yılda 55 -60 milyar dolarlık devasa bir faturayı ödemekle kalmıyoruz; bu coğrafyada yüz yıllardır ana rakibimiz olan Rusya ve İran gibi iki ülkeye de güvenliğimizi emanet ediyoruz…
Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santral bu anlamdaki en trajik örnektir.. Neden böyle düşünüyoruz?
Çünkü zaten doğal gazda % 60’a yaklaşan oranda Rusya’ya bağımlı hale gelmişiz… Türk Akımı” gibi yeni projelerle Rusya’ya olan bağımlılığımızı daha da artırma yolunda kararlar almışız… Petrolde ise Rusya’nın ekonomimizdeki payı % 16’lara ulaşmış…“
Bütün bunlar ülkemizin ekonomik ve stratejik güvenliği için yeterince riskli değilmiş gibi; yatırım, işletme ve tedarik kaynağı dahil Akkuyu projesini toptan Rusya’nın yetki ve inisiyatifine teslim eden bir anlaşmayı imzalayıp, TBMM’den geçirmişiz…
Akkuyu Nükleer Santral Projesi anlaşmasının iptali için en temel 10 maddelik sıkıntılar şunlar:
1. Akkuyu’nun tüm yatırım bütçesi “kağıt üzerinde” Rusya tarafından sağlanıyor. Yani Akkuyu’yu kurup işletecek, tedarik ve atık süreçlerini yönetecek şirketin hisselerinin %100’ü Rusya’ya ait.
2. İnşaatın 10 yılda tamamlanması ve 22 milyar dolara mal olması öngörülüyor. Dolayısıyla Rusya tarafı, Akkuyu’da “kağıt üzerinde” 10 yılda 22 milyar dolarlık yatırım yapacak.
(“E, iyiymiş… Cebimizden tek kuruş çıkmadan 22 milyar dolarlık bir tesise kavuşuyoruz. Hem de nükleer enerji know how’ı ediniyoruz” diye düşünebilirsiniz. Ama durum pekte öyle değil… Türkiye’nin Rusya’ya doğal gaz ve petrol faturası olarak her yıl 20 Milyar Dolar civarında ödeme yapmakta olduğunu ve bu rakamın her yıl artmakta olduğunu düşünürseniz, Rusya’nın bizden kazandığı paranın maksimum onda birini bu projeye yatırdığını ve projenin tüm yatırım finansmanının “gerçekte” bizden çıktığını anlarsınız. )
3. Öte yandan konunun uzmanları 22 milyar dolarlık yatırım bedelinin “fazlasıyla abartılı” olduğuna ilişkin dikkate değer bir tartışmayı da yürütüyorlar. (Bir diğer önemli bilgi: 22 milyar dolarlık yatırım tutarı doğru olsa bile, doğalgaz ithalatına ödediği bedelle Türkiye her 3 yılda bir Akkuyu projesini rahatlıkla finanse edebiliyor.)
4. Peki Rusya bu yatırım karşılığında ne kadar gelir elde edecek? TBMM’den geçen uluslararası anlaşmaya göre, Akkuyu’da elektrik üretilmeye başladıktan sonraki 15 yılda Rusya tarafına, minimum 77 milyar dolarlık bir satın alma garantisi veriyoruz.. Santralin ömrünün 60 yıl olduğunu, fazla üretim yapılması halinde onu da satın almak zorunda olduğumuzu hesapladığımızda, Akkuyu projesine milletçe toplam 300 milyar dolar civarında bir fatura ödeyeceğimizi hesaplayabilirsiniz.
5. Yani Rusya, bizim topraklarımızı bedelsiz olarak kullanıp, bizim ödediğimiz doğalgaz bedelinin küçük bir kısmıyla, 22 milyar dolar yatıracak ve karşılığında 300 milyar dolar elde edecek.
6. Bir diğer konu, yakıt tedariki ve atık yönetimi meselesi… Akkuyu’da yakıtı sadece Rusya’dan almak zorundayız, çünkü sadece Rusya’dan alınacak yakıtla çalışan bir teknoloji ile inşa ediliyor. İşlenip yeniden ekonomik değere dönüştürülebilen atık konusunda da insiyatif Rusya tarafında. Şirket atıkları Rusya’ya geri götürüp, dilediği şekilde değerlendirebilecek.
7. Herhangi bir nedenle proje başarısız olursa da, halefine Rusya tarafı karar veriyor. Yani, nedeni ne olursa olsun bu projenin devamını istersek kimle devam edeceğimize biz değil Rusya karar veriyor.
8. Akkuyu ile ilgili TBMM’den geçen çerçeve anlaşma sadece 9 sayfa. Bu çapta bir işin gerektirdiği her tür detaydan yoksun. Proje ile ilgili pek çok nokta muğlak yada yoruma açık.
9. 2023 ve sonrasının enerji ihtiyacı ile ilgili olarak enerji çeşitlemesi gerekçesiyle nükleere karar vermişiz, ama onu da “yap- islet- sahibi ol” anlayışıyla boğazımıza kadar bağımlı olduğumuz Rusya’nın tekeline bırakmışız. Yani ortada ne milli bir yatırım var, ne de bağımlılıktan kurtulma durumumuz…
10. Akkuyu projesi anlaşmasındaki tek olumlu şey, anlaşmanın feshi halinde Türk tarafının her hangi bir tazminat ödeme zorunluluğunun bulunmamasıdır. (Anlaşmanın tam metni için lütfen tıklayınız: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/10/20101006-6.htm)
Oysa Akkuyu ile nerdeyse tıpatıp aynı olan ve Japon- Fransız konsorsiyumu tarafından inşa edilecek olan Sinop Nükleer Santrali ile ilgili anlaşma Japoncası dahil 157 sayfa. Bu anlaşmada her bir detaya yer verilmiş. Ayrıca Sinop Nükleer Santrali’ni Japon- Fransız ve Türk ortaklığı biçiminde kurulacak olan işletme şirketi yönetecek. ( Akkuyu anlaşmasıyla ilgili daha fazla ayrıntı ve Sinop projesiyle ilgili kıyaslama için lütfen Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Dr. Azime Telli’nin şu yazısına tıklayınız: http://www.eppen.org/resim/haber_resim/EPPEN17.Azime-Telli.pdf)
Suriye sınırında düşürülen Rus savaş uçağının yarattığı gerilim bize kesin olarak gösterdi ki, Akkuyu’yu Rusya’ya ikram eden anlaşma ile ilgili karar, sadece enerji çeşitliliği ve enerji güvenliği gibi kamusal fayda hedefleri açısından değil, ülkemizin stratejik güvenliği açısından da külliyen hatalıdır. Uçağın düşürülmesinden sonra Rusya tarafının ikili ilişkilerde yarattığı gerilim “force majeure” olarak gösterilip proje derhal iptal edilmelidir. İptal etmenin maliyeti bu gün için ne olursa olsun!
Türkiye’nin enerji güvenliği açısından yapacağı en hayırlı iş, kendi kaynaklarına dönmektir. Bir kaç yıl süreyle enerji ithalatına ödenen bedelin %10’u gibi bir finansmanı, kendi topraklarında ve denizlerinde ciddi, süreli ve kapsamlı petrol ve gaz aramalarına, yeni tür enerji kaynaklarını geliştirmeye ve eski kaynakları rehabilitasyona ayırmalı ve bağımlılık oranını mutlaka düşürmelidir.
Geçmişte PetroGas dergisi başta olmak üzere enerji sektörüne yönelik çeşitli yayınları yönetmiş ve 1993 yılında Nükleer Karşıtı Platform için farkındalık kampanyası yapmış bir iletişimci olarak… Nükleer enerjinin en doğru seçenek olup olmadığı, çevreye verebileceği potansiyel ve kalıcı zararların yönetilip yönetilemeyeceği gibi konulara bu yazının odağından sapmamak için özellikle girmiyorum.
Ama yine de bizi uyarmak için Türkçe öğrenmeyi ahlaki bir zorunluluk sayan bir Japon’un çektiği şu videoyu hatırlatmadan edemiyorum:
Not: Görüş ve uzmanlık bilgilerine başvurduğum Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Dr. Azime Telli’ye ve ASAM Genel Koordinatörü ve Dünya Enerji Konseyi üyesi Necdet Pamir’e teşekkür ediyorum.
Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır
Necati Özkan