35 ölü: Şehit mi, zayiat mı, terör mü?- Ali Bayramoğlu

Hareket halindeki her şeyi imha etme… Asayiş tedbirlerinin özü budur…
Osmanlı-Türk devlet geleneğinin önde gelen sorun çözme tekniği budur…
Sürgün, köy boşaltma, köy yakma, katletme…
Bunlardan uzaklaştığımızı sanıyorduk…
Ama, hayır…
Sonunda bu da oldu, 2011 yılının son ayında, 21.yüzyılın göbeğinde, Türk Silahlı Kuvvetleri, köylüleri bombaladı. Ve 29’u aynı aileden 35 kişi hayatını kaybetti.
Haber şu:
“Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları dün gece Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde PKK’ya yönelik hava operasyonu düzenledi. Genelkurmay Başkanlığı, dün akşam saatlerinde Irak sınırları içinde hududa doğru bir grubun hareket halinde olduğunun İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edildiğini, bunun sonucu olarak bölgenin F-16 savaş uçakları ile ateş altına alındığını açıkladı. Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, saat 23.00 sıralarında başlayan bombardımanda 35 sivilin öldüğünü açıkladı.
İnanılır gibi değil…
Ama aklımıza kazıyalım:
“Hareket halindeki her şeyi imha etme…”
Bu ülkede asayiş tedbirlerinin özü aslında budur…
Yaşanan bu vahim olay tam olarak bu duruma işaret etmektedir.
Şeyh Sait ve sonrası, Ağrı ve sonrası, Dersim ve sonrası, 1990’lar ve sonrası…
İnsansızlaştırma, susturma, öldürme…
Bunu bugünün politikalarına şu şekilde de tercüme edebiliriz: Siyasetten aciz, toplumsal çözümden feragat, asayişe ve silaha teslim olma,
Bu felaket göstermektedir ki, silah, savaş, çatışma üzerine kurulu seferberlik her zaman ve herkes için ölümcüldür.
Diğer yönüyle soru şudur:
Nasıl becerilebildi? Sorumlu kim? 24 askerin şehit olmasıyla ayağa kalkan medya, devlet ve siyaset, 35 sivil ölüm karşısında ne yapacak, ne diyecek?
Muhtemelen “zayiat” diyerek geçiştirecektir bazıları, kimileri o sivillerin orada ne işi vardı diyecektir…
Dahası var:
Son dönemlerde “askeri işletme düzeldi”, “PKK’yla bu denli etkili mücadele ilk kez oluyor”, “AK Parti’yle, Ergenekon’la, iç siyasetle ilgilenmeyi bırakan ordu işini tam yapmaya başladı”, “Teknik ve teknolojik donanım hata yapmayacak kadar mükemmel…” tarzı açıklama, yorum ve iddiaların arkasındaki gerçek bu mudur?
Bu mudur?
YDH döneminde Cem Boyner, “kendi dağını, taşını bombalayan ordu” derdi, daha ileri gittik, “kendi halkını bombalayan ordu”…
Aklıma, 1938 yılında Elazığ Turan Matbaası’nda Tunceli Vali ve Kumandanlığı tarafından bastırılan bir kitapçık geliyor…
Kitapçığın ‘Köyde eşkıya araması’ bölümünün 6. maddesinde ‘Silah atan köy yakılmalıdır’ denilirken, 7. maddesinde bu işin nasıl yapılacağı anlatılıyordu: Damlar taş ve topraktan ibaret olup yalnız tavan direkleri ve ağaç dalları vardır. Bunları yakmak güçtür. Ancak dam üstünden bir kısım toprak atılarak ağaçlar meydana çıkarılır. Toplanacak odun ve çalılar burada yakılmak suretiyle bina ateşe verilir.”
Aklıma İçişleri Bakanı Şahin’in sözleri geliyor…
Aklıma asayiş tedbirlerine övgü düzen, demokratikleşme paketlerini tehlike ilan eden yeni şahinler geliyor…
Yazık bu ülkeye…

Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR