2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİEditörün SeçtikleriHayvan HaklarıManşetYeşil Gazete Deprem Bölgesi'nde

[Yeşil Gazete Deprem Bölgesi’nde-4] Depremzede hayvanların çıkaramadıkları ses olun: Kaderimiz de ortak kederimiz de…

0

Haber/İzlenim: Alev KARAKARTAL

Fotoğraf/Video: Gürcan ÖZTÜRK

*

11 ili etkileyen yıkıcı deprem sadece enkaza gömülen ve hayatları alt üst olan insanları vurmadı; evde, sokakta, yabanda yaşayan hayvanlar da çok büyük zarar gördü. Çok sayıda evcil hayvan, yaşadıkları evlerin enkazı altında kalıp yaşamını yitirdi. İlk günlerde arama-kurtarma çalışmalarına katılanlar, bulabildikleri, görebildikleri hayvanları da enkazlardan çıkarmaya çalıştı ama odak noktası onlar değildi. İlk anda ölmeyenlerin çoğu enkazlarda, açlık ve susuzluktan yaşamını yitirdi.

Dehşete kapılmış halde kaçabilenlerin çoğu ise bir daha ailelerine kavuşamadı. Harabeye dönmüş sokaklarda yitip gittiler…

Aslında ilk anların dehşetinden sonra yıkılan evlerinde mahsur kalan hayvanlarının peşini bırakmayanlar ve hayvanseverler sayesinde, birkaç binada mahsur kalan hayvanlar için bazıları günler süren operasyonlar yapılmıştı, henüz her şey “sıcak”ken… Bu sayede kurtarılabilenler, insanlarına kavuşanlar, güvenli bir yere alınıp tedavisi yapılanları gördükçe, özellikle sosyal medyada büyük sevinç dalgalarına neden oldu..

Gönüllüler, depremden etkilenen hayvanları yaşatmak için harekete geçti
Hatay’da depremzede hayvanlar için sahra çadırı kuruldu
Depremzede hayvanlar için seferberlik: Deniz yıldızlarını denize fırlatmaya çalışıyoruz
Adıyaman’da deprem sokakta yaşayan hayvanları da vurdu
Diyar Galeria’da mahsur kalan hayvanlar için zamanla yarışılıyor: Bina yıkılacak
Galeria’daki hayvanları kurtarma çabası sürüyor: Elazığ’dan vinç geldi
Hatay’da hayvanlar için seferber oldular: Mahallenin delileriyiz biz belki de
Diyar Galeria’dan 13’üncü kedi de kurtarıldı, Sıra Malatya’da…
Dört Ayaklı Şehir: Onların depremi dinmedi, depremzede hayvanlar ‘ailelerini’ bekliyor 

Yine ilk birkaç ay, hayvan hakları alanında çalışan derneklerden pek çok aktivist, bölgede kamp kurarak yıkıntılarda depremzede hayvan aradı, bulduklarını tedavi ettiler, sonrasında sahibine ulaşamadıklarına diğer illerde yuva aradılar.

Bazıları halen bu faaliyetini sürdürüyor ancak tıpkı insanlar için olduğu gibi hayvanlar için de çalışanların, destek ve yardım götürenlerin/gönderenlerin, depremzede hayvana evini/bahçesini açmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe azaldı. Hayat; deprem bölgesi dışında olanlar için hızla “normale” döndü, kalanların kıyameti ise altı aydır sürüyor.

Yaban hayvanları da depremin etkilerinden korunamadı. Özellikle dağlık bölgelerde, dağlardan kopan büyük kayaların alçak kesimlere sürüklenmesi bölgedeki hayvanların yaşam alanlarını tahrip etti; dağ keçisi, akbaba, kartal gibi hayvanların sığındığı doğal mağaralar yok oldu; yeraltı sularının yönü, debisi değişti, kirlenmeler ortaya çıktı ve hayvanların suya erişimi zora girdi.

Antakya’da bulunduğumuz dönemde dağlık kesimlere çıkma fırsatımız olmadı; ancak şehrin hemen her yerine dağılmış; epeycesi bir zamanlar evlerde, bahçelerde insanlarla birlikte yaşadığı anlaşılan kedilerin, köpeklerin, kuşların ve diğer evcilleştirilmiş hayvanların, yaşanan ortak felaketten en ağır etkilenen canlılar olduğunu, içinde bulundukları trajik koşulları gördükçe omuzlarımız çöktü; çaresizlikleri kalbimizin yükünü bir kat daha artırdı.

İnsanlar kendi derdine düşmüşken…

Mayısın sonları; sabahın erken saatleri olmasına karşın Antakya sıcak, çok sıcak. Yeryüzüne  ulaşan güneşin ilk ve yakıcı ışıkları, öğle saatlerinde kavurucu bir hale dönüşüyor. Yine viran olmuş kent sokaklarındayız. Sık sık biraz dinlenmek için, yol kenarındaki ağaçların ve enkazların gölgelerinden ibaret serin bir köşe bulmaya çalışıyoruz.

Uzun cadde ve sokaklar, toplu taşıma hala olmadığı için bir aşağı bir yukarı gidip gelen araçların hakimiyetinde. Hasar görmemiş dükkan neredeyse olmadığından seyrek olarak hizmet veren birkaç esnaf ve toz bulutu altındaki yollarda, ellerinde yiyecek ve su taşıyan, artık yazık ki alıştıkları korkunç manzaraların önünden geçerken gözleri “kendi içine dönmüş” az sayıda insanla göz göze gelebildiğimiz ender anlarda, sadece başımızı eğip selamlaşarak yürüyoruz.

Böyle olunca da bir insan gördüklerinde ona doğru yiyecek veya su umuduyla koşarak gelen, sağ kalan kent hayvanlarını gerçekten “gören” gözlere rastlamak da kolay olmuyor. Kendi derdine düşenin ötekini görmesi kolay değil, bunu talep etmek de.

Antakya’ya yola çıkmadan önce, aracımıza kent, doğa ve hayvan hakları alanında savunuculuk yapan ve depremle birlikte bölgedeki hayvanlara yardım etmeye odaklanan Dört Ayaklı Şehir (link) aktivistlerinden dostumuz;  Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Mine Yıldırım’ın organizasyonuyla toplanan ve bizim tedarik ettiğimiz mamaları yüklemiştik.

Şehirde derneğin diğer aktivistleriyle buluşup yükümüzün bir bölümünü paylaşıyoruz, kalanını ise biz kent sokaklarında rastladıkça dağıtacağız. Yanımızda küçük parçalara ayırıp poşetlere koyduğumuz mamalar, kesip su kabı haline getirdiğimiz plastik bidon parçaları var.

Seslenmemize, çağırmamıza hiç gerek kalmıyor; yürürken, enkazlara girip çıkarken birden ortaya çıkan bir sürü hayvan koşarak yanımıza geliyor. Biraz mama, biraz su bırakıp yolumuza devam ediyoruz, birkaç metre sonra yine aynı manzara, biraz ilerleyince yine…

Tuhaf şekilde, belki organizasyonla ilgili bir problem nedeniyle bölgeye pek çok kişi ve kurum tarafından bolca köpek maması gönderilmiş; bize götürmemiz için verilenlerin çoğu da öyle. Kedi maması yok denecek kadar az. Bunda kedi mamalarının köpeklerinkine oranla daha pahalı olmasının da rolü vardır ihtimal. Sıcaklık arttıkça su ihtiyacı da çoğalan hayvanlar için depremden önceki ziyaretimizde sokak başlarında gördüğümüz su kapları da ortalıkta yok.

Hayvanlarla yaşayanlar bilir; köpekler kedilere oranla daha sosyal hayvanlardır, insanın bulunduğu her yere gider, yemek seçmez, artıklarla beslenerek idare edebilirler. Bu nedenle de daha çok kent merkezinde, çadırkentlerin veya çadır öbeklerinin çevresinde toplanmışlar. Mama olmadığı zaman aşevlerinden arta kalan artıklarla, çöpten buldukları ekmek parçalarıyla  idare etmeye çalışıyorlar, ama insanın özellikle sokakta yaşayan köpeklere tahammülü, her yerde olduğu gibi orada da yüksek değil. Birkaçı bir araya geldiğinde -ki köpekler ‘sürü’ halinde yaşar’  hemen “risk algısı”nın yükseldiğine, bulundukları yerden uzaklaştırıldıklarına şahit oluyoruz.

Antakya kedilerinin durumu ise biraz daha ise daha trajik. Enkazların arasına saklanmış, ancak dikkatli ve arayan gözlerin görebileceği, özellikle çok sayıda “sahipli” hayvanın hali harap. Boyunlarında hala bir zamanlar özene bezene alındığı belli olan boncuklu tasmalarıyla, terk etmedikleri evlerinin harabesinde hala insanlarını arıyor; başlarına geleni anlamaya çalışıp yabancıya “itimatsız” gözlerle, öylece bekliyorlar.

Kimsesizlerin ise yine kimsesi yok, sadece birilerinin onları fark etmesi ve bir kap su, azıcık yiyecek bırakması yetecek.

Depremzede hayvanların hemen hepsi çok kirli, çok bakımsız ve oldukça çelimsiz. İnsanlar elini uzatmazsa çoğu yazı çıkaramayacak, kalanı da kışı, bir görüşte anlıyorsunuz.

Yanımızdaki mamalar ve su iki gün içinde çabucak bitiyor, sonrasında biraz esnaftan aldığımız yiyeceklerle destek. Ama onun da sonu var ve bize kalan masum gözlerin üzerimize yapıştırdığı vicdan yükü…

Türler arası dayanışma: Kaderimiz de kederimiz de ortak

Yine de tablo tamamen karanlık değil. Sığındıkları çadırlar ve konteynerlerde kurtarabildikleri hayvanlarıyla birlikte yaşayan, sahipsiz ve/ya insanını kaybetmiş hayvanlara göz kulak olmaya, onları beslemeye ve gerektiğinde tedavi ettirmeye çalışan çok sayıda insan da var, şükür.

Kalabalık ailesiyle birlikte sığındığı çadırını Defne Mahallesi’nin tam ortasındaki küçük meydancığa kuran bir depremzede, çevrede bulunan köpekleri ve kendilerine hamileyken sığınıp yanlarında doğuran kedi ve yavrularını beslerken, “Bizim onlarla kaderimiz de kederimiz de ortak. Bakmayacağız da ne yapacağız” diyor. Mama bulamıyorlarmış, hayvan maması satan yerler de yıkıldığı ve geride kalan tek tük yer aşırı pahalıya sattığı için alamıyorlarmış da. Kendilerinin de beslendiği aşevlerinden artanları, kemik parçalarını alıp onlara getirdiklerini söylüyorlar. “Çok ortalıkta olduğumuz için gören geliyor, yetişemiyoruz” diyorlar. Birkaç gün yetecek kadar mama bırakıp yanlarından ayrılıyoruz, aklımız onlarda kalarak.

AFAD’ın kurduğu çadır ve konteyner kentlerde pek hayvan yok, içeri alınmıyorlar. Sadece sahipleriyle birlikte gelenler… Ama buralara gitmeyi tercih etmeyen Antakyalıların kurduğu çadır öbeklerinde, kendi hayvanlarının yanı sıra el birliğiyle baktıkları hayvanlar, kurdukları yeni komünite ailesinin birer ferdi olmuş; kim ne bulursa, kimin hayvanı olduğuna bakmadan getirip veriyor, geceleri güvenceye alıyorlar, hastalanan, kaybolanlar için birlikte seferber oluyorlar.

Kentte hayvanlar için çalışmayı sürdüren çok az sayıdaki kuruluştan Dört Ayaklı Minare ekipleri, geçen haftalarda da bölgeye giderek, mama götürdü, gönüllü veterinerleri aşılama, küçük ameliyatlar ve tedavileri gerçekleştirdi. Halen de bölgede varlıklarını sürdürüyor, kurtarabildikleri hayvanlar için yuva seferberliğine devam ediyorlar.

Onların da dediği gibi; insan insanın da hayvanın da şifası. Yıkıntıların arasında hayat ancak dayanışma ile devam ediyor, edebiliyor.

Depremin üzerinden altı ay geçti. Bölgede hayat, halen hiçbir canlı için kolay değil. Yaralar henüz sarılmadı, ne insanların ne de hayvanların başını sokacağı, güven içinde yaşayacağı binalar için planlar bile ortada yok. Halkın bir kesimi gelişigüzel acele kamulaştırmalardan tarım arazilerini, zeytinliklerini kurtarmaya çalışıyor, başka bir bölümü orta hasarlı ve/ya az hasarlı denilen ve durmadan hasar durumu değiştirilen evlerinin ve nereye gönderileceklerinin derdinde. Yiyecek, su, elektrik, tuvalet ihtiyacı, altı ay sonra halen sürüyor; çoğu kişi aşevlerine bağımlı.

Hal böyleyken ortak kaderi paylaştıkları dört ayaklı dostlarının yardımına koşanların, azıcık aşını onlarla paylaşıp korumaya alanların sayısı az olmasa da, hayatta kalabilen kent hayvanları önemli bölümü, hele de iyice sıcaklıkların bastırdığı şu günlerde desteğinize muhtaç.

Unutmayın, deprem; bölgedeki insanlar ve hayvanlar için bir anda olup biten bir şey değil, halen sürüyor. Travması da kolay kolay geçecek gibi değil. Pamuk ipliğine bağlı hayatlara uzaktan da olsa yapacağınız küçücük bir yardım, küçük bir gönüllü destek birazcık zamanınızı alır belki, cüzdanınızı da çok sarsmaz ancak oradaki bir canın hayata tutunmasına vesile olmak az şey mi?

Hataylılar; insanı hayvanı, börtüsü böceği, ağacı, kurdu kuşuyla gözlerini üzerimize dikmiş “Bizi Unutmayın” diyor. “Unutmayız, bir anlığına unutsak bile depremin hemen ardından gösterdiğimiz müthiş dayanışmayı hatırlar, yine, yeniden yanlarında oluruz” der misiniz?

Kentte Dört Ayaklı Şehir’in yanı sıra HAYTAP ve birkaç hayvan hakları örgütü daha faaliyetlerini hala sürdürüyor. Yardımlarınızı, desteklerinizi doğrudan hayvanlarla ilgilenen depremzedelere de ulaştırabilirsiniz. Bunun için Yeşil Gazete’ye de başvurabilirsiniz; size aracı olur, desteklerinizin doğru kişilere ulaşmasına yardım edebiliriz.

[Yeşil Gazete Deprem Bölgesi’nde-1] Altı ay sonra Antakya…
[Yeşil Gazete Deprem Bölgesi’nde-2] Antakya sokaklarında: ‘Bu bir sistemin çöküşüdür’
[Yeşil Gazete Deprem Bölgesi’nde-3] Gidenler, kalanlar…

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.