2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİEditörün SeçtikleriHayvan HaklarıKentManşet

Dört Ayaklı Şehir: Onların depremi dinmedi, depremzede hayvanlar ‘ailelerini’ bekliyor  

0
dört ayaklı şehir afet

Türkiye‘de meydana gelen ve 10 ili enkaz haline getiren 6 Şubat Maraş depremlerinin ardından on binlerce can kaybı yaşandı, ortaya çıkan tonlarca molozun çevre ve sağlık üzerindeki tehdidi sürüyor, binlerce insan ise hâlâ çadır ve konteynerlerde yaşamaya devam ediyor.

Ağır yıkımlara neden olan sarsıntılar, binlerce yapının yıkılmasına ve on binlercesinin ağır hasar almasına neden oldu. Bu yıkımlar nedeniyle çok sayıda hayvan da yaralandı veya yaşamını kaybetti.

Yıllardır hayvan hakları ve özgürlüğü konularında çalışmalar yürüten Dört Ayaklı Şehir Topluluğu, henüz depremin üzerinden birkaç saat geçtikten sonra yaptığı bir açıklama ile Hayvan Kurtarma/Afet Koordinasyonu kurduğunu açıkladı.

Tamamı gönüllülerden oluşan bu sivil inisiyatif, kısa sürece afetten etkilenen hayvanlar için harekete geçerek, tedavi ve bakıma ihtiyaç duyan hayvanlara ulaşmak için afet bölgesine doğru yola çıktı.

Aktivistler insanların yanı sıra hayvanlara yönelik arama kurtarma çalışmalarının da yürütülmesi, yaralıların tedavisi, bakıma veya rehabilitasyona muhtaç hayvanların iyileştirilmesi, evcil hayvanların ailelerine kavuşturulması, ailesine ulaşılamayan hayvanların da yeniden yuvalandırılması için aylardır devam eden bir yoğun bir çalışmaya başladı.

Dört Ayaklı Şehir Afet Koordinasyon Koordinatörü ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mine Yıldırım, 6 Şubat Kahramanmaraş depremleriyle başlayan süreçte bu sivil inisiyatifin yürüttüğü faaliyetleri, karşılaştıkları zorlukları ve imza attığı başarıları Yeşil Gazete ile paylaştı.

Yeşil Gazete: Öncelikle bize Dört Ayaklı Şehir’den bahsedebilir misiniz? Kimlerden oluşur, ne tür çalışmalar yapar?

Gezi’den depreme…

Mine Yıldırım: Dört Ayaklı Şehir 2013 yılında Gezi Direnişi ile birlikte bir araya gelmiş, araştırma odaklı bir kolektif.

Kentlerin ve kırsal alanların içinden geçtiği ekolojik tahribat büyük materyal ve fiziksel dönüşümler, sermaye süreçleri, büyüme süreçlerinin hayvanları nasıl etkilediğini; özellikle insanlarla birlikte yakın temasta yaşayan hayvanların Türkiye özelinde kentsel kamusal alanlarda yaşayan sokak hayvanları, ağırlıklı olarak nasıl değişikliklere neden olduğu bu büyük değişikliklerin kenti etkileyen, hayvanların yaşamında, hareketlerinde, yaşam alanlarında, insanlarla ilişkilerinde nasıl değişikliklere neden olduğunu, onların haklarına ve korumalarına dair ne gibi süreçlere neden olduğunu araştıran; bu araştırmaların sonucunu arşivleyen, hayvanların kentteki hareketlerinin kaydını tutmaya çalışan yaşamlarındaki değişikliklerin kaydını tutmaya çalışan araştırma odaklı bir kolektif.

2020 yılında İzmir‘deki depremle birlikte de özellikle kentlerde yaşayan hayvanların yaşamlarını etkileyen süreçler artık afetlerle birlikte giderek yoğun bir şekilde şekillendiği için de 2020’den itibaren bir sürü afet çalışması yapmaya çalışıyoruz.

Afetlerde kentler, gerek deprem, sel, yangın, toprak kayıpları gibi doğal afetler gerekse iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarıyla birlikte nasıl kentteki giderek artan kentteki milyonlarca kişi etkileniyorsa, hayvan nüfuslarının da benzer şekilde hatta daha savunmasız ve kırılgan gruplar olarak şekillendiğini, yaşamların etkilendiğini tespit ederek başladık afet çalışmasına.

2020 yılından bu yana da afetlerde hayvan arama ve kurtarma çalışmasının alt yapısını oluşturduk. Maalesef bu altyapı çalışmasının ve oluşturmaya çalıştığımız ağ haritasını harekete geçirmek 6 Şubat 2023’teki depremlerde mümkün oldu. Keşke hiç olmasaydı ama 6 Şubat depremlerinden bu yana da sahada, afet bölgesinde çalışmalar yürüten ve artık hayvan hakları çalışmasının afetlerde hayvan kurtarma ve hayvan dayanıklılığı perspektifine yerleştirmeye çalışan bir kolektifiz.

Y.G: Peki Dört Ayaklı Şehir 6 Şubat’ta yaşanan depremlerden sonraki süreçte ne gibi faaliyetler yürüttü?

‘Kurtar, İyileştir, Yeniden Yuvalandır’

2020 İzmir depreminden bu yana hazırlıklarına başlattığımız arama kurtarma ağını 6 Şubat depremlerinden sonra birkaç saat içerisinde devreye soktuk. Arama kurtarmaya ve afetlere dair mesleki uzmanlıklarla birlikte bir ucundan doğrudan ilk müdahalecilerin (arama kurtarma ekiplerinin) bir ucunda hayvan sağlıkçılarının, bir başka noktasında sahadaki hem afet bölgesi hem afet bölgesi dışındaki hayvan kurtarma gönüllülerinin ve hayvan hakları savunucularının olduğu, il il büyüyen geniş bir ağ haritasıyla çalışıyoruz.

Depremlerinin ilk anından beri de bu ağ haritası dahilinde bu farklı grupların etkin koordinasyonu sayesinde hayvanları hem doğrudan enkazdan çıkarıp daha sonra geri plan koordinasyonuyla birlikte tedaviye ihtiyaç duyanları tedavi ediyor, tedavi rehabilitasyon sürecini üstleniyor, son halkası olarak da eğer ailesini kaybetmişse yeniden yuvalandırma; aileleri hayattaysa da tedavisi tamamlanan hayvanları yeniden aileleriyle kavuşturmaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz.

Bütün bu üç halkada tarif ettiğimiz çalışmanın adı “kurtar, iyileştir ve yeniden yuvalandır”. Yani afet anında kurtarma, kurtarıldıktan sonra klinik ortamlarda veteriner hekimlerin eşliğinde tıbbi tedavi, daha sonrasında gönüllüler ağı sayesinde de hayvanın barınma ve bakım sorununu çözmeye yönelik yeniden yuvalandırma çalışması. Afet anında ve sonrasında bu üçlü çalışmayı yapabilmek için afet öncesinde hazırlıklarımızın tamamlanmış olması gerekiyordu.

Bizim 6 Şubat 2023’te başardığımız aslında Türkiye‘de ilk kez bu denli organize örgütlü ve sahada aktif olarak çalışan bir koordinasyonu yürütmemiz oldu. Bu sayede de 381 evcil kedi, 153  köpek ve üç kuşu doğrudan ilk müdahalecilerin desteğiyle enkaz alanına kurtardık. Daha sonrasında bu hayvanlardan ailelerini tespit edip ailelerine kavuşturduklarımız dışındakilerin tamamını da merkez üssü İstanbul olmak üzere farklı illerde rehabilitasyon ve iyileştirme çalışmalarına başladık.

Tamamen ailesini kaybetmiş ya da ailesi bakamayacak durumda veya barınaklardan kurtardığımız ‘sahipsiz’ kategorisi altında olan ve kamunun bu noktada tedavi ve bakım desteği vermediği hayvanlar olduğu için bunların tamamının da tedavisini üstlendik. Pek çok hayvan ne mutlu ki iyileşti ve yeniden yuvalandırmaya hazır. Taburcu olacak durumda olanları, rehabilitasyonu tamamlananları da yeniden yuvalandırmaya çalışıyoruz.

Y.G.: Afet bölgesinde birçok kişi evcil hayvanlarından, birçok hayvan da insan ailesinden koptu. Ailesi bulunamayan hayvanlar için ne tür çalışmalar yürüttünüz?

M.Y.: Ekibimizin bir kısmı yalnızca kayıp hayvan listelerini koordine etme çabası yürütüyor. İnsan ailesi bulunana kadar bu listelerin yenileyen, güncelleyen ve  eşleştirme yapan ekip gönüllülerimiz var. Bizim temas ettiğimiz, kurtardığımız hayvanlarla ilgili çalışmalar devam ediyor ve sürekli olarak devam edecek. Eğer bir insan ailesi varsa diye günlük olarak ye 7/24 devam eden bir arama çalışması bu. Ancak bir yandan da ailesini bulana kadar bu hayvanların bakımının üstlenilmesi için ‘koruyucu ailelik’ diye bir kategori geliştirdik. Hayvana kalıcı bir yuva bulana kadar ya da ailesi hayattaysa hayvana bakabilecek durumlarsa yeniden bir araya gelene kadar geçici olarak misafir etmek isteyen insanlar da var. O yüzden gönüllülük burada çok önemli. Eğer ailesini kaybetmişse o kaybettiğimiz insanların da emaneti olarak bu hayvanlarla birlikte yaşamayı ve bu aileleri buluşturmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz.

İnsanlar kendi kedilerini, köpeklerini ayırt etmeye de çalışıyorlar. Bazen kafa karışıklığı oluyor. Kendi kedileri, köpekleri olduğunu düşünüyorlar. Bazen hayal kırıklıkları oluyor ama şimdiye kadar çok mutlu hikayeler de oldu. Ailesine ulaşıp haftalarca beklediğimiz, ailesi bir şekilde gerekli koşulları sağlayana kadar beklemeye devam ederken sahip çıktığımız pek çok hayvan da var.

Y.G.: Tedavi ve bakım gereken hayvanlar için ekipman, hastane, sahra hastanesi, ilaç, yem, mama gibi ihtiyaçlara erişiminiz yeterli miydi? Bunlara erişimde ne gibi zorluklar yaşadınız?

Yeterli olmanın ötesinde tamamen sıfır noktasındaydı. Hayvan kurtarmaya ve hayvan sağlığına yönelik kamu desteği çok üzülerek söylüyorum başından beri, depremin ilk anından beri sıfır noktasındaydı. Biz ön hazırlıklarımız kapsamında depremin haberi gelir gelmez bakanlık üzerinden veteriner hekimlerinin aracılığıyla afet bölgesinde hayvanların tedavisine yönelik bir sahra hastanesi için gerekli izinleri aldık. Ve 16 gönüllü veterinerimizle 11 Şubat günü İstanbul’dan yola çıkarak bir kısmı stajyer veteriner, bir kısmı klinik tecrübesi olan iki uzman veterinerimiz eşliğinde afet bölgesine ulaştık.

‘Yaban ve çiftlik hayvanlarına kamu desteği gerekiyor’

Fakat o ilk haftaların yalnızca malzeme eksikliği değil aynı zamanda sahadaki güvenlik problemleri, teknik altyapı problemleri, sudan elektriğe temel ihtiyaçlarını karşılanamaması nedeniyle bu tıbbi destek hekimini ve veteriner kaynağını yeterince verimli bir şekilde değerlendiremedik.

Özellikle ilk haftalarda Antakya’da yaşanan güvenlik eksikleri nedeniyle, bizzat kendi gönüllü ağımızla tedarik ettiğimiz tıbbi malzemeleri, hayvan sağlık malzemelerini, ilaçları, ameliyat ekipmanlarını vs. güvenli bir şekilde muhafaza etmek, kullanılır hale getirmek bile çok ciddi ölçüde zorlaşmaya başladığı için pek çok veteriner hekimimizi İstanbul’a geri göndermek zorunda kaldık.

O noktadan sonra da hızlı bir plan değişikliğine giderek gezici ekipler olarak daha küçük ölçekli operasyonlarla devam ettik. Daha kılcal damarlara ulaşarak aynı anda farklı şehirlerdeki çalışmalara destek verme imkanımız oldu.

Tamamı gönüllüler ağı ve gelen desteklerle birlikte edindiğimiz malzemeler… Yalnızca kedi ve köpek maması değil, büyükbaş hayvanlara da yem ulaştırmaya çalıştık ki büyükbaş hayvanlara tıbbi yardım ve yem tedarikini çok az yapabildik.

Kedi ve köpekler dışındaki hayvanlara, yaban hayvanlarına ve çiftlik hayvanlarına destek için mutlaka kamu desteği gerekiyor. Bireysel, sivil inisiyatifle ya da ne kadar organize olursanız olun büyükbaş hayvanlara yardım etmeniz çok zor, son derece maliyetli. Araç gereken, çok fazla miktarda yem gereken, büyük ölçüde gıda ve su tavsiyesi yapılması gereken hayvanlar. O yüzden çok üzgünüz ona yetişemediğimiz için ama elimizdeki imkanlarla ve tamamen gönüllü desteklerimizle küçük hayvanları enkazdan kurtarmak çalışmasını yürüttük.

Temel eksikler, enerji, teçhizat ve ekipman eksikliğiydi. Ne kadar sivil inisiyatif ve gönüllerin desteğiyle sağlamaya çalışırsanız çalışın, yetişebilmek mümkün değil. Mutlaka kamu desteği ve kamu otoritesinin desteğiyle olması gerekiyordu. Ancak afet koşullarına da olabildiğince mobil ve etkin bir koordinasyon yürütebilmemiz  ve bunun çalışmasını yapmamız sayesinde sahada anlık gelişen iş birlikleriyle pek çok hayat kurtardık.

Örneğin Konya, Ankara ve İstanbul belediyelerinin itfaiye araçlarıyla yüksek katlarda mahsur kalmış, ağır hasarlı binalarda yaralı hayvanlara ulaşabildik. Alandaki anlık gelişen işbirlikleri müdahale edebilme kapasitenizin gelişkin olmasıyla sağlanıyor. Sahadaki hem kamu hem özel hem sivil paydaşlarla tedavi ve nakliye yani transport edebilme konusunda çok fazla işbirliği yaptık.

Yaptıklarımızın tamamı bu sivil inisiyatifin öz kaynakları ve tamamen gönüllü emeği ve desteğiyle yapıldı. Bu da çok önemli bence. Keşke daha fazla olabilseydi. Keşke başka kamu otoritelerinden, resmi kurumlardan bir destek alınabilseydi. O zaman çok daha fazla hayvanı çok daha etkin bir çalışmayla kurtarabilirdik.

Y.G.: Bu çalışmaları yürütürken halk veya yetkililer tarafından ‘insan hayatının öncelik vermelisiniz’ yaklaşımına dayanan kısıtlamalarla karşılaştınız mı?

M.Y: Kesinlikle karşılaşmadık. Normalde maalesef Türkiye’de bunca başka sıkıntılar var, daha büyük problemler var diye hayvan hakları savunusu ya da hayvanlar, hayvanlara yönelik talepler biraz daha ötelenebiliyor, ertelenebiliyor, önemsizleştirilebiliyor. Hatta sosyal medyada hayvan hakları savunuculuğu, alay konusu yapılabiliyor, düşmanlaştırılabiliyor.

Enkazdan çıkarılan canlı ayırt edilmedi

Biz Türkiye’de son yıllarda yalnızca hayvan ölümleri, hayvan cinayetleri değil, hayvansever cinayetlerine de tanık olduğumuz günlerden geçiyoruz. Böyle vakalar atlattık İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da bütün o bildiklerimiz ve bildiklerimizin dışında olanlar vahim bir tablo, normal şartlarda.

Fakat afet durumda bunun bir kısmı sanıyorum biz orada fiilen ve organize bir şekilde kurtarmaya yönelik çabayı var ettikçe, daha görünür oldukça, bir kısmı da gerçekten can yani hayat kurtarmanın bu denli öne çıktığı bir ortamda bütün bu hayvanlara ve hayvan kurtarma ekiplerine ya da hayvanseverlere yönelik önyargının silindiğini gördük.

Orada artık herhangi bir kurtarma anında, enkazın başında, bir yıkıntının başında yardım etmeye çalışan insanlar kedi, köpek, kuş, insan, genç, yaşlı, çocuk değil bir can, bir nefes duyduğunda, bir ses duyduğunda herkes birbirine destek oldu ve müdahale etti. Özellikle ilk günlerin, ilk 72 saatin kritik olduğu düşünüldüğünde enkaz kaldırıldıkça çıkan bütün canlılar kurtarıldı. İtfaiyesinden AFAD görevlisine kadar bütün herkesin yardımlaştığı ve çok duygusal olarak da çok yoğun; refleks yönetiminin çok yoğun olduğu süreçler. İnsanlar bir canı daha kurtarmak umuduyla canla başla bir arada çalıştılar. Bunu çok memnuniyetle söylüyorum. O an enkazın başında, o an öyle bir an.

Hem inanılmaz bir yardımlaşmanın, dayanışmanın ve acil durumda canla başla hayat kurtarmanın, hem de bizim ve pek çok hayvanseverin orada fiziksel olarak mevcut olması sayesinde hızlanan, adlı adınca yer bulan, vücut bulan bir destekleşme, paslaşma ve bir arada çalışma oldu. Enkazdan bir insan kurtarılarak orada bulunan sağlık ekiplerine sevk edildiğin de kurtarma tamamlanmış olur, daha sonra tıbbi süreç başlar.

Hayvanı kurtaran hiçbir ekip ya da bir hayvan ambulansının olmadığı bir ülkeden bahsediyoruz. Arama kurtarma bir hayvanı çıkardığında geri planda onu vereceği kimse yok. Eğer biz orada değilsek hayvanseverler orada değilse kimse yok. O hayvanı almak ve gerekli ekipmanla en azından güvenli bir taşıma kutusuyla hayvanı enkazdan uzaklaştırabilmek gerekiyor. Bu son derece kritik. Biz orada bunu yapabildiğimiz için o süreci ilerletebildik. Ve bunu yaptığımız için hayvanlar daha fazla filtrelerine takıldı, daha fazla ses almaya çalışan uzman ekip, hayvan seslerini ayırt etmeye başladı. Muazzam ve son derece etkileyici örnekler oldu.

Yani hayvanlara ulaşmaya çalışmak ve bu farkındalığın, bu çabanın, bu organizasyonun giderek bilinir, görünür, tanınır olması daha fazla hayvan kurtarılmasını sağladı. Aslında insanlar ve hayvanlar enkaz altında gerçek bir ölüm kalım mücadelesi verirken, hayvan korumasına yönelik ayrıştırmanın, kutuplaştırmanın, düşmanlaştırmanın bir anda ortadan kalkabildiğini gördük. Bunu da ben politik açıdan çok önemli buluyorum çünkü yalnızca somut olarak hayat kurtarma değil, bu hayat kurtarmanın insan-hayvan ayrımı olmaksızın ne kadar gerçek ve yüksek bir potansiyele sahip olduğunu gördük.

En içler acısı, en çaresiz durumlar barınaklarda yaşandı

Y.G.: Peki barınaklara dair gözlemleriniz neler oldu? Zaten afet öncesi barınak koşulları ile ilgili sorunlar vardı ancak barınaklar ve bu barınaklardaki hayvanlar afetten nasıl etkilendi?

M.Y.: Afet öncesinde bile yalnızca afet bölgesindeki değil bu ülkedeki bütün barınakların hali içler acısı. Barınak değil hayvan sığınağı olarak çalışan, yani hayvanların gerçekten şehre, kente barınak dışındaki bir yaşama adapte olamayacak bir hastalığı olan, sakat, engelli olan hayvanlar için özel olarak tasarlanan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar hayvan sığınağı dışında Türkiye’de hayvanların toplu olarak kapatıldığı ve belediyeler eliyle işletilen bakanlıklara ait, resmi adıyla ‘Rehabilitasyon Merkezleri’ ve barınakların tamamının durumu içler acısı: İdeal koşullardan bahsetmiyorum bile, yasa gereği asgari tıbbi ve hayvan sağlığı koşullarını yerine getirmekten uzak, korkunç hijyen koşulları, korkunç bakım koşulları ve hak ihlallerinin, istismarın, şiddetin, dayağın olduğu ortamlar söz konusu. Depremden önce de sayısız barınaktaki hayvanların tedavi verilmeksizin nedensiz yere uyutulma adında öldürüldüğünü gördük. Hayvanların süresiz tecrit altında tutulduğunu biliyoruz barınaklarda.

Bütün bunlar üzerine bir de böylesi bir depremi ve böylesi bir kamu otoritesi yokluğunu eklediğinizde, afet bölgesinde girdiğimiz barınaklardaki durum korkunçtu yani, ömrümüzün sonuna kadar sanıyorum hiçbir hayvan severin ya da hiçbir vatandaşın unutamayacağı kadar korkunçtu: Yıkılmış barınaklar… Bir kısım bölgedeki veteriner hekimlerin kendileri zaten depremzede… Özel kliniklerin de, barınakların da yıkıldığı, zaten gerekli ekipmanın veteriner hekim desteğinin personelinin atanmadığı, mevcut bulunmadığı barınaklarda, alanın kapasitesinden fazla sayıda hayvanın bir arada tecrit altında tutulduğu yerler olarak barınaklarda en ufak bir afet sorunu o kadar korkunç bir boyuta getirdi ki…

Hayatımızda gördüğümüz belki de en korkunç, en içler acısı, en acıklı ve en çaresiz durumlar burada yaşandı. Barınaklar çöktüğünde fiziksel olarak yaralanan, sakatlanan, bacağı kırılan, üzerine kolon düşen hayvanlardan söz ediyorum.

Her birine müdahale etmek için orada ekiplerin olması gerekirken hiç kimsenin olmadığı, günlerce pek çok il ve ilçedeki barınaklarda hayvanların bu şekilde beklediğini biliyoruz. Bazı hayvanların bu şekilde öldüğüne tanık olduk. Bu çok içler acısıydı. Bir kısmı için bizler tahliye edilmelerine ve hem bizim hem diğer gönüllülerin aracılığıyla özel kliniklere, başka illere, civar illerdeki kliniklere ya da başka daha sağlam olan belediye bayraklarına transfer edilmelerine uğraştık. Bunu başardık.

‘Hayvan sığınakları ve hastaneleri hayata geçirilmeli’

Ama bu çok az bir kısmı tabii ki. Barınakların zaten süregelen mevcut problemleri nedeniyle, bu hayvanların büyük kısmının yaşadığı “barınak kabusu”nun üzerine bir de afet koşulları bindi ve durum çok daha korkunç bir hale geldi.  Görece biraz daha iyi durumda olan ama çok fazla yaralı hayvanın olduğu Hatay Barınağı’ndaki köpeklerin tahliye edilmesinde yoğun olarak çalıştık. Pek çok ildeki barınakta sağ kalan hayvanların tahliye edilmesine destek verdik. Yaralı olanlara da veteriner hekimlerimiz aracılığıyla tıbbi destek ulaştırılmasını sağladık.

Sivil bir inisiyatif olarak sahada aktif olduğunuz yerlerde kurtarma yapabilirsiniz; maalesef ötesine imkanlarınız el vermiyor. Ama yapabildiğimiz kadarıyla pek çok barınaktaki hayvanı çıkarma mücadelesi verdik. Ancak biz oradan ayrıldığımızda; hala artçı depremler, sarsıntılar devam ederken bu afette bile barınak denen mekansal formların ve bir kapatma prosedürünün neden olduğunu ölümler yetmiyormuş gibi o barınaklara hala hayvanlar koyulmaya devam ediyor. Bu da sürecin üzücü ve endişe verici olan kısmı. Yani barınakların bir form olarak ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyoruz. Daha ziyade hayvan sığınakları ve hayvan hastanelerine geçilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bir kez daha bu depremde bunun ne kadar acil ve gerekli olduğunu gördük. Hayvan barınaklarına yapılan yatırım hayvan hastanelerine yapılsaydı bugün Türkiye’de hayvanlar da insanlar da çok çok daha farklı bir noktada olabilirdi diye düşünüyorum.

Y.G.: Dört Ayaklı Şehir’in çalışmalarına destek olmak isteyen okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

M.Y.: Hayvan kurtarma organizasyonunu ilk kez bu boyutta başardık. Fakat işimiz, yani toplumsal dayanışma işi de bizlerin yaptığı işlerde yeni başlıyor. Artık öngörmenin de ötesinde yaşanacağını bildiğimiz hem depremlerde hem iklim afetlerinde bu dayanışmayı sürdürmek bundan sonraki süreç için de hayati öneme sahip aslında. Dolayısıyla bu konunun önemli olduğunu düşünen herkesi bu afette ailesini kaybetmiş ve bakıma muhtaç durumdaki hayvanlara el birliğiyle sahip çıkmaya, yaşatma çabasına destek vermeye çağırıyorum ki bu ağlarımız genişleyebilsin, derinleşebilsin. Bu yayını okuyup dinleyebilecek, bu konuyla ilgi duyan herkesin de bizlere ulaşmasını çok önemli buluyoruz. Çünkü bahsettiğim gibi bir ağ haritasıyla çalışıyoruz ve afet sırasında ve sonrasında değil afet öncesinde yapılan hazırlık çalışmalarının hem insanlar olarak birbirimizi hem de hayvanları kurtarabilmemiz için en kritik aşama olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla yalnızca afet anında değil afet öncesinde de koordine olup birbirimize ulaşıp birlikte çalışabilmeyi çok önemsiyoruz. O yüzden herkesin katılımını, desteğini, erişimini bekliyoruz.

Yeniden deprem bölgesinde

Dört Ayaklı Şehir gönüllüleri ve aktivistleri şu sıralarda yine Maraş ve Hatay’da. Yanlarında kedi ve köpek mamaları, parazit ve uyuz ilaçları gibi pek çok malzeme götüren gönüllü grubundaki veterinerler de kurtarılan hayvanların tedavisi üstleniyor.

Yardıma ihtiyacı olan hayvanlar için şehirde dolaşan aktivistlere ulaşabilir, Dört Ayaklı Şehir’in bölgeye kesintisiz sürdürdüğü desteğe katkı sağlamak için onlara ulaşabilirsiniz.

bbi yardım çalışmasına destek vermek için şuraya bağış yapabilirsiniz: 

Dört Ayaklı Şehir Kent Doğa Hayvan Çalışmaları Derneği
IBAN: TR 37 0001 5001 5800 7320 94 2162
Vakıfbank (Açıklama: Tıbbi yardım)

Mama kumbarasına destek için de buraya tıklayabilirsiniz.

You may also like

Comments

Comments are closed.