Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16. Tiflis Uluslararası Tiyatro Festivali’nin yerel yapımlara odaklandığı Gürcü Tiyatrosu Vitrini kapsamında seyretme ve ayrıca topluluğun yaratıcı ekibinden yazar/yönetmen Nika Luarsabishvili ve sahne/kukla tasarımcısı Irine Kveliashvili ile bu özel prodüksiyon üzerine konuşma fırsatı buldum. Bu yazıda, Gürcistan’ın en tanınan ressamları arasında sayılan Niko Pirosmani’nin yaşam öyküsünün, yeni kurulan bir tiyatro topluluğu tarafından nasıl yorumlandığını anlatacağım.
Gürcistan köklü bir tiyatro geleneği, eğitimi ve kültürüne sahip. Bu geleneğin içinde kukla tiyatrosu da önemli bir yer teşkil ediyor. Ülkede dünyaca ünlü profesyonel kukla tiyatrosu topluluklarının yanı sıra, genç toplulukların da geleneksel kukla tiyatro prensiplerinin dışına çıkarak yeni formlar aradıkları yapımlara rastlamak mümkün. “Pirosmani” gösterisi de bu örneklerden biri. Köklü bir sanat geleneğine sahip her ülkede olduğu gibi, Gürcistan’da da genç sanatçıların karşılaştıkları sorunlar birbirine benzer. Devlet destekli, ödenekli ve köklü bir gelenekten gelen sanat kurumlarının kaynaklarına karşılık, genç sanatçılar hem yapım hem de gösteri aşamalarında üretebilecekleri ve çalışabilecekleri platformların eksikliğine dikkat çekiyorlar. Bu bağlamda “Pirosmani” yapımının bu festivalde yer alması ve uluslararası seyirciyle buluşabilmesi oldukça olumlu bir adım. Bu yapım hem genç sanatçıların Pirosmani gibi ünlü bir ressamın biyografisini yorumlayışı hem geleneksel kukla tiyatrosuna yeni bir perspektifle yaklaşımları hem de biçim ve içerikteki yenilik arayışları bağlamında festivaldeki en dikkat çekici yapımların başında geliyordu.
Nahif ressam Pirosmani
Niko Pirosmani sanat camiasında Gürcistan’ın en tanınan ressamları arasında kabul ediliyor. Günümüzde tabloları dünyanın seçkin müze ve sergi mekanlarında ziyarete açıldığı halde, döneminde sanat camiası ve simsarları tarafından önemsenmemiş, değeri bilinmemiş bir sanatçı. Gürcistan’ın kırsal bir bölgesinde doğup büyüyen ve küçük yaşta ailesini kaybeden Pirosmani’nin sanat eğitimi almamış ve nahif bir karaktere sahip olması bunun önemli nedenlerinden biri. Pirosmani resim sanatıyla kilisede tanışmış ve daha sonra fresklerden öykünerek bu sembolleri ve tarzını kamusal alanlara, dükkanların, meyhanelerin tabelalarına ve iç mekanlarına taşımış, nahif sanatın en önemli isimlerinden biridir. Pirosmani’nin birçok tablosunda, kendi tarzında Tiflis şehrinin ve kırsalının, özellikle de Gürcü kültürünün ve değerlerinin tasvirlerine rastlarken bir yandan da tek bir insan, hayvan ya da objenin resmedildiği tablolar karşımıza çıkar. Bir başka deyişle Pirosmani bazı tablolarında hayata geniş bir açıyla bakıp doğayı ve insanları kalabalık motif ve sembollerle en küçük detayına kadar anlatırken diğer yandan tekil bir dünyayı tasvir eden eserler de üretmiştir. Yazar ve yönetmen Nika Luarsabishvili’nin seyirciyi çıkardığı “Pirosmani” yolculuğunda ise ressamın bu tablolara nasıl hayat verdiği, sahnede bu tablolara hayat verilerek sunuluyor.
Ünlü birinin biyografisini kaleme almak cesaret de gerektirir. Hem daha önce yazılanlardan farklı olma, yeni bir şey söyleme hem de o kişiyi doğru anlatabilme kaygısı. Yazar ciddi ve titiz bir araştırma sonucunda, Pirosmani’den kalan bilginin az olması, belgelerin kaybolmuş ya da unutulmuş olması, var olan belgelerin ise parça parça ve farklı yerlerde bulunması, Pirosmani hakkında öğrenilebileceklerin onu tanıyanların anılarından, bazı basılı malzemelerden elde edilmesi -ki bazı belgelerde kendi sözlerini de bulmuş- ve elbette daha sonra bu araştırmanın bir biyografiye evrilmesi aşamaları göz önünde bulundurulduğunda iki yılı aşkın bir sürede ancak tamamlayabilmiş metni. Yazar metnin yapısını anılardan yola çıkarak oluşturduğunu ancak rüyaların ve fantezilerin de oyunun estetik dünyasına destek verdiğini vurguladı.
Sanatçının biyografisini sanat ürününe dönüştürmek
Bir sanatçının biyografisini bir başka sanatçı nasıl ele alıp bir başka sanat ürünü yaratıp seyirciyle paylaşır? Bunu nasıl yapmalıdır? Hangi formları, nasıl kullanır? Nasıl inceliklere ve hassasiyetlere sahip olmalıdır? Sanatçının kişiliğinden, onun yaratıcılığından ve onun sanatsal görüşüne asla ihanet etmeden nasıl yeni bir sanat üretebilir? Bir sanatçının biyografisini onun hem özel hem sanatsal yaşamıyla birlikte nasıl anlatılabilir, özellikle de hakkında çok fazla bilgi bulunmuyorsa?
Peki ama neden Pirosmani, diye sorduğumda, Irine Kveliashvili bağımsız sanatçılar olarak kendimize bu işi neden yapıyoruz diye soruyoruz cevabını verdi. Nika Luarsabishvili, Pirosmani’nin genç kuşak sanatçılar için çok önemli bir sanatçı olduğunu, Pirosmani’nin trajik hayatının, sürekli bir mücadele içinde olmasının ve bunlara rağmen yaşamaya, üretmeye ve resim yapmaya devam etmiş olmasının onlara ilham ve sanat yapmaya devam etmeye dair güç verdiğini söyledi. Aynı kültürden gelen bir sanatçının yaşamını derinlemesine araştırmanın ve incelemenin, onun sanatsal üretimi ile kişisel yaşamı arasındaki bağları bulabilmenin ve bunu kendi yaptığı sanat formları içinde, yani bu örnekte tiyatro yoluyla, seyirciyle paylaşmanın, bu genç ve yeni topluluk için kendi sanatsal yolculuklarını da besleyen ve teşvik eden bir olgu olduğunu düşünüyorum.
Neden kukla tiyatrosu?
Oyunu seyretmeden önce, ekibe peki ama neden kukla tiyatrosu, diye sormuştum. Ekip bunu bana ne kadar anlatmaya çalışsa da sözcüklerin yetemediğini oyunu seyrettikten sonra anladım. Irine Kveliashvili, Gürcü kültürü için kukla tiyatrosunun önemine değindi. Ancak bir yandan da Gürcü Tiyatrosu’nda oyuncunun ne kadar hırslı ve tutkulu olduğunu, Pirosmani’yi canlandırması istendiğinde onu en iyi şekilde temsil edebilmek için yaşayacağı çabadan bahsetti. Çünkü seyircinin, oyuncunun Pirosmani’yi iyi oynayıp oynamadığı ya da ona benzeyip benzemediği üzerine ve genel olarak seyircinin Pirosmani konusunda fazlasıyla eleştirel olabileceklerini belirtti. Ama kukla ile ifade ettiğinizde ve hikâyeyi kukla tiyatrosu yoluyla anlattığınızda işin başkalaştığını söyledi. Oyunu seyrettiğimde, bazı metinlerin ve anlatıların formu yani biçimi de belirlediğini gördüm. Ekibin Pirosmani’nin yaşam öyküsüne yaklaşımının kukla tiyatrosu biçimiyle seyirciye doğru bir şekilde ulaşabildiğine şahit oldum.
“Pirosmani” yapımı ressamın yapıtlarıyla kendi hayat öyküsü arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Oysa ressam bir kukla, çevresindeki kişiler onun tablolarındaki kişilerden oluşan kuklalar, sahne tasarımının bir bölümü Pirosmani’nin motiflerinden ve tasvirlerinden oluşurken bir bölümü de Pirosmani’den esinlenerek yaratılan yeni motifler. Irine Kveliashvili bunlara, Pirosmani’nin figürlerini hissettiren kuklalar diyor. Oyunun sahne tasarımını sadece Pirosmani’nin yaratımıyla oluştursaydık, bu bir replikadan öteye gitmezdi, diye ekliyor. Sahne tasarımını yaratırken Pirosmani’nin özellikle biraz önce belirttiğim o tek bir kişi, obje veya nesneyi resmeden tablolarını niye yaptığı, ne anlatmak istediği üzerine de sorular sorduklarını belirtiyorlar. Bu sorular ise oyunda zaten cevaplanıyor. Nika Luarsabishvili’nin anılar kadar rüyalar ve fantezilerden de oluşturduğu oyun metni, ressamın hayatı göz önünde bulundurulduğunda yaşamış olması oldukça muhtemel anları da içeriyor. Bu anlar, başına gelenler ve deneyimler onu özellikle bu resimleri yapmaya itmiş olabilir hissiyatına getiriyor seyirciyi. O anda kuklalar, tasvirler ile anlatılan hikâyede seyirci, Pirosmani’nin sanatını icra ederken nasıl bir haletiruhiye içinde olduğunu duyumsarken sanat eseri ile yaşam arasındaki ilişkiye dair bir duygulanım yaşıyor. Mesela, Pirosmani’nin hayatını seyrederken bu hayata en çok tanıklık etmiş olan bir kişiyle karşılaşıyoruz. Hikâyenin bir bölümü Pirosmani ile bu karakter arasında geçerken bu figürün, Pirosmani’nin The Gate Keeper tablosundaki figür olduğunu anlıyoruz. Keza diğer karşılaştıkları kişiler, yaşadığı deneyimlerdeki kişiler de tablolarındaki kişilere dönüşüyor. Ya da belki de tam tersini göstermek istiyor topluluk bize, tablolarındaki kişilerin onun hayatını anlatan karakterlere büründüğünü.
İşte de tam da bu yüzden “Pirosmani” oyunu hem estetik hem dramaturjik hem de biçimsel olarak bir sanatçıyı sanatla anlatabilmenin yolunu bulmuş ve seyircisini sanatçı ile sanatı arasındaki derin sularında gezdiriyor, diyebilirim. Şunu düşündürtüyor oyun seyrciye: The Gate Keeper belki de en doğru anılarını taşıyordur bir ressamın. Onun yürüyüşünü, ağlayışını, gülüşünü, bakışını, yaşantısını en iyi o gözlemlemiş, tanık olmuş ve deneyimlemiştir. Belki de tam da bu nedenle Pirosmani bir ressam olarak onun resmini yapmış, onu ölümsüzleştirmek istemiştir. Çünkü onun gözlerinde kendisi, Pirosmani vardır. Bize bakan o gözlerdir en iyi Pirosmani’yi anlatan. Belki de sırf bu nedenledir, ünlü Zürafa tablosundaki insan gözleri. “Pirosmani” oyunu da sanatçı ile eseri arasındaki ilişkiyi, kukla tiyatrosu biçimiyle bütünlüyor. Irine Kveliashvili’nin belirttiği gibi karanlıktan ışığa doğru resmeden Pirosmani’nin hayatının anlatıldığı sahnede de karanlığın içinde bir ışık beliriyor: Sekiz yaşına kadar onu seven, ona şefkatle yaklaşan bir ailede büyüyen ve bunu kaybeden bir ressam. Karanlığın içindeki o ışık ise, belki o mahrum kaldığı ve aradığı sevgi ve şefkat, belki de onu resimlerini yapmaya iten itki, ilham, belki de birbirlerini besleyen her ikisi de.
Tüm oyun, kukla ve tasvirlerin görselliğinde bir anlatı dünyası yaratırken oyuncuların hassas, nazik ve estetik hareketleriyle ressamın duygu dünyasını duyumsuyoruz. “Pirosmani” sadece bir ressamın hayatını seyirciyle paylaşmıyor hem ressamın hem de bu oyunu yaratan topluluğun sanat üretimine dair tanıklığa çağırıyor seyirciyi. The Wandering Moon Theatre topluluğu Pirosmani’ye sahnede hayat verirken bize şunun cevabını gösteriyor: Bir sanatçı bir başka sanatçıyı kendi yaptığı sanat yoluyla nasıl anlatabilir? Topluluk belki de kendini anlamaya, kendini anlamlandırmaya, kendini anlatmaya çalışıyor seyirciye Pirosmani’yle, “Pirosmani” yapımında. Belki de kendini şimdide anlatabilmenin yolu, “Bir Sanatçı Ardında Ne Bırakır?” sorusunu sormak ve geçmişte kendini arayıp bulma çabasıdır.
Yazan ve Yöneten: Nika Luarsabishvili
Sahne ve Kukla Tasarımı: Nino Kitia ve Irine Kveliashvili
Kuklacılar: Levan Baidauri, Giorgi Totadz, Alexander Kvezereli, Nini Kotashvili, Nika Mchedlishvili, Nanisha Metreveli, Luka Chulukhadze, Lela Khachaturov
Sesler: Levan Tsuladze, Gia Kitia, Archil Sulakvelidze, Nekoloz Ghugunishvili, Marie Kitia, Nanisha Metreveli, Alexander Kvezereli, Nika Luarsabishvili, Mariam Gulasvili, Jeji Skhirtladze