Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojiİklim KriziManşetTarım-Gıda

Kuzey Ormanlarındaki madencilik faaliyetleri İstanbul’un nefes almasını giderek zorlaştırıyor

0

Günümüzde dünyanın hemen her yerinde yaşanan çevresel sorunların birçoğunun kaynağında yer alan madencilik faaliyetleri, Türkiye’deki en yoğun nüfusu barındırması nedeniyle ekosistem hizmetlerine diğer tüm kentlerden çok daha fazla ihtiyaç duyan İstanbul’da ormanların yanı sıra su ve toprak varlıklarını, hava kalitesini ve insan sağlığını ciddi ölçüde tehdit eden bir boyuta ulaşmış durumda.

Kuzey Ormanlarında taş, kum ve silisyum gibi malzemeler için açılan madenler su ve toprak kirliliğine yol açarken, İstanbul’da halihazırda kritik durumda olan hava kirliliğini de tırmandırıcı bir rol oynuyor. İnsan kaynaklı iklim krizinin çarpan etkisi yarattığı uzun süreli su krizi ile karşı karşıya olan kentin su varlıkları da madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında.

Kuzey Ormanları Araştırma Derneği verilerine göre son 2022’ye kadar 15 yılda İstanbul il sınırları içinde 5,750 hektarı orman alanı ve 2,200 hektarı tarım alanı olmak üzere toplam yaklaşık 8,000 hektar doğal ve kırsal alan madencilik faaliyetleri nedeniyle tahrip edildi.

İstanbul kuzeyinde 76,370 hektarlık orman alanına madencilik faaliyetleri için verilen ruhsat izinleri ise İstanbul Kuzey Ormanlarının üçte birinin yalnızca maden tahribi altında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Metropoldeki madencilik faaliyetleri ise tüm bunlara rağmen hız kesmeden devam ediyor. Şile ilçesindeki Kirazlı Köyü mevkiindeki orman alanı yakın zamanda çöle çevrilmiş durumda. Bölge, yalnızca orman değil aynı zamanda su varlıkları için de kritik önem taşıyor. İstanbul’un en büyük su kaynağı olan Ömerli Barajının havzası, madene açılmak istenen alanı da içine alıyor.

‘Beton yığınları yaratılırken Kuzey Ormanları aşağı itiliyor’

Kuzey Ormanları Savunması sözcüsü ve şehir plancısı Başar Alipaça, Yeşil Gazete’ye yaptığı değerlendirmede bu havzanın İstanbul için önemine ve madencilik faaliyetlerinin kent üzerindeki etkilerine değiniyor. Alipaça, Ömerli’nin su krizi yaşandığı dönemde kentin “su yokluğuna direnen tek barajı” olduğunu, bunu ise Düzce tarafından getirilen sulara borçlu olduğunu söylüyor.

Alipaça, “Maalesef Ömerli’nin bir yandan İstanbul’un su krizine direnen tek su kaynağı olmasına rağmen çevresinde çok büyük taş ocağı havzaları bulunuyor. Bu havza uzaydan bile görünüyor. İstanbul Anadolu tarafındaki tüm inşaat faaliyetleriyle, kentsel dönüşüm vs. uygulamalarla beton yığınları yaratılırken, Kuzey Ormanları da aşağı doğru itiliyor” diyor.

Orman alanın altında çok büyük bir maden olduğunu ve bu yataktaki tüm malzemelerin alınmaya çalışıldığını aktaran Alipaça, şunları söylüyor:

“Eskiden beri kum ocakları, taş ocakları, silisyum madeni gibi bir sürü maden ocağı vardı o bölgede. Bunlar ihracata dayalı madenler. Yani bizim aslında bu konuda bir zenginliğimiz olmamasına rağmen yurt dışındaki talepleri de karıştırılmaya başlamamızdan dolayı bu maden kapasitelerini sürekli arttırıyorlar” OGM’nin [Orman Genel Müdürlüğü] kendi tasarrufunda oluyor bu işler. Birtakım kurumlar adına kendisi yapıyor işlemi. Şile’deki Karakiraz Köyü’nün mevkiini de bu şekilde maden ocağının genişletmesine açmışlar.”

‘Uzaydan dahi görünen bir maden havzası haline geldi’

Madencilik faaliyetleri, ilgili alandaki ormanların yok edilmesinden çok daha fazla ekolojik sonuç doğuruyor. Üstelik madenciliğin yol açtığı ekolojik tahribatın geri dönüşü ve rehabilitasyonla tekrar bir orman ekosistemi haline getirilmesi neredeyse imkansız.

Başar Alipaça, Kuzey Ormanlarının çeşitli yerlerinde yapılan madencilik faaliyetlerinin boyutunu “Burası uzaydan görünen bir havza boyutuna geldi; dünyada bunun bir örneği yok” diye açıklıyor: “Şile-Ömerli taraftarındaki taş ocakları şu an Türkiye’de ayrı şehir gibi. Bu zaten büyük bir habitat kaybı aslında; ormanın ölümü anlamına geliyor. Çünkü bunu yaptığınız zaman geriye dönüşü yok.”

Alipaça, madencilik faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki etkilerine değinerek bu faaliyetlerin sürdürülebilir olmadığına dikkati çekiyor:

“Yalnızca ormanın üstündeki örtüyü almıyorsunuz; altındaki katmanları, binlerce yıllık orman toprağını alıyorsunuz. Bu kadar büyük tahribatların geriye döndürülme şansı yok; yeniden orman toprağı serip yeniden üstüne orman dikimi yapılması mümkün olmuyor çünkü bölge bütün olarak yok edilmiş durumda ve herhangi bir yerini onarma şansınız yok. Orası gözden çıkarılmış bir bölge ve giderek büyüyor. Bunun sürdürülebilirliği yok.”

‘Madencilik kaynaklı en büyük darbeyi su varlıkları alıyor’

İstanbul’un kuzeyindeki orman varlıkları artık tam anlamıyla “ağır yaralı”. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve çeşitli kurumlar da gerçekleştirdiği incelemeler sonucunda bölgedeki tahribata dikkat çekerek bölgenin artık madencilik faaliyetlerine kapatılması gerektiğini belirtiyor. 

Başar Alipaça, madenciliğin su varlıkları üzerindeki etkisinin orman tahribatından bile daha ciddi bir soruna işaret ettiğini vurgulayarak şunları kaydediyor:

Burası en temelinde bir su havzası; ormanın en çok su toplayan bölgelerinden bir tanesi. Burayı madencilik faaliyetleriyle tahrip ettiğiniz zaman Ömerli Havzasını besleyen tüm dereleri yok ediyorsunuz. Derelerin aslında hem yer altındaki hem yer üstündeki soğuk akış sistemlerini yok ediyor, bozuyorsunuz. Bu faaliyetlerin en büyük zararı budur. Genellikle en kötü etkisinin üstündeki ormanın alınması olduğu düşünülür ama esasında en büyük tahribatı, yine geri dönüşü olmaksızın, su rejimini bozması, su rejimini değiştirmesi, bir akış yönünü yok etmesi, bir derenin bir gölü beslemesini engellemesidir.”

Bu durumun Istrancalarda da çokça görüldüğünü belirten Alipaça, bölgedeki birçok gölün bu yüzden koruduğuna dikkati çekerek “Çok ciddi bir şekilde su krizi yaşanıyor, Istrancalarda bile. En büyük sebeplerinden bir tanesi madencilik faaliyetleri. Bu bakımdan da Şile’deki Ömerli Havzası büyük tehlikede. Bahsettiğimiz bölge aynı zamanda önemli bir doğal alan. Kuzey Ormanlarının 30 tane doğal alanından biri. Şile’deki kıyı habitatlarını da içine alan bölge. Burası eşsiz bir doğal alan” diyor.

‘Türkiye, dünyada en büyük ivmeyle ormanlarını yok eden ülke’

Kuzey Ormanları Savunması sözcüsü Başar Alipaça, Kirazlı Köyü mevkiinde yok edilen ormanın doğa yürüşleri için kullanılan güzergahlardan biri olduğunu belirtiyor. Bölgedeki orman tahribatının hızı, zaman zaman doğa yürüyüşleri düzenleyerek alanı ziyaret eden doğa savunucularını şaşırtıyor.

Alipaça, şu ifadeleri kullanıyor:

 “O kadar hızlı bir tahribat görülüyor ki, biz aynı güzergahtan altı ay önce geçtiğimizde burası ormandı. Altı ay sonra geçiyorsunuz, bir bakıyorsunuz ki orman yok olmuş, çöle dönmüş. İşte böyle bir yok etme hızı söz konusu. Dünyada şu an kendi ormanını bu ivmeyle yok eden başka bir ülke yok, Brezilya’daki Amazonlar dahil. Miktar olarak değil de ivme olarak konuşacak olursa Türkiye orman yok etmede birinci sırada.”

‘İstanbul’un suyu bitti, artık ormanların can suyunu tüketiyoruz’

Nüfusu 20 milyona yaklaşan ve artmaya devam eden İstanbul için Kuzey Ormanlarının değeri, eskisinden çok daha fazla. Ormanların sağladığı ekosistem hizmetleri, yoğun nüfuslu metropolün hâlâ kritik sorunlar yaşamadan ayakta kalmasında önemli rol üstleniyor.

Başar Alipaça, sanayi ve günlük kullanım nedeniyle kentteki derinleşen su krizine değinerek “İstanbul’da hâlâ su bitmedi deniyor ya, aslında bitti; kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor” diyor:

“Suyun bitmediğine, İstanbul’un suyu olduğuna dair bilgi var ama hayır; İstanbul’un suyu aslında ta yazın ortasında, hatta belki başında bitmişti. Bütün su, Bolu‘dan, Düzce’den, Istrancalardan getirilen, bizim Ömerli’ye doldurduğumuz su; Kuzey Ormanları’nın can suyu. Tüm Kuzey Ormanlarının suyu sadece İstanbul kentine verildi. Ve İstanbul kendi su kaynaklarını yok eden bir şehir ve bu sürdürülebilir değil.”

madencilik

‘İstanbul’un nefes alması giderek zorlaşıyor’

İstanbul’da aynı zamanda hem bir sanayi kenti olması hem de ağır bir trafik yükü olması nedeniyle ciddi bir hava kirliliği söz konusu. Şehir plancısı Başar Alipaça, “Bu trafik yükünün getirdiği hava kirliliğinin maskelerle dolaşmayı gerektirecek kadar artmamasının sebebi, kuzey rüzgarlarının Kuzey Ormanlarından gelen oksijeni aşağı doğru iletmesi” diyor.

Bu durumu Alipaça İstanbul için “büyük bir nimet” olarak niteliyor ancak ormanların oksijen üretme kapasitesinin her yıl, her ay azaldığının altını çiziyor.

Ormandaki vadileri İstanbul’a nefes sağlayan soluk borularına benzeten Alipaça, şunları kaydediyor:

Bahsettiğimiz su havzalarının çoğunluğu vadi ve bunların bir kısmı da ‘trake’ dediğimiz çok büyük soluk boruları gibi; bunlar İstanbul’ın temiz hava kanalları. Bunları yok ettikçe İstanbul’un nefes alması da giderek zorlaşıyor.”

‘İstanbul’da tarım bitiyor, köylü pencere dahi açamıyor’

Madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı ilçelerden Şile’nin İstanbul için taşıdığı bir başka anlam da gıda. İlçedeki tarımsal faaliyetlerin ve üretimin artırılması için buradaki köylüye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından çeşitli destekler sağlanıyor.

Başar Alipaça, tarım ve madencilik faaliyetlerinin yan yana yürütülmeye çalışmasının hem köylüye, hem tarıma hem de çevreye ciddi zararlar verdiğinin altını çiziyor:

“Destekler ve teşvikler verilerek köylülerimizin hâlâ tarım yapması bekleniyor. Köyler ziyaret ediliyor, bol bol fotoğraflar çekiliyor, bol bol Avrupa Birliği projeleri yapılıyor. Ama çok enteresan bir şekilde bütün köylerimizin hemen çevresinde, üç tane, beş tane, 10 tane taş ocağına izin veriliyor ve bu köylerde üretimin olması bekleniyor. Halbuki madencilik faaliyetlerinin köylerin çevresinde sürdürülmesi halinde hem gereken su kaynakları yok oluyor, hem de yükselen toz çevredeki ağaçlara ve topraklara konduğu için tarım ürünlerini çürütüyor, kurutuyor. İnsanlar bazı köylerimizde tozdan dolayı pencere açamıyorlar.”

Madenlerden yükselen toz sadece tarımsal üretime zarar vermekle kalmıyor, insan sağlığını da ciddi şekilde tehdit ediyor. Araştırmalar, madenlere yakın bölgelerde yaşayan ve bu toza maruz kalan kişilerde astım, akciğer kanseri ve KOAH gibi solunum sistemini ciddi şekilde etkileyen hastalıkların görülme sıklığında artış olduğunu gösteriyor.

Alipaça, Gıda krizi zamanında İstanbul’un gıda yapılabilen son noktalarını madencilik faaliyetlerine kurban ediyoruz. Bu tahribata son verilmesini talep ediyoruz” diyerek Kuzey Ormanlarının en ağır yaralı bölgesi olan İstanbul’dan başlayarak tüm Marmara kıyısındaki ekosistemleri kapsayacak şekilde muhafaza alanı ilan edilmesi çağrısı yapıyor.

‣ Kuzey Ormanları’ndaki yapılaşma baskısı artıyor
‣ Kuzey Ormanları Raporu: Rant projeleri 317 çevre tehdidine neden oldu

You may also like

Comments

Comments are closed.