YazarlarAhmet Atıl AşıcıEkonomiKöşe Yazıları

Türkiye AB’nin 2050 Karbon-Nötr Ekonomi hedefine hazır mı?

0

Bu soruyu “AB’nin hedefinden Türkiye’ye ne?” diye yanıtlayacak çok sayıda kişinin olacağını tahmin etmek zor değil.  Son dönemde ne kadar içine kapanmış olsa da, Türkiye’nin özel sektörünün bu uygulamaya neden kayıtsız kalamayacağını anlatmaya çalışacağım bu yazıda.

Avrupa’da ve dünyada esen Yeşil Dalga mevcut politikaların devamını imkansız kılıyor. İklim krizi sıradan insanların özellikle gençlerin en önemli gündem maddesi. 2009’da 42 milletvekiline sahip küçük bir grupken 2019 seçimlerinde Yeşil Grup 74 milletvekiliyle Avrupa Parlamentosu’nun en etkin gruplarından biri haline geldi ve 2009 seçim manifestosunu 2019 yılında AB Başkanı seçilen (hem de Hıristiyan Demokrat gruptan) Ursula von der Leyen’in seçim manifestosunun temeli haline getirebildi.

Avrupa ve ABD gibi büyük ekonomik güçler devrim gibi bir dönüşümün arefesinde. Bunun Türkiye ekonomisini etkilememesi mümkün değil. Zira AB, Türkiye özel sektörünün en büyük ihracat pazarı. Toplam ihracatın %60 civarı Avrupa ülkelerine yapılıyor. Leyen’in Avrupa için Yeşil Yeni Düzen programı, AB’nin 2030’da karbon salınımlarını %50 düşürüp, 2050’de ise tamamen karbon-nötr bir ekonomi olmasını hedefliyor. Bu trilyonlarca avroluk bir dönüşümü gerekli kılıyor. Her dönüşüm gibi bunun da içeride ve dışarıda kazanan ve kaybedenler yaratacağı açık. Nitekim, kirli sanayi lobileri bu dönüşümü ertelemek/hafifletmek adına ellerinden geleni yapıyor, bu düzenlemelerin Dünya Ticaret Örgütü anlaşmalarına aykırı olacağını, “yeşil korumacılık”a yol açacağını belirtiyorlar. Ancak, bir de var olan çevresel düzenlemeler dolayısıyla rekabetçilik gücü zayıflamış olan firmalar var. Onlar da AB içi ve dışındaki düzenleme (dolayısıyla maliyet) farkından kaynaklanan haksız rekabetten şikayetçiler.

Sınırda Karbon Uyarlama Vergisi bu haksız rekabeti önleyip programa iş dünyasının desteğini almayı planlıyor. Nitekim, dünyanın en büyük çelik üreticisi Arcelor-Mittal, AB’nin gümrükte karbon vergisini memnuniyetle karşıladığını açıklayalı birkaç gün oldu.

Nedir bu vergi? Ne işe yarayacak?

AB ülkeleri mevcut durumda üretimden kaynaklı CO2 emisyonlarından vergi alıyor. Ancak bu uygulama Avrupa ülkelerinin sera gazı emisyonlarını düşürse de tüketime odaklanmadığı için uzun zamandır eleştirilmekteydi. Eleştirilerin bir tarafı, uygulamanın kirli sanayileri AB dışına itmekle diğer ülkeleri kirlettiğini, hatta daha gevşek düzenlemeler dolayısıyla emisyonun arttığını savunan çevreciler. Diğer tarafta ise karbon sızıntısının haksız rekabete yol açtığını savunan AB’deki kimi sanayi lobileri. Bu vergi iki kesimi de tatmin edebilecek şekilde tasarlanmış görünüyor.

Çok yakın bir zamanda AB’ye ihraç edilen ürünler içerdikleri karbon yoğunluğuna bağlı olarak gümrükte vergilendirilmeye başlanacak. Bu sayede AB de üretilmeyip de tüketilen ürünlerin de bir süre sonra karbon-nötr olması hedefleniyor. Peki hangi sektörler bundan etkilenecek? Ya da şöyle soralım, üretim sürecinde herhangi bir sera gazı salımı yapmayan bir şirket de bu vergiyi ödeyecek mi? Eğer kullandığı elektrik fosil yakıtlardan elde ediliyorsa, evet. Bugün Türkiye’nin ihracat şampiyonu otomotiv sanayi her ne kadar düşük-karbonlu bir üretim yapısına sahipse de termik santrallerden gelen elektriğin emisyonu o firmaların sorumluluğu olarak alınacak. Yani, hammaddeden son mamul haline gelene kadar sürecin tamamından sorumluluk söz konusu.

Aşağıda Türkiye ve en önemli ticaret partnerlerinin ihracatlarının karbon-yoğunluğunun evrimi gösterilmiştir. Görüleceği üzere, Türkiye’nin partnerleri ve genel olarak zengin OECD ülkelerinin ihracatları daha düşük karbon içermekte. Bu fark, herhangi bir vergilendirme durumunda Türkiye özel sektörünün ne kadar etkileneceğinin bir göstergesi.

Üretim süreçlerinin karbonsuzlaştırılması kısa bir zamanda başarılabilecek bir iş değil. Tekil firmaların da yapabilecekleri sınırlı. Eğer her fabrikanın kendi temiz enerjisini üretmesini beklemiyorsak (bu hem maliyetli olurdu hem de gereksiz) o zaman devletin enerji sektörünü ve sonrasında üretim yapısını dönüştürecek adımlar atması gerekiyor.

Türkiye iklim müzakerelerinin ‘sorumsuz’ ülkesi

Oysa bugün Türkiye’de tam tersi bir sürecin yaşandığını görüyoruz. Meclis 15 termik santrale filtre takmak için verilen son tarihi 3 yıl erteleyebiliyor. O santrallerin bulunduğu şehirlerde yaşayanlardan başka ses çıkaran neredeyse yok. Bu, bugüne kadar olduğu gibi kolayca gözardı edilebilecek, bir sağlık sorunu mu sadece? Bu santrallerin elektrik verdiği fabrikalarda yapılan üretim AB’den içeri girerken büyük vergilere tabi olacaksa, en başta bu firmaların bu lakaytlığa itiraz etmesi gerekmez mi?

Türkiye’nin acilen bir dönüşüm programına ihtiyacı var.

Vizyon 2023’ün çoktan çökmüş büyüme rakamlarına dayanarak Paris İklim Anlaşması’na 2030’da 999 milyar tona azaltılacağı iddia edilen karbon hedefi hiçbir şekilde gerçekçi yansıtmamakta, Türkiye’yi iklim müzakerelerinde “sorumsuz” ülke suçlamasına maruz bırakmaktadır. Nitekim, 2010’da yapılan projeksiyona göre 2017’de 600 milyar ton olacağı söylenen karbon emisyonu 526 milyar tonda kalmış.

Yeldan, Voyvoda ve Acar (2018) çalışması, bütçeye ek bir maliyet getirmeden 2030’da emisyonu 666 milyarda sınırlandırmanın mümkün olduğunu söylüyor. Kirletenin ödediği bu vergi tahsilatı ile yeşil işler yaratıldığında 2030’da, normal gidişata göre, daha müreffeh bir Türkiye’ye ulaşmak mümkün.

Tabii 666 milyar ton Türkiye’nin sorumluluğu açısından oldukça yüksek bir rakam.

Yapılan araştırmalar Türkiye’nin 2 derece ile uyumlu emisyon miktarının 441 milyar ton olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bunun için bir dönüşüm fonunun oluşturulması ve ciddi bir reform programının hazırlanması gerekiyor.

Dünya 1930’ların krizini sosyal refah devletini kurumsallaştırarak atlatabildi. 21’inci yüzyılın iklim değişikliği ile ağırlaşan krizini ise ekolojik toplumu kurarak atlatabilir. Bütün dünyada, kimi istisnalar, kimi geri dönüşler yaşansa da, gidişat bu yönde. Başına buyruk hareket etmekte ısrarlı Türkiye’nin bırakın ülke liginde üst sıralara çıkmayı, elinde kalanı koruyabilmesi bile mümkün değil.

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.