Sivil ikileme yer yok!

Her karar arifesi tercih yapmayı gerektirir ancak, ikileme düşmenin bazen askeri sonuçları olabilir. Gerçek nükleer karşıtı mücadele, mevzunun bütünlüklü ve tutarlı bir şekilde kavranmasıyla bilişsel bir farkındalık sağlarken yaşamları da kurtaracaktır.

Naoufal Lahlali – 2016

Milattan önce dördüncü yüz yılda Sokrates’ın “küçük bir işle uğraşıyor değiliz, nasıl yaşamamız gerektiğiyle uğraşıyoruz”sözü, bize etik değerlerin tüm zamanlardaki önemine dair bir şeyler söyler. Özellikle karar verme aşamasında belli değerlere bağlı kalınması, tekçiliği çekici hale getirerek tercih yapmanın mekanik bir yolunu gösterir. Bu açıdan bir ayağı çevre, bir ayağı barış hareketinde olan nükleer karşıtı mücadele, savaş olasılığı karşısında etik değerlerine tutunabilirse net tavır alabilir. Bu yazıda kaçınılmaz olarak nükleer silah ve nükleer enerji üretim süreçlerinin ilişkisine değineceğim, fakat esas mesele nükleer karşıtı mücadelenin tüm savaşlar karşısındaki tutumu olacak.

Nükleer silah ve nükleer enerji bağıntısı yıkıcı bir gücün “yapıcı” bir güce dönüştürülmesi üzerine kuruludur. İkinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan silahlanma çalışmaları gerek savaşa hazırlık süresince gerekse savaşın Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarıyla bitirilişini takiben sayısı iki bini bulan atom/nükleer silah deneme/testleriyle geliştirilmiştir. Aynı zamanda eski adıyla atom bugünkü yaygın kullanımıyla nükleer santrallerin de kurulmasına başlanmıştır. Nükleer testlerin sonuçlarının insan sağlığına etkilerinin anlaşılmasıyla dünya kamuoyu nükleer testlerin durdurulması için harekete geçer, bu girişimler uluslararası barış hareketine dönüşür. Yeni doğan çocukların süt dişlerinde stronsiyum 90 maddesinin bulunması Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın 1979 yılında Türkiye dahil pek çok ülke tarafından imzalanmasının önünü açacaktır.

Alternatif enerji aldatmacası

Nükleer testlerin durdurulmasını izleyen süreçte, 1970’lerin başında yaşanan petrol krizi nükleer santrallerin dünyaya bugün iklim krizi karşısında “yeşil enerji ya da yenilenebilir enerji” şeklinde bir üretim kaynağı olarak tanıtıldığı gibi “alternatif enerji” üretim imkanı olarak sunulur. Bu nedenle özellikle 1970’lerden sonra nükleer santrallerin birbiri ardına kurulduğunu görürüz. Ne var ki, Üç Mil Adası ve Çernobil nükleer felaketleri, nükleer santrallerin nükleer bombalarla aynı akıbeti doğurduğunu dünya kamuoyuna gösteren çok net örneklerdir. Petrole ve kömüre alternatif enerji olarak ortaya çıkarılan nükleer enerji üreten santrallerin takkesi düşmüş keli görünmüştür. Nükleer santrallerin bir savaş esnasında kullanılma ihtimali barındıran nükleer silahlar gibi namlusunu mütemadiyen doğaya, tüm bir ekosisteme ve yaşamın bütününe çevirmiş olduğu yıllar içinde yapılan araştırmalarla anlaşılır. Nihayet bu çalışmalar nükleer santrallerle ilgili olarak, kaza olsa da olmasa da canlı ve cansız çevreyi geri dönüşü olmayan (bu yazıda yer veremeyeceğim fakat birçok yazımda açıkladığım) zararlarının olduğunu ortaya koyar.

Fukuşima nükleer felaketinde oluşan radyoaktif serpinti nedeniyle bertaraf edilen toprağın istiflendiği 1’er tonluk torbalar

Nükleer santrallerle ilgili gerçekler açıkça göstermektedir ki, savaşlarla toprak elde etmek için ülkenin varını yoğunu ortaya koyan hükümetler. nükleer santrallerle topraklarını savaşmadan kaybedebilirler. Toprağın radyoaktif bir serpintiyle şehit gömer gibi toprağa gömüldüğünü, torbalara doldurulduğunu, her bir karışı için canların feda edildiği o topraklardan nasıl vazgeçildiğini en son yaşanan Fukuşima Nükleer Felaketi net olarak göstermiştir. Tüm bunların ışığında diyebilirim ki, nükleer santrallerle nükleer silahlara karşı çıkmanın kesişim noktasında her türlü yaşamın istem dışı sonlandırılmasına dair bir direniş vardır. Nükleer karşıtı tavır ve tutumlar dünya genelinde nükleer silah ve santrallere karşı olunduğu kadar tüm savaşlara karşı olunmasını gerektirir. Tüm savaşlara karşı çıkamıyor yalnızca nükleer silahlarla ilgileniyorsanız dahi her tür çatışma sürecinin nükleer savaşa tırmandırılabileceğini öngörmeniz gerekir. Bununla birlikte, nükleer santral işletim süreçleriyle silah yapım süreçleri arasındaki geçişlilik kadar nükleer savaşlarla diğer savaşlar arasındaki deterministik süreçler de çevre hareketinin barış hareketiyle el ele yürümesini zorunlu kılar. Bu birliktelik ise bize barışın lüksü olmadığını da hatırlatacaktır. Zira tüm savaşlarda silah ve bilumum patlayıcılar kullanılır; doğa, insan ve çevreden mağduriyet yaratılır. Diğer bir deyişle savaşın iyisi kötüsü olmaz, ikileme yer yoktur.

Dünya çapında siyasi ve ekonomik projelerin hayata geçirilmesi amacıyla hükümetlerin “savaş” kartını toplumların üstünde etkin bir araç olarak kullandığına inanın ya da inanmayın savaşların sonucunda insanlar ya ölür ya da yaşam şartları esaslı olarak değişir, ağırlıklı olarak son beş yıldır deneyimlendiği gibi göç etmek zorunda kalır. Söz konusu göç dillerine, kültürlerine yabancı olunan coğrafyalara gidişi zorunlu kılabilir. Mülteci haline getirilen insanların denizde boğularak can vermesinin nedeni de, gittikleri ülkelerde yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmalarının nedeni de savaşlardır. Eğer gerçek bir nükleer karşıtı iseniz duygu durumunuz, siyasi görüşünüz ne olursa olsun sivil ikileme düşmez, savaşları onaylamaz, savaşın önünü açmazsınız.

(Yeşil Gazete) 

Bu yazı Sivil sayfalar‘da da yayımlanmıştır 

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR