İstanbul Çekmeköy Mehmet Akif Mahallesi‘nde deprem toplanma alanı olan yeşil alanı ‘kapalı pazar’ yaptırmamak için inşaata direnen mahalle sakinleri, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz‘a sorular yönelttiği bir metin yayımladı.
“Yaşlılarımızın nefes aldığı çocuklarımızın güven içinde oynadığı parkı, park olarak korumak istiyoruz” diyen yurttaşlar, “Çekmeköy’de toprağa, ağaç gölgesine çimene hasret kaldık. Buraya yeni bir kapalı pazar ve otopark istemiyoruz. Daha fazla park istiyoruz” dedi.
Mahallelinin parkı yıkmaya gelen iş makinelerini engellemek için mücadeleleri dört gündür sürüyor. Parkın girişi ise polis ve demir bariyerle çevrildi.
Mahallelilerin Belediye’ye yönelttiği sorular ise şöyle oldu:
“1- Çekpa adında beş katlı bir kapalı pazar var, haftanın sadece bir günü çalışıyor ve tezgahların çoğu boş. O zaman yeni bir pazar yeri neden yapıyorsun?
2- Yeni pazar yeri ve otopark 31 milyon liraya mal olacak. Parkımız ağaçlarımız para karşılığında inşaat şirketlerine mi satılıyor?
3- Çekmeköy’ün itfaiye binası tamamlanmamış. 31 milyon lira itfaiye binasınaın tamamlanmasına harcansa daha doğru olmaz mı?”
Depremde ölüp gidelim mi?
“4- Semt pazarı demek, insanın yaşadığı semtte olandır. Bütün semt pazarlarını Çekpa binasına sokmak mantıksızdır, orya kimse gelmez. Çamlık‘tan Merkez Mahallesi‘nden insanlar nasıl gelecek? Pazarcı esnafı da gelmiyor. O zaman neden halkla inatlaşıyorsun?
5- İlla bir pazar yeri yapacaksan neden parkı yıkarak yapıyorsun? Neden başka bir yere yapmıyorsun? Mesela Şile Yolu üzerinde Ali Ağaoğlu‘nun sitesinin terk alanına neden yeni bir kapalı pazar kurmuyorsun?
6- Yıkmak istediğin park bizim depremde, afet zamanında toplanma alanımızdır. Depremde ölüp gidelim mi?”
Bu mahalleye kastınız mı var?
“7- Haftanın altı günü Mehmet Akif Mahallesi’nde pazar kurdurmak bu mahalleyi cehenneme çevirmek değil midir? Havası pislenir, gürültüden yaşanmaz olmaz mı? Bu mahalleye kastınız mı var?
8- 8 Haziran Çarşamba günü iş makinelerini sabahın beşinde parka neden soktun ve parkı yıkıma başlattınız? Ruhsatlar nerede, proje nerede?”
Edremit Belediyesi tarafından Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda yapılmak istenen Enginkent Akçay konut projesine inşaat ruhsatları verilmesi sonrası sivil toplum kuruluşları, çevre örgütleri ve vatandaşlar tarafından ortak dava açılmıştı. Dava sonrası yapılması istenen bilirkişi keşfi sonrası rapor çıktı.
Bilirkişi raporuna göre; konut projesi ile verilen ruhsatlar geçersiz ve ayrıca imar ve sulak alanların korunması yönetmeliklerine uygun değil. Ek olarak bilirkişi heyeti, projenin kamu yararına uygun olmadığı görüşünde.
Projeye karşı davacılar arasında yer alan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada bilirkişi raporu için şu ifadeler kullanıldı:
“Rapor tek kelime ile ‘mükemmel’. Bilirkişiden ders niteliğinde rapor: Edremit Belediyesi’nin Akçay Sulak Alanı’nda verdiği inşaat ruhsatları geçersizdir! Balıkesir 2. İdare Mahkemesi’nden acilen ‘yürütmeyi durdurma’ kararı vermesini bekliyoruz. ‘
‘Yönetmeliklere uygun değil’
Bilirkişi Raporu’nda Edremit Belediyesi tarafından konut projesiyle ilgili verilen ruhsatların bulunduğu parsellerin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne uygun olarak düzenlenmiş ve onaylanmış herhangi bir imar planı olmadığı belirtildi. Raporda alanın imara neden uygun olmadığı ise şu maddelerle açıklandı:
Edremit Belediyesi’nin inşaat ruhsatlarına dayanak yaptığı Mülga Zeytinli Belediye Meclisi’nin 10 Temmuz 1980 tarih ve 11/52 sayılı kararı geçerli değildir,
Edremit Belediye Meclisi’nin 3 Aralık 2019 tarih ve 517 ile 529 sayılı, 1980 planlarını yürürlüğe soktuğu kararlarının Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne göre herhangi bir geçerliliği yoktur,
Edremit Belediye Başkanlığınca “Enginkent Akçay Projesi “için verilen imar durumları ve ruhsatlar, yürürlükte bir plan olmadan verilmesi sebebiyle Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne uygun değildir,
İnşaatına başlanan ve devam eden söz konusu yapılaşmaların mevcut ekolojik sistemi olumsuz etkileyeceği gerekçeleri ile Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne uygun değildir
‘Yapılaşma çabası bölgeyi olumsuz etkileyecek’
Bilirkişi keşfinde proje kapsamında verilen ruhsatların, projenin ve alanın yapısına ilişkin olarak kamu yararına uygun olmadığı belirtildi ve şu görüşe yer verildi:
“Gerekçeleri ile dava konusu alanda yasal mevzuata uygun olarak hazırlanmış ve onaylanmış bir imar planı olmadığı için, yürürlükte bir imar planı bulunmaması sebebiyle Edremit Belediye Başkanlığınca verilen yapı ruhsatlarının uygun olmadığı ve mevcut yapılaşma çabasının bölgenin sulak alan ve koruma alanı değerlerine olumsuz etkileri sebebiyle yönetmeliklere, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.”
Akçay’ı imar rantından ve OSB’den korumak
Dernek tarafından yapılan açıklamada ise kuşların, kaplumbağaların, yılan balıklarının, börtü böceklerin yaşam hakkı için, bölgenin tek sulak alanı olan Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nı imar rantından ve OSB gibi projelerden korumak için “Akçay Sulak Alan Savunması” olarak uzun süredir mücadele verildiği belirtildi ve süreç şöyle anlatıldı:
“Suç duyurularımız ve açtığımız dava üzerine Balıkesir Büyükşehir Belediyesi söz konusu alana moloz dökülmesine izin veren Belediye Meclis kararını iptal etmek zorunda kaldı,
Sulak Alan Yönetmeliğine aykırı olarak Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nın bir kısmında Edremit Süs Bitkileri Tarım İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yapılması için 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı değişikliği ve diğer uygulama planlarının iptali için açtığımız dava sürüyor,
Uzmanlarımızca hazırlanan ‘Akçay Sulak Alanı Ekosistem Değerlendirme Raporu’ doğrultusunda Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nın tescili için yaptığımız başvuru sonucu alanın yaklaşık 50 hektarının Derneğimizin STK temsilcisi olarak katıldığı Mahalli Sulak Komisyonu tarafından ‘Mahalli Sulak Alan’ olarak tesciline karar verildi,
Akçay Sazlığı ve Sulak Alanın önemli bölümleri Cumhurbaşkanı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ‘Kesin Korunacak Hassas Alan’, ‘Nitelikli Doğal Koruma Alanı’ ve ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak tescil edildi.”
“Sabırla, azimle mücadele ediyoruz ve kazanıyoruz!” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada son olarak ruhsat iptaline ilişkin talep yinelendi:
“Şimdi artık Balıkesir İdare Mahkemesi’nin, bilirkişi raporu doğrultusunda, Enginkent Akçay Projesi’nin inşaat ruhsatları için yürütmeyi durdurma ve ruhsatların iptaline ilişkin karar vermesini merakla ve heyecanla bekliyoruz. Akçay sazlığı ve sulak alanı rant alanı değildir; kuşların, börtü böceklerin yuvasıdır. Yuvaya dokunma! “
Ne olmuştu?
Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda Edremit Belediyesi tarafından “Enginkent Akçay” adlı bir konut projesi için verilen inşaat ruhsatlarının söz konusu alanla ilgili mevcut imar durumu, sulak alan mevzuatı ve korunan alan mevzuatına aykırı olması nedeniyle Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Doğa Araştırmaları Derneği, Yeşil Düşünce Derneği, Edremit Çevre Sağlığıve Doğayı Koruma Derneği, S.S. Proje Evi Üretim Eğitim İşletme ve Çevre Koruma Kooperatifi, Doğa Derneği,Zehra Erkün ve Fazilet Uysal tarafından Balıkesir 2. İdare Mahkemesi’nde, yürütmenin durdurulması ve ruhsatların iptali talebi ile 2021/1069 Esas No ile dava açılmıştı.
Dava kapsamında 11 Mayıs 2022 tarihinde bilirkişi keşfi yapıldı. Davanın avukatı Cem Altıparmak, davacı kurumlar ve uzmanların katıldığı keşfinin raporu Haziran’da belli oldu.
2021 Kasım ayında İstanbul‘da hareket halindeki Kadıköy-Tavşentepe metrosunda elinde bıçakla kadınları tehdit eden ve tutuklanan Emrah Yılmaz, yedi ayın ardından tahliye edildi.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın hazırladığı iddianamede Yılmaz’ın metroda Sedanur D. ve Nilgün D.’ye bıçak çekerek ağır küfürler ettiği belirtilerek hakkında 18 yıl 3 aya kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
“Silahla kasten yaralamaya teşebbüs”, “Kasten yaralama”, “Hakaret”, “Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla silahla tehdit” ve “Zincirleme şekilde silahla tehdit” suçlarından yargılandığı mahkemenin bugünkü duruşmasında savcı, sanığın 25 Kasım 2021 tarihinden beri tutuklu bulunduğunu ve hazırlanması beklenen raporun halen mahkemeye ulaşmadığını belirterek sanığın tahliyesini talep etti.
Tutuklandığında tehdit, hakaret mala zarar verme gibi 20’ye yakın suç kaydı olduğu ortaya çıkan Emrah Yılmaz’ın, daha önce babasına bıçakla saldırdığı, kız kardeşini kaçırdığı ve annesini rehin aldığı ancak serbest bırakıldığı belirlenmişti.
Tüm topluma yönelik suç işledi
Sanık Emrah Yılmaz şu savunmayı verdi:
“Ben müştekiyi uyardım ancak olay anında bir sürü kişi geldi araya girdi. Olayla hiç alakası olmayan Senanur D. olaya müdahil olmuş. Toplumu galeyana getirmiş, insanları benim üzerime saldırtmıştır. Ben bu insanlardan darbe aldım ayrıca Senanur da bana tekme atmıştır. Kamera kayıtlarına yansımadığı için ben suçlu konuma düştüm. Kendisi duruşmaları da takip etmemektedir. Benim elimde o gün bıçak olmasaydı, tekme atsaydım attığım tekmeyi de silah sayacaklardı ancak müştekinin fiziki müdahalesi hiçbir şekilde yargılamaya konu olmamıştır. Tahliyemi talep ediyorum. Beni darp edenler ve video kaydına alanlar dışarıda geziyorlar. Ben tutukluyum bu adil bir durum değildir.”
Sanık, daha önce de ‘kendisini korumak için bıçak çıkardığını’ iddia ederek bıçakla saldırdığı anne-kızdan şikayetçi olmuştu.
Şikayetçilerin avukatı Birsen Baş Topaloğlu ise sanığın darp raporu olmadığına ve geçmişindeki suçlara dikkat çekti:
“Sanığın cezai ehliyeti tamdır, savunmaları asılsızdır. Sanığın darpla ilgili bir raporu yoktur. Videoda kıyafetlerinde bir çekiştirme olduğuna dair bulgu bile yoktur. Sanık hala kendisini suçlu görmemektedir. Suç geçmişinde benzer suçlar olduğu da açıktır, suç işlemeye açık bir yapıya sahiptir. Sadece müştekilere değil tüm topluma yönelik bir suç işlemiştir” dedi.
Sanığın serbest kalması durumunda müştekiler üzerinde baskı kuracağını söyleyen Avukat Topaloğlu, müvekkillerinin kadın olduğu için böyle bir durumdan çekindiklerini kaydederek Emrah Yılmaz’ın tutukluluk halinin devam etmesini talep etti.
Fotoğraf: Demet ARAN / csgorselarsiv.org
Mahkeme ara kararında sanığın tutuklulukta geçirdiği süreyi göz önünde bulundurup ve delillerin çoğunun toplanmış olduğunu, sadece dosyada kamera incelemesi yaptırılacağını söyleyerek Emrah Yılmaz’ı hakkında haftada iki gün imza ve yurt dışına çıkmamak şeklindeki adli kontrol tedbirleriyle tahliye etti.
Ne olmuştu?
24 Kasım 2021’de Kadıköy-Tavşantepe metrosu Bostancı duraına yanaştığı sırada elinde bıçak olan Emrah Yılmaz, etrafa küfürler savurarak önce bir kadının üzerine yürüdü ardından trenden inmişti. Daha sonra tekrar küfürler ederek trene binen ve elindeki bıçağı tartıştığı kadına doğru sallayarak, yanına çağırıp küfürler eşliğinde “Suratını keserim senin” diyerek kadını tehdit etmişti.
Diğer yolcular tarafından cep telefonu kamerasına kaydedilen olay sosyal medyada kısa sürede büyük tepki toplamış, videosu çok kez paylaşılan saldırgan evine yapılan baskın ile gözaltına alınmıştı.
Önceki savcı ‘kadınların özgürlüğüne saldırıdır’ demişti
Tutuklanmak üzere sev edildiği Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nde Cumhuriyet Savcısı Fatmagül Yörük sevk yazısında, şöyle demişti:
“Kent yaşamında insanların topluca bir arada bulundukları etkinlik alanları, toplu taşıma araçları ve durakları ile buna benzer yerlerin kişilerin can, mal ve cinsel güvenlikleri açısından daha emin mahaller olduğuna dikkat çekmişti: “Bu yerleşik sosyal kabul ile beraber şüphelinin eyleminin yalnızca müştekilere yönelik değil, o anda trende bulunan yolcuların hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırıdır.”
Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği (GENSED) Genel Sekreteri Hakan Erkan Türk firmalarının Avrupa pazarında rekabet güçlerini korumaları için lisanssız elektrik üretim mevzuatında yeni esneklikler sağlanması gerektiğini söyledi.
Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat kapsamında Sınırda Karbon Vergileri uygulamasını hayata geçirmeye hazırlandığını hatırlatan Erkan, bu nedenle Türk sanayi kuruluşlarının birlik ülkelerinde rekabetçi konumu sürdürmek için karbon ayak izlerini hızla düşürmek zorunda olduğunun altını çizdi.
‘Güneş tarlası için büyük arazi bulamıyoruz’
Lisanssız güneş enerjisi yatırımlarının bu hedefe ulaşmada en hızlı ve etkin çözümlerin başında geldiğini ve ilgili mevzuatta son dönemde yapılan güncellemelerin büyük ölçekli yatırımların önünü açtığını kaydeden Erkan, buna karşın sanayi kuruluşlarının mevzuatın da izin verdiği büyüklüklerdeki lisanssız güneş enerjisi projeleri için uygun arazi bulmada çok zorlandığını kaydetti.
Çözüm için önerilerini Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na ilettiklerini söyleyen Erkan, kuruma 5.1.h kapsamında güneş enerjisi yatırımları için, hazine arazilerinin tahsisi imkanlarının getirilmesi ve yüksek gerilimden (154kV) bağlı tüketim tesislerine aynı dağıtım bölgesi sınırları içerisinde kalma kısıtının kaldırılması önerisini sunduklarını belirtti.
‘Sektöre esneklik sağlanmalı’
Erkan, sanayi kuruluşlarının GES yatırımlarını hızlı devreye almaları ile karbon ayak izlerini ve üretim maliyetlerini düşüreceğini ve bu durumun da, Türk firmalarının AB ülkelerindeki rekabet gücünü korumasına önemli katkı sağlayacağına vurgu yaptı:
“Lisanssız güneş enerjisi yatırımları Türkiye’de güneş enerjisi yatırım kültürünün oluşmasında ve sektörel gelişiminde adeta ana belirleyici oldu. Bu yatırım alanının gelişmesi için sağlanan esneklik ve destekler yerli güneş enerjisi sanayisinin oluşumundan, sektörde nitelikli iş gücü ile kurumsal hizmet sağlayıcılarının artmasına kadar birçok alanda ülkemize önemli faydalar sağladı.
Sanayi kuruluşlarının lisanssız yatırımları için sağlanabilecek önerdiğimiz yeni esneklikler de Türk sanayicilerinin AB pazarlarında uygulamaya girecek karbon vergilerine karşı rekabet güçlerini korumalarını hatta arttırmalarını sağlayacaktır. Bu yüzden sektör olarak beklentimiz GENSED görüşlerinin de yer aldığı yeni düzenlemeleri kapsayan Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliğinin bu ay içinde yayınlanmasıdır.”
Enerji konusunda uzman çok sayıda akademisyenin, teknik uzmanlığa sahip kişiler ve sahada konuya hâkim mesleki yetkinliğe sahip yetkililerin katılımıyla EGEÇEP Enerji Forumları gerçekleştirildi.
İlki 13-14 Kasım 2021’de ve ikincisi de 19-20 Şubat 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen forumlar, Türkiye’nin enerji maliyetlerinin ve üretiminin çevreye en az zarar verecek şekilde çözüme kavuşturulmasının söz konusu olduğunu ortaya koydu:
“Herhangi bir dar boğaz yaşanmadan, doğru planlama ve yatırımlar ile enerji maliyetlerinin önemli ölçüde azaltılabileceği ve görece geri dönüşümsüz ve ağır ekolojik yıkımlara neden olmadan enerji üretiminin gerçekleştirilebileceği açıkça ortaya kondu.”
‘Türkiye’nin enerji arz sorunu yok’
Türkiye’nin enerji yol haritasını çıkartarak çevreye en az zarar verecek, halkın sırtındaki enerji maliyetlerini minimize edecek çözüm yollarını, demokratik ve eşitlikçi bir zeminde arayıp, yönetenlere ve yönetime aday olanlara ayrıntılı bir şekilde sunabilmek için gerekli çalışmaları başlatmak amacıyla gerçekleştirilen forumlarda ortaya çıkan en net verinin ülkede bir enerji arz sorununun bulunmaması olduğu belirtildi:
“Tersine yanlış ve popülist enerji politikalarıyla, hayatın her noktasında yaşamsal öneme haiz hale gelen enerji ihtiyacının, bir sermaye birikim aracına dönüşmüş olmasıdır. Anlamsız ve ihtiyaç fazlası üretim için gerekli atıl yatırımlar, doğanın katli, insanların göz göre göre ölmesi pahasına, bir avuç sermaye sahibi lehine kapasite fazlasına rağmen halen devam etmektedir. Bu akıl dışı, sermayeyi koruyan, yıkıcı politikalar, hiçbir rasyonel ve kamusal çıkara uymayacak şekilde, hunharca sürüyor!”
‘Sermayeye dost, kamuya düşman politikalar’
Forumlara ilişkin EGEÇEP Enerji Grubu tarafından yapılan basın açıklamasında uygulanan sermaye dostu, kamu düşmanı enerji üretim politikasının en basit haliyle görünümünün ise şu şekilde olduğu aktarıldı:
“Normalde, kamulaştılmış bir enerji piyasasında elektriğin maliyeti 32krş/KW’dır (EMO verileri). Günümüzde özelleştirilmiş elektrik üretim ve dağıtım sisteminin tüketicilere kestiği faturalarda ise elektrik tutarı bunun yedi katından başlamaktadır. Aradaki fark, doğrudan dağıtım şirketlerinin cebine gitmektedir.”
Açıklamada forumların enerji üretim ve arzının kamusal olması gerektiğini, bir sermaye birikim aracı olmaktan acilen çıkartılması gerektiğini hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar net bir şekilde gösterdiği belirtildi.
‘Hangi enerji değil, ne ve kim için enerji?’
Tüm uzmanlar, asıl yanıtlanması gereken sorunun, “hangi enerji değil, ne için ve kimin için enerji” sorusu olduğunun altını çizdi.
Tüm bu gerçeklikleri göz önünde tutarak enerji konusunun uzmanlarına, enerji sorununa çözüm için sözü olanlara şöyle bir çağrı yapıldı:
“Önümüzdeki birkaç aylık süreçte, enerji konusu ile ilgili oluşturulacak çalışma gruplarında, her grubun kendi çalışma ilke ve şeklini kendinin belirleyeceği bir anlayışla, ülkemizin enerji sorununu her yönüyle irdelemeye, çözüm üretmeye, öneri geliştirmeye çağırıyoruz.”
Zenginlerle fakirler arasında, sera gazı salımları yönüyle çok ciddi farklar var. AB, Emisyon Ticaret Sistemi ile havayı ticari mal haline getiriyor ve enerji yoğun sektörleri kendi sınırları dışına çıkararak, karbon kolonizasyonu yapıyor. Neoliberal politikalar “bırakın piyasa yapsın” diyor ve bu yolla gelişmiş ülkeler, az gelişmişleri çöplükleri haline getiriyorlar. Sürekli daha fazla enerji talebi ve tüketim kalıbı içindeyiz. Halbuki tüketimi tüketmek gerekli.
TÜİK,1990-2020 dönemine ait sera gazı emisyonu.
Büyüme ekonomisi, hizmet sunumunda büyük eşitsizlik getiriyor, hizmet sınıfsallaşıyor. Yatırım iştahı, yükselen fiyatlarla birlikte artıyor. Çözüm yolu olarak büyümesiz ekonomiyi savunmak gerekiyor: çalışma sürelerini kısaltmak, servetin yeniden dağıtımı (gelir transferi), küresel düzeyde asgari kurumlar vergisi, çevre kirliliğine mutlak sınırlamalar…
Büyümeme kapsamında geliştirilmesi önerilen uygulamalar: yerel üretim, yerel idareler, piyasanın demokratik işleyişi, sosyal maliyet ve tahribatın bedelinin ödenmesi. Yoksullaştırıcı büyüme yerine, refah arttırıcı, devrimci küçülme.
Kaynakları, kendilerini yenileme hızından daha hızlı tüketiyoruz. Daha küçük yaşam alanlarına yönelmeliyiz. Ekonomik modellerde rekabetçilik yerine paylaşımcılık yer almalı. Halkın sesini duyuracağımız oluşumları kurmaya başlamalıyız. Enerji politikalarında, toplumsal cinsiyet dikkate alınmalı. Çevre ve kadın hareketleri pek çok noktada birleşecektir.
“Karbon, hakikaten sosyal maliyetini içerecek şekilde fiyatlansaydı, kapitalizmin işlemesine olanak yoktu.” (David Harvey)
Fotoğraf: David Green/Alamy
Adil, demokratik, katılımcı, yerel ve ekolojik enerji
Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçilince sınıf ilişkileri devam edeceği için enerji yoksulluğu azalmayacağının belirtildiği ve Şubat’ta gerçekleştirilen forumda bunun nedeni olarak karbonsuzlaşma yoluyla sermaye aktarımına geçiş olduğu belirtildi ve şöyle devam edildi:
“Yenilenebilir enerji ile ekolojik problemler tamamen çözülmüş olmuyor, mineral madenciliği artarak devam ediyor. Siyasi erkin ucuz, ekolojik enerji üretmesi önemlidir, ancak kamulaştırma da tek başına çözüm olamaz. Enerji politikaları, iktisadi ilişkileri meta olarak ürettiği sürece, devlet yönetiminde de aynı şey devam edecektir. Tüm demokratik unsurları hayata geçirmek için toplumsal mücadelenin güçlendirilmesi gerekiyor. Enerjinin metalaşmasını engellemek için şirketler cendereye alınmalı. Oysa tüm dünyada bu şirketlere destekler veriliyor. Enerji üretimi- dağıtımı- tüketimi, kapitalistler için para kazanma fırsatı: kirlet kazan, temizle kazan.”
Fotoğraf: Cansu Acar
‘Kolektif çözümler aranmalı’
Enerjinin toplumsallaşması gerektiğinin de aktının çizildiği forumda, “Kooperatifler piyasa aktörü olmamalı. Mücadeleler arasındaki ilişkileri derinleştirerek bireysel çözüm yerine kolektif çözümler aranmalı. Fosil yakıtla aynı miktarda yenilenebilir enerji üretmek çözüm değil, tüketimi azaltmaya yönelmeli. Enerji yoksulluğunu giderecek ve daha fazlasını üretmeyecek çözümler bulmalıyız, piyasacı fayda-maliyet analizinden çıkmalıyız” denildi.
Fazla tüketimin sınırlanmasının pahalı enerji ile değil; enerji şirketlerini cendereye almakla olacağının aktarıldığı forumda şunlara değinildi:
“Sermaye birikimine yönelen, metalaştıran tüm ürün ve uygulamalarla sorunumuz olmalı. Doğayla ilişkimiz kesintiye uğruyor; evde üretmeyip, ekmeği fırından ucuza alıyoruz. Doğayla ilişkimizi piyasanın dışında tutmalıyız. Bunun iktisadi ve toplumsal boyutlarını tartışmalıyız.”
‘İktidarın enerji politikaları kamu kaynaklarını şirketlere aktarmaya yönelik’
“Türkiye’de hepimizin gözlediği olay, hızla artan enerji fiyatları ve yaygınlaşan enerji yoksulluğu” denilen forumda enerji alanında son on yılda tek bir yeni enerji tesisinin yapılmadığı ve mevcutların büyük bölümünün de özelleştirildiğine değinilerek şunlar aktarıldı:
“Elektrik üretiminde 2021’de kamunun payı yüzde 16,1’e indi, dağıtım ve satışın ise tamamı özel şirketler eliyle yapılıyor. Elektrik üretiminde fosil yakıtların payı geçen sene 2/3 oldu. Enerji kaynaklarının yüzde 70,2’sini ithal ediyoruz. İktidarın enerji politikaları kamu kaynaklarını şirketlere aktarmaya yöneliktir. Bu kapitalist akıl dışı plansızlık öyle bir noktaya vardı ki bir yanda kapasite fazlası varken, öte yandan arz açığı tehlikesi doğuyor.”
Aktivistler, emisyonları azaltmak ve iklim değişikliğini yavaşlatmak için 195 ülkeden oluşan bir anlaşma olan BM COP21’de sunulacağı için, 12 Aralık 2015’te Paris’teki Arc de Triomphe yakınlarındaki bir gösteri sırasında iklim adaleti çağrısı yapan dev bir afiş tutuyorlar. küresel ısınma konferansı. ALAIN JOCARD / AFP
Forumda önerilen Demokratik Enerji Programı’nın başlıca hedefleri ise şöyle sıralandı:
Planlama sistematiğine dayalı, uzun vadeli öngörülerle enerji ihtiyacı, toplumsal ve ulusal çıkarlar gözetilerek, düşük maliyetle ve çevreye en az arar verecek şekilde karşılanmalıdır.
Yeni enerji ihtiyaçları, dağıtımdaki kayıpları düşürerek ve nihai sektörlerde yer yer yüzde 50’nin üzerine çıkan enerji tasarruflarıyla karşılanmalıdır. Gerekli tesislerin rüzgar, güneş ve benzeri yenilenebilir kaynaklara dayalı, ekolojik varlıkları koruyacak şekilde kurulması temel alınmalıdır.
Özelleşen kamu kuruluşlarının değişik yöntemlerle tekrar kamu yönetimine döndürülmesi sağlanmalıdır. Çalışanlar, karar alma süreçlerinde etkin söz ve karar sahibi olmalıdırlar. Başlıca düzenleme ve önlemler şöyle;
Doğayı ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santrallerin faaliyetleri durdurulmalıdır,
Tüm yeni sanayi, enerji, altyapı yatırım ve tesislerinin çevresel ve toplumsal değerlendirme çalışmalarında bulundukları yörede var olan veya yatırım kararı alınmış diğer projeler dikkate alınarak kümülatif etki analizi yapılmalı, sosyal etki değerlendirmesi ve sağlık etki değerlendirmesi de gerçekleştirilmelidir.
Yurttaşların kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirecekleri dağıtık enerji uygulamaları ve enerji kooperatifleri desteklenmelidir.
Türkiye’nin nükleer santrale ihtiyacı yoktur. Bu santral projeleri iptal edilmelidir.
Enerji üretim ve dağıtımı tamamen kamulaştırılmalı ve şeffaflaştırılmalıdır
Türkiye’nin enerji karnesi: Ucuz enerji yok, ucuz emek var
Forumların ardından Türkiye’nin enerji kullanım karnesi de ortaya konuldu. Enerjinin tüm dünyada sermaye biriktirme amacıyla kullanıldığının belirtildiği açıklamada “Sermaye mantığında kalarak güneş ve rüzgarı da metalaştırıyoruz. Özelleştirmeyle, hizmetlerde eşitsizlik de arttı (elektrik dağıtımındaki aksamalar, şebekenin kötü olması nedeniyle sık arızalar..). En çok kaçak elektrik İstanbul’da kullanılıyor! Türkiye’de ucuz enerji yok, ucuz emek var. Enerji verimliliği politikaları çok yetersiz, tüketimi aşağı çekecek politikalar rağbet görmüyor” denildi.
Kaynak: EGEÇEP Enerji Grubu
Son bir yıl içinde çeşitli abone gruplarına yüzde 80 ile yüzde 344 aralığında zam yapıldı.
Bu zamlarla gerçekleşecek olan Haziran ayı faturasını, geçtiğimiz yıl Haziran ayı tüketim değerleri ile hesapladık. 2021 Haziran ayında aydınlatma hariç abone gruplarının toplam fatura tutarı yaklaşık olarak 17,8 milyar TL (2,06 milyar dolar) olurken, Haziran 2022 aynı miktarda elektrik tüketildiğinde, toplam fatura 54,5 milyar TL (3,24 milyar dolar).
Enerjinin, tüketim alanı olmaktan çıkarılarak temel ihtiyaç olarak algılanması gerektiğinin belirtildiği açıklamada “Tüketimi düşürmek için de çalışma saatleri azaltılmalı. Gelirler insanca yaşamı finanse etmek için kullanılmalı. ‘Enerji kim için, ne için?’ sorusunu yaygınlaştırıp, cevaplamak gerekli. Enerji kooperatiflerinin devreye girebilmesi için mevzuat konusunda devleti zorlamak gerekli. Bölgesel eşitsizlikleri önlemek için enerjiyi yerinde tüketmek önemli, enterkonnekte sistem aslında eşitsizlik de doğuruyor” önerileri sunuldu.
Kaynak: EGEÇEP Enerji Grubu
Enerji ve iklim adaleti
Enerji yatırımlarının arttığını, demir-çelik, çimento üretimi gibi kirletici tesislerin neden Türkiye’de kurulduğunun ve ekolojik kıyımların neden yapıldığının sorgulanması gerektiğini belirten grup, enerji konusunda, sadece fosil yakıtlara karşı yenilenebilir enerjiyi değil, meta olarak enerjiyi ele almak gerektiğini aktardı ve şunları kaydetti:
“Kapitalizmde, çok fazla üretim ve üretilenin tüketilemeyip yapılan yıkımlar var. Ne kamulaştırmayla ne de güneş panelleri ile enerji sorununu çözemeyiz. Sınıfsal bağlarını kurup ezilen sınıfların haklarını savunmalıyız. Toplumsal direngenliği arttırmak için yaptırım ve baskı grupları oluşturmamız gerekiyor. Ancak Türkiye’de, geniş yelpazede bir araya gelmeyi beceremiyoruz; iklim krizinde kimlerle ortaklaşılmalı? Kadın hareketleri, işçiler, TMMOB… iklim adaletinin neresindeler? Dünya üzerinde, sadece bir tür olduğumuzu ve dünyaya karşı sorumluluklarımız olduğunu unutmamalıyız.”
Sendika.org
Karbon sıfır hedefi ve enerji
Küresel ölçekte sera gazı salımlarının yüzde 60’ı fosil yakıtlardan kaynaklanıyor ve Türkiye’nin de kömürden çıkışta performansı kötü durumda.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 Dünya Enerji Görünüm raporunda, en yüksek salım azaltımının, elektrik sektöründe olduğunu ortaya koydu. EGEÇEP Enerji Grubu, net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmek için iklim krizi eğitimleri ve farkındalığın çok önemli olduğunu yineledi ve şu önerileri ortaya koydu:
Geoff Dembicki‘nin The Guardian‘da yazdığı ve bu makale,Yeşil Gazete’nin de parçası olduğu Covering Climate Now (CCNow) ağı ve partnerleri tarafından hazırlanan “fosil yakıt şirketlerinin iklim krizine nasıl katkıda bulunduğunu ve Amerikan halkına nasıl yalan söylediğini” anlatmayı hedefleyen “İklim Suçları” işbirliği kapsamında oluşturulmuştur.
*
1980’de, ABD’deki en büyük kömür yakan kuruluşlardan birine dağıtılan bir rapor, “fosil yakıt kullanımının” atmosferi hızla ısıttığı ve “bitki ve hayvan türlerinin büyük ölçüde yok olmasına” ve “Dünya genelinde deniz seviyesinde 5 ila 6 metrelik yükselmeye” neden olabileceği konusunda uyardı.
Birkaç yıl sonra, bir kamu yetkilisi, bilimsel araştırmacıların “büyük fosil yakıt kullanımı devam ettikçe” bunun “yıkıcı iklim değişikliklerine” neden olabileceğinden endişe ettikleri bir konferansa eş başkanlık etti.
Southern Company, iş modelini daha temiz enerji kaynaklarına göre ayarlamakta başarısız olmakla kalmadı, iklim değişikliğinin gerçek olmadığını söyleyen basılı reklamlar için para ödemeye başladı.
1991 tarihli bir reklamda “Dünyanın ısındığını size kim söyledi” diye soruluyor:
Southern Company tarafından finanse edilen iklim krizini inkar eden reklamlardan biri. Fotoğraf: Çevre İçin Bilinçli Vatandaşlar Grubu / The Guardian
Enerji ve Politika Enstitüsü’nün ortaya çıkardığına göre Southern Company, fosil yakıtlara bağımlılığının neden olduğu atmosferik hasar hakkında çok sayıda güvenilir uyarı aldıktan yıllar sonra, iklim değişikliği hakkında uzun süredir dezenformasyon yayma geçmişine sahip kuruluşlara 62 milyon doların üzerinde ödeme yaptı.
Southern, kömür ve gaz yakan enerji santralleri filosu nedeniyle ABD’de sera gazı kirleticileri arasında üçüncü büyük şirket haline geldi ve nispeten yakın zamana kadar küresel sıcaklık artışının arkasındaki bilimi inkar ediyordu.
2017’de CNBC‘de, şirketin CEO’su Tom Fanning‘e “CO2’nin birincil iklim değişikliği tetikleyicisi olduğu kanıtlandı mı sizce?” soruldu ve Fanning “Hayır, kesinlikle hayır” yanıtını verdi.
Guardian‘a konuşan şirket sözcüsü Schuyler Baehman şunları söyledi:
“Southern Company, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve hizmet verdiği müşterilere ve topluluklara temiz bir enerji geleceği sağlamaya kararlıdır.” Müşterilerimizin ve hissedarlarımızın çıkarları için her zaman paydaşlar ve yasa koyucular ile ilişki kurduk.”
Büyük petrol ve doğal gaz üreticileri fosil yakıtların risklerini kabul ederken, iklim değişikliği konusunda halkı kandırmak için kampanyalar yürüttükleri için şimdi 20’den fazla ABD yargı bölgesinde dava ediliyor.
Ve yeni bir rapor, on yıllardır iklim değişikliği konusunda haberda olan Southern Company gibi kömürlü elektrik tesislerine bundan sonra dava açılabileceğini öne sürüyor.
Enerji ve Politika Enstitüsü’nün kurumsal dosyalama analizine göre, Gürcistan merkezli kamu hizmeti şirketi, multimilyon dolarlık ödemelerini 1993 ile 2004 yılları arasında yaptı. Bu, ABD’nin iklim kriziyle mücadeleye yönelik eyleminin, şimdi olduğundan daha kolay hale getirebileceği çok önemli bir dönemdi.
Watchdog araştırmacıları, iç belgelere göre, şirketin 1991’de “küresel ısınmanın savunucularına doğrudan saldırmak” için tasarlanmış ilk medya kampanyalarından birinin yaratılmasına yardımcı olan bir ticaret grubu olan Edison Elektrik Enstitüsü’ne tek başına 20 milyon dolardan fazla ödediğini buldu.
Southern Company ayrıca, kamuya kömür yanlısı mesajları yaymak için kamu kuruluşundan en az 200 bin dolar alan bir endüstri grubu olan Enerji ve Ekonomik Kalkınma Merkezi ile doğrudan çalıştı. 1994 ve 1995’te Southern Company’nin uydu teknolojisiyle ABD genelinde yayınlanan enerji atölyelerinde işbirliği yaptılar: Bunlara yüzlerce ortaokul ve lise öğretmeni katıldı.
Etkinliği özetleyen bir dijital haber bülteni “Programdan sonra bunlardan birine katılan bir hükümet yetkilisinin, ‘küresel iklim değişikliği sorununa herhangi bir para harcamak için oy vermemi sağlayacak hiçbir şey duymadım’ diye haykırdığı duyulduğunu” yazdı.
Bu inkar çabaları daha da çarpıcı çünkü 1970’lerin başında birkaç Southern üyesi, düzinelerce başka ABD kuruluşuyla birlikte, hedeflerinden biri “CO2’nin iklim üzerindeki etkilerini” incelemek olan bir araştırma çabasına katıldı.
Kısmen Southern Company tarafından finanse edilen kamu hizmeti araştırma grupları, “önümüzdeki 30 yıl içinde olası iklim değişikliklerinin elektrik hizmetleri endüstrisini önemli ölçüde etkileyebileceği” uyarısında bulunan 1988 tarihli bir çalışma da yayımladı.
Southern, 2016’da hissedarlarına yaptığı açıklamada, 1960’lardan bu yana karbon emisyonlarını azaltma sorununa “önemli mali ve insan kaynakları taahhüdü” verdiğini kabul etti.
Rapora göre, toplam 62,1 milyon dolar, muhtemelen Southern Company’nin fonlarının küçük bir kısmı, çünkü 2005’ten sonra Kongre, kamu hizmeti şirketleri için SEC dosyalama şartlarını değiştirdi ve “para izi büyük ölçüde azaldı.”
Para, bir noktada iklim değişikliği konusundaki bilimsel fikir birliğine itiraz eden veya ABD ekonomisini fosil yakıtlara bağımlılığından kurtarabilecek yasal çözümlere saldıran hukuk firmalarına, halkla ilişkiler şirketlerine, endüstri gruplarına ve sağcı düşünce kuruluşlarına gitti.
Karşılaştırmak gerekirse Exxon da, 18 yıl boyunca bu tür gruplara 33 milyon doların üzerinde ödeme yaptı.
Southern Company CEO’su Tom Fanning, fosil yakıtlar konusundaki tavrını değiştirdi. Bu yılın başlarında, “geleceğimizin yenilenebilir kaynaklarda çok açık” dedi.
Şirket, 2028 yılına kadar kömürlü tesislerinin yarısından fazlasını kapatmayı planlarken, yine de büyük ölçüde doğal gaza bağımlı kalmaya devam ediyor.
Southern Company’nin devasa karbon ayak izi, iklim inkar kampanyalarına katılımıyla ilgili yeni ifşaatlarla birleştiğinde, şirketi davalara karşı oldukça savunmasız hale getirebilir.
Daha önce Merrill Lynch‘te kamu hizmetleri araştırmasına başkanlık eden ve America’s Electric Utilities: Past, Present and Future kitabının yazarı Leonard Hyman şöyle diyor:
“Ben avukat olsam, bir yatırımcının bakış açısıyla dava açardım ve ‘iklim değişikliğinden kaynaklanan çok önemli bir risk olduğunu çok iyi bildiğiniz halde yüksek karbonlu yatırımlar yaptınız’ derdim.”
İstanbul Çekmeköy Mehmet Akif Mahallesi‘ndeki park alanındaki inşaat, mahalle sakinlerinin tüm itirazına rağmen sürdürülüyor.
Parkta üç gündür nöbet tutan vatandaşlar polis engeliyle karşılaşmış, tüm direnişlere rağmen iş makineleri parka girmiş, vatandaşlar gece de dahil olmak üzere alanda protesto yapmıştı.
Dün akşam saatlerinde, iş makinelerinin girdiği parkın girişine polislerin yanı sıra barikatlar da eklenerek halk uzaklaştırılmak istendi.
Dün Çekmeköy Belediyesi binası önünde toplanan çok sayıda mahalle sakinine, Validebağ, Kazdağları, İkizdere’de doğa mücadelesi doğa mücadelesi sürdüren yurttaşlar da destek verdi.
Açıklamada yurttaşlar tüm şikayetlere rağmen, deprem toplanma alanı da olan bu parkın, halkın istememesine rağmen ‘kapalı semt pazarı’na çevrildiğine dikkat çekti.
Mahalle sakinlerinden Hülya Nalbantoğlu yaptığı konuşmada deprem toplam alanlarını ve parklarını talandan ve ranttan korumak istediklerini anlattı.
Nalbantoğlu, “Öncelikle biz Çekmeköy Mehmet Akif Mahallesi olarak orada beş gün semt pazarı istemiyoruz!” dedi:
“Bir gün parkımızın ve daha önemlisi deprem toplanma alanımızın talan edilip bir kapalı pazar yapılacağını öğrendik. Çok kısa bir süremiz vardı, hemen imzalarımızı topladık dilekçelerimizi hazırladık ve belediyeye verdik. ”
Zaten bir pazar var: Üstelik atıl duruyor
Mahallede zaten beş katlı, kapalı ve karanlık asansörlü bir kapalı pazar alanı olduğuna ve bunu yalnızca bir gün kullanıldığına dikkat çeken mahalle sakini, “Şimdi diyorlar ki ‘oraya pazarcılar gelmiyor biz buraya yenisini yapacağız’. Belediye başkan yardımcısı bize, ‘çok güzel olacak’ dedi, biz ise ‘buranın ellenmesini, parkımızın bozulmasını istemiyoruz’ dedik. Bu konuşmanın ardından ‘destekleri için teşekkür ederiz’ diye Instagram paylaşımı yaptılar. Meclis’e girdik konuşma yaptık ‘şov yapıyorsunuz’ dediler” şeklinde konuştu.
Devam eden açıklamalarda yurttaşlar, “Deprem olunca biz nereye kaçacağız? Ahmet Poyraz (Çekmeköy Belediye Başkanı) ve arkadaşlarının belki kaçacak yerleri vardır, onlar villalarda yaşıyor, bizim villalarımız yok.”
"Parkıma Dokunma!"
Çekmeköy halkı parkına sahip çıkmak için bugün yapılacak belediye meclis toplantısı öncesinde Çekmeköy Belediyesi önünde toplandı.
"Biz halk olarak, Çekmeköy Mehmet Akif Mahallesi olarak öncelikle orada 5 gün semt pazarı istemiyoruz!" pic.twitter.com/hqGuz59CTm
İstanbul’un deprem toplanma alanı yok etme lüksü yok
“İstanbul depreminin her an olabileceğini hatırlatan vatandaşlar “İstanbul’un deprem toplanma alanını yok etme lüksü yok” dedi.
Deprem toplanma alnındak yapılmak istenen inşaata yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür de tepki gösterdi. Görür, “Depreme rağmen insanımızın can güvenliğini hiçe sayan anlayışı kınıyorum” dedi.
İstanbul Çekmeköy’de bir mahallede tek yeşil alan olan bir parkı imara açmak istiyorlar. Burası oradaki tek deprem toplanma alanı. Bunu belediye yapıyor. Mahalleli direniyor. Alkışlıyorum onları. Depreme rağmen insanımızın can güvenliğini hiçe sayan anlayışı kınıyorum. Sevgiyle
Açıklamalarında yerel seçimlerde Belediye başkanı ve ekibinin hazırladığı plana dikkat çeken yurttaşlar, “Burada ‘Çekmeköy’de yeşil alanımız azdır, dört yılda artırmak hedefindeyiz’ deniyor. Şimdi aynı insanlar parkımızı yok etmek istiyor. Biz bunu ahlakla, bilimle açıklayamıyoruz.”
Çekmeköy’ün İstanbul’un en düşük aktif yeşil alanına sahip ilçelerinden olduğuna dikkat çeken mahalleliler, “Ormanlar var diye bizim yeşil alanımız var gözüküyor, bu sizi yanıltmasın, bunları kullanamıyoruz ki. Aslolan evinizden çıktıktan beş on dakika sonra nefes alacak bir parka ulaşabilmenizdir” dedi.
#Çekmeköy, orman katledile katledile genişletilip inşa edilen beton ilçelerden biri. Şimdi bu betonun aralarında sıkıştırılmış küçücük parkı da pazaryeri yapmak istiyorlar.#ParkımaDokunmapic.twitter.com/2sSahl4DSh
— POLEN Ekoloji Kolektifi (@PolenEkoloji) June 9, 2022
Belediye: Pazar parkın tamamına kurulmayacak
Çekmeköy Belediyesi, konuya ilişkin dün Twitter hesabından yayımladığı açıklamada, haberlerin ‘gerçeği yansıtmadığını’, kurulacak pazarın yeşil alanla birlikte kullanılacağını, deprem toplanma alanı olarak kalmaya devam edeceğini söyledi.
‘Mahalle arası sokak pazarlarında oturan vatandaşların mağduriyetini gidermek ve mahallelinin alışveriş ihtiyaçları için’ bütün mahalle pazarlarının buraya taşınacağını kaydeden belediyenin paylaştığı modellemelerde ise parkın içinde arabalar ve pazar yeri böyle görünüyor:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Nisan 2022’ye dair işgücü istatistiklerini açıkladı. Buna göre 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı bir ayda 65 bin kişi arttı ve üç milyon 853 bin kişiye ulaştı. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık artış ile yüzde 11,3’ü buldu. İşsizlik oranı kadınlarda yüzde 14,5 oldu. Erkeklerde ise bu oran yüzde 9,7.
İstihdam edilenlerin sayısı ise geçen aya göre 408 bin kişi arttı ve 30 milyon 371 kişiye ulaştı. TÜİK verilerine göre; istihdam oranında 0,6’lık artış gerçekleşti ve yüzde 47,1 oldu. İstihdam oranı kadınlarda yüzde 29,8’de kalırken erkeklerde yüzde 64,7 oldu.
İşgücü: Kadınlarda yüzde 35, erkeklerde yüzde 72
TÜİK istatistiklerine göre; işgücü ise Nisan’da Mart’a göre, 473 bin kişi artarak 34 milyon 225 bin kişi oldu. Bu dönemde işgücüne katılma oranı ise 0,7 puanlık artış ile yüzde 53,1 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı kadınlarda yüzde 34,9’ken erkeklerde yüzde 71,6 oldu.
TÜİK’e göre; 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,8 puanlık azalış ile yüzde 20,0 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 18,1, kadınlarda ise yüzde 23,7 olarak tahmin edildi.
Çalışma süresi uzadı
İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi ise Nisan 2022’de bir önceki aya göre 0,2 saat artarak 45,1 saate çıktı.
Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı ise Nisan 2022’de bir önceki aya göre 0,7 puan azalarak yüzde 21,7 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 14,8 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde türi18,5 olarak tahmin edildi.
Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde, Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan “Afşin C Termik Santrali Açık Kömür İşletmesi ve Düzenli Depolama Alanı Projesi’’ hakkında Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nca verilen “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu” kararı Kahramanmaraş İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Çınar Mühendislik tarafından, her biri 600 MWe kurulu güce sahip üç üniteden oluşacak Afşin C Termik Santrali için hazırlanan ÇED Raporu 27 Mart 2020 tarihinde Bakanlık tarafından onaylanmıştı.
‘Raporda olumsuz etkiler göz ardı edildi’
Bakanlığın onay verdiği rapora, bölge sakinleri ve çevre gönülleri itiraz ederek, hukuka ve bilimsel gerçeklere aykırı olduğunu belirttikleri ÇED raporuna karşı; proje ile karbon salımının artacağı, kömürlü yakıtların insan sağlığı, tarımsal ekonomi üzerinde olumsuz etkileri bulunduğu, proje ile tarım arazilerinin zarar göreceği ve hazırlanan çevresel etki değerlendirme raporunda projenin olumsuz etkilerinin gözardı edildiği gerekçesi ile dava açmışlardı.
Kahramanmaraş İdare Mahkemesi projeye karşı açılan davalarda 21 Şubat 2022’de “yürütmenin durdurulmasına” karar verdi, 31 Mayıs 2022 tarihinde görülen duruşmada da ÇED olumlu kararının hukuka aykırı olduğuna hükmetti.
Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu ve Yeşil Barış Hukuk Derneği’nin açmış olduğu iki ayrı davayı aynı celsede görüşen mahkeme gerekçeli kararında bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda yer verilen değerlendirmeleri esas alarak Bakanlığın ÇED olumlu raporunu iptal etti.
Rapor hukuka aykırı bulundu
Yeşil Barış Hukuk Derneği adına duruşmaya katılan Avukat Gökhan Candoğan’ın aktardığına göre, mahkeme birkaç nokta üzerinden yaptığı değerlendirme sonucu ÇED olumlu raporunun hukuka aykırı olduğuna hükmetti.
Candoğan projenin yapılacağı yerin tarım arazilerinin yoğun olduğu bir alanda olduğuna dikkat çekerek “Burası koruma altına alınan ‘Büyükova’ kapsamında olan bir alan. Dolayısıyla burada bu proje çerçevesinde toprakla ilgili, tarım arazileri ile ilgili yapılacak işlemlerde detaylı bir bilgi olmadığı, sistematik bir değerlendirme olmadığı, genel düzeyde bir bilgilendirme yapıldığının ve büyük oranda bitkisel toprak kaybına yol açacağı tespiti yönünden hukuka aykırılık var. İkincisi partikül maddeler yönünden bazı emisyon hesaplarının yerinde olmadığı detaylı olmadığı yönünde tespitler var. Yine termik santrallerde çok fazla su kullanılır, burası deniz kenarında olmadığı için doğal olarak yer altı suları kullanılacak” dedi ve ekledi:
“Yer altı suyunun kurutulması veya başka bir yere aktarılmasının tarımı nasıl etkileyeceği yönünde detaylı bir öngörü olmadığı tespitinde yer verdi. Bu tespitler üzerinden mahkeme ÇED olumlu raporunu hukuka aykırı buldu”
‘Bölge tamamen yok edilmek isteniyor’
Mahkeme kararını duyuran Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu sözcüsü Mehmet Dalkanat ise bölgede yaşanan ekolojik yıkımı hatırlatarak “Mevcut santraller kurala ve nizama aykırı şekilde çalıştırıldığı için yaşanan çevre kirliliği, toprak kaybı, suların kirlenmesi yetmezmiş gibi C Termik Santral ile bölge tamamen yok edilmek isteniyor” dedi ve şunları aktardı:
“Mahkemenin kararı beklediğimiz doğrultuda oldu. Bu karar yıllardır çevre mücadelesi yürüten ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu gönüllüsü arkadaşımız İbrahim Yalçın’ın gayretlerinin sonucudur. İbrahim yoldaşımızı saygıyla anıyorum bu süreçleri o başlattı.”
Kanser artışına rağmen termik santral arzusu devam ediyor
Türkiye Varlık Fonu (TVF) Maden Holding bünyesinde yapımı planlanan Afşin C Termik Santrali Türkiye’nin en büyük termik santral projelerinden biri. Afşin ve Elbistan bölgelerinde bulunan Afşin A Termik Santrali ve Afşin B Santrali nedeniyle bölgede kanser oranlarında ciddi artış yaşandığı raporlar ile de tespit edilmesine rağmen bölgede üç yeni termik santral yapılmak isteniyor.
Antarktika’da yeni yağmış karda ilk kez mikroplastik parçalara rastlandı. 19 bölgeden kar örnekleri toplayan Yeni Zelanda’daki Canterbury Üniversitesi‘nden bilim insanları, her bir örnekte küçük plastik parçaların bulunduğunu tespit etti.
Çalışmada, bir litre erimiş karda ortalama 29 adet mikroplastik parçaya rastlandı. Tespit edilen 13 farklı tip plastik arasında en sık görüleni alkolsüz içeceklerin şişelerinde ve kıyafetlerde kullanılan polyethylene terephthalate (PET) oldu. Bu plastik tipine, örneklerin yüzde 79’unda rastlandı.
Araştırmacılar, mikroplastiklerin daha önce Antarktika deniz buzu ve yüzey suyunda bulunduğunu, ancak bunun ilk kez taze kar yağışında rapor edildiğini söylüyor.
2020 yılında da bilim insanları Everest Dağı‘nın zirvesi yakınlarında plastik parçacıklara rastlamışlardı. Bu parçacıklar, okyanusların derinliklerinde de görülebiliyorlar.
Mikroplastikler, doğaya veya denize atılan plastik malzemelerin ufalanmasıyla oluşuyor ve bir pirinç tanesinden bile küçük oldukları için çıplak gözle görülmeleri her zaman mümkün olmuyor.
Nereden geldiler?
Araştırmayı yürüten Cantenburry Üniversitesi‘nden doktora öğrencisi Alex Aves,Cryosphere dergisine yazdığı makalede, “Bu havadan gelmiş olan mikroplastiklerin en olası kaynağı yerel bilimsel araştırma merkezleridir. Ancak yaptığımız modelleme, kaynağın 6 bin kilometre kadar uzakta olabileceğini gösteriyor” dedi. Ancak Antarktika’daki insanların varlığının bir mikroplastik “ayak izi” oluşturması da eşit derecede muhtemel.
Aves, mikroplastiklerin atmosferden kara aktarılıp aktarılmadığını belirlemek için 2019’un sonlarında Ross Buz sahanlığından kar örnekleri toplamıştı.
Çalışmayı denetleyen Dr. Laura Revell ise, “Böyle bozulmamış ve uzak bir yerde herhangi bir mikroplastik bulmayacağı konusunda iyimserdik” dedi. Aves’e, mikroplastiklerin daha önce tespit edildiği Scott Base ve McMurdo İstasyonu yollarından da örnekler toplaması talimatını verdiğini söyleyen Revell, bunun gereksiz bir önlem olduğunu ve Ross buz sahanlığından alınan bütün örneklerde plastik parçacıklar bulunduğunu açıkladı: “Mikroplastiklerin yüzeylerine ağır metal ya da alg gibi zararlı maddeler yapışmış olabilir. Bu şekilde de zararlı türlerin başka yollarla ulaşamayacakları hassas ve ücra köşelere gitmesini sağlayabilirler.”
İnsanlar ve hayvanlar hava, su ve gıda yoluyla mikroplastikleri soluyor ve sindiriyor.
Ayrıca dünya genelinde sürekli kar altında olan bölgeler ve buzullar hızla erirken, bilim insanları koyu renkli mikroplastiklerin güneş ışığını kendi üzerlerine çekerek ve yerel ısınmayı arttırarak küresel ısınmayı ve iklim krizini daha da kötüleştireceği uyarısında bulunuyor.