Ana Sayfa Blog Sayfa 588

Binlerce avukat depremzedelere hukuki destek verecek

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, Maraş merkezli depremlerden sonra binlerce avukatın deprem bölgesindeki delillerin toplanmasında, karartılmasının engellenmesinde depremzedelerin yanında olacağını bildirdi.

TBB‘de düzenlediği basın toplantısında, depremlerin yalnızca 10 ili değil Türkiye’nin tamamını derinden etkilediğini belirten Sağkan,  “Anadolu coğrafyası, bu yıkımdan da bir olma direnciyle çıkacak, yaralarını saracak ve ayakta kalmaya devam edecektir” dedi.

Depremler nedeniyle hayatını kaybeden avukatların da bulunduğunu ifade eden Sağkan, “Kesin olmamakla birlikte 75 meslektaşımızın deprem felaketinde hayatını kaybettiği, 24 meslektaşımızdan ise haber alınamadığı, göçük altında olabileceği bilgisi tarafımıza ulaşmıştır” diye konuştu.

‘Her 15 avukattan biri etkilendi’

Sağkan’ın verdiği bilgiye göre 10 binden fazla avukatın ofis ve evlerinin depremden doğrudan etkilendi ve kullanılamaz durumda: “Bu, yaklaşık olarak Türkiye’de yaşayan her 15 avukattan birinin evini ve ofisini kaybetme düzeyinde depremden çok ağır şekilde etkilendiğini göstermektedir”

TBB olarak, depremin ardından ilk olarak mesleki dayanışma ağı oluşturduklarını, Adalet Bakanlığı ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) yetkilileriyle görüşmeler yaparak, hukuki ve mesleki sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunduklarını; yönetim olarak bölgeye gidip  yardım faaliyetleri için koordinasyon sağladıklarını dile getirdi; yıkımlarda sorumluluğu olanlar hakkında suç duyurularında bulunduklarını söyledi.

TBB tarafından deprem koordinasyon merkezi kurulduğunu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile de ortak koordinasyon kurulu oluşturulduğunu anlatan Sağkan, “Sahada sürdürülen delillerin karartılmasını önleme ve raporlama çalışmalarında karşılıklı ihtiyaç duyulan teknik bilgi birikim bir merkezde toplanacaktır” diye konuştu.

İşkence ve kötü muameleye takip

Sağkan, “arama kurtarma ekiplerinin bölgeye geç intikal ettiği, askeri birliklerin sahaya geç gönderilmesi, uluslararası arama kurtarma ekiplerinin kabullerinde gecikmeler yaşandığı” şikayetlerine ilişkin de sorumlular hakkındaki hukuki süreçlerin takipçisi olacaklarını kaydetti.

Deprem bölgesindeki ‘hırsızlık ve yağma’ olayları hakkında da konuşan Sağkan, şöyle devam etti:

“Altını çizerek ifade etmek isteriz ki işkence ve kötü muamele yasağı mutlaktır. Bu yasağın ihlali, hiçbir koşul altında kabul edilemez. Bir insanlık suçu olup, bu suçlarda zamanaşımının işlemediğini de hatırlatırız. Hukuk devletinde kanun önünde herkes eşittir ve suçu ispatlanana kadar masumiyet karinesi, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi geçerlidir. Bu hususlara ilişkin etkili soruşturma yürütülmesi, faillerin açığa çıkarılarak cezalandırılmaları devletin en önemli yükümlülüklerindendir.”

‘Bu ülkede avukatlar var’

Erinç Sağkan deprem sonrası kamuoyunu en çok kaygılandıran meselelerden birinin ortaya çıkan zararlar hakkındaki “delillerin karartılacağı, faillerin bulunamayacağı veya cezalandırılamayacağı” olduğunu dile getirerek şunları kaydetti.

“Bu kaygıları gidermek mümkündür. Deprem bölgesi şu anda topyekun bir suç mahalidir. Dolayısıyla cumhuriyet savcılığının gözetim ve denetimi altındadır. Yürütülecek soruşturmalara esas oluşturacak deliller toplanmadan başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve belediye binaları olmak üzere hasarlı binaların yıkılmaması, yıkılmış binaların da enkazlarının kaldırılmaması gerektiği açıktır. Savcılıkların emir ve talimatı olmadan enkazların kaldırılması ayrıca suç teşkil edecektir.

Bu hususla ilgili olarak başsavcılıklar tarafından derhal talimat verilmeli, gerek başsavcılıklar gerekse Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyunu rahatlatacak önlemlerin alındığı yönünde açıklamalar yapılmalıdır. Delillendirme çalışmalarında savcılıklarla birlikte çalışmak üzere binlerce avukat meslektaşımızın gönüllü olduğunu tekrar hatırlatırız. Bu ülkede avukatlar var. Binlerce avukat dün kurduğumuz koordinasyon merkezinin yürüteceği çalışma ile depremden etkilenen illerde faaliyetlerine en kısa sürede başlayacak ve delillerin toplanmasında, karartılmasının engellenmesinde oradaki yurttaşlarımızın bütün hukuki süreçlerinde yanında olmaya devam edeceklerdir.”

Kırıkhanlılar hükümete kızgın, ‘halkımıza’ minnettar

Haber ve fotoğraflar: Gürcan ÖZTÜRK

*

Maraş merkezli iki büyük yıkımdan en çok etkilenen illerden Hatay‘ın Kırıkhan ilçesinde, depremin üzerinden sekiz gün geçmesine rağmen kaos devam ediyor.

Toplam nüfusu 200 bin civarı olan kentte, depremde hayatını kaybedenlerin şimdiye dek (13 Şubat) tespit edilen ölü sayısı 3 bini buldu. Ancak halen enkaz altında çok sayıda insan bulunduğu belirtiliyor.

Yaralı sayısı ise 5 bin civarı.

Kırıkhanlılar yiyecek ve giyecek skıntısı çekmediklerini ancak en önemli sorunun can güvenliği olduğunu söylüyor. İlçede , bilinmeyen kişiler tarafından yağma ve hırsızlık olaylarının devam ettiğini anlatan depremzedeler, daha fazla güvenlik önlemi alınmasını, yıkılan evlerinin ve toplanma bölgelerinin korunmasını istiyor.

Barınma, powerbank, fener en büyük ihtiyaç

Kırıkhan’a ilk olarak Fatih Belediyesi‘nin arama kurtarma ekipleri ve TTK‘dan Zonguldaklı madenciler geldi. Enkaz altından canlı kurtarma çalışmaları, artık ümitler kesilse de yer yer devam ediyor, bir yandan da enkaz kaldırma çalışmaları yapılıyor.

Halk, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarının giderildiğini ancak sekizinci gün itibarıyla en büyük ihtiyacın halen yeterli şekilde ulaştırılamayan çadır ve konteyner  olduğunu anlatıyor.

Diğer acil ihtiyaçlar ise şarj sorununu çözebilmek için powerbank ve fener.

Kırıkhan’da da, diğer deprem bölgelerinde olduğu gibi AKP-MHP hükümetine tepki büyük. Deprem bölgelerine geç ulaşılmasının ardından yardımların da organize biçimde dağıtılmaması ve güvenlik önlemlerinin alınmamasından iktidarı suçluyorlar.

Ancak ilçe halkı bölgeye yardım yığan, gönüllü olarak gelip arama kurtarma çalışmalarına katılan, depremzedelere her türlü olanağıyla destek olanlara büyük minnet duyuyor: “Hükümetimiz bizi yalnız bıraktı, ama her şeyini bizim için seferber eden  halkımıza minnettarız. ”

 

Kılıçdaroğlu SPK önünde: Soyguna izin vermeyeceğiz, başkan istifa etmeli

Maraş depremi sonra afet bölgelerine giden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, döndükten sonra Sermaye Piyasası Kurulu‘nun (SPK) önüne giderek, burada bir açıklama yaptı.

SPK başkanını istifa etmeye çağıran Kılıçdaroğlu şöyle dedi:

“Açık ifade ediyorum başkan istifa etsin. Zarar eden, soyulan bütün depremzedelerin paralarını iade edin. Bu ülkede herkes soyulacak, biz seyirci mi kalacağız?”

SPK Başkanı İbrahim Ömer Gönül’ün kendisiyle görüşeceğini ancak daha sonra görüşmenin gerçekleşmediğini belirten CHP lideri şunları söyledi:

“Sayın Başkan görüşmekten imtina etti. Anladığım kadarıyla saraydan gerekli izni alamadı. Şunu açık ve net ifade etmek isterim: Türkiye’de hiç kimsenin soyulmasına asla ve asla izin vermek gibi bir geleneğimiz yoktur. Hele hele, daha molozlar temizlenmeden, enkaz altında insanlar yatarken, deprem bölgesinde yaşayan küçük tasarruf sahiplerinin soyulmasına asla izin verememem. Rakam olarak da deprem bölgesinde yaşayan yaklaşık 380 bin tasarruf sahibi soyulmuştur. Deprem sırasında bir insanın soyulması ne demektir? Bunu bir kurum yapıyorsa, bir kurumun şemsiyesi altında yapılıyorsa, bu herkesin itiraz etmesi gereken bir tablodur.

Bu ülkede hiç kimse sahipsiz değildir. Cumhuriyet kurulurken şu söylenmiştir, ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.’ Deprem bölgesinde insanlar bir canı daha nasıl kurtarırım diye mücadele ederken, insanlar nasıl geçiniriz diye çadır beklerken. 380 bin küçük tasarruf sahibinin deprem anında soyulmasını asla kabul etmiyorum. Açık ifade ediyorum, başkan istifa etsin. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ne gerekiyorsa yapsın, onlar da istifa etsinler. Zarar eden, soyulan bütün depremzedelere paralarının iade edilmesi lazım. Burada olmamın temel nedeni bu. Soyguna izin vermeyeceğiz. Yeter artık ya! Bu ülkede herkes soyulacak mı? Herkes soyulduğu zaman biz seyirci mi kalacağız. Biz seyirci kalmayacağız” .

Kılıçdaroğlu, 10 Şubat’ta sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda deprem bölgesindeki incelemelerinin ardından SPK’ye gideceğini ve yurttaşlara “verdiği sözü” unutmadığını belirtmişti.

Borsa İstanbul AŞ, BIST 100 endeksinde düşüşün yüzde 5’e ulaşmasının ardından, depremin ancak üçüncü gününde Endekse Bağlı Devre Kesici Sistemi‘nin çalışmasıyla pay piyasasındaki tüm sıralarda işlemlerin geçici olarak durdurulduğunu duyurmuştu.

Adıyaman’da deprem sokakta yaşayan hayvanları da vurdu

Video: Metin YOKSU
*

Adıyaman, Gölbaşı depremin olduğu fay hattının geçtiği noktalarda biri. Birçok insan hala çadır ve su ihtiyacını dile getiriyor. İnsanlar sokaklarda ateş yakarak ya da arabalarında ısınmaya çalışıyor. Birçok hayvan da enkaz haline dönmüş sokaklarda yaşama tutunmaya çalışıyor.

Adıyaman’da kediler enkaz aralarında dolaşıyor. Verilen kaşarlarla salamlarla karınlarını doyuruyor. Dondurucu soğuk dışarıda yaşayan hayvanları da etkiliyor:

Depremlerden insanların yanı sıra birçok hayvanın da etkilenmesiyle birçok gönüllü, arama kurtarma, bakım ve tedavi konularında yardımcı olmak için afet bölgesinde görev alıyor.

Depremden etkilenen bölgeye giden veya buradaki hayvanlara da yardım etmek isteyen STK’ler, veteriner klinikleri ve vatandaşlar, depremden etkilenen illerdeki hayvanlar için yürütülecek arama kurtarma, tedavi ve bakım gibi konularda çalışmalar yapıyor.

HAYTAP bölgede hayvanlar için çalışan ekiplerden biri. Hayvanlara Etik Muamele İçin Mücadele Edenler Örgütü (PETA) de Kahramanmaraş’ta meydana gelen yıkıcı depremde etkilenen hayvanlar için Türkiye’ye bir çalışma ekibi gönderdiğini duyurdu.

Siz de bu örgütlerden biri aracılığıyla deprem bölgesindeki hayvanlara destek olabilirsiniz.

Vegan Derneği Türkiye, yaptığı açıklamada, “Depremde yaralanan, enkaz altında kalan insanlarla beraber hayvanlar da arama kurtarma faaliyetlerinde geride bırakılmamalı” dedi.

Hayvanlar için kolları sıvayan diğer örgütleri ise aşağıdaki haberimizde bulabilirsiniz:

‣Hak örgütleri, depremden etkilenen hayvanlar için kolları sıvadı

Avukatlar deprem bölgesinde işkence iddialarıyla ilgili harekete geçti: Ümit Özdağ için suç duyurusu

Deprem bölgesindeki illerde, “yağma ve hırsızlık” olaylarının görülmesi üzerine özellikle Suriyeli ve Afgan mültecilere yönelik işkence ve darp görüntüleri sosyal medyada sık sık paylaşılıyor. Depremzedelerin yanı sıra resmi üniformalı güvenlik görevlilerinin de katıldığı görülen görüntüler, milyonlarca kişi tarafından paylaşılıyor; ‘yabancı’ görülene karşı nefret söylemi büyütülüyor.

Saldırıya uğrayanlar arasında çok sayıda yardım gönüllüsü de bulunuyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise hırsızlık ve yağma olaylarının olduğunu reddederek, “Her dönemde olduğu kadar hırsızlık olayları oluyor” demişti.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), deprem bölgesinde mültecileri hedef gösterenlerle ilgili olarak, başta Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ olmak üzere “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” suçlamasıyla çok sayıda kişi hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.

Irkçılığa, ayrımcılığa, mülteci düşmanlığına karşı mücadelede mültecilerin gönüllü avukatlığını üstleneceklerini açıklayan ÇHD, depremzede göçmenlerin kaderine terk edildiğini bildirdi: “Provokatif haberler neticesinde deprem bölgesindeki sosyal yıkım derinleşti ve mülteciler kriminalize edildi.”

Ümit Özdağ,  sosyal medya hesabından “Mavi yelekli Suriyeli telefon çalıyor” diye bir görüntü paylaşmış, görüntüdeki kişinin yardım için orada bulunan Abdulbaki Bozdağ isimli gönüllü olduğu, telefonun kendisine ait olduğu ortaya çıkınca paylaşımını silmişti. Ancak özür dilemeyeceğini söyledi.  Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, hedef gösterilen Bozdağ’ın şikayeti üzerine, Ümit Özdağ hakkında iftira suçundan soruşturma başlattı.

Özdağ daha sonra “Suriyeliler Fenerbahçe tırını yağmaladı” şeklinde bir iddiayı paylaştı. İddia, Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticisince yalanlansa da sosyal medyada “yağmacı” olduğu ileri sürülenlere karşı hem sivil halkın hem de kolluk güçlerinin uyguladığı  şiddetin görüntüleri paylaşılıyor.

‘Yardım istemeye dahi çekiniyorlar’

ÇHD, mültecilerin maruz kaldıkları ayrımcılığa dair şunları kaydetti:

“İlk günden itibaren basına yansıyan haberler, ulaştığımız veriler, afet bölgesinden yapılan doğrudan aktarımlardan edindiğimiz bilgiler ve sahada yapılan gözlemler doğrultusunda; göçmenlerin arama-kurtarma çalışmaları sırasında ayrımcılığa maruz bırakıldıkları, su, yemek, erzak, ısınma, barınma ihtiyacına yönelik bölgeye ulaştırılan yardım malzemelerinden eşit şekilde faydalanamadıkları ve nefret söylemleriyle yağmacı olarak hedef gösterildikleri için yardım istemeye dahi çekinir hale geldikleri tespit edilmiştir.

Deprem bölgesindeki Geri Gönderme Merkezlerindeki ve Geçici Barınma Merkezlerindeki göçmenlerin temel ihtiyaçlarına erişip erişmedikleri hususu kamuoyu nezdinde açıklığa kavuşturulmamıştır.”

Depremzedelere sunulan imkanlardan mahrumlar

Deprem bölgesinde yaşayan ve bulundukları şehirleri terk etmek zorunda kalan göçmenlerin Göç İdaresi ile AFAD’ın birbiriyle çelişen düzenlemeleri arasında sıkıştığını ve ulaştırma şirketlerinin ırkçı, ayrımcı uygulamaları nedeniyle depremden etkilenenlere sunulan tüm imkanlardan mahrum bırakıldığını bildiren ÇHD şunları kaydetti:

“Hukuk güvenliği ilkesi hiçbir koşulda askıya alınamaz. Afetler ve olağanüstü haller temel hakların ihlal edilmesine gerekçe teşkil etmez. Bilgilerin netleşmesinin mümkün olmadığı koşullarda yağma, hırsızlık ve sair suçların işlendiği sırada yakalandığı iddia edilen herkesin usule yasaya uygun biçimde yargılanmaları sağlanmalı ve koşullar ne olursa olsun işkencenin insanlık suçu olduğu herkesçe vurgulanmalıdır.”

Depremin yarattığı sosyal yıkımın ortasında göçmenleri ve onların hayatta kalma çabalarını kriminalize edenlerin  açıkça halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçunu işlediği vurgulanan açıklamada, “İşkence ve kötü muamele suçunu işlediğini tespit ettiğimiz bütün failler hakkında suç duyurusunda bulunduk ve tespit ettikçe de suç duyurusu yapmaya devam edeceğiz” denildi.

İşkence ve yağma iddialarına karşı soruşturma talebi

Deprem için Avukat Dayanışması da, deprem bölgelerindeki şiddet olaylarına dair açıklamasında “İşkence suçunu işleyen failler ya da suç şüphesi altında bulunanlar hakkında gecikmeksizin etkin ve hızlı bir soruşturmanın başlatılması, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukukun gereğidir” dedi.

“En az deprem kadar yıkıcı etki bırakacak onlarca işkence, kötü muamele ve linç görüntülerinin sosyal medya ve haber sitelerinde paylaşıldığını” hatırlatan avukatlar,  “Hırsız yahut yağmacı iddiasıyla yakalanan kişilere yönelik kolluk kuvvetlerince işkence ve kötü muamele yapıldığı, bölgedeki diğer kişilerce de linç girişiminde bulunarak yaralama hatta vahşice katledildiği ve maalesef bu linç girişimine karşı kolluğun da sessiz kaldığı görüntüleri dehşetler içinde izledik, izliyoruz” ifadelerini kullandı.

Ulusal ve uluslararası mevzuatta işkencenin kesin olarak yasaklandığını hatırlatan Dayanışma’dan avukatlar,  bunun insanlığa karşı suç olduğunu hatırlattı:

“İşkence suçunu işleyen failler ya da suç şüphesi altında bulunanlar hakkında gecikmeksizin etkin ve hızlı bir soruşturmanın başlatılması, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukukun gereğidir.

Bir suç iddiası varsa hukukun en temel ilkeleri gözetilerek süreç takip edilmeli dolayısıyla deprem bölgesindeki yağma olaylarına karşı bir hukuk devletine yaraşır etkin bir soruşturma ile cezalandırma yöntemini benimsenmelidir.”

Avukatlar, yağmacı veya hırsız iddiasıyla şüphelilere yönelik bireylerin hukuk ve insanlık dışı eylemleri ivedilikle durdurulmasını, başta en temel hak olan yaşam hakkı olmak üzere masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ve savunma kutsallığı gibi çekirdek alanların yetkililerce korunmasını, münferit olayların sağduyu ve hukuk çerçevesinde ele alınmasını istedi:

“Kaldı ki işkence ve kötü muamele uygulanan kişilerin masum olma ihtimalini bir an için düşünüldüğünde ve böyle durumların da bölgede var olduğu görüldüğünde masum insanların hesabının nasıl ve kime karşı sorulacağı muammadır. Dolayısıyla adaletin herkese lazım olacağı asla unutulmamalıdır.

Söz konusu görüntülerde yer alan gerek kamu görevlileri gerek diğer sivil bireylerin tespit edilerek derhal adli ve idari soruşturmalar başlatılarak işkence ve kötü muamele suçuna karşı etkin bir duruş sergilenmelidir.”

İzmir Barosu: Devlet kontrolü kaybetti

 Deprem bölgesinde ‘yağma’ suçlamasıyla servis edilen işkence görüntülerine ilişkin açıklama yapan İzmir Barosu da “Hiçbir istisna hali işkenceyi meşru ve haklı kılmaz” ifadelerini kullandı.

İşkencenin, insanlığa karşı bir suç olduğunu ve işkence yasağının istisnasız kabul edilmesinin insanlığın asgari standartlarından biri olduğunu hatırlatıyor, İzmir Barosu olarak tereddütsüz şekilde işkencenin ve işkence yapanların karşısında olduğumuzu bildiririz” diyen Baro, şunları kaydetti.

6.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremin yarattığı felaket sonrasında; devletin yardım dağıtmada yetersiz kalması sonucunda “barınma ve beslenme” gibi temel ihtiyaçları devlet tarafından giderilemeyen insanların, bu ihtiyaçlarını kendi çabaları ile gidermeye çalıştıklarının anlaşıldığı görüntüler ortaya çıkmıştır.

Sosyal medyada yağmacı olarak lanse edilen kişilerin; polis ve asker üniformali kişilerce işkenceye uğratıldığı, sivil kişilerce de kötü muameleye maruz bırakıldığı bu görüntüler, sosyal medyaya servis edilmiştir.

Devlet, deprem bölgesinde kontrolü kaybetmiştir. Ne yaşama, barınma ve beslenme hakkını koruyabilmekte ne de işkence yasağına karşı önlem alabilmektedir.”

Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler ve Anayasa’daki hükümlerde de açıkça belirtildiği üzere işkencenin her koşulda yasak olduğunu belirten avukatlar, “Hiçbir istisna hali işkenceyi meşru ve haklı kılmaz. Devlet, işkence yapmama yükümlülüğü altında olduğu gibi aynı zamanda İşkenceyi önleme yükümlülüğü altındadır. yükümlülüklerini yerine getirmeyen devlet, işkence suçunun failidir” dedi.

Baronun açıklamasında şunlara dikkat çekildi:

“Deprem bölgesinde veya herhangi bir olağanüstü durumun yaşandığı bir yerde hangi suçu işlediği iddia edilirse edilsin hiç kimseye işkence yapılamaz. Bu “amasız ve fakatsız” kabul edilmesi gereken bir durumdur. İşkence yapılmaması gibi işkencenin olumlanmaması da gerekmektedir. Depremde yaşanan yıkımın karşılanamamasının tek sorumlusunun; imar afları çıkartan, gerekli ve yeterli denetimi yapmayan, liyakatsiz kadroları yetkilendiren devlet olduğu unutulmamalıdır.

Cumhuriyet Başsavcılıklarının sosyal medyadaki görüntülerde insanlara işkence yapan kişileri ivedilikle tespit etmeleri ve haklarında yasal süreci başlatmaları hukukun ve kanunların gereğidir. Savcılıkları hukuku uygulamaya davet ediyoruz.

İşkencenin, insanlığa karşı bir suç olduğunu ve işkence yasağının istisnasız kabul edilmesinin insanlığın asgari standartlarından biri olduğunu hatırlatıyor, İzmir Barosu olarak tereddütsüz şekilde işkencenin ve işkence yapanların karşısında olduğumuzu bildiririz.”

Demirtaş: Asla prim vermeyelim

Edirne Cezaevi’nde yaklaşık 6 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 10 ilin etkilendiği Kahramanmaraş merkezli depremin ardından ‘hırsızlık’ yaptığı ve bölgeye gönderilen yardımlara el koydukları iddia edilen kişilere yönelik gerçekleştirilen linç ve işkence hakkında, “Linç ve işkenceye asla prim vermeyelim. Hem ağır suç hem çok tehlikeli provokasyonlardır” dedi.

Demirtaş, avukatları aracılığıyla kullandığı sosyal medya hesabı Twitter’da ‘hırsızlık’ ve ‘yardımlara el koyma’ iddiaları hakkında çağrıda bulundu.

Linç ve işkenceye yönelik ‘sabırlı, dikkatli ve sakin’ olma çağrısında bulunan Demirtaş, deprem bölgelerine yapılan yardıma ilişkin “Yardımları ve dayanışmayı, ihtiyaç listelerini dikkate alarak sürdürelim lütfen. Daha aylarca ihtiyaçlar olacak” ifadelerine yer verdi.

Demirtaş, paylaşımında şunları söyledi:

“Bugün felaketin 8. günü, halen enkazdan insanlarımızın canlı çıkma umudu var. Kurtarma çalışmalarına katılan herkese başarılar diliyorum. Gerçekten de fedakarca, zorluklar içinde kutsal bir iş yapıyorlar.

Yardımları ve dayanışmayı, ihtiyaç listelerini dikkate alarak sürdürelim lütfen. Daha aylarca ihtiyaçlar olacak. Depremzede kardeşlerimiz kendilerini bir an bile yalnız hissetmemeliler.

Linç ve işkenceye asla prim vermeyelim. Bunlar hem ağır suç hem de çok tehlikeli provokasyonlardır. Lütfen dikkatli, sabırlı ve sakin olun.”

Ne kadar büyük bir dayanışma ruhu ortaya çıkardığınızı görüyorsunuz. Bunun bozulmasını kabul etmeyin.

Bu zor günlerin acısını ancak paylaşarak azaltabiliriz. Yaralarımızı da el ele vererek sarabiliriz.”

HDP’den açıklama: Algı ırkçı zemine çekilmeye çalışılıyor

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan da deprem bölgesinde işkence uygulamalarına dair partinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“Yağma haberleri ile algı ırkçı bir zemine çekilmeye çalışılmaktadır. Kriz masamıza gelen bilgiler yağma haberlerinin abartıldığını, şu anda birçok insanımızın enkaz altında olduğunu, çıkarılan cenazelerin defin işlemlerinin yapılamadığını, cenazelerin hayvanlar tarafından parçalandığını ve hala yardım faaliyetlerinin gerçekleştirilmediğini, çadırlarının olmadığını belirtmektedir. Öncelik halkımızın kurtarılması ve güvenliğidir. Ancak iktidar yağma haberleriyle yürüttüğü tüm hukuk dışı süreçleri meşrulaştırmaya çalışmaktadır”

Hukuki güvenliği ortadan kaldıran, yargısal süreçleri ikincil hale getiren açıklamaların saldırganları cesaretlendirdiğini söyleyen Özdoğan, şöyle konuştu: “Türkiye’de uzun bir süredir yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilen ırkçı politikanın da etkisiyle, bir kesim tarafından hedef gösterilen mülteci ve sığınmacılara karşı, kamu gücünü elinde bulunduran, aslında can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlü kolluk ve sırtları sıvazlanan ırkçılar tarafından işkence ve eziyet suçları işlenmektedir. Halkımızın kurtarılması için, yardım için kolluk güçlerini kullanmayan iktidar işkence ve eziyet suçları için halkımızı sindirmek ve baskı uygulamak için kolluk güçlerinin kullanmaktadır. Kriz merkezlerimize gelen görüntü video ve fotoğraflar bu suçları ispat eder şekildedir. Bu suçları işleyenler, işledikleri suçların görüntülerini pervasızca sosyal medyada yayınlamaktadırlar. ‘Makbul suçlu’ olarak kabul edilen mültecilerin can güvenliği siyasi iktidar eliyle ortadan kaldırılmakta, herkese ve her kesime karşı da korkutma ve sindirme yöntemi olarak kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bölgeden iletilen bilgilerde kayıtsız gözaltı ve işkence vakaları tarafımıza iletilmektedir. Afet nedeniyle toplumda oluşan tepkiyi bastırma, sindirme ve dayanışma ruhunu yıpratmanın amaçlandığı açıktır.”

 

Kulis: Seçimler bir yıla kadar ertelenebilir

10 ilde yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından felaketin yaraları sarılmaya çalışılırken, seçimlerin zamanında yapılıp yapılamayacağı da tartışma konusu oldu.

Kulislerde seçime ilişkin senaryolar da konuşulmaya başlandı. Buna göre seçimin 18 Haziran’a kalmasının dışında başka bir olasılık daha var.

Halk TV‘den Mehmet Tezkan‘ın aktardığına göre, seçimlerin eylül ayına sarkma ihtimali de bulunuyor. Tezkan’ın analizine göre, senaryolar şu şekilde:

Senaryo 1: 14 Mayıs

Seçim tarihine dair görüşlerden birine göre, Erdoğan söz verdiği tarihi değiştirmeyecek ve seçim 14 Mayıs’ta yapılacak.

Senaryo 2: 18 Haziran

Ağır basan diğer ihtimal, seçimin Anayasa‘nın öngördüğü tarih olan 18 Haziran’da yapılacağına yönelik. Çünkü 14 Mayıs’ta seçim olması için Erdoğan’ın 10 Mart’ta seçim kararı alması gerek ve bu zor görünüyor.

Senaryo 3: Eylül

Depremden 13 milyon insan etkilendi ve 10 milyona yakın seçmen yer değiştiriyor. Bu nedenle Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçmen kütüklerinin yok olması nedeniyle ve kayıtların yenilenmesi ihtiyacıyla “Önemli bir seçmen kitlesini saf dışı bırakamam. Seçimi etkiler” diye karar alarak seçimi eylül ayına öteleyebilir.

Senaryo 4: 2024

Konuşulan bir başka olasılık da seçimin bir yıl ertelenerek 2024 yılında yerel seçimle birleştirilmesi.

Anayasa’ya göre savaş hali dışında seçim ertelenmiyor. Ancak Erdoğan büyük deprem ve depremin ekonomiyi daha da sarsacağını gerekçe göstererek ülke çapında OHAL ilan edebilir. Meclis anında onaylar. Seçimi bir yıl ertelediğine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararnamesi yayınlar.

Bu kararnamenin ardından Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunulabilir. Ancak Anayasa Mahkemesi OHAL döneminde Cumhurbaşkanı Kararnamesi’ne bakmayacağını ilan edip elini kolunu bağladı.

Bu durumda YSK’ya başvurulur. Ancak Cumhurbaşkanı Kararnamesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne yönlendirir. Bu şekilde seçimlerin yapılması 2024’ü bulabilir.

Altaylı: Seçimi YSK’ya erteletmeyi planlıyorlar

HaberTürk yazarı Fatih Altaylı da  iktidar kanadınca deprem nedeniyle seçimlerin ertelenmesinin ele alındığını belirtti:

“Mevcut durumun, zaten bıçak sırtı giden bir seçim sürecini iktidar açısından iyiden iyiye olumsuz hale getirmesi sonucunda seçimin ertelenmesinin iyiden iyiye gündemde olduğu belli.

Ben de birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi’nin eski bir kararına atfen iktidarın şansını denemek isteyebileceğini yazdım. Pek çok hukukçu arayıp bunun mümkün olmadığını anlattılar” diye yazdı.

İktidarın seçimleri erteletme işini Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) paslayacağını savunan Altaylı, “Önce bir seçim kararı alınacak. Sonra YSK, 4 ilde tamamen 6 ilde ise kısmen seçim sürecini yürütmesinin fiilen imkansız hale geldiğini bildirecek ve seçimlerin ertelenmesini isteyecek. Böylelikle seçimler en az 6 ay, muhtemelen bir yıl ertelenecek” ifadelerini kullandı.

 

Depremin sekizinci günü: Adıyaman’da girilmeyen ara sokaklara Çinli ekipler yetişti

Video haber: Şirvan Oktay GÖRER

*

Kahramanmaraş merkezli depremlerin en çok etkilediği illerden birisi de Adıyaman. Kentte binlerce bina yıkılırken, binlerce insan yaşamını yitirdi, binlercesi de yaralandı. Depremin üzerinden bir hafta geçerken yurttaşlar halen çalışmaların yetersizliğinden yakınıyor.

Yeşil Gazete‘ye konuşan yurttaşlar, AFAD ekiplerini sadece ana yollardaki çalışmalarda gördüklerini belirterek, kurtarılmayı bekleyen çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiğini dile getirdi. Öte yandan geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelen Çinli ekipler, Adıyaman’da arama kurtarma çalışmalarına katıldı.

‘Adıyaman her konuda sahipsiz’

İsmini vermek istemeyen bir yurttaş, “Şuranın altında 20 kişi vardı. Ses geliyordu, bağırıyordu, çağıyordu, yardım et diyordu, kimse kurtarmadı, hepsini ölü çıkarttık” diyor.

Yurttaşlardan Emre Faruk ise, “Adıyaman’ın hepsi yerle bir olmuş. Vali demiş ki ‘Burada fazla bir şey yapmanıza gerek yok’. Halbuki buraya gelip bakmışlar, burası her yerden beter. Adıyaman her konuda sahipsiz. Burada daha bir sürü insan var, kepçe çalışmıyor. Ana yollarda televizyonun göstereceği yerde çalışıyorlar ama ara yollarda hiç kimse de çalışma yok” diyor.

Adıyaman’ın ölü bir şehre dönüştüğünü dile getiren Şehriban Sarımadem da, “Neden ikinci gün kimse, yetkililer müdahale etmedi, neden ekipleri yok. Böyle şeyleri düşünmeleri lazımdı. Ben Adıyamanlıyım yıllar öncesinden Adıyaman’da büyük bir deprem bekleniliyordu. Devlet neden önlemini almadı. Adıyaman’ın bir AFAD ekibi yok. Şehirden geldim, enkaz duruyor, hiçbir yetkili üstünde yok, altında hep cenazeler var, kim ölmüş kim kalmış? Ablam buradaydı, bir çocuğun sesi gelmiş, elimizden bir şey gelememiş” diyor.

Çukurova Öğretim Elemanları: Uzaktan eğitim kararından vazgeçilmeli

Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki yıkıcı depremden en çok  Çukurova bölgesinde yer alan Hatay, İskenderun, Adana, Osmaniye ve Mersin‘in bazı kesimleri etkilendi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11 Şubat’ta Diyarbakır’da, Kredi Yurtlar Kurumu‘na bağlı yurtları afetzedeler için misafirhane haline getireceklerini, bu nedenle de üniversitelerin yaz dönemine kadar tatil edildiğini duyurmuş; eğitimin uzaktan olacağını belirtmişti.

Üniversitelere ilişkin uzaktan eğitim kararına tepki yağıyor

Karara başta öğrenciler olmak üzere, uzmanlar ve vatandaşlardan tepki yağmıştı.

Bölgedeki üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin bir araya geldiği Çukurova Öğretim Elemanları Derneği de bir açıklama yayımlayarak uzaktan eğitim kararından vazgeçilmesini istedi.

Henüz açıklanan kararın ayrıntılarını bilmediklerini belirten akademisyenler,
Çukurova Öğretim Elemanları Derneği olarak üniversitelerde yüz yüze eğitime devam edilmesi ve dayanışmanın güçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor ve bu analiz yapılmadan acele alınan ve gerekçesi üniversite yurtlarından faydalanmak olan kararın gözden geçirilmesini talep ediyoruz” dedi.

‘Öğrenciler okulda, vatandaşlar işyerinde tutulmalı’

Derneğin yönetim kurulu imzasıyla yayımlanan açıklamada şunlar ifade edildi:

“Hayata ve normale dönüş çabaları içerisinde depremin yarattığı ruhsal sarsıntı ve çöküntünün atlatılmasında üniversitelere de büyük rol düşmektedir. Çözüm üniversitelerde eğitimini askıya almak değil, öğrencileri okulda ve vatandaşları da iş yerlerinde tutmak için çaba göstermek olmalıdır. Olması gereken insanları hayattan uzaklaştırmak değil, hayata katmak ve mümkün olduğunca bir arada birlikte tutmak olmalıdır. İnsanları eve kapatmanın bir çözüm olmadığını biliyoruz. Bu konuda ciddi analizler yapılarak karar alınması ve bu kararların alınmasında uzmanların yanı sıra üniversitelere daha çok söz hakkı tanınması gerekir.”

Ülke çapında eğitimin çevrimiçi olması ve bütün ülkede üniversitelerin kapalı tutulmasının ülkeye bir faydası olmayacağı gibi zararı olacağını kaydeden öğretim görevlileri, “ Öğrenciler uzaktan eğitim sistemiyle daha çok yalnızlaştırılmış olacak ve bu dayanışma yoksunluğu onların psikolojik olarak rehabilite edilmesini de güçleştirecektir. Öğrenci yurtları kullanılacak diye bütün ülkede üniversite eğitimi çevrimiçi eğitime dönmemelidir. Covid salgını sürecinde uzaktan eğitimin yetersiz kaldığı tecrübelerimizle sabittir” dedi. 

Tek çözüm kapatmak değil

Akademisyenler, deprem bölgesinde ilk ve orta eğitimin yanı sıra üniversite öğrenimine de ara verilmesi veya bu çalışmaların bir süre online olarak yürütülmesi kabul edilebilir bir tedbir olduğuna ancak bunun tek seçenek olmadığına; çok farklı çözümler düşünülerek ve uzmanlara danışılarak farklı uygulamaların yürürlüğe konabileceğine vurgu yaptı:

“Depremden etkilenen öğrencilerin bir dönem diğer üniversitelerde eğitim görmesini sağlamak, onlara bu hakkı vermek gibi yollar denenebilir. Afetzede öğrenciler yerleştirildikleri bölgelerde eğitimlerine devam edebilirler. Bu konuda alternatif çözümler üretmeyi hiç düşünmeden kestirme çözüm olarak bütün ülke çapında yüksek öğrenimin çevrimiçi yapılması kararı alınması ülkemize faydası olacak bir karar değildir.

Bunun aksine bütünlüklü bir bakış açısına sahip, analitik düşünen bir insan gücüne sahip olmamız için yüksek öğrenimin ve temel eğitimin niteliğinin hızla arttırılması için çalışmaları başlatmak gerekir. Okullardaki sosyalleşmenin hem normalleşmeye hem de psikolojik iyileşmeye katkısının olacağını söyleyen uzman görüşleri de dikkate alınarak alınan bu kararın gözden geçirilmesini ve değiştirilmesini talep ediyoruz.”

Afetin sekizinci günü: Resmi rakamlara göre can kaybı 31 bin 643’e yükseldi

6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki çifte depremlerde can kaybı, resmi rakamlara göre 31 bin 643 olarak açıklandı.

Açıklamalarını Sağlık Afet ve Koordinasyon Merkezi‘ne (SAKOM) ait verilere dayandıran Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklama, Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde hayatını kaybedenlerin sayısının depremin sekizinci gününde saat 12.08 itibarıyla 31 bin 643’e ulaştığını ifade etti.

Yaralı sayısına yer verilmeyen açıklamada, depremden etkilenen 158 bin 165 afetzede bölgeden diğer illere tahliye edildiği belirtildi.

TBB ile TMMOB arasında Deprem Koordinasyon Kurulu Kuruldu

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türkiye Barolar Birliği (TBB), merkez üssü Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlere ilişkin sorunlara müdahale amacıyla Deprem Koordinasyon Kurulu kurdu.

TMMOB ve TBB tarafından yapılan ortak açıklamaya göre, deprem felaketi öncesinde ve sonrasında yaşanan sorunları tespit etmek, gerekli durumlarda sorunların çözümü için müdahil olmak ve bundan sonra yaşanabilecek felaketlere ilişkin politika oluşturulmasını sağlamak üzere bir Koordinasyon Kurulu oluşturdu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketin, eksiklik ve aksaklıkları görünür kıldığına dikkati çeken birlikler, hukuki ve teknik alanda tecrübe ve bilgi birikimine büyük ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Açıklamada “Depremde ortaya çıkan çok sayıda hukuki sorunla ilgili olarak gerek başvuruların yapılması gerekse yapılan başvurularla ilgili delillendirme ihtiyacı olduğu; yaşanan felaketin farklı boyutlarıyla raporlanması gerektiği açıktır” ifadelerine yer verildi.

Felaketin hemen ardından her iki meslek örgütü de engel ve imkansızlıklara rağmen seferberlik halinde dayanışma çalışmalarını başlatarak  teknik konularda girişimlerde bulundu.

Kurumlar çalışmalarına devam ederken, insani yardım çalışmalarının yanı sıra, önemli suç duyurularının yapılması ve ilgili bakanlıklar ile birlikte hasarlı veya yıkılmış binalardan örnek alınması şeklinde çalışmalar başlattı.

Çalışmalar uzun vadeli olacak

TMMOB ve TBB, konuya ilişkin çalışmaların uzun vadeli olacağını ve en az birkaç yıllık bir dönemi kapsayacağının altını çizerek “Ülkemizin bugüne kadar yaşadığı felaketlerden çıkardığımız tecrübeler ışığında diyebiliriz ki, felaketin en az birkaç yıl sonrasına kadar uzanacak vadede çalışmaların yürütülmeye devam etmesi gerekecektir” dedi.

İki kurum arasında oluşturulan Koordinasyon Kurulu kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar çerçevesinde, ihtiyaç duyulan konularda sağduyulu bir şekilde, bilimin ve hukukun gereklerine uygun olarak tek bir merkezden sağlanan koordinasyon sayesinde, böylesine büyük çaplı bir felaket sonrasında daha etkin, işlevsel ve verimli çalışmalar yürütülmesini mümkün kılmayı amaçlıyor.

Birlikler, yurttaş ve meslektaşlarından, söz konusu meslek örgütlerinin kurumsal kapasitesine güvenmeye ve Koordinasyon Kurulunun uzun soluklu çalışmalarına destek olmaya yönelik çağrıda bulundu.