Ana Sayfa Blog Sayfa 53

Kentsel ısı adası etkisine karşı kırsal ‘tampon halkası’ işe yarayabilir

İnsan kaynaklı ısınma nedeniyle dünyanın dört bir yanındaki sıcak dalgaları daha sık ve yoğun hale gelirken, ısıyı kentsel alanlarda hapseden ve onları kırsal çevrelerinden daha sıcak tutan “kentsel ısı adası” etkisi nedeniyle şehirlerde daha da şiddetli hale geliyor.

Nature Cities dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, Çin‘deki 30 şehirden elde edilen 20 yıllık veriler analiz edildi ve bir şehrin etrafındaki kırsal araziden oluşan bir halkanın şehir sıcaklığını düşürebileceği tespit edildi. Çalışmanın sonuçlarına göre, şehrin en az yarısı genişliğinde bir tampon halka en büyük soğutma etkisine sahip olabilir.

Yazarlar, arazi örtüsünü optimize etmek ve ısı adası yoğunluğunu azaltmak için “kırsal arazi parçalarını birleştirmeyi, bir şehrin etrafına daha fazla ormanlık alan dikmeyi ve daha az sayıda, daha büyük göllere sahip olmayı” öneriyor. 

Kentsel ısı adası etkisini azaltmaya yönelik önceki çalışmalar çoğunlukla “şehir sınırları içinde çözüm arayan stratejilere” odaklanıyor. Ancak kentsel arazinin genellikle sınırlı olması nedeniyle kent dışına odaklanan bu çalışmanın bulguları, “şehir dışı arazi kullanımında değişiklik yapmanın şehir merkezindeki sıcaklıklarda büyük bir fark yaratabileceğini”  ortaya koyuyor. 

Kentsel ısı kubbesi nedir

Şehirlerdeki sıcaklıklar, kentsel altyapının ısıyı hapseden özellikleri nedeniyle çevredeki kırsal alanlardan sürekli olarak daha yüksektir. Birbirine yakın binalar, beton gibi ısı emici yüzeyler ve otomobil kullanmak gibi insan faaliyetleri kentsel ısı adası etkisine katkıda bulunur. Daha sıcak olan şehir ile daha serin olan kırsal kesim arasındaki spesifik fark kentsel ısı adası “yoğunluğu” olarak bilinir. Örneğin Londra’da yaz aylarında şehir içindeki sıcaklığın çevredeki kırsal alanlardan geceleri ortalama 5 C°, gündüzleri ise 3 C° daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Buna karşılık, ağaçlar veya su kütleleri gibi doğal peyzajlar, gölge ve suyun buharlaşması yoluyla çevredeki sıcaklıkları azaltıyor. Yani, bir şehrin içine daha fazla yeşil alan eklemek şehrin serinlemesine yardımcı olabilir, ancak araştırmalar önemli ve iyi dağıtılmış bir kapsama alanı olmadan etkilerin genellikle sınırlı olduğunu gösteriyor.

 

Carbon Brief‘in aktardığına göre, yeni çalışmanın ortak yazarlarından; Çin’deki Güneydoğu Üniversitesi, Sürdürülebilir Yapılı Çevre Merkezi Direktörü ve Surrey Üniversitesi Küresel Temiz Hava Araştırmaları Merkezi’nde (GCARE) misafir profesör olan Prof Shi-Jie Cao,  araştırmanın kırsal arazi örtüsünün kentsel ısı adası etkisini nasıl hafiflettiğine dair ilk kapsamlı ölçümü sunduğunu ve yüksek sıcaklıklı kentsel felaketleri ele almak için yeni yollar açtığını söyledi. 

Araştırmaya göre, şehirlerdeki daha yüksek sıcaklıklar, şehir sınırının kabaca iki katı büyüklüğünde bir “ısı kubbesi” oluşmasına yol açıyor.

Üsteki şekil, daha sıcak (kırmızı) ve daha soğuk havanın (mavi) kubbe boyunca nasıl dolaştığını göstermektedir. Kentin çevresindeki kırsal alanlardan gelen daha serin esintiler kent merkezine doğru eserek kubbe içinde ısı alışverişi yapıyor.

Kentsel ısı adaları ayrıca iklim değişikliği nedeniyle daha olası ve daha şiddetli hale gelen sıcak dalgalarının etkisini; bu da küresel olarak kentsel bölgelerde yaşayan 4,5 milyardan fazla insanın kırılganlığını arttırıyor. 

Bristol Üniversitesi’nde iklim değişikliği, aşırı hava koşulları ve insan sağlığı araştırmacısı olan Dr. Eunice Lo, “Kent sakinleri, kentsel ısı adası etkisi nedeniyle sıcak yaz aylarında ısıya bağlı hastalıklara ve ölümlere karşı daha duyarlı olabilir” dedi.  

Serinletici yeşil halka nasıl işliyor?

Bitki örtüsü şehirlerde genellikle seyrek oluyor, tipik olarak şehir merkezinden uzakta daha bol hale geliyor.

Çalışma, kırsal arazi örtüsünün konumu ve türünün şehir içindeki sıcaklığı nasıl etkilediğini araştırıyor.

Isı kubbesinin içindeki araziyi eşmerkezli halkalarla modelleyerek farklı bölgelerdeki arazi örtüsü ve sıcaklık arasındaki ilişkileri, Çin’deki 30 büyük kentin uydu görüntülerini inceleyerek araştıran yazarlar, kırsal arazi örtüsünü aşağıdaki kırsal alanda renklerle temsil edilen dört türe ayırıyor: ormanlık alan (yeşil), ekili arazi (sarı), su kütlesi (mavi) ve su geçirmez yüzey (kahverengi).

Çevrenin bilgisayar simülasyonlarında farklı arazi örtüsü türlerinin boyutu, çeşitliliği ve parçalanması gibi değişkenleri değiştirerek, hangi değişkenlerin UHI yoğunluğu üzerinde en büyük etkiye sahip olduğunu ve sıcaklığı ne kadar azaltabileceğine odaklanan araştırmacılar, peyzajı “yamalara” – çevrelerinden farklı arazi alanlarına – bölerek bunların  büyüklüğü ve parçalanmasına göre, her birinin şehir sıcaklıklarını tek başına 0,5C düşürme potansiyeline sahip olduğunu buldu.

Çalışmaya göre, daha büyük, daha az parçalanmış kırsal arazi yamaları, daha büyük bir soğutma etkisi yaratıyor. 

Cao, bu sonucun, her iki faktörün optimize edilmesiyle UHI’nin 1C’ye kadar azaltılabileceği anlamına geldiğini; ancak analizin “farklı peyzaj parametreleri arasındaki ısı adası azaltma etkilerindeki hafif örtüşmeleri” hesaba katmadığını belirtti.

Yazarlar ayrıca kentsel sınırdan farklı mesafelerdeki arazi örtüsünün UHI yoğunluğunu nasıl etkilediğini de analiz etti ve en iyi soğutma etkilerinin “kentsel sınırdan 10-15 km yarıçap içindeki” kırsal halkadan geldiğini buldu.

Bu aralık ısı kubbesinin içinde yer alıyor, yani hava akışı ve ısı alışverişi en çok bu mesafelerde etkili oluyor. 

Çalışmaya göre, bu aralıktaki kırsal arazi “UHI yoğunluğunun yüzde 30’a kadar azaltılmasına katkıda bulunabilir” ve en önemli soğutma şehrin tam merkezinde hissedilir.

Çalışmanın kırsal tampon bölgenin nasıl etkin bir şekilde yönetileceğine ilişkin tavsiyelerini açıklayan Cao, bir basın açıklamasında “Kentsel aşırı ısınmanın, kırsal arazi parçalarını birleştirerek, bir şehrin etrafına dağılmış daha fazla ormanlık alan dikerek ve çok sayıda küçük su kütlesi yerine daha az sayıda, daha büyük göllere sahip olarak daha fazla azaltıldığını bulduk” dedi. 

Kırsal tamponların küresel önemi

Çalışma, Çin’de 200 kilometrekareyi aşan ve tek bir merkezi olan şehirlere odaklandı, bu nedenle kentsel nüfus yoğunluğuna göre eşmerkezli halkalar halinde daha kolay kategorize edilebildi. 

Şangay, Wuhan ve Chengdu da dahil olmak üzere seçilen şehirlerin çoğu subtropikal muson iklim kuşağında yer alırken, makale “Çin’de belirlenen azaltım stratejilerinin çoğunun farklı iklim bölgelerine aktarılabilir olduğunu” öne sürüyor. 

Sonuç olarak, araştırmacılar bulguların “farklı şehirlerde nispeten yüksek genelleştirilebilirlik ve uygulanabilirliğe” sahip olduğunu öne sürüyor, ancak gelecekteki araştırmaların “farklı şekil, kalkınma seviyesi, coğrafi konum ve iklim koşullarına sahip” şehirleri incelemesi gerektiğini tavsiye ediyor. 

Avusturya‘daki Graz Üniversitesi‘nde iklim bilimi ve aşırı sıcaklık araştırmacısı olan ve LSE Grantham Araştırma Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Dr. Chloe Brimicombe‘e göre araştırma “her şehrin iklimine göre daha dikkatli bir şekilde ayarlanarak” geliştirilebilir: 

“Yükseklikteki ya da kıyıya yakınlıktaki küçük farklılıklar kentsel ısı adası etkisini etkileyebilir. Ayrıca şehirlerin farklı tasarımları var; böyle bir çalışma Avrupa için tekrarlanırsa bu da dikkate alınabilir.”

Sıcaklıklar dünya genelinde artıyor ve 2024’ün kayıtlara geçen en sıcak yıl olma ihtimali çok yüksek. Surrey Üniversitesi GCARE‘in kurucu direktörü ve Surrey Sürdürülebilirlik Enstitüsü’nün eş direktörü Prof Prashant Kumar, şehir planlamacıların ve hükümetlerinin araştırmanın bulgularını kullanarak kentlerin artan küresel sıcaklıklara karşı daha dirençli olmalarına yardımcı olmalarını umduklarını belirti:

“Bulgularımız, şehirlerimizi soğutmak istiyorsak, kentsel ve kırsal planlama arasında ortak bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.”

Grönland’ın kalbinden çıkan fosiller, tehdidin daha büyük olduğunu gösteriyor 

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde Pazartesi (5 Ağustos) yayımlanan yeni bir araştırmaya göre; insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle küresel deniz seviyesinin yükselme potansiyelinin daha önce düşünülenden bile büyük olabilir.

GISP2 olarak adlandırılan buz çekirdeği, 1993’te delinmiş ve kaya ile buzu kapsamlı bir şekilde incelenmiş olmasına rağmen, hiç kimse ’till’ kısmında (yani dipteki karışık tortuda) fosil aramayı düşünmemişti.

AFP’den Issam Ahmed’in aktardığına göre; bunun nedeni yakın zamana kadar Grönland’ın yakın jeolojik geçmişte buzsuz olduğu fikrinin çok uzak görünmesiydi.

Araştırmanın baş yazarı, Vermont Üniversitesi‘nde çevre bilimi profesörü olan Paul Bierman, AFP’ye “Gerçekten, çalışmaya başladıktan sonra ilk bir saat, belki yarım saat içinde fosilleri gördük” dedi.

Grönland’ın doğu kıyısına yakın tundra bitkilerinin bulunduğu kayalık bir manzara, devasa buz tabakası eridiğinde adanın iç kısmının nasıl göründüğüne benziyor. (Fotoğraf: Joshua Brown)

Dünyanın kıyı şehirleri tehdit altında

Araştırmacılar, şaşırtıcı bir biçimde bu üç inçlik (8 cm) tabaka içinde, söğüt ağacı odunu, yosun sporları, mantar, bir böceğin bileşik gözü ve haşhaş tohumu buldu – bu buluntular, canlı bir tundra ekosistemine işaret ediyor.

Bierman, adanın merkezindeki buzun erimiş olmasının, Grönland’ın geri kalanında da buz bulunmadığı anlamına geldiğini ve bunun da günümüzün fosil yakıtlarla aşırı yüklenmiş iklimi için sorun teşkil ettiğini söyledi.

Fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanan sera gazı emisyonları büyük ölçüde azaltılmazsa, Grönland’ın buz tabakası önümüzdeki birkaç yüzyıl ila birkaç bin yıl içinde neredeyse tamamen eriyebilir ve bu da deniz seviyesinin yaklaşık 23 fit (yedi metre) yükselmesine neden olarak dünyanın kıyı şehirlerini silip süpürebilir.

Bierman, “Dünya çapında yüz milyonlarca insan yaşayacak yerlerini kaybedecek” diye uyardı.

Geçit vermeyen buz-kalesi teorisine son darbe

Yeni çalışma, yakın zamanda elde edilen iki önemli bulgunun üzerine inşa ediliyor. 2016’da bilim insanları 1993’teki aynı buz çekirdeğinden elde edilen ana kayayı test etmiş ve radyoaktif tarihleme kullanarak 1,1 milyon yıldan daha eski olamayacağını tahmin etmişlerdi.

Modellemeler, ayrıca GISP2 sahasındaki buzun erimiş olması halinde Grönland’ın geri kalanının yüzde 90’ının buzsuz olmuş olacağını gösterdi.

Ancak bu bulgu, Grönland’ın son birkaç milyon yıldır aşılmaz bir buz kalesi olduğuna dair uzun süredir kabul edilen bir teori nedeniyle tartışmalıydı.

Ardından 2019’da Bierman ve uluslararası bir ekip, bu kez 1960’larda Grönland kıyısı yakınlarındaki terk edilmiş ABD askeri üssü Camp Century‘den çıkarılan başka bir buz çekirdeğini yeniden inceledi.

Araştırmacıların elindeki daha gelişmiş tarihleme teknikleri, buzun bu bölümünün ortadan kayboluşunu 416 bin yıl öncesiyle sınırlamalarına yardımcı oldu.

Kıyıya yakın bu çekirdekte organik madde bulunması, Bierman’ı 1993 çekirdeğine benzer materyaller aramak için geri dönmeye yönlendirdi – ve bulduğu şey, bilim insanlarının daha önce modeller ve hesaplamalar yoluyla çıkardıkları sonuçları kesin bir şekilde doğruladı.

“Bu buzun gitmiş olması gerekiyordu, çünkü aksi halde orada bitkiler, böcekler ve toprak mantarları olmazdı” diyen Bierman şu ifadeleri kullandı:

“Artık Camp Century’de değil, GISP2’de, buz tabakasının tam merkezinde de bu buzun gitmiş olduğunu kesin olarak biliyoruz. Şimdi tüm buz tabakasının erimeye karşı savunmasız olduğunu biliyoruz.”

Halley Mastro

Fosiller üzerinde çalışan Vermont Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Halley Mastro, geleceğimiz için önemli etkileri olan daha eski organizmaları bulmak için Grönland’ın buz çekirdeklerinde daha fazla sondaj yapılması gerektiğini vurguladı.

AFP’ye verdiği açıklamada Mastro, “Orada olduğunu bildiğinizde çok açıktır – ama orada olmasını beklemiyorsanız ve biraz farklı şekilde yüzen bu küçük koyu lekeleri aramıyorsanız, onları asla göremezsiniz” dedi.

Eko-anksiyete ile nasıl başa çıkılır?

‘Katliam yasası’na tepkiler dinmiyor: Yaşatmaya ayrılmayan bütçe öldürmeye kullanılacak

Antalya Veteriner Hekimler Odası Başkanı Murat Karabayoğlu, sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili Hayvanları Koruma Yasası‘nda yapılan değişikliğe ilişkin “Yeni yasayla toplanan hayvanlar sahiplendirilinceye kadar barınaklarda kalacak. Sahiplendirilmeyenlerin ötanazisi söz konusu yeni yasada. Yani daha önce hayvanları yaşatmak için ayrılmayan bütçe bundan sonra hayvanları ne yazık ki öldürmek için kullanılacak” dedi.

Hiçbir sağlıklı hayvana ötanazi işlemi yapmayacaklarını belirten Karabayoğlu, yerel yönetimlerin yeni yasa ile buna zorlanmasından korktuklarını ifade etti:

Yeşil NoktaKatliam yasası Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi
Yeşil NoktaNiğde Belediyesi’nden toplu köpek mezarıyla ilgili açıklama: Kanuna ve vicdana uygun

‘Belediyeler görevini yapmadı, uzmanlar dinlenmedi’

“Oda olarak Antalya Veteriner Hekimler Odası ve Türk Veteriner Hekimler Birliği olarak çeşitli çalışmalar yaptık. Bu konunun sokak hayvanları konusunun, probleminin nasıl çözülebileceğine dair sayısız çalışma, çalıştay ve değerlendirmelerde bulunduk fakat ne yazık ki daha önce belediyeler bu konuda tam yetkili olmalarına rağmen gerekli tedbirleri almadılar. Yani yerel yönetimlerin gerekli tedbirleri almamaları, bugüne kadar bu konuyu üzerinde durmamaları ve görevlerini yerine getirmemeleri nedeniyle bu problem büyüdü ve gerçekten ülke çapında bir sorun haline geldi.

Son yapılan değişikliklerle de bu işte başıboş hayvan sorunu çözümlenmeye veya bir çıkar yolu bulunmaya çalışılıyor. Yerel yönetimlerle, biz mesela Antalya Veteriner Hekimleri Odası olarak Antalya Büyükşehir Belediyesi ile geçen sene ortak bir çalıştay yapmıştık. O konuda çözüm yollarıyla ilgili bir sonuç kitapçığı yayınladık. Üniversitelerle birlikte yapılan çalışmalar var. Bu konuyla ilgili hayvanseverlerle birlikte ne yapılabileceği ile ilgili herkesin görüşleri var. Sorunun çözümünde bilimsellik ve bu görüşlerin değerlendirilmesini beklerdik. Fakat ne yazık ki öyle bir şey çıkmadı. “

Yapılan değişikliğe göre daha önce belediyelerin sokaktaki hayvanları alıp kısırlaştırıp, aşılarını yapıp parazit ilaçlarını ve sağlık kontrollerini yapıp numaralandırarak bulundukları yere bıraktığını hatırlan Karabayoğlu, yasadaki değişikliğin olası sonuçlarını şöyle değerlendirdi:

“Bu yeni yasayla toplanan hayvanlar kayıt altına alınacak ondan sonra da sahiplendirilinceye kadar barınaklarda kalacak. Zaten ülke çapındaki barınakların sayısı belli. Belediyelerin bu konuda şimdiye kadar yapmış oldukları yatırımlar belli. Çoğu belediyenin barınağı yok. 2022 yılına kadar nüfusu 75 bini aşan bütün belediyelerin barınak yapma zorunluluğu vardı. Bu yılın 2024’ün sonuna kadar da diğer bütün küçük belediyelerin yapma zorunluluğu vardı. Fakat bu ne yazık ki şimdiye kadar yapılmadı. Belediyelerin bütçelerinden ayırmaları gereken büyükşehrin binde 3, diğer belediyelerin binde 5 oranındaki ödeneği bu iş için ayırmaları gerekiyordu. Şimdiye kadar bunlar yapılmadı. Fakat bundan sonra bu değişiklikle belediyelerin bu bütçeleri kesinlikle ayırmaları sağlandı. Aslında bu olumlu bir gelişme fakat sahiplendirilmeyen hayvanların ötanazisi söz konusu yeni yasada. Yani eğer bu şekilde olacak olursa daha önce sorunu çözmek için ayrılmayan bütçe, hayvanları yaşatmak için ayrılmayan bütçe bundan sonra hayvanları ne yazık ki öldürmek için kullanılacak.”

‘Barınaklar yetersiz, toplama hayvan katliamına dönüşecek’

Murat Karabayoğlu, yerel yönetimlere barınak yapmaları için ek süre verilmesinin de şu anda yaşanan sorunu çözmeyeceğini vurguladı:

‘Şu anda zaten sayı olarak çok yetersiz olan, ağzına kadar hayvan dolu olan barınaklara yeni yasaya göre hiçbir şekilde bırakılma olmadan yeniden toplanan köpekler getirilip burada hayatlarının sonuna kadar ya da sahiplendirilinceye kadar barınacaklar diyor. Fakat bu nasıl olacak? Bunun fiziken mümkün olmadığı çok belli. Yasada Çok muğlak ibareler var. İnsan ve çevre sağlığına zarar veren gibi mesela. Bunu kim belirleyecek; saldırgan ırklar gibi, tehlikeli ırklar gibi. Bu muğlak ifadeler kullanılarak bunun kötü niyetli kullanılıp bir hayvan katliamına dönüşmesi bizim korkumuz. Zaten yasa çıkar çıkmaz Türkiye’nin çeşitli yerlerinden köpeklere yapılan işte kötü muameleler, toplama görüntüleri gelmeye başladı. Yasanın belirlediği ve verdiği görev ve sorumluluklar var. İşte bunlara dayanarak hayvanları itlaf etmek ya da işte ötanazi yapmak zorunda kalan yetkililer olacak. Biz veteriner hekimler olarak baştan beri böyle bir işe girişmeyeceğimize, hayvanları ötanazi yapmayacağımıza ve bunun için yemin etmediğimizi söyledik. Biz sağlıklarına kavuşturmak için eğitim aldığımızı söyledik. Ötanazi sadece veteriner hekimin karar verdiği hayvanın acı çektiği ya da iyileşemeyecek bir hastalığı olduğu anda ağrısız acısız yöntemle onun acılarına son vermek adına veteriner hekim tarafından uygulanan bir hayatına son verme işlemidir. Bunu eğer sağlıklı hayvanlara ya da işte kime göre neye göre belli olmayan kurallara bağladığınız zaman ve bunu sağlıklı hayvanları öldürmek için kullanmaya başladığınız zaman bir katliamdan başka bir şey olmaz. Bu ciddi olarak çok büyük bir sorun.

‘Dengeyi bozarsanız, mutlaka yerine yenileri gelir’

Yasada “doğal yaşam alanları”ndan bahsedildiğini ancak belediyelerde buna yatırım yapacak bütçenin olmadığını kaydeden Karabeyoğlu, hayvanları yetersiz alanlara tıkıştırmanın orayı bir müddet sonra hem hastalık yönünden hem diğer problemler yönünden bir ölüm kampına dönüştüreceğine dikkat çekti:

“Dünyada bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar bilimsel çalışmalar kısırlaştırmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Hayvanların kısırlaştırılıp aşılanıp ondan sonra da doğal ortamlarına bırakılmasının çok yoğun bir şekilde hızlı bir şekilde tüm yurt çapında yapılmasının çok önemli olduğunu; bu şekilde yoğun yapılacak kısırlaştırma çalışmalarının popülasyonun azaltılmasında faydası olacağını düşünüyoruz.

Tabiat hiçbir zaman boşluk kaldırmaz. Eğer siSz sokaklardan bu hayvanları tamamen temizlerseniz bile onların yerine mutlaka yenilere gelecektir. Zaten şu anda bile görüyoruz yani yaban domuzlarının şehirlere indiği veya başka yaban hayvanlarının buralara indikleri ve daha fazla zarar verdiklerini, özellikle salgın hastalık yönünden, kuduz yönünden daha tehlikeli hayvanların şehirlere ineceği. Siz o dengeyi bir şekilde bozarsanız mutlaka yerine yenileri gelecektir. Bu yerine yeni gelenler bizim yok etmeye çalıştıklarımızdan çok daha tehlikeli olacaktır. Sağlıklı bir hayvana ötanazi yapmayacağımızı baştan beri söylüyoruz. Ama belirttiğiniz gibi belediyelerde görevli olan hekimler veya işte bu konunun yetkilileri eğer bunu yapmazlarsa ciddi hapis cezası ile karşı karşıya kalacak ve mecburen yapmaya başlayabilecek. Bu en büyük korkumuz zaten işte.”

Temmuzda aşırı sıcaklardan yüz milyonlarca insan etkilendi, sadece Tokyo’da 123 ölüm

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Sözcüsü Clare Nullis, 2024’ün temmuz ayı boyunca aşırı sıcakların yüz milyonlarca insanı etkilediğini kaydetti.

Nullis ve WMO’da iklim uzmanı olarak görev yapan Jose Alvaro’nun Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi’nin haftalık basın toplantısında konuşan Nullis, dünyanın en sıcak gününün 22 Temmuz olarak kayıtlara geçtiğini anımsattı.

Nullis, aşırı sıcaklarla ilgili yaşananların, insani faaliyetlerden kaynaklanan sera gazlarının iklimi ne ölçüde değiştirdiğinin bir başka istenmeyen göstergesi olduğuna işaret etti.

Haziran 2023 ile Haziran 2024 arasında küresel ortalama sıcakların art arda rekor kırarak kayıtlara geçtiğini kaydeden Nullis, geçen yıl her kıtada yaygın, yoğun ve uzun süreli sıcak dalgalarının yaşandığını; 2023’te en az 10 ülkenin birden fazla yerinde günlük 50 santigrat derecenin üzerinde sıcaklıkların kayıtlara geçtiğini söyledi.

Alvaro da 22 Temmuz’un en sıcak gün olarak kaydedilmesinin ardından, 23 Temmuz’da da neredeyse aynı sıcakların görüldüğünü hatırlattı.

Asya, Afrika ve Avrupa‘da sıcaklık rekorlarının kırıldığını vurgulayan Alvaro, “Sıcaklıklar dünyanın birçok yerinde daha kalıcı hale geliyor. Örneğin, Las Vegas‘ta 40 derecenin üzerinde 40 günden fazla sıcaklık görüldü” dedi.

Yeşil Nokta[İklim Masası] İklim değişikliği, haziran ayındaki sıcak dalgasını şiddetlendirdi
Yeşil NoktaABD Güneybatısı’nda sıcak dalgası: Rekor sıcaklar devam ediyor
Yeşil NoktaMeksika’daki şiddetli sıcak dalgası, yüzlerce ‘uluyan maymun’un ölümüne neden oldu
Yeşil NoktaBrezilya ‘dayanılmaz’ sıcak dalgasının pençesinde: Uyumak bile çok zor
Yeşil NoktaKentleri bekleyen tehlike: Sıcak dalgası

Japonya’nın başkenti Tokyo’da temmuz ayında 123 kişi sıcak çarpması nedeniyle öldü

Japonya da ise Meteoroloji Ajansı‘nın kayıt tutmaya başladığı 1898 yılından bu yana en sıcak temmuz ayının yaşandı.

Yetkililer, temmuzda ülkede ortalama hava sıcaklığının, son 30 yılın ortalamasından 2,16 santigrat derece yüksek ölçüldüğünü; ay boyunca sıcak çarpması nedeniyle çoğu yaşlı 123 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Meteoroloji Ajansı, ağustos ayında da hava sıcaklığının 35 santigrat dereceyi aşabileceğini ifade etti.

Temmuzdaki ölümler, 2018’de sıcaklar nedeniyle 127 kişinin hayatını kaybetmesinden bu yana en yüksek sayı olarak kayıtlara geçti.

İklim inkarcıları ABD Kongresi’nin neredeyse dörtte birini oluşturuyor 

Yakın zamanda yapılan bir analize göre, Amerikan halkı arasında küresel ısınmanın tehlikelerine ilişkin endişeler artmasına rağmen ABD siyaseti, Kongre üyelerinin neredeyse dörtte birinin iklim değişikliğinin gerçekliğini reddetmesi ile iklim inkarcılığının kalelerinden biri durumunda.

Guardian’ın aktardığına göre; mevcut üyelerin yaptığı açıklamaları inceleyen yakın tarihli bir çalışmaya göre, hepsi Cumhuriyetçi toplamda 123 seçilmiş federal temsilci – Temsilciler Meclisi’nde 100 ve ABD senatörleri arasında 23 kişi – insan kaynaklı iklim değişikliğinin varlığını inkâr ediyor.

‘Kesinlikle endişe verici’

Raporu kaleme alan Amerikan İlerleme Merkezi’nin (Center for American Progress) enerji ve çevre kampanyaları müdürü Kat So, bu durum hakkında “Kesinlikle endişe verici” dedi.

Raporda, iklim inkârcıları, iklim krizinin gerçek olmadığını veya insanlar tarafından sebep olunmadığını söyleyen, iklim biliminin kesinleşmediğini iddia eden, aşırı hava olaylarının küresel ısınmadan kaynaklanmadığını öne süren veya gezegeni ısıtan kirliliğin yararlı olduğunu savunan kişiler olarak tanımlanıyor.

Şubat 2024 tarihli bir çalışmadan – İklim değişikliğinin inkârı ve siyasi bağlılığa olan inanç. Harita: Bilimsel Raporlarda Gounaridis ve Newell

Raporda ayrıca temsilcilerin inkâr örneklerine de yer veriliyor. Texas Senatörü Ted Cruz’un 2018’de yaptığı şu açıklama da buna bir örnek:

“Tabii ki iklim değişiyor. İklim, zamanın başlangıcından beri değişiyor. Dünya gezegenine sahip olduğumuz sürece iklim değişmeye devam edecek.”

Diğer örnekler daha yakın tarihli.

Louisiana temsilcisi Steve Scalise, 2021’de yaptığı bir röportajda, iklim inkârcıları tarafından hâlâ sıkça atıfta bulunulan, uzun süredir çürütülmüş bir araştırmaya referans vererek, “1970’lerde dondurucu dönemler yaşadık. Yeni bir soğuma dönemi olacağını söylediler” dedi ve ekledi:

“Şimdi hava ısınıyor ve soğuyor, buna da Doğa Ana denir. Kasırgaların veya orman yangınlarının sadece son birkaç yılda meydana geldiği fikri tamamen yanlıştır.”

Rapor ayrıca, iklimi inkâr eden yasama üyelerinin fosil yakıt endüstrisinden toplamda 52 milyon dolarlık ömür boyu kampanya bağışı aldığını ortaya koydu.

Anketlere göre ABD halkında iklim inkarcılığı oranı

Araştırma, belki de gelişmiş ülkeler arasında benzersiz bir şekilde, Amerikan halkının orantısız bir şekilde iklim inkarcıları tarafından temsil edildiğini gösteriyor. ABD Kongresi’nin yüzde 23’ü iklim krizini inkâr edenlerden oluşurken, anketler bu görüşü paylaşan Amerikalıların oranının çok daha küçük, neredeyse yarısı kadar olduğunu gösteriyor.

ABD’li yasama üyelerinin dörtte biri iklim krizini inkâr ederken, Amerikan halkı önemli ölçüde ters yönde hareket ediyor. Çeşitli araştırmalara göre, ABD’deki insanların beşte birinden azı iklim biliminin bulgularını reddediyor ve Yale Üniversitesi tarafından yapılan uzun süreli anketlere göre, “inkarcı” olarak sınıflandırılanların oranı sadece yüzde 11.

Son yıllarda Amerikan kamuoyunun bu kesimi büyük ölçüde değişmeden kalırken, rekor sıcaklar, bir dizi yangın, fırtına ve diğer iklim kaynaklı olayların ardından, iklim krizi konusunda endişelenen kesim, hızla büyümeye devam ediyor. Yale anketlerine göre, Amerikalıların yarısından fazlası artık iklim değişikliği konusunda “alarmda” veya “endişeli” durumda.

‘ABD’de iklim değişikliğinin nasıl algılandığı konusunda temel bir değişim oldu’

Yale’de İklim Kamuoyu Uzmanı Anthony Leiserowitz, “Spektrumun her iki ucundaki insan sayısı – alarmda olanlar ve inkarcılar – 2013 yılında neredeyse eşitti, ancak bugün her bir inkarcı için üç alarmda olan insan var, bu nedenle ABD’de iklim değişikliğinin nasıl algılandığı konusunda temel bir değişim oldu” dedi.

İklim krizini inkar eden yasa koyucuların sayısı çarpıcı olsa da, son yıllarda bu sayı sürekli olarak azalıyor. Yalnızca beş yıl önce, 150 yasa koyucu krizi inkar ediyordu. Ancak krizi inkar etmeyen birçok seçilmiş yetkili hala iklim karşıtı söylemleri kullanıyor ve sera gazı azaltma politikalarını engellemek için çalışıyor.

Örneğin, Florida temsilcisi Mario Diaz-Balart, geçmişte iklim değişikliğini inkar eden ifadeler kullanıyordu, ancak son zamanlarda iklim değişikliğini “daha çok bir din” olarak tanımladı. Diaz-Balart, bu yeni söylemi benimsemesine rağmen, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik yardımları engellemeye devam ediyor.

Fotoğraf: Lillian Suwanrumpha

“İklim hakkında konuşmanın ve ona göre hareket etmenin birçok zararlı yolu var” diyen Amerikan İlerleme Merkezi’nin enerji ve çevre kampanyaları müdürü Kat So ise şunları dile getirdi:

“Sadece bilimsel bulguları kabul etmeleri veya iklim değişikliğine inandıklarını söylemeleri, hala iklim eylemlerine engel olmadıkları veya iklim eylemine karşı olan bir retorik kullanmadıkları anlamına gelmez.”

Harvard Üniversitesi‘nde uzun süredir iklim karşıtı retoriği üzerine çalışan Bilim Tarihi Profesörü Naomi Oreskes, raporun eski tarz iklim inkarının azaldığını bulmasının “şaşırtıcı olmadığını” söyledi ve ekledi:

“Bilimi inkar etmek çok daha zor hale geliyor, çünkü iklimin ısındığı, aşırı hava koşullarının daha kötüleştiği ve sürekli olarak meydana geldiği çok daha belirgin. Hiç kimse, tüm bu olan bitenler karşısında bilimi, ciddi bir şekilde inkar edemez” dedi.

Ancak, Oreskes fosil yakıt endüstrisi ve müttefiklerinin uzun süredir iklimle ilgili endişeleri reddetmek için çeşitli söylemler kullandığını belirtti. Diğer söylem biçimlerinin daha az zararlı olup olmadığından emin olmadığını söyleyen Oreskes, şunları aktardı:

“1990’lara kadar uzanan bir geçmişte, yenilenebilir enerjinin yeterince güvenilir olmadığı, rüzgar enerjisinin balinaları öldürdüğü gibi iddiaları vardı. Bilimi inkar etmeseniz de çözümlerin mümkün olduğunu inkar ediyorsanız, bu gerçekten iklim inkarından farklı mı?”

Bir sessizlik kültürü oluşmuş durumda’

Leiserowitz, sıradan insanlar arasında, sıcaklıkların arttığını inkar eden veya iklim bilimini Al Gore veya Birleşmiş Milletler ile ilgili komplo teorilerine bağlayan nispeten küçük bir grubun görüşlerinin hem politik olarak hem de ABD toplumunda genellikle abartıldığını söyledi ve ekledi:

“Bu küçük Amerikalı azınlık gerçekten sesini duyuruyor, oy verme olasılıkları daha yüksek ve açıkça Kongre’de fazlasıyla temsil ediliyorlar. Onlar, sahip oldukları gücün ötesinde bir etki yaratıyorlar ve kamuoyunda orantısız bir ağırlığa sahipler. Bu durum, çoğu insanın iklim değişikliği hakkında konuşmak istememesine neden oluyor, çünkü ülkenin yarısının buna inanmadığını düşünüyorlar. Bir sessizlik kültürü oluşmuş durumda – iklim değişikliği, Şükran Günü sofrasında konuşulmaması gereken cinsellik, din ve siyaset gibi konular arasına katıldı.”

Leiserowitz, bu dengesizliğin sebebinin, fosil yakıt endüstrisinden gelen bağışlarla birlikte, adayların parti ön seçimlerinde başarı sağlamak için daha aşırı görüşlere yönelmelerinin yaygınlığının ve siyasi kutuplaşmanın desteklediğini söyledi.

Niğde Belediyesi’nden toplu köpek mezarıyla ilgili açıklama: Kanuna ve vicdana uygun

Niğde Belediyesi’nin geçici hayvan bakımevindeki köpeklerin enjeksiyon yöntemiyle öldürülerek toplu mezarlara gömüldüğü görüntülerinin ardından, belediyenin Veteriner İşleri Müdürü ile işlemi uyguladığı öne sürülen çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Sokakta yaşayan hayvanlar için “ötanazi” talep eden yasa teklifinin TBMM’den geçmesinin ardından Niğde’de köpek mezarları görülmesi tepkileri tırmandırdı. Niğde Belediyesi’nin konuya ilişkin açıklamasında köpeklerin “zoonos” nedeniyle öldürüldüğü söylendi.

Belediyenin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Habere konu olan yer Niğde Belediyesi’ne ait 5199 sayılı kanuna uygun olarak tahsis edilen hayvan mezarlığıdır..!

– Gün içerisinde doğal ölümü gerçekleşen,
– Trafik kazasında ölen
– Zoonos etken taşıyan hayvanlar için oluşturulan bir alandır.

Toplum sağlığını riske atmamak adına, kireçleme suretiyle yapılan işlemler tamamen kanuna ve vicdana uygundur…”

T24’ten Ceren Bala Teke‘nin aktardığına göre; avukatlar geçici hayvan barınaklarında izin olmaksızın herhangi bir tıbbi işlem uygulanamayacağını belirtti.

Yeşil NoktaKatliam yasası Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi
Yeşil NoktaKatliam yasasına tepki yağıyor: Kabul etmiyoruz, hayvanlardan elinizi çekin!
Yeşil NoktaKatliam Yasası TBMM’den geçti, CHP ‘yürütmeyi durdurma’ için AYM’ye gidiyor
Yeşil Nokta‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor
Yeşil NoktaErdoğan ‘katliam yasası’nı savundu: ‘Bu işi’ Meclis tatile girmeden bitireceğiz!

“7527 Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 2 Ağustos’ta yürürlüğe girmesinin ardından bazı belediyelerin köpekleri uyutmaya başladığı iddia edildi.

Yasadan önce Niğde Belediyesi’nin geçici hayvan bakımevine getirilen yavru ve çoğunluğu küçük ırk köpeklerden bazılarının da enjeksiyon yöntemiyle uyutulmaya başlandığı iddia edildi.

Avukatlar, Veteriner İşleri Müdürü T.B.’nin talimatıyla uyutulan köpeklerin Niğde’nin Niğkum bölgesindeki hayvan mezarlığına topluca gömüldüğü görüntülere ulaştıklarını iddia etti.

Görüntülere göre, köpekler öldürüldükten sonra hayvan mezarlığına koli içinde getirildi. Avukatlar ve gönüllülerin videolarla kayıt altına aldığı mezarlıkta, üzerine kireç dökülen toplu mezarların çevresine bırakılan içi boş kanlı koliler de dikkat çekti. Gömülen bazı köpeklerin kuyrukları toplu mezarlardan göründü.

Avukatlar, talimatı verdiği gerekçesiyle Niğde Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü T.B. ile uyutma işlemini gerçekleştirdikleri önü sürülen iki çalışandan şikayetçi oldu. Niğde Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusunda, tanık beyanlarına ilişkin de şu ifadeler yer aldı:

“(….) Bunun üzerine ‘hayvan mezarlığı’ tabelası bulunan Niğkum Bölgesi’ndeki hayvan mezarlığı alanına her gün gidip gelmeye başladım ve buraya her gün yeni hayvanların atıldığını, üstlerine en az bir toprak atıldığını, daha önce atılanların çürüdüğünü ve ağır bir koku ve sinek yoğunluğunu gözlemledim. Barınağa da düzenli olarak ziyaretlerime devam ettim ve bu süreçte köpeklerin sayısında hızlı bir azalma olduğunu fark ettim. Öyle ki; tahminimce bin köpek barındırabilecek büyüklükte ve donanımda bir yer olmasına rağmen köpek sayısının 20-30’u geçmemektedir. Üstelik geçtiğimiz senelerde 700-800 civarı köpek olduğunu defalarca gözlemledim. Bu öldürme işlemini yaklaşık 7 aydır yaptıklarını da isminin gizli tutulmasını isteyen barınak çalışanı söylemiştir.”

Yeşil NoktaSokakta hayvan olur, olmalı, olacak
Yeşil NoktaSokaklar kimindir?

 

Fethiyelilerden su hakkı için oturma eylemi

Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Söğütlü mahallesinin tek su varlığının hidroeletrik santraline (HES), oradan da Seydikemer’in mahallelerine yönlendirilmesi kararına karşı oturma eylemi yapan köylüler, suyu bölmek için getirilen iş makinelerinin dere yatağına girmesini engelledi.

Gündem Fethiye‘den Burak Necip Başar‘ın aktardığına göre; yurttaşların tek su varlığı olan Bozluca su varlığının 16 Temmuz 2024’te Fethiye Sulama Birliği’ne tahsisi yapılmıştı. Söğütlü köylüleri, suyunu vermek istemedi ve suyun kendi köylerine geçişini sağladı.

Bunun üzerine; Fethiye Sulama Birliği ve tahsis dolayısıyla Sekiyaka 2 Hidro Elektrik Santrali’nden geçen suyun ulaşacağı köylerin muhtarları, Söğütlü Muhtarı ve azaları hakkında şikayette bulundu. Suyun bölünme bölgesinin Seydikemer ilçesinde kalması sebebiyle Seydikemer Kaymakamı Yıldız Büyüker’in imzasını taşıyan şikayete ilişkin kararda, suyu kendi köylerine yönlendiren muhtar ve azalarının “3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında zilyetlik hakkına tecavüz ettiği belirtildi.

Dün (5 Ağustos) tebliği yapılan kararda; mütecavizlerin keşif, infaz memuru ve araç masraflarını 4 bin 525 TL olarak müştekiye ödemesine hükmedildi.

Söğütlü Muhtarı Süleyman Ölmez, kararı kabul etmediği yönünde şerh düşerek tebligatı imzaladı.

Ölmez, mahallelerinde sulanan alan tespiti için 35 gün önce başvuru yaptıklarını ancak bir geri dönüş alamadıklarını belirtti.

Su tahsisinin köylerine 300 dönüm için yapıldığını belirten Ölmez, köydeki sulanan alanın bin 570 dönüm olduğunu, tespit başvurularına 35 gündür yanıt alamadıklarını ancak kendileri hakkındaki şikayetin iki günde karara bağlandığını anlattı.

Kararın, Devlet Su İşleri (DSİ) yetkilisi tarafından tebliğinin ardından bölgeye iş makineleri yönlendirildi. Aynı zamanda jandarma ekipleri bölgede konumlandı. Köylüler, su yatağı olan Akçay’ın içinde oturma eylemi yaparak, iş makinelerinin sularını kesmesine tepki gösterdi. Jandarma ekipleri, alandan çıkılmazsa müdahale edileceğini belirterek, köylülerin alandan uzaklaşmasını talep etti. Köylüler, sularını böldürmeyeceklerini ifade ederek, bölgeden ayrılmadı ve oturma eylemlerini sürdürdü. Yaklaşık beş saat süren oturma eyleminin ardından jandarma; müdahale uyarısı yaparak, köylülere 15 dakika süre verdi.

Bölge halkı, “Ölsek de suyumuzu vermeyeceğiz” diyerek alanda kalmaya devam ederken,  verilen sürenin dolmasıyla birlikte köylülerin yanına gelen jandarma ekipleri, eylem yapan yurttaşlar hakkında adli işlem başlatıldığını belirtti ve müdahale etmeden alanı terk etti.

‘Sözler tutulmadı’

Bölgedeki üç su kaynağının aşağıdaki köylere verildiğini ve kendilerinin tek su kaynağı kaldığını söyleyen Dilek Kazık, tespit talepleri sonuçlanmadan suyun bölünmesinin istenmesine tepki gösterdi ve “Tespit yapılsın, biz sorunumuzun çözülmesini istiyoruz” dedi.

Su kaynağını dedelerinden beri kendilerinin kullandığını söyleyen Yurdagül Semerci ise köylerine gelen DSİ yetkilisinin suyu köye vereceklerini yönünde söz verdiğini ancak bu sözü tutmadıklarını söyledi. Semerci, “Bizim sulanan yerimiz 300 dönüm değil, bin 570 dönüm. Bize 300 dönümlük su verirlerse, ağaçlarımız kurur” dedi.

Söğütlü Mahallesi Azası Süleyman Erat da DSİ yetkilisinin sulanan alan tespiti yapılana kadar suyun Söğütlü’ye verileceğini söylediğini belirtti ve “Bu su 300 dönüm olarak bölünürse, köyümüze ulaşmaz” diye konuştu.

‘Bizim verdiğimiz oyların karşılığı bu mu?’

Kenan Ölmez ise; su tahsisinin HES için yapıldığını ifade ederek, santral yetkilisinin boru ve iş makinelerini kendilerinin getirdiğini söylediğini aktardı. Ölmez, “Bu işin arkasında HES var. Diğer köylere suyun yetmemesi gibi bir durum yok” ifadelerini kullandı.

Sulanan arazilerinin tapulu olduğunu ve bu alanları yetkililerin tespit etmesi gerektiğini ifade eden Ülkü Durukan, “Burada bir yanlışlık olduğunu düşünüyoruz. Bu yanlışlığın bir an önce giderilmesini istiyorum” diye konuştu. Geçimlerini tarım yaparak sağladıklarını söyleyen Gülsiye Durukan, “Bizim suyumuzu bölerlerse biz biteriz. Başka suyumuz yok” dedi.

Su tahsisinin siyasi baskılar ile Seydikemer ilçesine yönlendirildiğini belirten Yüksel Çelik köyünde ağırlıklı olarak hükümete oy verildiğini söyledi ve “Bizim verdiğimi oyların karşılığı bu mu?” diye sordu.

Düzce’de ruhsat protestosu: Kaplandede’yi madencilere kurban etmeyeceğiz

Haber: Çetin YILMAZ

*

Düzce‘deki Kaplandede Dağında maden arama izni alan Ovabahçe Tarım Hayvancılık Enerji Üretim Sanayi Ticaret Anonim Şirketi‘nin vereceği doğa tahribatına karşı yurttaşlar Akçakoca‘ya bağlı Kurukavak köyünde bir araya gelerek “Madene geçit yok” dedi.

Akçakoca, Düzce ve Çilimli bölgesinden Kaplandede Dağı bölgesine gelen çok sayıda yurttaşın katıldığı toplantıda maden arama izni alan şirketin vereceği tahribata karşı tepki gösterildi.

Toplantıda söz alan Kurukavak köylüsü kadınlar, ‘Bizim için köyümüz altın, başka altına gerek yok, bu madencileri burada istemiyoruz, asla çoluk çocuğumuzun haklarını onlara yedirmeyeceğiz, canımız pahasına köyümüzü savunacağız” değerlendirmesinde bulundu.

Toplantıda Türkiye’de çıkarılan maden ve siyanürün ne denli zararlı olduğunu belirten konuşmalar yapıldı.

Kurukavak köyünde yapılan bilgilendirme toplantısına köy muhtarları, çevrede yaşayan köylüler, Kurukavak Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı Kemal Yılmaz, Türkiye Çevre Platformu (TURÇEP) Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Toker, Batı Karadeniz Çevre Platformu (BAKÇEP) üyeleri, Karadeniz Ereğli Çevre Platformu (KERÇEP) üyesi ve çevre aktivisti Çetin Yılmaz, Hayvan Hakları Türkiye Aktif Güç Birliği Platformu (HAYTAP) Düzce İl Temsilciliği üyeleri, çevre aktivistleri bir araya gelerek, olabilecek sıkıntılar hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Kurukavak Sosyal Yardımlaşma Derneği başkanı Kemal Yılmaz yaptığı konuşmada, yaşam alanlarının tahrip edilmesine göz yummalarının asla söz konusu olamayacağını söyledi. Yılmaz, hukuki süreç başta olmak üzere ellerinden gelen her girişimde bulunacaklarını belirtti.

Toplantıda söz alan Kurukavak köyü muhtarı Fahri Karslıoğlu ise maden arama ruhsatı verilen Kaplandede Dağı’nda yaşam alanlarının, su varlıklarının tahrip edilmesine karşı olduklarını ve bugüne kadar kendilerine kamu otoritesi tarafından sağlıklı hiçbir bilgilendirme yapılmadığını belirterek maden arama izninin iptal edilmesini istedi.

‘Çevre siyaset üstüdür’

Bilgilendirme toplantısında söz alan çevre aktivisti Çetin Yılmaz ”Burada bulunmamızın sebebi ağaçlardır, deredeki sudur, balıklardır, topraktır, insandır, yaşama mücadelesidir, tabi ki hepimizin arasında farklı düşünenler olacak, kesinlikle burada bir siyasi konu yoktur, ben Akçakoca’da maden araması gündeme geldiğinden beri buradayım, bu sorun sadece Akçakoca’nın sorunu değil, Batı Karadeniz bölgesi, bilmediğimiz bir güçler sayesinde hedefe oturtulduk, bizim toprağımıza göz koydular, bizim ağaçlarımıza, bizim sularımıza göz koydular, dolayısıyla bizim yaşamımıza da göz koydular çünkü siyanür insanı öldürüyor, kurbağayı, ağacı, böceği, kuşu öldürüyor, bütün canlıları öldürüyor, böyle bir süreçte 225 tane altın madeni arama ruhsatı verildi” dedi.

‘Akçakoca’nın mücadelesi, İliç‘te ölenlerin mücadelesidir’

Çetin Yılmaz konuşmasının sonunda, “Bir çevreci olarak şunu söylemek istiyorum; artık Akçakoca’nın mücadelesi, Alaplı’nın, Devrek‘in, Zonguldak’ın, Yığılca‘nın, Çilimli‘nin ya da Ordu‘nun, İliç‘te ölenlerin mücadelesidir. Biz mücadele etmediğimiz taktirde biz mücadeleyi bugün kaybederiz. Hedefimizde altın firmaları var ve bu firmalara peşkeş çekenler var, biz Akçakoca’yı vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Türkiye Çevre Platformu YK üyesi Mehmet Toker ise yaptığı konuşmada, “Bizler İliç’i gördük, her şeyi gördük; Türkiye’de neredeyse tüm coğrafyasını İliç’e döndürme çabası var. Burası İstanbul‘a su veren bir alan, tüm Marmara’ya su veren kaynakların olduğu alan. Bu bölgenin değil, tüm Türkiye’nin sorunu bu” dedi.

Erkekler bir ayda en az 25 kadını öldürdü

Erkekler Temmuz’da en az 25 kadını öldürdü. Yılın ilk yedi ayında 218 kadını öldüren erkekler, en az 61 kadına şiddet uyguladı, 10 kadını taciz etti, 31 kadını seks işçiliğine zorladı. Erkekler, en az 24 kadını da “öldürmekle” tehdit etti.

bianet’ten Evrim Kepenek’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberine göre; Temmuz’da en az 28 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.

Fotoğraf: Emre Orman / csgorselarsiv.org

Yıllara göre erkek şiddeti

  • 2024’ün ilk yedi ayında erkekler 218 kadını öldürdü, 45 kadını taciz etti, 335 kadına şiddet uyguladı, sekiz kadına tecavüz etti. Erkekler en az 230 kadını seks işçiliğine zorladı. 177 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.
  • 2023’ün ilk yedi ayında erkekler 174 kadını öldürdü, 34 kadını taciz etti, 420 kadına şiddet uyguladı, altı kadına tecavüz etti. Erkekler en az 188 kadını seks işçiliğine zorladı. 150 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.
  • 2022’nin ilk yedi ayında erkekler, 191 kadını öldürdü, 89 kadını taciz etti, 455 kadına şiddet uyguladı, 20 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 363 kadını seks işçiliğine zorladı. 2022’nin ilk yedi ayında 119 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.
  • 2021’in ilk yedi ayında erkekler, 174 kadını öldürdü, 78 kadını taciz etti, 62 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 409 kadını seks işçiliğine zorladı, en az 491 kadına da şiddet uyguladı, yaraladı. 2021’in ilk yedi ayında 131 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.

Erkekler Temmuz’da en az 25 kadını öldürdü

Erkekler Temmuz’da en az 25 kadını öldürdü; geçen yıl aynı ayda bu sayı 22 idi. Ayrıca erkekler, kadınların yanındaki en az beş erkeği de öldürdü. Erkekler, en az iki kadını koruma kararına rağmen öldürdü.

Erkekler, 13 kadını “ayrılmak istediği, barışmak istemediği”, dört kadını “kıskandığı” için öldürdü. Erkekler bir kadını “müziğin sesini kısmadığı” için öldürdü. Erkekler bir kadını “ayrılmak istediği” için, bir kadını da “tavuğu bahçesine girdiği” için öldürdü. Erkeklerin beş kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.

En az 13 kadını kocası, sevgilisi erkekler, altı kadını torunu, oğlu gibi aile üyesi erkekler, bir kadını damadı öldürdü. Bir kadını işvereni, üç kadını akrabası öldürdü. Bir kadını tanımadığı beş erkek öldürdü.

Erkekler, yedi kadını ev dışında, 18 kadını ev içinde öldürdü. Kadınları öldüren en az 27 fail vardı. 20 fail erkek tutuklandı. Üç fail intihar etti, üç fail gözaltına alındı, bir fail kaçtı.

  • Erkekler Temmuz 2024’te en az 10 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yıl aynı ayda 17 idi. Erkekler, yedi kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. Bir kadının fotoğrafını çekerek taciz eden erkekler, iki kadını da karşısında cinsel tatmin yaşayarak taciz etti. Kadınları taciz eden dokuz fail erkek vardı. Sadece iki fail tutuklandı. Bir erkek fail serbest bırakıldı. Bir fail gözaltına alındı. Üç fail hakkında yasal süreç başlatıldı. İki failin hukuki süreci yansımadı.
  • Erkekler, 61 kadını yaraladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 63 idi. Sekiz kadını ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Erkekler, en az dokuz kadın koruma kararına rağmen yaraladı. Erkeklerin yaraladığı kadınlardan biri transtı. Kadınları yaralayan 67 fail erkek vardı. Sadece sekiz fail tutuklandı. Dokuz fail gözaltına alındı. 36 fail hakkında yasal işlem başlatıldı. İki failin süreci “aranıyor”, “kaçtı” diye yansıdı. Bir fail serbest bırakıldı. En az 11 failin hukuki süreci basına yansımadı.
  • Erkekler, Temmuz’da en az 31 kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 15 idi. Seks işçiliğine zorlanan 17 kadın Türkiye yurttaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı. Kadınları seks işçiliğine zorlayan en az 25 fail vardı. Sadece 11 fail tutuklandı, 11 fail gözaltına alındı. Üç fail serbest bırakıldı.

Banksy bu kez duvara tünemiş keçiyle ortaya çıktı

Kimliğini yıllardır saklı tutan İngiliz sokak sanatçısı ve aktivist Banksy’nin Londra duvarlarında yeni bir resmi ortaya çıktı. Sanatçı bu kez duvara tünemiş bir keçiyi resmetti.

Eserlerini duyurmak için genellikle sosyal medyayı kullanan Banksy, keçi silüetinin altından kayaların düştüğü yeni eserini de yine sosyal medya hesabından yayınladı. Sanatçı,  Richmond’da Kew Köprüsü yakınlarındaki bir binanın yan tarafında beliren eserini işaret etmek için ise bu kez gerçek bir kamera kullandı.

‘Yok olmanın eşiğindeki insan ırkını mı temsil ediyor?

Banksy Instagram’daki paylaşımına herhangi bir başlık koymayarak pek çok kişinin resmi kendi hayal güçleriyle yorumlamasının önünü açtı.Bazıları uçurumdaki bir keçi resminin şu anda “yok olmanın eşiğinde” olan insan ırkını temsil ettiğini öne sürdü. Diğerleri ise CCTV kamerasının esere dahil edilmesini, en gözden ırak alanlarda bile mahremiyetin olmadığını gösterdiği şeklinde yorumladı.

Bir kişi de eserin herhangi bir anlamı olup olmadığını ve Banksy’nin sadece “bir keçinin orada havalı görüneceğini düşündüğünü” ifade etti.

Doğal hayatın gidebileceği başka yer yok

Bir başka kullanıcı ise “İnsanlar, tüm doğa tehlikedeyken kamera olan biteni izliyor. Yaşamın (doğanın) gidebileceği başka bir yer yok. Bunu biz yaptık. Yine de kendimizi sorumlu olmaktan veya empati kurmaktan uzaklaştırdık” diye yazdı.

258102.jpg

Sanatçı, Londra’da en son Finsbury Park’ta, kesilmiş bir ağacın arkasındaki duvara yeşil boya püskürtülerek oluşturulmuş bir ağaç şekli ve sprey püskürten bir insan figürünü resmetmişti.

Yeşil NoktaYeşili yok eden ‘ağaç budama’ya Banksy müdahalesi