Ana Sayfa Blog Sayfa 5271

Mersin’de protesto yasak: 42 gözaltı

Mersin Üniversitesi’ni ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretinden önce polis protesto hazırlığında olan öğrencileri gözaltına aldı.

Dün gerçekleşen olayda, protesto eylemi yapmaya hazırlanan öğrencilere, Cumhurbaşkanı’nın gelmesinden önce müdahale eden polis, öğrencilere yine kimyasal gaz ve tazyikli su kullandı.

Tüm bu önlemlere ve saldırılara rağmen, Abdullah Gül’ün üniversite ziyareti iptal edildi.

-Yeşil Gazete-

Temiz Ünye Çevre Platformu kuruldu

Ordu Ünye’de kurulan termik santrale karşı mücadele etmek üzere Temiz Ünye Çevre Platformu kuruldu. 19 Şubat günü düzenlenen bir basın açıklamasıyla platformun kuruluşunu ilan eden Ünyeliler ilçelerinin enerji çöplüğüne çevrilmesine izin vermeyeceklerini söyledi.

Ünye’de çevre hakkı mücadelesi etrafında bir araya gelen ilçe halkı ENKA / BECHTEL ortaklığında inşasına Kasım 2009’da başlanan ve sahibinin BORASCO Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş olduğu Akçay’daki termik santrale karşı mücadeleyi yükseltmeye karar verdi. Bu amaçla bir araya gelen Ünyeliler düzenledikleri basın açıklamasında santralin bölgede yaşayan halkın sağlığını tehdit ettiğini ve atıkları nedeniyle denizde kıyı balıkçılığının her geçen gün öldüğünü ifade etti. Açıklamada çevreye verilen zarara karşı duyarlı tüm Ünyeliler de platforma destek olmaya davet edildi.

Temiz Ünye Çevre Platformu kuruluşunu ilan ettiği basın açıklamasında, son dönemde gelişmiş ülkelerin doğal gaz çevrim santrallerinin de içinde bulunduğu fosil yakıtlara dayalı elektrik üretimini öngören sanayi politikalarından, insan ve çevre sağlığına verilen zararlar nedeniyle vazgeçtiklerini, bunun sonucu olarak da bu teknolojiyi kullanan çok uluslu ve yerel enerji üretim şirketlerinin yatırımlarını Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaydırdıklarını anlatarak ,  tüm Ünyelilere şu cümlelerle çağrıda bulundular:

“Şirketlerin kar hırsı, ülkemizi tehdit eden ve geleceğini yok sayan, çocuklarını yok sayan, havayı, suyu, toprağı kısacası yaşamı kirleten enerji ve sanayileşme politikaları tehlikenin boyutlarını arttırmaktadır. Sebzelerimizin, meyvelerimizin, etlerimizin, balıklarımızın, sütlerimizin kısacası tüm ürünlerimizin ve toprağımızın, akarsularımızın, denizlerimizin zehirlenmesi pahasına, Ünye ve çevresi bu şirketlere peşkeş çekilmektedir. Bu ilkeler ve düşünceler etrafında bir araya gelen doğal çevreye ve canlı yaşamına duyarlı bizler, Temiz Ünye Çevre Platformu (TÜÇEP)’nu kuruluşunu ilan ediyoruz.Ünye ve çevresinde yaşayan her duyarlı insanımızı da bu çabamıza destek vermeye, bizimle omuz omuza bu platformun bir öznesi ve bileşeni olmaya davet ediyoruz.”

(Sendika.Org)

Alkolü ölçülü içmek kalp rahatsızlıklarını önlemede yardımcı

30 yıl boyunca yapılan araştırmaları inceleyen bilim insanlarına göre her gün alınan bir alkollü içki kalp rahatsızlıklarını uzakta tutuyor.

British Medical Journal’da yayınlanan çalışmaya göre makul ölçülerde alkol alanlarda kalp rahatsızlıklarının hiç alkol tüketmeyenlere göre %14 ila %25 oranında daha az görülüyor.

Aynı Kanadalı araştırma ekibinin başka bir makalesinde ise alkolün “iyi” kolestrol seviyesini yükselttiği belirtildi.

Ancak uzmanlar, bunun alkol kullanımına başlamak için bir neden olmadığını ifade ediyor.

Uzun yıllardan beri makul miktarda alkol alımının sağlığa yararlı etkileri olduğu çeşitli araştırmalarla ortaya konuyordu.

Calgary Üniversitesi’nin bilim insanları, 1980 ila 2009 yılları arasındaki 84 adet araştırmayı inceledi.

(BBC)

(Çev: Serkan Köybaşı)

Artık tasalanmıyorum! – L.Doğan Tılıç

Dün Ruşen Çakır’ın programında bir köşe yazarı nasıl paranoyak olduğunu anlatıyordu. Arkadaşının evinden çıktıktan sonra, gece yarısı, tam 60 km boyunca bir ortam dinlemesi yapan bir aracın yanlarından kendilerini takip ettiğini, aracın plakasının sahte çıktığını söylüyor ve seçimlere doğru gidilirken Ankara’da pek çok dehşet senaryosundan söz edildiğini, muhalefet milletvekillerinin bile komploların hedefinde olduğunu vurguluyordu.

Akşam NTV’de Mirgün Cabas’ın programında Nedim Şener’in anlatıları üzerine geldi bu sözler. Nedim de, öyle tahminden falan değil, yargıdan gelen bilgilerden hareketle, kendi başına çorap örülmekte olduğunu ve yayından çıktığında alınabileceğini anlatmıştı.

Geçen gün, “Köşe yazarının korkuyla imtihanı” diye bir yazı yazdı Cüneyt Özdemir.

Mesele yalnızca OdaTV falan değil aslında. OdaTV’nin nasıl gazetecilik yaptığı falan de değil bu noktada.

Mehmet Metiner, Orhan Miroğlu yazdıklarından dolayı ölüm tehditleri aldılar. Her eğilimden, her medya kuruluşundan, her çizgiden gazeteci var yargılanan, hapiste olan ve hapse girme “yakın tehdidi” altında olan.

Ana muhalefet partisi lideri bile, baskının artacağından ve kendilerinin de tutuklanacağından söz ediyor. Asgari bir demokrasinin söz konusu olduğu herhangi bir ülkede, bir ana muhalefet liderinin bu türden sözleri öyle es geçilebilecek sözler değildir. Vahimdir!

Her tutuklamada “sıra kimde” sorusu dolaşıyor gazeteciler etrafında. Silivri’dekiler liste yapıp, “ilk şu gelir” diye bahis oynuyorlar anlaşılan.

ABD elçisi bile, bir yandan gazeteci tutuklamaları olurken bir yandan ileri demokrasiden söz edilmesini anlayamadığını söyledi. Hem de kendilerini topa tutan OdaTV baskını üzerine.

Hemen herkes dinlendiği, hemen herkes gözlendiği düşüncesiyle yaşıyor.

Tasalanmayanlarımız da var tabii. Yaftalamayı; “yandaş” “candaş” gibi sıfatlar kullanmayı sevmediğimi bilirsiniz. Kimi medya gruplarını ve gazetecileri nitelerken Başbakan’dan ödünç aldığım bir nitelemeyle “AKP fikriyatına yakın” derim genellikle.

Geçen gün, bizim bu epeyce karanlık gördüğümüz manzarayı tozpembe görüp gösteren arkadaşları “Tasasız ‘demokrat’lar!” diye niteledi Nuray Mert. Galiba yapılabilecek en masumane tanım bu.

Memleketin insan hakları örgütleri son bir yılda bile ihlallerin neredeyse yüzde 100 arttığını söylüyor. Son 5 yılda cezaevlerindeki insan sayısı ikiye katlanıp 120 bine çıkmış. Toplantılara, yürüyüşlere, protestolara nasıl müdahale edildiği ortada. Sınır Tanımayan Gazeteciler 2002’de basın özgürlüğü sıralamasında 99. sıraya koyduğu Türkiye’yi 2010’da 39 sıra geriye iterek 138. sıraya koydu. Meslek örgütleri TCK’da 27 kadar madde basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlıyor, hapis cezası öngörüyor, Terörle Mücadele Yasası bu cezaların üzerine tüy dikiyor diye uyarırken, torba torba yasalar çıkaran iktidar o torbaların içine bunlardan bir tekini bile koymuyor. 50 gazeteci içeride, 100 kadarı her an girebilir.

Astronomik vergi cezaları ile sıkıştırılan Doğan Grubu’nun cezaları affediliyor, belki de “AKP fikriyatına yakın” birilerine sorunsuz aktarılması için.

Ben tasalanıyorum, ama tasasız demokratlar da var. ‘Demokrat’ı tırnak içine almış N. Mert. Tasasızlar, “Ne baskısı, Allah aşkına açıklayın da anlayalım” diyorlar.

Bu koşullarda gamsız, tasasız olmak bir nimet! Tasasızlığın getirilerinden söz ediyor değilim; “boş ver gitsin, aldırma” halinin şu çoğumuzun içini sıkıntı basan günlerde onlara vermiş olabileceği “huzur”u düşünüp kıskanıyorum!

Ben de insanım, ben de huzur arıyorum. İşte o zaman, İçişleri Bakanımım, Başbakanımın sözlerine sarılıyorum: “Türkiye Amerika’dan daha çok basın özgürlüğünün olduğu bir ülkedir” diyor biri.

“OdaTV yazılarından düşüncelerinden dolayı değil, başka bir eylemden dolayı yargılanıyor…Konuşanın susturulduğu, yazanın hapsedildiği Türkiye’den konuşan bir Türkiye’ye geçtik. 8 yıl boyunca sesini kestiğimiz tek yayın organı yok!” diyor diğeri.

İnanıyorum! Artık ben de tasalanmıyorum! Ohhhh, ne rahat!

-Birgün 19.02.2011-

Yeşiller Amik Ovası için devrede

Türkiyeli ve Avrupalı Yeşiller Antakya’da bir araya gelerek Amik ovasındaki son gölün kurtarılması ile ilgili projeyi Meclis gündemine taşıdı.

Antakya’da 21- 22 Şubat tarihlerinde toplanan Türkiye – AB karma parlamento komisyonu toplantısı için Antakya’ya gelen AB Parlamentosu Yeşiller grubu üyesi Ska Keller ve Karma grup eşbaşkanı Helene Flautre Antakyalı Yeşillerin öncülüğünde DAÇE (Doğu Akdeniz Çevre Platformu) üyeleri, yerel STK temsilcileri ve Hatay Mustafa Kemal üniversitesi mensubu akademisyenlerle bir araya gelerek kentin çevre sorunlarını masaya yatırdılar.

Ardından Avrupalı Yeşil Parlamenterlerin daveti üzerine Antakyalı Yeşillerin, STK temsilcilerinin, konuyla ilgili akademisyenin ve çok sayıda AKP milletvekilinin de katılımıyla geniş kapsamlı bir toplantı yapıldı. Toplantıya Yeşiller Partisi genel sekreteri Kemal Tuncaelli ve MYK üyesi Mahmut Boynudelik’te katıldı.

AP yeşil milletvekilleri Helen Flautre, Ska Keller ve yeşiller grubu danışmanı Ali Yurttagül

Antakyalılar Amik gölünün 1970’li yıllarda kurutulmasıyla bozulan ekosistemin yeniden tesisi için Gölbaşı gölünün bir an önce kurtarılması için hazırladıkları planı sundular. Mustafa Kemal ünivresitesi öğretim üyelerinden Atilla Karataş’ın yaptığı sunumda Amik gölünün kazanılmasının artık mümkün olmadığını hatırlatarak, Gölbaşı için acilen bir şeyler yapılmazsa burasının akıbetinin de Amik gölünden farksız olacağını dile getirdi.

Bunun üzerine AKP  Hatay milletvekili Mustafa Öztürk söz alarak STK’lar ve Üniversite işbirliği ile oluşturulacak projenin takipçisi olacakları sözünü verdi. Daha sonra söz alan AKP Uşak milletvekili Nuri Uslu 1970’li yıllarda Amik gölünü bataklık olarak gören ve kurutmaya çalışan zihniyetin yanlışlığının anlaşıldığını belirterek sulak alanların korunması için ellerinden geleni yapacaklarını tekrarladı.

Toplantıyı yöneten Türkiye – AB karma parlamento komisyonu eşbaşkanı ve AB Yeşiller grubu üyesi Helene Flautre konunun takipçisi olacaklarını belirterek gerekirse bu konuda AB kaynaklı fonların da devreye sokulabileceğini hatırlattı. Antakyalı Yeşillere teşekkür eden Helene Flautre, yerel bir sorunun diğer sivil toplum unsurlarını ve üniversiteyi de sürece katarak çözüm önerisiyle birlikte sunulmasının önemine işaret etti.

Amik gölü 1970’li yıllarda tarımsal arazi kazanılması amacıyla kurutulmuş ve kazanılan toprak büyük umutlarla köylülere dağıtılmıştı. Tarım alanına çevrilen alanlar ekosistemin bozulması sonucu giderek verimsizleşti. Sonunda Amik gölünün kurutulmasıyla elde edilen alanın tam ortasına Hatay havaalanı yapılarak Amik gölünün geri kazanılmasını imkansız hale geldi.

Bilindiği gibi bölge dünyadaki en önemli 3 kuş göçyolundan birini oluşturuyor ve Hatay havaalanı kuş sürülerinin uçuş güvenliği üzerinde oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmak için özel kuş kovucu cihazlarla korunuyor.

(Yeşil Gazete)

“Eşim toprağın altında, biz üstünde çürüdük” – Halil Savda

“Eşim toprağın altında, biz üstünde çürüdük”

Yukarıdaki cümle eşi yıllardır kayıp olan Gülten Akpolat’ın sözleri… Faillerini ifşa etmemiş bir ülke vicdansız ve adaletsizdir… 1990’lı yıllardan sonra yüzlerce Kürt evlerinden, işyerlerinden ve sokak ortasından alındılar… Gözaltında kayıplar, “devlet öldürmez, öldürtmez” tezinin gereği olarak yapılıyor… Devlet açıktan yapamadığı infazları gizlice kaybederek yapıyor… İlk kez 2003 yılında Diyarbakır’da kazılar yapıldı. Şimdiye kadar 80’den fazla ceset bulundu.

Kürdistan’da onlarca toplu mezardan bahsediliyor… 500’den fazla kişinin gömülü olduğu söyleniyor. Türkiye, topraklarında insan kemikleri fışkıran bir ülke, kirli ve suçlu bir devlet… İlk kez 27 Mayıs’ta, 1995 yılının bir Cumartesi günü, İstanbul/Galatasaray meydanında toplandılar. Ellerinde oğullarının, kardeşlerinin soluk vesikalık fotoğrafları ile kardeşlerini bulma ümidi ile geldiler… Babalarının bir sabah vakti geleceği ümidi ile kapılarını hep açık bıraktılar… Sevgililerinin soluk yüzlerini her sabah yeniden hatırladılar ve kendi hayatlarını hep ertelediler… Seslerini uzun zaman kimseye ulaştıramadılar… Sayıları otuzu ancak buluyordu… Her cumartesi günü saat 12’yi gösterdiğinde orada oturmaya devam ettiler… 1998 tarihinden itibaren her hafta polis saldırılarına uğradılar. Coplandılar. İşkence gördüler… 13 Mart 1999 tarihinde eylemlerine ara verdiler. 10 yıl sonra 2009 tarihinde oturma eylemlerine yeniden başladılar. Kayıplarını aramaya devam ediyorlar.

Aram Yayınlarından çıkan, Saadet Yıldız’ın hazırladığı, Ölü mü Denir Şimdi Onlara isimli kitabı ben iki kere okudum. Kitap, Türkiye’nin kayıplar gerçeğini kadınların gözünden anlatıyor. “Sevdikleri mezarsız kadınların” anlattıkları gözyaşlarıma karıştı:

” Derman Tarancı: Namık hem eşim hem yoldaşımdı. Adım adım ölüme giderken, kendisini engellemeye çalışmadım. O öldükten sonra hayata öylesine yabancılaştım ki adeta kaybolmak istedim…

Dilber Şimşek: Bahri’ye beyaz bir kazak hediye etmiştim. Onu son kez o kazakla gördüm. On bir yıl sonra kemiklerini bulduğumda kazak sararmıştı…

Bedia Fındık: Jandarma ve emniyet, eşimden yılbaşı için hindi istemişti. Eşimle kaynım, emniyete gittikten sonra sır oldu. Devlet, kendisine hediye götüreni niye öldürür ki diye düşünüyorum…

Bedia Şen: Çığlıklarımız helikopterin tozu dumanı içinde yok olup gitti…

Derman Boztaş: Kapının eşiğinde annesinin, çocuklarımızın gözlerinin önünde vurdular eşimi…

Diva Deniz: Küçük çocuğum babasının mezarını sorunca, kendisine gelişigüzel bir mezar gösteriyorum. Bazen başını alıp o mezara gidiyor…

Enzile Özdemir: Ağaçların altında, arazide, her yerde ceset arıyorduk. Nereden bir ceset çıksa, oraya koşuyorduk…

Gülten Akpolat: Eşim toprağın altında, biz üstünde çürüdük…

Hanım Tosun: Gördüğüm en son şey Fehmi’nin arabadan sarkan ayaklarıydı…

Hasibe Yıldırım: Kıyafetlerini kaldırmadım, çorapları bile bıraktığı yerde. Bazen yalnız kaldığımda kıyafetlerine bakıp ağlıyorum…

Pervin Buldan: Kızım babasının öldüğü gün doğdu. Zelal’in doğum gününü hep sonraki günlerde kutladım…

Şemse Tekin: Eşimin beyni duvarlara sıçramıştı. Telsizle ‘bir terörist öldürdük’ demişlerdi de, başka birinden söz ediyorlar sanmıştım…

Ülkü Ekinci: Onu yemeğe beklediğim o son gün tarhana çorbası yapmıştım. Tam on altı yıldır bir daha tarhana çorbası yapmadım…

Kayıpların sesleri yakınlarının seslerinde, yürekleri yakınlarının yüreklerinde yaşıyor…

Şairin dediği gibi, “ölürse tenler ölür/canlar ölesi değil…”.

Cumartesi anneleri merhamet değil, adalet istiyorlar.

Onlar vicdan ve adalet ihtimalini var ediyorlar! “

Halil Savda (Vicdani Retçi)

Ne olacak şu Juventus’un hali

Orta doğu ve kuzey Afrika’dan gelen haberler hiç de iç açıcı değil. Düşünebiliyor musunuz, Kaddafi ve oğullarının aktardığı sermaye ile ayakta duran İtalyan borsasının en havalı sirketlerinin değeri birer birer düşmeye başlamış. Kaddafi’nin oğullarının sahibi olduğu Juventus takımının ne olacagı duyarlı kamuoyunu derin kaygılara sürüklüyormuş.

Kaddafi’den göstericilere: “Sıçanlar, uyuşturucu bağımlıları, sokak çeteleri!”

Libya diktatörü Muammer Kaddafi, akşam saatlerinde televizyondan yayınlanan konuşmasında istifasını isteyen göstericilere meydan okudu. Gösteriler başladığından bu yana halkın üzerine uçaklardan bomba yağdırarak ve paralı askerleri göstericilere saldırtarak yüzlerce kişinin ölümüne neden olan Kaddafi, henüz güç kullanmadığını, gerekirse kullanacağını söyledi.

Göstericilere “sıçanlar, uyuşturucu bağımlıları, sokak çeteleri” diyen Kaddafi istifa etmeyeceğini, gerekirse şehit olacağını söyledi.

1980’li yıllarda ABD saldırısında bombalanan ve ”meydana okuma anıtı” olarak korunup onarılmayan binanın girişinde oluşturulan kürsüde konuşan Kaddafi, yönetime karşı gösterilerin dünyada Libya’nın imajını bozduğunu belirtti ve olaylardan ”diğer Arap ülkelerindeki olayları kopyalayan gençleri” sorumlu tuttu.

Kaddafi’nin konuşmasından bazı satır başları şöyle:

– Kaddafi bir başkan değil, bir devrimin lideridir. Libya bizim ülkemiz ve biz bu toprakları kanımızla suladık.

– İtalya imparatorluğu gelmişti, Libya’da yenilgiye uğradı. Ben bir devrimci ve bedeviyim. Bu zaferi bizim atalarımız kazandı. Afrika ve Güney Amerika’nın lideriyiz. Devrim devam etmek zorunda.

– Bu ülkeyi terk etmeyeceğim, gerekirse ben de şehit olacağım.

– Bir avuç genç, orada burada sıçanlar gibi dolanıyorlar.  Tunus’ta olan bitenden etkileniyorlar ve örneğin mahkemelere yönelik bir takım talan hareketleri oldu. Ama bu insanlara hap ve para veren güçler var.

– Ölenler o insanlar değil, onlar geri planda saklanıyor ve gençleri öne sürüyorlar.

– Başkan olsaydım istifamı verirdim ama ben başkan değilim. Libya halkıyla beraber mücadelemi sonuna kadar devam edeceğim.

– Çocuklarınızı sokaklardan alın çünkü bir hiç için ölüyorlar ama onların çocukları ölmüyor.

– Bu gençleri suçlamıyorum, Tunus’tan etkileniyorlar.

– Sivil uçaklar bile Bingazi havaalanına inemiyor çünkü bu farelerin saldırmasından korkuyorlar.

– Bingazi’dekiler asıl Bingazililer olamaz.

– ABD’nin Irak gibi işgal etmesini mi istiyorsunuz. İstemiyorsanız sokaklara çıkın ve bu fareleri güvenlik güçlerine teslim edin.

– Onlar beni değil, Libya’yı istiyor. Libya’nın ceza kanununa göre bize karşı, Libya’ya karşı silah kullananlar ölüm cezasına çarptırılacaklar. Aynı şekilde devletin egemenliğine göz dikenler de ölüm cezasına çarptırılacaklar ve bütün bu yasalar, özellikle orduya karşı suç işleyenler ve casusluğun cezası ölüm.

– Bu insanlar yakalandıklarında af dileyecekler ama biz şefkat göstermeyeceğiz. Özellikle güç kullanalarak devletin egemenliğine kastedenler ölüm cezasına çarptırılacaklar.

– Bu çok tehlikeli bir dönem. Ben henüz bu insanlara karşı ateş açılması emrini vermedim. Devletin otoritesine karşı güç kullanımın cezası da ölümdür.

– Eğer böyle devam ederse, iç savaşa neden olanların cezası da ölümdür.

– Somali gibi mi olmak istiyorsunuz? Bu böyle devam ederse bir iç savaş olacak.

– Yeltsin’e karşı da tanklarla gelmişler, meclisi tanklarla basmışlardı. Ama sonra fareler gibi kaçmışlardı. O dönem olanları hatırlayın. Tankların önüne geçenleri ezdiler.

– Çin’i hatırlayın. Tankların insanları nasıl ezdiğini hatırlayın ama sonuçta Rusya ya da Çin’in birlik ve özelliği o insanların hayatından daha değerliydi.

– Irak’ta düğünlere saldırıldı. Bağdat’ta 2-3 milyon insan öldürüldü. Operasyonlar yapıldı ve tanklar şehirlere girdi. Önlerine çıkanı ezdiler. Sonunuzun Felluce gibi mi olmasını mı istiyorsunuz.

– Yarından itibaren bütün gençler komiteler oluşturarak güvenliği sağlayacaklar. Güvenlik güçleri tekrar güvenliği tesis edince bu insanlar da geldikleri yere döneceklar ama bu sırada kimse size yardım etmeyecek. Yarından itibaren güvenliğin tesis edilmesi gerekiyor.

– İmamlara sesleniyorum. Kuran’ı bilenler de yarın toplumumuzun değerlerlerini koruyabilmek için sokağa çıkmak zorundadır. Çünkü bir cehennem hayatı yaşanıyor.

– Benim bir sarayım yok. Elimde neyim varsa sizinle paylaşacağım. Libya petrolünün gelirleri halkla paylaşılacak.

(NTVMSNBC, Habertürk, The Guardian)

Kaddafi meydan okudu, sokak çatışmalarına davetiye çıkardı

0

Libya lideri Kaddafi, Libya’da başlayan isyandan sonra ilk defa canlı yayına çıktı. Bu akşamüstü saatlerinde ekrana çıkan Kaddafi, reformlara kapalı ve sertliği sürdüreceği izlenimi veren bir konuşma yaptı. İsyancıları ve ABD’yi suçladı.

Konuşma sırasında yer yer çok sinirlendiği gözlenen Kaddafi, birbiri ardına çelişkili cümleler de sarfetti. Halkı sokağa çıkarak isyancılara müdahale etmesi çağrısında bulundu. Ülkeden ayrılmayacağını ve gerekirse şehit olacağını belirten Libya lideri, isyancıları da dış güçlerin emrindeki ‘fareler’ olarak nitelendirdi.

Konuşmayı, Amerika Birleşik Devletleri tarafından bombalanan ve bir kızının da hayatını kaybettiği evin önünde yapan Kaddafi, göstericilerin “hap alan çocuklar” olduğunu da iddia etti.

Ülkenin ceza hukukundan parçaların da okunduğu konuşmada Kaddafi şunları söyledi:

“Afrika Libya’yı lider olarak görüyor. Arap medyası size hakaret etmeye çalışıyor.

Kaddafi bir başkan değil, bir devrimin lideridir. Libya bizim ülkemiz ve biz bu toprakları kanımızla suladık.

ŞEHİT KANIYLA SULANMIŞ ÜLKE
Biz ABD’ye meydan okuduk ve zafere ulaştık. İşte burada başlarını önlerine eğmek zorunda kaldılar. Libya şehit kanıyla sulanmış bir ülkedir.

İtalya imparatorluğu gelmişti, Libya’da yenilgiye uğradı. Ben bir devrimci ve bedeviyim. Bu zaferi bizim atalarımız kazandı. Afrika ve Güney Amerika’nın lideriyiz. Devrim devam etmek zorunda.

Dedem burada şehit düştü.

ÜLKEYİ TERKETMİYORUM GEREKİRSE ŞEHİT OLURUM
Bu ülkeyi terk etmeyeceğim, gerekirse ben de şehit olacağım. Babamın, amcamın mezarı bu toprakta. Bu topraklardan ayrılmayacağım.

DİĞER BAŞKANLAR GİBİ DEĞİLİM
Bu topraklar geçmişte ABD ve İngiliz uçakları tarafından bombalandı. Ancak Kaddafi’ye diğer başkanlara da davrandıkları gibi davranamayacaklar çünkü Kaddafi diğerleri gibi değil.

HAPLANMIŞ GENÇLER
Bir avuç genç, orada burada sıçanlar gibi dolanıyorlar. Onlar Libya’da olan güvenliği kullanmak istediler ve daha önceki suç kayıtlarını ortadan kaldırdılar ve bize karşı geldiler. Ama ben onları suçlamıyorum. Tunus’ta olan bitenden etkileniyorlar ve örneğin mahkemelere yönelik bir takım talan hareketleri oldu. Ama bu insanlara hap ve para veren güçler var.

GENÇLERİ ÖNE SÜRÜYORLAR
Ölenler o insanlar değil, onlar geri planda saklanıyor ve gençleri öne sürüyorlar. Benim komutanlığım altında bir devrim yürüttük ve biz Bingazi’de zafere ulaştığımızda 20 bin kişi zafere yürüdü. O zaman İtalya’nın kontrolünün altındaki topraklar ve daha sonra ABD’nin kontrolü altındaki toptakları ele geçirdik.

Şimdi sokaklara dökülenler o zaman neredeydiniz? 5 tane ABD üssü varken bu ülkede neredeydiniz? Bugün de mücadele devam edecek ancak Libya için bir bedeli oluyor. Ama zafer bizim olacak. Kimse Libya ile başa çıkamaz.

Biz bütün gücümüzü Libya halkına devrettik. Tüm halk endişe duyuyor.

ESKİ BİNGAZİLİLER İSRAİL’LE KARŞI SAVAŞMIŞTI
Halk komitelerinden sizler sorumlusunuz. Daha önce sınırlarda İsrail’e karşı El Fetih mücadele ederken Bingazililer de oradaydı. Eski Bingazililer İsraile kaşı savaşmıştı, şimdiki insanlar Bingazili olamaz.

UÇAKLAR BU FARELERDEN KORKUYOR
Başkan olsaydım istifamı verirdim ama ben başkan değilim. Libya halkıyla beraber mücadelemi sonuna kadar devam edeceğim.

Çocuklarınızı sokaklardan alın çünkü bir hiç için ölüyorlar ama onların çocukları ölmüyor.

Sizler de evden çıkıp bu çocukları sokaklardan alın. Bingazi’yi tuğla üstüne tuğla koyarak inşa ettim ama onlar sizin çocuklarını kullanarak Bingaziyi yakmaya çalışıyor. Sivil uçaklar bile Bingazi havaalanına inemiyor çünkü bu farelerin saldırmasından korkuyorlar.

CEZALARI ÖLÜM
ABD’nin Irak gibi işgal etmesini mi istiyorsunuz. İstemiyorsanız sokaklara çıkın ve bu fareleri güvenlik güçlerine teslim edin.

Onlar beni değil, Libya’yı istiyor. Libya’nın ceza kanununa göre bize karşı, Libya’ya karşı silah kullananlar ölüm cezasına çarptırılacaklar. Aynı şekilde devletin egemenliğine göz dikenler de ölüm cezasına çarptırılacaklar ve bütün bu yasalar, özellikle orduya karşı suç işleyenler ve casusluğun cezası ölüm.

DAHA SİLAH KULLANILMASI İÇİN EMİR VERMEDİM
Bu insanlar yakalandıklarında af dileyecekler ama biz şefkat göstermeyeceğiz. Özellikle güç kullanalarak devletin egemenliğine kastedenler ölüm cezasına çarptırılacaklar.

Bu çok tehlikeli bir dönem. Ben henüz bu insanlara karşı ateş açılması emrini vermedim. Devletin otoritesine karşı güç kullanımın cezası da ölümdür.

Eğer böyle devam ederse, iç savaşa neden olanların cezası da ölümdür.

SOMALİ GİBİ Mİ OLMAK İSTİYORSUNUZ?
Somali gibi mi olmak istiyorsunuz? Bu böyle devam ederse bir iç savaş olacak. Bu yüzden ülkenin birlik ve beraberliğine kastedenlere karşı bir tutum içinde olmak zorundayız. Ama biz buradan ayrılmıyoruz.

Yelsin’e karşı da tanklarla gelmişler, meclisi tanklarla basmışlardı. Ama sonra fareler gibi kaçmışlardı. O dönem olanları hatırlayın. Tankların önüne geçenleri ezdiler.

Çin’i hatırlayın. Tankların insanları nasıl ezdiğini hatırlayın ama sonuçta Rusya ya da Çin’in birlik ve özelliği o insanların hayatından daha değerliydi.

Felluce’yi hatırlayın. ABD, Felluce’yi bir baştan bir başa bombaladı. Hiç kimse de bunu eleştiremedi.

Irak’ta düğünlere saldırıldı. Bağdat’ta 2-3 milyon insan öldürüldü. Operasyonlar yapıldı ve tanklar şehirlere girdi. Önlerine çıkanı ezdiler. Sonunuzun Felluce gibi mi olmasını mı istiyorsunuz.

GENÇLER HALK KOMİTELERİNE…
Yarından itibaren bütün gençler komiteler oluşturarak güvenliği sağlayacaklar. Güvenlik güçleri tekrar güvenliği tesis edince bu insanlar da geldikleri yere döneceklar ama bu sırada kimse size yardım etmeyecek. Yarından itibaren güvenliğin tesis edilmesi gerekiyor.

Diğer gençlerin de rehabilite edilmesi gerekiyor. Ülkenin bir ucundan diğer ucuna, bu halk devrimini korumak ve güvenliği sağlamak zorundalar. Tekrar söylüyorum; evlerinizdebn çıkın, komitelere katılın.

Yarın bütün ülkedeki gençler bu komitelere katılamak ve devrimin kazanımlarını korumak zorundalar.

İmamlara sesleniyorum. Kuran’ı bilenler de yarın toplumumuzun değerlerlerini koruyabilmek için sokağa çıkmak zorundadır. Çünkü bir cehennem hayatı yaşanıyor.

YARINDAN İTİBAREN YENİ DÖNEM
Bu süreç bu akşamdan itibaren başlamalı. İnanıyorum ki yarından itibaren yeni bir yönetim oluşturulacak ve Seyfülislamın konuşmasında gündeme gelen konular ele alınacak. Bunlar anayasal olarak da gündeme gelecek. Biz halkın kazanmasını istiyoruz.

PETROL GELİRİNİ PAYLAŞACAĞIM
Benim bir sarayım yok. Elimde neyim varsa sizinle paylaşacağım. Libya petrolünün gelirleri halkla paylaşılacak.”

(Konuşma notları için Ntv’den faydalanılmıştır.)

-Yeşil Gazete-

Datçalılar bisikletli yaşam için pedal çevirdi

Datça Yeşilleri ve Datça Çevre ve Turizm Derneği’nin 19 Şubat günü  düzenlediği bisiklet etkinliği ilgi çekti.

Havanın yağışlı olmasına rağmen etkinliğe katılım oldukça yüksekti. Her yaştan Datçalı bisikletseverin ve Marmaris Bisiklet topluluğu üyelerinin katıldığı etkinlik için Datça Meydanı’nda toplanan bisikletliler “Sağlığa giden en eğlenceli yol bisiklet”, “Arabadan in, bisiklete bin” gibi sloganlar eşliğinde söyleşinin yapılacağı Bülent Ecevit Kültür Merkezi’ ne doğru pedal çevirdiler.

Kültür Merkezi’nin önünde toplu olarak fotoğraf çektiren grup, gazetecilere sağlık, temiz ulaşım ve sürdürülebilirlik için bisikletin önemini anlattılar ve  herkesi bisiklet kullanmaya ve bisikleti yaygınlaştırmak için çaba göstermeye davet ettiler. “Datça’ ya bisiklet yolu istiyoruz” sloganları atan grup daha sonra kültür merkezinde bir söyleşi gerçekleştirdiler.

Söyleşideki bazı konuşmalardan başlıklar ise şöyle:

Bisikletle ulaşım daha hızlı, keyifli, sağlıklı ve ucuz

Lise son sınıf öğrencisi Anıl Akyıldız: “4 yaşından beri bisiklete biniyorum. Hem eğleniyorum, hem de ulaşım ihtiyacımı karşılayarak derslerin stresinden kurtuluyorum.”

Esnaf Leyla Arslan: “22 yıl önce Datça’ ya ilk geldiğimde bisiklete binmeyi öğrendim. İki çocuğumu her yere bisikletimin arkasına koyduğum emniyet kemerli bir bebek taşıma aparatı ile götürdüm ve bu hayatımı çok kolaylaştırdı. Hala tüm şehir içi ulaşımımı bisikletle yapıyorum. Özellikle kadınları bisiklet binmeye davet ediyorum. Ayrıca belirtmek isterim ki bisiklete binmek sağlık için de çok faydalı. Şişmanlık, stres, metabolizma hastalıkları, sırt ağrıları, yüksek tansiyon gibi vücuttaki olumsuzlukları gidererek daha sağlıklı ve mutlu bir insan yaratıyor.”

Emekli Servet Kahyaoğulları: “Her yere bisikletle gidiyorum. Sağlık için çok faydalı. Ayrıca motorlu araçlar karbon salımı yapıyor ve küresel iklim değişikliğine sebep oluyor. Datça gibi bir yerde insanlar mutlaka bisiklete binmeli. Bu aynı zamanda yavaş şehir olmak için bir adım olacaktır. Büyük şehirlerde bile şehir içi ulaşımda bisiklet kullanılmasının daha hızlı, keyifli, sağlıklı ve ucuz olduğunu düşünüyorum.”

Marmaris Bisiklet Topluluğu’ndan H. Tolga Gök: “Bisiklet hem çok iyi bir ulaşım aracıdır, hem de uluslararası önemi olan ciddi bir spordur. Bizler Marmaris’ te bir grup bisikletsever bir topluluk oluşturduk. Ben tanıdığım herkesi neredeyse kolundan tutarak bisiklete binmeye ikna ediyorum. Zaten keyfini alanlar bir daha vazgeçmiyor ve sonra bana teşekkür ediyorlar.”

Daha sonra yapılan tartışmalarda Datça’ da bisiklet yolu olması gerektiğine ve sahil yolunda “bisikletliler giremez” levhasının mutlaka kaldırılması gerektiğine karar verildi. Ayrıca Datçalı katılımcılar bir bisiklet topluluğu oluşturarak internetten haberleşmeye ve her Pazar günü bisiklet turları yapmaya karar verdiler.

Haber: Hakan Ozan Erzincanlı – Datça

(Yeşil Gazete)