Ana Sayfa Blog Sayfa 5272

Libya ile Mısır isyanı sınırda birleşti

Kaddafi, Libya’da devam eden isyanı şiddetle bastırmaya çalışırken, isyan da büyüyerek sürüyor. Ülkeden gelen haberlerde savaş uçaklarının ve paralı askerlerin oluşturduğu birliklerin halka ateş açtığını ve yüzlerce kişiyi öldürdüğü bildiriliyor.

İsyan orduyu da ikiye bölmüş durumda. Libya ordusunun bir bölümünün yönetimin emrine uymadığı ve bu yüzden de ceza aldığı öğreniliyor.

Libya ile Mısır isyanı sınırda birleşti
Ülkenin Mısır sınırı ise isyancıların eline geçti. Reuters haber ajansının verdiği bilgiye göre silahlı bir grup isyancı sınırın Libya tarafının kontrolünü ele geçirdi. Sınırda bulunan rejimin simgesi, Kaddafi posterleri ise indirildi.

Bingazi Havaalanı hala kapalı
Sınırın Libya tarafının ele geçirilmesinden sonra, Mısır da sınır güvenliğini arttırma kararı aldı. Mısır Dışişleri Bakanlığı ayrıca Bingazi Havaalanı’nın hasarda dolayı kapalı olduğunu da açıkladı.

(Yeşil Gazete)

!f İstanbul’a Yeşil Bakış 3 – ‘Kadınlar Kahramandır’

Çizgi romanlardaki süper kahramanlardan konuşmuyorsak ‘kahramanlık’ söylemine, birilerinin sürekli kahramanlar olarak önümüze sürülmesine ve örnek gösterilmesine hep soğuk bakmışımdır. Ancak bu şu gerçeği değiştirmiyor: her kadın her gün erkeklere rağmen yaşamaya ve kendini var etmeye devam ederek görünmez kahramanlığını sürdürüyor. Bu durum şiddet, kentsel dönüşüm, yıkım, evlerinden edilme, kıtlık ve yoksulluk ortamlarında daha da fazla geçerli ve kadınlar bu koşullardan (çocuklarla birlikte) en fazla etkilenenler oluyor. Fotoğraf ve sergileme sanatçısı JR’ın 2008 yılında Brezilya, Kamboçya, Hindistan ve Afrika’da yürüttüğü proje ‘Women Are Heroes-Kadınlar Kahramandır’ bu ülkelerin en yoksul mahallelerinde bir erkeğe dayanmadan kendi başına ayakta duran gündelik kahramanlarını portre şeklinde fotoğraflayarak bizzat yaşam ortamlarında bina duvarlarını, trenleri, çöp kamyonlarını tümüyle kaplayacak şekilde sergiliyor. Kendi ortamlarında devleşen, sergi salonlarında el üstünde tutulan, sergi kitaplarını imzalamaları istenen kadınların gerçekten de kahramanlıkları teslim edilmiş oluyor. Bu sergilemelerin kendileri ise görsel çarpıcılık anlamında da oldukça etkili.

Festival kapsamında gösterilen film ise önce fotoğraflanan kadınların yaşam ortamları içindeki öykülerine odaklanıyor. Rio’nun favelaları, Phom Penh’in kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan mahalleleri, Delhi’nin gecekondu bölgeleri ve Kenya’nın sakinlerine hiç tekin gözlerle bakılmayan Kibera’sı bu öykülerin gerçekleşme mekanları ve bütün bu koşullara rağmen kadınlardan mahalleleri hakkında (başkalarının oralar hakkında ne düşündüğü dışında) kötüleme sözleri duymuyoruz. Kadınlar kendilerine güvenli, dimdik ayakta, ve kameraya ve fotoğraf makinesine kendilerini ifade ediyor olmaları da bu hallerini perçinliyor, belki bir kademe daha güçlendiriyor. Sanatın güçsüzlerin kendilerini ifadesi yoluyla güçlenmeleri için kullanımına önemli bir örnek olan projenin çocuklara yönelik yan etkinlikleri de olduğunun ipuçlarını da görüyoruz filmde, ancak bu kadınların önüne geçmiyor. Sonunda ortaya çıkan ve Brüksel ve Paris’e de taşınan peyzaj sergileri, kitap ve salon sergileri ve filmin kendisinin kadınların model olarak da olsa kendi üretimleri olması ise gerçekten de ciddi bir kırılma anı; modellerini nesneleştirmemeyi başarması, aksine özne haline gelmelerine katkıda bulunması da sanatçının asıl başarısı. Film de buna uygun olarak anlatıcı bir dış ses olmadan bütün öyküyü öncesi ve sonrasıyla anlatırken görüntüleri ve müzik seçimiyle estetiği de bir yana bırakmıyor ve etkileyici bir atmosfer oluşturmayı da başarıyor. Film Çarşamba günü yeniden gösterilecek.

Bunun ötesinde film ve proje gerek mekanları, gerekse de fotoğrafın kendini ifade, katılım ve güçlenme amaçlı kullanımı açısından 2005 Belgesel Oscar’ını da almış olan ‘Born Into Brothels-Genelevde Doğanlar’ (Türkçe’ye Kalkütta’nın Çocukları olarak çevrilmiş) film ve faaliyetini anımsattı. Kalkütta’nın genelevlrinde çalışan kadınların çocuklarının yaşamını fotoğraf atölyelerinin (ve onu çevreleyen eğitim, sergi vb. etkinliklerin) nasıl değiştirdiğini ve bu iyi niyetli çabanın önüne bile başta öğrenilmiş çaresizlik ve toplumsal önyargılar olmak üzere nasıl engeller çıkarıldığını çok iyi sergileyen filmin ‘Women Are Heroes’dan temel farkı ise fotoğrafları çekenlerin, fotoğraflar üzerine yorum yapanların ve sonunda sergilenmek üzere seçenlerin bizzat çocuklar olmasıydı. Sonrasında süregelen ve başka kentlere de yaygınlaştırılan bir proje haline gelen filmin DVD’sini bulmak mümkün, ayrıca http://www.kidswithcameras.org adresinden de ayrıntılı bilgi edinilebilir.

Filmin İstanbul gösterimlerine Pınar Selek adına düzenlenen ve Hala Tanığız Platformu üyeleri, Esmeray ve Kardeş Türküler’in kadınlarının sahne aldığı bir etkinlik de eşlik etti. Ancak festivalin etkinlik merkezi olarak seçilen The Hall, özellikle aynı sokağı paylaştığı travesti ve transseksüel seks işçilerinin yerinden edilmesi için polisle işbirliği yapmakla ve kentsel dönüşümün bayraktarı olmakla suçlanan bir gece kulübü olunca tepkiler nedeniyle boykot edenler ve etkinlik içinde gerek katılımcılardan, gerekse de bizzat Pınar Selek’in avukatından bu tepkiyi yerinde dile getirenler de oldu, The Hall’dan ise yanıt gelmedi. Darısı etkinlik merkezi olarak burayı seçen sosyal sorumlu !f festivali organizatörlerinin başına.

Gelecek Program: Bir Avuç Cesur İnsan, Hepiniz Kralsınız, 2012:Değişim Zamanı

Programdan Öneriler: Filmler: “Life 2.0-,Yaşam 2.0”, “Santa Sangre”, “Mars”, “The Green Wave-Yeşil Dalga”, “Kwystani Qandil-Kandil Dağları”

Etkinlikler: Alejandro Jodorowsky Konuşuyor, 22 Şubat 2011 19:30 – 21:00, Festival Merkezi – Ana Salon Burlesque: Dans Atölyesi, 25 Şubat 2011 15:00 – 18:00, Festival Merkezi – Ana Salon Sundance Enstitüsü: Sundance Lab’lerine Giriş, 26 Şubat 2011 13:00 – 14:00, Festival Merkezi – Ana Salon

Alper Akyüz

Ontex, Tepe Klima ve Casper işçileri haklarının peşinde!

0

Sendikal haklarını ve işe iadelerini kazanmak için direnişe geçen  Selüloz-İş üyesi Ontex işçileri eylemlerinin 7. günü olan 23 Şubat Çarşamba günü saat 10.00’da Şirinevler İşçi Bulma Kurumu’na toplu olarak başvuracak.. Başvuru sonrasında toplu bildiri dağıtımı da gerçekleştirecekler.

16 Şubat günü hem toplu sözleşme hem de sendikal haklarının işletilmemesine karşı tepki gösteren 16 işçi işten atıldı. İşe iade talepleri karşılanana kadar direnişlerini sürdüreceklerini açıklayan işçiler sendika ve meslek örgütlerinden destek istedi.

Tepe Klima İşçileri açlık grevine gidebilir

Pendik’te bulunan Tepe Klima Denizcilik‘te çalışan Limter İş Sendikası’na üye işçiler, üç aydır ücretleri ödenmediği için fabrika önünde 34 gündür eylem yapıyor.

İşverenin haksız uygulamasına karşı suç duyurusunda bulunacaklarını belirten işçiler maaşlarının ödenmemesi halinde açlık grevi başlatacaklarını söyledi.

Casper işçileri yönetimin baskınsına direniyor

Casper Bilgisayar Sistemleri’nde Birleşik Metal- İş’e bağlı üretim işçileri Cumartesi günü patronun sendika yetkisine itirazını, çelişkili tutumunu ve sendikaya üye olma haklarını korumak amacıyla sendika binalarında toplantı yapmaya karar verdi.

İşveren temsilcilerince yapılan engelleme girişimlerine rağmen işçiler toplantıya gitmeyi başardı. Yönetim sendikalaşmayı engellemek için iki sendika üyesini işten atmıştı. (Bia)

Yeni Zelanda’da deprem: 65 can kaybı

Yeni Zelanda Başbakanı John Key, Richter ölçeğine göre 6,3 büyüklüğündeki depremin ardından 65 kişinin öldüğünü ve bu rakamın artabileceğini bildirdi.

Key kurtarma ekiplerinin enkaz altında kalanlara ulaşabilmek için zamana karşı yarıştıklarını ifade etti.

Ülkenin ikinci büyük kenti olan Christchurch’te olağanüstü hal ilan edildi.

Televizyonlarda sarsılmış haldeki insanları enkaz yığınları içinde dolaşırken gösteren görüntüler yayımlandı.

İki otobüsün binalardan düşen parçaların altında kaldığı bildirildi.

Çok sayıda yerde de yangınların sürdüğü belirtiliyor.

Kentin simgelerinden biri olan ve hemen merkezde yer alan Christchurch Katedrali de kısmen tahrip oldu.

Telefon ve elektrik şebekesinin devre dışı kaldığı, boruların patlaması sonucu sokakları su bastığı bildirildi.

Lyttleton ve New Brighton banliyölerinin de yaşanamaz halde olduğu açıklandı.

Deprem, öğle saatlerinde meydana geldiğinden çok sayıda kişi işyerinde, öğrenciler de okullarındaydı.

Depremin kentin sadece 10 kilometre güneydoğusunda ve 5 kilometre derinlikte meydana gelmesi de etkisini artırdı.

Son depremde maddi hasarın şimdiden 3 milyon doları bulduğu tahminleri yapılıyor.

Christchurch, geçen Eylül ayında bu kez 7,1 büyüklüğünde bir depremle sarsılmış, ölen olmasa da ciddi maddi hasar yaşanmıştı. (BBC)

İsyan şimdi de Balkanlar’da

0

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde diktatörlere karşı internet üzerinden başlayan isyan ateşi Balkanlara sıçradı.

Bosna Hersek’te dört gün önce Facebook’ta kurulan ”Herkes Sokağa” isimli grup, kısa sürede 9 bin üyeye ulaştı.

Grubun Facebook sayfasında, ”Özgür insanlar olalım ve yolsuzluğa boğulan politikacılardan kurtulalım”, ”Onları değiştirmek zorundayız” ve ”Toplanalım, birleşelim ve sokağa çıkalım” gibi mesajlarla eylem çağrısı yapılıyor.

Eylemin yapılacağı yer ve zaman konusunda henüz herhangi bir ayrıntı bulunmuyor.

Saraybosna’nın ”Sarajevo-x” haber sitesinin formunu kullanan vatandaşlar, 2008 yılında Saraybosna kantonu hükümetine karşı protesto düzenlemişlerdi. Kanton hükümeti binası önünde haftalar süren eylemin ardından hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı.

HIRVAT GENÇLER BUGÜN SOKAĞA İNİYOR
Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de yaşayan 26 yaşındaki İvan Pernar, Facebook aracılığıyla Hırvatistan’ın mevcut hükümetine karşı protesto yapılması çağrısında bulundu.

Sayfasında, ”Artık kaybedilecek bir şey yoktur”, ”Her gün 500 kişi iş kaybediyor, hükümet düşmeli” gibi mesajlara yer veren İvan Pernar’ın çağrısıyla, bugün öğle saatinde Zagreb’in merkezinde yer alan Markov Meydanı’nda eylem yapılacak.

Pernar, ”Onlardan korkmayın, bizden kalabalık olamazlar” ifadesine de yer verdi. (Ntv)

İğdecik Köyü’nden tavuk çiftliğine karşı kampanya

İğdecik Köyü Muhtarlığı önünde toplanan köylüler, köye kurulması planlanan tavuk çiftliğine ”yer seçimi” nedeniyle tepki gösterdi. İğdecik Köyü Muhtarı Mustafa Er, tesisin 12 dönümlük araziye kurulacağını ve 60 bin tavuk kapasiteli olduğunu öğrendiklerini belirtti.

Köyde 105 hanede 380 kişi yaşadığını anlatan muhtar Er, çiftliğin köyün içme suyunu karşılayan kuyulara yaklaşık 50-100 metre mesafede olduğunu bildirerek, ”Tesisin buraya kurulmasının doğayı tahrip edeceği ve içme suları nedeniyle de köylünün sağlığı için tehdit oluşturacağına inanıyoruz” dedi.

Tesise karşı köylüler arasında imza kampanyası başlattıklarını belirten Er, ”Yatırımlara karşı değiliz. Ancak bizler tesisin yol açacağı tahribat, kirlenme ve kokuyu biz çekeceğiz. Zaman varken bu yanlıştan dönülmesi, sesimizi duyurmak için gerekeni yapacağız. Toplayacağımız imzaları Çevre ve Orman Bakanlığına göndereceğiz” diye konuştu.

Tesisin, tarlasının hemen yanında kurulacağını söyleyen Emin Emir ise, ”Tesisin çevreye vereceği ve kuyu sularına vereceği zarar, benim gibi bütün köylüyü etkiliyor. Tesisin sağı solu tarım arazisi. Tesisi kuracak kişiler bugüne kadar hiçbirimizle iletişime geçmediler. Biz sağlıklı bir çevrede yaşamak istiyoruz” dedi

Köylülere Salihli Kasaba ve Köyleri Yardımlaşma Eğitim Tanıtım Derneği Başkanı Mehmet Candan da destek verdi. (Ntv)

TTB: Binlerce kimliği belirsiz ceset var

Türk Tabipler Birliği(TTB), kamuoyu gündemindeki toplu mezar iddiaları ve açılan toplu mezarlar için bir inceleme heyeti oluşturdu. Bazıları daha önce açılmış, bazıları henüz açılmamış 7 toplu mezarda yapılan incelemeler sonucunda, yol kenarı, çöp ve kırsal alanlarda kimliği belirsiz binlerce cesedin bulunduğu ve gerçeğin görünenden daha ciddi boyutlarda olduğu belirtildi.

TTB’den yapılan yazılı basın açıklamasında, inceleme heyetinin 19-20 Şubat 2011’de bölge tabip odalarının yöneticilerinin de katılımıyla; Bitlis, Muğla, Siirt, Batman, Diyarbakır, Kozluk, Hazro ve Silvan’daki kayıp yakınları, görgü tanıkları, İnsan Hakları Derneği(İHD) yöneticileri, Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği yöneticileriyle görüştüğü belirtildi. Bazıları açılmış, bazıları henüz açılmamış 7 toplu mezarda yapılan incelemelerde, inceleme heyetinin gözlemlerinin, “binlerce kimliği belirsiz cesedin hızla ve toplu şekilde gömüldüğü” yönünde olduğu açıklandı.  1469 kişiye ait kemik, 114 toplu mezarın tespit edildiği bildirilen yazılı açıklamada, açılan 26 toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine rastlandığı ve olayın gerçek boyutlarının çok büyük olduğu kaydedildi.

-“KANITLAR YOK EDİLİYOR”-

Tabipler Birliği’nin yazılı açıklamasına göre, TTB İnceleme Heyeti’nin gözlemlerinden bazıları şunlar:

“Toplu mezarların Hakkari’den Tunceli’ye uzanan çok geniş bir coğrafyada olduğu anlaşılmaktadır.

Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) Kanun Uygulama Yönetmeliği 10. Maddesi’nde öngörülen, 15 günlük teşhir süresinin uygulanmaması; ailelere cenazelerini teşhis etme ve alma fırsatının verilmemesi, cesetlerin toplu ve hızla gömülmesi, işlenen faili meçhul cinayetler olayın vahim boyutlara ulaşmasına yol açmıştır.

Ailelere yakınlarının cesetlerinin teslim edilmemesi, ‘veda hakkının’ tanınmaması, kronik bir travmaya yol açmakta ve acıları artırmaktadır.

Yakınlarını çatışmalarda ya da faili meçhul cinayetlerde kaybetmiş olan ailelerin çoğunluğu toplu mezarların açılmasını ve cenazelerinin teslim edilmesini istemektedir. Fakat bazı kayıp yakınlarının ve görgü tanıklarının ‘baskı görme korkusuyla’ müracaat etmedikleri bildirilmektedir.

Şimdiye kadar açılan mezarlarda kepçe ve dozer kullanılması, toplu mezar açma ve kimliklendirme tekniklerinin uygulanmaması; gerçeklerin ortaya çıkarılması yerine kanıtların yok edilmesi endişesini doğurmaktadır.

Kimliklendirme, DNA analizi için Adli Tıp Kurumu’na gönderilen dosyaların geçen uzun sürelere karşın sonuçlandırılmaması kayıp yakınlarını endişelendirmekte ve tepkilere neden olmaktadır.”(ANKA)

Mahkemelerde kurulan cumhuriyet – Sırrı Süreyya Önder

Haftada 3 gün yazınca, bu günler de cuma, pazar, pazartesi olunca, güncel gelişmelerle ilgili düşünceler eskimiş oluyor. Soner Yalçın ve arkadaşlarının gözaltına alınması da böyle oldu.
Evvela kendi düşüncelerimi eyyam yapmadan söyleyeyim.
Operasyon için kamuya açıklanan gerekçelerle gazetecilerin ya da muhaliflerin gözaltına alınmasına tüm kalbimle itiraz ediyorum. Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın tutukluluk hallerinin cezaya dönüştürülmesini de bu bağlamda sayıyorum.
Bu tutuklamaya “Oh olsun” kabilinden yazılar döktürenler, tüm yaşantıları boyunca bir bardak çaylarından bile vazgeçme cesareti gösterememiş olanlardır.
Üslupları mide bulandıracak kadar iğrençtir, insanlıktan yoksundur.

Muhataba göre
Bunlarla aynı sınıfa giren bir başka kesim daha vardır. Bunlar da bu ülkede KCK davası, SDP tutuklamaları, eylemci öğrencilere operasyon yapılırken sesini çıkarmayıp “Oh olsun!” diyenlerdir.
Zulmün muhatabı Kürt olduğunda, Ermeni olduğunda, solcu olduğunda sırtını dönüp, şimdi itiraz etmek demokrasi aşkı değil riyakârlıktır.
İki kesim de birbirinin aynasıdır. Kıymetsizdirler.
Demokrat olabilmek, demokrat kalabilmek, ancak tutarlı olmakla mümkündür.
Hukuksuzluk, kime karşı yapılırsa yapılsın hukuksuzluktur.
Bir de üçüncü kesim var ki sadece zavallı olarak nitelemek mümkün.
Bunlar da bir kez olsun itiraz edebilmek için kırk dereden su nakliyesi yapanlardır.
Yok aslında fikirlerine katılmazlarmış da yok vaktiyle kendilerine epeyi iftira atmışlar da… ama yine de hoş olmamış da… böyle uzayıp giden eyyamcılıklar.
Yahu bir kez olsun hayatınızda net bir cümle kurun. Bu adamlar da düne kadar dışardaydılar, ne diyeceğiniz vardıysa deseydiniz. Madem demediniz, bu şerhleri şimdi koymak acizliktir. Beklersiniz, ancak eşit koşullara geldiğinizde, varsa sözünüz söylersiniz.
Öte yandan bu cılız, köksüz ve fikirden yoksun değerlendirmelerin birçoğu süreci doğru okuyamamaktan kaynaklanmaktadır.
Peki olan biten nedir? Nasıl okumak gerekir?

‘Ne yapmalı?’
Bu cumhuriyet, sandığınız ya da inanmak istediğiniz gibi Meclis’te değil, mahkemelerde kurulmuştur. Mahkemeler eliyle de tahkim edilmiştir.
Şimdi de mahkemelerde dönüştürülmektedir, olan biten bundan ibarettir.
“O halde ne yapmalı” sorusunun cevabı, sınıfsal olarak nereden baktığınızla alakalıdır.
Madem itirazımızı yaptık, analiz kısmına geçebiliriz.
İki gün önce, bu ülkenin yüz akı, bilim insanı İsmail Beşikçi’yle hasbihal ettim.
Özgür ve bilimsel düşünebilmek, cesur düşünebilmek anlamındadır.
Bilimsel düşünenlerle politik eyleyiş içinde olanların düşünceleri her zaman örtüşmeyebilir.
Bilim sadece doğruluğu düşünürken politika konjonktürel bakabilir.
Gelgelelim hayat yalnızca bilimin temellendirdiği analizlerle açıklanabilir.
Bu sohbeti ve olup biteni, bir sonraki yazıda anlatmak üzere bu konudaki son sözümü şimdiden söyleyeyim: Aslolan içeride veya dışarıda olmanız değil, içeride veya dışarıda ne yaptığınızdır, nasıl yaptığınızdır.

-Radikal 18.02.2011-

Venezuela’da hükümet binaları kapılarını evsiz ailelere açtı

0

Venezuela’da dışişleri bakanlığı, geçen yıl sonunda evleri şiddetli yağış ve heyelanlarla tahrip olan 140 aileye kapılarını açtı.

19. yüzyıldan kalma sarayın neo-klasik koridorlarında şimdi bu ailelerin çocukları koşturuyor.

Bakanlıktaki bazı bürolara yataklar yerleştirilmiş ve aileler için yatak odası haline getirilmişler.

Venezuela’nın başkenti Karakas 20. yüzyılın sonlarına doğru genişlemeye başladığında, taşradan gelen aileler tehlikeli yamaçlar da dahil olmak üzere kentin çevresindeki alanlara gecekondu evler yapmaya başladılar.

Bu tür alanlar da geçen yılın Kasım ve Aralık aylarında yağan şiddetli yağmur ve fırtına ile tahrip oldu.

Hükümet, evlerini kaybeden aileler için, bir alışveriş merkezi de dahil olmak üzere bir dizi binayı tahsis etti.

Cumhurbaşkanı Hugo Chavez de, felaketzedeler için cumhurbaşkanlığı sarayını açtı.

Chavez’in bu jestinin ardından başka bakanlıklar da kapılarını belirli sayılarda felaketzedelere açtılar.

Dışişleri bakanlığındaki aileler bakanlığın temizliğine ve tüm yemeklerin yapıldığı mutfaktaki işçilere yardım ediyorlar. (BBC)

İl Çevre Müdürlüğü’nde skandal

Hayvanları korumakla yükümlü İstanbul İl Çevre Müdürlüğü kaçak avcılarda ele geçirilen silahları ihaleyle satışa çıkardı.

Görev tanımı gereği hayvanların korunmasına yönelik mevcut kanunları uygulamakla yükümlü olan İstanbul İl Çevre ve Orman Müdürlüğü bu hayvanları öldüren silahları satmaya başladı. Kurum internet sitesinden yayımladığı bir ilanla el koyarak kamulaştırdığı 51 av tüfeğini ihaleyle satma kararı aldı. Müdürlük ayrıca 24 Şubat’ta yapacağı ihaleden bir gün önce yani 23 Şubat’ta mallarını görücüye çıkaracağını duyurdu. Kurumun satışa çıkardığı silahlar arasında pompalı tüfekler de bulunuyor.

Fiyatlar ehven
Müdürlük ilanında sıralanan 51 tüfeğe tahmini bedel olarak ‘sıfır’larına göre oldukça uygun fiyat verildiği de gözlerden kaçmadı. Örneğin listede 533 TL tahmini bedelle satışa çıkarılacak Browning otomatik 12 kalibre yivsiz av tüfeğinin en ucuz modeli üç bin TL’den satılıyor. Tüfeğin fiyatı, özelliklerine göre 7 bin TL’ye kadar çıkabiliyor. Benzer biçimde 417 TL tahmini bedelle satılan Remington otomatik av tüfeğinin fiyatı da 2 bin TL’den başlıyor. TL tahmini bedelle satılmaya hazır çalışır vaziyette Mossberg pompalı tüfek avantajı da seçenekler arasında sunuluyor. Bu avantajlı ihaleye katılacak bayiler için bayilik belgesi, şahıslar için de yivsiz tüfek ruhsatnamesi veya valilikten alınacak yivsiz tüfek satın alma belgesi yeterli. (Radikal)