Ana Sayfa Blog Sayfa 5264

Arkas’ın rakibi Lube Banca Marche

0

Voleybolda GM Capital Erkekler Avrupa Challenge Kupası’nda ikinci kez finale yükselen Arkas Spor’un rakibi İtalya’dan Lube Banca Marche oldu.

Kupada yarı finalde Avusturya temsilcisi Posojilnica Aich/Dob’u altın set sonucunda saf dışı bırakan Arkas Spor’un rakibi, Yunan ekibi EA Patron Lux’u her iki maçta da mağlup eden İtalya’dan Lube Banca Marche oldu.

Arkas Spor, İtalyan ekibiyle finaldeki ilk maçını 8 veya 9 Mart’ta deplasmanda, rövanşı ise 12 veya 13 Mart’ta İzmir’de oynayacak.

Lube Banca Marche, 2008-2009 sezonunda Indesit Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde grup müsabakalarının ardından oynanan 2. turda Fenerbahçe’yi saf dışı bırakmıştı.

İtalyan ekip, 2001-2002’de Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde, 2000-2001, 2004-2005 ve 2005-2006 yıllarında da CEV Kupası’nda mutlu sona ulaşmıştı.

ARKAS SPOR’UN FİNAL MAÇLARININ PROGRAMI BELLİ OLDU
Voleybolda GM Capital Erkekler Avrupa Challenge Kupası’nda finalde İtalya’dan Lube Banca Marche ile mücadele edecek Arkas Spor’un final maçlarının programı belli oldu.

Lube Banca Marche ile finaldeki ilk maçını 9 Mart Çarşamba günü İtalya’da TSİ 21.30’da yapacak Arkas Spor, maçın rövanşını 13 Mart Pazar günü saat 17.00’de Atatürk Spor Salonu’nda oynayacak.

İki maçın sonunda galibiyet sayılarının eşitliği halinde kupayı kazanacak takım, oynanacak altın setin ardından belli olacak.

Dior, ‘Hitler’i seven’ baş tasarımcısı Galliano’yu kovdu

0

Fransız moda evi Christian Dior, “Yahudi karşıtı küfürler” eden baş tasarımcısı John Galliano’yu kovdu.

Christian Dior’dan yapılan açıklamada, ünlü İngiliz modacının sarfettiği sözler kınandı, bu sözlerin şirketin değerlerine tamamen ters düştüğü belirtildi.

John Galliano geçen hafta Paris’te bir çifte küfür etmekle suçlanıp, gözaltına alınmıştı.

Galliano’nun bir barda tartıştığı kişiye ayrıca tokat da attığı iddia edilmişti.

Çiftin hem tokat hem de küfür gerekçesiyle şikâyette bulunmasının ardından sorgu için karakola götürülen Galliano, sorgudan sonra serbest bırakılmıştı.

Daha sonra, John Galliano’nun Nazi lideri Adolf Hitler’i sevdiğini söylerken çekilmiş bir klip, internet ortamında dağıtılmıştı.

Christian Dior tüm bu gelişmeler sonrası, John Galliano’yu ilk etapta görevden uzaklaştırmıştı.

Dior’un parfümlerinden birinin reklamlarında oynayan Oscar ödüllü Yahudi aktris Natalie Portman, Galliano’nun klibinin kendisini “tiksindirdiğini ve dehşete düşürdüğünü” söylemiş, bir daha moda eviyle anılmak istemediğini açıklamıştı.

Dior defilesinin akıbeti belirsiz

John Galliano’nun görevden uzaklaştırıldığı gün dünyaca ünlü Paris Moda Haftası da başlamıştı.

Etkinlik kapsamında Christian Dior defilesi Cuma günü yapılacaktı.

Ancak son gelişmeler sonrası defilenin yapılıp yapılamayacağı belirsiz.

John Galliano’nun basın sözcüsü ise defileyle ilgili planlarda bir değişiklik olmadığını söyledi.

Paris’te savcıların, ünlü İngiliz modacıyla ilgili olarak dava açılıp açılmayacağına hafta sonuna kadar karar vermeleri bekleniyor. (BBC)

Karşıyaka çeyrek finalde

0

Basketbolda, FIBA Erkekler EuroChallenge Kupası (J) Grubu’nun son maçında deplasmanda Belçika’dan Dexia Mons-Hainaut’u 87-76 yenen Pınar Karşıyaka, grubu 2. sırada tamamladı ve çeyrek finale yükseldi.

Belçika’nın Mons kentinde oynanan karşılaşmanın ilk periyodunu 19-20 geride tamamlayan Pınar Karşıyaka, ikinci periyottaki etkili oyunuyla devreyi 48-41 önde bitirdi. 3. periyotta aradaki farkı açan ve periyodu 69-52 üstün geçen yeşil kırmızılı ekip, karşılaşmayı da 87-76 galip tamamladı.

Pınar Karşıyaka’da Smith, karşılaşmayı 23 sayı, 12 ribaund, Eldridge 20 sayı, Holston ise 13 sayı, 8 ribaund ve 6 asitle tamamladı.

ÇEYREK FİNALE YÜKSELDİ
Grubun diğer maçında lider KK Krka Novo Mesto, deplasmanda Belçika’dan Antwerp Giants’ı 64-45 yendi.

Bu sonuçların ardından (J) Grubu’nu 4 galibiyet ve 2 mağlubiyetle Slovenya’dan KK Krka Novo Mesto’nun ardından 2. sırada tamamlayan Pınar Karşıyaka, FIBA Erkekler EuroChallenge Kupası’nda son 8 takımdan biri olmayı başardı.

Çeyrek finalde Rusya’nın BC Spartak Saint-Petersburg takımıyla eşleşen yeşil kırmızılı ekip, Rus ekibiyle ilk maçını 22 Mart’ta deplasmanda oynayacak. 2 galibiyete ulaşacak ekibin dörtlü finale yükseleceği eşleşmede, 2. maç 24 Mart’ta İzmir’de, gerekirse son müsabaka ise 30 Mart’ta Rusya’da yapılacak.

GALATASARAY CAFE CROWN MAĞLUBİYETLE NOKTALADI
ULEB Avrupa Kupası 2. Tur (K) Grubu 6. ve son maçında Galatasaray Cafe Crown, İspanya’nın Asefa Estudiantes takımına deplasmanda 71-69 yenildi.

İlk 8’e kalma şansını daha önce yitiren Galatasaray Cafe Crown takımı, başkent Madrid’teki Palacia Vistalegre Spor Salonu’nda oynanan maçın ilk yarısını 23-20, devreyi de 42-34 geride tamamladı.

İspanya ekibi, ikinci yarıda da kontrollü oyununu sürdürerek, 3. periyotu 57-49, maçı da 71-69 kazandı.

Galatasaray Cafe Crown, grubu 2 galibiyet 4 yenilgiyle tamamladı.

Yeşiller Partisi: Kıbrıs’taki İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’ni destekliyoruz…

Yeşiller Partisi, 2 Mart’ta Kıbrıs’ta düzenlenecek olan “Toplumsal Varoluş Mitingi’ne” bir destek mesajı yayınladı. EşSözcüler imzasıyla yayınlanan mesaj şu şekilde:

Başbakan Tayyip Erdogan’ın hakaret ve tehditlerine rağmen Kıbrıslıtürkler İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi için bugün bir kez daha sokağa çıkıyorlar.

Yeşiller Partisi olarak Kıbrıs halkının, Ada’da stratejik çıkarları için var olduğunu itiraf etmiş olan Türkiye’den icazet almadan, siyasete doğrudan müdahale haklarını kullanmalarını son derece önemli buluyoruz.

Kıbrıslıtürklerin Türkiye tarafından dayatılan ekonomik yapılanma paketini ve Türkiye’nin 37 yıllık askeri hegemonyasını protesto etmek için yaptıgğı bu eylemleri destekliyoruz.

Türkiye hükümetinden, Kıbrıs’ta uluslararası hukuka aykırı olarak sürdürdüğü fiili hakimiyetini, Kıbrıslıların demokratik haklarını kullanmasına engel olacak şekilde değil, göstericilerin demokratik ifade özgürlüğünü ve can güvenliğini koruyacak şekilde kullanmasını talep ediyoruz.

2 Mart 2010

Ümit Şahin – Yüksel Selek

Yeşiller Partisi EşSözcüleri

Haftanın tortusu

*İsyan sağdan Mısır’dan, soldan Tunus’tan geldi. *Çevre Müdürlüğü’nden av silahı almak! *Allianoi’yi gömdük sonunda. *Erbakan hayatını kaybetti. *Standlara müdahale, kadınlara yumruk. *Seni kaç kişi öptü Engin Ardıç?

* İsyan sağdan Mısır’dan, soldan Tunus’tan geldi. Ve komşu Libya’da da halk ayaklanması başladı. Gerçi burada durum biraz daha karışık. Kaddafi’den dolayı biraz karışık. Kaddafi’nin tarihini incelediğimizde bir çok değişik bilgi karşımıza çıkıyor. Bir taraftan müthiş bir gaddarlık. Bir yandan da çeşitli ülkelerin isyan hareketlerine uzun yıllar verilmiş destek. Libya’nın da tarihsel olarak enteresan bir ülke olduğunu unutmamak lazım.

Bu olayda kaybeden Batılı ülkeler oldu. Petrolünü, gelirini onlarla paylaştığında bir anda en sevimli olan, “bizim mahallenin delisi” oluveren Kaddafi’ye ses de çıkartamıyorlar. Kaddafi, eğer giderse, gitmeye yakın hepsi birden Kaddafi’nin nasıl da kötü bir insan olduğunu anlatacaklardır. Kritik eşik, geri dönülmez bir kontrol kaybı olacaktır.

Türkiye’nin durumu ise karmakarışık. Bir taraftan, Başbakan’ın Kaddafi gibi “sevimli, mahallenin delisi” bir şahsiyetten aldığı “İnsan hakları ödülü” var. Yani Berlusconi’den “Kadınlara saygı ödülü” almak gibi bir durum bu. Bir taraftan da Libya’da bulunan paralar var. Para işin içine girince, demokrasi ikinci planda oluyor biliyorsunuz hakim Dünya sisteminde. Fakat şunu da eklemek gerekir; her türlü eksikliğe rağmen Türkiye orada bulunan vatandaşları başarılı bir şekilde Türkiye’ye getirdi.

* Çevre Müdürlüğü’nden av silahı almak! Şaka gibi bir durum ama tabii ki gerçek. Görevi nedir o müdürlüğün? Çevreyi korumak. Ne olursa olsun çevreyi düşünmek. Fakat ne yapıyor o müdürlük? Av silahı satıyor. Hem de müthiş indirimlerle. Burası Türkiye…

* Allianoi’yi gömdük sonunda. Binlerce yıllık mirasları, bir kaç on yıllık getiri için yok etmeyi sürdürüyor Türkiye. Mahkemeler devam ederken, tonlarca suyun altında kaldı Allianoi.

* Erbakan hayatını kaybetti. Bir anda televizyonlar Erbakan’ın nasıl müthiş bir politikacı olduğunu anlatmaya başladı. Bu beklenmedik bir durum değil. Kimisinde nezaketen, kimsinde de biraz ikiyüzlükten bunlar her seferinde oluyor. Meğer Erbakan’ın kimseyle bir rekabeti yokmuş. Herkes onu severmiş, o da herkesi severmiş. Gerçekten üzülenlerin yanında böyle yüzleri görmek gerçekten kötü.

* Standlara müdahale, kadınlara yumruk. Kadına şiddet bu kadar gündemde olmasaydı acaba her habere girebilir miydi bilmiyorum. Bütün büyük kanallarda gösterildi Ankara’daki yumruk. Röportajlar yapıldı, tepki doğru düzgün gösterildi. Bir kadın protestocuya, organ nakli ile ilgili bir standın kaldırılmasını protesto ediyordu o sırada, bir erkek polisin attığı yumruk. Devletin görünen yüzünün kadına ve protesto edene bakışının bir göstergesi bu.

* Seni kaç kişi öptü Engin Ardıç? Sabah Gazetesi’nin iki yazarı var. Hükümetin iktidarda kalıp, ekonomik olarak da hakim olmasından sonra yazılarının dümenini kırmış iki kişi. Özellikle bir tanesi Balyoz İddianamesi’nde olmasının saçma olduğunu belirtmek için bu “dönüşümün” ne zaman gerçekleştiğini yazarak bir nevi itirafta bulunmuştu. Bunlardan bir tanesi hakaret ettiği bir kuruma, o kurumdan yararlanan insanlara konferans vermeye gidiyor ve protesto ediliyor. Bu protesto da nasıl içine işlemişse, bir değil iki yazı yazıp protestoculara hakaretler yağdırıyor. Protestocuların içerisindeki kadınları da ayrıca konu ediyor. Erkek olduğunu kanıtlama derdinde. (Psikologlara havale edebiliriz bundan sonrasını…) Bu yazıların verdiği gazla diğer yazar devreye giriyor. O da erkekliğini kanıtlama derdinde. Yazısında hakaretlere devam ediyor ve sonunda da ekliyor: “Seni protesto edenleri bir öpseydin, kimse öpmemiştir onları, sen onları öpünce bir anda liberal oluverirlerdi.” Şimdi nedir bu? Bu yazara göre insanlar “öpüldükçe” fikir değiştiriyorlar. Bahsettiğimiz yazar da fikileri değiştirmesiyle, dümenleri kırmasıyla meşhur bir kişi. Onun kafa yapısını taklit ederek sorarsak: Kaç kere “öpmüşlerdir” bu yazarı?

http://www.urbarli.net

3 Mart Dünya Seks İşçilerinin Hakları Günü, Ankara ve İstanbul’da kutlanacak

2001 yılında Hindistan’ın Kalküta kentinde düzenlenen seks işçileri karnavalına dünyanın çeşitli ülkelerinden katılan, 25.000’i seks işçisi olmak üzere 50.000’in üzerindeki kişi 3 Mart’ın “Dünya Seks İşçileri Hakları Günü” olarak kutlanmasına karar verdi. O günden sonra 3 Mart, dünyanın birçok ülkesinde seks işçilerinin haklarını dile getirdikleri bir onur günü olarak kutlanmaya başlandı. Bu önemli gün Türkiye’de de Ankara ve İstanbul’da bir dizi etkinlik ile kutlanıyor.

Ankara: Seks İşçiliği ve İnsan Hakları Sempozyumu

Bu önemli gün kapsamında Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, 5 – 6 Mart 2011 tarihlerinde, Ankara Best Otel’de, Seks İşçiliği ve İnsan Hakları Sempozyumu’nu organize ediyor. Türkiye’de, seks işçilerinin maruz kaldığı ayrımcılık, nefret suçları, şiddet, damgalanma, yasal ve fiili korumanın olmayışı gibi sorunlara dikkat çekmek, seks işçilerinin taleplerini gündemleştirmek ve geniş toplumsal kesimlere ulaşmak amacıyla gerçekleştirilecek olan etkinlik, Türkiyeli seks işçilerinin daha görünür ve güçlü bir hareketin özneleri olarak seslerini duyurmalarını sağlamayı amaçlıyor.

Etkinliğe Türkiye ve Malezya, Filipinler, İsveç, İngiltere, Çin gibi ülkelerden katılım gösterecek olan seks işçileri, akademisyenler, hukukçular ve insan hakları savunucuları ile birlikte seks işçiliği konusuna odaklanarak, çeşitli ülkelerdeki seks işçilerinin deneyimleri paylaşılacak ve olası çözüm önerileri tartışılacak.

Ankara: II. Trans Ağı Toplantısı

Pembe Hayat Derneği’nin çağrısı ile, Türkiye’nin birçok ilinden trans bireyler 4 Mart 2011 tarihinde Ankara’da buluşuyorlar. Trans bireylerin öz-örgütlenmeleri olan İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Kadın Kapısı, Voltrans ile diğer LGBT örgütlerinden trans bireylerin katılacağı ağ toplantısının moderasyonu feminist aktivist İlknur Üstün tarafından gerçekleştirilecek.

Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi [STGM] tarafından desteklenen toplantı, 22 – 23 Kasım 2010’da gerçekleştirilen ilk toplantının devamı şeklinde olacak. İlk Trans Ağı Toplantısı’nda tartışılan cinsiyet kimliği ve ifadesi temelli sorun alanları ve talepler sonrası 2. Trans Ağı Toplantısı, muhtemel strateji önerilerine odaklanacak. Etkinlikleri alanda önemli çalışmalar yürüten İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve Kadın Kapısı da destekliyor. Sempozyum programına www.pembehayat.org adresinden ulaşılabilir.

Kırmızı Şemsiye, seks işçileri için küresel bir sembol

İstanbul: Türkiye’de Yasaların Seks İşçilerine Etkileri ve Öneriler Raporu

İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkları Önleme Derneği ortaklığında ve İstanbul LGBTT Derneği iş birliğinde önemli bir proje yürütülüyor: Seks İşçilerinin ve Transgender Bireylerin İnsan Haklarının Güçlendirilmesi Projesi. Bu çalışma kapsamında hazırlanan “Seks İşçiliği ve Yasalar: Türkiye’de Yasaların Seks İşçilerine Etkileri ve Öneriler Raporu” bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurulacak. Toplantı, 3 Mart Perşembe günü saat 15’te Taksim Hill Hotel’de.

3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü nedeni ile gerçekleştirilen tüm etkinliklere düşünce paylaşmak, öneri sunmak veya sorunlarını aktarmak isteyen herkes davetli.

(Yeşil Gazete)

 

 

 

 

“Devrimciyiz, kadınız, dikkat et boyarız”

Gençlik Muhalefeti’nden kadınlar, devrimci kadınlarla ilgili cinsiyetçi ifadeler, hakaret ve aşağılamalarla dolu bir yazı kaleme alan Sabah yazarı Engin Ardıç’ı, İstanbul ve Ankara’da yaptıkları eş zamanlı eylemlerle protesto etti. İstanbul Balmumcu’da bulunan Sabah-ATV binası önünde eylem yapan kadınlar, Ardıç’ı “merdane”yle protesto ederken, çevik kuvvet polisinin gazete önünde aldığı olağanüstü önlemler dikkat çekti.

Öte yandan Ankara’da da Gençlik Muhalefeti üyesi kadınlar, Engin Ardıç’ı protesto etmek için Sabah Gazetesi Ankara temsilciliği binası önünde toplandı. Yapılan açıklamanın ardından gazete binasına yeşil boya atan kadınlara polis müdahale etti. Bir süre polis ablukası altında tutulan kadınlar, sloganlar eşliğinde eylemlerine son verdi.

‘SEN ÖZAL ÖPÜNCE Mİ LİBERAL OLDUN?’
İstanbul’da “Devrimciyiz, kadınız, dikkat et boyarız” pankartı açan Gençlik Muhalefeti üyeleri, “Ardıç dikkat et merdane geliyor”, “Sen de Özal’ın öptüğü saatte mi liberal oldun” dövizleri taşıdı. Gençlik Muhalefeti adına konuşan Ebru Özkan, devrimci kadınlara dil uzatma cesaretini gösteren Ardıç’ın AKP’den ve onun şakşakçılarından cesaret aldığını belirterek şunları söyledi:

“Bizde pisliğe pislik derler! Ardıç ve onun gibilerinin, kadını 2’inci sınıf insan yerine koyan, kutsal aile tezleriyle kadını eve kapatan, türbana sokan, kadın bedenini ve kimliğini tahakküm altına alanlara karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren sosyalist, devrimci kadınlara tahammül edememesi gayet normal. Çünkü; ‘akşam saat dokuzda kızların sokakta ne işi var?’ diyen Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak’la, dekolte giyen kadının tacizi hak ettiğini söyleyen Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesörü Orhan Çeker’le Engin Ardıç arasında hiçbir fark yoktur.

Ama Engin Ardıç ve onun gibileri bilmeliler ki; onlar bütün korkaklıklarıyla devasa plazaların rahat koltuklarında yazılarını yazmakla meşgulken, o pis ağzıyla dil uzattıkları Mine Bademci henüz 18 yaşındayken sömürü ve zulme karşı verdiği mücadeleyle halkının yüreğine cesaret tohumları ekiyordu. Onlar kalemlerini iktidarlara satarken Ayşe Makar henüz 18 yaşındayken Fatsa dağlarında halkı için hayatını feda etmekte zerre kadar tereddüt etmedi. Onlar lüks restoranlarda göbeklerini şişirirken Güler Zere eşit, özgür ve adil bir dünya için girdiği ölüm orucunda halkının yüreğinde ölümü bekleyen o güler yüzüyle ölümsüzleşti.

Yine bilmeliler ki ismini saymakla bitiremeyeceğimiz nice devrimci kadın onurlu yaşamlarıyla halkın yüreğinde umudun simgesi olurken, Engin Ardıç ve onun gibileri yalakalıkla sürdürdükleri yaşamlarıyla ancak iktidarın gözünü boyayabilirler.”

“Tek yol devrim” sloganı atan Gençlik Muhalefeti’nden kadınlar, açıklamanın ardından Ardıç’a verilmek üzere yere bir “merdane” bırakarak eylemlerine son verdi.

ANKARA’DA YEŞİL BOYA
Öte yandan, Ankara’da Sabah Gazetesi önünde toplanan Gençlik Muhalefeti üyesi kadınlar da Engin Ardıç’ı protesto etti. Yapılan açıklamanın ardından gazete binasına yeşil boya atan kadınlar, polisin müdahalesiyle karşılaştı. Kadınlar bir süre polis ablukasına alınırken, gözaltı olmadığı öğrenildi.

-Sevgim Denizaltı-

Devrimci ‘Karargah’ – Tuncay Yılmaz

21 Eylül 2010’da evlerimiz basılarak gözaltına alınmış, dört günlük sorgu sürecinin ardından tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konmuştuk. Şimdi Tekirdağ F Tipine yerleştirildik. Dört buçuk ay sonra iddianame açıklandı: Tutuklu olan olmayan, ismi bir şekilde bu dosyaya giren herkes Devrimci Karargah Örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Açıklanan 130 sayfa ve 40 ek klasörlük iddianame o kadar zorlama, ki, insan yazarken neresinden başlasa şaşırıyor.
İddianamenin ruhunu veren yaklaşımı aktarabilmek için küçük bir alıntıyla başlayacağım: “Devrimci Karargah terör örgütünün en kısa anlamda stratejisinin; ‘Türkiye Devrimci Hareketini birleştirme ve Devrimci bir çatı altında toplama’ sloganını kullanarak terör ve şiddeti devam ettirme olduğu değerlendirilmiştir.”
Sosyalistlerin birliğini savunan tüm yapılar ve bireyler, potansiyel bir ‘Devrimci Karargah’ üyesi. Oysa ÖDP’sinden TKP’sine, EHP’sinden ESP’sine herkes sosyalistlerin birliğini savunmuyor mu bu memlekette? Birlik işinin şakası yok, “Terör örgütüyle aynı stratejiyi benimsediğiniz” tespit ediliverir.
İddianameye ruhunu veren ikinci eksen “Kürtler ve sosyalistlerin birliği” tehlikesi. Mümkün olan her yere “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH)” meselesini katarak ne kadar “tehlikeli” bir yönelim içerisinde olduğumuz ve Devrimci Karargah’ın bu yönlü stratejisiyle üst üste düştüğümüz ispatlanmaya çalışılmış: “Kürt özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye sosyalizminde egemenliğini sürdüren oportünizme ve reformizme alternatif devrimci bir yol çizme görevinde BİRLEŞİK BİR ÖRGÜTSEL YAPI OLUŞTURMAK şeklinde belirlediği stratejisinin gereği olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi (Çatı Partisi) içerisinde faaliyet yürüttükleri belirlenmiştir.”

Öcalan’ın önerisi!
2008’in Aralık ayında birçok sosyalist, demokrat, liberal, aydın ve siyasi yapılanmanın çağrısıyla ortak bir “çatı partisi” oluşturmak için yan yana gelenler meğer Devrimci Karargah’ın stratejisi doğrultusunda hareket ediyormuş. Bu iddiayı renklendirmek için ikinci bir alıntı yapalım. DBH’nın 21 Şubat 2010’da Ankara’da düzenlediği “Demokratik Çözüm, Demokratik Türkiye” sempozyumuna Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği mesaja dayanarak: “Abdullah Öcalan’ın önerisiyle bir çatı partisinin kurulması, bu yapı içerisinde her grubun kendisini ifade etmesinin güç birliğine gidilmesi kararlaştırıldı.” 2008 Aralık ayında oluşturulan “Çatı Partisi Girişimi-DBH”, Şubat 2010’da Öcalan’ın gönderdiği mesajla kurulmuş meğer!
İddianamenin üçüncü ve en zayıf ekseni Ergenekon bağlantısı. Dava Ergenekon’la ilişkilendirmek için o kadar zorlanmış ki, Ergenekoncu Doğu Perinçek’in “Karargah Evleri”, “Devrimci Karargah Evlerine” dönmüş. Ergenekon tutuklamaları için “Yetmez! Fırat’ın doğusundaki Ergenekoncuları da, 12 Eylülcüleri de tutuklayın” diye Silivri’ye gidip basın açıklaması yapanlar (bizzat ben de bunlardan biriyim), Ergenekon’la ilişkili olmaktan tutuklular. Oysa TÖP’ün de SDP’nin de hem eski statükonun, hem AKP’nin yeni statükosunun Ergenekonuna, kontrgerillasına karşı politik mücadele veren siyasi yapılanmalardan olduğu aşikârdır.
İddianamenin dördüncü ve son ekseni ise IMF ve Dünya Bankası karşıtı eylemlere katılmak, TEKEL işçilerinin direnişine destek vermek. 6 Ekim 2009 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB’un çağrısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Bankası toplantılarını protesto etmek için yapılan basın açıklamasına tüm sosyalist, emek dostu kurumlar gibi TÖP ve SDP de katılmıştı. Ancak basın açıklamaları sonrasında ortaya çıkan olayları bu yapılara ve bizlere fatura etmeye çalışmak inandırıcılıktan çok uzak.
Tutuklanmamızdan bir buçuk yıl önce başlatılan teknik ve fiziki takipte elde edilen tüm veriler, evlerimizin, bürolarımızın aranması sonucu el koyulan tüm materyaller bu dört eksenin filtresinden geçirilerek işlenmiş. Yetmediği noktada iftiralara, gizli tanıklara “verdirilen” ifadelere başvurulmuş. Tüm bu açıklamaya rağmen sunulan maddi delillerle isnat edilen suç arasında somut bir tek bağlantı kurulamamış. Bir buçuk yıl dinlenen telefonumdan iddianameye koyabildikleri tek delil Mahir Sayın ile Tekel eylemleri sırasında yaptığım konuşma.
“Tuncay: Siz neredesiniz… Mahir: Maydanoz’dayız, gel. Tuncay: Maydanoz’dasınız ha… Mahir: Burası Devrimci Karargah yaa… “ şeklinde devam eden konuşmaya iddianamenin yorumu şöyle: “Şeklinde görüşmelerin geçtiği şifreli yapılan konuşmalarında Devrimci Karargah örgütünün isminin zikredildiği görülmüştür.”

Daha neler yaptık neler
Maydanozun 78 günlük Tekel direnişinin çadırlarının yanı başındaki “Maydanoz Kafe” olduğunu, Tekel işçilerini ziyarete giden devrimcilerin, sosyalistlerin, işçilerin kışın soğuğundan korunmak için bu kafede toplandıklarını, Mahir Sayın’ın bu minvalde bir espri yaptığını anlatmak ağrına gidiyor insanın. Ayrıca takip ettikleri, kafelerde, restoranlarda, sokakta resimlerini çektikleri Orhan Yılmazkaya ‘nın evinin dışında yakalanabilecekken yargısız infazla ölü olarak ele geçirilmesini protesto etmek için 18 siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün birlikte düzenlediği basın açıklamasına katılmak iddianamede savunulabilen tek maddi delil neredeyse. Aynı iddianamede bizzat benim Başbakan Erdoğan’ın meclis kürsüsünden istismar amaçlı ismini zikrettiği Necdet Adalı ve 11 yaşında havan topuyla parçalanarak hayatını kaybeden Ceylan Önkol’la ilgili basın açıklamalarına katıldığımı tespit ediyor. Bu tespite yenilerini ekleyeyim: Hrant Dink’in de cenaze törenine katıldım, Eyüp Baş’ın yürüyüşüne de, devlet güçleri tarafından katledilen Kenan Burak’ın, Kemal Türkler’in anma toplantılarına da katıldım. Daha onlarca yürüyüş, açıklama sayabilirim katıldığım, konuşma yaptığım. Ne zamandan beri basın açıklamasına katılmak örgüt üyeliği için delil sayılıyor? Sizin ileri demokrasiniz de, geri demokrasiniz de aynı! Bizim başka beklentimiz yoktu, ancak bu dava öyle bir beklentisi olanın da çok dikkatli takip etmesi gereken bir dava olacak görünen.
TÖP ve SDP’ye operasyon kararını alanlar, bu iddianameyi hazırlayanlar bizler üzerinden sosyalistlerin demokratik alandaki çalışmalarını yasaklamak, kriminalize etmek istiyorlar. Bu kez olmayacak. Sosyalistler, demokratlar oynanan oyunu gördü, ortaklaşa yürütülen “Sıra Kimde” kampanyasıyla çoktan “sırayı bozdular”. 13-15 Nisan’daki davamızda “ileri demokrasinin” öncekinin makyajlı hali olduğunu açığa çıkartacağız.

TUNCAY YILMAZ: Toplumsal Özgürlük Platform Sözcüsü / Tekirdağ F Tipi Cezaevi

-Radikal 2-

Blogspot.com mahkeme tarafından kapatıldı

Türkiye’nin en çok tercih edilen blog sitelerinden Blogspot.com kapatıldı.

Google’ın ücretsiz blog servisi Blogspot’a erişim Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D iş sayılı kararı ile engellendi.

Daha önce de Digitürk’ün şikayeti ile engenlenen Blgospot.com sitesine erişimin engellenmesiyle ilgili Superonline twitter hesabından açıklama yaptı.

Superonline’ın açıklamalası;
“Blogspot.com, Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D iş sayılı kararına istinaden engellenmiştir. Blogspot.com’un kapatılması mevcut tüm servis sağlayıcılarını kapsayan yasal bir zorunluluktur. ”

“ABD, Libya’yı istila edecek”

0

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, Libya lideri Muammer Kaddafi’yi kınamayacağını yineleyerek, ABD’nin petrol kaynaklarını ele geçirmek için Libya’yı istilaya hazırlandığını söyledi.

Chavez, devlet üniversitelerinden yeni mezunlara hitap ettiği konuşmasında, Libya’yla ilgili yalanlar kampanyası yürütüldüğünü ifade ederek, “O’nu (Kaddafi) kınamayacağım. Dostum olan birini kınamak alçaklıktır” dedi.Hugo Chavez, televizyondan da yayımlanan konuşmasında, Kaddafi’nin iktidardan uzaklaştırılması kampanyasının arkasında Amerikan hükümetinin bulunduğunu savundu. Venezuela muhalefeti, Kaddafi’yle yakın ilişkileri bulunduğu için Chavez’i şiddetle eleştiriyor. (Cumhuriyet)