Devrimci ‘Karargah’ – Tuncay Yılmaz

TÖP ve SDP'ye operasyon kararını alanlar, bu iddianameyi hazırlayanlar, bizler üzerinden sosyalistlerin demokratik alandaki çalışmalarını yasaklamak istiyorlar

21 Eylül 2010’da evlerimiz basılarak gözaltına alınmış, dört günlük sorgu sürecinin ardından tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konmuştuk. Şimdi Tekirdağ F Tipine yerleştirildik. Dört buçuk ay sonra iddianame açıklandı: Tutuklu olan olmayan, ismi bir şekilde bu dosyaya giren herkes Devrimci Karargah Örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Açıklanan 130 sayfa ve 40 ek klasörlük iddianame o kadar zorlama, ki, insan yazarken neresinden başlasa şaşırıyor.
İddianamenin ruhunu veren yaklaşımı aktarabilmek için küçük bir alıntıyla başlayacağım: “Devrimci Karargah terör örgütünün en kısa anlamda stratejisinin; ‘Türkiye Devrimci Hareketini birleştirme ve Devrimci bir çatı altında toplama’ sloganını kullanarak terör ve şiddeti devam ettirme olduğu değerlendirilmiştir.”
Sosyalistlerin birliğini savunan tüm yapılar ve bireyler, potansiyel bir ‘Devrimci Karargah’ üyesi. Oysa ÖDP’sinden TKP’sine, EHP’sinden ESP’sine herkes sosyalistlerin birliğini savunmuyor mu bu memlekette? Birlik işinin şakası yok, “Terör örgütüyle aynı stratejiyi benimsediğiniz” tespit ediliverir.
İddianameye ruhunu veren ikinci eksen “Kürtler ve sosyalistlerin birliği” tehlikesi. Mümkün olan her yere “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH)” meselesini katarak ne kadar “tehlikeli” bir yönelim içerisinde olduğumuz ve Devrimci Karargah’ın bu yönlü stratejisiyle üst üste düştüğümüz ispatlanmaya çalışılmış: “Kürt özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye sosyalizminde egemenliğini sürdüren oportünizme ve reformizme alternatif devrimci bir yol çizme görevinde BİRLEŞİK BİR ÖRGÜTSEL YAPI OLUŞTURMAK şeklinde belirlediği stratejisinin gereği olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi (Çatı Partisi) içerisinde faaliyet yürüttükleri belirlenmiştir.”

Öcalan’ın önerisi!
2008’in Aralık ayında birçok sosyalist, demokrat, liberal, aydın ve siyasi yapılanmanın çağrısıyla ortak bir “çatı partisi” oluşturmak için yan yana gelenler meğer Devrimci Karargah’ın stratejisi doğrultusunda hareket ediyormuş. Bu iddiayı renklendirmek için ikinci bir alıntı yapalım. DBH’nın 21 Şubat 2010’da Ankara’da düzenlediği “Demokratik Çözüm, Demokratik Türkiye” sempozyumuna Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği mesaja dayanarak: “Abdullah Öcalan’ın önerisiyle bir çatı partisinin kurulması, bu yapı içerisinde her grubun kendisini ifade etmesinin güç birliğine gidilmesi kararlaştırıldı.” 2008 Aralık ayında oluşturulan “Çatı Partisi Girişimi-DBH”, Şubat 2010’da Öcalan’ın gönderdiği mesajla kurulmuş meğer!
İddianamenin üçüncü ve en zayıf ekseni Ergenekon bağlantısı. Dava Ergenekon’la ilişkilendirmek için o kadar zorlanmış ki, Ergenekoncu Doğu Perinçek’in “Karargah Evleri”, “Devrimci Karargah Evlerine” dönmüş. Ergenekon tutuklamaları için “Yetmez! Fırat’ın doğusundaki Ergenekoncuları da, 12 Eylülcüleri de tutuklayın” diye Silivri’ye gidip basın açıklaması yapanlar (bizzat ben de bunlardan biriyim), Ergenekon’la ilişkili olmaktan tutuklular. Oysa TÖP’ün de SDP’nin de hem eski statükonun, hem AKP’nin yeni statükosunun Ergenekonuna, kontrgerillasına karşı politik mücadele veren siyasi yapılanmalardan olduğu aşikârdır.
İddianamenin dördüncü ve son ekseni ise IMF ve Dünya Bankası karşıtı eylemlere katılmak, TEKEL işçilerinin direnişine destek vermek. 6 Ekim 2009 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB’un çağrısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Bankası toplantılarını protesto etmek için yapılan basın açıklamasına tüm sosyalist, emek dostu kurumlar gibi TÖP ve SDP de katılmıştı. Ancak basın açıklamaları sonrasında ortaya çıkan olayları bu yapılara ve bizlere fatura etmeye çalışmak inandırıcılıktan çok uzak.
Tutuklanmamızdan bir buçuk yıl önce başlatılan teknik ve fiziki takipte elde edilen tüm veriler, evlerimizin, bürolarımızın aranması sonucu el koyulan tüm materyaller bu dört eksenin filtresinden geçirilerek işlenmiş. Yetmediği noktada iftiralara, gizli tanıklara “verdirilen” ifadelere başvurulmuş. Tüm bu açıklamaya rağmen sunulan maddi delillerle isnat edilen suç arasında somut bir tek bağlantı kurulamamış. Bir buçuk yıl dinlenen telefonumdan iddianameye koyabildikleri tek delil Mahir Sayın ile Tekel eylemleri sırasında yaptığım konuşma.
“Tuncay: Siz neredesiniz… Mahir: Maydanoz’dayız, gel. Tuncay: Maydanoz’dasınız ha… Mahir: Burası Devrimci Karargah yaa… “ şeklinde devam eden konuşmaya iddianamenin yorumu şöyle: “Şeklinde görüşmelerin geçtiği şifreli yapılan konuşmalarında Devrimci Karargah örgütünün isminin zikredildiği görülmüştür.”

Daha neler yaptık neler
Maydanozun 78 günlük Tekel direnişinin çadırlarının yanı başındaki “Maydanoz Kafe” olduğunu, Tekel işçilerini ziyarete giden devrimcilerin, sosyalistlerin, işçilerin kışın soğuğundan korunmak için bu kafede toplandıklarını, Mahir Sayın’ın bu minvalde bir espri yaptığını anlatmak ağrına gidiyor insanın. Ayrıca takip ettikleri, kafelerde, restoranlarda, sokakta resimlerini çektikleri Orhan Yılmazkaya ‘nın evinin dışında yakalanabilecekken yargısız infazla ölü olarak ele geçirilmesini protesto etmek için 18 siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün birlikte düzenlediği basın açıklamasına katılmak iddianamede savunulabilen tek maddi delil neredeyse. Aynı iddianamede bizzat benim Başbakan Erdoğan’ın meclis kürsüsünden istismar amaçlı ismini zikrettiği Necdet Adalı ve 11 yaşında havan topuyla parçalanarak hayatını kaybeden Ceylan Önkol’la ilgili basın açıklamalarına katıldığımı tespit ediyor. Bu tespite yenilerini ekleyeyim: Hrant Dink’in de cenaze törenine katıldım, Eyüp Baş’ın yürüyüşüne de, devlet güçleri tarafından katledilen Kenan Burak’ın, Kemal Türkler’in anma toplantılarına da katıldım. Daha onlarca yürüyüş, açıklama sayabilirim katıldığım, konuşma yaptığım. Ne zamandan beri basın açıklamasına katılmak örgüt üyeliği için delil sayılıyor? Sizin ileri demokrasiniz de, geri demokrasiniz de aynı! Bizim başka beklentimiz yoktu, ancak bu dava öyle bir beklentisi olanın da çok dikkatli takip etmesi gereken bir dava olacak görünen.
TÖP ve SDP’ye operasyon kararını alanlar, bu iddianameyi hazırlayanlar bizler üzerinden sosyalistlerin demokratik alandaki çalışmalarını yasaklamak, kriminalize etmek istiyorlar. Bu kez olmayacak. Sosyalistler, demokratlar oynanan oyunu gördü, ortaklaşa yürütülen “Sıra Kimde” kampanyasıyla çoktan “sırayı bozdular”. 13-15 Nisan’daki davamızda “ileri demokrasinin” öncekinin makyajlı hali olduğunu açığa çıkartacağız.

TUNCAY YILMAZ: Toplumsal Özgürlük Platform Sözcüsü / Tekirdağ F Tipi Cezaevi

-Radikal 2-

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR