Ana Sayfa Blog Sayfa 5265

Bolivya’da yağmurlar sel ve toprak kayması getirdi

Bolivya’nın La Paz şehrinde, yoğun yağışların neden olduğu toprak kayması 300’den fazla eve zarar verdi.

Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, yüzlerce ev risk hala risk altında.

Kupini Dos adlı yoksul mahalle ise, toprak altında kalmadan boşaltılabildi.

La Paz şehrinde yaşanan toprak kaymasının dört bin kişiyi doğrudan etkilediği düşünülüyor.

Bölge sakinleri, toprağın altında kalan evlerinden eşyalarını kurtarmaya çalışıyor.

Kurtarma ekiplerinin yanı sıra, ordu da boşaltma ve kurtarma operasyonlarında rol alıyor.

Ülke genelinde haftalardır devam eden yoğun yağışlar nedeniyle ise en az 40 kişinin hayatını kaybettiği ve 10 bini aşkın kişinin evsiz kaldığı açıklandı.

Bolivya hükümeti devam eden yağışlar nedeniyle geçtiğimiz hafta acil durum ilan etmişti.

Sellerin özellikle de ülkenin kuzeyindeki Amazon bölgelerini etkilediği, burada yaşayan toplumların taşan nehirler dolayısıyla ülkenin diğer kısımlarına ulaşamadığı belirtiliyor. (BBC)

İsyan Avrupa’ya sıçradı

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kasıp kavuran isyan ateşinde son durak Hırvatistan oldu. 20 binden fazla protestocu polisle birbirine girdi, yaralı sayısı 38.

Yeryüzünde yaşayan herkes önce Tunus, ardından Mısır ve son olarak Libya’yı sallayan ayaklanmaları takip ederken, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan sonra isyan ateşi Avrupa’ya ulaştı.

Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de 20 bin kişi sokağa indi ve başkent savaş alanına döndü.

Hükümetin finansal politikalarını protesto eden göstericiler, özellikle savaş gazilerine iyi hayat şartları sunamayan iktidar üyelerinden birçoğunun günden güne zenginleştiğini söyleyerek Hırvatistan Başbakanı’nın istifasını istedi.

Hükümet binasına yürüyen kalabalığı önlemek için bölgede bekleyen 2 bine yakın polis ile protestocular arasında çatışma yaşandı.

Zagreb’de 300’den fazla araç ateşe verildi, onlarca işyerinin camlari indirildi.

Polis ve göstericilerin sert kavgasında 9’u ağır 38 kişi yaralandı, 65 kişi de göz altına alındı.

Arnavutluk’ta Ocak ayında muhalefetin düzenlediği gösterilerde polis ve protestocular karşı karşıya gelmiş, çıkan olaylarda 3 kişi yaşamını yitirmişti.

Hırvatistan’daki gösteri 21 Ocak’tan bu yana yapılan ilk gösteri olma özelliğini taşıyor. (Ajanslar)

“NBA’e alıştım”

0

NBA’de Chicago Bulls forması giyen milli basketbolcumuz Ömer Aşık, artık alıştığını ve bundan sonra kendini daha da fazla geliştireceğini söyledi.

NBA’de Chicago’da forma giyen milli basketbolcumuz Ömer Aşık, sezon başında yaşadıkları tüm sakatlıklara rağmen şu anda Doğu Konferansında üçüncü sırada olduklarına ve sıralamada Boston Celtics ve Miami Heat ile aralarında çok fark olmadığına dikkati çekti.

Takımın son iki sezonu 41 galibiyetle bitirdiğini, bu sezon ise daha şimdiden 41 galibiyete ulaştıklarını belirten Aşık, “Tabi sezon sonuna kadar ne olacağı belli olmaz, ama şu anda herşey bizim için çok iyi gidiyor. İnşallah böyle devam eder” dedi.

Hedeflerine adım adım ilerlediklerini, karşılarında hangi takım olursa olsun her maçı kazanıp play offlar için en fazla avantaj getirecek sırada normal sezonu bitirmek istediklerini belirten Aşık, NBA’ye alışma dönemini ise atlattığını, şu anda herhangi bir sorunu olmadığını kaydetti.

Aşık, “İlk başta biraz zorlandım, ama şu anda herhangi bir sorunum yok. Alışma dönemini atlattığıma inanıyorum. Süre aldıkça da kendimi daha çok geliştirdiğimi düşünüyorum. İnşallah bu aldığım süreleri artırıp kendimi daha da geliştirmeye çalışacağım. Aldığım süreyi en iyi şekilde değerlendirmeye, takıma katkı yapmaya çalışıyorum” diye konuştu.

Taurasi’ye kapı açıldı!

0

Türkiye Basketbol Federasyonu yaşanan doping skandalının ardından Diana Taurasi ve Monique Coker’u kaybeden Fenerbahçe ve Ceyhan Belediyesi’ne ilave bir oyuncu sözleşme hakkı tanıdı.

Türkiye Basketbol Federasyonu yaşanan doping skandalının ardından Diana Taurasi ve Monique Coker’u kaybeden Fenerbahçe ve Ceyhan Belediyesi’ne ilave bir oyuncu sözleşme hakkı tanıdı. Bu kararla birlikte Fenerbahçe, Diana Taurasi’yi tekrar Fenerbahçe’ye kazandırabilmek için yoğun çalışmalara başladı.

Basketbol Federasyonu resmi internet sitesinde şu duyuruyu yaptı: “Türkiye Basketbol Federasyonu, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 23.02.2011 tarihli dilekçesini 26.02.2011 tarihinde yaptığı Yönetim Kurulu Toplantısı’nda değerlendirmiş, bahse konu kulüp ve sporculara yönelik kararlar almış ve doping testi öncesindeki haklarını iade ederek yaşanan olağanüstü koşullar da gözetilerek bir defaya mahsus Fenerbahçe ve Ceyhan Belediyesi kulüplerine “ilave bir oyuncu ile sözleşme yapma hakkı” tanımıştır”

Basketbol Federasyonu’ndan yapılan duyurunun tam metni şu şekilde:

Türkiye Basketbol Federasyonu ve Kurulları, Fenerbahçe ve Ceyhan Belediyesi’nin birer sporcusunda yasaklı madde bulunması sürecinin en başından sonuna kadar mevzuatlar çerçevesinde hareket etmiş ve neticede gerek Türk Basketbolunun, gerekse bu spor içerisinde yer alan kişi ve kuruluşların menfaatlerini korumak adına adil, etkin ve çabuk kararlar tesis etmiştir.

Türkiye Basketbol Federasyonu, kulüplerimizin uluslararası arenada başarılı olması için her türlü desteği vermekte ve Avrupa Kupalarında elde edecekleri büyük başarıların Türk Basketbolu ve Türk Sporu için çok önemli olduğunun bilincinde olarak her zaman yardımcı olmaktadır. Kulüplerimizin elde ettiği başarılar hepimizi gururlandırmakta ve sevindirmektedir. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir.

WADA ve FIBA yönetmeliklerine göre TBF tarafından uygulanan ve WADA tarafından akreditasyon almış Hacettepe Üniversitesi-Türkiye Doping Kontrol Merkezi’nde gerçekleştirilen testler sonucunda; Fenerbahçe basketbolcusu Diana Taurasi ve Ceyhan Belediyesi basketbolcusu Monique Coker ile ilgili doping raporlarının hatalı yapıldığının ortaya çıkması dünya doping tarihi içerisinde çok ses getiren büyük bir skandal olmuştur.

Diğer yandan TBF’nin Fenerbahçe’nin diğer bir sporcusu Penny Taylor’un doping testlerinin Köln Doping Merkezi’ne göndermesinin ne kadar doğru bir karar olduğu yaşanan son gelişmeler ışığında açıkça ortaya çıkmıştır. TBF bu nedenle medya da bazı kişilerce ve T.Doping Merkezi yetkililerince eleştirilmiş olmasına rağmen, ortaya çıkan doping skandalı TBF’nin haklılığını ve öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu herkese göstermiştir.

Ayrıca konu ile ilgili yapılan açıklamalarda belirtilenin aksine; WADA’nın emredici kuralları ve yönetmelikler gereği, doping testine giren sporcuların A numunesi ile B numunesi analizlerinin aynı laboratuar da yaptırılması bir zorunluluktur.

Hacettepe Üniversitesi-Türkiye Doping Kontrol Merkezi’nce yapılan düzeltmenin hemen ardından TBF Disiplin Kurulu sporcular Diana Taurasi ve Monique Coker ile kulüplerinin mağduriyetlerinin önlenmesi adına ivedilikle tedbir kararlarını kaldırmış, 17.02.2011 tarihinde konuya ilişkin olarak bizzat Başkan Turgay Demirel yaptığı basın açıklamasında gelişmeleri değerlendirmiş ve gelinen noktanın sporcular/kulüpler adına sevindirici olduğunu ancak Hacettepe Üniversitesi gibi saygın bir bilim kuruluşu tarafından yapılan yanlışın da ülke sporu adına çok üzüntü verici olduğunu ifade etmiş, kulüplerimizin bu sporcular ile ilgili mağduriyetlerinin düzeltileceğini açıklamıştır.

TBF Başkanı ve yetkililerinin “2014 Dünya Bayanlar Basketbol Şampiyonası” organizasyonunu ülkemize kazandırmak amacıyla yaptıkları çalışmalar ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü ile beraber ABD’ye gerçekleştirdikleri seyahatin, “gezmek ve tozmak” şeklinde haddini aşan ifadelerle gündeme getirilmesi kabul edilemez bir tutumdur. Bayan Basketboluna bu kadar yatırım yapan kulüplerinizin ülkemizde düzenlenecek bir Dünya Basketbol Şampiyonası ev sahipliğinden ancak memnuniyet duyacaklarını tahmin etmekle beraber bu ifadelerinin de bilgisizlikten kaynaklandığı varsayılmaktadır.

Türkiye Basketbol Federasyonu, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 23.02.2011 tarihli dilekçesini 26.02.2011 tarihinde yaptığı Yönetim Kurulu Toplantısı’nda değerlendirmiş, bahse konu kulüp ve sporculara yönelik kararlar almış ve doping testi öncesindeki haklarını iade ederek yaşanan olağanüstü koşullar da gözetilerek bir defaya mahsus Fenerbahçe ve Ceyhan Belediyesi kulüplerine “ilave bir oyuncu ile sözleşme yapma hakkı” tanımıştır.

Benzine yine zam!

Akaryakıt ürünlerinden 95 ve 97 oktan benzinlerin satış fiyatı bugünden geçerli olmak üzere litrede 4-5 kuruş artırıldı. Geçen hafta yapılan 8-9 kuruş zammın ardından böylece son bir haftada benzine 14 kuruş zam yapılmış oldu.

Akaryakıt dağıtım şirketlerinden OPET’te 95 oktan kurşunsuz benzinin satış fiyatı Ankara ve İstanbul’da litrede 4,04 liradan 4,08 liraya, İzmir’de 4,03 liradan 4,08 liraya, Van’da ise 4,14 liradan 4,18 liraya yükseldi.

BP bayilerinde zam sonrası 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı Ankara ve İstanbul’da 4,03 liradan 4,08 liraya çıktı. 95 Oktan kurşunsuz benzin İzmir’de 4,02 liradan 4,07 liraya, Van’da 4,13 liradan 4,18 liraya yükseldi.

Petrol Ofisi bayilerinde 95 oktan benzinin litre fiyatı İstanbul ve İzmir’de 4,02 liradan 4,07 liraya, Ankara’da 4,03 liradan 4,08 liraya, Van’da ise 4,13 liradan 4,18 liraya çıktı.

Shell bayilerinde henüz fiyat artışı yapılmadı.

Daha önce 4,06 ile 4,17 lira arasında satılan 97 oktan kurşunsuz benzin ise zam sonrası litrede 4,09 ile 4,22 lira arasında değişen fiyatlardan satılmaya başladı.

Dağıtım firmalarının belirlediği tavan fiyatlar, rekabet ve serbesti nedeniyle şirketler ve kentlere göre küçük çaplı değişiklikler gösteriyor.

Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaş Mitingi 6 Mart’ta İzmir’de

Daha önceki yıllarda Alevilerin Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirdiği ‘’Ayrımcılığa Karsı Eşit Yurttaşlık Hakkı’’ mitinglerinin bu yıl ki durağı İzmir Gündoğdu Meydanı. 6 Mart Pazar günü yapılacak İzmir mitingine büyükr sayıda katılım bekleniyor.

Sünni kardeşlerimizin desteğini bekliyoruz

Miting öncesinde siyasi parti temsilcileri, sendikalar, yazar ve sanatçıların katılımıyla Kadıköy’de bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Kadıköy Belediyesi Brifing Salonu’nda gerçeklesen değerlendirme toplantısında söz alan Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, tarih boyunca haksızlığa uğradıklarını, sürekli incitildiklerini, bir cemevi kurmak için hala bin bir engelle karşılaştıklarını, ancak sabırlarının tükendiğini, devletin vatandaşları karsısında artık eşit mesafede durması gerektiğinden bahsetti. Devletin önceleri Alevileri tanımadığını, daha sonra tanımak zorunda kaldığında ciddiye almaz göründüğünü, mücadelenin gelişmesiyle bu seferde özüyle oynamaya başladığını bunda da başarılı olamayınca ikilik yaratarak, ayırıp bölerek devlet Aleviliğine dönüştürmeye çalıştığını söyledi. Taleplerinin aslında siyasal olduğunu, bütün zorluklarına rağmen bireysel düzeyde Alevilerin kendi inançlarını yerine getirdiklerini, bunun içinde devletin icazetine ihtiyaçları olmadığını belirten Balkız, “Bu topraklarda yaşayan tüm ötekileştirilmişler, bütün hakları ellerinden alınmış örselenmişlerle birlikte mücadele ederek haklarımızı elde edebiliriz. Devletimiz, hükümetimiz hak talep edenleri nasıl zayıflatabileceği, nasıl susturabileceği konusunda oldukça deneyimli” diye konuştu. Bütün sorunların aslında içice olduğunu bunu da Kürtler, Aleviler, emekçiler, ezilenler yan yana durarak siyaseten çözebileceklerini, çünkü emekçilerin Kürtlerin sorunları çözülmeden Alevilerin sorunlarının çözülemeyeceğini, hakların bütün olduğunu vurguladı. Balkız, 6 Mart günü gerçekleştirecekleri mitinge Sünnilerin desteğini beklediklerini söyledi, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “6 Mart’ta Sünnilerle birlikte çıkacağız alanlara. Vicdan sahibi Sünni kardeşlerimiz, sosyalistler, demokratlar, liberaller, vicdan sahibi insanlar olmadan başarılı olamayız. Biraz daha kuvvet yüklenirsek, yıkacağız.”

Alevi köylerine kasabalardan kabloyla hoparlör çekildi

Toplantı da söz alan sanatçı Arif Sağ ise hicivli şekilde Aleviler olarak köylerdeyken devlet denen şeyin ne olduğunu bilmediklerini, devletle ilk karşılaşmalarının kendilerinden yumurta isteyen karayolları çalışanları vasıtasıyla olduğunu anlattı. Devletin Alevilere bakışının sorunlu olduğunu, Alevileri tanımak istemediğini belirtti. Sağ ‘’Köylerden şehirlere göçle beraber devletle daha yoğun karsılaşma, vatandaş olma bilinci ve devlet olgusunu anlama süreci başladı. Alevi köylerine cami yapılarak asimilasyon amaçlandı, bu olamıyorsa kasaba ya da camisi olan diğer köylerden kablo ve hoparlör çekildi. Önceleri Cumhuriyetin ve mahkemelerinin bizden yana olacağını, bizi de koruyacağını düşündük ama anladık ki aslında Osmanlının devamı olarak değişen bir şey yokmuş. Eskiden cenazelerimizi camilerde başkaları tarafından anlamadığımız dil ve şekilde kaldırılırdı bizler bir şey anlamaz, yabancı gibi hissederdik. Simdi büyük emekler karşılığında artık Cemevlerimiz var, cenazelerimiz orada kendi usullerimize göre kaldırılıyor. Şehirlerde devrimcilerden örgütlenmeyi öğrendik, simdi kendi hakkımızı örgütlü biçimde diğer demokratik kurumları besleyerek ve aynı zamanda onlardan da beslenerek arıyoruz’’ dedi.

Kendi anayasamızı yapmamız lazım

Toplantıda Yeşiller Partisi EşSözcüsü Yüksel Selek genç bir partinin yaşlı eş sözcüsü olduğunu, yaşı itibarıyla darbelere, katliamlara tanık olduğunu, sürgünler yasadığını ama verilen mücadelelerin ve bedellerin asla boşuna olmadığını bu salona baktığında umutlandığını vurguladı. Nerede haksızlık varsa karsı durulmalı. Alevilerin, Kürtlerin, ezilenlerin, kadınların, doğanın ve diğer bütün ötekilerin haklarının ayrılmadan mücadelesinin yapılmasını, bunu da anayasayla güvenceye bağlanmasının gerektiğini, iste bu noktada meydanın AKP’ye bırakılmaması için güç birliği yaparak kendi anayasamızı oluşturmamızın şart olduğunu söyledi. Aksi durumda AKP secim sonrasında tek basına iktidar olursa kendi anayasasını yapacak, buna hep beraber dur demeliyiz dedi.

Daha sonra kurum temsilcilerinin söz alarak konuştuğu toplantı da, mitinge aktif destek verilmesi konusunda ortak görüşe varıldı.

Hüseyin Güngör

Beşiktaş akıllı ayaklarıyla kazandı

Maçtan önce, oynanan stadyum üzerinde konuşmak gerek. Antalyaspor, daha önce enterasan tribünleri olan (sanırım sağında ve solunda koltuklar, en sonra tek koltuk kalacak şekilde inceliyordu) bir stadyumda oynuyordu. Kısmen dolu tribünler önünde oynanıyordu maçlar. Şimdi bir otelin sahasına geçilmiş. Uygulanan bilet fiyatı politikasından olsa gerek, ne zaman Antalyaspor maçı izlesem, taraftarları seçmek zor oluyor. Bu maçta da özellikle ilk başlarda bu durum böyleydi.

Maça gelirsek, değişen bir şey yok. Beşiktaş yine çok yetenekli bir orta sahanın önüne tek forvet koyarak etkisiz kaldı. İlk önce Bobo, daha sonra da Almeida… Gelen ortalar ya daha uzağa ya da yakına gitti. Bir türlü ortada duran tek forvete ulaşamadı. Böyle olunca da, Beşiktaş orta sahadan topu hücuma getirdiğinde orada etkili olamıyor ve geride eksik yakalanıyor. Ne olursa olsun, şampiyonluk hedefi olmayan takımlar; Beşiktaş’ın tek forvetini en az üç oyuncuyla bekliyorlar. Bununla birlikte orta sahanın baskısıyla geriye iyice yaslanan takımlar arasından gol bulmak imkanlı olamıyor.

Beşiktaş, ilk yarıda geriye düşebilirdi. Antalyaspor bunu gerçekleştirecek en az iki pozisyon buldu. Bunlarda Rüştü başarılıydı. Bununla birlikte Beşiktaş’ın akılda kalan bir pozisyonu yoktu. Fakat kim hücum oynadı, kim savunma yaptı diye sorarsak vereceğimiz yanıt aynı doğrultuda olmaz. İşte hep bu, kalabalık orta saha, tek hücum taktiğinin getirdiği bir sonuç bu.

Son olarak Guti ve Quaresma’ya değinmek gerek. Maç 0-0 bitebilecekken, iki tane akıllı hareket ile oyunun skorunu değiştirdiler ve maçı bir anda dört hatta beş farkla bitecek pozisyona getirdiler. Quaresma’nın ara pası bir yana, Guti’nin attığı serbest vuruş golü, o golü atarken bile kaleciyi uyandırmamak için kaleye bakmaması… Zeki bir futbolcunun, fiziksel olarak geri düştüğü zamanlarda bile “en önemli” olabileceğinin kanıtı gibiydi. Golün hakkını Rüştü verdi aslında. Kalesinden çıkıp, kutladı Guti’yi…

Son söz: Kupa maçında cezasını geçirmek için kırmızı kart gördü Necip. Bu kurallar dahilinde yapılmış bir hareket olsa da, kupa cezalarının kupada, lig cezalarının da ligde çekilmesi sağlanmalı. Futbol adına iyi bir görüntü vermiyor bu tip hareketler.

http://www.urbarli.net

Vicdanın da bir tahammül noktası var – Gündüz Vassaf

Daha ne kadar, nereye kadar tahammül edecek dünyalı vicdanımız?

Uğruna kan dökülen, marşlarla ölmeye öldürmeye giderek kurduğumuz ulus-devletler, vatandaşlarına karşı terör örgütüne dönüşmekte.

Belki çoktan öyleydi. Farkında değildik. Başlangıçta bağımsız ulus-devlet kurma heyecanı, Avrupa’da din savaşlarından kurtulmanın can güvenliği ardından kurtuluş savaşları, başımıza ne biçim bela örmekte olduğumuzu görmemizi engelledi. Krallardan, dinlerden, sömürenlerden bağımsızlık türküleri kulağımıza hoş geldi. Sınırlarımızın dışında kalan ‘ötekine’ karşı, ortak geçmiş uyduran masallarımızla başkalarından ayrıştık. Aynı kabileden, aynı aileden olanlar, mayın döşenmiş sınırlarla birbirlerinden koparıldığında, farklı dillerle farklı bayraklarla başkalaştı.

Ve, ister seçimle olsun, ister darbeyle, ulus-devletlerde iktidarı ele geçirenler zamanla başımıza despot kesildiler.

* * *

Kendilerini, dünya örnek alsın diye demokrasinin beşiği diye tanıtan Anglo-Sakson ikizleri, ABD ve İngiltere, ortak tarihimizin beşiği Mezopotamya’yı yerle bir etti. Halkları, evlatlarının ölmesine ve öldürmesine karşı çıkarken, egemen düzenin temsilcileri, iktidar ve muhalefet partileri, savaş dedi. Kendi kurallarını çiğnerken, imzaladıkları Birleşmiş Milletler’in ilkelerini ihlal ederken savaş suçlusu oldular.

Dünya, yani biz, bakakaldık. Ebu Garip hapishanelerinde elleri kolları bağlı mahkumlara işkence ederken, bizler de, elimiz kolumuz bağlı, bakakaldık.

Kuzey Kore’de babadan oğula geçen dikta rejimi var. Kırsal kesimde halk, susuz, elektriksiz, aç. Ülke nükleer güce sahip. Savaş çığırtkanlığını âdet haline getirdiler. Bir başladı mı hepimizin sonu olabilir. Aynı olgu benden sonra tufan psikolojiisnde şartlanan İsrail için de geçerli.

Ulus-devlet bağımsızdır. Seyrediyoruz. Bekliyoruz.

Suudi Arabistan’da şeriat rejimi var, kol-bacak kesiliyor. Kadınlar toprağa gömülüp taşlanıyor. Din değiştirmenin cezası ölüm. Binlerce yıllık uygarlığımızın oluşturduğu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde ne varsa, Suudi Arabistan’da yok.

Ulus-devlet bağımsızdır. Seyrediyoruz. Seyretmekten de öte, uluslararası ilişkilerin devlet protokollerinde İngilizlerin iktidarlaştırdığı bedevi krallarını baştacı ediyor, resmi ziyaretlerinde onlara karşı gelen vatandaşlarımızı tutukluyoruz.

* * *

Libya’da halk 40 yıllık diktatörüne, ruh sağlığından şüphe duyulan diktatörüne, karşı ayaklandı. Özgürlük istiyor. Git diyor. Gitmem diyor baştaki. Tanklarıyla, toplarıyla, paralı askerleriyle halkına karşı son kurşununa kadar savaşacağını söylüyor.

Ulus-devlet bağımsızdır. Şaşıyoruz, adam deli diyoruz. Seyrediyoruz.

Çocukluğumda, 1956’da, Sovyet tankları Macaristan’daki özgürlük hareketini bastırmak için Budapeşte sokaklarına girdiğinde, Ankara’da, annemle oturma odamızda, içine para atıldığında çalışan kumbaralı radyomuzun başındaydık.

Dünyaya sesleniyorlardı Budapeşte radyosundan. Gelin, kurtarın bizi.

Her biri ayrı piyon konumunda ulus-devletler Yalta’da süper güçler arasında çoktan paylaşılmıştı. Küresel sermaye ulus devleti günbegün zaten kuklalaştırmakta. İçinde şartlandığımız ulus-devlet kültürümüzü sorgulamanın zamanı çoktan geldi.

Gün gelecek, yeni kuşakların dünyalı vicdanı evrensel değerlerimizi hayata geçirmek için bizleri seferber edecek. Egemen düzen çeşitli görüntülerle sahnede yerini sürdürse de vicdanın tahammül noktası var.

Ortadoğu’da despotlara karşı başlayan hareket, kabuk değiştiren dünyamızın doğum sancılarının habercisi. Nerede değil. Her yerde.

Gündüz Vassaf / Radikal

PKK eylemsizlik kararını kaldırdı

Hükümetin kalıcı bir ateşkes için açıkladıkları beş talebe duyarsız kaldığını söyleyen KCK, saldırmayacaklarını “ancak kendilerini daha etkili savunacaklarını” açıkladı. 8 Mart ve Newroz’da hükümetin tutumunu izleyeceklerini söyledi.

PKK’nin çatı örgütü Koma Civaken Kürdistan (KCK) Yürütme Konseyi, 13 Ağustos’tan bu yana devam eden eylemsizlik sürecinin “AKP hükümetinin izlediği inkar-imha politikaları nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini” açıkladı.

KCK, saldırılar karşısında kendilerini “daha etkili savunacaklarını ancak saldırmayacaklarını” söyledi.

Fırat Haber Ajansı’na göre, yazılı bir açıklama yapan KCK yönetimi, eylemsizliğin kalıcılaşması için talep ettikleri konularda hükümetin adım atmadığını vurguladı.

Bu beş talep şöyle:

* Askeri ve siyasi alanlara dönük tüm operasyonların durdurulması,

* Tutuklanan Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması,

* İmralı’da hapis bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sürece aktif olarak katılmasının önünün açılması ve yürütülen diyalogun müzakere düzeyine çıkarılması,

* Sürecin ilerlemesi için Anayasa komisyonu ile Hakikatleri Araştırma Komisyonlarının kurulması,

* Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması.

PKK son olarak 13 Ağustos 2009’da eylemsizlik kararı almıştı.

Açıklama özetle şöyle:

“Hareketimiz de, Önderliğimizin bu çabalarına karşılık ve halkımızın, kamuoyunun beklentilerine cevap olmak için defalarca ateşkes ilan etti. İlk kez 2002’de iktidara gelen AKP hükümetine hemen hemen her yıl Kürt sorunun çözümü için muazzam fırsatlar sunuldu. 2005 Ağustos, 2006 Ekim, 2008 Aralık, 2009 Nisan, 2010 Ağustos, Eylül ve Kasım aylarında tek taraflı ateşkesler ilan ettik. AKP, bu fırsatları değerlendirmek yerine topluma kendi başarısı olarak lanse etmeye çalışıp iktidarını güçlendirerek, hareketimizi tasfiye etmeyi amaçlamış, bunun dışında çözüme dönük hiçbir olumlu pratiğin sahibi olmamıştır. Ancak Hareketimiz ve sorumluluğu altındaki gerilla güçlerimiz, 8 kezdir ilan edilen ateşkes dahil bu süreçlerin gereklerine her defasında layıkıyla uymuştur. AKP hükümeti icraatlarıyla bu fırsatları sonuçsuz bırakarak, anlamsız kılmıştır.

“İçine girmekte olduğumuz bu bahar ayında halkımıza adil bir barışı müjdelemeyi, Türk-Kürt halklarının tarihi bağlarının güçlenmesini sağlayacak, iradeli, onurlu birlikte demokratik özgür yaşam projesine yol aldıracak tarihi gelişmelerin yaşandığı bir bahar olmasını canı gönülden arzuladık. Maalesef AKP’nin kökleşmiş inkar zihniyetinden kurtulamaması ve kendi iktidar çıkarlarını Türkiye’nin ve halkların demokratik çıkarlarından üstün tutması buna yol açmamaktadır. AKP, geliştirdiği sistem içi ittifak ve oluşturduğu yeni gladyosuna dayalı siyasetiyle özgür Kürt iradesini marjinalleştirme ve tasfiye konseptindeki ısrarı neticesinde ateşkes süreci heba edilmiştir.

“Hareket olarak, Kürt sorununda demokratik çözüm yönünde bir nebze de olsa ilerleme sağlamak için üstümüze düşen sorumlulukların gereklerini yerine getirdiğimiz gibi, barışçıl yönteme hep öncelikli şans tanıdık. Özellikle 2009 yerel seçimlerinde Kürt halkının ortaya koyduğu demokratik irade ve demokratik kamuoyunda oluşan beklentilere ve Önderliğimizin çağrısına oldukça dikkatli ve hassas yaklaşarak 13 Nisan 2009’da tek taraflı eylemsizlik sürecini ilan ettik.

“Ancak AKP hükümeti de bir gün sonra, 14 Nisan 2009 tarihinde yasal-demokratik Kürt siyasetçilerine karşı KCK operasyonu adıyla bir siyasal soykırım sürecini başlattı. Kürt toplumunun bütün itirazlarına rağmen bu operasyonunu ısrarlı bir biçimde günümüze kadar sürdürerek 2000’e yakın Kürt siyasetçisini tutukladı. Bununla birlikte askeri-diplomatik kuşatma ve saldırı dalgası devam etmiştir. Gerilladan ve Maxmur’dan giden Barış grupları sudan gerekçelerle tutuklanmıştır. Barış ve kalıcı çözüm için Önder Apo’nun sunduğu yol haritasına el konulmuş ve hiçbir biçimde gereklerine uyulmamıştır. Kürt halkına, siyasetçilere, kadınlara, gençlere, çocuklara yönelik linç ve kültürel soykırım artarak sürdürülmüştür. Kürt halkını sindirmeye dönük bir politika izlenmiş ve siyasi partisi DTP kapatılmıştır.

“Halkımızın ve tüm mücadele kazanımlarının tehlike ve tehdit altında olduğu böylesi bir süreçte Kürt sorununda muhatap olan Önderliğimizin 31 Mayıs’ta aradan çekilmesi yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. Özgürlük değerlerimizi ve halkımızı savunmak amacıyla 1 Haziran 2010’da güçlerimiz meşru savunma temelinde dördüncü stratejik mücadele dönemini başlatmayı öngören direniş pozisyonu almıştır.

“Direniş sürecinin ortaya çıkardığı siyasal ve askeri ortamın yarattığı atmosferde devletin Önderliğimizle geliştirdiği diyaloglara önemli bir anlam biçtik. Diyalog sürecinin müzakere aşamasına gelmesi için zemin yaratmaya çalıştık. Sürece taktiksel değil stratejik yaklaşarak 13 Ağustos’ta ateşkes ilan ettik. Daha sonra bunu iki kez uzatarak günümüze kadar devam etmesini sağlayan kararlar aldık. Sürecin kalıcı bir ateşkese dönüşmesi için AKP hükümetinin öncelikli olarak atması gereken adımları defalarca sunduk ve kamuoyuyla paylaştık.

“Ama AKP hükümeti, Kürt sorunun çözümünde önemli bir zemin yaratacak bu adımları atmazken ve çözüm yönünde hiçbir projesi olmazken varmış gibi göstererek, hareketimizin yarattığı barışçıl zemini, hareketimizi tasfiye etmede kullanmak istemiştir. Buna rağmen Önderliğimiz, devlet içindeki bir kesimin ve bazı çevrelerin diyalog ve çözüm eğilimini güçlendirmek, parlamentoda bu iradeyi geliştirmek ve demokratik kamuoyunun sürece cesaretlice müdahil olmasının önünü açmak, savaş lobilerinin, faşist odakların hesabını boşa çıkarmak için çok zor da olsa sürecin uzatılmasında ciddi çabalar sergilemiştir.

“Önderliğimizin tarihi çabalarının karşılık bulması için, sürecin hassasiyetini dikkate alan Hareketimiz, genel seçimlere kadar tek taraflı bir biçimde şartlı eylemsizlik kararını almış ve belli aralıklarla durum değerlendirmesini yapacağını ilan etmişti. Özellikle Mart ayında bunu yeniden kamuoyuyla paylaşacağını belirtmişti. Hareketimiz, belirsiz, zamana yayılan, özünde çürütmeyi, oyalamayı ve tasfiyeyi amaçlayan uygulamalar konusunda AKP hükümetine defalarca uyarıda bulundu. Ancak AKP hükümeti büyük bir duyarsızlık ve umursamazlıkla süreci yumuşatacak hiç bir adım atmadığı gibi satın aldığı bazı Kürt işbirlikçilerini kullanarak Kürt toplumunu yanıltmak ve özgür Kürdü tasfiye etmede ısrarlı davranmıştır.

“13 Ağustos 2010 tarihinden bu yana geçen 6,5 ayı aşkın bir süre içerisinde hükümetin, güven verici hiçbir adımı ve ciddi taahhüdü olmadığı gibi, öncelikli olarak yapılması gerekenler konusunda da tam tersi bir tutum içine girmiştir.

1- Mevsim koşulları nedeniyle çatışmalarda bir azalma olduysa da Kürt siyasetine karşı operasyonlar artarak sürdürülmüştür.

2-Siyasi soykırımın ibret verici davası olan KCK davasında anadilde savunma hakkı dahi engellenerek bugüne kadar tek bir kişi bile bırakılmamış ve siyasi yaklaşımlarla oyalama ve pes ettirme taktiği uygulanmıştır.

3-Önderliğimizin şartlarında hiçbir değişiklik yapılmadığı gibi sürdürülen diyaloglar müzakere düzeyine vardırılmamış ve sonuç alıcı kılınmamıştır.

4-Her gün toplu mezarlar açılmasına ve tüm ısrarlara rağmen, sürecin ilerlemesi yönünde Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonları kurulmamıştır.

5-Kürt halkının siyasal iradesi önünde bir engel olan % 10 seçim barajı düşürülmediği gibi, Kürtlerin meclise girmemesi için AKP yeni hilelerle yeni yasalar çıkararak meclisteki Kürt temsilcilerinin en az sayıya indirilmesi için her türlü çabayı göstermiştir. Bu biçimde Kürt iradesinin tam olarak yansımadığı bir meclisin de yapacağı anayasanın dengesiz olacağı ve sorunu çözmeyeceği şimdiden görülmektedir.

“Bu durumda güçlerimiz, saldırılar karşısında kendisini daha etkili savunacak, fakat saldırmayan, operasyona çıkmayan ve halka yönelmeyen güçlere karşı askeri eylemde bulunmayacaktır. Önümüzdeki sürecin nasıl bir karakter kazanacağı konusunda AKP hükümeti ve devlet güçlerinin yürüteceği politikaların etkili olacağı açıktır.

“Özellikle girmekte olduğumuz Mart ayında 8 Mart Dünya Kadın Gününde ve Kürt ulusal değerleri açısından kutlu bir gün olan Newroz sürecinde halkımızın geliştireceği normal, doğal kitlesel etkinliklere hükümetin yaklaşım politikası önemli olacaktır. Bu konuda ilgili olan tüm çevrelerin sürece sorumlu ve duyarlı yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır. ” (Bia)

Zirve değişmedi

0

Kadınlar teniste Danimarkalı Caroline Wozniacki, dünya sıralamasının zirvesindeki yerini korudu.

WTA’nın bugün açıklanan listesinde Wozniacki, 9 bin 550 puanla ilk sırada gösterilirken, Belçikalı Kim Clijsters, 8 bin 835 puanla ikinci sırada yeraldı.

Katar Açık Tenis Turnuvası’nın finalinde Wozniacki’yi yenen Rus Vera Zvonareva 7 bin 565 puanla 3. sıradaki yerini korurken, ilk 20 içinde gerileyen tek isim, 18. sırada gösterilen Rus Maria Sharapova oldu.

Türk tenisçi Çağla Büyükakçay da bu hafta gerileyen isimler arasında yer aldı ve 3 basamak düşerek kendisine 171. sırada yer bulabildi.