Ana Sayfa Blog Sayfa 491

İmamoğlu’nun Erzurum mitingine taşlı sopalı saldırı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Millet İttifakı‘nın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu‘nun seçim çalışmaları için gittiği Erzurum’da, miting sırasında taşlı saldırı yapıldı.

Miting alanının öğlen saatlerinde belediye otobüsleriyle kapatılmasının ardından gergin başlayan mitingde konuştuğu sırada İmamoğlu’na yönelik  taşlı saldırı düzenlendi. Bir süre otobüs üstünde konuşan İmamoğlu daha sonra mitingi yarıda bırakarak otobüsüne geçti. Otobüse de taşlı saldırı düzenlendi.

Ekrem İmamoğlu saldırı sırasında şunları söyledi: “Sevgili Erzurumlular. Bir avuç insan ne yazık ki kalbini buzla kaplamış olabilir, buna aldırış etmeyin. Pişman olacaklar. Yuhalamayın

Seyreden polisler biz de sizi seyrediyoruz. Emniyet biz de sizi seyrediyoruz

Yaralanan vatandaşlar var siz seyrediyorsunuz, Erzurum Valisi, Belediye Başkanı hakkınızda suç duyurusunda bulunacağız…”

’10-15 kişinin yaralandığını gördüm’

Saldırının ardından Halk TV yayınına katılan İmamoğlu şöyle konuştu:

Gün içerisinde biz hem Sivas‘ta hem Çorum‘da mitingimizi yaptık. Üçüncü durak olarak Erzurum’a geldik. Sivas Çorum arasında Erzurum Büyükşehir Belediyesi 30-40 otobüsü koyarak miting alanına girişleri engellemeye çalıştı. Sonra arkadaşlarımız vali ile temas kurdu. Vali ‘5 bine yakın polisimizle önlem aldık. Otobüsler de yerinden çekiliyor. Endişe edilecek hiçbir şey yok’ dedi.

Bu sırada meydanda biriken kalabalık çoluk çocuk genç yaşlısı Türk bayrakları ile güzelim meydanı gelincik tarlasına çevirmişlerdi. Konuşmaya başladıktan sonra bir baktık ki her yerden taş yağıyor. Polislerin hiçbirisi kılını kıpırdatmadı. Orada Toma var, taş atılıyor bize ve milletin üzerine. Ben konuşmanın 5’inci dakikasında kestim konuşmayı. Çünkü bize atılan taşlar yüzünden 10-15 kişinin yaralandığını gördüm.”

Vali ve Emniyet Müdürü istifa etmeli’

“Lütfen siz bunlara uymayın cevap vermeyin burada sizleri korumakla görevli polis var dedim. Ama emniyet müdürü başta olmak üzere belediye başkanı hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Arabanın içine giren arkadaşlarla bir şey yok. Bir tarafta 200 kişiyi geçmez, öbür tarafta 20-300 kişi vardı. Vali’ye mesaj attım istifa etmesi gerektiğini söyledim. Siz Erzurum’a yakışmayan bir Valisiniz. Yakışmayan bir Emniyet Müdürü var. Bunun tepesinde kim varsa içişleri bakanından cumhurbaşkanına kadar. Seçime giderken bunu kabul edemeyiz. Vali Bey’e en geç 20 dakika içinde oradaki insanların can güvenliğini sağladık diye açıklama yapana kadar burada bekleyeceğim. Yaralılar hakkında bilgi almadan Erzurum’u terk etmiyorum.”

İmamoğlu’nun otobüsü alandan ayrılırken polis de kalabalığa TOMA’larla su sıktı.

Kaftancıoğlu’ndan Sabiha Gökçen’e çağrı

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum’daki mitingine yapılan saldırının ardından Canan Kaftancıoğlu, İstanbulluları Sabiha Gökçen Havalimanı’na çağırdı. Kaftancıoğlu, “Sağduyuyla provokasyonları boşa çıkaracağız” dedi.

Sosyal medya hesabı üzerinden paylaşım yapan Kaftancıoğlu, “İmamoğlu’nu, karşılamak ve yapılanlara karşı kardeşçe duruş sergilemek üzere.. Bizler kardeşlik için, kucaklaşma için geliyoruz” ifadelerini  kullandı.

Kılıçdaroğlu: Amaçları korkutmak, bedel ödemeye hazırız

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun Erzurum’da maruz kaldığı taşlı provokasyonun hemen ardından bu akşam Twitter hesabından “Erzurum olayları” notuyla yayınladığı videoyla tepki gösterdi.

Bedel ödemeye hazır olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Sevgili halkım. Mafyalar, militanlar, SADATçılardan, Sinan Ateş’i öldüren torbacılardan, beşli çetelerden, domuz bağcılardan oluşan bir militarist koalisyon var. Bugün Ekrem Başkanımıza saldıranlar bunlardır. Amaçları, insanları korkutmaktır. Sandıktan uzak tutmaktır. Tüm Türkiye itidalini koruyacak. Türkiye, makul çoğunluğun ülkesi. Çoğunluk bu kötülüğü bitirecek.

Sevgili vatandaşlarım. 14 Mayıs’a odaklanın. Başka her şey teferruattır. Sakın, kızmayın. Sakın, küsmeyin. İnsanınızı sevin, bağrınıza basın. O terör gruplarını kahreden de tam da budur. Ekrem evladıma da geçmiş olsun. Ülkeye değişim getirmenin bir bedeli vardır. Bunu da ödemeye hepimiz hazırız.” 

Ne olmuştu?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu öğle saatlerinde attığı bir tweette, Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından mitinglerine ‘engel olunmaya çalışıldığını” söylemişti. İmamoğlu, “Erzurumlu hemşehrilerimle saat 18.00’deki buluşmamıza engel olunmaya çalışılıyor. Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen bu nezaketsizliğin kara lekesini ömrünün sonuna kadar taşıyacaksın” demişti.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da yine Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “Erzurum’un AK Partili Belediye Başkanı’nın yaptığını gördünüz. Biz bu eşiği aşmak zorundayız gençler. Evladım Ekrem Başkan’ı bununla durduramazlar, ona bunlar vız gelir tırıs gider” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ise “Cumhuriyet Halk Partisi, İl Seçim Kurulu tarafından belirlenen miting alanını dolduramayacağını anladığından sağı solu karalayarak ‘Miting yapmamıza izin verilmiyor’ imajını oluşturmaktadır. Miting alanı müsaittir ve ilgili makamlardan izin alınarak isteyen parti miting yapabilir. Talep edilen yer, miting alanı değildir. CHP, konuyu sabote etmektedir” demişti.

İBB Halk Ekmek Başkan Vekili Özgen Nama, Twitter’da bazı görüntüleri paylaşırken, “HÜDA PAR’lı ve MHP’li bir grubun saldırısı ve tacizi ile karşı karşıyayız” demişti. Polisin provokasyona yol açan kişilere engel olmadığı belirtilmişti.

İklim hedeflerinde çıtayı düşüren BP, protestolarla karşı karşıya

Petrol devi şirketlerden BP, on yılın sonuna kadar emisyonlarını azaltma hedeflerinde geri adım atarak taahhütlerini zayıflattı. Karar, bir yandan karşıt oylarla bir yandan da yıllık toplantıda aksaklıklara yol açan iklim protestoları ile karşılandı.

Şirkette emisyonları azaltmaya yönelik ilk hedef, 2022’de hissedarlar tarafından kabul edilmişti ve bu on yılın sonuna kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 35 ila yüzde 40 oranında azaltma taahhüdünü içeriyordu.

Ancak şubat ayında BP, daha fazla petrol ve gaz üretebilmek ve mevcut fosil yakıt projelerinin ömrünü uzatabilmek için artık yüzde 20 ila yüzde 30’luk bir azaltım hedeflediğini duyurdu.

BP CEO’su Bernard Looney, Ukrayna’nın işgalinin ardından enerji güvenliği konusunda artan endişelere bir yanıt olarak bu kararın verildiğini söyledi. Rusya‘nın Ukrayna’yı işgal etmesinden sonra enerji fiyatlarının artmasıyla, BP’nin kârı 2022’de iki kattan fazla artarak 27,7 milyar dolara ulaştı.

Emeklilik fonları karşıt oyla başkanı protesto etti

Nest, Universities Pension Scheme, LGPS Central, Brunel Pension Partnership ve Border to Coast’tan oluşan beş emeklilik fonu, dünya net sıfır emisyon hedeflerine yönelirken şirketin fosil yakıt projelerinin değer kaybetmesi muhtemel olduğu için, yeni hedeflerin BP’yi finansal olarak riske atmasından endişe ettiğini açıkladı.

Emeklilik fonlarının BP’deki 440 milyon sterlinlik (10,85 milyar lira) yatırım, şirketin toplam hisselerinin yüzde 1’inden azına karşılık gelse de Birleşik Krallık‘taki işçilerin üçte birinden fazlasının emekli maaşları onlar tarafından yönetildiği için sesleri önemli bir etkiye sahip.

Beş emeklilik fonu, perşembe günü hissedarlarla yapılan toplantıda şirketin başkanı Helge Lund‘a karşı oy kullanarak, bu oyların şirketin iklim hedeflerindeki yetersizliğe karşı bir protesto niteliğinde olduğunu belirtti.

Öte yandan Lund, emeklilik fonlarının karşı oylarına rağmen, perşembe günü yapılan yıllık toplantıda yüzde 90’ın üzerindeki çoğunluğun oylarını alarak yeniden başkan seçildi. Fonlar yeni hedefleri oylamaya açma talebinde bulunduysa da, talepleri stratejide somut bir değişiklik olmadığı gerekçesiyle reddedildi.

‣ Salt yeşil aklama: Shell, bugüne kadarki en yüksek kâr miktarına ulaştı

BP: Çevre örgütünün kararı ‘belirsiz ve yıkıcı’

Karşıt oylarının yanı sıra, perşembe günü yapılan toplantıdaki bir başka protesto da iklim aktivistlerinden geldi.

Altı kişilik bir aktivist grubu, BP’nin yönetim kurulu ve hissedarlarının yıllık toplantısına girerek şirketten fosil yakıt sondajlarını durdurmasını talep etti.

Hollandalı çevre örgütü Follow This de, beş emeklilik fonu tarafından desteklenen ve ürünlerinin kullanımından kaynaklanan üçüncü kapsam emisyonları olarak bilinen emisyonlar konusunda daha iddialı hedefler talep eden bir karar ortaya koydu.

BP, hissedarların bu kararı “belirsiz”, “basit” ve “yıkıcı” olarak nitelendirerek desteklememeleri tavsiyesinde bulundu.

‘Dünya net sıfır senaryosuna göre işlemiyor’

Dünyanın en büyük yatırımcı hizmetleri olan ISS ve Glass Lewis, BP hissedarlarına iklim çözümüne karşı çıkmalarını tavsiye etti.

Glass Lewis’te ESG araştırması kıdemli direktörü Courteney Keatinge, şirketin BP’nin iklim hedeflerini zayıflatma kararını finansal bir risk olarak görmediğini, çünkü dünyanın 2050’den sonra da petrol ve gaz kullanmaya devam edeceğini söyledi.

“Dünya net sıfır 2050 senaryosuna göre işlemiyor, [2050’de] hâlâ talep olacak, insanlar uçakla seyahat edecek ve evlerini ısıtacak” dedi.

Kanada’da acil durum: Alberta’daki 110 yangında 43 bin hektar orman küle döndü

Kanada’nın Alberta eyaletinde cuma günü başlayan orman yangınları 110 farklı noktada devam ederken, 36 yangın halen kontrol altına alınamadı.

Alberta eyaletinde 24 binden fazla sivil tahliye edilirken, alevlerle savaşmak üzere Ontario ve Quebec eyaletlerinden ilave itfaiyeciler getirdi.

Ancak 24 saatten az bir sürede 45 yeni yangının patlak vermesi sonucu eyalette acil durum ilan edildi.

Fox Lake yakınlarında yaşanan yangında bin 458 hektarlık alan küle dönerken yaklaşık 20 ev kullanılamaz hale geldi. Drayton Valley kasabasında ise devam eden orman yangınında nedeniyle en az bin 500 hektarlık alan kül oldu, 7 bin 200 kişi tahliye edildi.

İtfaiye yetkilileri yüksek hava sıcaklıkları ve çok kuvvetli rüzgarların etkili olması nedeniyle yangınlara karşı verilen mücadelenin oldukça zorlu geçtiğini aktardı.

‘Şu ana dek 43 bin hektar orman küle döndü’

Alberta Eyalet Başbakanı Danielle Smith, daha önce benzeri görülmemiş şiddetteki yangınlar sonucu 24 binden fazla kişinin evlerinden tahliye edildiğini ve eyalette acil durum ilan edildiğini açıkladı.

Bu yılın başından bu yana meydana gelen yangınlarda şu ana kadar 43 bin hektarlık alanın küle döndüğünü sözlerine ekleyen Smith, acil durumlarda kullanmak üzere 1,5 milyar Kanada doları bütçe ayırdıklarını açıkladı.

Aktivistler Gaziantep’ten seslendi: Hayvanat bahçeleri kölelik merkezleridir, kapatın!

Hayvan Hakları İzleme Komitesi‘ne (HAKİM) bağlı Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın (HayHapKap) platformu, 12 yıl önce Gaziantep Hayvanat Bahçesi‘ne getirilen ve dünyadaki ilk tüp bebek fil olarak bilinen Gabi adlı filin akıbetini sorgulamak üzere hayvan hakları savunucuları ile bir araya geldi.

Saat 14.00’te Gaziantep Hayvanat Bahçesi önünde bir araya gelen hayvan hakları aktivistleri yaptıkları basın açıklamasında “Bugün burada, Gaziantep Hayvanat Bahçesi isimli esaret merkezinin önünde, hayvanların insan müdahalesi olmadan özgürce, sömürülmeden ve istismar edilmeden yaşama hakkını savunan kişiler olarak bir araya geldik” dedi.

“İnsan türünün esaret altına alıp, sergileyerek üzerlerinden para ve çıkar elde ettikleri tüm işkence merkezlerine karşı Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın Platformu olarak buradayız” diyen aktivistler, “Bizler gibi duyguları olan, acı çeken, hissedebilen, duyarlı, yaşamak isteyen ve yaşamak için mücadele eden,  aile ve arkadaşlık bağları kuran canlılar olan hayvanlar da tıpkı bizler gibi kendi yaşamlarının biricik özneleridir ve insan türü tarafından tahakküm altına alınmadan, köleleştirilmeden özgürce yaşama hakkına sahiplerdir” diye belirtti.

hayvan

‘Hayvanat bahçeleri kölelik merkezleridir’

Hayvanlar üzerindeki tüm tahakkümü, sömürüyü, kullanımı, istismarı, şiddeti ve yaşam hakkı ihlallerini asla kabul etmediğini ve etmeyeceğini bildiren platform, “Hayvan hakkı savunucuları olarak Gaziantep Hayvanat Bahçesi isimli bu esaret merkezi de dahil tüm esaret merkezleri kölelik merkezleridir ve 21’inci yüzyılda kölelik hayvanlar üzerinden devam etmektedir. Mezbahalarda, yunus parklarında, hayvanat bahçelerinde, üretim tesislerinde, akvaryumlarda, hipodromlarda ve diğer esaret merkezlerinde insan ırkının çıkarı ve zevki için köle edilen tüm hayvanlar için mücadelemiz ve hayvanlarla dayanışmamız devam edecek ve bu hak ihlallerini gerçekleştiren her türlü kişi ve kurumun karşısında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Basın açıklamasında şunlar kaydedildi:

“Bizler, hukuka inancını yitirmemiş avukatlar; hak ihlallerini şikayet etmek, suçluların ortaya çıkarılması, yasaların değişmesi için buradayız. Bizler, hayvan sömürüsüne ve hayvanların insan türü için mal, kaynak, köle olarak görülmesine karşı olan veganlar, hayvan özgürlüğü mücadelemiz için buradayız. Bizler, öğretmenler; zulmü, esareti, ayrımcılığı değil barışı ve özgürlüğü öğreterek öğrencilerimizin kendileri ve doğayla uyum içinde olduğu yarınlara ulaşmak için buradayız. Bizler; zorla evimizden, mahallelerimizden edilenler, doğal ortamlarından kopartılan ve mahkum edilen hayvanlar için buradayız. Cinsiyet ifadelerimiz ve kimliklerimiz sebebiyle sürekli nefret saldırılarına maruz kalan bizler; LGBTİ+’lar, esir edilen, işkence gören, istismara maruz bırakılan, özgürlüğünden koparılan hayvanlar için buradayız. Depremden sonra hem fiziksel hem de psikolojik olarak enkaz altında bırakılanlar olarak; depremden kaçamayan, canları hiçe sayılan mahkum edilmiş hayvanlar için buradayız. Birçok farklı kimlikten insan, bizler, birleştik ve bu işkenceye son vermek için, diğer hayvanlar için buradayız!”

‘Hayvan haklarını tanımayan siyasetçilere verecek oyumuz yok’

Hayvan özgürlüğü mücadelesinin ortak bir mücadele olduğunu hatırlatan aktivistler, “Seçimden bir hafta önce, ‘hayvanların en temel haklarını tanımayacak olan siyasetçilere verecek oyumuz yok’ demek için bir araya geldik” dedi.

Hayvan hakları savunucuları öğretmenleri; hayvan hapishanelerine gezi düzenlememeye, gezi düzenlemek isteyen idarelere ve meslektaşlarına hayvan hapishanelerinin gezi düzenlenebilecek yerler olmadığını, esaret merkezleri olduğunu anlatmaya ve öğrencilerine hayvan hapishanelerinde gösterilmek istenenin aksine hayvanların mutsuz ve yalnız hissettiği, fiziksel ve psikolojik olarak acı çektikleri yerler olduğunu anlatmaya davet etti.

Ebeveynleri, çocuklarına esaret altında hiçbir doğal davranışını sergileyemeyen hayvanları hayvanat bahçelerinde tanıyamayacaklarını anlatmaya ve okul idarelerince çocukların eğitimine olumlu hiçbir katkı sağlamayan aksine hayvanların acısına gülmeyi ve başkalarının acısını yok saymayı öğreten hayvanat bahçelerine düzenlenen gezilere karşı çıkmaya çağıran hayvan hakları savunucuları, “Veteriner hekimleri, hayvan sağlığını rantın önüne koymayan gerçek ve dürüst hekimlik adına, hayvanların hakları ve esenliği için yaşamdan yana olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.

Talepler net

Demokratik kitle örgütlerine de çağrıda bulunan aktivistler, yaşam ve hak savunucularını, tüm türlerin özgürlüğü için mücadele etmeye ve esir edilen hayvanlarla dayanışmaya davet etti.

Aktivistler, karar alıcılara seslenerek taleplerini dile getirdi:

  • Hayvanat bahçelerine yasak getirilerek yenilerinin açılması önlenmeli, bu amaçla yurtdışından getirilen egzotik türler de dahil olmak üzere yabanda yaşayan hayvanların, evcil hayvanların getirilmesine müsaade edilmemelidir.
  • Çoğu ruhsatsız olan ve benzinlik, restoran/kafe gibi yerlerde faaliyet gösteren korsan ve “butik” hayvanat bahçeleri kapatılmalı, buralardaki yabandan koparılan hayvanlar insan menfaatleri uğruna kullanılmayacakları yerlere taşınmalıdır.
  • Mevcut ruhsatlı hayvanat bahçeleri yeni hayvan eklenmeden, uzman veteriner hekim, akademisyen, yerel ve uluslararası doğa koruma kuruluşlarının aktif katılımıyla, hastanesi olan yabanda yaşayan hayvanları kurtarma ve rehabilitasyon merkezlerine dönüştürülmelidir.
  • Şehir merkezlerinde veya AVM gibi kapalı alanlarda da hayvanat bahçesi kurulması yasaklanmalıdır.
  • Hayvanat bahçelerini desteklemek ve yenilerini açmak yerine, hayvanları doğal ortamlarında korumayı iyi bir şekilde planlayan programlar oluşturulmalı ve bu programlar devlet bütçesi ile desteklenmelidir.
  • Koşulları ne olursa olsun tüm hayvanat bahçeleri esir kampıdır, kölelik merkezleridir,  acilen kapatılmalıdır.

En az 45 platformdan destek

Hayvan hakları aktivistleri “Tüm hayvanlar özgür olana dek, tüm kafesler kırılana dek mücadelemizi sürdüreceğiz” diye belirtti.

Yapılan çağrıya şu ana dek Adana Ekoloji Platformu, Alakır Nehri Kardeşliği, Anadoluda Ekolojik Yaşam, Albatros Ekoloji Platformu (Diren Albatros), Animal Save Türkiye, Antalya Ekoloji Ağı, Antalya Vegan Platformu, Antep Queer, Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği, Bir Pati Çetesi Derneği, BurHak – Burak Özgüner Hayvan Hakları Merkezi, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Deneye Hayır Derneği, Doğa Dostu ve Hayvanları Koruma Derneği, Doğanın Çocukları, Ege Vegan Topluluğu, Eğitim-Sen Gaziantep Şubesi, Gaziantep Canlar İçin Derneği, Gaziantep Sokak Canları, Hayvan Hakları İzleme Komitesi, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği, Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi, Hayvanlara Adalet Derneği, Hormona Erişim Kampanyası, İstanbul 31. LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, İstanbul Üniversitesi Vegan Topluluğu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deney Merkezine Hayır Platformu, Kadıköy Kooperatifi, Kadın Meclisleri, Karşılıklı Yardımlaşma Ağı, Lavender LGBTİ+, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Özgür Hukukçular Derneği Gaziantep Şubesi, Özgür Renkler Derneği, Polen Ekoloji, Rengarenk Umutlar Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Gaziantep Şubesi, SYKP Kadın Meclisi, Türkiye İşçi Partisi Hayvan Hakları Komisyonu, Üniversiteli Vegan Öğrenci Platformu (UniVeg), Vegan Derneği Türkiye, Yaşamdan Yana Derneği, Yeryüzü Ekoloji Kolektifi, Yeşil Sol Parti Gençlik Mecisi, 10. İstanbul Trans Onur Haftası olmak üzere en az 45 platform imzacı oldu.

Gabi’ye ne oldu?

Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın grubu, Gabi ile ilgili yaptığı açıklamada “Gabi’ye ne oldu? 12 yıl önce Türkiye’ye zorla getirilen, seyirlik malzeme olarak tutsak edilen, dünyadaki ilk tüp bebek fil olmasıyla övünülen Asyalı fil Gabi, Gaziantep ‘Hayvanat Bahçesi’nde artık yok!” ifadelerini kullandı.

Platform, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin‘e ve Gaziantep Hayvanat Bahçesi Müdürü Celal Özsöyler‘e seslenerek şu soruları yöneltti:

“Fatma Şahin’e soruyoruz: Fillerin doğal ortamlarında yaşama ömrü 70 yıl iken, 18 yaşındaki Gabi’ye ne oldu? 12 Ağustos 2022’de ‘Dünya Fil Günü‘nde nesli tükenme tehlikesinde olan fillerin, Gabi ve Pili‘nin sayısını artırmak için çaba harcadıklarını ifade eden Celal Özsöyler’e soruyoruz: Gabi’ye ne oldu?”

Aktivistler, “Bizler oradaki her hayvan için ayrı ayrı mücadele edeceğimizi, süreçlerinin takipçisi olacağımızı buradan bir kez daha duyuruyoruz!” diye ekledi.

Mersin’deki hayvan hakları savunucularına çağrı

Platform, 8 Mayıs Pazartesi günü Mersin‘in Tarsus ilçesinde hayvanlar için adil bir yaşamı savunan aktivistlerle bir araya geleceğini kaydederek, hayvan hakları savunucularını saat 10’00’da Tarsus Hayvanat Bahçesi önünde buluşmaya davet etti.

Ne olmuştu?

Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın Platformu, 12 yıl önce Türkiye‘ye getirilen ve dünyadaki ilk tüp bebek fil olarak bilinen Asyalı fil Gabi’nin, artık Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde olmadığını duyurmuştu.

Çalışma grubu, 5 Mayıs günü yaptığı basın açıklamasında, Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde hak ihlalleri ve sistematik şiddet yaşandığına dikkat çekerek şu ifadeleri kullanmıştı:

“6 Şubat Maraş merkezli depremler sonrası, Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde hayvan hakları savunucuları olarak yaptığımız incelemeler ardından, burada yaşanan hak ihlallerini ve sistematik şiddeti kamuoyuyla paylaşmıştık. Hayvanların esareti üzerinden çıkar elde eden bu ticarethanelerin halen açık olması ve teşvik edilmesi; 21’inci yüzyılda devam eden bir kölelik gerçeğidir, utanç vericidir.”

HayHapKap, “adına hayvanat bahçesi veya doğal yaşam parkı denen, koşulları ne olursa olursun hayvanlar için esir kampları olan bu yerlerin acilen kapatılarak rehabilitasyon merkezlerine dönüştürülmesi talebimizi bir kez daha haykırmak üzere” söz konusu hayvanat bahçesi önünde bir protesto gerçekleştirileceğini açıklayarak hayvan hakları savunucularına çağrıda bulunmuştu.

HayHapKap, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’den, Gabi’nin nerede olduğunu açıklamasını talep etmişti.

Bodrum, hayvan deneylerine ‘hayır’ diyerek ‘Deneysiz Belediyeler’e katıldı

Hayvanların deneylerde kullanılmasına karşı mücadele yürüten Deneye Hayır Derneği, koruması altındaki hayvanların deneylerde kullanılmasına izin vermeyen belediyelere Bodrum Belediyesi‘nin de katıldığını açıkladı.

Halihazırda Didim Belediyesi, Nilüfer Belediyesi, Bakırköy Belediyesi, Fethiye Belediyesi ve Şişli Belediyesi‘nin yer aldığı “Deneysiz Belediyeler” grubuna Bodrum Belediyesi’nin de eklendiğini duyuran dernek, şu ifadeleri kullandı:

“Bakım ve sorumluluğu altındaki hayvanları hiçbir şart veya koşulda, üzerlerinde eğitim-deneysel-bilimsel çalışma yapılmak üzere deney merkezlerine vermeyeceğini, Belediye meclisinde aldığı kararla taahhüt eden ‘Deneysiz Belediyeler’e BodrumBel de eklendi! Teşekkür ederiz.”

‘Deneylere hayvan temin etmek belediyelerin zorunluluğu değil kendi inisiyatifleridir’

Dernek, internet sitesinde konuya ilişkin olarak yer verdiği açıklamada, belediyelerin laboratuvarlarda denek olarak kullanılacak hayvanları temin etmelerinin kendi inisiyatiflerinde olduğunu hatırlatarak, şunları kaydediyor:

“Sokakta ya da barınakta yaşayan hayvanların yasal temsilcisi Valilikler; bakmak, tedavi etmek ve korumakla yükümlü olan kurumlar ise yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin, kendilerine ait bakımevi, barınak ve rehabilitasyon merkezlerinden, talep edildiğinde resmi ve özel kurumlara denek olmak üzere hayvan temin etme zorunluluğu yoktur, bu tip bir uygulama Belediye inisiyatifindedir. Dolayısıyla, korumakla yükümlü olunan hayvanların hiçbir şekilde denek olarak laboratuvarlara verilmeyeceğini, bir ‘hayvan haklarına saygı ilkesi’ olarak benimseyerek bu yöndeki bir kararın Belediye Meclisi’nden çıkartılması, Türkiye’de bir ilk ve diğer tüm yerel yönetimlere örnek olacaktır.”

hayvan deney

Der Spiegel: Alman Yeşiller Partisi Erdoğan’a oy verilmemesi çağrısında bulundu

Almanya‘da yayımlanan Der Spiegel dergisi, Alman Yeşiller Partisi‘nin, Türkiye‘de 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı ve 28’inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a oy verilmemesi çağrısında bulunduğunu duyurdu.

Der Spiegel’in aktardığına göre, Alman Yeşiller Partisi’nin yönetim kurulu karar metninde şu ifadeler yer aldı:

“Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllarca süren otoriter yönetiminin ardından demokrasi ve hukukun üstünlüğüne geri dönmek için gerçek bir şans var. Almanya’da yaşayan ve Türkiye’de oy kullanma hakkına sahip herkesi 14 Mayıs’taki seçimlere katılmaya ve demokratik değişim sürecini desteklemeye davet ediyoruz.”

Haberde, Yeşiller’in Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasına karıştığı ve parti yönetiminin bütün Türkleri demokrasiyi güçlendirmek için oylarını kullanmaya çağırdığı vurgulandı.

Bunun yanı sıra Yeşiller Partisi de sosyal medya hesaplarından Der Spiegel’in haberini doğrulayan paylaşımlar yaptı.

‘Seçimlerin uluslararası standartlara uygun olması çok önemli’

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Christian Wagner de konuya ilişkin Berlin’de yaptığı açıklamada, “Bizim açımızdan bu seçimlerin, Türkiye’nin kesinlikle taahhüt ettiği uluslararası standartlara uygun olması çok önemlidir. Ayrıca Almanya’nın uluslararası seçim gözlem misyonları çerçevesinde de önemli bir katkı sunduğunu söyleyebilirim. AGİT misyonuna seçim gözlemcileri göndereceğiz.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan, Alman Der Spiegel dergisinin yarın basılı şekilde piyasaya çıkacak son sayısı da Türkiye’deki seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı konu aldı.

Dergi, Erdoğan’ın fotoğrafına yer verdiği kapağında, “yenilmez” anlamına gelen “unbesiegbar” kelimesini kullandı ancak olumsuzluk anlamını sağlayan “un” ekini siliniyormuş gibi gösterdi.

‘Ayrılış mı yoksa kaos mu?’

Kapakta “yenilmez”i “yenilmez değil” imasıyla gösteren Der Spiegel ayrıca, “Ayrılış mı yoksa kaos mu?”, “Erdoğan kaybederse ne olur?” gibi ifadelere yer verdi.

Der Spiegel, iç sayfalarda “sarsılmış” başlığını kullanırken, alt başlıkta da şu ifadelere yer verdi:

“Recep Tayyip Erdoğan 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda. Onun döneminde Türkler refaha kavuştu ama aynı zamanda baskıya da maruz kaldı. Ama şimdi ebedi başkan gerçekten de görevden gidebilir. Hayal kırıklığına uğramış destekçilere, yoksullaşmış yeni yetmelere, genç seçmenlere ve Erdoğan’ın yerine geçebilecek adama doğru bir yolculuk.”

Haberde eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın “Muhalefet her zamankinden daha iyi hazırlandı. Erdoğan bu sefer kesin kaybedecek” ifadesine de yer verildi.

[Seçim Günlüğü] Millet İttifakı İstanbul’da: Birleşe birleşe kazanacağız

Millet İttifakı liderleri; 14 Mayıs’ta gerçekleşecek Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimleri için dün (6 Mayıs) İstanbul’da bir miting gerçekleştirdi.

Maltepe Orhangazi Şehir Parkı’nda düzenlenen mitinge Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti lideri Meral Akşener, DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş katıldı.

Saat 17.30’da başlayan miting için giriş noktalarında güvenlik önlemleri alındı. Mitinge gelenler, polisin güvenlik noktalarındaki kontrollerin ardından içeriye girdi.

millet ittifakı

Kılıçdaroğlu: 85 milyonun cumhurbaşkanı olacağım, hizmet edeceğim

Birlikte mücadele edildiği takdirde Türkiye‘nin çözülmeyecek sorunu olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, “Ortak akılla yola çıktık. Türkiye Cumhuriyeti bir kişiye teslim etmeyeceğiz. Beraber ve birlikte yöneteceğiz. Akılla, bilgiyle yöneteceğiz. Birikimle yöneteceğiz, ahlakla, erdemle yöneteceğiz” dedi.

Ülkedeki tüm vatandaşları kapsayan bir yönetim anlayışı benimseyeceğini vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Benim saray merakım yok, altı liderin de saray merakı yok. Sizler gibi yaşıyorum; sizler gibi yaşamaktan da onur duyuyorum. Allah nasip eder sizlerin oylarıyla Cumhurbaşkanlığı konutuna oturduğumda yerimiz Çankaya olacak” diye konuştu.

millet ittifakı

En geç iki yıl içerisinde ülkedeki Suriyeli ve Afgan mültecilerin ülkelerine uğurlanacağını belirten Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, staj veya çıraklık yapan ama prim alamadığı için EYT kapsamına giremeyen kişilere seslendi ve “Meraklanmayın, gayet iyi biliyorum, çözeceğim. Çalıştınız, kazandınız, prim yatırmadılar. Her hakkı teslim edeceğim. Her hukuku uygulayacağız” ifadelerini kullandı.

millet ittifakı

“Beşli Çeteler” ve uyuşturucu baronlarından oluşan iki kesimin kendisinin cumhurbaşkanı olmasını istemediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Yüzbinlerden söz aldım. Beşli çetelerin yurt dışına paraları nerelere getirdiklerini biliyorum. Amerika‘da gökdelenler yaptığını biliyorum. Muhammed Ali Clay‘ın çiftliğini nasıl satın aldıklarını biliyorum. Tamamını ama tamamını son centine kadar alıp getireceğim, bu millete vereceğim. Sadece bir işlemden 1 milyarın nasıl götürüldüğünü Meral hanım söyledi. Onların tamamını kuruşu kuruşuna getireceğim ve size vereceğim. Kul hakkı yemem, kul hakkı yedirmem. Onlar diyorlar mı, kul hakkı yemeyeceğiz diye. Kul hakkı yiyenin burnundan fitil fitil getireceğim.

Beni hiç sevmeyen ikinci grup uyuşturucu baronları. Söz veriyorum kökünü kazıyacağım. Uyuşturucu baronlarına da bir şey diyemiyorlar. Neredeyse kucaklaşacaklar. Bu ülkeyi aydınlığa çıkaracağız. Bu ülkeye baharı, huzuru getireceğim. Asla ayrımcılık yapmayacağız. 85 milyonu kucaklayacağız. 85 milyonun Cumhurbaşkanı olacağım, hizmet edeceğim. Hiçbir ayrım yapmayacağım.”

millet ittifakı

Akşener: Oylarınızla başbakan olmak istiyorum

Torunuyla birlikte sahneye gelen İyi Parti lideri Meral Akşener, “14 Mayıs elbette burası gösteriyor ki, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu’nun 13’üncü Cumhurbaşkanı olarak seçildiği ve alkışlar içinde inşallah Çankaya Köşkü’ne beraberce götürdüğümüz bir akşam olacak” diyerek, başbakan olma niyetinden bahsetti.

Başbakan ifadesiyle başkanlık sisteminin kaldırılacağına da işaret eden Akşener, “Ben de başbakan Meral diyorsunuz, öyle abidik gubidiklerle olmak istemiyorum, oylarınızla başbakan olmak istiyorum” dedi

İYİ Parti seçmeninden “Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e” istediğini bildirn parti lideri, “Birleşe birleşe kazanıyoruz. Minicik isteğim var. Her Cumhuriyet Halk Partili aileden sadece tek bir oy istiyorum. Biz bütün İYİ Partililer çok çalışıp, bütün oylarımızı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı için şak diye basacağız” diye konuştu.

Seçim kampanyaları sırasında toplumu ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylemlerin kullanımına tepki gösteren Akşener, “Hayatımda bu kadar rezil bir seçime ilk defa gidiyoruz. Hakaretlerin, küfürlerin, iftiraların havada uçuştuğu, tehditlerin, hakaretlerin havada uçuştuğu bir seçim… Milletine ilk defa işgalci diyen bir dil, Türk milletine işgalci diyen, darbeci diyen bir dil. Allah’ım, bütün psikiyatrları bu abileri tedavi için davet ediyorum. Gerçekten cezai ehliyetleri kalmadı. En tepesinden ve bakanlık makamından oturanlara hepsi aynı” ifadelerini kullandı.

Ali Yeşildağ‘ın YouTube‘da yayımlanarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın yolsuzluk yaptığına dair açıklamalar öne sürdüğü videosuna değinen Akşener, şunları söyledi:

“Dün sizin en yakın aile dostunuz, seninle beraber başına iş gelmesin diye hapse giren Yeşildağ ailesinin bir ferdi bir kaset yayınladı. O kasette çok enteresan nasıl hırsızlık yapıldığını anlatıyor. Bu iddia bizatihi Recep Bey tarafından 1 milyar dolar alındığını söylüyor. Mesele şu. Hazır kaset orada, video orada. Bu iddiaları soruşturman gerekiyor, sen Cumhurbaşkanısın. Bize küfür etmek, iftira atmak yerine bu videoyu bir sor bakalım. Bu 1 milyar dolar kimin cebine girmiş. Ali Yeşildağ’ın iddiasına göre senin cebine girmiş. Bir de köprüler, tüp geçitler var, havaalanları var. Bugünler daha iyi günlerin bayan diyecek.”

millet ittifakı

Karamollaoğlu: Mağdurun derdini kendi derdimiz bileceğiz

Temel Karamollaoğlu, altı siyasi partinin ülkenin on 21 yıllık içine sürüklendiği sıkıntılardan kurtarılabilmesi için bir araya geldiğini ifade ederek, “Sıkıntılarınızı biliyoruz. Bu sıkıntılara derman olacak çalışmaları hazırladık. 15 Mayıs’tan sonra bunları tatbikata başlayacağız” dedi.

Saadet Partisi lideri sözlerine şöyle devam etti:

“Biz sadece vaatte bulunmuyoruz. Çok farklı programları olan altı siyasi parti genel başkanları olarak bir araya geldik, meselelerimizi mütalaa ettik, komisyonlar kurduk ve çözümüzü açıkladık. Gizli kapaklı bir şeyimiz yok. Mağdur olan kim olursa olsun, siyaseten bizle aynı düşünceleri paylaşmasa bile onun derdini kendi derdimiz bileceğiz. Herkesin dert babası olacağız. Bir depreme bile bugünkü sistemden dolayı iki gün geç müdahale eden bu iktidar mutlaka değişmesi gereken bir yapı haline geldi.”

Yavaş: Nasıl tatlı dille yönetilir, nasıl şeffaf olunur göstereceğiz

Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Mansur Yavaş, seçimlerde Millet İttifakı’nın göreve gelmesi durumunda hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanacağını belirterek “Ankara, İstanbul ve diğer 11 büyükşehirde halk bize bu fırsatı verdi. İnşallah bu şekilde fırsat verilirse Türkiye nasıl tatlı dille yönetilir, nasıl şeffaf olunur hepsini göstereceğiz” diye belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üslubunun suçlayıcı olduğuna değinen Yavaş, “O versin vermesin herkesin cumhurbaşkanı olacak bir cumhurbaşkanına ihtiyacımız var. Gençlerini azarlamayan, gençlerden akıl alan, onları dinleyen, aynı şekilde vatandaşını da her türlü talebi, konforlu yaşamı kendisinden istemesini hak gören bir anlayışla inşallah 14 Mayıs’ta sandığa gidiyoruz ve birleşe birleşe kazanıyoruz” ifadelerini kullandı.

millet ittifakı

İmamoğlu: İşi ilk turda bitirmek farzdır

Dört yıl önce düzenlenen belediye seçimlerinde İstanbul’un “bir yargı darbesiyle” karşı karşıya kaldığını aktaran İBB Başkanı İmamoğlu, “İstanbulluların iradesini beğenmeyenler seçimi iptal ettirmişlerdi. O gün ‘utanmadan sandıktan biz çıkmazsak o seçim geçerli sayılmaz’ dediler. Sonra millet onlara öyle bir demokrasi attı ki, tam bir Osmanlı tokadı yerle bir etti. Biz onlara milletçe şunu öğrettik; tek tek oyları saymayı öğrettik. Saygı duyacaksınız kardeşim” diye konuştu.

Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü hatırlatan Ekrem İmamoğlu, bu sözün altı dolu dolu bir söz olduğunu ifade ederek “Bu millet canını feda etmiştir egemenliğin millete ait olması için” dedi.

millet ittifakı

İmamoğlu, şunları ekledi:

“Biz kadına, çocuğa, saygılıyız asla dokunmayız. Biz annemizden babamızdan bu ahlakı aldık. Sevgiyle büyütüldük, Allah kalbinde sevgi olmayana sevgi bahşetsin, sevgi versin. Bizim kaybedecek bir günümüz yok. Bugünün işini yarına bırakmayacağız. O yüzden bu işi ilk turda bitirmek farzdır. Artık bu ülkede ‘ben’ devri bitecek ‘biz’ dönemiz ‘milletimiz dönemi’ başlayacak. Bu memlekete güneş bir başka doğacak. Size söz 15 Mayıs sabahı kalktığınızda, uyandığınızda içinize böyle derin bir nefes aldığınızda diyeceksiniz ki ‘mis gibi demokrasi kokuyor, mis gibi cumhuriyet kokuyor, mis gibi eşitlik kokuyor’. Milletin kardeşliğini, çocukların neşesini hissedeceksiniz.”

millet ittifakı

Babacan: İki yılda enflasyonu tek haneye indireceğiz

Seçimlerle Millet İttifakı’nın göreve gelmesi durumunda bir ayda kurumların ayağa kaldırılacağını ve altı ayda mevcut kriz ikliminin sona erdirileceğini kaydeden Ali Babacan, “En geç iki yılda da enflasyonu tek haneye indireceğiz. Ne kadar adalet, o kadar ekonomi. Ne kadar hak ve özgürlük o kadar ekonomi. Her gün hukuku ayaklar altına alıp bu ülkenin ekonomisini büyütemezsiniz, onun için yapamıyorlar. Enflasyonla mücadele temel önceliğimiz olacak” dedi.

DEVA Partisi lideri, şunları aktardı:

“Bu seçim özünde iki seçenekli referandum. İstanbul, cevabın nedir? Otoriterlik mi demokrasi mi? Keyfilik mi hukuk mu? Baskı mı özgürlük mü? Tek akıl mı ortak akıl mı? Korku mu umut mu? Öfke mi sevgi mi? Kavga mı barış mı? Kriz mi huzur mu? Yoksulluk mu zenginlik mi? Kara kış mı bahar mı? Gelin bu 14 Mayıs’ta annelerimize baharı hediye edelim. Anneler de çocuklarına demokrasiyi hediye etsin.”

millet ittifakı

Uysal: Sefaletin sorumluluğu yönetenlerdedir

“Bugün milyonlarca insanımız eğer sefalet içindeyse bunun sorumluluğu elbette yönetenlerdedir” diyen Demokrat Parti Uysal, iktidar sahiplerini eleştirerek “Cumhuriyette demokrasiye ruhen inanmıyorlar. Demokrasi ve hukuk onların lehine işliyorsa kabulleri, işlemiyorsa değil” diye konuştu.

Gültekin Uysal, şu ifadeleri kullandı:

“Şimdi birileri çıkmış diyor ki 14 Mayıs bir darbe girişimidir. Seçimleri iptal mi edeceksiniz? Bunların düşünceleri ortaya döküldü. Demokrasiye, hukuka, Türkiye’ye dair hiçbir hayalleri yok. 21 yılın sonunda Sayın Erdoğan seçim beyannamesini açıkladı. Mülakatı kaldıracağını taahhüt ediyor. Bozduğu ekonomiyi 2002 şartlarına getirmeyi taahhüt ediyor. İktidarı döneminde çıkan imar aflarını yasaklarını taahhüt ediyor. Geldikleri noktada söz bitmiş, yalanları da bitmiş. Bu ülkenin kaynaklarını resmiyete uydurarak yağmaladılar, haram saltanatı kurdular.”

millet ittifakı

Davutoğlu: Çiftçilerimiz toprağa geri dönecek

Ahmet Davutoğlu “Toprağı rant olarak gören bu zihniyet gidecek, toprağı bereketlendiren çiftçilerimiz toprağa geri dönecek” diyerek izlenen politikaları eleştirdi.

“Bunlar Kanal İstanbul yapma peşindeler çünkü Kanal İstanbul’da rant var. Hiç hak etmedikleri büyük servet birikimleri var” diyen Gelecek Partisi lideri, farklılıkları derinleştiren yönetim anlayışını tepki göstererek “Tüketiciyle, üreticiyi birbirine düşman etti. Biz ise şunu diyoruz. Hem SİHA, hem İHA, hem Togg, hem soğan. Hiçbir zaman savunma sanayini soğanın karşısına koymadık, bunlar koyarlar. Millet İttifakı’nın iktidarında gıda enflasyonu altında bir zümre olmayacak” diye konuştu.

Kentler: Sanat- kültür ve kamusal alan

Bir kent adı düşünün: Aklınıza en önce gelen nedir? Bir simge mi ya da kentin yüzyıllardır biriktirdiği bir uzmanlık birikimi mi yoksa kentin kimliğini en çok çağrıştıran başka (tarihsel-toplumsal ya da çevresel) bir olgu veya belki bir kişi mi?

Kentine göre hepsi olur.

İstanbul’u düşünelim: Çoğu zaman ilk akla gelen kubbelerdir. Ayasofya’nın o muhteşem kubbesi ve o kubbenin kapsayıcı anlamını çoğaltan; camilerdeki, kapalı çarşılardaki, hamamlardaki diğer kubbeler…

Paris? Belki Eyfel?

Londra ve Big-Ben ya da Parlamento Binası, kimine göre London Eye?

Amsterdam; belki kanallar ya da bisikletliler? Pisa: Kesinlikle eğri bir kule…

Viyana: Müzik ve müzik salonları/ Opera binaları veya müzik müzeleri? Ama Salzburg, Mozart kuşkusuz… Veya Bern? Öncelikle Beethoven ama belki geçici başkentlik?

Tokyo ve Fuji Dağı’nın silueti?

New York: Ellis Adası’ndaki Özgürlük Anıtı, Moskova: Soğan biçimindeki kubbeleriyle Kremlin ve Kızıl Meydan ya da Beijing: Tiananmen ve İmparatorluk sarayının ön kapısı?

Birçok kent ve birçok farklı imge…

Bir kentin adı ve gözlerimizi kapadığımızda akla ilk gelenler, genellikle insan eliyle yaratılmış simgesel bir yapı. Bazen kentlerin kültürel birikiminden gelen olağanüstü bir olgunlaşma ve incelme, bazen kentlilerin başardığı müthiş bir direniş veya politik bir bükülme momenti… Bu anımsayışlarda ortak olan yön gözümüzün önünde canlananın ya bir sanatla ya da kültürel bir yaratıcılıkla ilgili olması… Bir dağ ya da başka bir doğa harikası olması durumunda bile, onun o yerel kültürdeki anlamı, kutsanması…

Bir kenti kent yapan nedir?

Tartışmayı kısaltabilmek için, eğer sanatlar ve kültür olmasa belki kenti ifade edebilecek, onu yoğunlaştırılmış bir anlama bir isme dönüştürecek başka bir dolayımı düşünebilmenin zor olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle kent, onda birikmiş sanatlar ve kültürün toplamından ibarettir denilebilir. Ya da bir kenti kent yapan, onun yarattığı sanatlar, kültür ve bu birikimden kaynaklanan etkileşimler, tartışmalar, dinamizm ve yenilikçi keskin parıldamalardır…

Kimi zaman kapitalizmin sığlaştırması ve ticarileştirmesi – turistikleştirmesiyle kentte yoğunlaşan ve onun ruhunu oluşturan bu anlamlar banal birer fetişe de dönüşebilir ya da yaldızı dökülmüş kof birer gösteri öğesi de olabilir. Ancak bu tür tehlikelere ya da tehditlere karşı kenti koruyacak olan veya onu onararak ve yenileyerek kültürel derinliğini başka kulvarlara, başka biçimlerde taşıyarak yaşatacak olan yine o kentin halkı, sanatçıları ve kültür insanlarıdır. Onların yarattığı coşkulu akışkanlık veya durmak bilmeyen dinamizmin hızı, kentleri ha bire yeniden yaratır.

Sanatçıların ve kültür taşıyıcılarının rolü

En çok mimarların, heykeltıraşların eserlerini ya da duvar resimlerini, seramikleri, kabartmaları vb. görürüz kentin kamusal alanlarında, sokaklarda ve meydanlarda… Renkleri, biçimleri ve yarattıkları karşılaşmaların – etkileşimlerin uyumunu/ uyumsuzluğunu, yabancılaşmasını veya yeniden doğuşunu… Ama müziklerini de dinleriz kentin, sokaklardaki danslarını veya oyunlarını, ekranlara/ duvarlara yansıyan görüntüleri… Edebiyatçıların düşlerimizde yarattığı imgelerin gölgelerini – oyunlarını, düş kahramanlarının kentin üzerinde uçarak dans edişlerini…

Kentler elbette çok somut konut alanlarına, asfalt-beton yollara-raylara veya kablolara, fabrikalara ve iş merkezlerine, pazar yerlerine ve spor alanlarına, parklara gereksinim duyarlar. Onlar olmadan ve onların arasındaki hoşnutluk olmadan kent çalışamaz. Ama bütün bu çok somut ve çok olağan gündelik yaşam öğelerine katlanabilmek için, o kentin yerel kültürünün imbikten geçerek ve rafine olarak bize durmadan kendi öyküsünü anlatması, efsanelerini kulağımıza fısıldaması gerekir. Neşelenemezsek ya da öfkelenemezsek, isyan edemez ve kalıplanan çöküşe karşı durmazsak o kentlerde yaşayamayız. Bunu da ancak sanatçılar, kültür taşıyıcıları yapabilir.

Yerel gündelik yaşamın öyküsü ise, o kentin yerel yaşamında ve yenişeme isteğinin canlılığında, coşkusunda ve samimiyetinde, kendi yerel kültürünün oluşmuş ve oluşmakta olan birikiminde bulunur. Bu, elbette her kente göre farklı olur. Efsaneler, bayramlar, ya da ninniler, destanlar, sokak çalgıcılarının/ dengbejlerin şarkısı veya o kültürün bir parçası ve bazen tamamlayıcısı bazen de en önemli ögesi olan gösteriler, direnişler, ayaklanmalar ve protestolar, alternatif yaşama biçimlerinin küçük ceplerde kendi halinde yaşamasıyla kent soluk alır.

Bu soluk, Diyarbakır’da başka, Paris sokaklarında başka ve İstanbul’da başkadır. Taksim ve Gezi, İstanbul’un öyküsünün bir parçasıdır artık. Kentlerin kimlikleri, yerel olarak örülür ve renklenir, eklemlenmeler ve kopuşlarla başkalaşarak sürer gider. Kentin barındırdığı bütün kültürler, yerel ve evrensel olanları, her türlü sanatsal devinim ifadesini bulabileceği kentsel mekanlara gereksinim duyar. Bu tür etkileşimlerin kaynaşmaların ve dayanışmaların, öğrenmenin, toplumsal-psikolojik hazların/ doyumların veya acıların, coşkuların yaşandığı yerler, ancak kentin kamusal alanlarıdır.

Bu nedenle kentin (açık ve kapalı ama daha çok açık) kamusal alanları ne kadar geniş ve elverişliyse, o kent o kadar gelişkindir ve yaşanılası bir yerdir. Kamusal alan, insanlara ne kadar etkileşim ve yücelme olanağı sunuyorsa; stoalarda, pazarın gürültüsüne karışarak felsefe ve politika yapılabiliyorsa eski bir Ege kentinde ya da günümüzün bir metropolünde Avrupa kıtasının/ Asya’nın; sanata ve kültüre, yani yaşamın bütün mücadelelerinin çakıştığı mecraya ne kadar çok ırmak akıyorsa, o kent o kadar göneniyor demektir.

Kentliler olarak yapabileceğimiz, kamusal alanı talep etmek veya doğrudan bir mücadeleyle inşa etmek, var olanı genişletmek, çeşitlendirmek ve renklendirmektir. Kentte sesini bulabilen bütün farkı bireysel ve toplumsal-politik tanımlar, kentin kamusal alanı olgunlaştıkça barışın, özgürlüğün ve çoğulculuğun, çeşitlenmenin ve katmanlaşmanın, özetle demokrasinin ve demokratik katılımın gelişmesini/ gürbüzleşmesini sağlar. Kamusal alan kentlilerindir ve onlar eliyle yaratılır ve yaşatılır. Bir kent meydanı, kendiliğinden Bastille veya Tiananmen olmaz. Gezi olmaz…

Daha çok kamusal alan, daha çok sanat ve direniş

Onların öyküsü kentin yarattığı kültürde gömülü olduğu için ve bu bilgi, bu yerel ve örtük bilgi (tacit knowledge) kuşaktan kuşağa zenginleşerek aktarıldığı/ aktarılacağı için o kent o kadar zengin ve yaşanılası bir yer olur. Kentte sıra dışı olan her şey, kentin kültürünün biricikliğinden ve yaratıcılığından, kural tanımazlığından ve direnişçiliğinden ve devrimciliğinden kaynaklanan her şey kentin kültürüne karışır. Kentin kültürünü oluşturur ve o kentteki yerel sanatlar ve evrensel sanatların yorumları da bu kültürel kimlikten etkilenir. Sanatlarla, kent kendisini yeniden ve yeniden, daha buluşçu ve yaratıcı biçimlerde, ayrıntılandırarak ve incelterek, oya gibi işleyerek kentin kimliğini ve ruhunu, durmadan inşa eder.

Kentlerde daha çok kamusal alan, daha çok sanatsal ve kültürel etkileşim… Daha çok Gezi ve daha çok direniş…

Özgürlüğümüz, kentin kamusal alanından geçiyor.

[Bir şarkının hikayesi] One/ Metallica

İki jenerasyon profesyonel tenisçi olan Danimarkalı bir aileden gelen Lars Ulrich, tenis eğitimini tamamlamak üzere Los Angeles’a taşındığında henüz 16 yaşında idi. 9 yaşındayken Kopenhag’da gittiği Deep Purple konseri, genç tenisçinin müzik zevkini de şekillendirmişti. 12 yaşından itibaren bateri çalmaya başlayan Ulrich, Diamond Head adlı İngiliz bir heavy metal grubundan etkilenmiş ve kendisi ile beraber müzik yapacak arkadaşlar aramak üzere, bir dönem birçok grubun bir araya gelmesine katkısı olan The Recycler’a ilan vermişti.

Bu ilana cevap veren gitarist James Hetfield ile 1981 yılında Metallica grubunu kurarak müzik yapmaya başladıklarında, rock müziğin nispeten ezoterik türlerinden biri olan Heavy Metal müziğin en önemli gruplarından biri olacaklarını tahmin edemezlerdi.

Grup ilk ticari başarısını 1986 yılında çıkardıkları üçüncü albümleri olan “Master of Puppets” ile kazanmıştı. Bundan sonra çıkaracakları ilk albüm “…And Justice for All” ise, onlara Grammy‘nin kapılarını açacak ve daha geniş kitleler tarafından tanınmalarını da sağlayacaktı.

Ulrich ve Hetfield.

Kardeşi David Hale’in kendisine, 1939 yılında yayımlanan Johnny Got His Gun adlı romanı okumasını tavsiye etmesinden önce de James Hetfeild’in kafasında “Sadece beyin olmak ve başka hiçbir şey olmamak “ teması üzerinde bir şarkı yapma fikri vardı.

Milyonda bir ihtimalin var kıldığı ‘BİR’

Johnny Got His Gun, Dulton Trumbo tarafından yazılmış savaş karşıtı bir romandı ve çok dokunaklı bir konusu vardı.  Yakışıklı bir Amerikan genci olan Joe Bonham, vatansever babasının teşviği ile, I. Dünya savaşına katılıyor ve bir Alman mayınına basarak ayaklarını, kollarını, gözlerini, kulaklarını, dudaklarını ve burnunu kaybediyordu.

Kitapta, ciddi şekilde yaralanan piyadenin hastanede yatarken, kendi zihninde gerçekle fantezi arasında gidip gelişi anlatılıyordu. Genç bir hemşire ile bağ kurmayı başaran talihsiz asker, Mors alfabesiyle başını yastığa vurarak doktorlardan kendisini öldürmeleri için “Yardım” istiyordu.

Hetfield ve Lars Ulrich, Joe Bonham adlı bu Amerikan piyadesinin dramını “One” adlı şarkılarının mısralarına döktüler. İşitme, konuşma, görme duyularını ve kol ve ayaklarını kaybeden Bonham, Tanrı’ya kendisini öldürmesi için yalvarıyordu.

 Now that the war is through with me
I’m waking up, I cannot see
That there’s not much left of me
Nothing is real but pain now

Hold my breath as I wish for death
Oh please, God, wake me

Kitapta şarkıya ilham veren en belirleyici bölümlerden biri şöyle idi :

“ Bir insan nasıl kendisinin büyük bir bölümünü kaybedip te hala yaşayabilir? Biri bir piyango bileti aldığında kazanmasını beklemezsiniz çünkü şansı milyonda birdir. Ama o kazanırsa inanırsın çünkü o milyonda bir hala var. Benim gibi bir adamın hikayesini gazetede okusaydım inanmazdım çünkü bu milyonda bir olur. Ama “milyonda BİR” ihtimal her zaman o bir taneyi var kılar. “BİR

 Now the world is gone, I’m just ONE
Oh God, help me
Hold my breath as I wish for death
Oh please, God, help me

Hetfield, zorlu geçen çocukluğu nedeni ile şarkıdaki karakterle bağ kurabildiğini açıklamıştı. Sık sık “Kendi vücudundan kaçma imkanı olmayan bir mahkum” gibi hissettiğini söylemişti. Joe Bonham da kendi vücudunun içine hapsolmuştu ve evrenle tüm iletişim imkanlarını kaybetmişti. Artık evren kendisinden ibaretti: “I am just ONE”

Geciken ödül

Grubu bu kitapla ilgili heyecanlandıran bir şey daha vardı. 1971’de, Vietnam savaşının en sıcak dönemlerinde Trumbo, kitapla ilgili bir de kısa film çekmişti. Grup, şarkının videosunda görüntüleri kullanabilmek için filmin tüm haklarını satın aldı. O güne kadar hiçbir parçalarında video kullanmayan Metallica, strateji değiştirerek bir ilke de imza atmış oluyordu.

“ONE” ın videosu yıllarca heavy metal müziğe mesafeli duran MTV’ de gösterime girince, grup o zamana kadar ulaşamadığı bir hayran kitlesine sahip oldu ve Metallica ilk defa listelere girerek, Bilboard Hot 100‘de 35’inci sıraya kadar tırmandı.

 

Metallica, 1989 Grammy töreninde “ONE”ı canlı olarak seslendirdi. O sene ilk defa olarak, Grammy Hard Rock/Metal performans ödülü verilecekti.  Ödül sürpriz bir şekilde daha çok folk rock ya da progresif rock türünün veteranlarından biri olarak nitelendirilebilecek Jettho Tull grubuna verildi. Jüri üyeleri ancak bir yıl sonra Metallicanın hakkını teslim etti ve grup 1990’da “One” ile “En İyi Metal Performans ” ödülünü kazandı.

‘One’ı sevmek için metal hayranı olmaya gerek yok

Sound ve tür olarak Metallica’nın en büyük ilham kaynağı, 1970’lerde Led Zeppelin’in öncülüğünü yaptığı heavy rock müzikti. Bir söyleşide Hetfield,en sevdiği Metallica şarkılarından bahsederken, gururla  artık Jimmy Page kadar profesyonel bir seviyeye çıktıklarını  ifade etmişti.

Nasıl ki “Stairway to Heaven” Led Zeppelin için bir kilometre taşı oldu ise, Hetfield’in temiz gitar introsu, Hammet’ın metal solosu ve Ulrich ve Hetfield’in güçlü sözleri ile “One”, grup üyelerinin tüm artistik dehalarını yansıttıkları  bir şarkı oldu ve Metallica’ya yeni bir hayran kitlesi kazandırarak, onları müzik dünyasında farklı bir seviyeye taşıdı. “One”ı sevmek için Heavy Metal müzik hayranı olmanıza gerek yoktu.

56.Grammy ödülleri töreninde, Metallica “One”ı bu kez ünlü Çinli piyanist Lang Lang ile seslendirdi.

 

Metallica, hızlı tempolu, enstrümantal ve agresif müzik tarzı ile, Megadeth, Anthrax ve Slayer ile beraber “thrash metal” türünün “Dört büyüğü” arasında gösteriliyor. James Hetfield ise tüm zamanların en iyi heavy metal ritm gitarcıları arasında, en üst sıralarda bulunuyor.

Grup 2023 yılında 11’inci stüdyo albümleri olan “72 Seasons”ı yayınladı. James Hetfield albümün ismini  çocukluk hakkında okuduğu  bir kitaptan esinlendiğini  ve 72 sezonun hayatımızın ilk 18 yılı olduğunu söylemişti.

Kaynakça

  • Wall M., The real story behind “One” by Metallica, classic rock, 20.09.202
  • Potter J., The book that inspired Metallica classic “One”, 18.04.2023
  • Songfacts, One by Metallica
  • Wikipedia, One, Metallica, Lars Ulrich, James Hetfield,

 

Seçim, terörist ve tiran

Özne ol(a)mayanların oluşturduğu toplumsallığı benimseyerek yaşayanların yeniden ve yeniden ürettiği tahakküm mekanizmalarına itiraz etmek isteyen her kişinin ilk yapması gereken kendisi adına düşünebilmek için acı çekmeye razı olarak kendisine karşı ayaklanmaktır.

Kendisine karşı ayaklanamayan başkasına karşı da ayaklanamaz.

Bu yoksa teröristle tiran sürekli yer değiştirecek ve özne olamayanların oluşturduğu toplumsallık kendisini tamir ederek ve güçlenerek devam edecektir.

Hatırlatalım: “…teröristler tetikte bekleyen tiranlar, tiranlar da iktidara gelmiş teröristlerdir.” [1]

Terörist ve tiran siyasetin yokluk nedenidir.

Siyasetin olmadığı yerde ise cinayet vardır.

Cinayet varlığını “temizlik” olarak meşrulaştırır.

Terörist ve tiran kimi toplumları yaratan esas aktörlerdir. [2]

Çünkü:

Terörist ve tiranın topluma yükledikleri anlamın örgütlenmesi olarak “Devlet ırkı korumak için vardır ve ırkı korumak için ötekini öldürmek zorundadır. ‘Yaşamak istiyorsan, ötekinin ölmesi gerekir.’ ” [3] [4]

*

[1] Newell, R. W., Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi, s. 260.
[2] Esin kaynağı için bkz.: Diken, B., Nihilizm, s. 110.
[3] Michel Foucault’dan esinlenerek aktaran Diken, B., Nihilizm, s. 111.
[4] Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayımlanacak olan Çok Kalpli Asi adlı deneme kitabından bir bölüm.