Ana Sayfa Blog Sayfa 2850

AB ve BM’den internete erişimde cinsiyet eşitliği çağrısı

Dünya genelinde kadın ve erkeklerin eşit olabilmesinin bir yolu da internet kullanımından geçiyor.

Uluslararası alanda çalışan uzmanlar, bu nedenle internet erişiminde cinsiyet eşitliği sağlanmasını istedi.

Brüksel’de dün bir araya gelen Birleşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu yetkilileri, dijital teknolojilerin herkesin kullanımına açılmasının önemini vurguladı.

“Dünya genelinde 4 milyarı aşkın kişinin internete erişimi yok”

Avrupa Komisyonu’nun uluslararası işbirliği ve kalkınmadan sorumlu üyesi Neven Mimica, dünya genelinde dört milyarın üzerinde kişinin internete erişimi olmadığını vurguladı.

Mimica, “gelişmekte olan ülkelerdeki dijital uçurumu sonlandırmak, herkes için fayda sağlayacak daha varlıklı ve sürdürülebilir toplumlar oluşturmak için önemli” dedi.

Mimica, dijital teknolojilere olan erişimin cinsiyet eşitliği sağlanmasının anahtarı olduğunu söyledi. Avrupa Komisyonu yetkilisi ayrıca eğitim, yeterlilik ve sosyal engellerin yıkılması gerektiğini ifade etti.

 

(Deutsche Welle Türkçe)

Azerbaycan’da İlham Aliyev dördüncü kez cumhurbaşkanı seçildi

Azerbaycan’da gerçekleşen ve başlıca muhalefet partilerinin boykot ettiği erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neredeyse kesinleşen sonuçlarına göre, İlham Aliyev, dördüncü kez cumhurbaşkanı seçildi.

Katılım oranının yüzde 74.5 olarak açıklandığı erken seçimde Aliyev’in oyların yüzde 86’sını aldığı belirtiliyor.

Seçim sonuçlarının netleşmesi sonrası Aliyev’e ilk kutlama telefonu Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.

Seçim sonrası yaptığı zafer konuşmasında Aliyev, “Azerbaycan vatandaşları güvenlik ve kalkınmaya oy verdiler” dedi.

Seçimlerin olağan süresinden altı ay önceye çekilmesini eleştiren muhalefet partileri, bunun amacının kampanya süresini sınırlamak ve seçim hilelerine karşı çalışmalarını engellemek olduğunu iddia etti.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hikmet Hacıyev ise AFP haber ajansına yaptığı açıklamada muhalefetin iddialarını redderek, “Azerbaycan, demokratik kalkınma anlamında geri döndürülemez bir yola girmiştir.” dedi.

56 yaşındaki Aliyev, 2003 yılında babası Haydar Aliyev’in ölümü sonrası yapılan seçimleri kazanarak göreve gelmişti.

Eski bir KGB (Sovyet gizli servisi) çalışanı olan Aliyev’e, 2009 yılında yapılan anayasa değişikliği ile sınırsız sayıda cumhurbaşkanlığı seçimine katılma hakkı tanındı.

2016 yılında yapılan son anayasa değişikliği ile ise cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturma süresi 5 yıldan 7 yıla çıkarıldı.

 

(BBC Türkçe)

Dünyanın en büyük rüzgar türbini İskoçya açıklarına yerleştirildi

Dünyanın en güçlü rüzgar türbini, Salı günü (10 Nisan) İskoçya açıklarına yerleştirildi.

İskoçya’nın kuzeydoğusundaki Aberdeen kentinin açıklarına yerleştirilen türbin 191 metre yüksekliğinde. 80 metre uzunluğundaki kanatların tek bir dönüşüyle İngiltere’deki ortalama bir evin bir günlük elektrik ihtiyacını karşılayacağı belirtiliyor.

İskoçya’da açık denize kurulan türbin, 11 rüzgar türbininden oluşan yüzer çiftliğin ilki. Türbinin tamamen kullanıma hazır olduğu belirtiliyor.

Proje tamamlandığında bu rüzgar türbini çiftliğinin, Aberdeen’in enerji ihtiyacının yüzde 70’inden fazlasını karşılayacağı belirtiliyor.

Proje tamamlandığında yenilenebilir enerji sayesinde yıllık 134 bin tonluk karbondioksit salınımının önlemesi de bekleniyor.

Trump’tan “Çok çirkin. Manzaramı da kapatıyor” davası

Rüzgar türbinini “çirkin” olarak niteleyen ve İskoçya’da sahibi olduğu golf sahasının manzarasını bozacağını söyleyen Trump, ABD Başkanı olmadan önce türbininin kurulmaması için açtığı davayı kaybetmişti.

 

(BBC Türkçe)

Zeytini sevenler bu yıl ikincisi düzenlenen Slow Olive 2018’de buluşuyor!

Dünyanın tüm zeytin coğrafyalarını toplantı, panel ve sunumlarla yakınlaştırmayı, ortak sorunlara çözüm için uluslararası köprüler kurmayı hedefleyen “Slow Olive” 14-15 Nisan 2018’de Ayvalık’ta düzenleniyor.

İspanya’dan Filistin’e uzanan zeytin coğrafyası ikinci kez bir araya gelecek.

Bu yıl üreticisinden, uzmanlarına, gönülllülerinden, şeflerine hep beraber zeytin ve zeytinlikleri korumanın önemi ve yöntemleri konuşulacak.

150 ülkede yüzbinlerce üyesi olan Uluslararası Slow Food hareketinin iki yılda bir gerçekleştirdiği etkinliklerden biri olan Slow Olive, zeytini odağına alan Türkiye’nin Slow Food gönüllüleri için bir gurur kaynağı.

Çocukların da düşünüldüğü etkinlik halka açık ve ücretsiz

Halka açık ve ücretsiz gerçekleşecek bu etkinlik Uluslararası Slow Food hareketinin himayesinde, Slow Food’un Türkiye birlikleri ile Ayvalık Belediyesi’nin işbirliğinde, Delice, Yeryüzü Derneği, Fikir Sahibi Damaklar ve Yeni İnsan Yayınevi desteğiyle düzenleniyor.

2 gün sürecek etkinlik Ayvalık Taksiyarsis Kilisesi’nde başlayıp Pazar günü Zeytin Forumu ve çocuk etkinliği ile sona erecek.

Slow Olive 2016 hatırası

Etkinlik programı şu şekilde:

14 Nisan 2018, Cumartesi/Saturday

Yer: Ayvalık Taksiyarhis Kilisesi

09.00-10.30
Açılış konuşmaları / Opening speech
Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer
Defne Koryürek

10.30 -12.00

Bizden önce bizden sonra, zeytin ağaçları / The Trees of Ages
Ahmet Uhri (Türkiye/Turkey) – Zeytin bütün ağaçların ilkidir / Olive, first of all trees
Angelo Lo Conte (İtalya/Italy) – Capri Adası’nın zeytin üreticileri / Capri’s olive story

12.00 – 13.30 – Öğle Arası / Lunch Break

13.30 – 14.30

Koruduğumuz zeytinin zenginliği, zeytin çeşitliliği / Save the olive, Save the diversity
Moderasyon/Moderation: Aytaç Timur
Güven Eken (Türkiye/Turkey) – Kadim zeytin ve zeytinyağı çeşitliliği / Ancient olive and olive oil diversity

Marco Antonucci (İtalya/Italy) – Artizan ve uzman gözüyle zeytin ve zeytinyağı çeşitliliği / olive and olive oil diversity through the eyes of an craftsman and expert

Silvana Subashi (Arnavutluk/Albania) – Arnavutluk Ulusal Zeytinyağı Presidium Çalışması / Albania International Olive Oil Presidium in progress

15.00 – 16.00

Zeytin ağaçlarının ekosistemdeki, ekosistemin yasadaki yeri / Olive in Ecosystem, Ecosystem in Law
Moderasyon/Moderation: Mustafa Alper Ülgen
Kemal Kolçak (Türkiye/Turkey) – Ege Zeytin Meraları / Aegean olive orchards
Önder Algedik (Türkiye/Turkey) – Zeytin Peynir Mecliste Nasıl Kazandı? / How did olive & cheese win over parliament?
Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği (Türkiye/Turkey) – Zeytin Nöbeti / The guardians of the olive trees

16.30 – 18.00

Zeytinin dünyası, Dünyanın zeytini / The World of Olive
Moderatör/Moderation: Kıvanç Eliaçık (Türkiye/Turkey)
Fareed Tamallah(Filistin/Palestine) – Filistin’in zeytin coğrafyası / Palestine Olive Tree Landscape

Souhad Azenhoud(Fas/Morocco) – Fas’ın Zeytin Mirası / Olive heritage of Morocco

Barbara Masaad(Lübnan/Lebanon) – “Suriye için çorba” / “Soup for Syria”

15 Nisan 2018, Pazar / Sunday

Yer: Ayvalık Taksiyarhis Kilisesi

10.00-11.30

Zeytin Forumu/Olive Forum

Moderasyon/Moderation: Aytaç Timur

Zeytin Üreticileri

(Pazar günü yapılacak etkinliklerin detayları için tıklayınız)

12.00-15.00

Zeytinliğe ot toplamaya gidiyoruz!/ Discovering the wild herbs of olive orchards
Nedim Atilla(Türkiye/Turkey)  – Zeytinliklerle otlar, yabani hayat / Discovering the wild life in olive orchards

13.00-14.00

Çocuk etkinliği / Zeytine baka baka – Activity for kids / Watching olives

Nazlı Ustaoğlu (Türkiye/Turkey)

Yeşil Gazete olarak takip edeceğimiz Slow Olive programına bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Slow Olive Cunda: İyi, Temiz, Adil

Slow Olive Cunda’da devam ediyor

Yeşil Gazete, Slow Olive için Cunda’da

Slow Olive için geri sayım başladı

Çocuktan al haberi: Zeytin 600 yaşında, Güneş ise kavuracak bizleri!

 

(Yeşil Gazete)

AYM’den emsal karar: Boşanmış anne çocuğuna soyadını verebilecek

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği kararla boşanmada, velayeti anneye verilen çocuk, annesinin soyadını taşıyabilecek.

Anayasa Mahkemesi, boşandıktan sonra velayeti kendisine geçen çocuğuna kendi soyadını verme talebi mahkeme tarafından reddedilen anneyi haklı bulmuş ve dosyayı yeniden yerel mahkemeye göndermişti.

3 yılın sonunda Yargıtay iade dosyayı yeniden karara bağladı.

9 Nisan 2018 tarihli karar göre; “boşanmış kadın velayeti kendisine verilmiş olan çocuğuna ‘kendi soyadının’ verilmesini velayet hakkına dayanarak Aile Mahmesi’nden isteyebilir” verilmesini velayet hakkına dayanarak Aile Mahkemesinden isteyebilecek.”

Tarihi kararı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan sosyal medya hesabından “Tarihi kararımız” başlığıyla duyurdu.

Avukat Altun: Kadının hakkıdır

Yargıtay’ın kararını değerlendiren avukat Fatih Altun ”Ben bir avukat olarak Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda kesinlikle çok yerinde bir karar verdiğini düşünüyorum. Edirne’de Çocuk Hakları Derneği üyeliği yaptığım için çocuklarla da çok fazla içli dışlıyım ve onların psikolojilerini anlayabiliyorum. Çocuklar anneleriyle özdeşleşiyor.

Örneğin; okulda ya da farklı bir kurumda anne ve çocuğun farklı soyadlara sahip olması çocuklarda bir travma yaratabilir. Anne bir veli olarak imzaya geldiğinde ya da okulda es kaza bu durum duyulduğunda çocuk arkadaşlarına bu durumu açıklamak zorunda kalmaktan çekinebilir. Eğer durumu idrak edecek yaşta değilse benim ve annemin soyadı neden farklı diye düşünebilir.

Ayrıca velayet gerçekten çok ağır bir sorumluluktur. Çocukların tüm derdini anneleri çekiyor ve eğer durum soy devam ettirme durumuysa bu da kadının hakkıdır. Zaten kişi 18 yaşına geldiğinde eğer dilerse mahkeme kararıyla istediği soy ismini alma hakkına sahip.” dedi.

 

(Gazete Duvar, Sözcü)

4 akademisyenin öldürüldüğü Osmangazi Üniversitesi’nin rektörü istifa etti

4 akademisyenin öldürüldüğü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden istifa haberi geldi.

Prof. Dr. Hasan Gönen, ESOGÜ Eğitim Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi Volkan Bayar’ın, Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Mikail Yalçın, Fakülte Sekreteri Fatih Özmutlu, Dr. Öğr. Üyesi Serdar Çağlak ve Arş. Gör. Yasir Armağan‘ı bulundurma ruhsatlı silahıyla ateş ederek öldürmesinin ardından yaşanan gelişmelere ilişkin makamında basın toplantısı düzenledi.

2011 yılından bu yana görevde olan Rektör Gönen, “2011 yılından bugüne bilimi rehber edinerek, yüce Türk milletinin onur ve şerefini yükseltecek çalışmaları tüm mesai arkadaşlarımla birlikte yapmaya gayret ettim. Huzurlarınızda Eskişehir Osmangazi Üniversitesi aileme teşekkür ediyorum. Tüm bu açıklamalardan sonra, devletimizin bekası, soruşturmanın selameti ve üniversitem başta olmak üzere devlet kurumlarımızın yıpratılmaması adına görevimden istifa ediyorum” dedi.

MHP lideri Devlet Bahçeli, dün partisinin grup toplantsında “İstifa etmek için neyi bekliyor” ifadesini kullanmıştı.

 

(T24)

ABD Başkanı Donald Trump’tan Rusya’ya tehdit, “Hazır ol, füzelerimiz geliyor!”

ABD ile Rusya arasındaki Suriye gerginliği yeni bir seviyeye taşındı.

Rusya cephesinde ABD’nin Suriye’yi vurması durumunda bu füzelerin engelleneceğine yönelik açıklamalara ABD Başkanı Donald Trump sosyal medya paylaşımıyla cevap verdi.

ABD Başkanı Donald Trump resmi Twitter hesabından iki mesaj paylaştı:

Trump: Hayvanla partner olmamalısınız

“Rusya, Suriye’ye ateşlenen herhangi ve bütün füzeleri düşüreceği sözü verdi! Hazır ol Rusya, çünkü onlar geliyor olacak, güzel ve yeni ve ‘akıllı’! Gazla öldüren ve bundan keyif alan bir hayvanla partner olmamalısınız”

“Rusya ile ilişkilerimiz hiç olmadığı kadar kötü durumda ve bu Soğuk Savaş’ı da kapsıyor. Bunun olması için hiçbir sebep yok. Rusya’nın ekonomilerine yardım etmemize ihtiyacı var. Bunu yapmak çok basit. Bunun için tüm ulusların hep birlikte çalışmalarına ihtiyacımız var. Silah yarışını durdurmak mı?”

Bugün Rusya’nın Lübnan Büyükelçisi Suriye’ye ateş edilen herhangi bir ABD füzesinin vurulacağını açıklamıştı.

Alexander Zasypkin, Hizbullah’a yakın El Manar televizyonuna yaptığı açıklamada “Eğer Amerikalılar bir füze ateşlerse füzeler düşürülecek” ifadelerini kullandı. İngiliz basınının haberine göre ise İki Rus milletvekili, Amerikan ordusunun Suriye’yi vurması halinde buna askeri bir karşılık verilmesi için Kremlin’e çağrı yapmıştı.

3. Dünya Savaşı mı kapıda?

İsrail medyasının iddasına göre, ABD bombardımanından korkan Esad, Rus korumalarını yanına alarak Şam’daki başkanlık sarayından kaçtı.

Olağanüstü toplanan İsrail kabinesi, Batı’nın Suriye’ye muhtemel operasyonunu görüştü; ordu birlikleri İran’ın savurduğu tehdit üzerine üst düzey alarma geçirildi.

Kremlin itidal çağrısı yaptığı açıklamada, Doğu Guta’da kimyasal saldırı iddialarının tarafsız bir şekilde araştırılması gerektiğini vurguladı.

Eurocontrol’ün füze uyarısı üzerine bazı havayolları rotalarını değiştirdi. Yeni rotada uçan havayolları arasında Air France ve easyJet var.

 

(Hürriyet, Milliyet)

Hava kirliliği ölçüm verilerine erişim sorunu halk sağlığını tehdit ediyor

Hava kirliliği sadece dünyada değil Türkiye’de de en önemli çevre ve sağlık sorunlarının başında geliyor.

Mart ayını geride bırakarak baharı karşıladığımız şu günlerde dün Kuzey Marmara ve Karadeniz kıyılarında etkili olan sis tabakası bir kez daha hava kirliliği sorununu akıllara getirdi.

Günlük yaşamını olumsuz etkileyen sisle görüş mesafesi yer yer 20 metreye kadar gerilerken; hava, kara ve deniz ulaşımında aksamalar yaşandı.

Birçok sağlık sorununu da beraberinde getiren hava kirliliğinin bazı semtlerde sınırın çok üzerinde bir artış gözlemlendi.

Kartal ve Yalova hava kalitesi ölçüm sonuçlarına göre en yüksek hava kirliliğinin yaşandığı ilçelerden.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Türkiye hava kalitesi ölçen istasyonların saatlik ve günlük kayıtlar ve analizlerini gösterenUlusal Hava Kalitesi İzleme Ağındaki 10 Nisan tarihli güncel hava kirliliği verilerine göre, Kartal’da PM10 oranının 119, Yalova’da 152 olduğu kaydedildi.

Kartal

 

Yalova

Havadaki en tehlikeli kirletici olarak bilinen Partikül Madde 10 (PM10) miktarının Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 50 mikrogram/metreküp değerinin üzerinde olmaması gerekiyor.

Zira hava kirliliğindeki artış özellikle kalp ve akciğer hastalığı olanlar, çocuklar, yaşlılar ve benzeri risk gruplarının rahatsızlanmaları riskini artırıyor.

Ölçüm istasyonlarında toplanan ölçüm verilerine erişim sorunu ciddi soruları beraberinde getirdi.

Dün Çevre Bakanlığı’nın verilerini kullanan “Nefesiniz Cebinizde” uygulamasında Büyükada’daki PM10 oranının 7058 olarak görünmesi kafaları karıştırdı.

Hava kirliliği ölçüm verilerine erişim sorunu halk sağlığını tehdit ediyor

Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’ndaki verileri saat başı çektiklerini anlatan Türk Toraks Derneği Çevre ve Sağlık Çalışma Grubu Eşbaşkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, en son veri akışı ne zaman olursa aynı veriyi “Nefesiniz Cebinizde” uygulamasında alıp kullandıklarını, verilerle ilgili bir düzeltme gerekiyorsa da bakanlığın bunu 1 saat içinde yaptığını aktardı. Çalışır, Türkiye’de aktif 226 istasyondan veri indirebildiklerini sözlerine ekledi.

Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’ndan Büyükada’ya ait 5 Nisan 2018’den sonraki kirlilik verilerine ulaşılamadığı ortaya çıktı.

Geçtiğimiz yıl fosil yakıt tüketiminin insan nüfusuna olan etkisine de yer verilen rapora göre, 2015’te kömürle enerji üretimi ve ulaşım ve konutlarda fosil yakıt kullanımına bağlı hava kirliliği nedeniyle 21 Asya ülkesinde 803.000’den fazla erken ölüm ve önlenebilir ölüm vakası yaşandı.

Türk Toraks Derneği’nin geçtiğimiz yıl paylaştığı verilere göre Türkiye ulusal mevzuat sınır değerlerine göre 81 ilin 53’ü hava kirliliğinde sınıfta kaldı. Türkiye’de hava kirliliği nedeniyle her yıl 32 bin kişi hayatını kaybediyor.

Türkiye’de Android işletim sistemi kullanıcıları bulundukları şehrin hava kalitesini ölçmek için “Nefesiniz Cebinizde” uygulamasını ücretsiz buraya tıklayarak ücretsiz indirebilir.  

Türkiye’de IOS işletim sistemi kullanıcıları bulundukları şehrin hava kalitesini ölçmek için “Nefesiniz Cebinizde” uygulamasını ücretsiz buraya tıklayarak indirebilir. 

Havanın ne kadar kirli olduğunun farkında mısınız? İşte İstanbul’un havası en kirli ve en temiz semtleri

Hava kirliliği sperm kalitesini düşürüyor, apandisit vakalarını artıyor

[Özel Haber] Marmaray için Yenikapı’ya getirilen yüzer termik santrala çevre örgütlerinden tepki: “İstanbul’da hava kirliliği artar”

İstanbul, Bursa ve Kırklareli’nde sağlığımızı tehdit eden hava kirliliği oranlarını inceledik

‘Türkiye’de hava kirliliği nedeniyle her yıl 32 bin kişi ölüyor’

 

(Yeşil Gazete)

Hayvanları tutsak etme hakkı! – Eser Atak

Dünya ismini verdiğimiz gezegende yeryüzündeki tüm canlılarla birlikte yaşamı paylaşıyoruz. İnsanın, düşünen bir canlı olarak diğer canlı türlerinden farklı bir özelliğe sahip olması, tüm yeryüzü yaşamının kaderini belirleyen bir sonuca yol açtı. İnsan, önceleri doğa yasalarına uymak durumundayken, aklı sayesinde birikimli bilgiyi kullanarak geliştirdiği bilim ve teknolojiyle diğer tüm canlıların ve iklimsel koşulların tehditlerinden büyük ölçüde kurtuldu. Kendini koruyacak ve saldıracak silahlar geliştirdi, doğayı dize getirerek kentler kurdu, yollar yaptı, fabrikalar ve enerji tesisleri inşa etti, ulaşım ve iletişim aygıtları geliştirdi. Tüm bu başarılarının verdiği güçle kendini giderek doğanın/dünyanın hâkimi ve efendisi olarak gördü. ‘Tüm canlıların insan için yaratıldığı’ inancını da benimseyerek yeryüzü yaşamında “insan merkezli” bir bakış açısını hâkim kıldı. “Dünya/yeryüzü insan içindi ve diğer canlılar ve doğa da insana hizmet ettikleri sürece faydalı, değerli ve önemliydi.”

İnsan merkezli bu bakış açısı “hayvan” adını verdiğimiz diğer canlılarla olan ilişkimizi ve düşünme biçimimizi de belirledi. Hayvanlar etleri, derileri, yağları, postları, boynuzları için ya da sadece zevk uğruna soyları kurutulana kadar avlandı. İnsan dışındaki canlılar, sadece insanların izin verdikleri kadar bir alanda yaşamaya zorlandı, onların yaşam ve beslenme alanları insan yerleşimleriyle tahrip edildi. İçinde bulunduğumuz 2018 yılında bile bu durum devam ediyor.

Kendi istek ve çıkarları nedeniyle diğer canlıları yok etmeyi doğal bulan insan için, diğer taraftan hayvanları köleleştiren/ tutsak eden uygulamalar da halen varlığını sürdürüyor. ‘Hayvanat bahçeleri’, ‘sirkler’, ‘pet shoplar’ ve ‘hayvan dövüşleri/güreşleri’ bu bakış açısının günümüzdeki uygulamaları…

Hayvanat bahçelerini gezmek!

‘Uygarlaşmış’ kentli insanların “vahşi” ve “yabani” hayvanları yakından görmesi ve eğlenmesi için kentlerde zaman içinde “hayvanat bahçeleri” oluşturuldu. Çocukluğumuzda biz de gittik ve yılanları, aslanları, filleri, timsahları, kartalları, zürafaları yakından gördük. Daha sonra da kendi çocuklarımızı götürdük. Maymunlara kafeslerinin dışından fıstık attık, bunları yemelerinden eğlendik.

Ancak çoğumuz bu hayvanların aslında doğal yaşamlarından zorla koparılan tutsaklar olduğu gerçeğini düşünmedik. Nasıl olsa yiyecekleri veriliyordu ve insanlar tarafından (kaçmasınlar diye!) korunuyorlardı.  Demir kafesler ardında müebbet hapis cezalarının bitmesini bekleyen mahkûm canlılar olduğunu hiç fark etmedik. Uçmak için yaratılmış kuşların kafeslerde uçamadan yaşamlarını geçirmelerine ses çıkarmadık. Toprakla bütünleşmiş sürüngenleri topraktan koparıp kalın camların ardına hapsettik.

Gittik, hayranlıkla izledik, çocuklarımıza gösterdik insanın yüceliğini, üstünlüğünü… Diğer canlıların kafese kapatılmasının, zincire vurulmasının normalliğini! Herhangi bir suç işlememiş, bize herhangi bir zararı olmamış canlıları, sadece bize benzemiyorlar diye kafese kapatmanın, ömür boyu tutsak etmenin “olağan ve doğru” olduğunu öğrendik, öğrettik.

Pet Shoplar (Hayvan satış dükkânları)

Canlıları hayvanat bahçesine kapatmanın dışında, ‘bize mutluluk ve sevgi vermeleri’ için bazı canlıları da pet shoplardan ‘satın alarak’ evimizde, iş yerimizde besledik. Kendimize ya da çocuklarımıza ‘arkadaş olmalarının’ iyi olacağını düşündük. Kedi ve köpek gibi kent yaşamı içinde “kentleşmiş” diyebileceğimiz hayvanlar dışında, sadece doğal ortamlarında yaşaması gereken balık, kaplumbağa, tavşan, maymun, papağan ve diğer kuşları bir mal gibi parayla aldık ve evimize götürdük. Dolayısıyla bunu talep ederek daha fazla canlının doğal ortamlarından yakalanarak büyük kentlere getirilip satılmasını teşvik ettik. “Kuşlar kafeste yaşamamalı” duygusu içimizde uyandığında, “ama özgür bıraksak zaten yaşayamaz” yalanına kendimiz de inandık.

Sirkler, hayvan dövüşleri, güreşleri

Hayvanların sirk gösterileri için eğitilmelerinde elektro şok, acı veren kancalar, sopa, kırbaç, boru ve zincir gibi araçlarla işkence gördükleri bilinen bir gerçek…  Doğal yaşam alanlarından alınarak köleleştirilen hayvanlar, bu yolla üzerinden para kazanılan metalara dönüştürüldü. Bize gösterilen tarafı ise ışıklı şovlar içinde hayvanların ne kadar yetenekli olduklarıydı.

Hayvan haklarıyla ilgili yükselen mücadele ve bilinçlenme sonucu dünya genelinde hayvanların gösterilerde kullanımı giderek azalmakta… Ancak gelişmiş batılı ülkelerde bile hayvanların sirklerde kullanılmasının önlenmesine yönelik yasalar daha son yıllarda kabul edilmekte. Halen pek çok ülkede bu yasaklanmış değil…

Hayvan dövüşleri ve güreşlerinin ise tartışılacak bir yönü zaten yok… Burada da insanın zevki ve para kazanma duygusu için hayvanların acımasızca birbirleriyle dövüştürülmesi halen devam eden zulümler olarak varlığını koruyor.

Gezegenin sahibi kim?

İnsan, doğayı ve içindeki canlıları sömürülmesi gereken bir kaynak olarak gördü (aslında insanın kendisi de gücü elinde tutan kişi ve devletlerce sömürüldü ve sömürülüyor, ancak bu ayrı bir ideolojik tartışma konusu olarak bu yazının dışında kalıyor). İnsanın kendini bencilce her şeyden ve herkesten üstün görmesi, hayvanların tutsak edilmesi de dâhil olmak üzere bugün yaşadığımız çevresel ve insani sorunların nedenini oluşturuyor.

Yeni bir düşünme biçimine ihtiyacımız var: Öncelikle insanın, diğer canlıların ve doğanın efendisi değil, doğayla ve diğer canlılarla uyum içinde yaşaması gereken eşit bir parçası olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Yani gezegenin ‘sahibi’ olmadığını…

 

 

 

 

Eser Atak

Eğitimde müdür/müdür yardımcılığı sınavları ve çocukların üstün yararı! – Ahmet Toköz

Şaibe; Arapça kökenli bir kelime. Arapçada kirlilik, bulanıklık, leke gibi anlamlara gelir. Türkçede ise bu anlamlarının yanında muvazaa yani art düşünce, eksiklik, kusur, ayıp, hile gibi anlam karşılıkları için de kullanılır. Ne acı ki; Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında görev alacak müdür ve müdür yardımcılarının belirleneceği sınavlarla ilgili olarak ‘Bu sınavlar şaibelidir’ dediğimizde bu cümlenin aksinin bir önerme olarak ileri sürülebileceğine inanan bir Türkiyeliye bile rastlanamayacağını hepimizin bilmesidir. Yine de meseleyi incelemek belki geleceğe ‘Herkesin Eşit’ olduğunu hatırlatma olur.

Ortaya çıkan mesajlarda kişilerin atanacakları yerlerin bile önceden belirlendiğini gördük. Sanki bilmiyor musunuz tavırlı açıklamaları, meselenin inkar edilemediğini soruşturma açıldı açıklamasının aslında biz size unuttururuz açıklaması olduğunu gördük. Mesela Ankara’da sınava katılanların önceden numaralandırılarak fişlendiğine ve kişilere verilecek puanların sınavlardan bağımsız olarak belirlendiğine dair dedikoduları duyduk. Ama soru şu; sınavın kurgusu zaten bize tüm illerde adayların önceden okullara yerleştirildiğini anlatmıyor mu? Mutlak adalet olamayacağını bilerek yazarsak zaten adil ve eşit bir sınavın bu şekilde kurgulanamayacağını bilmiyor muyuz? Sonuçta bu sınavları önceden belirlediğimiz adayları mevzuata uygun bir şekilde yerleştirebilmek için belki mevzuata uygun ancak hukuka aykırı bir şekilde yapmıyor muyuz?

Peki bu sınav nasıl bir sınav? Eğitimci olanlar belki bilirler ama bütün kamu kurumlarında aşağı yukarı meslek içi yükselme sınavları bu şekildedir.

Anlatalım;

-Öncelikli bu sınavlar illerde valilik denetiminde İl Milli Eğitim Müdürlüklerince oluşturulan komisyonlarca gerçekleştiriliyor.

-Sınavlar için ‘Mülakat’ yöntemi benimsenmiş

-2018 yılında da mülakat 2017 yılı esaslarına göre yapılıyor.

-Mülakat içeriği ise %40 mevzuat bilgisi, %10 genel kültür, %10 Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi, %10 analitik düşünme ve analiz yapabilme kabiliyeti, %10 temsil kabiliyeti ve liyakat düzeyi, %10 muhakeme gücü ve kavrayış düzeyi, %10 iletişim becerileri özgüven ve ikna kabiliyeti olarak belirlenmiş

-Sonuçta adaylar aldıkları puanlara göre boş kontenjanlara yerleştirilecekler

Aslında yukarıda sınavdan bahsettiğimizde ve sınav içeriğini de gördüğümüzde açıklanan sonuçların ‘Şaibesiz’ olamayacağı anlaşılıyor. Ama konuyu biraz daha irdeleyelim.

Öncelikle sınav beş komisyon üyesine karşı bir adayla gerçekleştiriliyor. Sınavda adaya bir zarf seçtiriliyor ve adaya iki mevzuat bir genel kültür bir de Atatürk İlkeleri ve inkılap tarihi sorusu yöneltiliyor. Soruların kolaylık ve zorlukları ‘Tesadüfi’. Ama unutmamak gerekir ki bir kişinin bilgisini ölçmede sadece dört soru yetersiz. Bu kısım sınavın yüzde altmışı. Bu arada doğru veya yanlış cevaplar örneğin Ankara’da yazılı olarak kaydedilmiyor. Mülakatın yüzde kırkını oluşturan kısım tamamen sübjektif ve komisyon üyelerinin de puanlama yapabilecekleri bir alan olarak gözükmüyor. En önemlisi sınavın sonrasında bağımsız olarak yeniden değerlendirilebilmesi için mülakat olmasına rağmen görsel bir kayıt alınmıyor. Bir adayın olası ‘haksızlık’ iddiasına karşı da beş komisyon üyesinin ‘hayır’ yanıtı başkaca bir delil olmadığı için yeterli kabul edileceği biliniyor.

Son olarak Türkiye bilgi odaklı sınavlara katılanların başarılı sonuçlarıyla ünlü bir ülke olmamasına rağmen geçen yıl Ankara’da bu sınava katılan adaylar yüz üzerinden seksen beş aldıklarında çoğunlukla herhangi bir kontenjana yerleştirilemedi. Vasati elli aday bu sınavlardan yüz tam puan aldı. Hiçbir görsel ve yazılı kayıt olmaması karşısında sınavı kazanamayan adayların itirazlarının sonuçsuz kalmasının yanında sınavı tam puanla kazanan adayların da dehalarını kamuoyuyla kimse paylaşmadı. Oysa naçizane alan dışından önerim. Geleceğimiz olan çocukların geleceğinin karartılmaması için çocukların üstün yararının korunması adına okul yöneticilerinin atanmasında -biliyorum o da kendi içinde kötü ama en azından adil olmaya daha yakın olarak- yazılı sınav yönteminin kullanılması ve sınavı kazanma puanının öyle 50-60-70 değil en az 80 olmasıdır.

Yazılı sınavın sonrasında illa mülakat da düşünülecekse mülakat görselleri kaydedilmeli atanan da atanamayan da kamuoyu da ‘şaibe’ kültüründen uzaklaştırılmalıdır.

 

Ahmet Toköz

Avukat, İnsan Hakları Savunucusu

@atokoz