Ana Sayfa Blog Sayfa 2849

Greenpeace: Eskişehir’de planlanan termik santralin ÇED raporu hatalarla dolu

Eskişehir’deki termik santral için Mart ayında “ÇED olumlu” kararı Greenpeace Akdeniz’in hazırladığı rapora göre hatalarla dolu. Karar verilirken yıkıcı etkilerin hesaba katılmadığını söyleyen çevre hakları savunucuları kararın iptalini istiyor.

Bianet’den Pınar Tarcan’ın haberine göre Greenpeace Akdeniz’in “Kömürü ES Geç” kampanyası kapsamında hazırladığı raporundaki bilgiler Eskişehir Tepebaşı ilçesi sınırlarında yapılması planlanan Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) tarafından “Alpu Termik Santrali” için 6 Mart 2018’de verilen “ÇED Olumlu” kararı eksiklerle dolu olduğunu belgeliyor.

Greenpeace tarafından hazırlanan hava modellemesi rapor santralin kurulması halinde 3 bin 200 kişinin de erken ölüm riskiyle karşı karşıya kalacağını belirtiyor.

Diğer yandan Yeşil Barış Hukuk Derneği ve Eskişehirliler planlanan kömürlü termik santralin “ÇED Olumlu” kararının iptal edilmesi için dava açtı. Açılan davada santral projesinin çevre, tarım arazileri ve kültür varlıklarının korunması hakkındaki düzenlemelere aykırı olduğu da vurgulandı.

GreenPeace’in analizine göre ÇED raporundaki eksiklikler ve hatalar ise şöyle:

  • Projenin hava kirliliğine katkısını ölçmek için yapılan modelleme çalışmasında yüzde 16 oranında eksik veri kullanıldı. Hava kalitesi modellemesi standartlarına göre, yüzde 10’un üzerinde eksik veri ile çalışılması halinde modelleme geçersiz kabul ediliyor.
  • Projenin, Eskişehir’deki yüksek verimli tarım arazilerine yıkıcı etkisi değerlendirilmemiş.
  • Alpu Ovası, Büyük Ova Koruma Alanı içinde yer alıyor. Bu nedenle tarım dışı amaçla kullanılamaz.
  • Projenin maden alanı 1. derece arkeolojik sit alan içinde yer alıyor. Bu alan içinde Yakakayı Höyük, Kızılcaören Höyük, Danişment Antik Yerleşimi ve Nekroplü mevcut.
  • Alpu Termik Santrali’nin üreteceği elektrik, EÜAŞ’ın verdiği alım garantisi nedeniyle piyasadaki elektrikten daha pahalıya satılacak.
  • Türkiye’nin daha fazla enerjiye ihtiyacı yok. Türkiye Elektrik A.Ş.’nin (TEİAŞ) 2017 yılı faaliyet raporuna göre, Türkiye’de yüksek nüfus büyüme tahminlerine göre bile, 2030 yılına kadar 4000MW-5000MW fazla elektrik kurulu gücü mevcut.
  • Porsuk Çayı’na deşarj edilecek atık su sorununa ÇED raporunda çözüm sunulmamış.
  • Santralin ihtiyacı olan soğutma suyunun Gökçekaya Hidroelektrik Santralinden karşılanacağı ifade edilmesine rağmen konuyla ilgili bir fizibilite çalışması yapılmamış.
  • Yeraltı sularının ve toprağın kirlenmesine neden olabilecek kül depolama alanındaki zemin sızdırmazlığına ilişkin yapılan hesaplamalarda yanlışlıklar mevcut.

 

(Bianet)

DSİ’nin tahliye emri sonrası Hasankeyfliler evlerini terk etme tehlikesiyle karşı karşıya

Ilısu Barajı inşaatında sona yaklaşılırken, barajın çevresindeki antik yerleşimin sakinleri evlerinden olma tehlikesiyle karşı karşıya. Hasankeyf esnafına tahliye emrini tebliğ eden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ) açıklamasına göre yeni kent merkezinde ise sadece ailelere iskan imkanı sağlanıyor.

DW Türkçe’den Diego Cupolo’nun özel haberine göre yerel ve uluslararası onca protestoya rağmen onlarca yıldır devam eden Ilısu Barajı prosesinde son türbin, bin 200 megawatt’lık baraja bu bahar monte edilecek. Hazırlıklarına başlayan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), Şubat ayında Hasankeyf esnafına tahliye emrini tebliğ etti. Tebligata göre esnafın dükkanlarını kapayıp nehrin karşısında bulunan daha yüksek bir alanda inşa edilen “yeni” Hasankeyf’e taşınmaları gerekiyor.

DSİ’nin bu kararını tepkiyle karşılayan dükkan sahipleri yeni kentin henüz bitmemiş olmasından ve tarihi kent merkezinden uzakta bulunan ve dolayısıyla turistlerin gelmeyeceği bu bölgede ticaret yapamayacak olmaktan şikayetçi.

Açıklamaya göre devletin Hasankeyf’in yeni kent merkezinde inşa ettiği 710 yeni konuta, yalnızca nüfusu Hasankeyf’te kayıtlı olan aileler yerleştirilecek. Bu da berkarlar için devletin yerleşim imkanı sağlamayacağı anlamına geliyor.

‘Hasankeyf’i yıkarsanız Taliban’dan farkınız kalmaz’

John Crofoot

Ilısu Barajı’yla ilgili ilk fikirlerin 1950’li yıllarda atıldığını söyleyen ve yaklaşık altı yıl boyunca Hasankeyf’te yaşayan ve bölgeyle ilgili farkındalığı artırmayı amaçlayan Hasankeyf Matters (Hasankeyf Önemlidir) isimli sivil girişimin kurucusu olan ABD’li John Crofoot, o zamandan beri bölgede su baskınına neden olacak bir baraj gölü öngörüsünün, yatırımların Hasankeyf’ten kaçmasına neden olduğunu söylüyor.

Crofoot, “Hasankeyf halkı, bu yaşayan kültürel miras alanını ayakta tutarak bence dünyaya çok büyük bir hizmette bulundu. bunu yaparken de çok büyük bir bedel ödediler. Hasankeyf’te kalarak büyük ekonomik fırsatları kaçırdılar” ifadesinde bulunuyor.

Viyana merkezli, akarsuların korunması için faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Riverwatch’tan (Nehir Gözlemevi) Ulrich Eichelmann ise konuya dair görüşünü Eğer buradaki her şeyi yok ederseniz, birkaç yıl önce Bamiyan’da Buda heykellerini yok eden Taliban’dan hiçbir farkınız kalmaz. Bu bir nevi aptallık. Delilik” sözleri ile ifade ediyor.

Diğer yandan Hasankeyf’te geniş çaplı kazı ve doldurma çalışmaları da yapılıyor. Bunlardan birinde, Romalılardan kalma Hasankeyf Kalesi’nin bulunduğu falezin kuvvetlendirilmesi amaçlanıyor. Bu kale baraj gölünün planlanan su çizgisinin üzerinde kalacak.

Hasankeyfliler ise yıkım planlarının hiçbir şekilde kamuoyuyla paylaşılmadığını ve bağımsız çevresel etki değerlendirme çalışmalarının yapılmadığını söylüyor.

 

(DW Türkçe)

AGİT, Azerbaycan seçimlerinde ciddi usulsüzlükler tespit edildiğini açıkladı

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), İlham Aliyev’in zaferiyle sonuçlanan Azerbaycan’daki devlet başkanlığı seçimlerinde ciddi usulsüzlükler yapıldığını açıkladı.

Çarşamba günü yapılan ve başlıca muhalefet partilerinin boykot ettiği erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin resmi olmayan kesin sonuçları açıklanmış ve İlham Aliyev’in 4. kez yeniden seçildiği bildirilmişti.

Avrupa ülkelerinde demokratik işleyişi izleyen AGİT, seçimle ilgili raporunda, sandıkların önceden dolu olduğu, ve seçimin bir çok kuralının gözardı edildiğine ilişkin gözlemleri aktardı ve bu yüzden gözlemcilerinin oyların yarıdan fazlasını geçersiz bulduğunu bildirdi.

Örgüt, muhalefet tarafından boykot edilen Azerbaycan seçimlerin, hiç bir gerçek rekabet ve yarış olmaksızın, sınırlandırılmış bir siyasi iklimde ve temel hak ve hürriyetleri ihlal eden yasal düzenlemeler altında yapıldığı sonucuna vardı.

Azerbaycan makamları seçimlerde katılım oranının yüzde 74,5 olduğunu ve Aliyev’in oyların yüzde 86’sını aldığını açıklamıştı. Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Aliyev’i kutlayan ilk lider olmuştu.

Seçim sonrası yaptığı zafer konuşmasında Aliyev, “Azerbaycan vatandaşları güvenlik ve kalkınmaya oy verdiler” diye konuşmuştu. 56 yaşındaki İlham Aliyev, ilk kez 2003 yılında babası Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in ölümü sonrası yapılan seçimleri kazanarak göreve gelmişti.

Aliyev’e, 2009’da yapılan anayasa değişikliği ile sınırsız sayıda cumhurbaşkanlığı seçimine katılma hakkı tanındı. 2016 yılında yapılan son anayasa değişikliği ile ise başkanlık koltuğunda oturma süresi 5 yıldan 7 yıla çıkarıldı.

 

(BBC Türkçe)

Doğal ve kültürel mirasa sahip çıkmak isteyen öğrencilerin kurduğu Kibele Kolektif ile tanıştınız mı?

Çeşitli üniversitelerden öğrencilerin bir araya gelerek oluşturduğu Kibele Kolektif kültür, sanat ve ekoloji alanlarında yürüttüğü çalışmalarla kültürel ve doğal zenginliklerin korunmasını, bu alanlarda farkındalık yaratılması ve kolektif bir bilinç oluşturulmasını hedefliyor.

Bugüne kadar şehrin doğal mirasına sahip çıkmak adına İstanbul’daki ekolojik açıdan problemli bölgelerde çöp toplama etkinlikleri, fidan dikim etkinlikleri gibi birçok faaliyet düzenleyen topluluk çalışmalarını organize ettiği bir atölyede planlıyor. Bu atölyede tiyatro, resim, heykel gibi birçok sanat dalında aktiviteler gerçekleştirilirken aynı zamanda Buğday Derneği’nin de işbirliğiyle ekolojik problemler ve alternatif çözümler üzerine uzmanlar tarafından şehir arıcılığı, ekolojik sanat, atık yönetimi, perma kültür ve kompost yapımı konularında seminerler de veriliyor.

Yaklaşık 15 kişilik kemik kadrodan oluşan kolektif, bu yıl içerisinde, 2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı’nın yaz aylarını kapsayacak şekilde Kibele Projesi’ni gerçekleştirmek üzere çalışmalar yürütüyor. Kibele kolektif, ulusal çapta bir kültürel ve doğal miras etkinliği olan Kibele Projesi ile Anadolu topraklarında Kibele’nin izini sürerek kültürel ve ekolojik problemlere farkındalık yaratmak istiyor.

Kibele Kolektif üyeleri çöp toplama etkinliğinde

18 şehir ve 28 farklı duraktan oluşan proje kapsamında hem çocuklara hem de köy halkına yönelik düzenlenecek etkinlikler, doğal ve kültürel mirasın korunmasının yanında sosyal sorumluluk projesi olarak da düşünülüyor.

Kibele Kolektif açık bir grup olmakla beraber nitelikli ekip arkadaşlarına da her zaman ihtiyaç duyuyor. Ayrıca projeyi gerçekleştirmek için sponsor arayışları da devam ediyor. Katılmak ve destek olmak için kibelekolektif @gmail.com ve kibelekolektif instagram hesabından kendilerine ulaşabilir ve destek olabilirsiniz.

Kibele Kolektifi daha yakından tanımak için Buğday Derneği’nin “Arıları Yaşatalım”, “Tohum Takas Ağı” projelerine de destek veren Kibele üyeleri Orberk Özdemir ve Evren Dağdelen ile yapılan ve buğday.org’da paylaşılan röportaja da göz atabilirsiniz.

 

(Yeşil Gazete)

‘Geleceğin Trakya’sında devasa termik santraller ile iç içe bir şehir yaşamı bizi bekliyor’

1970’lİ yılların başında İstanbul’daki sanayinin Trakya’ya taşınmaya başlamasıyla insan eliyle yaratılan çevre kirliliği bugün çok ciddi boyutlara ulaştı. Çevre kirliliğinin boyutları termik santrallerin de bölgede yer etmesi ile doğa tahribatını önüne geçilemez bir seviyeye getirdi.

Termiksiz Gelecek projesinin koordinatörü Afşin Altuntaş, Tekirdağ Tabip Odası, Sağlık ve Çevre Birliği – HEAL (Health and Enviroment Alliance), Greenpeace ve Yuva Derneği tarafından gerçekleştirilen “Trakya Termik Santral Tehdidi Altında” konulu basın açıklaması sırasında Yeşil Gazete için Trakya Platformu üyeleri ile bölgedeki termik santral mücadelesinin geldiği noktaya dair kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Altuntaş’ın Trakya Platformu’ndan Murat Sevgi, Dr. Gamze Varol ve Dr. Atilla Saraçoğlu ile gerçekleştirdiği röportajı paylaşıyoruz

***

‘Her Organize Sanayi Bölgesi için ayrı bir termik santral açılması hedefleniyor’

Afşin Altuntaş: Murat Bey merhaba. Okuyucularımız için biraz kendinizi tanıtabilir misiniz bize?

Murat Sevgi: Adım Murat Sevgi, Trakya Platformu Yürütme Kurulu üyesiyim ayrıca Park Olsun Platformu sözcüsüyüm.

Trakya Platformu Yürütme Kurulu üyesi ve Park Olsun Platformu sözcüsü Murat Sevgi

Trakya Platformu olarak bölgedeki çevre mücadelesinde hukuksal ve bilimsel alt yapılar ile desteklenmiş bir kitlesel hareketi organize ediyoruz. Park Olsun mücadelesinde ise bir kentsel tasarım mücadelesi içerisindeyiz. İmar planlarında kent alanlarında yapılması gereken yeşil alanların güvencesi olmaya çalışıyoruz. Birer yağ lekesi gibi büyüyen kentlerin içerisinde göz ardı edilen yeşil alanların planların içerisine dahil edilmesinin peşindeyiz.

Afşin Altuntaş: Trakya’da 3 tane yeni büyük termik santral yapılması planlanıyor fakat Trakya termik santrallere yabancı değil. Düşük kapasiteli görülen termik santraller halli hazırda şirketlerin kendi tüketimini karşılamak için çalıştırılıyor. Bu konuda okuyucularımızı bilgilendirebilir misiniz?

Murat Sevgi: Şimdi fosil yakıtların tüketilmesi konusunda Trakya sabıkalı bir şehir. Bu sabıkanın birinci nedeni bölgemizde kurulu olan sanayi tesislerinin enerji ihtiyacı, ikinci nedeni ise kentlerin lokal ısınma ihtiyaçları ve enerji ihtiyacının giderilmesi amacıyla makul karşılanabilecekmiş gibi görünmesi.

Petrokok ve motorin kullanan kendi ihtiyacı olan ısıyı ve elektriği üreten küçük şirketler var. Tekstil, deri, kağıt fabrikaları var. Bunların tek başına kullandığı enerji yakıt tüketimi bakımından düşünüldüğünde tek başına çok fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Bölge içerisinde yüzlerce fabrikanın aynı anda aynı tüketimi bir arada yapması kümülatif anlamda büyük bir yakıt sarfiyatı oluşturuyor ve bu sarfiyat noktasal bir termik santral tüketiminin bazen belki üstüne çıkıyor olabilir.

Bunun dışında bölgemizde tesislere ihtiyaç duydukları enerjiyi satmayı potansiyel iş olarak gören şirketler termik santral projeleri ile giriyorlar. Ayrıca büyük bazı entegre tesislerin kendi enerji ihtiyaçlarını karşılamak için fosil yakıtları tüketen enerji tesisleri kurma planları var. Bunlarla ilgili en büyüklerinden biri Ulaş’ta Modern Enerji bir kağıt tesisi için kullanacağı buharı üretmeyi amaçlayarak başladığı enerji tesisinde Trakya’nın en büyük kömür tüketicisi haline geldi.

Bu tesisin kömürünün, suyunun, külünün, atığının bölgeye vereceği zararlar ayrı ayrı düşünüldüğünde sadece bu tesis bile çok büyük bir risk iken hemen batı yönünde Kırklareli ilçesinin sınırında Zorlu Enerji’nin yapmayı planladığı 2015 yılında ÇED dosyaları yayınlanan enerji tesisi Büyükkarıştıran’da ve hemen kuzeyinde Kaplan Demir Çelik tarafından yapılmak istenen enerji tesisi Misinli köyünde. Bu tesisler bir araya geldikleri zaman yaklaşık 3-4 kilometrelik bir alan içerisinde çok büyük bir fosil yakıt tüketimi oluşturacaklar.

1994 yılında yapılmış enerji master planında bile termik santraller planlanmışken. 2002 yılında yenilenen enerji master planına göre Trakya bölgesinde E 5 üzerinde yapılması planlanan enerji bölgeleri var. Bunun dışında 2008 yılında 1/100.000’lik planlar haricinde bir çalışma yapıldı. Önce İstanbul Organize Sanayi Bölgeleri  sonra Organize Sanayi Bölgeleri oluşturuldu. Bu “OSB”lerin strateji planlarında her bir “OSB” için enerji üretiminin yapılacağı tesisler planlanıyor bu tesislerin inşa edilmesi durumunda bölgemizdeki bütün fabrikalar öbekler halinde “OSB”ye dönüştürüldüğü için mesela Çorlu Çerkezköy ve Lüleburgaz’ın çevresinde çok sayıda “OSB” var.

Bu her OSB’de termik santral hedefi demek. Bu bölgede şöyle bir çıkmaza giriliyor. Hem “OSB”leri sanayiyi hem kentleşmeyi hem kömür santrallerini hem tarımı hem doğayı bir arada iç içe görmek imkansız. Biri diğerini eritir ve eriyecek olanda genelde doğa ve insandır. Yani kentleşme yüzünden sanayinin eriyeceğini kimse söyleyemez.

Şu an iç içe bir karmaşa içerisinde yaşıyoruz. Hem de şöyle bir durum daha var. Yüz binlik planlara göre Trakya bölgesinde Çorlu, Çerkezköy.Lüleburgaz, Ergene, Muratlı ilçesi gibi ilçeler önümüzdeki 10 ve 5 yıllık planlarda yaklaşık bugün için 2 milyon olan Trakya nüfusu ilk planlara göre 5 milyona genişletilecekti. Bu planlama çalışmasının üzerinden de çok zaman geçti. Sonra başka çalışmalarda yapıldı ve şu anda daha güncel yüksek sayılardan da söz ediliyor.

Şimdi 2,5 kat büyüyecek Trakya’da 300-400 bin kişinin yaşadığı Çorlu 1 milyona doğru koşması beklenirken Çorlu’nun Ergene’nin Çerkezköy’ün Lüleburgaz’ın hemen yanında Kapaklı’da böylesine dev tesisler yapmak kentsel büyüme alanlarının içine termik santrallerin yerleşmesi olur. Yani şehir meydanlarına termik santral koyacağımızı düşünebilirsiniz.  Mesela Ulaş’ta yapılan termik santralin hemen güneyinde Kırkgöz Köyü, hemen kuzeyinde Ulaş köyü var. Bu iki köyün yüz binlik planlara göre bir kentleşme alanına dönüşmesi halinde bu termik santralin kurulacağı yer kentin meydanı olacaktır. Şehir içinde devasa termik santraller ile dolu bir gelecek bekliyor bizi.

Afşin Altuntaş:Bu büyük kapasiteli termik santralleri çalıştırabilmek için devasa su kaynakları gerekecek. Trakya’nın yer altı suları ne durumda bunu kaldırabilir mi Trakya ?

Murat Sevgi: Ergene Havzasının 1/100.000lik planlarında kuyu açılmasıyla ilgili yasak var. Kuyu açılma yasağına rağmen endüstriyel amaçlı olarak OSB bölgeleri içerisinde kuyu açmaya yönelik girişimlerin olduğunu da biliyoruz.  Bunun bir suç oluşturduğu da ortada Bu gibi yasal bir çerçeve mevcutken. Bu bölgelerde su ile çalışması öngörülen tesislere onay veren kurumlar suç işliyorlardır. Bu bilinmeli.

Ergene Nehri

Ayrıca günümüzde 2 milyon nüfusa sahip Trakya’nın, 5 milyon olacağı planlanırken 300 bin 400 bin nüfuslara sahip kentler 15 yıl 20 yıl içerisinde 1 milyon 1,5 milyon nüfuslara çıkması hedeflenirken. Bu şehirlerin hemen diplerine yapılacak endüstri, sanayileşme ve tarım içe içe bir çıkmaza gidiyor. Bu çıkmazın içine 30-40 yıl ekonomik ömrü olan termik santralleri 20 yıl sonrasının milyonluk kentlerinin ortasında planlamak bir çelişkidir. Bu bir planlama çelişkisidir.

Sonuca gelirsek. Bölgenin merkezi tekelden ve her şartı düşünerek entegre şekilde planlanmış bir revizyon planına radikal bir revizyon planına ihtiyaç var. Biz bunu beklerken birkaç yıl önce kömürü sistemin dışına çıkardılar. Trakya’nın 1/100.000’lik çevre düzenleme planlarında 18 sektör yasaklıydı bu 18 sektör arasında kömür de vardı. Bir süre önce kömür bu yasak listesinden çıkarıldı. Bu termik santraller ile ilgili engelleyici en büyük dayanağımız buydu. Bunu kaldırmakla Trakya’nın geleceğine yapılmış en büyük saldırı yapılmış oldu.

Önümüzdeki günlerde yapılması planlanan Marmara kıyısındaki petro kimya tesisi de gündeme geldi. Artık çeşitli kurumlardan görüş istemeye başlamışlar. Böyle bir şeyin yapılması bundan 30-40 yıl önceki İzmit Körfezi kirliliğine benzer bir kirliliğin Trakya’da yaşanması anlamına gelir. 

Ergene Nehrindeki kirliliği Marmara Denizi derinliklerine deşarj edecekler

Murat Sevgi: 2011 yılında Karamusul’ da Trakya’da şimdiye kadar yapılmış en büyük kitlesel eylem ile “Ergene Hayat’a dönsün” demiştik. Bu eylem sonrasında hemen 1 ay sonra o zaman ki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı bir şafak harekatı adıyla bir plan gündeme getirdi. Bu planla ergene nehrinin temizlenmesi ve kirliliğe çözüm bulunmasını hedeflediklerini iddia ettiler. Şu ana kadar bunun ihale inşaat süreçleri yaşandı son aşamaya gelindiğinde Ergene derin deşarjı Lüleburgaz’dan Çorlu’ya Çerkezköy’den Çorlu’ya iki hat üzerinden Çorlu’ya gelecek olan atığı Çorlu’dan Yenice Mahallesinin yakınlarında bir yerden Marmara Denizi’nin derinliklerine boru hattı üzerinden deşarj edilmesini planlayan bir projeden oluşuyor.

Bu projede derin deşarj projesindeki en önemli sorunlardan bir tanesi atıkların arıtılmadan denize boca edilmesi riski. Zaten tuzu ağır metalleri arıtamadıkları proje dosyasında geçiyor bunları Marmara’ya boca edecekler. OSB’lerde çorba gibi toplanan karışık atıkların hiçbir şekilde arıtılması mümkün olmayacak. En basit çevre prosesini öğrenen lise öğrencisi bile bunu fark edebilir. Lise iki, lise üçte çocuklara anlatılan bilgiler ile bile bu anlaşılabilir.

Trakya’nın çevre sorunlarında yetkililerin duyarlılıklarını sağlamanın tek yolu halkın duyarlı olmasından geçiyor. Halk ve stklar bir şekilde seslerini duyuramadıkları, bir araya gelemedikleri sürece yetkililerden bir çözüm beklemenin anlamı yok.

O yüzden diyoruz ki mücadele eden kurumlara, çevre derneklerine ve meslek odalarına el ele veren sivil topluma halkımız da destek olsun.

‘Çevresel Etki Değerlendirmesinin yanında Sağlık Etki Değerlendirmesi mutlaka yapılmalı’

Afşin Altuntaş: Murat Sevgi bu termik santral yapımı planlanan bölgelerde 15 yıl gibi kısa bir süre içinde nüfusun 2,5 kat arttırılmasının planlandığını belirtti. Bu santrallerin halk sağlığı üzerine ne gibi etkileri olur?

Dr. Gamze Varol: Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre zaten kentlerin havası kirli. Temel ölçümlerde partikül madde ve kükürt dioksit oranı çok yüksek çıkıyor. Bu kadar kirlilik varken bu şehirler planlanırken havalanması, binaların yerleşimi, rüzgarın yönü vs. sanayinin yeri planlanmamışken yine bir plansız gelişmeden bahsediyoruz.Bir toz zerresi kadar kirliliği bile artık kaldıramayacak bu çevre hem büyümeyi hem de termik santralleri kaldıramayacak.

Dr. Gamze Varol

Aynısını Bursa’da görüyoruz. Bursa’da yaşanan şey budur. Bursa merkezde çok yoğun bir hava kirliliği gözlemleniyor. Bursa merkezde çimento fabrikaları ve DOSAB ile ilgili yürütülen faaliyetlere karşı vatandaşlar çok mücadele etmiştir. Temel kazanım argümanlarından biri de Bursa’nın havası zaten kirlidir buraya kurulacak bir termik santrali daha kirli bir havanın solunmasına sebep olacak. Bu zaten kabul edilemez hava kirliliğinin çok ciddi sağlık sorunlarına sebep olduğunu biliyoruz.

Afşin Altuntaş: Bize biraz bu sağlık sorunlarından bahsedebilir misiniz?

Dr. Gamze Varol: Hava kirliliği dediğimizde havanın içinde atmosferik oranlarda bulunması gereken doğal maddelerin dışında bir takım maddelerin işte biyolojik fiziksel kimyasal nükleer ajanlar ile kirlenmesi kontamine olması. Biz ikiye ayırıyoruz iç ortam ve dış ortam kirliliği diye.

Dünya Sağlık Örgütü dış ortam hava kirliliğini anlatırken diyor ki grup 1 kanserojen yani dış ortamda hava kirliliği varsa insanlar kanser olabilirler. Akciğer kanserinin sebeplerinden biri hava kirliliğidir diyor. Ayrıca mesane kanserine sebep olduğu yönünde de ciddi kanıtlar var. Bu en önemli şeylerden bir tanesi. Ayrıca felçler, kardiyovasküler hastalıklar, akciğer kanserleri gibi hastalıklarda ortaya çıkan ölümlerin %25 %30 unun sebebinin dış saha hava kirliliğine bağlanıyor.

Afşin Altuntaş: Etkinlikte Edirne ile alakalı katıldığınız yeni bir tezden çok ilginç bilgiler paylaştınız bizimle. Edirne bir sanayi şehri değilken sizce Edirne’de havada arsenik, krom ve nikele rastlanmasının sebebi ne olabilir?

Dr. Gamze Varol: Evet bu çok yeni bir tez. Çalışmayı yapan arkadaşlarımızın tezin bulgularını duyurmaları daha doğru olur ama şöyle bir cevap verebilirim.

Partikül 2,5 ölçemiyoruz. Asıl zarar veren bunlar. Bu partikül maddelerin içinde ne olduğuna bakmak lazım. Bugüne kadar Türkiye’de partikül maddelerin içinde ne var ayrıntılı şekilde incelenmemiş. Bu maddeler havada seyahat ederken başka zehirli maddeler ile birleşirler.

Dün izlediğim tezde partikül maddenin içine bakıldığında aslında havada olmaması gereken grup 1 kanserojen olarak tanımlanan bir takım ağır metallerin olduğunu gördük arsenik, nikel, krom gibi. Bunların hepsi grup 1 kanserojen. Bunlar kesin kansere sebep olur.

Arsenik için akciğer kanserine ek cilt kanseri de yapar deniyor. Bunlar gerçek bilgiler. Zaten dış ortam hava kirliliğinin çok ciddi akut ve kronik etkileri var. Akut gözlerde yaşarma, solunum yollarında yanma, kulak burun boğazda tahriş gibi. Ya da altta yatan bir kronik hastalık varsa astım, kronik bronşit gibi KOAH gibi bunları ağırlaştırıyor. Hastaneye başvuruları ve yatış sürelerini arttırıyor, iş gücü kaybına sebep oluyor. Ama hiçbir şey olmasa bile kükürt dioksitin fazla olduğu dönemlerde siz kendinizi kötü hissediyorsunuz. Ozon fazla olduğunda astıma sebep olduğuna dair bilimsel kanıtlar var.

Ama bunların dışında partikül madde dediğimiz şey içinde çok sayıda kanserojeni barındırabilir. Bunlardan bir tanesine maruz kalmak bile kanser nedeniyken bunlardan birden fazlasına maruz kalmamız mümkün ve ne kadar miktar maruz kaldığımızı bilmeden maruz kalıyoruz. Bu çok tehlikeli bir şey bunun nedenine gelince bilmiyoruz araştıracağız.

Sanıyorum asıl yapılması gereken bu tür akademik çalışmaların önünün açılması gerekiyor. Bu partikül maddeler ne içeriyor? Olması gereken şeylerden fazlası varsa kaynağı nedir? Biz ne yapabiliriz? Akademi ve bilim dünyasına düşen esas görev bunları tanımlayıp ortaya çıkarmak. Bunların ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı zaten bilimsel olarak kanıtlanmış ama biz bugüne kadar bunları soluduğumuzu bilmiyorduk.

Termik santral projeleri için ÇED yeterli değil. Kümülatif ÇED ve SED (Sağlık Etki Değerlendirme) mutlaka yapılmalı ve mevzuatta yeri olmalı. İç mevzuatta kükürt dioksit ve partikül madde 2,5 gibi kirlilik indikatörlerinin limitleri hızla Dünya Sağlık örgütü limit değerlerine uygun hale getirilmeli.

 ‘İşçiler için de çevre bilincinin oluşturulması gerekiyor’

Afşin Altuntaş: Atilla Bey siz fabrikalarda iş yeri hekimi olarak çalışıyorsunuz. Kirliliğin önemli bir kaynağı olan işletmelerde mutlaka gözlemleriniz olmuştur. Bize biraz bu gözlemlerden bahsedip önerilerinizi paylaşabilir misiniz?

Dr. Atilla Saraçoğlu: Ben bu şehirde yaşayan bir doktor olarak. Sanayi şehrinde fabrikalarda iş yeri hekimi olarak çalışmaktayım. Fabrikalarımızda çevreye zararlı kirli atıklar üretiyoruz.

Dr. Atilla Saraçoğlu

Biz iş yeri hekimleri olarak şuna bakıyoruz işçinin insanın sağlığına olan etkilerine bakıyoruz ama çevreye verdiğimiz zararı göz önüne almıyoruz. İşçilere korunmaları ile ilgili maskeleri, içeride havanın temiz olması için gereken ortamı ve havalandırmayı sağlıyoruz ama bu hava dışarıya çıktığı zaman çevreye verdiği zararı pek de tartışamıyoruz. İşçilerimizde de bu bilinç yok.

Aslında sorunun özünde bu yatıyor. İşçiler için de bu mühendislik hizmetlerinin sağlanması ve çevre bilincinin oluşması gerekiyor.

Belki çevremiz burada yaşayan halkların çoğu da asgari ücretle çalışan bu insanların çevre bilincini nasıl oluşturacağımızı düşünmeli ve bir çözüm bulmalıyız diye düşünüyorum.

 

Trakya termik santral tehdidi altında

 

Röportaj: Afşin Altuntaş  / twitter.com/termiksiz /facebook.com/TermiksizGelecek/

(Yeşil Gazete)

 

MHP’li belediye başkanından termik santral protestosu: Kavşak Suyu’na sahip çıkacağız!

Bartın’ın Amasra ilçesinde yaklaşık 100 bin kişinin faydalandığı Kavşak Suyu Havzası’na kurulması düşünülen termik santrale tepki gösteren Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, Kavşak Suyu’nun çok temiz ve içilebilir su olduğunu Bartın’da yaşayanlar olarak Kavşak Suyu’nun gasp edilmesine izin vermeyeceklerini söyledi.

Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın

Kent merkezinde bulunan ve Kavşak Suyu’nun aktığı tarihi şadırvanın önünde kurulan kürsüde MHP’li Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasına CHP İl Başkanı İlknur Erkan, MHP İl Başkanı Ercüment Özçelik, Saadet Partisi İl Başkanı Ünal Yurtbay, bazı sendika temsilcileri, Bartın Platformu üyeleri ve vatandaşlar katıldı. Kavşak Suyu’nun içilebilir bir su olduğunu söyleyen Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, “Amasra’da yapılmak istenen Hema Termik Santrali için hazırlanan termik santral ÇED raporu ve ilgili bilirkişi raporunda, onlarca yıldır Bartın halkının içme suyu olarak kullandığı Kavşak Suyu’nun içilemez, hatta arsenikli olduğu iddia edildi. Termik Santral kurmak isteyen şirket, Bartın halkı için çok öneme sahip olan Kavşak Suyu ve Kavşak Suyu Havzası’nı gözden düşürüp, ele geçirmek için bilimsel titri olan insanları devreye soktu ve gerçek dışı raporlar hazırlattı. Şirketin termik santralde kullanmak için çok büyük miktarlarda tatlı suya ihtiyacı var. Bu miktarlarda su ise ancak Kavşak Suyu Havzası’ndan karşılanabilir” dedi.

Basın açıklaması sırasında Bartın Platformu avukatlarından Av. Berkay Dal da mahkemede görülmekte olan dava süreciyle ilgili kısa bir bilgi vererek, Bartın platformu olarak Amasra ve Bartın’dan Zonguldaktaki duruşmaya gitmek için organizasyon yapılacağını ve Amasra’dan Pazartesi günü saat 8.00’de, Bartın Yalı mevkiinden saat 8.30’da araçlar kaldırılacağını söyledi.

Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın tarafından okunan basın açıklamasının tam metni şu şekilde:

“Bartın’ın Kavşak Suyuna hep birlikte sahip çıkacağız

Bugün hep birlikte Kavşak Suyumuza sahip çıkmak için bir kez daha kenetlendik.

Amasra’da yapılmak istenen Hema Termik Santrali için hazırlanan termik santral ÇED raporu ve ilgili bilirkişi raporunda, onlarca yıldır Bartın halkının içme suyu olarak kullandığı “Kavşak Suyu’nun içilemez, hatta “arsenikli” olduğu iddia edildi.

Termik Santral kurmak isteyen şirket, Bartın Halkı için çok öneme sahip olan Kavşak Suyu ve Kavşak Suyu Havzası’nı gözden düşürüp, ele geçirmek için bilimsel titri olan insanları devreye soktu ve gerçek dışı raporlar hazırlattı. Şirketin termik santralde kullanmak için çok büyük miktarlarda tatlı suya ihtiyacı var. Bu miktarlarda su ise ancak Kavşak Suyu Havzası’ndan karşılanabilir. Şirketin, Kavşak Suyu’nun içme suyu olarak kullanım dışı kalması için hazırlattığı bu tür –sipariş- gerçek dışı raporların bir diğer nedeni de; termik santral küllerini depolamak için ÇED raporunda gösterdiği yerin teknik olarak uygun olmaması ve kapasitesinin yetersiz olmasıdır. Şirketin amacı Kavşak Suyu Havzası’nı ileride kül ve alçı taşı deposu olarak kullanmaktır. Zonguldak Çatalağzı’nda benzer havzalar bu amaçla kullanılmaktadır. Ayrıca termik santral inşaatından çıkacak malzeme fazlası atıkları da sadece Kavşak Suyu Havzası’na depolayabilecek olan şirketin hazırlattığı gerçek dışı raporda;

-Kavşak Suyumuzun herhangi bir arıtım veya kontrol uygulanmaksızın kullanıma sunulduğu,

-Bu durumun temel su güvenliği ilkeleriyle bağdaşmadığı,

-Tüketim Amaçlı Sular Standartlarına uygun olmadığı,

-Sadece %3 oranında kullanılan önemsiz bir su kaynağı olduğu,

-bu suyun dağıtımını Bartın Belediyesi’nin yapmadığı ifade ediliyor.

Gerçek dışı bu rapor, Termik Santral ÇED Raporu’nun red edilmesi için Zonguldak İdare Mahkemesi’nde açtığımız iptal davası için hazırlanan bilirkişi raporuna da aynen girdi. Şirket bununla da yetinmedi, termik santralinin tanıtım işleri için kullandığı bazı akademisyenler aracılığıyla Kavşak Suyumuzun “arsenik” içerdiği ve zehirli olduğuna dair iddialarla medyada yer bulmaya çalıştı. Örneğin bir akademisyen, Hema Termik Santrali için görüşünü soran CNNTürk Yeşil Doğa Programı Yapımcısı Güven İslamoğlu’na Kavşak Suyumuzun “arsenikli” olduğunu iddia etmiştir. Yapımcı Güven İslamoğlu bu konuda Belediyemizden bilgi alma gereğini duymuş, bizim kendisine yaptığımız açıklamalar ve sunduğumuz tahlil raporlarından sonra “bu iddiaya” programında yer vermemiştir.

Kavşak Suyunu kullanan halkımız rahat olsun. Şirketin bu iddiaları kesinlikle doğru değildir. Kavşak Suyu çok temiz ve içilebilir bir sudur. Kavşak Suyu onlarca yıldır geleneksel olarak Bartın halkının içme suyunu sağlamaktadır. Daha önce içme ve kullanma suyu olarak belediye şebekesiyle bütün evlere ulaşan Kavşak Suyu, zamanla kent nüfusunun artmasıyla kullanma suyu olarak yetmeyeceği anlaşılınca, şehir şebekesinden çıkarılıp, her sokakta bir veya birkaç tane inşa edilen çeşmeler aracılığıyla sadece içme suyu olarak kullanılması için Bartın Belediyesi tarafından halka ulaştırılmıştır. Bu su kamu yararı ve hizmet önceliklerine göre içme suyu olarak kullanıma tahsisli sudur.

Kavşak suyu şehir içinde 175 adet halk çeşmesinden ve ayrıca Belediyemize ait toplam 20 ton kapasiteli 3 adet kavşak suyu tankeri ile her gün vatandaşlarımıza ve mücavir köylere ücretsiz olarak ulaştırılmaktadır. Kavşak Suyu’ndan her gün yaklaşık 100 bin kişi faydalanmaktadır.

2005 yılında ihale ile Kavşak Suyu Arıtma Tesisi yaptırılmış olup, tesis 10 lt/sn (864 m³/gün) kapasitelidir. Tesiste 2 adet 1,60 mt çapında, 2,40 mt yüksekliğinde her biri 4,5 m³ hacminde krom-nikel  paslanmaz çelikten imal (6 mm et kalınlığında) 2 adet (kum filtresi ve hidroantrasit filtresi) filtreleme tankı mevcuttur. Birer adet  PACS ve Polielektrolit dozlama pompası (dijital),1 adet dijital sıvı klor dozaj pompası, 1 adet dijital türbidimetre, 1 adet türbinli mekanik debimetre, 1 adet pH metre, pnömatik sistemli çalışan vanalama sistemi, 1 adet hava kompresörü bulunmaktadır. Toplam 3 adet sıvı klor, polielektrolit ve alüminyum sülfat PE tankları bulunmaktadır.

Kavşak suyunun Bartın Belediyesi ile ilişkisi ve tabii olduğu arıtma sistemi şeması şu şekildedir;

17.02.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmeliğin 10.Maddesi gereği, tüketime sunulan içme suları, aynı yönetmeliğin Ek2 Tablo1 de belirtilen sıklıklarda, denetleme izlemesi ve kontrol izlemesi parametreleri yönünden analizleri yaptırılması gerekmektedir. Bu nedenle belirtilen şartlara uygun olarak Bartın Halk Sağlığı Laboratuvarı tarafından 2017 yılı içerisinde 31 defa Kavşak Suyumuzdan numune alınarak Halk Sağlığı Laboratuvarında kontrol analizi yaptırılmış, denetim izlemesi yönünden ise Bakanlıkça belirlenen İstanbul 3 nolu Halk Sağlığı Laboratuvarında analizleri yaptırılmıştır.

Şirketin hazırlattığı raporda Kavşak Suyu’nun Bartın Belediyesi’nin yıllık su tüketimi içerisinde sadece %3’lük küçük bir kısmını oluşturduğu ve sanki önemli olmayan bir su kaynağı olduğu izlenimi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Halbuki Kavşak Suyu miktar olarak %3 olmakla birlikte, Bartın şehir merkezinin yaklaşık %95’inin ve civar köylerin pek çoğunun da içme, çay, meşrubat ve yemek suyu olarak çok büyük oranda kullanılmaktadır. Ayrıca geleneksel bir anlamı ve değeri bulunan Kavşak Suyumuz; 1947-1949 yılları arasında çok zor koşullarda insan gücüyle Bartın’ a kadar isale edilmiş ve yaklaşık 70 yıldır Bartın halkının severek tükettiği, türkülere ve belgesellere konu olmuş, geleneksel ve folklorik anlamı da bulunan çok değerli bir tabii kaynaktır. Hatta 1944 yılında Bartın Kavşak Suyu ile ilgili olarak yapılan “Su Bayramı”na ilişkin görseller bile günümüze ulaşmıştır.

Kavşak suyu günde ortalama 450 ton olarak şebekeye verilmekte olup bu miktar 20 litrelik 20000 damacanayı doldurmaya yetecek kadardır. 20 litrelik damacananın 5 kişilik ailenin tüm içme, çay, meşrubat ve yemek suyu olarak yeterli olduğu bilinmektedir. Bu hesapla;

20000 X 5kişi =100.000 kişi/gün yeterli olduğu açıktır.

1 adet damacana 7 TL. olduğuna göre, Kavşak Suyu aile bütçesine ayda 210 TL. tasarruf sağlamaktadır.

Termik Santral kurmak isteyen şirketin bir takım akademisyene hazırlattığı gerçek dışı raporda iddia edildiği gibi değildir.

Şöyle ki;

  1. Sadece %3 oranında kullanılmamakta, evlere ve işyerlerine sebiller aracılığıyla içme suyu olarak ulaştırılmakta, şebekenin ulaşmadığı çevre mahalle ve köylere Bartın Belediyesi su tankerleriyle ulaştırılmaktadır. Yani kent ve kente yakın köyler halkının %90-95’inin (100 bin kişi) kullandığı ücretsiz içme suyudur.
  2. Kavşak Suyu sayesinde her bir hane ayda 210 TL , her bir kafe, kahvehane ve lokanta ise 500-600 TL. damacana ile su alma masrafından kurtulmaktadır.
  3. Kavşak Suyu Bartın Belediyesi’nin arıtma tesislerinde arıtıldıktan sonra halkın hizmetine sunulmaktadır. Arıtma ile ilgili grafik yukarıda verilmiştir.
  4. Kavşak Suyu hem Bartın Belediyesi, hem de İl Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından düzenli olarak tahlil ettirilmektedir. Bu tahlillerde herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmamıştır. Eğer su içinde kirletici bir maddeye rastlanmış olsa idi, bu suyun halka ulaştırılması, halkın içme suyu olarak kullanımı yasaklanırdı.
  5. Termik santral ÇED Raporunda iddia edildiği gibi Kavşak Suyu kaptajlarının hepsi kazı fazlası depolama alanından daha yüksek ve ilişkisiz kesimlerde değildir. Bazı kaptajlar daha alçakta yer almaktadır.
  6. Şirket tarafından gerçekleştirilmiş kömür rezerv belirleme ve su temini amaçlı sondajların mevcut yer altı sularını kurutması ya da akış yönünü değiştirmesi teknik olarak mümkünkür. Şirketin Kazpınarı Kuyusu’nun Kavşak Suyu yer altı kaynaklarına hasar verdiği geçmişte haberlere bile konu olmuştur. Kazpınarı Kuyusu Kavşak Suyu Havzası’nın üzerinde yer almaktadır. Yine şirketin yer altındaki kuyularında açacağı yeni galerilerin de Kavşak Suyu ve diğer yer altı sularına zarar vermesi olasılığı vardır.

Bu veriler ortada olduğu halde, şirket ücreti karşılığı sipariş üzerine akademisyen ünvanı kullanan kişilere rapor hazırlatmıştır. Bu raporda fiili ve hukuki durum bilimsel olarak irdelenmemiş, Bartın Belediyesi ve ilgili kamu kurumlarından bilgi ve belge desteği alınmamıştır. Biz Bartınlılar, Bartın’da yaşayanlar olarak Kavşak Suyumuzun gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Kavşak Suyu’nu yok edecek termik santrallere Bartın’da yer yoktur.

Kavşak Suyumuza göz diken termik santral ÇED raporunun iptal edilmesi için, 2019 kişiyle iptal davası açmıştık. Bu davanın duruşması 16 Nisan 2018 Pazartesi günü Zonguldak İdare Mahkemesi’nde görülecek. Bütün davacıları ve halkımızı Zonguldak’ta yapılacak bu duruşmaya katılmaya çağırıyorum.”

 

(Yeşil Gazete)

Türkiye’yi Anlama Kılavuzu 2018 Raporu: Yeşile ve geçmişe özlem artıyor

Araştırma şirketi Ipsos tarafından 2004 yılından bu yana her iki yılda bir hazırlanan ‘Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’nun 2018 raporu çıktı.

Rapor Türkiye’deki yaşam tarzı, tüketim alışkanlıkları, sosyal aktiviteler ve inançlara dair araştırmayı içeriyor.

Saha çalışmaları 23 Ekim- 5 Aralık 2017 tarihleri arasında yapılan araştırma 34 şehirden 15 bin 918 kişiyle yapıldı.

14 yaş üstü Türkiye nüfusu, kentsel ve kırsal alanlar ve altı coğrafi bölge temsil edildi.

Daha fazla evlere kapanıldı

Araştırma sonucu halkın yüzde 68’inin yavaş yavaş daha fazla evlerine kapandıklarını ve her dört kişiden üçünün nostalji duygusuyla yaşadığını ortaya koydu.

“Eskiden insanların daha mutlu olduğunu düşünüyorum” diyenlerin oranı bir önceki araştırmaya göre yüzde 74’ten yüzde 76’ya çıktı.

“Eskiden insanlar daha erdemli, ahlaklı ve kibardı” diyenlerin oranı ise yüzde 70’ten yüzde 74’e…

Türkiye’de insanların yüzde 47’si geçmişe dönüp baktığında değiştirmek istediği birçok şey olduğunu görüyor.

Yüzde 82 oranındaki çevre duyarlılığı da son dört yıldır yükselişte. Buna göre her 10 bireyden sekizi yaşadıkları çevrenin ve havanın giderek kirlenmesinden rahatsız.

Geçmişe özlem daha da arttı

Yüzde 79 oranındaki inançlılık ise Türkiye’deki en güçlü tutumlardan biri. Her 10 bireyden sekizi için din hayatlarına yön veren en önemli olgu olduğunu düşünüyor.

2005’ten itibaren bakıldığında, geçmişe özlem düzenli olarak artarken hayattaki küçük lüksler düzenli olarak düşüyor.

Araştırmaya katılanları yüzde 72’si boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçiriyor. AVM’d geçen ortalama süre 3 saate tekabül ediyor.

Yüzde 35’i hiç kitap okumuyor, yüzde 44’ü hiç sinemaya gitmiyor.

Yüzde 65’inin hayatında hiç konser, tiyatro veya opera izlemediği belirtiliyor.

“Yaşadığımız yeşil azlığı ve beton yorgunluğu”

Hürriyet’e konuşan Prof. Dr. Nilüfer Narlı, raporu şu sözlerle yorumladı:

“Gözlemlerime göre çevre duyarlılılığı gençler arasında oldukça yaygın. Ama Ipsos’un yaptığı bu araştırma sadece gençler arasında değil, Türkiye genelinde yaygın ve başat bir tutum haline geldiğini ortaya koyuyor.

Bence bu durumu şöyle açıklayabiliriz: Yaşadığımız, konut ihtiyacı ve inşaat sektörünün öncü rolü nedeniyle yeşilin azalması.

GYODER’in ‘Konut ve Gelecek’ başlıklı araştırmasında da ‘beton yorgunluğu’ ve ‘yeşil alan azlığı’ sıklıkla dile getirilen sorunlar olarak karşımıza çıktı.

İnsanların geçmişe olan özlemi günlük dilde ve sosyal medya paylaşımlarında çok sık karşımıza çıkıyor. Eski İstanbul fotoğrafları, doğdukları kent, köy ve mahallenin eski fotoğraflarını bulup paylaşmak yaygın bir davranış.

Ipsos araştırması bu tür bir geçmiş özleminin ne kadar yaygınlaştığının da somut bir kanıtı.”

 

(Hürriyet, Yeşil Gazete)

Trump, ‘Füzeler geliyor’ twitter mesajının ardından Rusya söylemini yumuşattı

ABD Başkanı Trump “Füzeler geliyor” tehdidinin ardından söylemini yumuşatarak Rusya’ya “silahlanma yarışını durduralım” mesajı verdi.

ABD Başkanı Donald Trump Suriye’deki kimyasal saldırı iddialarıyla ilgili tartışma yaratan “Füzeler geliyor” açıklamasının ardından daha yumuşak bir söylem kullandığı iki Twitter mesajı daha paylaştı. Trump mesajında, “Rusya ile ilişkilerimiz Soğuk Savaş da dahil en kötü dönemini yaşıyor. Bunun için bir sebep yok. Rusya ekonomisine yardım etmemize ihtiyaç duyuyor, ki bunu yapmak çok kolay olur ve tüm ulusların birlikte çalışmasına ihtiyacımız var. Silah yarışını durduralım mı?” ifadelerini kullandı.

Trump diğer mesajında da Rusya ile gerginliğin sorumlusu olarak 2016 başkanlık seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiği iddiarıyla ilgili soruşturmaları yürüten özel savcı Robert Mueller, Demokratlar ve Obama yönetiminde görev yapan yetkilileri suçladı.

Suriye tarafında açıklama

Trump’ın daha önce yaptığı “Rusya Suriye’ye atılacak her tür vüzeyi vuracağını söylüyor. Hazır ol Rusya. Çünkü füzeler gelecek” açıklaması ABD’nin Suriye’de askeri bir operasyon hazırlığında olduğu şeklinde algılanarak tepkilere yol açmıştı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın danışmanı Buteyna Şaban Lübnan televizyonuna yaptığı açıklamada Suriye ve müttefiklerinin ABD’nin askeri saldırı tehditleri ile ilgili istişarelerde bulunduğunu ve seçenekleri olduğunu söyledi.

Şaban, “Müttefikler arasında istişareler devam ediyor ve olayların Washington’ın istediği gibi gelişmesine izin vermeyecekler” dedi. Müttefikleri Suriye, İran, Rusya ve Hizbullah olarak adlandıran danışman, angajman kurallarının Suriye lehine değiştiğini kaydetti.

 

(DW Türkçe)

 

Yeni Zelanda petrol ve gaz arama izinlerine son veriyor

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, hükümetin ülkede temiz, yeşil ve sürdürülebilir bir gelecek için yeni petrol ve gaz aramalarına izin vermeme kararı aldığını bildirdi.

Hükümetin aldığı kararları Başbakanlığın resmi internet sayfasından yazılı bir açıklama ile duyuran Başbakan Ardern, mevcut izinler dışında açık denizlerde başka bir petrol ve gaz arama izni verilmeyeceğini belirtti.

Ardern, “Yeni Zelanda için doğru dengeye odaklanıyoruz, var olan sektöre sahip çıkıyoruz ve gelecek nesilleri de iklim değişikliğinden koruyoruz” ifadesini kullandı.

Hükümetin aldığı karar, çevreciler tarafından zafer olarak değerlendirilirken Yeni Zelanda Petrol Araştırma ve Üretim Derneği (PEPANZ) kararı “şaşırtıcı” olarak niteledi.

PEPANZ CEO’su Cameron Madgwick, Sabah Raporu programına yaptığı açıklamada, “Hükümetimizin, sanayimizin nasıl çalıştığını tamamen yanlış algıladığını gösteriyor” dedi.

Enerji ve Kaynaklar Bakanı Megan Woods ise İşçi Partisi, Önce Yeni Zelanda ve Yeşiller Partisi’nden oluşan üçlü koalisyon hükümetinin kararının “iklim değişikliğiyle mücadele” programının bir parçası olduğunu ifade etti.

 

(Gazete Karınca)

Doğrulama platformu teyit.org’un kurucusu Mehmet Atakan Foça Ashoka Fellow seçildi

Dünyanın ve Türkiye’nin ilk ve en geniş sosyal girişimcilik ağı Ashoka, 90’ı aşkın ülkede insan hakları, kalkınma, çevre, sağlık, eğitim, gençlik ve vatandaş katılımı gibi alanlarda çalışan 3 bin 500’ü aşkın fellowu bulunan küresel ağına bu yıl Türkiye’den teyit.org’un kurucusu Mehmet Atakan Foça’yı seçti.

Mehmet Atakan Foça

Medium.com’da yer alan habere göre sivil toplum liderleri, girişimciler, sanatçılar, akademisyenler, Ashoka Fellowları ve iş dünyasının önemli temsilcilerinden oluşan 100’ü aşkın konuğun katılımıyla 10 Nisan 2018 tarihinde SALT Galata’da gerçekleştirilen Ashoka Gala Gecesi’nde, Açık Açık Derneği ve Adım Adım Platformu kurucularından ve Ashoka Fellow Doç. Dr. Itır Erhart ve Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN) Direktörü Alexios Mantzarlis, gerçekleştirdikleri konuşmaların ardından yeni Ashoka Fellow Mehmet Atakan Foça’ya “hoş geldin” dedi.

Ashoka’nın 2018 yılındaki küresel ağına katılan Mehmet Atakan Foça, “teyit.org olarak, bireylerin kilit kurumların şüphe kaslarını tetikleyerek internetteki bilgi kirliliğinin önüne geçmek için çalışamaya devam edeceğiz. Ashoka ağına katılmış olmak bize güç ve gurur veriyor.” ifadelerini kullandı.

teyit.org ekibi, soldan sağa, Burak Avşar, Mehmet Atakan Foça, Gülin Çavuş, Ali Osman Arabac

Gala gecesi sırasında konuşma gerçekleştiren Ashoka Türkiye Ülke Direktörü Zeynep Meydanoğlu, “Ashoka Türkiye olarak destekçilerimizle sosyal girişimciler arasında köprü olmaya, her alanda toplumsal dönüşümü hızlandırmaya devam edeceğiz. Bu alanda çalışmak isteyen tüm kurumları birlikte yapabileceklerimizi keşfetmek üzere birlikte çalışamaya davet ediyoruz”açıklamasında bulundu.

Ashoka Türkiye

0 Nisan 2018 akşamı düzenlenen Ashoka Gala Gecesi’ne sivil toplum ve iş dünyasından bir çok profesyonel katıldı

Ashoka 1980’den bugüne acil toplumsal sorunlara etkin ve kalıcı çözümler getiren sosyal girişimcileri tespit ediyor, onları 90 ülkeye yayılan küresel bir destek ağında buluşturarak potansiyellerini gerçekleştirmelerini ve çözümlerini yaygınlaştırmalarını sağlıyor.

Ashoka ayrıca, “her bireyin toplumda fark yaratabildiği ve bunu başarmak için ihtiyaç duyduğu özgürlük ve desteğe sahip olduğu bir dünya” vizyonuna erişebilmek için gençlik, eğitim ve iş dünyasını hedefleyen çeşitli programlar geliştirip uyguluyor.

 

(Medium.com)